Ziyaretçi
Vladimir Ilyich Lenin
Vladimir Ilyich Ulyanov
Sponsorlu Bağlantılar
(d. 22 Nisan 1870, Simbirsk [sonradan Ulyanovsk], Rus Çarlığı - ö. 21 Ocak 1924, Gorki [bugün Nijni Novgorod], Moskova yakınları, SSCB)
1917 Sovyet Devrimi’nin esin kaynağı ve önderi olan Marksist düşün, siyaset ve eylem adamı.
İlk başkanlığını yaptığı (1917-24) yeni Sovyet devletinin temellerini atmış, dünya işçi hareketinin yeni öncü örgütü olarak III. Enternasyonal’i (Komintern) kurmuştur. Tarihin en büyük devrimcilerinden biri ve Marx sonrası dönemin en etkili sosyalist düşünürü olarak kabul edilir. Marx’ın kuramlarına yaptığı katkılardan dolayı, 20. yüzyılda komünist hareketin dayandığı ideolojik ve siyasal platform genellikle Marksizm-Leninizm olarak anılmıştır.
Gençliği.
Lenin iyi eğitim görmüş kültürlü bir ailenin altı çocuğundan üçüncüsüydü. Annesi bir hekimin kızı, babası ise müfettişliğe kadar yükselmiş bir öğretmendi. Zeki ve sağlam bünyeli bir çocuk olan ve sıcak, mutlu bir aile ortamında yetişen Lenin, beş yaşındayken annesinden okumayı öğrendi ve piyano dersleri aldı. Okumaya ve öğrenmeye daha küçük yaşlarda doymak bilmeyen bir tutkuyla bağlandı. Lise öğrenimi sırasında özellikle Latince ve Yunanca derslerindeki başarısıyla dikkat çekti ve okulu birincilikle bitirdi. On altı yaşma geldiğinde devrimci akımlarla tanışıklığı yalnızca ateizme yönelik düşüncelerle sınırlıydı. Ama çarlığın seçkin aydınlara bile medeni ve siyasal haklar tanımayan baskıcı yapısı, ailenin bütün çocuklarını hızla devrimci saflara itti.
Lenin’in delikanlılık yıllarında uğradığı iki darbe devrimci harekette yer almasında önemli rol oynadı. Bu darbelerin birincisi babasının, zamansız ölümünden kısa bir süre önce eğitimle ilgili ilerici görüşlerinden dolayı erken emeklilik tehdidiyle karşılaşmışıydı. 1887’de de Petersburg Üniversitesinde (bugün Sankt Petersburg Devlet Üniversitesi) okuyan, çok sevdiği ağabeyi Aleksandr, Çar III. Aleksandr’a suikast planlayan Narodnaya Volya’ya. bağlı bir gruba katıldığı için yakalanarak asıldı. Böylece Lenin daha 17 yaşındayken, “devlet aleyhine suç işlemiş bir kişi”yi yetiştirmekle damgalanan bir ailenin en büyük erkeği durumuna geldi.
Çeşitli siyasal baskılar görmeye başlayan aile, annenin aldığı dul aylığı ve anneye kalan mirasla maddi olarak ayakta kalmayı başardı. Lenin lise müdürünün (1917 Şubat Devrimi’nden sonra başbakanlık yapan ve Ekim Devrimi’yle devrilen Aleksandr Kerenski’nin babası) verdiği olumlu referansla 1887 sonbaharında Kazan Üniversitesi’ne bağlı hukuk fakültesine girdi. Ama üç ay geçmeden yasadışı bir öğrenci toplantısına katıldığı gerekçesiyle okuldan atıldı. Ardından güvenlik gözetiminde tutulmak üzere, ablasının da bir süreden beri sürgün kaldığı Kokuşkino köyüne gönderildi. 1888 sonbaharında Kazan’a dönmesine izin verildiyse de yeniden üniversiteye girmesi önlendi. Bu sırada daha yaşlı sürgün devrimcilerle tanışarak, büyük bir istekle devrimci siyasal literatürü okumaya yöneldi. Özellikle Marx’ın Das Kapitali, üzerinde derin bir etki bıraktı. Bu okuma süreci içinde Marksizmi benimsedi.
Devrimci bir parti kurma çalışmaları.
