Arama

Kültürel değerlerimiz nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 6 Ocak 2012 Gösterim: 71.936 Cevap: 8
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
8 Kasım 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
kültürel değerler
EN İYİ CEVABI Kral_Aslan verdi
Bakınız
TÜRKİYENİN ŞAHASERLERİ
Sponsorlu Bağlantılar

Eski Uygarlıklar, Eski Kentler

Karain Mağarası
Antalya'nın 27 km. kuzeybatısında ve Katran dağları üzerindedir. Doğal bir mağaradır. Yapılan arkeolojik kazılarda mağaranın Prehistorik çağlarda (Paleolitik, Mezolitik, Neolitik ve Kalkolitik) insanlarca barınak olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Mağarada iskeletler, yontma ve cilalı taştan aletler, işlenmiş çakmak taşları ve önemli eserler bulunmuştur.



Ana Tanrıça Heykelciği
Pişmiş toprak, M.Ö. VI. binyılın ilk yarısı, yüksekliği 20 cm., Çatalhöyük. (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)

Kral_Aslan - avatarı
Kral_Aslan
VIP MsXTeam
8 Kasım 2008       Mesaj #2
Kral_Aslan - avatarı
VIP MsXTeam
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Bakınız
TÜRKİYENİN ŞAHASERLERİ
Sponsorlu Bağlantılar

Eski Uygarlıklar, Eski Kentler

Karain Mağarası
Antalya'nın 27 km. kuzeybatısında ve Katran dağları üzerindedir. Doğal bir mağaradır. Yapılan arkeolojik kazılarda mağaranın Prehistorik çağlarda (Paleolitik, Mezolitik, Neolitik ve Kalkolitik) insanlarca barınak olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Mağarada iskeletler, yontma ve cilalı taştan aletler, işlenmiş çakmak taşları ve önemli eserler bulunmuştur.



Ana Tanrıça Heykelciği
Pişmiş toprak, M.Ö. VI. binyılın ilk yarısı, yüksekliği 20 cm., Çatalhöyük. (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)

