Arama

Kleopatra (Cleopatra)

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 2 Ocak 2016 Gösterim: 69.959 Cevap: 6
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
6 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Kleopatra VII
MsXLabs.org & Temel Britannica &
Vikipedi
Sponsorlu Bağlantılar
Kleopatra (Ocak MÖ 69 - 12 Ağustos MÖ 30), Antik Mısır'ın son Hellenistik kraliçesidir. Asıl ünvanı VII. Kleopatra olmasına rağmen kendisinden önce gelenler unutulduğu için, kısaca Kleopatra olarak bilinir. 9 dil bilen Kleopatra zeki bir kadındı.
İskenderiye'de doğdu. Aslen Yunan olan Kleopatra, babası XI. Ptolemaios`un vasiyeti üzerine kardeşi ile evlendi. O zamanlar Mısır'da egemen olan Yunanlılar Mısır toplumuna karışmamak için kendi soylarından olan kişilerle evleniyorlardı, bu da akraba evlilikleri sonucu özürlü insanların doğumuna yol açıyordu. Babası öldüğünde 18 yaşında olan Kleopatra tahta çıktı. Halkın içine girebilmek ve halkın kendisini benimsemesi için kendini Mısır dinine verdi. Kardeşi tarafından iktidardan uzaklaştırılıp sürgüne yollandı.
Kleopatra iktidara yanında büyük Roma imparatoru Sezar ile geri döndü. Kleopatra'nın bir halı içinde Sezar`ın sarayına girdiği ve bu büyük kralı kendine aşık ettiği rivayet edilir. Bu olaydan sonra kardeşi, kimsenin bilmediği bir sebeple Nil sularında boğuldu.
Kardeşinin aradan çekilmesi ile Kleopatra tek başına iktidar koltuğuna oturdu. O sırada Sezar'dan bir çocuğu oldu ve minik Sezarion`u alıp Roma'ya gitti. En büyük hayali, iki imparatorluğu birleştirip Büyük İskender'in de hayali olarak bilinen tüm dünyaya sahip olmaktı. 44'te Sezar ölünce bu hayallerini ertelemek zorunda kaldı .
Sezar ölünce Roma İmparatorluğu, tahta çıkan Octavian (Sezar'ın yeğeni) ve Marcus Antonius arasında ikiye ayrıldı. Doğu artık Marcus tarafından yönetilmekteydi ve ilk işi de Mısır'ı ziyaret oldu.
Antonius Kleopatra'ya delice aşık oldu. Kleopatra'nin Antonius'dan da iki kiz çocuğu oldu. Bir süre Tarsus'da yaşadılar ve bu yıllarda Octavius`a savaş açtılar. Actiumda yapılan savaşta Kleopatra ve Marcus kaçmak zorunda kaldı. İskenderiye'deki sarayına dönen Kleopatra'nın kendisini bir kobraya sokturarak intihar ettiği rivayet edilir. Öldüğünde 39 yaşındaydı.
Kleopatra (İÖ 69-30), güzelliği ve çekici­liğiyle ünlü bir Mısır kraliçesidir. Üç büyük Romalı yönetici olan Jül Sezar, Marcus Anto­nius ve Augustus Caesar adıyla bilinen Octavianus'un yaşamlarında önemli bir rol oyna­mıştır.
Babası XII. Ptolemaios İÖ 51'de öldüğün­de Kleopatra 17 yaşındaydı. Erkek kardeşi XIII. Ptolemaios ile birlikte tahta çıktıysa da kısa bir süre sonra aralarındaki anlaşmazlık yüzünden ülkede iç savaş başladı ve Kleopat­ra tahttan uzaklaştırıldı. Tahtı ele geçirmek için Roma'nın desteğinin gerekli olduğu dü­şüncesiyle Jül Sezar'ın dostluğunu kazanmaya girişti. Kleopatra ilk firavunların gücüne sa­hip olmak ve Mısır'ın kaybettiği toprakları geri almak istiyordu. Kleopatra'ya âşık olan Jül Sezar, onun yeniden tahta çıkmasını sağladı. Kleopatra, daha sonra Roma'ya gide­rek, Sezar'ın İÖ 44'te öldürülmesine kadar Roma'da kaldı. Bu tarihten sonra Romalılar' ca sevilmediğinin farkına vardığı için Mısır'a döndü.
Üç yıl sonra Roma'yı Octavianus'la birlikte yöneten Marcus Antonius ile karşılaştı. Kleopatra'nın büyüsüne kapılan Marcus Antonius, Octavianus'unkız kardeşi olan karısı Octavia' yı bırakarak Mısır'da Kleopatra ile birlikte yaşamaya başladı. Octavianus da Kleopatra ve Marcus Antonius'a savaş açarak İÖ 31'de Aktium Deniz Savaşı'nda onları yenilgiye uğrattı. Kleopatra savaşın önemli bir anında Marcus Antonius'u yalnız bırakarak donan­masını geri çekti. Yenilgiye uğrayan Marcus Antonius, İskenderiye'ye kaçan Kleopatra' nın ardından gitti.
Oysa Kleopatra artık Antonius'tan kurtul mayı ve güçlü Octavianus'un desteğini kazan­mayı istiyordu. Bu yüzden kendisi için yaptır­dığı anıt mezara çekildi ve ulaklar öldüğü haberini yaydı. Bunu duyan Antonius kede­rinden göğsüne hançerini sapladı. Kleopatra Octavianus'u etkilemeye çalıştıysa da başara­mayınca, Mısır krallığının simgesi olan kobra yılanına kendini sokturarak yaşamına son verdi.
Kleopatra'nın ölümüyle Mısır'da Ptolemaios hanedanı sona erdi ve ülke Roma İmparatorluğu'nun bir ili durumuna geldi.

Son düzenleyen Safi; 2 Ocak 2016 21:49
Biyografi Konusu: Kleopatra (Cleopatra) nereli hayatı kimdir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
20 Ağustos 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
KLEOPATRA'NIN HİKAYESİ

Sponsorlu Bağlantılar
Mısır geleneklerine göre babasının isteği üzerine 15 yaşının içinde kardeşi ile evlendi, yönetime ortak oldu. Sezar ile ilişki kurdu metresi oldu, Mısır’ın tahtında kalabilmek için Antonius ile beraber yaşadı, üç çocuğu oldu. Krallar kraliçesi olabilmek için cinsel cazibesini silah olarak kullandı. Ve 39 yaşının içinde zehirlenerek öldü.

Kilikya kelimesinin anlamı üzerinde görüş açıklayanların düşünceleri farklı farklıdır. Fenike Kralı Agenor’un soyundan gelen Kiliks adındaki şahıstan dolayı isim aldığı açıklandığı gibi, cam yapımında kullanılan kumtaşının kaynağı olan bölge olması da gösterilir. Taştan topraktan yapılan cam gibi “insanın görüntüsünü yansıtan” aynalar sadece bir görünüştür. Aynanın arkasında var olan duygular ve gerçekler ise çoğu kez saklanır…Ama yaşanan olaylar ve yansımalar tarihin gündeminde hiç unutulmaz…Tıpkı Bir zamanlar Mısır diyarına hükmeden Kleopotra’nın hayat hikayesinde olduğu gibi.

