Arama

Hacı İlbeyi

Güncelleme: 11 Şubat 2013 Gösterim: 7.695 Cevap: 4
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
15 Şubat 2007       Mesaj #1
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Hacı İlbeyi
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Hacı İlbeyi,
İlk Osmanlı kumandanlarından. Balıkesir'de doğan Hacı İlbeyi, Karesi beyliği ümerâsından olup, Evrenos, Ece Yâkub ve Gâzi Fâzıl Beylerle beraber Orhan Gâzi zamanında Osmanlı hizmetine geçti. Bundan sonra Karesi Beyi tâyin edilen Şehzâde Süleyman'ın emrinde olarak, Rumeli fetihlerine iştirâk etti ve büyük hizmetlerde bulundu. Konurhisar'ın alınması ile oraya muhâfız tâyin edilen Hacı İlbeyi, burasını kendisine bir üs yaparak Malkara ve İpsala'yı zaptetti. Hayrabolu ve Çorlu taraflarına akınlar yaptı. Lüleburgaz'ı ele geçirdikten sonra üs merkezi olarak burayı kullanmaya başladı. Süleymân Paşa'nın ölümü ile ortaya çıkan karışıklık devresinde, karşı akınlara kahramanca göğüs geren Hacı İlbeyi, aynı zamanda Dimetoka'yı ele geçirdi ve Burgaz'a gelen Sultan Birinci Murad'a müjde verdi.