Son düzenleyen Safi; 18 Şubat 2016 22:41
Hayatın ne anlamı var.. Yanımda sen olmayınca....
selob - avatarı
selob
Ziyaretçi
12 Aralık 2008       Mesaj #3
selob - avatarı
Ziyaretçi
ülkemizin tarihi ve kültürel özellikleri
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
12 Aralık 2008       Mesaj #4
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Türkiyenin tarihi değerleri Hakkında Tacettin Paşa (Kurşunlu) CamiiÇanaklı mahallesindedir. 1494 yılında yapılmıştır. 1945 depreminde tümüyle yıkılmıştır. 5 kubbeli son cemaat yeriyle 2 kubbeli ana mekandan oluşan özgün yapı sonradan düz çatı ile örtülmüştür. Ana mekanın yanlarındaki kubbeli zaviyeler özgündür. Ana mekanla zaviyeler arasındaki kemerli açıklıklar kapatılmıştırAbdulgani (Namazgah) CamiiKöprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mehmet Paşa mahallesindedir. 1906 depreminde tamamen yıkılmış sadece minber ve mihrabı kalmıştır. Yıkılan caminin arsası üzerine mahalle sakinleri tarafından1915 yılında bir cami yaptırılmıştır.Yörgüç Paşa Camii (Orta Camii)Orta Cami mahallesi Kırımlı sokaktadır. Yörgüç Paşanın 1431 tarihli vakfiyesinden bu caminin masraflarını karşılayacak bir takım gelirler tayin ettiği anlaşılmaktadır.Kale CamiiTaşkale mahallesindedir. 1659 yılında Köprülü Mehmet Paşanın eşi Ayşe Sultan tarafından yaptırılmıştır. Depremden fazla zarar görmediğinden orijinalliğini koruyabilmiştir. Üç kubbeli son cemaat yerinde ahşap oyma kapıyla ana mekana geçilir. Son cemaat yeri 1945’den sonra camekanla kapatılmıştır. Ahşap kapının sağında minareye açılan bir kapı solunda ise kadınlar mahfiline çıkan basamakların bulunduğu bir dehliz vardır. Kare planlı ana mekan oldukça yüksek bir kasnağa oturan kubbeyle örtülüdür.Kubbe kasnağındaki üç vitraylı pencere sonradan yapılmıştır. Kadınlar mahfili ana mekanın kuzeyindedir. 7 köşeli mihrap nişi mukarnaslıdır. Yağlı boyalı mihrabın döşemesi altıgen ve yıldızlarla bezenmiştir. Kıvrık dal baklava çiçek bezemeli abanoz ağacından minber geç dönem özelliğindedir. Kubbedeki kalem işleri orijinal değildir. Tek şerefeli silindir gövdeli minare depremde yıkılmış yeniden yapılmıştır.TaşhanOrtacamii mahallesi 100. Yıl caddesi Taceddin Paşa sokağındadır. Eserin Geç Osmanlı döneminde yapıldığı bilinmektedir. İki katlı olarak inşa edilen Taşhan'da dolgu taş malzeme kullanılmıştır. Üç kapısı mevcuttur. Kapılardan biri kullanılmamaktadır. 2006 yılı içerisinde restorasyon çalışmalarına başlanacaktır.Fazıl Ahmet Paşa Medresesi (Taş Medrese)Fazıl Ahmet Paşa mahallesindedir. 1662 yılında Fazıl Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Çatısı kurşunla kaplı iken daha sonra kiremitle örtülmüştür. 1943 depreminde çatlamalar olmuşsa da restore edilmiştir. 1964 yılına kadar çeşitli amaçlarla kullanılan medrese bu tarihten itibaren Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaya başlandı. 1974 yılında çatısı bakırla kaplandı. Yapının içi ve dışında pembe Karacaviran taşı kullanılmıştır. Dilimli kurşun kaplı kubbelerin aralarındatuğladan kare biçimli bacalar bulunmaktadır. Basık kemerli kapıdan aralarında medrese odalarının yer aldığı revaklı dikdörtgen avluya girilir. Kubbeli medrese odalarında ocak ve kitap rafları vardır. Kare planlı dershane-mescit kubbeyle örtülüdür. Kubbe kasnağındaki vitraylı pencereler sonradan yapılmıştır. 2002 yılında mahalli olanaklarla restorasyon çalışmalşarına başlanarak 2003 yılının şubat ayında bitirilmiştir.İç avludaki sütunların arası ahşap malzeme ve çerçeve ile kapatılarak geniş kapalı kullanım alanları kazanılmıştır. Boya badana yapılmış olup elektrik tesisatı yenilenmiş kaloriferli hale getirilmiş ve kapalı alanların tabanları laminant parke ile kaplanmıştır.Kurt KöprüVezirköprü ilçesinin Tekkekıran köyüne 3 km. mesafede olan ve İstavroz çayı üzerinde yer alan Kurt Köprü bir yüksek ayak üzerine iki büyük sivri kemerli gözden oluşmuştur. İki kemer arasında ve yanlarında olmak üzere sivri kemerli pencere şeklinde toplam üç adet kemer bulunmaktadır. Çayın iki yamacına gelen kısım doğal kaya ve toprakla desteklenmiştir. Köprünün geçit kısmı düz olup diğer yerlerinde olduğu gibi bir hayli tahrifata uğramıştır. Köprü ayağı kalın paye şeklinde olup alt kısmında dikdörtgen beş adet dalgakıranı mevcuttur. Köprünün pencere görünümü küçük kemerlerin başlangıcına kadarolan kısma yer yer Roma ve Bizans dönemine ait mezar stelleri ve mimari parçaları yer yer kesme taş yer yer de düzensiz taşlardan oluşan moloz taş örgü sistemindedir. Kemer başlangıçlarından itibaren 13.-14. yy.da sıkça görülen ve Bizans dönemi mimarisinde de rastlanan 3 sıra tuğla bir sıra kesme taştan oluşan sağlam bir örgü sistemi görülmektedir. Üç sıra tuğla bir sıra taş örgü sistemi ana kemer gözlerinde de tuğlaların dikine yerleştirilmiş şekliyle tekrarlanmıştır. Küçük kemerde ise tamamen tuğla malzeme kullanılmıştır.Köprüdeki mimari tarz ve örgü sistemi incelendiğinde 13.-14. yy.da yapılmış olabileceği izlenimini vermektedir. Ancak aynı dönemde aynı yerde bir köprü olduğundan bahsedilmektedir. Köprüye 1 km. mesafede anik bir köprü kalıntısı daha mevcuttur. Antik köprünün tahrip olması sonucu ve 13. yy.da yapıldığı ve çeşitli onarımlarla bu güne kadar ulaştığı daha akla yakındır. Vezirköprü’nün Tekkekıran ve Havza’nın Kayabaşı (Tahna) köylerini birbirine bağlayan köprü küçük onarımlarla kullanılabilir hale gelebilecek niteliktedir.Bedesten Ve Arastaİlçe merkezindedir. Ayşe Hanımın babası Yusuf Ağanın H. 1160 yılında yaptırdığı bilinmektedir. İç ve dış bedesten olmak üzere iki bölümdür. Dört kapısı ve içinde 110 dükkan vardır. İç bedesten kervansaray olarak kullanılmıştır. Ayşe tarafından vakfedilmiştir. Arasta bölümü bedestenin çevresinde gelişmiştir. Dört yandan basık kemerli kapılarla girilen bedesten kare planlı dört kubbeyle örtülü bir yapıdır. Kubbeler duvarlara bitişik tuğla kemerlere oturtulur. Kemer pandantif ve kubbeler düzgün tuğla örgüsüyle güzel bir görünüm kazanmıştır. Ana kubbeyi taşıyan tuğla kemerin ortada dayandığı bölümde içeri girintiyapan kare mekan küçük kubbeyle örtülüdür. Dışarıdan ana kubbeler arasında görülen bu bölüm dua kubbesidir. Yuvarlak kemerli kapılarla girilen arastanın kuzeyinde tonozlu dükkanlar yer alır. Bedestene bakan yüzdeki dükkanlar yer kazanmak amacıyla üçgen biçiminde yapılmıştır.Çifte HamamGanioğlu mahallesinde Hacıköy caddesi üzerindedir. 1660 yılında Ayşe Hanım tarafından vakfedilmiştir. Bedestenin (arastanın) güney duvarına bitişiktir. Giriş kapısı önüne içerisi görünmesin diye duvar örülmüştür. Kapıdan kubbeli soyunmalığa girilir. Ortasında sekizgen şadırvan bulunan soyunmalığın camekanlı bölümünde ayakkabı bulunan nişler vardır. Dikdörtgen planlı soğukluk geniş bir kemerle kubbeli kare mekana ayrılmıştır. Sıcaklıkortada kubbeyle örtülü kare mekan ile haç planlı eyvandan oluşmaktadır. Kare mekanın ortasında sekizgen göbek taşı eyvanların arasındaki halvet odacıklarda ikişer kurna vardır. Hamamların ikisi de birbirine benzemektedir. Bir tarafı kadın bir tarafı da erkek olarak halen kullanmaktadırSaat Kulesiİlçe merkezindedir. 1906 yılında Abdülhamit devrinde Sivas valisi Reşat Akif Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1943 depreminde büyük hasar görmüş 1959 yılında tamiratı tamamlanmıştır. Dört taraflı saatleri çalışır durumdadır. Ayrıca Vezirköprü Kentsel Sit Alanı içerisinde sivil mimarlığa teşkil edecek bir çok Türk evi bulunmaktadır.Namezgah ÇeşmesiTaşkale mahallesi Havza caddesi üzerinde bulunmaktadır. Namazgah caminin bitişiğindedir. Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Halen kullanılır durumdadır.Kurşunlu - Taceddin Paşa ÇeşmesiÇanaklı mahallesi Taceddin sokağında bulunmaktadır. Kurşunlu caminin avlusundadır. Geç Osmanlı döneminde yapıldığı bilinmektedir.Taceddin Paşa Hamamı1491-1495 de Taceddin Paşa tarafından yaptırılmıştır.Şifa HamamıMehmet Paşa Mahallesindedir. Mehmet Paşa tarafından ailesi için özel olarak yaptırıldığı söylenmektedir. Ahşap dikdörtgen soyunmalık sonradan eklenmiştir. Şadırvanlı kubbeli soğukluğun kuzeyinde tuvalet ve usturalık yan yanadır. İl halvet kare planlı sıcaklığın duvarlığı dikdörtgen nişlidir. Sıcaklığın doğusunda beşik tonozlu küçük bir mekan batısında başka bir halvet odacığı vardır. Halen çalışır durumdadır.Ganioğlu ÇeşmesiMehmet Paşa mahallesi Hacıköy caddesi üzerindedir. Geç Osmanlı döneminde yapıldığı bilinmektedir. Şu anda kullanılmamaktadır.Kale HamamıMehmet Paşa mahallesindedir. Kale Camine bitişiktir. Ayşe Hanım yaptırmıştır. Moloz taş malzeme ile yapılmıştır. Soyunmalık bölümündeki kubbesi dikkat çekicidir. Kesme taş ve tuğladan yapılmış kasnağın üstündeki kubbe ters dizilmiş kiremitlerle örtülüdür. Sivri kemerli kapıdan ortasında sekizgen şadırvanı olan soyunmalığa girilir. Soyunmalığı çeviren setlerin önünde ayakkabıların konulduğu nişler vardır. Soyunmalığın girişi beşik tonozlu diğer bölüm kubbe ile örtülüdür. Sıcaklık ortada kubbeli kare mekanı ile hac planlı eyvanlardan oluşur. Eyvanlar arasındaki halvet odacıkları kubbelidir. Halen kullanılmaktadır.EsenKöy Kaya Mezerıİlçeye 12 km uzaklıktaki Esenköy Zindankaya arkeolojik alanındadır. Yapı tekniği açısından Paflagon tipi mezardır. Üç sütun ve iki odadan oluşmaktadır. Demir Çağı eseridir. İlçenin en dikkate değer eserlerindendir. (Aşağıda en sağdaki fotoğrafta)Ayrıca Vezirköprü Kentsel Sit Alanı içerisinde sivil mimarlığa örnek teşkil edecek bir çok Türk evi bulunmaktadırİnternetteki Kaynaklardan Yararlanılarak Derlenmiştir.
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
12 Aralık 2008       Mesaj #5
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Türkiye'nin Tarihi ve Kültürel Değerleri