Mayıs 1889’da ailesiyle birlikte Samara’ya taşman Lenin, uzun çabalardan sonra hukuk fakültesi sınavlarına dışarından girme izni alarak Kasım İ891’de mezun oldu. Özellikle yoksul köylülerin ve zanaatçıların davalarına girdiği Samara’daki ilk avukatlık yıllarında hukuk sisteminin temelinde yatan sınıf ayrımcılığına karşı derin bir nefret beslemeye başladı. Ağustos 1893’te Petersburg’a (1914-24 arasında Petrograd, 1924-91 arasında Leningrad) yerleşti; avukat olarak çalışırken Marksist çevrelerle de ilişkilerini geliştirdi. 1895’te Rusya’nın en etkili Marksist düşünürü Georgi Plehanov ve öteki sürgün devrimcilerle bağlantı kurmak üzere arkadaşları tarafından Avrupa’ya gönderildi. Dönüşünde L. Martov ve başka önderlerle birlikte başkentteki Marksist grupları İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği’nin çatısı altında birleştirmeyi başardı. İşçiler arasında Marksist düşünceleri yaymaya çalışan örgütün öteki yöneticileriyle birlikte Aralık 1895’te tutuklanarak 15 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Bu cezayı çektikten sonra üç yıllık bir dönem için Sibirya’daki Şuşenskoye’ye sürgün edildi. Daha önce Petersburg’ daki Marksistlerin bir toplantısında tanışmış olduğu nişanlısı Nadejda Krupskaya ile orada evlendi. İkilinin Sibirya’da Sidney ve Beatrice Webb’in Industrial Democracy (1897; Sanayi Demokrasisi) yapıtını çevirme görüntüsü altında gizli parti yazışmalarını yürütmekle başlayan beraberlikleri ömür boyunca sürdü.
Sürgün cezasını bitirerek Ocak 1900’de yurtdışma çıkan Lenin, ilk iş olarak Marksist bir yayın organı kurma tasarısını gerçekleştirmeye koyuldu. Rusya ve Batı Avrupa’daki dağınık Marksist Rus gruplarını bir araya getirerek tutarlı bir partinin temellerini atmayı amaçlayan İskra'nın yayın kurulunda Plehanov, Martov ve öteki üç üyeyle birlikte yer aldı. Derginin yayın politikasının belirlenmesinde önemli rol oynadı.
Lenin’in İskra’ya katılmadan önceki yazılarında üzerinde durduğu üç temel konu kapitalizmin Rus toplumunda yarattığı değişiklikler, Sosyal Demokratların ve işçilerin mücadelesini ekonomik hedeflerle sınırlama eğiliminin eleştirisi ve köylülük sorunuydu. Bu sırada Rus aydınları arasında etkili olan Narodniklerin görüşleri Marksizmin yayılmasının önünde büyük bir engel oluşturuyordu. Ortak toprak mülkiyeti ve köy komünleri nedeniyle Rusya’da kapitalizmin gelişemeyeceğini savunan Narodniklere göre, proletaryanın yok denecek bir düzeyde olduğu bir köylü toplumuna Marksist kuramlar uygulanamazdı. Bu yaklaşımı daha 1880’lerde eleştiren Plehanov, hızlı sanayileşmenin de gösterdiği gibi kapitalizm evresine geçen Rusya’da geleceği proletaryanın temsil ettiğini savunmuştu. Plehanov’a göre Rusya’daki gelişmeler iki aşamalı bir devrim sürecini zorunlu kılıyordu. Birinci aşamayı oluşturan burjuva devrimi demokratik bir cumhuriyetin kurulmasını ve kapitalizmin serpilmesi için gerekli koşulların oluşmasını sağlayacak, olgunlaşan kapitalizmin yüksek bir siyasal örgütlenme, sosyalist bilinç ve kültür düzeyine ulaşmış kalabalık bir proletaryayı doğurmasından sonra proletarya devrimiyle sosyalizme geçilecekti.
Bu görüşü 1880’lerin sonunda benimseyen Lenin, Narodniklere karşı tartışmalarında köylülere toprak dağıtımının serbest piyasa mekanizması aracılığıyla yeniden kapitalizmi doğuracağını ve kırsal kesimde üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti ve piyasa sistemini yalnızca sosyalizmin ortadan kaldırabileceğini belirterek köylü sorununa yeni bir bakış açısı getirdi. Köylü sorunuyla ilgili olarak sürgün yıllarında da yürüttüğü araştırmaların ürünü olan Razvitie kapitalizma v Rossi (1899; Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi, 1971, 1988) adlı yapıtında kapitalizmin köy komünlerini hızla yıktığını ortaya koydu. Buna bağlı olarak da Narodniklerin homojen bir sınıf olarak nitelendirdiği köylülüğün gerçekte hızla ayrışmaya uğradığını ve köylülüğün yaklaşık yansını oluşturan yoksul ve mülksüz alt katmanın sanayi proletaryasının müttefiki durumuna geldiğini savundu.