Kısa kesilmiş sarı saçları mavi gözleri alımlı bakışları ile İskender ordusu ile Mısır’ın fethine katılan Yunanlı soyunun temsilcisi idi. Büyük İskenderin Mısır’ı fethi esnasında o diyarda kurulan Ptoleme krallığının mirascısı idi. Ve kraliyet tahtında da babası Ptoleme XII bulunuyordu. Bir baba çocuklarının özelliğini en iyi bilecek bir insandır. Yaşa ki göresin derler ya! Mısır yönetimini elinde bulunduran Ptoleme XII’nin karşılaştığı olaylar ilginç olduğu kadar da düşündürücü idi. Ptoleme XII, kızı Cleopatra ile birlikte Roma’yı ziyaret etmek istediğinde kendi öz kızı Tryphanea’nın isyanı ve kraliyet tahtını ele geçirmesiyle sarsıldı. Tryphanea’ya isyan edenler onu öldürerek hayatına son verdiler. MÖ 58 yılında diğer kız kardeşi Berenica’da babasına isyan ederek kraliyet tahtını ele geçirdi. Yaşlı kral Ptoleme XII ölmeden önce Mısır krallığının yönetimini küçük oğlu Ptoleme’ye geçmesini istiyordu. Ama bir isteği vardı: Kızı Cleopatra ile hayatta bulunan oğlunun evlilik yaparak yönetimin ortaklaşa sürdürmeleri… Yaşlı baba Ptoleme XII, MÖ 51 yılında öldü. Ve kağıt üzerinde de olsa Cleopatra kendi kardeşi ile evlendi. Aynı ana babadan doğma öz kardeş olanlar arasında yapılan evlilik ne kadar sağlam temellere dayanırdı ki! Cleopatra ile resmiyette kocası ve XIII. Ptoleme ünvanıyla Mısır yönetiminde bulunan kardeşi arasındaki çekişme ve çatışmalar sürdü gitti. Evlilikleri 3 yıl kadar sürdü. Ve Cleopatra kardeşinin öldürülmesi üzerine tek başına yönetimi eline geçirdi. Kendi görüntüsü olan yaralar bastırdı. Mısır kraliçesi olduğunda 15 yaşında idi. Ama hayatta kalan son kız kardeşi Arsinoe’nin askeri darbesine karşı koyamadı ve sürgüne gönderildi.

Roma İmparatorluğunun merkezinde siyasi ve askeri karışıklıklar vardı. Roma’da yaşanan iç savaşı Pompey adındaki kumandan kaybetti. Bu mücadelede Mısırlılı kumandanlar Jül Sezar’a destek verdiler. O sırada Mısır tahtında Ptoleme adıyla bir başka kral vardı ve o da Cleopatra’nın hayatta olan kardeşi idi. Mısır geleneklerine göre de aynı zamanda Cleopatra’nın evli kocası sayılıyordu. Ama Cleopatra ile “sözde kocası” arasında şiddetli çekişme ve çatışmalar vardı. Jül Sezar, denizden donanması ve ordusu ile İskenderiye sahillerine geldi. Kenti ele geçirdi. Mısır Kralı Ptoleme ile “hem karısı ve hem de kardeşi” Cleopatra arasında yaşanan olaylarda arabuluculuk yapmak istedi. Sezar’ın görevi Roma’ya bağımlı bir Mısır eyaleti yaratmak idi. İskenderiye’de siyasi karışıklıklar sürdü gitti. Cleopatra, tarihi belgelere yansıyan hikayeye göre- sarayda bir İran halısı içinde Sezar’ın önüne kondu. Halı açıldı ve içinden insan aklını, duygusunu etkileyen bakışları ve cinsel cazibesi ile baştan çıkaran genç bir kadın çıktı. Sezar’a elini uzattı. Duygusal yakınlık kısa sürede aşka dönüştü. Cleopatra Mısır tahtında oturan bir kraliçe olmak istiyordu ama Romalı Jül Sezar’ın desteğine ihtiyacı vardı. Cleopatra ile Jül Sezar arasındaki sıcak ilişkiler, Nil nehri üzerinde yapılan yüzlerce geminin katıldığı görkemli seyahatlar ile sürdü gitti. Dillere destan hikayeler ve destanlar anlatılmaya başlandı. Cleopatra 20, Jül Sezar ise 50 yaşının içinde idi. Fiziksel görünüşlerine göre “Baba ve kız” durumunda olan iki insanın siyasi amaçlar ve iktidarı ellerinde bulundurmak için “yatak odasına kadar uzanan” beraberlikleri söz konusu idi. Ve bu beraberlikten bir oğlan çocuğu oldu. Adına da “Sezarion” dediler.

Sezar, Mısır’ı Kleopatra’nın yönetiminde ama Roma’ya bağlılık gösterir statüde bırakarak ülkesine döndü. (MÖ 47)

Cleopatra, aşkı Sezar’ın yanı başında olmak için oğlu Sezarion ile birlikte Roma’ya gitti. Bir müddet İmparator sarayı yakınlarında misafir oldu. Sezar, en yakınında bulunan evlatlığı Brütüs ve adamları tarafından Senato kapısında arkadan hançer saplanarak öldürüldü (MÖ 15 Mart 44). Son sözleri” Sen de mi Bürütüs?” sözleri bin yıllardan beri insanoğlunun dilinden düşmedi.

Sezar sonrası Roma’da yönetimin önde gelen kumandanlarından Mark Anthony ile Cleopatra arasında “sorunları çözümleme” görüşmesi Kilikya olarak isimlendirilen Çukurova’nın en büyük kentlerinden Tarsus’ta gerçekleştirildi (MÖ 42). Tarsus buluşması Cleopatra ile Antonius arasında yeni bir aşkın doğmasına yol açtı. Ertesi yıl (MÖ 41) Cleopatra yeni sevgilisi ve yatak odası arkadaşı Antonius ile İskenderiye’de beraber oldu. Antonius, Kleopatra’nın Mısır kraliçesi olması isteğini onayladı. Sonra Anadolu’ya geçerek Ermenistan ve Partlar üzerine yürüdü. Büyük zafer kazandı. Mısır ordusu karadan ve denizden Antonius’un emrinde idi. Cleopatra ile Antonius’un beraberliğinden önce iki çocuk oldu:Helios ve Selene isimlerinde… Antonius’un bu beraberliği de yasal bir evlilik değildi.

Kleopatra’nın Antonius’un beraberliğinden doğan üçüncü çocuğunun ismi de Filadelfus idi. Cleopatra ile Antonius’un on yıl kadar süren (MÖ 40-30) beraber olmasını sağlayan merkez Tarsus şehri oldu. Tarsus buluşmaları dillere destan aşk hikayelerinin de kaynağı oldu.

Roma’daki iktidar mücadelesi ve kumandanlar arasındaki çatışmalar bitmedi. Roma’nın güçlü kumandanı Oktavian ile Antonius arasındaki Actium deniz savaşını Antonius kazandı. Bu savaşta Cleopatra, sevgilisinin donanmasının zayıflığını gördü. Kendi donanmasına İskenderiyeye dönmesi emrini verdi. Oktavian, Antonius’un peşinden Mısır’a geldi. Antonius, ağır bir şekilde kaybettiği mücadele sonrası intihar ederek hayatına son verdi. Cleopatra da sarayına kapandı ve son anında kadehindeki zehirli şarabı içerek hayatına son verdi. Kleopatra’nın zehirlenerek ölmesi olayına “Yılan zehirledi” hikayesini uydurarak olayı anlattılar. Ve tarihler MÖ 30’u gösteriyordu. Cleopatra 39 yıl ömür sürdürmüş. Roma ile Mısır’ın siyasi beraberliğini “cinsel cazibe ve aşk ilişkisi” ile sağlamaya çalışmıştı. İktidara giden her yolu kullanmak onun için geçerli idi. Siyasi hırsı uğruna, kardeşleri ile evliliği, entrikalar öldürmeler ve Romalı kumandanlar ile yaptığı nikahsız evlilikler onun hayat hikayesinin kaynağı oldu. Bu olaydan geriye ne kaldı derseniz: Cleopatra ile Antonius buluşması Akdeniz kıyısındaki Tarsus’ta gerçekleşiyordu. Tarsus’un ana giriş kapısından geçerek villa-sarayda buluşmalar, görüşmeler ve beraberlikler, arkasından yapılan spor gösterileri, arenalarda boğuşmalar hemen hepsi unutuldu gitti. Ama sadece geriye günümüzde hala Tarsus’un önemli bir tarihi simgesi olan “Kleopatra kapısı” ismi kaldı. Bir de o dönem bastırılan paralar üzerinde Kleopatra’nın genç ve hırslı olduğunu yansıtan büst heykeller ile paralar üzerindeki görüntüsü. Belki suni fiziği güzelliği vardı ama siyasi ihtirasları onu bambaşka bir insan yapmıştı!