Türkiye'nin Şaheserleri
  • - Eski Uygarlıklar, Eski Kentler
  • - Surlar, Kaleler
  • - Saraylar, Köşkler, Kasırlar, Yalılar, Konaklar
  • - Dinsel Yapılar
  • - Medreseler, Darüşşifalar, İmaretler, Hamamlar
  • - Hanlar, Kervansaraylar, Çarşılar, Bedestenler
  • - Kutsal Yerler, Eşyalar, Dergahlar
  • - Mezarlar, Kümbetler, Türbeler
  • - Köprüler, Su Kemerleri, Sarnıçlar, Şadırvanlar
  • - Çeşmeler, Sebiller, Selsebiller, Havuzlar
  • - Kuş Köşkleri
  • - Mozaikler, Minyatürler, Deri Tasvirler
  • - Hatlar, Tezhipler, Kaatılar (İnce Kağıt Oymacılığı)
  • - Ebrular, Haritalar, Ciltler
  • - Cam Sanatı, Çiniler
  • - Taş Oymalar, Bezemeler, Maden ve Mücevher Sanatı
  • - Ağaç Oyma, Sedef Kakma, Kalem İşleri
  • - Halı ve Kilimler
  • - Giysiler, Kumaşlar, İşleme ve Oyalar
Quo vadis?
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
12 Ocak 2009       Mesaj #6
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 0 üye beğendi.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
29 Nisan 2010       Mesaj #7
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

yha kültürel değer arıyorum

Linke Tıklayınız.
Türkiye'nin Tarihi ve Kültürel Değerleri
Son düzenleyen _Yağmur_; 8 Şubat 2011 12:47
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Aralık 2011       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
:: Bölgede Giyim, Kuşam

Kırsal kesimde günlük dış giysi genellikle basma, pazen divitin; iç giysiler ise evlerde dokunan keten (Karadeniz.Ereğli’de elpek bezi, Çaycuma’da pelemet bezi) yada pamukludandır. Başa önce fes giyilir, fes üstüne oyalı yemeni (abacuk) üzerine de tülbent (yazma) bağlanır. Çevresi metal pullu, renkli boncuklu, oyalı olan tülbentlere “atça”, sarı, yeşil renkli dallı pullu olanlara da “çatkı” denir.

Gömlek adı verilen ve dizlere kadar uzanan iç giysi sıfır yaka, önden düğmeli, uzun loşudur. Gömleklerin yaka, kol ağızları ve önleri dantelle süslüdür. Özel günlerde üstü sim işlemeli “telli yelek”, “kutnu yelek” (ipekle karışık pamuklu kumaş giyilirdi. ipekli kumaşa sırma ile işlenmiş cekete benzer yelek olan “kapale” ile “ustufa” geleneksel kadın giysilerinin özgün biçimlerindendir. Ustufaların içi pamuk astarlı olup, kol ağızları, yakası dantelli ve önü boydan boya açıktır. Ustufa ve kapalenin bir başka türü olan çitare adlı yelekler de, kırsal kesimde kullanılan yaygın bir giyim örneğidir. Güllü kutnu, kutnu çitare, yalancı çitare, zenne (kışın giyilen uzun kollu) bilinen çitare türleridir. Yeleklerin çevresi, kol ağızları siyah şeritli (kaytan), bilinen çitare türleridir. Yeleklerin çevresi, kol ağızları siyah şeritli (kaytan), yakaları “harç, divdik, çıkartma, gibi adları olan işlemelerle süslüdür. Yeleğin üzerine “acemþal” denen büyük kuşak sarılır. Genç kızlar kuşağı önden, diğerleri arkadan bağlar. Gömleğin altına pijama biçimi don giyilir. Süslü olanlara “çözme don”, kırmızı ve beyaz bezden parçalı olana “al don" denir.

Erkekler yakasız, sık düğmeli mintan (göynek) üzerine yelek, kalın ceket (aba), altına “pamtur” yada “zıbka”, ayağa da “çapula” giyerlerdi.

:: Cumhuriyet Döneminde Gelindiğinde Kadın Giyimi
Kaynak: Nilgün ÇELİK (Eğitimci)

Cumhuriyetle birlikte modern yaşamın gerektirdiği kimi giysiler giyilmeye başlamıştır. Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Çaycuma bölgesinde görülen kadın giyimi ve giysileri şöyle betimlenebilir.
Bu dönemde, Osmanlı döneminden günümüze gelmiş kumaş türleri ve giysiler bulunmaktadır.
Başa yazma, üzerine fes ve en üstüne de işli tül kullanılarak bir baş biçimi oluşturulur. Alta şalvar, üste iç gömlek, bunların üzerine de uskufa (kapama) giyilir. Uskufanın bel kısmına ise, gümüş tokalı kemer takılır. Ayağa yünden örülmüş tire çorap ve altı kösele, üzeri deriden olan yemeni adı da verilen ayakkabı giyilir.
Anlatılan bu genel giyimin dışında özel günlerde ya da değişik çalışma koşullarına göre, bazen de yaşlı ve gençlerin giyimlerinde değişiklik görülür.
Fes, işli tül ve yazmayla yapılan baş dışında yalnızca poğ denilen örtü ile yapılan baş biçimi de görülür. Genç kızlar ev içinde feslerini çıkarıp başörtü takarken, yaşlılar devamlı fes kullanmaktadır. Ayrıca genç kızlar kullandıkları fesin alın kısmına elmas bir broş takarlar.
Üste giyilen uskufa dışında, cepken ve yelek de kullanılır. Bu kullanım hava koşullarına göre ve günlük işler ve özel günlere göre değişiklik gösterir. Aynı değişiklik şalvarda da görülmektedir. Kullanıldıkları amaca göre, kumaşları ve işlemeleri değişiklik gösterir. Çekme don, ala don, çözme don ve kadife şalvar olmak üzere dörde ayrılır. Ayakta ise, özel günlerde giymek için parlak deriden ve tabanı bol işlemeli ve süslü terlik görülmektedir.
Tüm bunların dışında, farklılık gösteren bir gelin giyimi de bulunmaktadır. Değişik şekillerde yapılan gelin başlarının yanı sıra iki çeşit de gelin kıyafeti bulunmaktadır. Bunlardan birincisi sarı entari ve üzerine cepken kullanılan cepken kıyafeti, diğeri ise kadife şalvar, içe bez gömlek ve üzerine kadife cepken kullanılan gelin kıyafetidir. Ayakta ise özel yaptırılan kadife kumaştan üzerinde abartılı işlemeleri olan gelin ayakkabısı kullanılır.