Hacı İlbeyi, Birinci Sultan Murâd Han (1359-1389) zamanında da faaliyetlerine devâm etti. Edirne ve Filibe'nin alınmasında bulundu. Edirne'nin alınması Avrupalıları endişeye sevk etti ve Macar kralının kumandası altında Sırp, Bulgar ve Bosna kuvvetleri birleşerek büyük bir ordu ile Edirne üzerine harekete geçtiler. Bu sırada Edirne'de bulunan Lala Şahin Paşa, bu kuvvete karşı koyamayacağını anlayarak Murâd Gâzi'den yardım istedi. Aynı zamanda Hacı İlbeyi'ni bir miktar keşif kuvveti ile düşman üzerine gönderdi. Gâyesi Haçlıların kuvvet ve vaziyetini tetkik ettirmekti. Hacı İlbeyi, yanında bulunan 10.000 kişi ile beraber Haçlı kuvvetlerinin zafer sarhoşluğu içerisinde ihtiyâtı elden bırakıp zevk ve eğlenceye daldıklarını gördü. Elli bin kişi kadar olduğu tahmin edilen Haçlı kuvvetleri üzerine gece karanlığından da istifâde ederek şiddetli bir baskın yaptı. Asıl büyük Türk ordusunun geldiğini zanneden Haçlılar müthiş bir bozguna uğradılar. Büyük bir kısmı kılıçtan geçirilirken kaçabilenler ise Meriç Nehrinde boğuldular (1364). Macar kralı, canını güçlükle kurtarabildi. Osmanlı târihlerine 'Sırpsındığı' olarak geçen bu savaş, Hacı İlbeyi'nin en büyük zaferidir. Ancak bu büyük kumandan çok geçmeden 1365 yılında vefât etti.
Son düzenleyen KisukE UraharA; 17 Mart 2009 18:38
Biyografi Konusu: Hacı İlbeyi nereli hayatı kimdir.
Gerçekçi ol imkansızı iste...
HipHopRocK - avatarı
HipHopRocK
Ziyaretçi
16 Mart 2009       Mesaj #2
HipHopRocK - avatarı
Ziyaretçi
Hacı İlbey
Hacı İlbey
veya Hacı İlbeği Osmanlı Devleti'nin Rumeli'de yayılmasında önemli hizmetleri geçmiş ve Sırpsındığı baskınının kahramanı olan Osmanlı komutanıdır.
Sponsorlu Bağlantılar
Karesioğulları Beyliği komutanlarından iken, Orhan Gazi tarafından Karesi Beyliğinin alınmasıyla Gazi Evrenos Bey, Ece Yakup ve Gazi Fazıl Bey lerle beraber Osmanlı Beyliği hizmetine girmiş ve Karesi Beyi tayin edilen şehzade Süleyman Gazi 'nin maiyetine verilerek onunla birlikte Rumeli'nin fethine katılmıştır.
Rumeli fütuhatının başlangıcında Konurhisar'ın elde edilmesiyle oranın muhafızı olmuş, burayı kendisine üs yaparak Malkara ve İpsala'yı almış; Hayrabolu ve Çorlu taraflarına akınlar yapmış; daha sonra Lüleburgaz (Kuleli Burgaz)'ı ele geçirmiştir. Bu defa da Lüleburgaz'ı kendisine üs edinmiştir. Süleyman Gazi'nin ölümünden sonraki gerilemede metanet gösterdi ve muntazam olarak çekildi; durumun düzelmesi üzerine kendisine baskın yapmak isteyen Dimetoka Rum beyinden önce davranarak onu bozmekla Rum beyini esir etmiş ve bu suretle Dimetoka'yı almıştır. O sırada Rumeli fütuhatını takip için gelen Sultan I. Murat'a bunu müjdelemiştir.
Edirne üzerine yapılan harekatta Lala Şahin Paşa maiyetinde olarak buranın fethinde, daha sonra yine Lala Şahin Paşa ile Zağra ve Filibe'nin zaptında bulunmuştur. Bu Türk harekatına karşı Macar kralının kumandası altında Sırp, Bulgar ve Bosna kralları kuvvetleri ittifak edip büyük bir ordu ile Meriç nehri yanında Çirmen mevkiine gelip nehri geçtiler; ilk hedefleri Edirne'yi almaktı.
Bu hal, Edirne'de bulunan Beylerbeyi Lala Şahin Paşa'yı telaşa düşürdü; durumu Bursa'da bulunan Sultan Murat'a bildirdi ve acele yardım istedi. Hacı İlbey, Lala Şahin'in heyecanını teskin ederek yanındaki kuvvetlerle öncü olarak ileri gönderildi; düşmanın kuvveti ve vaziyetini tetkik etti. Zaferden emin olan haçlılar ihtiyatsız bir halde olup içki ve eğlenceye dalmışlardı. Gece karanlığından istifade eden Hacı İlbey düşmana şiddetli bir baskın yaptı, asıl büyük Türk ordusunun kendilerini bastığını zanneden Haçlılar bozguna uğradılar, bir kısmı kırıldı ve bir kısmı Meriç 'te boğuldu. Macar kıralı canını zor kurtardı; rivayete göre kurtuluşunu boynunda asılı bir Meryem tasvirine hamletti ve şükrane olarak daha sonra Meryem Ana adına bir kilise yaptırdı. Osmanlı tarihlerinde Sırpsındığı ve Batılı tarihçilerce Meriç veya Çirmen muharebesi denilen bu savaş yaklaşık 1364'de olmuştur.
Lala Şahin Paşa'nın düşmanın çokluğu dolayısiyle padişahtan kuvvet istemesi ve bu arada maiyetindeki bir kumandanın on bin kişi ile altmış bin tahmin edilen kuvveti bozması Şahin Paşa'yı mahcup duruma düşürdü. Bunun neticesi olarak bir vesile bulup bu değerli kumandanı zehirletti (vefatı yaklaşık 1365).
Hacı İlbey'in ailesi 1390 yılında Evrenos gazi tarafından Kayalar Kırımşa Bölgesine yerleştirilmiştir.
Balıkesir'de bir mahalle 'Hacı İlbey' ismini taşımaktadır. Hacı İlbey soyundan gelenler 1924 yılında mübadele anlaşması ile Anadolu'ya dönmüşlerdir.


Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
8 Haziran 2012       Mesaj #3
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi
Hacı İlbeyi (? - 1363), Sırpsındığı Savaşı'nı kazanan Osmanlı kumandanı.
Karesioğulları Beyliği kumandanlarındandı. Karesioğulları Beyliği Osmanlılara katılınca, o da Osmanlı hizmetine girdi. Orhan Bey'in oğlu Süleyman Paşa ile Rumeli'ye geçti. Edirne ve Filibe şehirlerinin alınışında rol oynadı. Osmanlılara karşı harekete geçen Haçlı ordusunu, Sırpsındığı Savaş'nda ağır bir yenilgiye uğrattı. Onun bu başarısını çekemeyen Lala Şahin Paşa tarafından zehirlettirildiği söylenir.


MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
koray - avatarı
koray
Ziyaretçi
8 Kasım 2012       Mesaj #4
koray - avatarı
Ziyaretçi
Aşağıdaki araştırma, Kanada'nın Ontario Eyaleti'nde bulunan Kitchener-Waterloo Türk Kültür Derneği tarafından, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşunuın 700 üncü yılı münasebeti ile hazırlanmıştır.
Cemiyet 1970 yılından beri faaliyettedir

HACI İLBEYİ

AHMED MURAD BEY
Mesud-i Ahmed Murad Selçuki Msn Star
1297 – 1364


Ahmed Murad Bey, Anadolu Selçuklu Devleti’nin, son hükümdarı, İkinci Mesut’un (Giyasettin Mesut) oğlu olup, 1297 senesinde, hanedanlığın merkezi olan, Konya’da dünyaya gelmiştir.

Altı yaşında iken (1303), Selçuklu ananelerine uyularak, hanedanlığın başına yetiştirilmek gayesi ile; O günün, en başarılı uç beylerinden olan, Osmanlı Beyliği kurucusu, Osman Bey’in yanına gönderilmiştir.
Diğer bir sebep ise; İlhanlılar’ın, Selçuklular’a, devamlı saldırıları ve Selçuklu saltanatın, devamının, sağlanması gayesi iledir.
Ahmed Murad Bey, Osman Bey’in yanında, oğlu Orhan ile beraber, iyi bir kumandan olarak yetiştirilir.

Ahmed Murad Bey, Edirne, Bursa, Bilecik, İznik, Balıkesir, Gelibolu, Çanakkale gibi, bir çok yerin fethine öncülük edip, Anadolu ve Rumeli’de, kumandan olarak, büyük yararlıklar göstermiştir.

Ahmed Murad Bey, Üç hükümdara (Osman, Orhan, Murat) ve bir şehzadeye (Süleyman) hizmet etmiştir.

Şehzade Süleyman’ın beraberinde, Rumeli’ye, ilk geçenler arasındadır.
Osman Bey’in kızı, (Fatma) Gülnaz Hatun (**) ile evlenen Ahmed Murad Bey’in; Ahmed, Osman, Mesut, Alp-Er isimli oğulları ile, Gülzar adlı, bir de kızı olmuştur.
Edirne’nin fethine, oğulları, Ahmed, Mesut ve Alp-Er ile katılan, Ahmed Murad Bey, 16 yaşındaki, en küçük oğlu Alp-Er’i, fetih sırasında şehit verirken, emrindeki askerlerin, durakladığını görünce:
“Ne durursunuz, önümüzde,fethi yapılacak, şehir vardır!” diye kükrer.
Diğer oğlu, Ahmed de, bu savaş sırasında, almış olduğu yaralar neticesinde; Ağullarına döndükten, bir müddet sonra, Hakk’ın rahmetine kavuşur.
Ahmed’in oğlu Alaaddin, babasının şahadetinden, bir müddet sonra, annesi ile birlikte, Konya’ya döner ve sonraları, Mevlevi Dergahı’na katılır.
Tarikat ehli olan oğlu Osman’ın; Ali, Ömer, Hasan, Hüseyin isimli oğulları ile, Fatma isimli, bir de kızı olmuştur.

Diğer oğlu Mesut’un ise, Kılıçaslan isimli bir oğlu vardır.