(Cezmi YURTSEVER, 2008)
kaynak

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Eylül 2009       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kleopatra
"Sesi, istediği her titreşimi çıkarıp, istediği her dili kullanabildiği çok telli bir müzik aleti gibiydi..."
Romalı ünlü tarihçi Plutarkhos, Kleopatra'yı böyle tanımlıyordu. Roma halkının bir numaralı düşmanı ilan edilen bu kadınla ilgili sıfatlar, İlkçağ'ın en büyük imparatorluğunu kuran devletin resmi sanatçılarının ağzında günümüze kadar çarpıtılarak geldi. Kimine göre, o erkek delisi bir kadındı. Kimine göre ise, beyninde her türlü entrikanın dolaştığı kötü ruhlu bir kadın. Romalı şair Horacius, Kleopatra'nın öldüğü gün "zafer flamalarının çıkartılıp, evlere asılmasını" önermişti. Aradan bin yıl geçmesine karşın, egemen kültür o denli etkin olmuştu ki, Dante bile onu "lüks ve şehvet düşkünü" olarak tanımlamıştı. Kuşkusuz, "Kleopatra miti"nde Hollywood'un payını da inkâr etmemek gerekir. Gerek Cecil B. De Mille'in 1934 yapımı "Kleopatra", gerekse de Joseph Mankiewicz'in dev prodüksiyonu, 4 Oscar ödüllü , 1963 yapımı "Kleopatra" filmi (Liz Taylor, Richard Burton ve Rex Harrison) bu miti daha da güçlendirdi. Her iki ünlü filmde de Mısır kraliçesi, erkekleri tuzağına düşüren, entrikalar çeviren ve rakiplerini zehirle ortadan kaldırmayı hedefleyen, tutkulu ve hırslı bir kadın olarak seyirciye sunulmuştu.
Oysa gerçekte, VII. Kleopatra, yani son Mısır kraliçesi ve son firavun, gerek karakter bakımından gerekse fiziksel açıdan, hiç de anlatıldığı gibi bir insan değildi. Ancak ne yazık ki, tarihi her zaman kazananlar yazmıştı. Sezar'dan olan çocuğu Sezarion'un bile kafasını uçurtacak kadar Kleopatra'dan nefret eden Octavius, bu mağrur kraliçeyi bir kez dize getirdikten sonra ailesinin kökünü kazımakla yetinmemiş, tüm sanatçılarını ve filozoflarını onu karalama kampanyası için harekete geçirmişti. Son yıllarda, ardı ardına Kleopatra üzerine yayımlanan araştırma, anı ve roman türü kitaplarda biraz daha objektiflik egemense de, "Kleopatra miti" ile ilgili yanlışların bazıları, bu eserlerde de varlığını sürdürüyor.
Son 10 yıldır arkeolog Franck Goddio ve İtalyan sanat tarihi profesörü Paolo Moreno, Mısır'ın son firavununu yakın takibe aldılar ve onun hayatı, alışkanlıkları, giyim tarzı ve eğitimi konusunda çok önemli, ama resmi tarihe ters düşen bilgilere ulaştılar.
Gerçek Kleopatra nasıl bir insandı? Her şeyden önce kısa boyluydu. Vücudunun çok güzel olduğu söylenemezdi, ancak hatları düzgündü. Gözleri ve teni açık renkteydi. Bütün bu özellikler aslında çok doğaldı. Çünkü Kleopatra, bir Mısır kraliçesi olmasına karşın Yunan soyundan geliyordu. Kleopatra'nın fiziksel özelliklerinin en somut kanıtı ise, Sezar'ı daha 23 yaşındayken Roma'da ziyaret ettiği dönemde heykeltıraş Stefanos'a verdiği çalışma... "Eskilino'lu Venüs" olarak bilinen bu heykelin, Kleopatra'nın aslına en sadık heykeli olduğu, yaklaşık tüm bilim adamları tarafından kabul görüyor.
Kleopatra'nın yüz yapısına ilişkin en iyi belge ise, Berlin Müzesi'nde korunan ve üstünde Kleopatra'nın resmi bulunan madeni para... Üçgen bir yüz hattına, iri ve uzun bir burna, dar bir alna sahip... En tipik özelliği ise alt dudağı... Kalın ve etli alt dudağı, Ptolemaios Hanedanı'ndan geldiğinin en somut kanıtı...
Karakterine gelince... Kraliçenin saray entrikaları konusunda uzman olduğunu herkes kabul ediyor. Ancak unutmayalım ki, 18 yaşındayken kokuşmuş bir krallığın iplerini elinde tutuyordu. Üstelik, bütün bölgenin tek hakimi olan Romalılar'ı da göz ardı etmemek gerekiyor. Bu bağlamda, kendisini her zaman ünlü Mısır firavunlarının varisi olarak görmesine rağmen, Kleopatra böylesine karmaşık dengelere sahip bir ortamda, Yunan geleneğinden gelen, gerçekçi ve ayakları yere basan bir politika izlemek zorunda kalmıştı. Entrikalar çevirmek, siyasal rakiplerini zehirlemek, komplolar kurmak ve ihanet, aslında Mısır kraliçesinin politik öncelikleri değildi.
Bunların hepsi, İlkçağ'ın ve özellikle, Roma sarayının vazgeçilmez siyasal numaralarıydı. Ancak, Kleopatra'nın bunları yapmasının yanı sıra, çok büyük sulama kanalları inşa ettirdiğini, özellikle köylülerin yaşam düzeyini yükseltmek için önemli iyileştirmeler yaptığını, ne yazık ki çok az tarihçi yazıyor.
Kleopatra, Petra kralı Abdül ve Romalı bir ressamla yaşadığı küçük birkaç kaçamak dışında, sevdiği insanlara (Sezar ve Antonius) hep sadık kaldı. O, zayıflamış Mısır Krallığı'nın, özellikle doğudan gelen Pers tehlikesi karşısında, Roma ittifakı olmadan, kendi başına varlığını koruyamayacağını görmüştü. Roma ile her zaman bir ittifak aradı. Ama bunun, asla tam boyun eğme anlamına gelmemesi için çabaladı. Amacı, Roma ile birlikte eski Mısır'ın, Firavunlar Mısırı'nın gücünü yeniden yaratmaktı. Büyük İskender'in hayali olan bu büyük imparatorluğun başına da, Sezar'dan olma oğlu Sezarion'u uygun görüyordu.
Kleopatra gerçeği tablosunu, eğitimiyle tamamlayalım. Mısır kraliçesi, tarihçi Plutarkhos'un belirttiği gibi "güzel olmaktan çok, zeki ve kültürlüydü"... 54 yaşının tüm olgunluğu ve şöhretinin zirvesini yaşayan Sezar'ı sadece güzelliğiyle baştan çıkardığını ileri sürmek, tarihi biraz zorlamak olur. Kleopatra, tam 12 dili mükemmel derecede konuşuyordu. Mısır'a 300 yıl boyunca hükmeden Ptolemaios Hanedanı'nın hükümdarları arasında Mısır diliyle konuşan tek kişi Kleopatra'ydı. Ötekiler, sarayda Yunanca konuşmayı tercih ederlerdi. Kleopatra efsanesine ilişkin mutlaka düzeltilmesi gereken son bir nokta da, engerek yılanıyla intihar etmesi... Rakotisli eski köle Eudomon'un ona gönderdiği incir sepetinin içinde bir yılan vardı, ama ölüm engerek yılanından değil, gerçek bir kral kobradan geldi.