:: Yemekler

Yöre mutfağında ağırlık unlu (buğday ve mısır unu) mamullerden yapılan yemek türlerindedir.

Yöreye Ait Bazı Yemeklerin Yapılışı

Uğmaç Çorbası

Malzemesi : 6 kaşık un, 2 su bardağı kaynatılmış süt, 1 su bardağı su, tuz.

Yapılışı : Un iki bardak su ile iyice ovulur. Tel tel dökülmesi sağlanır. Bir bardak su, bir miktar tuz atılarak kaynatılır. Kaynamakta olan suya un karıştırılarak atılır, pişinceye kadar kaynatılır. içine süt ilave edilir, tuzu kontrol edilir. Servis sıcak yapılır. istenirse, üzerine nane serilebilir.

Cevizli Dolma

Malzemesi : 250 gr ceviz, 2 su bardağı bulgur, 1 adet büyük baş soğan, tuz, karabiber, kimyon, maydanoz 1 fincan sıvı yağ, yatırım ekmek kaşığı salça.

Yapılışı : Rendelenmiş soğan, yağda pembeleşinceye kadar kavrulur, salça konur. Yarım su bardağı su konularak kaynatılır. Kaynamış olan bu harç, bulgurun üzerine dökülür ve kabarması beklenir. içine dökülmüş ceviz, tuz, baharat ve maydanoz konulup karıştırılır.

Yaprak Sarma

Malzemesi : 300 gr. Kıyma (koyun ve dana eti karışık) 1.5 su bardağı pirinç, 1 adet büyük baş soğan, tuz, karabiber, maydanoz, dere otu, yeteri kadar margarin 2 adet domates yada 1 çorba kaşığı salça, taze yada salamura üzüm yaprağı.

Yapılışı : Soğan, domates (kabukları soyulmuş, dereotu, maydanoz küçük küçük doğranır (kıyılır), içine kıyma,pirinç,tuz, karabiber ve yarım çay bardağı sıvı yağ konur karıştırılır. Elde edilen dolma içi üzüm yaprağına sarılır. Sarılan dolmaları, sarmaların parmak inceliğinde ve küçük olmasına özen gösterilir. Tencereye yada güvece yerleştirilen sarmaların üzerine harcan suyu ve margarin konularak orta ateşte pişirilir. Pişen sarmaların üzerine sarımsaklı yoğurt, yağda kızdırılan sos (salça, kırmızı biber) gezdirilerek sıcak servis yapılır.

Malay

Ocakta kaynamakta olan su tenceresine yavaş yavaş mısır unu katılır ve sürekli karıştırılır. Elde edilen katı bulamaç yayvan kaplara kaşıkla küçük parçalar halinde dökülür. Üzerine süt şeker, 8toz şeker) dövülmüş ceviz kızdırılmış tereyağı yada pekmez dökülerek tatlı malay; kıkırdak, dövülmüş ceviz, tereyağlı; küçük parçalar halinde doğranmış kavrulmuş kaz ciğeri, kaz yağı dökülür. Yörede ceviz bol olduğundan geçmişte cevizden elde edilen yağ ile tafta (yağı çıkarılan ezilmiş dövülmüş ceviz kırıkları malayın üstüne dökülürmüş.


:: Örf ve Adetler

Evlenme Gelenekleri

Bayram, hıdrellez, nişan, düğün gibi herkesin birlikte olduğu törenlerde oğlan anası gelinlik kıza bakar; beğendiği kızın isteyeni yoksa, taraflar arasında başlayan görüşmeler de olumlu sonuçlanırsa, erkek tarafı bir bohçayla, söz mendilini (ipek mendil) kız evine götürür ve iki aile nişan gününü kararlaştırır.

Nişan töreni kız evinde yapılır. Ve takılar takılır. Ertesi gün, kız evince hazırlanan armağanlar, nişan şerbeti ve güvey (damat) yüzüğü karşı tarafa gönderilir.

Düğün genellikle pazartesi yada Perşembe başlar. ilk gün güvey evi, yaptığı helvanın içine para koyarak, tepsiyle kız evine gönderir; ikinci gün güvey kınası; üçüncü gün gelin kınası yakılır, çeyiz çıkarılır ve çeyizlerle gelin odası düzülür. Akşam güvey tarafının kadınlarının katılımıyla kına gecesi düzenlenir. Kız evine zorla tavuk kestirilmesi bu geceye özgü geleneklerdir. Ertesi gün güvey ve arkadaşları güvey hamamına gider.

Düğün sabahı geline yeni giysileri giydirilir. Akrabalarıyla vedalaşan geline “baş sıkma” denen uğurlama töreni yapılır. Bu tören “çocuk sahibi, kocası sağ” bir kadın gelinin başını “oğlan versin, kız çıkarsın” sözleriyle bağlar ve gelin bir kadın eşliğinde baba evinden çıkar. Düğün evinde geline iki ayrı tabakta yağ, bal sunulur. Gelin, yağı kapının üstüne, balı da kapının altına sürer. Peşinden adına “güvey önlüğü” denilen bir tepsi baklava gelir ve ev halkıyla birlikte yenir.

Düğün evinde eğlenceler devam ederken sağdıç damadın yanından ayrılmaz. Gerdek gecesi sabahı, davulcular, güveyinin kapısı önünde davul çalar, güvey elinde bir tepsi börekle davulcuları ağırlar. Gerdek gecesi güvey “görümlük” denen armağanı eşine verdikten sonra birlikte tatlı yerler; sabahleyin de duvak adı verilen tören yapılır. Artık güvey evinin kızı olan gelin, gelinliğini çıkarır, güvey evince yapılan “paçalık” denen giysiyi giyer. Düğünü izleyen hafta sonunda gelinle güvey, kız evine el öpmeye gider.



:: Yaşam
Köklü bir geçmişe ve zengin bir kültüre sahip Bartın’la yüzyıllar boyu iç içe yasamasına, karşılıklı yoğun etkileşime karşın Çaycuma’nın kendine özgü yasayış ve davranış biçimleri vardır.

