:: Bölgede Giyim, Kuşam
Kırsal kesimde günlük dış giysi genellikle basma, pazen divitin; iç giysiler ise evlerde dokunan keten (Karadeniz.Ereğli’de elpek bezi, Çaycuma’da pelemet bezi) yada pamukludandır. Başa önce fes giyilir, fes üstüne oyalı yemeni (abacuk) üzerine de tülbent (yazma) bağlanır. Çevresi metal pullu, renkli boncuklu, oyalı olan tülbentlere “atça”, sarı, yeşil renkli dallı pullu olanlara da “çatkı” denir.
Gömlek adı verilen ve dizlere kadar uzanan iç giysi sıfır yaka, önden düğmeli, uzun loşudur. Gömleklerin yaka, kol ağızları ve önleri dantelle süslüdür. Özel günlerde üstü sim işlemeli “telli yelek”, “kutnu yelek” (ipekle karışık pamuklu kumaş giyilirdi. ipekli kumaşa sırma ile işlenmiş cekete benzer yelek olan “kapale” ile “ustufa” geleneksel kadın giysilerinin özgün biçimlerindendir. Ustufaların içi pamuk astarlı olup, kol ağızları, yakası dantelli ve önü boydan boya açıktır. Ustufa ve kapalenin bir başka türü olan çitare adlı yelekler de, kırsal kesimde kullanılan yaygın bir giyim örneğidir. Güllü kutnu, kutnu çitare, yalancı çitare, zenne (kışın giyilen uzun kollu) bilinen çitare türleridir. Yeleklerin çevresi, kol ağızları siyah şeritli (kaytan), bilinen çitare türleridir. Yeleklerin çevresi, kol ağızları siyah şeritli (kaytan), yakaları “harç, divdik, çıkartma, gibi adları olan işlemelerle süslüdür. Yeleğin üzerine “acemþal” denen büyük kuşak sarılır. Genç kızlar kuşağı önden, diğerleri arkadan bağlar. Gömleğin altına pijama biçimi don giyilir. Süslü olanlara “çözme don”, kırmızı ve beyaz bezden parçalı olana “al don" denir.
Erkekler yakasız, sık düğmeli mintan (göynek) üzerine yelek, kalın ceket (aba), altına “pamtur” yada “zıbka”, ayağa da “çapula” giyerlerdi.
:: Cumhuriyet Döneminde Gelindiğinde Kadın Giyimi
Kaynak: Nilgün ÇELİK (Eğitimci)
Cumhuriyetle birlikte modern yaşamın gerektirdiği kimi giysiler giyilmeye başlamıştır. Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Çaycuma bölgesinde görülen kadın giyimi ve giysileri şöyle betimlenebilir.
Bu dönemde, Osmanlı döneminden günümüze gelmiş kumaş türleri ve giysiler bulunmaktadır.
Başa yazma, üzerine fes ve en üstüne de işli tül kullanılarak bir baş biçimi oluşturulur. Alta şalvar, üste iç gömlek, bunların üzerine de uskufa (kapama) giyilir. Uskufanın bel kısmına ise, gümüş tokalı kemer takılır. Ayağa yünden örülmüş tire çorap ve altı kösele, üzeri deriden olan yemeni adı da verilen ayakkabı giyilir.
Anlatılan bu genel giyimin dışında özel günlerde ya da değişik çalışma koşullarına göre, bazen de yaşlı ve gençlerin giyimlerinde değişiklik görülür.
Fes, işli tül ve yazmayla yapılan baş dışında yalnızca poğ denilen örtü ile yapılan baş biçimi de görülür. Genç kızlar ev içinde feslerini çıkarıp başörtü takarken, yaşlılar devamlı fes kullanmaktadır. Ayrıca genç kızlar kullandıkları fesin alın kısmına elmas bir broş takarlar.
Üste giyilen uskufa dışında, cepken ve yelek de kullanılır. Bu kullanım hava koşullarına göre ve günlük işler ve özel günlere göre değişiklik gösterir. Aynı değişiklik şalvarda da görülmektedir. Kullanıldıkları amaca göre, kumaşları ve işlemeleri değişiklik gösterir. Çekme don, ala don, çözme don ve kadife şalvar olmak üzere dörde ayrılır. Ayakta ise, özel günlerde giymek için parlak deriden ve tabanı bol işlemeli ve süslü terlik görülmektedir.
Tüm bunların dışında, farklılık gösteren bir gelin giyimi de bulunmaktadır. Değişik şekillerde yapılan gelin başlarının yanı sıra iki çeşit de gelin kıyafeti bulunmaktadır. Bunlardan birincisi sarı entari ve üzerine cepken kullanılan cepken kıyafeti, diğeri ise kadife şalvar, içe bez gömlek ve üzerine kadife cepken kullanılan gelin kıyafetidir. Ayakta ise özel yaptırılan kadife kumaştan üzerinde abartılı işlemeleri olan gelin ayakkabısı kullanılır.