Kızı Gülzar Hatun, Osman Bey’in vasiyetine uyularak, (ki vasiyet şöyledir: “Köse Mihal’in evlatları ve torunları da, tam manası ile İslamiyet’i yaşarlarsa; Torunlarımdan birisi, Köse Mihal’in torunlarından birisi ile evlendirilsin”), Köse Mihal’in torunlarından, birisi ile evlendirilir.
Mihaloğlu ailesi, Osmanlı tarihine bir çok kumandan, uçbeyi, fatihler verecektir.

Daha önce de olduğu gibi, Ahmed Murad Bey, Orhan Bey’in hayatını, Bursa’nın fethi sırasında kurtardığından, Orhan Bey, doğacak ikinci oğluna, çok sevdiği silah arkadaşı, Ahmet Murad Bey’in, adını verecektir.

Ahmed Murad Bey’e, Bursa’nın fethinden sonra, bugünkü Bursa İli’nin, Gemlik-İznik yolu kesiminden, İznik-Yenişehir yolu kesimine kadar olan, İznik Gölü güney yakası, tepeler dahil, verilir.

Ahmed Murad Bey, ağulunu, eski adı Müşküle, bu günkü adı, Müşküre olan yerde kurar.

Halk önceleri, buraya, Murad’ın yeri anlamına gelen, Muradiye adını verir. Sonraları, torunlarından biri, Osmanlı sarayından gelin alır. Yolunun, çok dik olmasından şikayet eden yeni gelin, daima; “Müşkül’e” dediğinden, zamanla, Muradiye, Müşküle’ye, sonra da, Müşküre’ye döner. Sabah namazını takiben, düşmana saldırıya geçmek; Ahmed Murad Bey’e mahsus, bir savaş taktiğidir.
Askerleri, birbirleriyle haberleşmelerini, baykuş sesini taklit ederek yaparlardı. Bugün halâ, Bursa civarlarında, baykuş; “Hacı Murad Kuşu” olarak bilinir. Ahmed Murad Bey, oğlu Mesut’u, kendisi gibi yetiştirmeye çalıştığından; Şehadetine kadar, oğlu Mesut, daima, babasının yanında olup, her sefere beraber çıkmışlardır.
Ahmed Murad Bey; Son derece mütevazı, alçak gönüllü, akıllı, adil, disiplinli ve dinine, derinden bağlı birisi olarak bilinir.

Eşine ve çocuklarına düşkünlüğü, büyük takdir toplamıştır. Kılıç kullanma mahareti, çok büyüktür, kesin ve seri karar verir, hızlı koşardı;
Bir nefeste, Muradiye’ye çıktığı söylenirdi. Mevkiden, şatafattan, riyâdan, yalan yere edinilen maldan, haksızlıktan hiç hoşlanmazdı.

Sade bir evi ve yaşantısı vardı, savaş ganimetlerini, kendisine, hiç bir şey kalmayacak şekilde, askerleri arasında pay ederdi.
Askerleriyle olduğu kadar, onların, aileleri ile de, çok yakından ilgilenir, pejmürdelikten nefret ederdi.

Her an, emrinde, onbin asker bulunurdu.
Askerlerini daima, bakımlı, sıhhatli ve dindar kimseler arasından seçerdi. “Askerin, ayağının, tozu eksilmez” demesine rağmen, üstü başı, o günün şartlarına göre, tertemiz gezerdi.

Oturduğu evi, askerlerininki gibi, tek katlı idi.
Gülnaz Hatun ile evlendiğinde, Osmanlı adetlerinin tam aksine; Karısından, tek bir koyun dahi, çeyiz istememiştir.

Hiç bir zaman, Sultan İkinci Mesut’un oğlu, Osman Bey’in damadı olduğunu, ileri sürmemiş, hatta söyleyenleri, şiddetle kınamıştır.

“Tarihe adı geçecek kimsenin, soya, sopa sırtını dayayacağı yerde, bilek kuvvetiyle, kendi mahareti ile, bu seviyeye ulaşabileceğine” inanır ve savunurdu.
Her sefere çıkmadan evvel, karısından helâllik ister, her muharebeden sonra, secdeye kapanır; “Allah’ım (cc), Senin adını anmadan, bir kimsenin canına kıydıysam, beni bağışla” der,
tövbe, istiğfar ederdi.