İlçe merkezinden köylere doğru gidildikçe yasam biçimlerinden kaynaklanan çeşitli farklılıklar görülür. Maden isçiliği nedeniyle erkeğin önemli oranda tarımdan kopması, tarımsal etkinliklerde kadın emeğinin öne çıkması, münavebeli maden isçiliği sosyo-kültürel yasama damgasını vurmuş, biçimlendirmiştir. Gelecekle ilgili olağanüstü, heyecan verici beklentiler yoktu. Madencinin oğlu da kendisi gibi maden isçisi olacaktı. O nedenle yasam, madenci Çaycuma köylüleri için değişmeyen, “istikrarlı” ve tek düze bir çizgiydi. Bu davranış ve yasam biçimi zamanla “standart” olmuş ve Çaycumalıyı son yıllara değin eğitimden ve eğitime önem verme konumundan uzaklaştırmıştır. Yaşamını ve geleceğini madene bağlayan Çaycumalı oğlunu da “maden isçisi” yapınca yaşamını “garanti” saymış ve eğitimi su son yıllara değin ikinci plana atmıştı. Tipik Çaycumalı için yaşamını sürdürmenin ve geleceğini garanti altına almanın yolu basta maden olmak üzere bir devlet isine girip “sigortalı” olmaktır.

(Münavebeli)Madenciliğin geçmişten bugüne Çaycuma'ya getirdiği en büyük olumsuzluk, sanayileşmenin önünü kapatarak “Kent Kültürü”nün gelişmesi ve yerleşmesini engellemesi, geciktirmesidir. Çaycuma'da “kent kimliği” pek önemli olmamıştır. “Çaycumalılık” önemlidir ama kentlilik o kadar önemli değildir. Çaycuma ilçe merkezinde yasayan bir Çaycumalıyla, Çaycuma’nın herhangi bir köyündeki Çaycumalı arasında kesin biçimde ayırıcı, belirgin davranış (ve hatta yasam) farklılıkları yoktur. Çaycuma’nın kentsel anlamda, oldukça yeni bir yerleşim olması ve sanayileşmede geç kalması kent bilinci ve kültürünün oluşmasını olumsuz yönde etkilemiştir.

Bugün ilçe merkezi, belde ve köylerde kahvehane şayisi fazladır. İssizlerin yanısıra, çalışan erkekler iş dışındaki zamanlarının çok büyük bir bölümünü kahvehanelerde geçirirler.



:: 1940'ların Çaycuma'sı
Çaycuma'da bir süre kalan yazar Mehmet Seyda, "Yanartaş" romanında 1940'larin Çaycuma’sını anlatırken söyle der: "Yağmurdan sonra sokaklar kara, yapışkan bir çamurla örtülüdür. Vicik, vicik.Çaycuma'lıktan çıkıp, Çamurcuma olur. Birkaç yapının gerisi tahta evlerdir hep. Kararmış, iç darlığı veren bakımsızlıklarıyla boy gösteren evler. Ama... İlkyaz gelmesin; Bursa’nın ünlenmiş yeşilliği kaç para eder. Çaycuma boydan boya yemyeşil kesilir."

Mehmet Seyda, Çaycumalıyı da pek hoş dile getirir: "... Konuşkandır Çaycumalı. Tüyü bitmedik delikanlısı, ak sakallısı, yatsı namazına yakin, özellikle namazdan sonra, peyledikleri kahvelere doluşurlar. Gençler çoğunlukla "Halkodası”nın karsısındakine gider, yaslıların gittikleri kahveler ayrı. Lüküs lambasında gaz tükenene kadar aznif, domino, tavla oynarlar. Gürültü patırtı eksik olmaz... Gençlerin kendi aralarında açıkgöz ve kabadayı geçinişleri gibi, yaslılar da "siyasi" geçinirler, günün olaylarını konuşur tartışırlardı. Zonguldak'a bir tiyatro kumpanyası gelecek de, Çaycumalı delikanlı gitmeyecek, görmeyecek, Tanrı yazdıysa bozsun!.."

Çaycuma'da öteden beri sinema-tiyatro gibi sanatsal etkinliklere yakın ilgi ve sevgi vardır. Halkevi, daha sonra Halkodası, Çaycuma Gençler Birliği, 1950'lerden sonra da Çaycuma Güzelleştirme Cemiyeti'nin öncülüğünde Çaycumalı gençler, basta tiyatro olmak üzere sanatsal etkinlikler gerçekleştirmeyi gelenek haline getirmişlerdir. Gençlerin hazırladığı piyesler genellikle ulusal bayramlara dönük hazırlanırdı. Çaycumalı gençlerin oynadığı bu piyeslere halkın büyük ilgisi vardı. Bu piyeslerde, Cavit Ünsal, Abdurrahim Zeren, İrfan Müftüoğlu, Maksut Çavdar, Muzaffer Çelik, Sadik Sağtekin ve daha birçok Çaycumalı rol almışlardır.



:: Çaycuma'da Rumlar
(Merhum Mustafa Zeren'in anlatımı)
Kesin bir tarih verilmemekle birlikte ilçe merkezindeki Rum ve Ermeni nüfusun Safranbolu'dan Çaycuma'ya gelip yerleştiklerini biliyoruz. Rum ve Ermenilerin Çaycuma'ya gelişi, kömürün bulunmasından ve maden ocaklarının isletilmeye başlamasından sonraki tarihlerde hızlanmış ve nahiyenin Rum ve Ermeni nüfusu çoğalmıştır.Msn Star Osmanlı devletinin izniyle 1859 tarihinde Çaycuma'da yapılan Aya Yorgi Kilisesi16 (**) bu görüşün doğruluğunu güçlendirmektedir.

Tarımla pek ilgilenmeyen, ancak ticaret ve zanaat alanında çok becerikli olan Rum ve Ermeniler, Hacı Ali Bey'in Eski Cami'yi yaptırdığı 1800 baslarından sonra gelişen pazarla birlikte Çaycuma'ya gelip yerleşmeye başlamışlardır. Ama maden kömürünün bulunması, ardından da zorunlu çalışma düzeninin başlamasıyla canlanan ve önemi artan Çaycuma'ya ticaret amacıyla gelip yerleşen Rumların sayısında artış olduğunu Salname kayıtları da doğrulamaktadır.

Ticaret amacıyla Çaycuma'ya gelen Rum ve Ermeniler arasında en dikkati çeken kişi Yordan Çorbacı'dır. Yap-sat yöntemiyle iş yapan Safranbolu'lu bir müteahhit olan Yordan Çorbacı, Kayadibi'nde kurduğu suyla çalışan kereste fabrikasından sağladığı keresteleri Filyos çayını kullanarak Çaycuma'ya ulaştırır. Bugünkü ilçe merkezinde bulunan ve tarla olarak kullanılan arazileri satın alan Yordan Çorbacı, bu arazilere bina yapıp satar.

Bugün, ilçe merkezinde halen ayakta duran şehir hamamıyla arkasındaki eski İs Bankası binası ve yanındaki sıra dükkanlarla pasaj (Eski han binası), Belediye binası karsısındaki eski iki katli yapı, çarsı merkezindeki eski caminin karsısındaki dükkanlar, ilçe merkezdeki üç çınar ağacının karsısındaki sıra dükkanların hemen hepsi Yordan Çorbacı'nın eserleridir.