İskra'nm Rus aydınlarını Marksizme çekmede sağladığı başarılardan sonra Lenin ve yoldaşları devrimci bir parti kurma zamanının geldiğine karar verdiler. Bundan önce 1898’de Minsk’te aynı amaçla düzenlenen I. Kongre, delegelerin çoğunun kongreden hemen sonra tutuklanması nedeniyle hedefine ulaşamamıştı. 1903’te Brüksel’de toplanan, ama polis baskısı üzerine çalışmalarını Londra’da sürdüren kongrenin oturumları üç haftaya yakın bir zaman aldı. Rus Sosyal Demokrat işçi Partisi’nin (RSDRP) gerçek bir örgüt kimliğiyle ortaya çıkmasını sağlayan kongrede birçok konuda yürütülen çetin tartışmaların odak noktasını partiye üyelik koşullan, parti disiplini ve partinin işçi sınıfıyla ilişkisi sorunu oluşturdu. Kongrede bu noktada beliren görüş aynlığının temeli Lenin’in Marksist çevrelerdeki dağınıklığı gidermek için kaleme aldığı Çto Delat (1902; Ne Yapmalı?, 1968, 1990) ve parti örgütlenmesiyle ilgili öteki yazılannda yer alıyordu. Kapitalizmin işçileri kendiliğinden sosyalizme doğru çektiği görüşüne karşı çıkan Lenin, işçilerin günlük mücadelede “sendika bilinci”nin ötesine gidemeyeceğini, kapitalizmi yıkarak kesin kurtuluşa ulaşmak için gerekli “sosyalist bilinç” öğesinin işçilere dışarıdan taşınması gerektiğini savunuyordu. Lenin’e göre “proletaryanın öncü gücü” olan devrimci parti son derece disiplinli ve merkezî bir yapıya dayanmalı, işçiler arasında sosyalist bilinci yaymaya çalışmalı ve gerçek sınıf çıkarlarının nerede yattığım gösterme konusunda eğitici ve yol gösterici bir rol üstlenmeliydi.
İkinci kongrede Iskra grubunun parti yapısı konusunda bölünmesiyle azınlık durumuna düşen Lenin, mutlak bir disiplini öngören “demokratik merkeziyetçilik” ilkesine dayalı “yeni tipte bir parti” tezini kararlı biçimde savunarak daha da geliştirdi. Deneyimli profesyonel devrimcilerin oluşturduğu, ideolojik balamdan homojen, dar kapsamlı ve çelikten bir çekirdeğin çevresinde kenetlenmiş olan ve işçi sınıfıyla öteki muhalif gruplan toplumda dal budak salmış örgütler aracılığıyla yönlendiren bir parti modelini ortaya koydu. Görüşlerini “Bize bir devrimciler örgütü verin, Rusya’yı altüst edelim!” biçiminde özetleyen Lenin, İskra günlerinde sıkı işbirliği yaptığı Plehanov, Martov ve Troçki gibi karşıtlanmn “Jakobenlik”, “parti içi özgür tartışma ortamını bastırma”, “diktatörlük” gibi sert saldınlarına karşın, bu türden bir partinin inşası için her çabayı gösterdi.
Yahudi sosyal demokrat birliği Bund’un kongreden aynlmasıyla az farkla çoğunluk durumuna geçen Lenin’in öncülük ettiği Bolşevikler ile Martov’un başını çektiği Menşevikler arasındaki görüş ayrılığı, sonraki yıllarda politika, taktik ve program düzlemine de çıkarak sürekli derinleşti. Bolşevik grup 1912 Prag Konferansında Menşevik grupla bütün bağlarını kopararak ayrı bir partiye dönüştü.
1905 Devrimi ve I. Dünya Savaşı.
Rusya’yı sarsan 1905 Devrimi sırasında Lenin’in sınıf ittifakları ve devrim sonrası yönetimin karakteri konusunda ortaya attığı yeni görüşler, RSDRP’nin iki kanadını yeniden karşı karşıya getirdi. Menşevikler proletaryanın demokratik devrime önderlik etmesi gereken burjuvaziyle ittifak kurması ve iktidarı alan liberal burjuvaziye karşı muhalefet konumunu benimsemesi gerektiğini savunuyordu. Ocakta başlayan ayaklanmalar sırasında İsviçre’de sürgün bulunan ve ancak kasımda Rusya’ya dönebilen Lenin, proletaryanın demokratik devrimde “hegemonya”yı ele geçirmesi gerektiği yolundaki görüşlerini daha da netleştirerek devrimin itici gücü olan proletaryanın tek güvenilir müttefikinin köylülük olduğunu savundu. Bu dönemdeki tartışmaların ürünü olan Dve taktiki Sotsial-Demokratii v demokratiçeskoy revolyutsii (1905; İki Taktik, 1967, 1974/Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği, 1976,1978) adlı yapıtında, liberal burjuvazinin devrimden ürkerek karşı devrim saflarına geçmesi nedeniyle, işçi-köylü ittifakına dayanarak “proletarya ve köylülüğün devrimci diktatörlüğü”nü kurma hedefini ortaya koydu. Ayrıca devrimin birinci aşamada kalmayarak kesintisiz bir biçimde ikinci aşamaya geçebileceğini öne sürdü. Devrimci dalganın sosyalist devrime gebe Batı Avrupa’nın sanayi işçilerini harekete geçirmesiyle ortaya çıkacak elverişli koşulların, tarım proletaryası ve yanproleterlerin desteğini alan Rus proletaryasına kapitalizmin üstesinden gelerek sosyalizme geçme yolunu açacağını belirtti.