Ahmed Murad Bey, hiç bir zaman, saray ve köşklerde yaşamamış ve yaşamayı da, düşünmemiştir.
“Türk’ün eline, kılıç; Diline, acı söz değil, tatlılık; Gönlüne; fesatlık değil, Din-i İslam yakışır.”, “Kumandan, vereceği her kararda, yalnız kendisinin değil, askerinin ve onun ailesinin de, mukadderatını göz önünde tutmalıdır.” derdi.

Ahmed Murad Bey; Bursa’nın fethinden sonra, hacca gider ve hac dönüşü; “Hacı Murat Bey” olarak bilinir.

Orhan Bey, ikinci oğluna, kendi adını verdikten sonra, geleceğin sultanına, hürmetsizlik olmaması ve Orhan Bey’in, kendisinden, Karasi Beyliği’ni, göz altında tutmasını istemesinden sonra; Ahmed Murad Bey, bundan böyle,tarihe; “Hacı İlbeyi” olarak geçecektir.

Osmanlılar’ın, kuvvetlenip, Avrupa topraklarında genişlemesini gören Avrupa ülkeleri, başta, Papa V. Urbanus olmak üzere, büyük bir paniğe kapılır.

Ne yapıp, ne edip, Osmanlılar’ı durdurmak, Avrupa’dan atmak lazımdır. Macarların öncülüğünde; Sırp, Bosna, Romanya ve diğer Avrupa ülkelerinden toplanan, yüzbin kişilik, bir Hıristiyan ordusu, başlarında Macar Kralı Layos liderliğinde, Papa V. Urbanus’un takdisi ile, yola çıkarlar.

Osmanlı topraklarına giren, Hıristiyan orduları, Edirne yakınlarına kadar ilerlerler. Sadrazam Lâla Şahin Paşa, gelen bu yüzbin kişilik düşmana karşı, yeterli olamayacağını, gayet iyi bilmektedir.

Daima kendisine, rakip olarak gördüğü, Hacı İlbeyi’ne, bu görevi verirse; Bir taşla, iki kuş vurmuş olacaktı.

Kendisinin yenemeyeceği düşmanı, nasıl olsa, Hacı İlbeyi’de yenemeyecek, böylece, padişahın gözünden düşecekti.
Atmışyedi yaşındaki Hacı İlbeyi; Beraberindeki, onbin kişilik askeri ile, düşman ordusuna, Sırp Sındığı (Sırp Sığınağı), denen yerde yetişir.
Askerinin başında, sabah namazından sonra, davul seslerinin ardından; “Allah, Allah” nidâları ile, düşman üzerine, üç yandan, bir fırtına gibi saldıran, Hacı İlbeyi, sanki, bu seferin, son seferi olduğunu hissetmişçesine, coştukça, askerleri, daha da coşuyordu.

Kılıçtan geçirilirken, şaşkına dönen, bir kısım düşman askeri, başlarında Macar Kralı V. Layos’ta dahil, canlarını kurtarmak için, kendilerini, Meriç Nehri’ne zor atıyorlardı.
Sabahın, ilk ışıklarının etrafa yayılması ile, savaş meydanında, yüzbin kişilik Haçlı Ordusu’ndan, bir hayat eseri kalmadığı görülüyordu.

Bu savaşın zaferini, kendisine yediremeyen Lâla Şahin Paşa; Zafer haberinin, saraya ulaştırılmasından evvel, Hacı İlbeyi ve askerine verdiği ziyafette, Hacı İlbeyi’ni zehirletecektir.