Merhum Mustafa Zeren'in anlatımlarına göre, Çaycuma'da ticaret ve zanaatı geliştiren, Türklere terziliği ve kunduracılığı öğreten Rumlardır.

Msn Star ÇAYCUMA'NIN NÜFUSU (1899)

İslâm Erkek : 17.189
İslâm Kadın : 13.282
İslâm Toplam : 30.471
Rûm Erkek : 170
Rûm Kadın : 102
Rûm Toplam : 272

Genel Toplam : 30.743
Toplam Köy ve Mahalle Adedi : 107
(Kastamoni Salnamesi-1317 (1899/1900),sf.224)


(**) Çaycuma'da Aya Yorgi Kilisesi





:: Şive
Çaycuma'nın şive özelliğini gösteren tipik bir örnek:

(İki kadın sokakta karşılaşmışlardır, konuşurlar.)
Fatime:F, Zehra:Z
F- Aaaa, ne yapıyosuy Zehranım? Çıkanaydan (Geçen aydan) beri görmüyom seni. Nasısıy bakay, eyimisiy? Gocabuvay (büyükbaban), gocanay (Büyükannen), gayınay (kayınvaliden), kayıntay (kayınpederin) nası? Uşakla (çocuklar) ne yapıya?
Z- Allaha şükür Fatmanım, hepücüğü eyi. Siz nasısıyız bakay, ne yapıyosuyuz?
F- Biz de eyiyiz, sizleri gördük daha eyi olduk. Ara sıra Cuma'ya (Çaycuma'ya) iniyoz böle. Cuma pazarından göynek (atlet) alıp gayıntama (kayınpederime) eletcem (götüreceğim). O da maaşı aldı emme zırnık (çok az) koklatmaya.
Z- Eeee, bakam, Ayşe ne yapıya?
F- Eyi.
Z- Hatçe ne yapıya?
F- Eyi. Öndügün (geçen gün) dava (dağa) gitti o da. Yavış (yağmur) yavmadan köhnemiş (tam olgunlaşmış) döngelleri topladı. Ağşam (akşam) da bi güzel yiyivedük.
Z- Eeee, da da ne va ne yok. Gırcıllı (renkli) entarüyü diktüdüy mü?
F- Aaaa, Zehracağuzum, diktüdüm. Diktüdüm emme, etekleri pek gısa oluvemiş. Aaaa, dedim, ben bunla nasıl çıkay el içine? Terzi Hanım, yeni moda şimdi hep böle oluya, gitgide aluşusuy dedi. Bilmem ki ne yapay?
Z- Essas (gerçek) mı deyoy (diyorsun) gı? Şimdinin modası öyle emme (ama) sağa (sana) göre değil; sen altmış yaşına girdiy. Bak sağa (sana) deyverem (söyleyeyim); o modala şimdiki yirmi yaş geliniyiy modası.
F- Aaaa, utanmıyoy mu sen? Ben altmış yaşında olumuyum heç? Ben kırk yaşındayım. Haltetmişiy (yanılıyosun) sen... Benle eyleniyoy mu (dalga mı geçiyorsun?), yoğusam (yoksa) beni mi gıskanıyoy? Diliyiy altındaki baklayı çıkar. (ne söyleyeceksen açıkça söyle).
Z- Cırlamasaya bakay (bağırmasana)... Sen kendiye eccük (azıcık) baksaya bi daa. Suratıy muşmulaya dönüvemiş, dudaklarıy eşşek dudağı gibi sarkıvemiş, gözleriy kömüş (manda) gözü gibi patlayıvemiş; burnuy çükündür (pancar) gibi uzayıvemiş, ayaklarıy gegek (eğri sopa) gibi oluvemüş. Gadana (iri-kalıplı) gibi olduy artuk gı.
F- Hah hah hay.... Hiç de gülecem yoğdu. Ayol sen aynayı eliye alıp da yüzüye bikerecük bakmadıy mı gı? Kendiylen karıştırıyoy beni. Gidişiyoy (kaşınıyosun) galba. Sen gaynaycak (rahatsız edecek) başkasını bul gendiye...


:: HALK MÜZİĞİ VE ARAÇLARI, EZGİLER, MANİLER, HALK OYUNLARI
Zonguldak yöresi davul ve köçek oyunları yönünden oldukça zengindir. Geçmişte davulcuların omuzlarına astıkları çift davulla oynadıkları söylenir. Göbekleşme, kaşık, zil gibi ayrık düzen oyunları; bağlama, tanbura, cura kemane (tırnak kemanesi), çiftelli, zurna, kaval (dilli, dilsiz), tef, darbuka, zil, kaşık, zilli maşa, tangurdak (koyn çanlarından yapılan çalgı) eşliğinde oynanırdı. Erkek oyunlarının yok denecek kadar az, parayla tutulan köçeklerin (meyter) ve köçek oyunlarının yaygın olmasının nedeni, erkeğin köyünden ayrı bir işyerinde (kömür ocaklarında) çok ağır koşullarda çalışması, yaşamasıyla ilgilidir. Köyüne izinli gelen erkek eğlenme, oyun gereksinimini parayla köçek yutarak ve onu izleyerek giderir. Bu nedenle yörede köçek ve kadın oyunları yaygındır. Kadın oyunları giysisi, ritme ve ezgisiyle kadının zerafetini, hareketliğini, canlılığını simgeler, öne çıkarır. Çaycuma’da Aman Of, Döktürü Mazez, Maça Kızı, Biriciksin

:: Maniler

gar yava alçaklara,
dökülü saçaklara,
onbeşinde yar sevdim,
sıvmaya gucaklara.


atlamadan eneken,
ayama doldu diken,
bu yangunluk devik mi,
benim boynumu büken.


sergenede becekle,
şeker vesem yicekle,
isdemeyom dedükçe,
beni zornan vercekle.


kapelesi dört enden,
yakaşıya geymeden,
atdıy beni hataşa,
onbeşime girmeden.


susadım su isderim,
ba çeşme gösteriy,
çeşme beni gandumaz,
al yanaklı isderim.


yulaf güydüm gözere,
ben furuldum gözele,
gözel gözüy kor olsun,
sokduy beni mezere.


ekin ektim tarlaya,
öster dalı sallaya,
Çaycuma'nıy gızları,
goca deyi harlaya.


dabancayı yavladım,
yan cebimebavladım,
kör olası yarimi,
maden ocana yolladım.


türke söyledim eyi mi,
ta çok söyleyverey mi,
söyledüvüm türkele,
seniy üçün deyil mi.