Kızkardeş Arsione: Gölgede kalan kadın...

Roma sokakları tıklım tıklım doluydu. Sezar'ın zafer arabası çiçek yağmuru altında ağır ağır ilerledi. Arkasından, Galya ormanlarından, Afrika çöllerinden ve Pontos dağlarından koparılıp alınmış yüzlerce çıplak kadın köle geliyordu. Bir centurio'nun taşıdığı pankartta şu on iki altın harf vardı: "Veni, vidi, vici" (Geldim, gördüm, yendim)... Ünlü tutuklular görüldüğünde, halk, Afrikalı kabile reislerini, Ortadoğu krallarını, İspanya soylularını, doğu rahiplerini görmek için birbirini ezmeye başladı. Tutuklular arasında bir kız çocuğu vücudunun inceliğine sahip, omuzlarından aşağı yele gibi sallanan sarı saçlarıyla, Romalı askerlere bile kendini kabul ettiren bir kadın vardı. Zincirlere bağlı bir şekilde, yarı çıplak dolaştırılırken, bakışlarına müthiş bir meydan okuma ve tavırlarına da kırılmaz bir gurur egemendi. Bu insan, Kleopatra'nın kızkardeşi Arsinoe'ydi. Erkek kardeşi Ptolemaios ile birlikte Kleopatra'nın kraliçeliğine karşı çıkmış ve Mısır'ın Sezar'a teslim edilmesini onaylamamıştı. Topladığı Mısırlı askerlerden ve çöl bedevilerinden oluşan bir orduyla Sezar'a saldırmış, ama yenilmişti.
Tarihi gerçekten de kazananlar yazıyordu. Mısır tahtı için mücadeleyi de, Sezar'ın gücüyle Kleopatra kazandığı için, tarih, onun bu akıllı ve gizemli kardeşinden ne yazık ki fazla söz etmiyor. Babaları Ptolemaios'un cenaze töreninde bir lahdin başında toplanan 4 kardeş arasında iktidar savaşı daha o anda başlamıştı. Geleneklere göre, erkek kardeşi Ptolemaios ile evlenmek zorundaki Kleopatra, en büyük kardeş olarak Mısır tahtına geçecekti. Babasının sürekli "asla Roma'ya karşı gelme" biçimindeki uyarılarını hiç unutmayan Kleopatra, iktidarın Roma olmadan koparılamayacağını da kavramıştı. Ancak, Roma'ya kimin hakim olduğu kesin değildi. Senato'nun güvendiği isim Pompeius ile Sezar ciddi bir iç savaşta karşı karşıya gelmişlerdi ve ilk günlerde ibre Pompeius'tan yana dönmüştü. Ancak Pharsalos Savaşı'yla birlikte, Roma'nın geleceğine damgasını vuracak isim belli olmuştu: Sezar. Şimdi Mısır sarayındaki iktidar kavgasında iki isim, Ptolemaios ve Kleopatra, Sezar'ı kazanmak zorundaydılar. Küçük kız kardeş Arsinoe ise farklı düşünüyordu.
Tarihçiler tarafından engin bir coğrafya ve tarih bilgisine sahip olduğu belirtilen Arsinoe, hem bir kadının dişiliğine hem de bir erkeğin cesaretine ve coşkusuna sahipti. Onun hedefi, Eski Mısır uygarlığını yeniden yaratmak, Ortadoğu'yu kapsayan büyük bir imparatorluk kurmaktı. Bunun için de, kendi halkına, yani Mısırlılar'a ve Ortadoğu'daki sayısız krallığa bölünmüş halklara güveniyordu. Arsinoe'ye bu fikirleri aşılayan, lalası Ganimede'ydi. Eski bir Yukarı Mısırlı köle olan Ganimede, doğup büyüdüğü topraklar üzerinde Roma askerlerinin çizmesini görmeye katlanamıyordu. Arsinoe, Kleopatra'ya karşı, açıkça ağabeyi Ptolemaios'u desteklemekle birlikte, aslında kendi iktidarını planlıyordu. Kleopatra'ya karşı hiçbir zaman gerçek bir sevgi beslemeyen Arsinoe, zeki ve hassas bir kadındı. Tarihçiler onun vahşi bir kişiliği olduğunu söylüyorlar. Gerçekten de, ablasına karşı giriştiği iç savaşta, silah kuşanıp askerlerinin önünde çatışmalara katılmaktan çekinmemişti.
Arsinoe, Kleopatra ile giriştiği iktidar savaşını, Sezar'ın ablasına verdiği destek nedeniyle yitirdi. Roma'da bir esir gibi teşhir edildi. Daha sonra Kleopatra'nın araya girmesiyle, Efes'teki Artemis Tapınağı'na sürgüne yollandı. Ancak Arsinoe, burada da rahat durmadı. Sezar'ın katilleri Cassius ve Brutus ile bağlantıya geçti. Kıbrıs kralı Serapion'un da katıldığı geniş bir muhalefet cephesi oluşturmaya çalıştı. Öte yandan, Arsinoe'nin Mısır'da hâlâ önemli sayıda taraftarı vardı. Bu durum, hem Kleopatra'yı hem de artık kaderini onun ellerine bırakan Antonius'u kaygılandırıyordu. İşte o nedenle Arsinoe, Antonius'un emriyle Artemis Tapınağı'nın basamaklarında, müttefiki Kıbrıs ve Girit kralı Serapion ise Knidos'ta, Romalı lejyonerler tarafından öldürüldü. Antonius'un adamları Kleopatra'nın erkek kardeşi olduğunu ilan eden bir başka isyancının izini de Finike'de bulmuş ve kurdukları pusuda öldürmüşlerdi. Kleopatra artık rahat bir nefes alabilirdi.