Hacı İlbeyi, oğlu Mesut’un kolları arasında, Hakk’ın rahmetine kavuşur.
Hacı İlbeyi’nin bu zaferi, Osmanlı Devleti’nin, mukadderatını değiştiriyordu.
Osmanlı’yı, Avrupa’dan atıp, yok edeceğine inanan Hıristiyan Avrupa; Topraklarını, Viyana kapılarına kadar, teslim edecektir.
Allah (cc) Rahmet Eyleye,
Mekânı Cennet ola.
Amin

Oğlu Osman’dan gelen torunlarından, Şeyh-ül İslâm Mesut Efendi, doksan küsür yaşındaki, Boynu Eğri Mehmet Paşa’nın, Sadrazamlığa atanmasını; Yaşının, çok ileri olduğunu, ileri sürerek, millete ve sultana, yeteri kadar hizmet veremeyeceğini buyurmasından sonra, bundan hoşlanmayan, Boynu Eğri Mehmet Paşa ve etrafındakiler, Valide Sultan’ı; “Şeyh-ül İslâm Mesut Efendi’nin, padişahı tahttan indirmeye hazırlandığı” fitnesine inandırırlar.

Valide Sultan’a inanan padişahın emriyle, Şeyh-ül İslâm Mesut Efendi,Bursa’da boğdurulur.

Şeyh-ül İslâm Mesut Efendi, Osmanlı İmparatorluğu’nda, öldürtülen, ikinci Şeyh-ül İslam’dır.
Allah (cc) Rahmet Eyleye,
Mekânı Cennet ola.
Amin

Hacı İlbey’in oğlu, Mesut’tan gelen torunlarından; Kaptan-ı Deryâ İkinci Murad Reis, 1627 İzlanda seferi ile, ünlüdür.

Önce, Danimarka kıyılarını vurmuş, sonra İzlanda’ya çıkarak, 20 Haziran’dan, 16 Temmuz’a kadar, 26 gün adada kalmış, 400 seçkin esir ile, 12 Ağustos’ta Cezayir’e dönmüştür.

1609 da, İspanya kralı III. Felipe’nin yeğeni olan, prensi esir edip, Cezayir’e getirmiştir.

Bu olay, şair Geda Muslu tarafından, bir koşma halinde, Türk şiirine geçmiştir. 1625’te, Britanya kıyısından 40 km. uzaklıkta bulunan, Bristol Kanalı’ndaki, Lundy Adası’nı alıp, yıllarca, deniz üssü olarak elinde tutmuş, 1631 de, İrlanda’nın, üçüncü büyük şehri olan Corck’u almış, 1642 de, İzlanda’ ya çıkıp, 800 esiri, Cezayir’e getirmiştir.
Yine aynı yıllarda, Azor ve Madeira Adaları’na, Hollanda, Danimarka, Norveç, İsveç, İspanya ile Portekiz’in, Atlantik sahillerine sefer yapan, Türk donanmalarına, komuta etmiştir.

Kaptanı Derya İkinci Murad Reis, 1660 yılında, Kanada’nın, New Founland Adası’na, beş kalyonu ile gelip, orayı takiben, Karayip Denizi’nde bulunan, bugünkü adları, Turks ve Caicos olan adalara inmiştir.

Burada, iki kalyonunu, leventleri ile, geride bırakarak , üç kalyonu ile, Cezayir’e döner; İki kalyon ile geride kalan, leventlerin bir kısmı, daha sonraları, Cezayir’e dönmek isterler.

Yaptıkları anlaşmaya göre, bir nakliye gemisi, onları, Karayip adalarından alıp, Cezayir’e götürecektir.

Fakat, geminin sahibi, bir başkası ile yaptığı anlaşmada, daha fazla para teklifi aldığı için; Onları; Bugün, Georgia, Virginia ve Carolina olarak bilinen, Amerika’nın, Atlantik kıyılarında, bir yere indirip, terk edecektir.

İleride, “Melül Türkler-Melül Canlar” olarak bilinecek (dışta kalmış, bırakılmış), bu leventlerin torunları, Batı Virginia ve civarında yerleşerek, bugün hala, yaşantılarını, o zamanlardan kalan adetlerine uygun olarak, devam ettirmektedirler. Kaptan-ı Deryâ İkinci Murad Reis’in, Cezayir’den, Kanada kıyılarına gelişinin, tam onbir ay sürdüğü, kara yüzü görülmeden, denizde dolaşıldığı, Cezayir Donanması’na bağlı, bir Türk levendinin, yazdığı şiirden anlaşılmaktadır.