1905 Devrimi’nin yenilgisinden sonra partide yeniden birliği sağlama çabalarına karşın, iki kanat arasındaki sınır çizgileri daha da belirginleşti. 1907’de yeniden sürgün yaşamına dönmek zorunda kalan Lenin, Menşeviklerin yanı sıra Bolşevikler içinde de çeşitli eğilimlerle yoğun bir mücadele yürüttü. Çarlık rejiminin ağır baskısının ve bazı alanlarda gerçekleştirdiği sınırlı reformların parti saflarında yarattığı yılgınlığa ve uzlaşmacılığa karşı devrim hedefini sürekli önde tuttu. Bu çerçevede felsefeden ulusal soruna, tarım programından seçim taktiklerine kadar uzanan bir dizi alanda sert tartışmalara girişti. Menşeviklerin ülke içinde giderek artan gücüne karşın, ilkelerde anlaşma sağlanamadığı sürece birlikte hareket edilemeyeceğini savundu. Prag’da bir parti konferansı düzenleyerek (1912) Bolşevikleri ayrı bir örgüt çatısı altında toplama yoluna gitti.
I. Dünya Savaşı başladığında (Ağustos 1914) Avrupa’daki sosyalist partiler, II. Enternasyonalin emperyalist savaşa karşı direnmeyi öngören savaş öncesi kararlarına uymayarak kendi hükümetlerinin yanında yer aldılar. Bu tutumu “sosyal-şovenizm” olarak niteleyen Lenin, sosyalistlerin önüne “emperyalist savaşı iç savaşa dönüştürme” hedefini koydu. Cepheye gönderilen işçilerin ve askerlerin silahlarını kendi burjuvazilerine çevirmeleri yönünde propaganda yapmak gerektiğini savundu. Ama bu görüşleri Bolşevikler arasında bile tam bir destek bulmadı. Bunun üzerine tarafsız bir ülke olan İsviçre’ye geçerek (Eylül 1914) savaş karşıtı Bolşevik ve Menşevik siyasal göçmenlerden oluşan küçük bir gruba katıldı. Savaş koşulları yüzünden Rusya’yla hemen hemen bütün bağları koptu. Benzer görüşleri savunan sosyalist çevrelerin 1915- 16 yıllarında Zimmerwald ve Kienthal’da düzenlediği iki savaş karşıtı konferans, Lenin’in “emperyalist savaşı iç savaşa dönüştürme” formülü yerine “ilhaksız ve tazminatsız hemen barış yapılmasını ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını” öngören bir karan benimsedi. Böylece Lenin ve Bolşevikler savaş karşıtı sosyalist hareket içinde de azınlık durumunda kaldı.
Savaşın gerçek nedenleri, sosyalistlerin enternasyonalizme ihanetinin gerisinde yatan etkenler, adil ve demokratik bir barış için devrimin zorunluluğu gibi sorunlara ağırlık veren Lenin, görüşlerini çağın kuramsal bir çözümlemesi olan ve ilk kez tmperializm, kak noveyşi etap kapitalizma adıyla basılan İmperializm, kak vısşaya stadiya kapitalizma (1917; Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, 1965, 1989) adlı yapıtında sistemleştirdi. Yayılmacı ve açgözlü bir karakteri olan emperyalizmin 19. yüzyılın ikinci yansında sermayenin belirli ellerde toplanmasıyla gelişen tekelci mali kapitalizmin ürünü olduğunu, sömürge ve yan-sömürge ülkelerdeki hammadde ve pazarlann sağladığı yüksek kazançların dünya ölçeğinde bir rekabete yol açtığını ve rakip emperyalist kamplar arasındaki dengesizliğin yeniden paylaşımı gündeme getirerek savaşı zorunlu kıldığını savundu. Aynca emperyalist devletlerin yüksek kazançların küçük bir bölümünü işçi sınıfının belirli bir kesimine aktararak bir “işçi aristokrasisi” yarattığını ve “satın alman” bu kesimin sosyalist hareket içinde “teslimiyetçi ve sosyal-şoven” eğilimleri besleyip ayakta tuttuğunu belirtti. Emperyalizmle birlikte kapitalizmin bağrındaki çelişkilerin daha da keskinleşmesi nedeniyle çağın dev- rimlere gebe olduğu sonucuna vardı.
Sovyet DevrimVne önderlik.