Kendirle tutam tutam
Gız sen boyuydan utan
Yangunluk ceke ceke
Beliy galmis bi tutam

Küp icinde gavurma
saclariyi savurma
Giz ben seni gacurcam
Ana deyi bogurma

Caycuma dedükleri
Yogurttur yidükleri
Cok hosuma gidiya
Abuu dedükleri
Su Devrek dedükleri
Erkecdür yidükleri
Cok hosuma gidiya
Ne deyoon dedükleri

Deniz dibi tekneli
Dibine bugday ekmeli
Yalnuz gecen bu ömrün
Nesine zahmet cekmeli

Cokca hevesim geldi
Dagladan sesim geldi
Deli gibi özledim
Seni göresim geldi

Altun yüzük yaptudum
Bartin ustalarina
Doktor rapor vemeya
sevda hastalarina

Su gelir aka aka
Taşları yıka yıka
Gözlerim görmez oldu
Yollara baka baka

Deniz üstünde fener
Martılar ona konar
Ben o yari almazsam
Yüreğim ona yanar.

Ekinleri biçersin
Güzelleri seçersin
Kızının hatırına
Kaynanayı seversin.

Şu dağlar ulu dağlar
Derelerde su çağlar
Yarinden ayrılanlar
Kah düşünür kah ağlar.
köpürüy altı buzla,
bi elinde yalduzla,
şindi burdan geçecek,
fincan göbekli gızla.

tam altında bızala,
Ehmedi komüre yazala,
Ehmed komüre gidince,
Hacer gızı bozala.

alma soydum yir misiy,
Çaycuma'da bir misiy,
eyer ben sa varusam,
hanımcuvum der misiy.

tallada misirim va,
dibinde hasırım va,
behey dürzünüy olu,
neremde gusurum va.

söyle uşamız söyle,
benim hallerim böyle,
ayrılamam ölürüm,
bizde gaville böyle.

gitdiyim bazar yolu,
ceplerim şeker dolu,
gittiyime yanmayom,
zor oldu gulbet yolu.
dibekte bulgurum va,
şu koyde furgunnum va,
furgunnumu alusam,
gara goç gurbanım va.

endim dere beklerim,
vay benim emeklerim,
emeklerim dedülçe,
sızlayor kemüklerim.

gar yava fışır fışır,
gızla başını gaşır,
ovlanları sorasay,
cebinde lokum daşır.

Ocak basinda sini
Oca yolladim seni
Aybaslari gelüken
Yola bakitma beni

Sergenlede böcekle
Seker vesem yicekle
istemeyon dedükce
Beni zornan vercekle

Filyos irma dasiya
Balikla dolasiya
Ana ben yemin ettim
Cumaya varasiya

Gar yava alcaklara
Dökülü sacaklara
Onbesimde yar sevdim
Sivmaya gucaklara

Tallada misirim va
Dibinde hasirim va
Behey dürzünüy oglu
Neremde gusurum va

isgemlem va üc bacak
Ocaklada giruk sacak
herkes beni isteya
Senmi galdiy alacak

Davul çalar bayramdır
Herkes sana hayrandır
Gönüller bir olunca
Samanlıklar seyrandır.

Kanarya var bülbül var
Etrafı sardı bahar
İkimiz bir olalım
Gelmeden şu sonbahar.

Güneş açar yaz olur
Kaya dibi saz olur
Yarime gül diyemem
Gülün ömrü az olur

Ata bindim eğerli
Benim yarim değerli
İnşallah kavuşuruz
Buluşuruz temelli

Ay doğar aya gider
Gün doğar güne gider
Ölsem mezara girsem
Elim ayağım titrer.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ocak 2012       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
MÜZELER

Sivas Müzesi (Buruciye Medresesi) : 1271 M. yılında Anadolu Selçuklu Sultanlarından III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Hibetullah Burucerdioğlu Muzaffer Bey tarafından yaptırılmıştır. İlmiye çalışmaları için medrese olarak yapılmış ve devrin pozitif ilimlerinin okutulduğu bina olarak uzun yıllar kullanılmıştır. 1968 yılından beri Sivas müzesi olarak kullanılmaktadır. Şimdi orta avlusunda arkeolojik ve taş eserler sergilenmektedir.

Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi : 1892 yılında Sivas Valisi Memduh Paşa tarafından yapılmıştır.1981 yılına kadar okul olarak kullanılan bina; onarım ve teşhir tanzimi gerçekleştirilerek, 1990 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır. İçinde; Sivas Kongresine ait dokümanlar, Atatürk'e ait özel eşyalar, resimler ve yöreye ait etnografik eserler sergilenmektedir.
CAMİİLER

Ulu Camii : Kendi adı ile anılan mahallededir. Sivas müzesinde bulunan kitabesine göre 593 H.(1196-1197M.)yılında Kızılarslan Bin İbrahim tarafından yaptırılmıştır. 31*54m. iç ölçülerinde ve yaklaşık 1674m2'lik bir alana oturan dikdörtgen planlı camiinin üst örtüsü düz dam şeklindedir. Güney duvarına dik olarak uzanan 11 sahanlı asıl ibadet alanında toplam 50 yığma ayak bulunmaktadır.

Linklerimizi üyelerimiz görebilir İzafet üyeliği için tıklayın.

XIII. yüzyılın ilk yarısında inşa edilen tuğla örgülü, silindirik gövdeli minaresinde 116 basamakla çıkılmaktadır. Sekizgen kaidesinde kufı yazı şeritleri firuze renkli sırlı tuğladandır. Gövdede kilitli örgü sistemi aralıksız devam eder. Kaide, gövde ve şerefe altı firuze renkli çinilerle süslenmiştir.

Kale Camii : İlimiz Selçuk Parkı içerisindedir. III. Sultan Murat’ın vezirlerinden Sivas Valisi Mahmud Paşa tarafından 1580 yılında yaptırılmıştır. Asıl ibadet alanı kare planlı, üzeri yüksek bir kubbe ile örtülüdür. Beden duvarları kesme taşlarla inşa edilen camiinin kuzeybatı köşesinde yer alan tuğla örgülü minaresi on altıgendir.

Plan tertibi, mimari üslubu, süsleme elemanları ve ince uzun, zarif minaresi ile Sivas'taki Osmanlı camilerinin en güzelidir. Bu camilerimizden başka diğer camilerimiz ise; Meydan Camii(1564), Aliağa Camii(1589), Alibaba Camii(XVI.Yüzyıl) sayabiliriz.

TÜRBELER

Ahi Emir Ahmed Türbesi : Tokmakkapı Mahallesinde Kurşunlu Hamamı karşısındadır. XIV. yüzyılın ilk yarısında Ahi Emir Ahmed için yaptırılmıştır. Kare kaide üzerinde yükselen sekizgen gövdesi ve pramidal külahı ile tamamı kesme taştan inşa edilmiştir. XIV. yüzyılın ilk yansında Sivas'ta esnaf teşkilatı olan Ahiliğin önemli bir yeri olduğunu ispatlamaktadır.

Linklerimizi üyelerimiz görebilir İzafet üyeliği için tıklayın.

Güdük Minare : Kare kaide üzerine, silindirik tuğla örgülü bir gövdeye sahip oluşu ve kısa bir minareye benzemesinden dolayı halk dilinde "Güdük Minare" adıyla şöhret bulmuştur.1347 yılında vefat eden Ertanoğullarından Şeyh Hasan Beye aittir.