Edebiyat ve sinemada Kleopatra

İhanet, Roma lejyonları, tutkulu aşklar, cinayet, meydan savaşları, intiharlar... Böylesine bir konunun ve kahramanların, sanatın dikkatini çekmemesi mümkün mü? Tarihçilerden tiyatro yazarlarına, şairlerden romancılara, Kleopatra çok geniş bir edebi etkinliğin ana temalarından biri... Octavius'un emriyle onu karalamak için kaleme sarılan Cassius, Plutarkhos, Horacius, Flavius, Lucanus gibi Romalı tarihçileri bir yana koyarsak, Kleopatra üzerine yazanlar en genel hatlarıyla ikiye ayrılıyor: Mısır kraliçesinin kadın yönünü ön plana çıkaranlar ve onun siyasi kimliğiyle ilgilenenler.
Çelişkiler öylesine açık ki... Örneğin, bir numaralı Sezar düşmanı olan Lucanus, Sezar-Kleopatra aşkını bir entrika birliği olarak tanımlarken, Ortaçağ'ın ünlü şairi Boccaccio, bu ilişkiyi eşitler arasında bir birlik ve aşkın yeni yüzü olarak sundu. Bernard Shaw ise, "Sezar ve Kleopatra" (1901) oyununda, Kleopatra'yı Sezar'ın en tehlikeli fethi olarak görüyordu. Epik tiyatronun büyük ustası Bertold Brecht de onun isminden etkilenmiş ve Üç Kuruşluk Opera (1928) oyununun sonunda, org çalan kahramanının ağzından "Kleopatra, büyük güzelliğin hiçbir şeye yaramadı. Kölen yaptığın iki imparatorluktan geriye sadece küller kaldı..." demişti. Kısacası, Brecht bile onun hakkında yanıltıcı bir portre çizmişti. Oysa, gerçek bir Kleopatra kimliği için, 1607 yılında William Shakespeare'in yazdığı "Antonius ve Kleopatra" oyununa bir göz atabilirdi. Shakespeare, bu oyunda Kleopatra'nın güzelliğini değil, zekâsını ve insancıl büyüklüklerini ön plana çıkarmıştı.
Ancak, Kleopatra hakkındaki tarihsel yanılgılarda kuşkusuz en büyük rolü yedinci sanat oynuyor. Sinema, bu tarihi isimle daha 19. yüzyılın sonlarında ilgilenmişti. Sessiz sinemanın büyük ustası Melies'in en önemli filmlerinden biri Kleopatra'ydı. Sessiz sinemanın 1907-1917 yılları arasında, çok sayıda Kleopatra filmi çekildi. Ancak bunların içinde en önemlisi J.G. Edwards'ın imzasını taşıyan, Amerikan yapımı "Kleopatra" filmiydi. Mısır kraliçesini, sinemanın o tarihteki en büyük vamp oyuncusu olan Theda Bara canlandırmıştı. Far çekilmiş gözleriyle süzgün süzgün bakan, göğüsleri açık Kleopatra imajı bu filmle doğmuştu. Tabii, bu imajı güçlendiren yılanları da unutmayalım. 1934 yılında Cecil B. De Mille'in yönettiği "Kleopatra" filmi, o tarihe kadar gerçekleştirilmiş en pahalı yapımdı. Ama o da, Kleopatra portresine, vamplık dışında yeni bir renk getirmiyordu.
1945 yılında, İngiliz yönetmen Gabriel Pascal'in "Sezar ve Kleopatra" filminde, ilk kez Bernard Shaw'un müdahalesiyle, vamplıktan farklı bir Kleopatra izliyoruz. Ancak bu uzun sürmüyor. Bir yıl sonra, Meksikalı yönetmen Roberto Garvadon, "Antonius ve Kleopatra'nın Son Saatleri" filminde vamplık mitine erotizmi de karıştırıyordu. 1953 yılında, Joseph L. Mankiewicz, Kleopatra filminin oyuncularını saptarken Antonius rolü için önce Marlon Brando'yu düşünmüştü. Senaryoyu beğenmeyen Brando "hayır" yanıtı verince ibre Richard Burton'a döndü. Kleopatra için ise, zaten başından beri aklında bir tek isim vardı: sayısız kez evlenip boşanan, yani tam bir erkek öğüten değirmen olan Elizabeth Taylor. Öyle ya, tarihteki yanlış imajıyla kim Kleopatra'ya daha uygun olabilirdi ki...
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
30 Eylül 2009       Mesaj #4
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Haziran 2012       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KLEOPATRA İLE İLGİLİ BİLGİLER (




VII. Kleopatra (d. Ocak MÖ 69 - ö. 12 Ağustos MÖ 30), Antik Mısır'ın son Hellenistik kraliçesidir.




Asıl ünvanı VII. Kleopatra olmasına rağmen kendisinden önce gelenler unutulduğu için, kısaca Kleopatra olarak bilinir. 9 dil bilen Kleopatra zeki bir kadındı.

İskenderiye'de doğdu. Aslen Yunan olan Kleopatra, babası XI. Ptolemaios'un vasiyeti üzerine kardeşi ile evlendi. O zamanlar Mısır'da egemen olan Yunanlılar Mısır toplumuna karışmamak için kendi soylarından olan kişilerle evleniyorlardı, bu da akraba evlilikleri özürlü insanların doğumuna yol açıyordu. Babası öldüğünde 18 yaşında olan Kleopatra tahta çıktı. Halkın içine girebilmek ve halkın kendisini benimsemesi için kendini Mısır dinine verdi. Kardeşi tarafından iktidardan uzaklaştırılıp sürgüne yollandı. Kleopatra'nın dedesinin adı Dadadidis'dir. Mısır için büyük bir kahramandır.

Kleopatra iktidara yanında büyük Roma diktatörü Sezar ile geri döndü. Kleopatra'nın bir halı içinde Sezar'ın sarayına girdiği ve bu büyük kralı kendine aşık ettiği rivayet edilir. Bu olaydan sonra kardeşi, kimsenin bilmediği bir sebeple Nil sularında boğuldu.

Kardeşinin aradan çekilmesi ile Kleopatra tek başına iktidar koltuğuna oturdu. O sırada Sezar'dan bir çocuğu oldu ve minik Sezarion'u alıp Roma'ya gitti. En büyük hayali, iki imparatorluğu birleştirip Büyük İskender'in de hayali olarak bilinen tüm dünyaya sahip olmaktı. MÖ 44'te Sezar ölünce bu hayallerini ertelemek zorunda kaldı.

Sezar ölünce Roma İmparatorluğu, tahta çıkan Octavian (Sezar'ın yeğeni ve resmi evlatlığı) ve Marcus Antonius arasında ikiye ayrıldı. Doğu artık Marcus tarafından yönetilmekteydi ve ilk işi de Mısır'ı ziyaret oldu.

Antonius Kleopatra'ya delice aşık oldu. Kleopatra'nin Antonius'dan da iki kiz çocuğu oldu. Bir süre Tarsus'da yaşadılar ve bu yıllarda Octavius'a savaş açtılar. Aktium'da yapılan savaşta Kleopatra ve Marcus kaçmak zorunda kaldı. İskenderiye'deki sarayına dönen Kleopatra'nın kendisini bir kobraya sokturarak intihar ettiği rivayet edilir. Ama son zamanlarda zehir içerek öldüğü anlaşılmıştır. Kolay yapılan bu zehir, acı çektirmeden birkaç saat içinde öldürüyordu. Öldüğünde 39 yaşındaydı.

Kaynak:VII. Kleopatra - Vikipedi

Hüküm süresi: MÖ 12 Ağustos 30
XIII. Ptolemaios (MÖ 47)
XIV. Ptolemaios (MÖ 44)
Caesarion (MÖ 30)
Önce gelen XII. Ptolemaios
Sonra gelen Yok (Roma eyaleti)
Doğum tarihi: MÖ Ocak 69
Ölüm tarihi:: MÖ 12 Ağustos 30 (39 yaşında)
Ölüm yeri :İskenderiye
Eş XIII. Ptolemaios
XIV. Ptolemaios
Jül Sezar (de facto)
Marcus Antonius (de facto)
Hanedan Ptolemaios hanedanı
Babası XII. Ptolemaios Auletes
Annesi V. Kleopatra
Çocukları Caesarion
II. Kleopatra Selene
Alexander Helios
Ptolemaios Philadelphus


Kleopatra

"Sesi, istediği her titreşimi çıkarıp, istediği her dili kullanabildiği çok telli bir müzik aleti gibiydi"...


Fransız arkeolog Franck Goddio'nun verdiği bilgilerle yapılan Kleopatra resmi


Romalı ünlü tarihçi Plutarkhos, Kleopatra'yı böyle tanımlıyordu. Roma halkının bir numaralı düşmanı ilan edilen bu kadınla ilgili sıfatlar, İlkçağ'ın en büyük imparatorluğunu kuran devletin resmi sanatçılarının ağzında günümüze kadar çarpıtılarak geldi. Kimine göre, o erkek delisi bir kadındı. Kimine göre ise, beyninde her türlü entrikanın dolaştığı kötü ruhlu bir kadın. Romalı şair Horacius, Kleopatra'nın öldüğü gün "zafer flamalarının çıkartılıp, evlere asılmasını" önermişti. Aradan bin yıl geçmesine karşın, egemen kültür o denli etkin olmuştu ki, Dante bile onu "lüks ve şehvet düşkünü" olarak tanımlamıştı. Kuşkusuz, "Kleopatra miti"nde Hollywood'un payını da inkâr etmemek gerekir. Gerek Cecil B. De Mille'in 1934 yapımı "Kleopatra", gerekse de Joseph Mankiewicz'in dev prodüksiyonu, 4 Oscar ödüllü , 1963 yapımı "Kleopatra" filmi (Liz Taylor, Richard Burton ve Rex Harrison) bu miti daha da güçlendirdi. Her iki ünlü filmde de Mısır kraliçesi, erkekleri tuzağına düşüren, entrikalar çeviren ve rakiplerini zehirle ortadan kaldırmayı hedefleyen, tutkulu ve hırslı bir kadın olarak seyirciye sunulmuştu.