Avrupa’da bütün yıkıcılığıyla süren savaş, 1917’ye gelindiğinde artık kitlelerin coşkulu bir desteğine dayanmıyordu. Tersine işçiler ve askerler arasındaki tepkiler giderek artıyordu. Savaşın olumsuz etkileri yoğun çelişkilerin yaşandığı, geri ve zayıf bir sisteme dayalı Rusya’da çok geçmeden sarsıcı boyutlara vardı. Petrograd’da ayaklanan işçiler ve askerler kısa sürede çarlık düzenini yıktı (8-15 Mart 1917). Bu gelişmeler üzerine bir an önce yurda dönmek isteyen Lenin, Alman yetkililerden aldığı izinle Almanya ve İsveç üzerinden gizlice Rusya’ya geçti.
Lenin’in Petrograd’a ulaştığı sırada (16 Nisan) iktidarda burjuva liberal partilerin önderlerinden oluşan Geçici Hükümet bulunuyordu. Devrim sonrasında fabrikalardan seçilen işçi temsilcilerinin yer aldığı Petrograd Sovyeti’nin en etkili siyasal güç olmasına karşın, bu organda çoğunluğu ellerinde tutan Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler iktidarı Geçici Hükümet’e bırakma yoluna gitmişti. Öte yandan ülkenin hemen bütün büyük kent ve kasabalarında işçi, asker ve köylü sovyetlerine dayalı bir örgütlenme hızla yayılıyordu.
Bolşeviklerin de büyük ölçüde Geçici Hükümet’in otoritesini tanıdığını gören Lenin, hemen ünlü Nisan Tezleri’ni açıklayarak siyasal gelişmeleri çok değişik bir yaklaşımla ele aldı. Lenin’e göre ülke bir “ikili iktidar” dönemi içinde bulunuyordu. Burjuva ve emperyalist bir karakter taşıyan Geçici Hükümet, hemen barışı sağlama, köylülere toprak dağıtma ve işçilerin temel taleplerini yerine getirme gibi sorunları çözemezdi. Bu sorunların üstesinden ancak işçilerin, askerlerin ve köylülerin doğrudan yönetimi gelebilirdi. Bu nedenle Bolşeviklerin işçileri, askerleri velcöylüleri “oportünist” önderlerin burjuvaziye teslim ettiği iktidarı geri almaya ikna etmesi gerekiyordu. Hükümetin devrimci partileri bastırmaması koşuluyla bu geçişin barışçı yoldan da sağlanabileceğini savunan Lenin, dönemin temel siyasal hedefini “Bütün İktidar Sovyetlere!” biçiminde özetledi.
Lenin’in sabırlı ve kararlı bir mücadeleyle Bolşevik Parti Merkez Komitesi’ni kendi çizgisine çekmesinden sonra toplanan parti konferansı, onun görüşlerine uygun bir program benimsedi. Buna göre Bolşevikler Geçici Hükümet’e verdikleri desteği çekerek bütün güçlerini sovyetlerde çoğunluğu ele geçirme hedefi üzerinde yoğunlaştıracaktı. Konferans, kurulacak sovyet iktidarının yapacağı ilk işleri de bütün cephelerde genel bir barış için hemen görüşmeye oturma, toprak sahiplerinin mülklerine el koyma, bütün topraklan kamulaştırarak köylülere dağıtma ve özel sanayi üzerinde işçilerin yararına sıkı bir denetim kurma biçiminde belirledi.
Temmuzdan sonra Aleksandr Fyodoroviç Kerenski’nin başkanlık ettiği Geçici Hükümet, savaş bitkinliğinin ve çöken ekonominin yarattığı hoşnutsuzlukların da etkisiyle giderek halk desteğini yitirmeye başladı. Kerenski’nin düzenin sağlanmasından sonra kurucu meclis seçimlerine gitme yolundaki kararı, devrime sırt çevirmenin bir işareti olarak işçiler arasındaki hayal kırıklığını daha da derinleştirdi. Bu ortamda “Barış, Toprak ve Ekmek” sloganını işleyen Bolşevikler, sonbahara doğru başta Petrograd olmak üzere ülkenin hemen her yanındaki sovyetlerde çoğunluğu kendi saflarına çekmeyi başardılar.
Kerenski hükümetince “Alman ajanı” olarak suçlandığı için temmuzda yeraltına geçmek zorunda kalan Lenin, koşulların olgunlaştığını savunarak partinin Geçici Hükü- met’i devirmek üzere silahlı ayaklanma hazırlıklarına girişmesi gerektiğini öne sürdü. Gizlilik koşullarında yaşarken yazdığı Gosudarstvo i revolyutsiya (1917; Devlet ve İhtilâl, 1934, 1989) adlı broşürde Marksizmin öğretileri doğrultusunda kapitalizmden sosyalizme geçişin “proletarya diktatörlüğü” aracılığıyla gerçekleşeceğini vurguladı. Buradan hareketle var olan devlet mekanizmasını parçalayarak yerine silahlı işçilerin ve köylülerin yönetimini kurma hedefini ortaya attı. Lenin’e göre Rusya’daki devrimin ortaya çıkardığı sovyetler tam da bu devrimci iktidarın organlarını oluşturuyordu. Rusya’nın o sırada “savaşan ülkelerin en özgürü” olmasına karşın, açıkça karşıdevrim saflarına geçen Geçici Hükümet “burjuva diktatörlüğü”nü temsil ediyordu. Bu nedenle Rusya’nın önünde sovyet cumhuriyeti ya da parlamenter cumhuriyet biçiminde kesin bir yol ayrımı bulunuyordu.