Bu şiirde, şöyle denilmektedir:
“Onbir ay oturdum, bir han içinde,
Yedi derya geçtim, bir gün içinde. Rabb’im ,bize, kısmet eyle karayı,
Evvel karayı da, sonra sılayı.
Akdeniz üstünde, sümbüllü dağlar, Murad Reis oturmuş, dümende ağlar, Kral kızı, karşısında, başını bağlar,
On bir ay dedik te, göründü dağlar.” (***)
Murad Reis, son seferinde, Messina Boğazı’ndan geçerken, kalyonunun alabora olması neticesinde, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.
Allah-ü Te âla, kendilerinden hoşnut olup,
Mekânlarını Cennet eyleye.
Amin

Msn Star Ahmed Murad Bey; Kadiri Tarikatı’nın, Muradiye Kolu’nun (kurucusu), PİRİ’dir.
(**) Orhan Gazi; Ahmet Murad Bey’e, önce, karısının, kız kardeşi ile evlenmesini teklif eder, fakat, Ahmed Murad Bey, Orhan Gazi’nin, kendi kız kardeşiyle evlenmek istediğini söyler.
(***) Şiirden, donanmanın, Atlas Okyanusu’nda olduğu anlaşılıyor; Çünkü, Akdeniz’in dağları, hasretle anılmaktadır.
Akdeniz’de, 11 ay, kara görmemenin, imkanı yoktur.
Yine bu şiirden, Murad Reis’ in, ”Kral kızını” esir ettiği de, anlaşılmaktadır
Koray
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
_GüzelikMeleği_ - avatarı
_GüzelikMeleği_
Ziyaretçi
11 Şubat 2013       Mesaj #5
_GüzelikMeleği_ - avatarı
Ziyaretçi
Hacı İlbeyi
Sayıları 60 bin ile yüz bin arasında olduğu tahmin edilen büyük Haçlı ordusu Edirne'nin kuzeydoğusundan Meriç kenarındaki Sırpsındığı mevkiine gelmişti. Buradan Edirne üzerine yürüyüp Edirne'yi alacak, daha sonra Müslümanları Anadolu'dan çıkaracaklardı. Hayalleri buydu. Ve gördükleri kadarıyla önlerinde bir engel de yoktu. Çünkü yüreklerine korku salan şanlı bir devletin padişahı Sultan I.Murad büyük ordusuyla birlikte Bursa'da idi. Rumelinde bulunan Lala Şahin Paşa'nın kuvvetleri de sınırlıydı. İşte bütün bunları hesap ederek büyük bir sevinçle içip eğlenmeye koyulmuşlardı. Onların bu durumunu yakından takip eden Osmanlı Devletinin gazalarda pişmiş şanlı bir kumandanı vardı; Hacı İlbeyi. Keşifte bulunmak üzere on bin gazi dervişiyle yola çıkmış ve düşmanın konakladığı yere yakın ormanlıkta askerlerini mevzilemişti.
Düşman sarhoş olmuştu. Hepsi kendilerinden geçmişti. Bu durumu gören Hacı İlbeyi kendilerinden on misli kalabalık düşmana hücum ederek imha etmeyi planlamış ve bu planını askerlerine şöyle açıklamıştı:
"Arkadaşlar, düşmanımız savaşa değil, düğüne gider gibi gelmekte. Geceleri şarap içip sarhoş olmaktalar. Bunlar ordu değil, bir yığın sarhoş sürüşüdür. Bir sürü koyun, bir kurt'a birşey yapamaz ama bir kurt bir sürü koyunu parça parça eder. Hele bu sürüye saldıracak olanlar sizin gibi aslan yürekli bir alay şahbaz yiğit olursa, düşman, güneş karşısında kalmış kar gibi erir, dayanamaz. Gece yarısından sonra düşmana üç koldan, dağılmadan ve topluca saldıracağız. Bir vurup kenara çekileceğiz. Düşman bocalayacak ve şaşıracaktır. Sonra tekrar saldıracağız. Allah bizimle beraberdir. Biz buralara kadar Allah'ın ismini yükseltmek ve İslâmı yaymak için geldik. Düşmanın çokluğuna bakmayınız. Ecdadımız Alparslan koca bir orduyu mağlup etti. Krallarını da esir aldı. Ben, güneş zulmeti boğar, dünyayı nura gark ederken, Balkan dağlarının ufkunda zaferin kucak açıp bizi beklediğine inanıyorum."
Bu konuşmadan sonra Hacı İlbeyi Mehteran'ın ceng havası çalmasını emretmiş ve yeri göğü inleten ceng havalan çalınmaya başlar başlamaz, "Bismillah, hücum!" diyerek askerlerini üç koldan hücuma geçirmişti. Sarhoş ve uyku sersemliğinde iken aniden hücuma uğrayınca neye uğradığını şaşıran düşman askerleri paniğe kapılmış ve telaştan birbirlerini kırmaya başlamışlardı. Onlar Sultan Murad'ın ordusuyla gelip hücuma geçtiğini zannetmişlerdi.
On bin gazi dervişin kılıçlan yıldırım gibi işlemekteydi. Haçlı ordusunun büyük bir kısmı kısa bir zamanda imha edilmiş, kalanları ise can havliyle kaçışmaya başlamıştı. Macaristan kralı I.Layoş da kaçanlar arasındaydı.
1364'te kazanılan bu zafer Anadoluda büyük sevinçle karşılandı.