Oysa gerçekte, VII. Kleopatra, yani son Mısır kraliçesi ve son firavun, gerek karakter bakımından gerekse fiziksel açıdan, hiç de anlatıldığı gibi bir insan değildi. Ancak ne yazık ki, tarihi her zaman kazananlar yazmıştı. Sezar'dan olan çocuğu Sezarion'un bile kafasını uçurtacak kadar Kleopatra'dan nefret eden Octavius, bu mağrur kraliçeyi bir kez dize getirdikten sonra ailesinin kökünü kazımakla yetinmemiş, tüm sanatçılarını ve filozoflarını onu karalama kampanyası için harekete geçirmişti. Son yıllarda, ardı ardına Kleopatra üzerine yayımlanan araştırma, anı ve roman türü kitaplarda biraz daha objektiflik egemense de, "Kleopatra miti" ile ilgili yanlışların bazıları, bu eserlerde de varlığını sürdürüyor.
Son 10 yıldır arkeolog Franck Goddio ve İtalyan sanat tarihi profesörü Paolo Moreno, Mısır'ın son firavununu yakın takibe aldılar ve onun hayatı, alışkanlıkları, giyim tarzı ve eğitimi konusunda çok önemli, ama resmi tarihe ters düşen bilgilere ulaştılar.

Gerçek Kleopatra nasıl bir insandı? Her şeyden önce kısa boyluydu. Vücudunun çok güzel olduğu söylenemezdi, ancak hatları düzgündü. Gözleri ve teni açık renkteydi. Bütün bu özellikler aslında çok doğaldı. Çünkü Kleopatra, bir Mısır kraliçesi olmasına karşın Yunan soyundan geliyordu. Kleopatra'nın fiziksel özelliklerinin en somut kanıtı ise, Sezar'ı daha 23 yaşındayken Roma'da ziyaret ettiği dönemde heykeltıraş Stefanos'a verdiği çalışma... "Eskilino'lu Venüs" olarak bilinen bu heykelin, Kleopatra'nın aslına en sadık heykeli olduğu, yaklaşık tüm bilim adamları tarafından kabul görüyor.


Kleopatra'nın Roma günleri sırasında yapılan büstü


Kleopatra'nın yüz yapısına ilişkin en iyi belge ise, Berlin Müzesi'nde korunan ve üstünde Kleopatra'nın resmi bulunan madeni para... Üçgen bir yüz hattına, iri ve uzun bir burna, dar bir alna sahip... En tipik özelliği ise alt dudağı... Kalın ve etli alt dudağı, Ptolemaios Hanedanı'ndan geldiğinin en somut kanıtı...
Karakterine gelince... Kraliçenin saray entrikaları konusunda uzman olduğunu herkes kabul ediyor. Ancak unutmayalım ki, 18 yaşındayken kokuşmuş bir krallığın iplerini elinde tutuyordu. Üstelik, bütün bölgenin tek hakimi olan Romalılar'ı da göz ardı etmemek gerekiyor. Bu bağlamda, kendisini her zaman ünlü Mısır firavunlarının varisi olarak görmesine rağmen, Kleopatra böylesine karmaşık dengelere sahip bir ortamda, Yunan geleneğinden gelen, gerçekçi ve ayakları yere basan bir politika izlemek zorunda kalmıştı. Entrikalar çevirmek, siyasal rakiplerini zehirlemek, komplolar kurmak ve ihanet, aslında Mısır kraliçesinin politik öncelikleri değildi.

Bunların hepsi, İlkçağ'ın ve özellikle, Roma sarayının vazgeçilmez siyasal numaralarıydı. Ancak, Kleopatra'nın bunları yapmasının yanı sıra, çok büyük sulama kanalları inşa ettirdiğini, özellikle köylülerin yaşam düzeyini yükseltmek için önemli iyileştirmeler yaptığını, ne yazık ki çok az tarihçi yazıyor.
Kleopatra, Petra kralı Abdül ve Romalı bir ressamla yaşadığı küçük birkaç kaçamak dışında, sevdiği insanlara (Sezar ve Antonius) hep sadık kaldı. O, zayıflamış Mısır Krallığı'nın, özellikle doğudan gelen Pers tehlikesi karşısında, Roma ittifakı olmadan, kendi başına varlığını koruyamayacağını görmüştü. Roma ile her zaman bir ittifak aradı. Ama bunun, asla tam boyun eğme anlamına gelmemesi için çabaladı. Amacı, Roma ile birlikte eski Mısır'ın, Firavunlar Mısırı'nın gücünü yeniden yaratmaktı. Büyük İskender'in hayali olan bu büyük imparatorluğun başına da, Sezar'dan olma oğlu Sezarion'u uygun görüyordu.
Kleopatra gerçeği tablosunu, eğitimiyle tamamlayalım. Mısır kraliçesi, tarihçi Plutarkhos'un belirttiği gibi "güzel olmaktan çok, zeki ve kültürlüydü"... 54 yaşının tüm olgunluğu ve şöhretinin zirvesini yaşayan Sezar'ı sadece güzelliğiyle baştan çıkardığını ileri sürmek, tarihi biraz zorlamak olur. Kleopatra, tam 12 dili mükemmel derecede konuşuyordu. Mısır'a 300 yıl boyunca hükmeden Ptolemaios Hanedanı'nın hükümdarları arasında Mısır diliyle konuşan tek kişi Kleopatra'ydı. Ötekiler, sarayda Yunanca konuşmayı tercih ederlerdi. Kleopatra efsanesine ilişkin mutlaka düzeltilmesi gereken son bir nokta da, engerek yılanıyla intihar etmesi... Rakotisli eski köle Eudomon'un ona gönderdiği incir sepetinin içinde bir yılan vardı, ama ölüm engerek yılanından değil, gerçek bir kral kobradan geldi.


Yapılan son araştırmalar Mısır’ın efsanevi kraliçesinin, beyazperdede yansıtılandan çok daha farklı bir yüze sahip olduğunu gösteriyor.


Yüzyıllar önce kullanılan ama zamanla unutulan doğal bakım ve gençlik yolları bugün hayata geçiriliyor.


Şifa sağlayan bitkilerde gençlik sırları da gizli. Örneğin ısırganotu'nun insanın tenini yakan o tüylerinde yer alan "formik asit" saç derisinin doğal dengesini koruyor. Kekiğin saça kazandırdığı sadece parlaklık değil. Saç diplerini uyardığı, tellerine canlılık verdiği kullananların deneyimleri ile sabitlenmiş.

Örneğin kayısı çekirdeğinden elde edilen doğal yağ kalsiyum, magnezyum ve betakaroten maddeleri içerdiği için cildi nemlendiriyor ve doğal bir canlılık ve parlaklık kazandırıyor.