Finlandiya’da kaçak olarak yaşayan Lenin, eylülün son günlerinden başlayarak Petrograd’a birbiri ardı sıra gönderdiği makale ve mektuplarda Merkez Komitesi’ni gecikmeksizin silahlı ayaklanmayı örgütlemeye çağırdı. Bütün zorlamalarının sonuç vermemesi üzerine, 20 Ekim’de gizlice Petrograd’a giderek Merkez Komitesi’nin 23 Ekim’de düzenlediği gizli toplantıya katıldı. Yaklaşık 10 saat süren hararetli tartışmaların ardından çoğunluğun yanında tutum almasını sağladı. Böylece Bolşevikler Petrograd Sovyeti’ni savunma görüntüsü altında işçi milislerini silahlı ayaklanma için hazırlamak ve askerlerin desteğini kazanmak üzere yoğun bir çalışmaya girişti. Ama Merkez Komitesinde ciddi bir muhalefet sürdüğünden hazırlıklarda da duraksamalar ortaya çıktı. Bu arada ayaklanma konusunda Lenin’in görüşlerini destekleyen Troçki’nin Petrograd Sovyeti’nin başkanlığına getirilmesi, Bolşeviklere önemli bir mevzi sağladı. Ayaklanmanın daha fazla ertelenmesinin ele geçirilen uygun fırsatı kaçırmaya yol açmasından çekinen Lenin, II. Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi’nin bir gün sonra toplanacağını da göz önüne alarak, 6 Kasım gecesi Merkez Komitesi üyelerine hemen harekete geçme yolunda bir mektup gönderdi.
Bolşeviklerin yönettiği Kızıl Muhafızlarla devrimci asker ve denizciler 7-8 Kasım gecesi pek bir direnişle karşılaşmadan Geçici Hükümet’i devirdiler. Hemen ardından II. Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi, Bolşeviklerin ve Sol Sosyalist Devrimcilerin oylarına dayanan ezici bir çoğunlukla bütün iktidar yetkilerini elinde topladığını ilan etti, Lenin’i Halk Komiserleri Konseyi’nin başkanlığına getirdi ve onun hazırlamış olduğu barış ve toprak kararnamelerini onayladı.
Devrimi koruyup geliştirme.
Bir kaçak durumundayken 47 yaşında dünyanın en büyük ülkesinin başına geçen ve iktidar duygusunu “insanın başını döndüren bir şey” olarak nitelendiren Lenin, kararlı bir tutumla devrimci iktidarı pekiştirme ve banşı gerçekleştirme hedeflerine yöneldi. Bazı Bolşevik önderlerin hükümette öteki sol partilere de yer verilmesi yönündeki baskıları üzerine, Menşeviklerin ve Sağ Sosyalist Devrimcilerin karşı çıktığı sovyetlere dayalı bir yönetim biçimini kabul etme koşuluyla bir koalisyona razı olabileceğini açıkladı. Sol Sosyalist Devrimciler dışındaki partiler bu çağrıya olumsuz yanıt verdi. Böylece iktidarı paylaşma yükünden kurtulan Bolşevikler, hükümete bazı sol sosyalist devrimcileri almakla yetindi. Ocak 1918’de toplanan Kurucu Meclis’in çoğunluğu oluşturan Menşeviklerin ve Sağ Sosyalist Devrimcilerin etkisiyle sovyetizmi reddetmesi karşısında, Lenin aynı kararlı tutumu takınarak hiç duraksamadan meclisin dağıtılması emrini verdi.
İtilaf Devletlerince tanınmayan Sovyet yönetimi, Lenin’in talimatı doğrultusunda ittifak Devletleri’yle tek başına barış görüşmelerine oturdu. Brest-Litovsk’ta yürütülen görüşmelerde çok ağır koşulların öne sürülmesi üzerine, bazı Bolşevikler Sovyet yönetimini tehlikeye atma pahasına devrimci bir savaşın savunuculuğunu yapmaya başladı. Ama halk arasındaki güçlü barış özlemini ve darmadağın olmuş bir ordunun etkili bir direniş gösteremeyeceğini göz önüne alan Lenin, istifa tehdidini de kullanarak, Merkez Komitesi’nin büyük toprak ödünlerini öngören Brest-Litovsk Antlaşmasını (Mart 1918) onaylamasını sağladı.