İşte Sırpsındığı'nda Haçlı Ordusunu imha eden bu namlı kumandan Osmanlı devletinin Rumelindeki fetihlerinde büyük payı bulunan Hacı İlbeyi'dir.

1305 yılında Balıkesir'de dünyaya gelen Hacı İlbeyi'nin babası Karasi Beylerindendi. Kendisi de Karasi Beyi Dursun Beyin emirlerinden birisiydi. Hac vazifesini ifa ettikten sonra "Hacı İlbeyi" diye anılır olmuştu. Orhan Gazi zamanında Karasi Osmanlılara geçince Hacı İlbeyi de Karasi Beyi tayin edilen Şehzade Süleyman'ın maiyetine girmişti.
Süleyman Şah ve Evranos Gazi ile birlikte Rumeli fütuhatına katılan Hacı İlbeyi, Sultan I.Murad Hüdavendigâr tahta çıkınca Rumeli kumandanı olmuştu.
Gözüpek ve mahir bir kumandan olan Hacı İlbeyi maiyetindeki gönüllü askerlerle fetihten fetihe koşmaya başlamıştı. Sırasıyla, Dimetoka, İskeçe, Kavala, Dırama, Yenice, Dedeağaç ve Serez'i fethederek Osmanlı topraklarına dahil etti. Sultan Murad da fethedilen bu topraklara, Anadoludan müslüman aşiretleri gönderdi.
Hacı İlbeyi Edirne'nin fethinde de bulundu ve fetihte büyük rol oynadı.
Gazalarda pişmiş serdengeçtilerle sınır boylarında at koşturan Hacı İlbeyi, Kırklareli, Tekirdağ, Çorlu ve Kuleliburgaz'ın Osmanlı topraklanna katılışında büyük rol oynadı.
Osmanlı Devletinin Avrupa kıtasındaki büyük fetihlerinde onun kılıcının ve maharetinin payı vardır.
Rumeli fâtihlerinden Hacı İlbeyi 1364'te vefat etmiştir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

25 Kasım 2006 / Kral_Aslan Müzik tr
15 Ağustos 2009 / Misafir Asker tr
20 Kasım 2010 / _KleopatrA_ X-Sözlük
11 Haziran 2012 / Mavi Peri Siyaset tr
27 Haziran 2015 / Jumong Sanat tr