Sağlıklı cilt "potansiyel eşi" etkiliyor

Bitkilerle sağlık ve güzellik konuları ile yılladır ilgilenen Herbalist Tarkan Güveloğlu şöyle diyor:

"Doğadaki güzelleştiricilerin en büyük avantajı cilde gerçek parıltısını kazandırması. Ciltteki düzgünlük ve ışıltı bilinçaltına bir gençlik ve sağlık sinyali gönderiyor. Bu özelliklere sahip bir kadın "potansiyel eşi" etkilemede öne çıkıyor. O nedenle farkında olmadan bir çok kadın, güzel bir cilt için saatler harcıyor"

Doğal yörtemlerle güzelliğe dönüşün gittikçe çoğaldığını vurgulayan uzman Güveloğlu, günboyu kadınlardan bu konuda çok sayıda telefon aldığını ve doğal güzellikle ilgili bir çok yolu anlattıklarını söylüyor:

Güveloğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

"Gerçek şu ki, insanları nasıl göründüğümüzle etkileriz. Ama son zamanlarda güzelliğe dair bu kadar ilgi hiçbir zaman bu kadar fazla olmamıştı. Doğal olanın tercih edilmesi ise bazı kozmetik ürünlerinin içindeki katkı maddelerinden dolayı sağlığa zararlarının açıklanması ile ilgili. İçerdikleri bazı katkılardan dolayı kanserojen etkiler taşıdığı uzmanlarca açıklanıyor. Oysa tabiat bu güzellik kaynaklarını hem çok daha ucuz hem de sağlıklı bir şekilde bize sunuyor. Bizim yaptığımız Kleopatra'nın formüllerini bulup, kadınlara sunmak. Kadınlar da bu yöntemlere zaten aşırı ilgi gösteriyor.

Pırıltılı ten en büyük servet

Çok sayıda doğal yağları malzeme olarak kullanarak, doğal özlü cilt bakım yağının üretimini gerçekleştirdik. Gençliği ve çekiciliği yakalayabilmenin yolu doğal ürünlerden geçiyor. Her cilt için özel olarak bitki extreleri ve özleri kullanıyoruz. Bu doğal ürünlerin ve tabiattaki farklı özellikteki bitki özlerinin yer aldığı kremler hücreleri yeniliyor. Şifalı bitkilerden elde bitkisel kremler ve damıtılma yönü ile elde edilen bitki özleri cildin yeniden yapılandırılmasına, kırışıklık, leke, sivilce ve akne gibi sorunların giderilmesinde kalıcı çözümler üretiyor.

GÜZELLİK SIRLARI

-Yüzünüzü hergün maden suyuyla silin. 1 ay sonra cildinizdeki parlaklığı farkedeceksiniz. İskandinav kadınlarının güzelliğinin sırrı da maden suyunda saklı. Ciltlerini korumak için saf kaynak suları kullanıyorlar. Bu canlılık ve sağlık görüntüsü veriyor. Memba sularıyla da ciltlerini diri tutan Kuzey kadınlarını örnek alın ve hergün şişesinde "doğal maden suyu" yazan içecekle yüzünüzü silin veya yıkayın.

-Elma çok iyi bir cilt kremi gibi. Bir elmayı rendeleyin. İçine 2 kaşık gerçek doğal kaymak katın ve karıştırın. Yüzünüze bu karışımı sürün. 20 dakika sonra yıkayın. Kağıt havlu ile yüzünüzdeki yağı aldıktan sonra (Eğer cildiniz kuru ise) yağlı krem sürün. Bu dışardan desteği "içerden" de bir elma yiyerek sürdürün. Düzenli kullanımdan bir süre sonra, cildiniz pırıl pırıl olacak.

-Tuz madenlerinden çıkarılan, rafine olmayan tuz cilt için çok faydalı. Çizgileri olanlar bu tuzu su ile eritip yüzlerine sürmeli. Kalsiyum, demir, magnezyum, klorit ve potasyum bakımından zengindir. Cildin ihtiyacı olan bu mineralleri barındıran bu tuzu suyu avuçlarınıza alın
ve hergün yüzünüze çarpın.

-Ispanağın cilde etkin yararlar sağladığı çok bilinmez. Hata bu besin çocuklar sevmiyor diye eve bile sokulmaz. Oysa ıspanak cildinizin parlamasını sağlar ve güzelleştirir. Bir bardak suyu kaynatın ve ocaktan indirin. 5-6 yıkanmış ıspanak yaprağını bu sıcak süte bandırın. Bu yaprakları yüzünüze serin. 15- 20 dakika sonra kaldırın. Bu işlemden sonra nemlendirici krem sürün. (Ispanak gibi koyu yeşil yapraklı sebzeler demir içeriyor. Demirin, oksijeni cilde taşıyan bir görevi var. Aynı zamanda haftada iki gün ıspanak yiyin)

-Bir soğanın suyunu sıkın. Bu suya yarım çay bardağı elma sirkesi ekleyin. Karışımı yüzünüze hergün düzenli sürün. Yaşlılık lekelerine birebir gelir.

-Şimdi mevsimi olan kavunun bir çok önemli bir özelliği var. Kavunu sıkıp suyunu yüzünüze sürün. Cildin gereksimi olan vitamin ve mineralleri içeren kavun suyu çok iyi geliyor. Örneğin karoten içeriyor. Bu madde, lekeleri ve yüzdeki pullanmaları engelliyor.(Sürün ve 15 dakika sonra cildinizi yıkayın.) Bir süre sonra cildiniz mükemmel ve parıltılı bir hal alacak.

-Solgun ve sağlıksız bir cilde sahipseniz maydanoz bu sorun için birebir. Bir demet taze maydanozu bir tahtanın üzerinde ezin. (sebze sıkacağı da olur) Bu demetten çıkan suyu yüzünüze sürün ve daha sonra yıkayın. Bu uygulamayı hergün yapın. Aynı zaman de hergün salatınıza veya çorbanıza da hergün bir kaç tutam ekleyin. Cildinizi sıkılaştırır!

-Her gün erik yiyin. Yaşlanma sürecini geciktiriyor. 4 veya 5 tane erik yeter. Kışın kurusunu yazın ise tazesini tüketin.

-Akşamları süte batırılmış pamukla yüzünüzü silin.. O şekilde yarım saat dinlendikten sonra yıkayın. Cildi yağlı olanlar sütün üzerindeki yağını alarak kullanmalı. (Bu süt pastorize değil doğal, sağılmış süt olmalı)


Tarihin sonsuz girdabında kaybolmayıp günümüzde de güzellik sırları ile adından söz ettiren ve Roma İmparatoru 54 yaşındaki Sezar’ı bile baştan çıkaracak kadar etkileyici olan Kraliçe Kleopatra, güzel olmak için neler yapıyordu? İşte merak edilen bu soruların cevapları…

Son Mısır kraliçesi ve firavun Kleopatra, iktidar gücünün yanı sıra güzelliği ile de yüzyıllardır gizemini korumaya devam ediyor. Ancak kraliçe Kleopatra yaşadığı yüzyılda dünyanın en verimli ve en büyük topraklarına sahip olmasının yanında güzelliğine düşkünlüğüyle de tanınıyordu. Asırlar öncesinin en güçlü ve etkileyici kadını kraliçe Kleopatra, güzel olmak için süt banyosu yapıyor ve çamur kullanıyordu.

Parfümü tarçından
Yayın hayatına yeni başlayan Womenlife adlı dergi ilk sayısında Kleopatra’nın güzellik sırlarını açıkladı… İşte Kleopatra’nın güzel olmak için birbirinden ilginç güzellik tarifleri…

Arının balmumunu reçine ile karıştırarak saç şekillendirme losyonu olarak kullanıyordu.

Tarçını hayvan yağında ovarak muhteşem bir parfüm elde ediyordu. Kleopatra romantik bir koku için de kendisini tütsüyle ovuyordu.

Kleopatra parfüme o kadar düşkündü ki Ölüdeniz’de kozmetik ve parfüm fabrikası kurmuştu.

Efsanevi kraliçe parfümlerinin bozulmaması için onları serin tutması nedeniyle su mermerinde saklardı.

Kaz yağından sürme
Deodorant etkisi için, keçiboynuzu taneleri ile tüm vücudunu ovuyordu.

Kleopatra’nın sabunları bir iki tane kireçtaşı ve bitki veya hayvan yağı ile karıştırılıp yapılıyordu.