:: Yemekler
Yöre mutfağında ağırlık unlu (buğday ve mısır unu) mamullerden yapılan yemek türlerindedir.
Yöreye Ait Bazı Yemeklerin Yapılışı
Uğmaç Çorbası
Malzemesi : 6 kaşık un, 2 su bardağı kaynatılmış süt, 1 su bardağı su, tuz.
Yapılışı : Un iki bardak su ile iyice ovulur. Tel tel dökülmesi sağlanır. Bir bardak su, bir miktar tuz atılarak kaynatılır. Kaynamakta olan suya un karıştırılarak atılır, pişinceye kadar kaynatılır. içine süt ilave edilir, tuzu kontrol edilir. Servis sıcak yapılır. istenirse, üzerine nane serilebilir.
Cevizli Dolma
Malzemesi : 250 gr ceviz, 2 su bardağı bulgur, 1 adet büyük baş soğan, tuz, karabiber, kimyon, maydanoz 1 fincan sıvı yağ, yatırım ekmek kaşığı salça.
Yapılışı : Rendelenmiş soğan, yağda pembeleşinceye kadar kavrulur, salça konur. Yarım su bardağı su konularak kaynatılır. Kaynamış olan bu harç, bulgurun üzerine dökülür ve kabarması beklenir. içine dökülmüş ceviz, tuz, baharat ve maydanoz konulup karıştırılır.
Yaprak Sarma
Malzemesi : 300 gr. Kıyma (koyun ve dana eti karışık) 1.5 su bardağı pirinç, 1 adet büyük baş soğan, tuz, karabiber, maydanoz, dere otu, yeteri kadar margarin 2 adet domates yada 1 çorba kaşığı salça, taze yada salamura üzüm yaprağı.
Yapılışı : Soğan, domates (kabukları soyulmuş, dereotu, maydanoz küçük küçük doğranır (kıyılır), içine kıyma,pirinç,tuz, karabiber ve yarım çay bardağı sıvı yağ konur karıştırılır. Elde edilen dolma içi üzüm yaprağına sarılır. Sarılan dolmaları, sarmaların parmak inceliğinde ve küçük olmasına özen gösterilir. Tencereye yada güvece yerleştirilen sarmaların üzerine harcan suyu ve margarin konularak orta ateşte pişirilir. Pişen sarmaların üzerine sarımsaklı yoğurt, yağda kızdırılan sos (salça, kırmızı biber) gezdirilerek sıcak servis yapılır.
Malay
Ocakta kaynamakta olan su tenceresine yavaş yavaş mısır unu katılır ve sürekli karıştırılır. Elde edilen katı bulamaç yayvan kaplara kaşıkla küçük parçalar halinde dökülür. Üzerine süt şeker, 8toz şeker) dövülmüş ceviz kızdırılmış tereyağı yada pekmez dökülerek tatlı malay; kıkırdak, dövülmüş ceviz, tereyağlı; küçük parçalar halinde doğranmış kavrulmuş kaz ciğeri, kaz yağı dökülür. Yörede ceviz bol olduğundan geçmişte cevizden elde edilen yağ ile tafta (yağı çıkarılan ezilmiş dövülmüş ceviz kırıkları malayın üstüne dökülürmüş.
:: Örf ve Adetler
Evlenme Gelenekleri
Bayram, hıdrellez, nişan, düğün gibi herkesin birlikte olduğu törenlerde oğlan anası gelinlik kıza bakar; beğendiği kızın isteyeni yoksa, taraflar arasında başlayan görüşmeler de olumlu sonuçlanırsa, erkek tarafı bir bohçayla, söz mendilini (ipek mendil) kız evine götürür ve iki aile nişan gününü kararlaştırır.
Nişan töreni kız evinde yapılır. Ve takılar takılır. Ertesi gün, kız evince hazırlanan armağanlar, nişan şerbeti ve güvey (damat) yüzüğü karşı tarafa gönderilir.
Düğün genellikle pazartesi yada Perşembe başlar. ilk gün güvey evi, yaptığı helvanın içine para koyarak, tepsiyle kız evine gönderir; ikinci gün güvey kınası; üçüncü gün gelin kınası yakılır, çeyiz çıkarılır ve çeyizlerle gelin odası düzülür. Akşam güvey tarafının kadınlarının katılımıyla kına gecesi düzenlenir. Kız evine zorla tavuk kestirilmesi bu geceye özgü geleneklerdir. Ertesi gün güvey ve arkadaşları güvey hamamına gider.
Düğün sabahı geline yeni giysileri giydirilir. Akrabalarıyla vedalaşan geline “baş sıkma” denen uğurlama töreni yapılır. Bu tören “çocuk sahibi, kocası sağ” bir kadın gelinin başını “oğlan versin, kız çıkarsın” sözleriyle bağlar ve gelin bir kadın eşliğinde baba evinden çıkar. Düğün evinde geline iki ayrı tabakta yağ, bal sunulur. Gelin, yağı kapının üstüne, balı da kapının altına sürer. Peşinden adına “güvey önlüğü” denilen bir tepsi baklava gelir ve ev halkıyla birlikte yenir.