Abdülvahabi Gazi Türbesi : Türbe ve tekkeler içinde özel bir yeri ve önemi bulunan Abdulvahabi Gazi Türbesi Sivas'ta halkın çok önem verdiği ve ziyaret ettiği türbedir. Abdulvahabi Gazi Anadolu'nun fetih devri evliyasındandır. Kötü alışkanlıklarını terk etmek, bela ve uğursuzluktan kurtulmak isteyenlerin dua ettikleri yüz sürdükleri ve şifa buldukları bir türbedir.

Şemseddin Sivasi Türbesi : Atatürk caddesi üzerindedir. Kanuni Sultan Süleyman'ın vezirlerinden Koca Hasan Paşa tarafından 1564 yılında yaptırılan Meydan Camiinin kuzeybatı yönünde camii avlusu içerisinde yer almaktadır.

Türbenin duvarları kesme taştan olup, iki bölüm halinde 1600 yılında inşa edilmiştir. Dıştan sekizgen bir kasnağa sahip tek kubbeli birinci kısmında Şemseddin Sivasi'nin, ikinci kısımda ise 20 adet sanduka bulunmaktadır.

Şemseddin Sivasi Tokat'ın Zile ilçesindendir. Kırka yakın eser sahibi alim, fazıl ve arif zat olup, Halvetiye Tarikatına bağlı Şemsiye kolunun kurucusudur.

Sivas il merkezinde diğer türbeler ise; Şeyh Çoban Türbesi (XIV. yüzyıl ortaları), Şeyh Erzurumi Türbesi, Kadı Burhanettin Türbesi, İncili Hanım, Mum Baba, Süt Evliyası, Akbaş Baba gibi önemli Türbeleri sayabiliriz.

HANLAR

Behrampaşa Hanı : 1573 yılında Sağır Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kesme taş malzemeli, iki katlı ve ortası açık avlulu olarak inşa edilen hanın birde ahır kısmı mevcuttur. Güney yönünde dışa taşıntılı, sivri kemerli bir girişi ve bu girişin üzerinde üç dilimli kemere sahip iki penceresi vardır. Pencerelerin sağ ve solunda aslan motifi işlenmiştir. Halk arasında Taş Han olarak da bilinmektedir.

Sivas'ta bundan başka, Taşhan, Subaşı Hanı, Çorapcı Hanı gibi önemli bazı hanlarda mevcuttur.

Linklerimizi üyelerimiz görebilir İzafet üyeliği için tıklayın.

HAMAMLAR

Kurşunlu Hamamı : Sivas'ın en büyük hamamıdır. 1576 yılında Sağır Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kadın ve erkek olmak üzere bitişik olarak inşa edilmiş bir çifte hamamdır. Klasik Osmanlı hamamlarının tüm belirgin özellikleri bu hamamda görülür. Kesme taşlarla İnşa edilen hamam bir zamanlar tuz deposu ve bir aralık erkek kısmının soyunmalık kısmı cami olarak kullanılmıştır. 1950 yılında esaslı bir şekilde onarılarak kullanılır hale getirilmiştir.

Linklerimizi üyelerimiz görebilir İzafet üyeliği için tıklayın.

Sivas’ta bulunan başka önemli olarak; Meydan Hamamı, Kale Hamamı kalıntısı, Mehmet Ali Hamamı, Eski Paşa Hamamı, Çay Hamamı (Sütlü Hanım) ve Şirinoğlu Hamamlarını da sayabiliriz.



ÇEŞMELER

İlimizde tarihi çeşme sayısı hayli azalmıştır. Bunlardan mevcut ve önemli olanları; Şeyh Çoban ve Şehit Orhan Tunçgöz Çeşmesidir.



KÖPRÜLER

Eğri Köprü : Sivas'ın 3 km. güneydoğusundadır. Sivas-Eski Malatya yolu ve Kızılırmak'ın üzerinde 18 kemerli olan bu köprü ile geçilir. Uzunluğu 179.60m. eni 4.55 m'dir. Aynı doğrultuda olmadığı için Eğri Köprü denilmektedir. Kitabesi olmadığı için hangi tarihte ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.

Linklerimizi üyelerimiz görebilir İzafet üyeliği için tıklayın.

Bundan başka önemli olarak Kesik Köprü, Yıldız Köprü ve Boğaz Köprülerini sayabiliriz.



SİVİL MİMARİ ESERLER VE SİVAS KONAKLARI

Linklerimizi üyelerimiz görebilir İzafet üyeliği için tıklayın.

Hükümet Konağı: Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa tarafından 1884 yılında yaptırılmıştır.

Kongre Binası : Ulu Önder Atatürk'ün 4 Eylül 1919'da Sivas Kongresini yaptığı tarihi bina 1894 yılında yaptırılmıştır.

Jandarma Binası : Sivas Valisi Reşit Akif Paşa zamanında, 1908 yılında jandarma dairesi olarak yapılmıştır.

Linklerimizi üyelerimiz görebilir İzafet üyeliği için tıklayın.

Ziyabey Kütüphanesi : Sivas'ın ileri gelenlerinden Yusuf Ziya Başara tarafından 1908 yılında kütüphane olarak yapılmıştır.

Linklerimizi üyelerimiz görebilir İzafet üyeliği için tıklayın.

Bunlardan başka; İnönü Müzesi, Göğüs Hastanesi, Sanat Okulu, Eski Öğretmen Okulu, Yarı Açık Cezaevi, Alibaba Tekkesi gibi örnekler sayılabilir.

Sivas Kalesi : Yapıldığı tarih kesin olarak bilinmemektedir. Roma, Bizans, Danişmend, Selçuklu, Kadı Burhaneddin Devleti ve Osmanlı dönemlerinde tamir edildiği kaynaklarda yazılıdır. Aşağı ve yukarı kale olmak üzere iki kısımdır. Aşağı kalenin çevresi 7500 m. yüksekliği 25 metredir. Kesme taştan inşa edilen sur duvarları, kuleleri ile Kayserikapı, Palaş, Tokmakkapı, Cancun, Salpur gibi şehre giren demir kapıları mevcuttur. Yukarı kale ise; şimdiki Kale Park diye tabir edilen yerdir. Çelebi Sultan Mehmed tarafından büyük çapta onarılan kalede sur duvarları, iki kapısı, üzerinde bir camii, zahire ambarları, sarnıç ve cephaneliği bulunmakta idi. Her şeyi ile mükemmel olan kaleden bugüne hemen hemen hiç iz kalmamıştır.

Benzer Konular

2 Şubat 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
10 Kasım 2007 / Aynacan Türkiye Cumhuriyeti
24 Şubat 2012 / Misafir Soru-Cevap
28 Mart 2012 / gizem_00 Soru-Cevap
17 Şubat 2018 / umutkirsin Cevaplanmış