Barış yönünde atılan adım, karşıdevrimci güçlerin ve onlara destek veren itilaf Devletlerinin Sovyet yönetimini devirme çabalarını daha da şiddetlendirdi. Önceki hükümetlerce alınmış bütün dış borçların tanınmaması ve yabancılara ait malların tazminatsız millileştirilmesi, bu çabalan silahlı ayaklanmaya dönüştürdü. 1920’ye değin milyonlarca kişinin ölümüne ve büyük yıkıma yol açan iç savaştan ilk zarar görenlerden biri Lenin’in kendisi oldu. Ağustos 1918’de konuşma yaptığı bir fabrikadan ayrılırken Fanni Kaplan adlı bir Sosyalist Devrimcinin saldınsına uğrayan Lenin, ağır biçimde yaralandı. Ama sağlam bünyesi sayesinde kısa sürede iyileşti.
Genellikle eski çarlık generallerince yönetilen ve İtilaf Devletleri’nden geniş çaplı para, silah ve asker yardımı alan karşıdevrimci Beyaz Ordu’ya bağlı kuvvetlerin amansız saldırıları boşa çıkarıldı. Lenin, Troçki’nin komuta ettiği Kızıl Ordu’nun kuruluşuna ve izlediği stratejiye yön vermenin yanı sıra Sovyet yönetiminin halk desteğiyle ayakta kalmasını sağlayan etkili önlemler aldı. Ayrılma hakkını da kapsamak üzere ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını tanıyarak Rus olmayan milliyetlerin etkin desteğini, bazı yerlerde de hayırhah tarafsızlığını kazandı. Ayrıca bu politikayla çokuluslu bir devlet yapısına dayanan Rusya’nın bütünüyle dağılmasını önledi. Yiyecek karneleri, konut ve siyasal katılım gibi alanlarda sanayi işçilerine öncelik vererek yönetimin sınıf temelini sağlamlaştırdı. Toprak dağıtımı programıyla köylülerin yönetimin yanında yer almasını sağladı.
Ama iç savaşın yarattığı ekonomik çöküntü bir süre sonra Sovyet yönetimini güç duruma düşürdü. Kızıl Ordu’yu ve kentleri beslemek için gerekli tahıl ürünlerini almada para ve mal sıkıntısı baş gösterince, Lenin “Savaş Komünizmi” çerçevesinde köylülerin tahıl fazlasını karşılıksız olarak devlete teslim etmesini öngören bir sistem kurdu. Köylülere karşı bu politika değişikliği başlangıçta güçlü bir direniş doğurdu. Ama Beyazların egemen oldukları yerlerde toprakların eski sahiplerine geri verilmesi ve topraklara el koyan köylülerin acımasızca cezalandırılması, köylüleri yeniden Sovyet yönetiminin safına çekti. Beyaz Ordu tehlikesinin alt edilmesinden sonra köylüler bir kez daha tahıl fazlasını devlete vermeyi reddetmeye yöneldiler. Bu davranışın kitlesel bir ayaklanmaya dönüşme eğilimi göstermesi üzerine, Lenin hemen geri bir adım atma gereğine işaret etti. Sovyet yönetimi Mart 1921’de NEP olarak bilinen Yeni Ekonomi Politikası programını benimseyerek köylülerin ürünlerini açık pazarda satmasına izin verdi.
Lenin devrimin ilk günlerinden başlayarak öteki Avrupa ülkelerinde devrimci mücadeleyi yükseltmeye ve Sovyet yönetimine karşı birleşik bir emperyalist cephe oluşmasını önlemeye yönelik bir dış politika izledi. 1924’e gelindiğinde ABD dışındaki bütün büyük devletlerin Sovyet yönetimini resmen tanımasıyla ikinci hedefine büyük ölçüde ulaştı. Ama devrimin dünya çapında zafer kazanması yolundaki beklentisi sonuçsuz kaldı. Böylece Sovyet Devrimi kapitalist devletlerin oluşturduğu düşmanca kuşatmayı kıramadı.
Lenin bu kuşatmaya karşın Sovyet Devrimi’ni uluslararası düzeyde etkili bir güç odağı durumuna getirmeyi başardı. Bu doğrultuda atılan adımlardan biri yeni adıyla Rus Komünist Partisi’nin (Bolşevik) öncülüğünde Mart 1919’da III. Enternasyonal’in (Komünist Enternasyonal-Komintem) kurulması oldu. Program ve örgütlenme açısından Bolşevikleri örnek alan partilerin yer aldığı bu kuruluş, uluslararası işçi hareketi içinde II. Enternasyonal’in çizgisine karşıt yeni ve güçlü bir akımın gelişmesini sağladı. III. Enternasyonali bağlı partiler hükümetlerinin Sovyet Devrimi’ne yönelik askeri müdahalesini engellemek amacıyla etkili bir mücadele yürüttü. Lenin Proletarskaya revolyutsiya i renegat Kautski (1920; İşçi Sınıfı İktidarı ve Kautsky Melunu, 1934 Proletarya İhtilâli ve Dönek Kautsky, 1969-1989) adlı yapıtında II. Enternasyonal çizgisine sert ideolojik darbeler indirirken, Detskaya bolezn levizni” v kommunizme’de (1920; “Sor Komünizm, Bir Çocukluk Hastalığı, 1970, 19181Komünizmin Çocukluk Hastalığı “Sol” Komünizm, 1991) III. Enternasyonal içindeki “sol” eğilimlerle de mücadele ederek Rusya’daki devrimci deneyimlerden çıkan dersleri özlü bir biçimde ortaya koydu.