Gri makyaj için Kızıldeniz kenarında bir madenden çıkarılan, kurşun sülfatı olan mesdemet maddesi kullanıyordu.

Göz bakımı için, sürme ve kaz yağından bir bakım kremi kullanıyordu. Yeşil göz boyası için lacivert taş, bal ve toprak boyasından bir macunu kirpiklerine sürüyordu.

Gözleri serinletmek için etkili bir göz yıkayıcı olarak, ufalanmış yeşil mineralleri suyla karıştırarak kirpiklerine sürüyordu. Kleopatra bunlara alternatif olarak öğütülmüş keçiboynuzu, fermante edilmiş bal ve ezilmiş kereviz de kullanıyordu.

Ölü Deniz’in siyah çamuru, kraliçe Kleopatra’nın güzellik sırlarından biriydi. Kleopatra derisini temizlemek için siyah çamur kullanıyordu. Çünkü siyah çamur kan dolaşımını hızlandırarak vücuda dirilik kazandırıyordu.

Kleopatra’nın en çok bilinen güzellik sırrı ise esanslı banyo suyunda sütle yıkanmaktı. Özellikle keçi sütünü tercih eden Kleopatra, dakikalarca süt banyosu yapıyordu. Esans olarak nilüfer ve gül kokusu kullanıyordu.

Özel bitki özlerinden dövme
Salatalık kraliçenin vazgeçilmez güzellik sırlarındandı. Kleopatra, Nil Nehri’nde iki tane salatalığı soğutur ve daha sonra bunları vücudunun her yerine sürerdi. Aynı zamanda bir dövme tutkunu olan Kleopatra kendisine özel bitki özlerinden dövmeler yaptırırdı.

Kleopatra'nın sırrı

Günümüz kozmetik sanayiinin temeli ilkçağlarda atıldı Eskiden erkeklerin makyaja çok önem verdiğini belirten bilim adamları, Kleopatra'nın, güzelliğini idrarla karıştırdığı Nil çamuruna borçlu olduğunu söylüyor

ANTALYA - Kozmetoloji, günümüzde olduğu gibi tarihöncesi devirlerde de insanların tutkusuydu Tıp, kimya, eczacılık ve güzel sanatlar gibi dallarının ortak uğraşı bu bilim dalı, ilkçağlarda etnografik etkenleri de yansıtarak, günümüzdeki
imaj çalışmalarının temelini oluşturdu
Çukurova Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dekanı ve Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof Dr İlter Uzel, etnolojide geçici veya kalıcı kozmetik işlemlerin aileye ait kolektif seremoniyi yansıttığını söylüyor Bu süslemelerin o topluluktaki inancı simgelediğini belirten Uzel, dönemin kozmetik maddeleriyle kozmetik tıbbın temelinin atıldığını dile getiriyor
Araştırmalara göre, kadın, Paleolitik çağdan beri güzellik için çeşitli yöntemlere başvuruyor Doğadan elde ettiği aşı boyasını toz haline getirerek, yüzlerini sarıya boyayan kadınlar, ilk pudrayı böyle elde ediyordu
Kadınların 6 bin yıl öncesinde süslenmeye başladıklarını söyleyen Prof Dr Uzel, süs merakının önce erkeklerle başladığını tahmin ediyor: "O dönemde erkek, yaşam kavgasını, göz alıcı giysiler ve takılarla rakiplerini sindirmek ve korkutmak suretiyle sürdürebilmekteydi Bu nedenle erkeklerde süslenme eylemi kadınlardan daha önce başladı"
Eski çağlarda insan güzellik aracı olarak ilk önce kıyafet değişikliğini denemiş Maskeler kötü ruhları uzaklaştırmak için kullanılmış
Yüzünü boyayarak, düşmanlarını korkutmayı ve ilahlara yakınlaşarak şeflik otoritesini artırmayı düşünen ilkel insan, kıyafet değişikliğinin yanı sıra doğadan elde ettiği çeşitli boyalarla da süslenmiş
Kozmetolojinin başlangıcında ağaçlardan sızan ve havayla temas edince donan 'mürrüsafi' adlı bir tür reçine kullanılmış Isıtıldığında kuvvetli koku yayan bu maddenin, dua eden rahiplerin ve halkın dini duygularını güçlendirdiğine inanılırmış
Çeşitli yağlar ve merhemlerin en erken örneklerinin Mısır'da görüldüğünü belirten Uzel, bu merhemleri önceleri asillerle zenginlerin, kendileri ve ölüleri için kullandıklarını belirtiyor Merhemlerin bir özelliği daha var; o da Afrika'nın yakıcı güneşinden korunmak!
İnsanlar, derilerinin yumuşaklığını kokulu yağlar ve masajlarla korumuş Derinin, doğal yağını kaybetmesi halinde ise sığır, keçi, koyun ve kazdan elde edilen yağlara başvurulmuş Zor elde edilen badem ve susam yağları da o dönemler hayli revaçtaymış

Mısır'da merhem grevi
Mısır'da 19 Sülale, Firavun 1 Seti (1312-1298) döneminde alışkanlık halini alan ve zorunlu ihtiyaç olarak görülen yağlar, her gün askerlere belli bir miktarda dağıtılırmış Hatta insanlık tarihinin ilk grevlerinden biri, MÖ 1167 yılında Mısır'da kozmetik yüzünden gerçekleşmiş Teb şehrinde büyük bir tapınağı inşa eden işçiler, güneş ışınlarına karşı kendilerini koruyacak merhemlerin dağıtılmaması nedeniyle greve gitmiş
Güneş ışınlarına karşı koruyucu etkisi olan yağların yanında, saçların çıkması için yılan yağı ve canlanması için de hintyağı tercih edilirken, sadece Mısırlılarda değil, diğer uygarlıklarda da parfüm ve yağ kullanımı yaygınmış Prof Dr Uzel, göz, kaş ve kirpik bakımının da ilkçağlarda başladığını, göz kapaklarını koyu renge boyayan ilk insanların, bu sayede göz hastalıklarından da korunmayı amaçladıklarını vurguluyor: "Bu hijyenik maddeler oldukça pahalı olsa da, antikçağın Mısırlı kadını, baygın bakışlı, çekici gözlere sahip olmakla daha etkin ve yaratıcı olacağını fark etmişti Başları üzerine kokulu balmumundan yapılmış konik başlıklar koyup dolaşıyor ve birçok çileye de katlanmak zorunda kalıyorlardı Çünkü bu başlıklar güneş altında eriyip elbiselerin kirlenmesine neden oluyordu"

Kleopatra'nın sırrı
Kleopatra'nın, formülü kendisine ait olan özel bir krem kullandığını belirten Uzel, Kleopatra'nın saçlarına şekil vermek için Nil Nehri'nin çamuruyla birlikte özel kamışlar kullandığını söylüyor Uzel, "Hazırladığı güzellik maskesi idrarla karıştırılmış Nil çamuru ihtiva ediyordu Epilasyon için sünger taşı kullanıyor, omuzlarını parlatmak için de toz haline getirilmiş sedef ve kaymak taşını tercih ediyordu Kleopatra'nın Roma'yı ayağa kaldıran 'Kifi' formülünün farklı tarifleri vardı Ploutarkhos'a göre bu formülde, bal, şarap, kına, üzüm, mürrüsafi, gül ağacı, horozgözü bitkisi, safran, kuzu kulağı, ardıç üzümü, kakule ve sümbül bulunuyordu" diyor (aa)
Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
12 Ağustos 2012       Mesaj #7
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Antonius ve Kleopatra, ressam Lawrence Alma-Tadema'nın eseri

800px Lawrence Alma Tadema  Anthony and Cleopatra
🌘 🚀

Benzer Konular

10 Haziran 2009 / MaRCeLLCaT Müzik ww
4 Aralık 2009 / asla_asla_deme Sanat