Son yıllan.
Lenin iç savaşın sona ermesiyle birlikte Sovyet yönetimini pekiştirmek üzere muhalefete karşı sert bir sindirme kampanyası başlattı. Bu politikası parti içinde de geniş çaph bir temizlik hareketini getirdi. Ama parti ve yönetim sisteminde bozuklukların uç vermeye başladığı 1922’de sosyalizm için en büyük tehlikeyi bu alandaki “yozlaşma” olarak saptadı. Parti ve devlet aygıtının bürokratlaşarak hantallaşması, yetkilerin sovyetlerin elinden çıkarak merkezî organlara kayması, Rus olmayan milliyetlere karşı Büyük Rus şovenizminin hortlaması gibi olumsuz gelişmelere işaret ederek sosyalizme karşıt eğilimleri düzeltmeye ağırlık verdi. Bu arada Nisan 1922’de parti genel sekreterliğine getirilen İosif Stalin’in elinde geniş yetkiler toplanmaya başladı.
1922 ilkbaharında ciddi biçimde hastalanan Lenin, suikast sonrasında boynunda kalan kurşunun çıkarılması için ameliyat masasına yattı. Ameliyatın ardından hızla iyileşme belirtileri göstermesine karşın, bir ay sonra kısmi felç geçirerek konuşma yeteneğini yitirdi. Haziranda durumu biraz düzelince, devlet yapısının Stalin tarafından öngörülen üniter sistem yerine, federal sistem temelinde yeniden düzenlenmesine yönelik çahşmalara girişti. Aralıkta sağlığının bozulmasıyla yeniden parti ve devlet çalışmalarından elini çekmek zorunda kaldı. Bununla birlikte 23-26 Aralık 1922 ve 4 Ocak 1923 tarihlerinde sekreterine Lenin’in Vasiyeti olarak bilinen belgeyi yazdırdı. Öu yazılarda Stalin ve Troçki gibi birbirine aykırı güçlü kişilerin önderliği altında partinin çatışmalara sürüklenebileceğine ilişkin kaygılarını dile getirdi. 10 Mart 1923’te yeni bir rahatsızlık geçirip konuşma yeteneğini tümüyle yitirmesinden sonra parti ve devlet yönetimiyle bağı koptu. Yaklaşık bir yıl felçli olarak yaşadıktan sonra 54 yaşında öldü.
Lenin’in İskra, Vperyod, Proletari, Sotsial-Demokrat, Raboçaya Gazeta, Prosveşçeniye ve Pravda gibi dergi ve gazetelerde çıkan makalelerle birlikte büyük bir hacmi bulan yazılan ve konuşmalan ölümünden sonra Soçineniya (Toplu Yapıtlar) adı altında yayımlanmıştır. En eksiksiz derleme olan yapıtın beşinci baskısı (1958-65) toplam 55 cilttir. 1970-71 yıllarında üç cilt olarak yayımlanan İzbrannıya Proizvedeniya (Seçme Yapıtlar) ise en önemli kitap, broşür ve makalelerini içermektedir.
Lenin’in Batı dillerinde çeşitli konu başlıklan altında derlenerek yayımlanan çok sayıda kitabı Türkçeye de çevrilmiştir. Sayıca 100’ü geçen bu kitaplar arasında Marksist Felsefe Yazıları (1976), Materyalizm ve Ampiriokritisizm (1968, 1988), Din Üzerine (1975, 1990), Kadınların Kurtuluşu (1975, 1978), Sanat ve Edebiyat (1968,1990), Sosyalizm ve Savaş (1970, 1987), Bir Adım İleri, İki Adım Geri (1969, 1979), Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi (1969, 1989), Kitle İçinde Parti Çalışması (1971, 1989), Toprak Meseleleri (1969, 1977), İşçi ve Köylü İttifakı (1970, 1975), Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı (1968, 1979), Doğuda Ulusal Kurtuluş Hareketleri (1970, 1978), Seçme Yazılar (1966, 1976), Mektuplar (1969, 1976), Son Yazılar Son Mektuplar (1975,1989) sayılabilir.
kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 29 Aralık 2016 23:13
Biyografi Konusu: Vladimir Lenin nereli hayatı kimdir.