Düğün evinde eğlenceler devam ederken sağdıç damadın yanından ayrılmaz. Gerdek gecesi sabahı, davulcular, güveyinin kapısı önünde davul çalar, güvey elinde bir tepsi börekle davulcuları ağırlar. Gerdek gecesi güvey “görümlük” denen armağanı eşine verdikten sonra birlikte tatlı yerler; sabahleyin de duvak adı verilen tören yapılır. Artık güvey evinin kızı olan gelin, gelinliğini çıkarır, güvey evince yapılan “paçalık” denen giysiyi giyer. Düğünü izleyen hafta sonunda gelinle güvey, kız evine el öpmeye gider.
:: Yaşam
Köklü bir geçmişe ve zengin bir kültüre sahip Bartın’la yüzyıllar boyu iç içe yasamasına, karşılıklı yoğun etkileşime karşın Çaycuma’nın kendine özgü yasayış ve davranış biçimleri vardır.
İlçe merkezinden köylere doğru gidildikçe yasam biçimlerinden kaynaklanan çeşitli farklılıklar görülür. Maden isçiliği nedeniyle erkeğin önemli oranda tarımdan kopması, tarımsal etkinliklerde kadın emeğinin öne çıkması, münavebeli maden isçiliği sosyo-kültürel yasama damgasını vurmuş, biçimlendirmiştir. Gelecekle ilgili olağanüstü, heyecan verici beklentiler yoktu. Madencinin oğlu da kendisi gibi maden isçisi olacaktı. O nedenle yasam, madenci Çaycuma köylüleri için değişmeyen, “istikrarlı” ve tek düze bir çizgiydi. Bu davranış ve yasam biçimi zamanla “standart” olmuş ve Çaycumalıyı son yıllara değin eğitimden ve eğitime önem verme konumundan uzaklaştırmıştır. Yaşamını ve geleceğini madene bağlayan Çaycumalı oğlunu da “maden isçisi” yapınca yaşamını “garanti” saymış ve eğitimi su son yıllara değin ikinci plana atmıştı. Tipik Çaycumalı için yaşamını sürdürmenin ve geleceğini garanti altına almanın yolu basta maden olmak üzere bir devlet isine girip “sigortalı” olmaktır.
(Münavebeli)Madenciliğin geçmişten bugüne Çaycuma'ya getirdiği en büyük olumsuzluk, sanayileşmenin önünü kapatarak “Kent Kültürü”nün gelişmesi ve yerleşmesini engellemesi, geciktirmesidir. Çaycuma'da “kent kimliği” pek önemli olmamıştır. “Çaycumalılık” önemlidir ama kentlilik o kadar önemli değildir. Çaycuma ilçe merkezinde yasayan bir Çaycumalıyla, Çaycuma’nın herhangi bir köyündeki Çaycumalı arasında kesin biçimde ayırıcı, belirgin davranış (ve hatta yasam) farklılıkları yoktur. Çaycuma’nın kentsel anlamda, oldukça yeni bir yerleşim olması ve sanayileşmede geç kalması kent bilinci ve kültürünün oluşmasını olumsuz yönde etkilemiştir.
Bugün ilçe merkezi, belde ve köylerde kahvehane şayisi fazladır. İssizlerin yanısıra, çalışan erkekler iş dışındaki zamanlarının çok büyük bir bölümünü kahvehanelerde geçirirler.
:: 1940'ların Çaycuma'sı
Çaycuma'da bir süre kalan yazar Mehmet Seyda, "Yanartaş" romanında 1940'larin Çaycuma’sını anlatırken söyle der: "Yağmurdan sonra sokaklar kara, yapışkan bir çamurla örtülüdür. Vicik, vicik.Çaycuma'lıktan çıkıp, Çamurcuma olur. Birkaç yapının gerisi tahta evlerdir hep. Kararmış, iç darlığı veren bakımsızlıklarıyla boy gösteren evler. Ama... İlkyaz gelmesin; Bursa’nın ünlenmiş yeşilliği kaç para eder. Çaycuma boydan boya yemyeşil kesilir."
Mehmet Seyda, Çaycumalıyı da pek hoş dile getirir: "... Konuşkandır Çaycumalı. Tüyü bitmedik delikanlısı, ak sakallısı, yatsı namazına yakin, özellikle namazdan sonra, peyledikleri kahvelere doluşurlar. Gençler çoğunlukla "Halkodası”nın karsısındakine gider, yaslıların gittikleri kahveler ayrı. Lüküs lambasında gaz tükenene kadar aznif, domino, tavla oynarlar. Gürültü patırtı eksik olmaz... Gençlerin kendi aralarında açıkgöz ve kabadayı geçinişleri gibi, yaslılar da "siyasi" geçinirler, günün olaylarını konuşur tartışırlardı. Zonguldak'a bir tiyatro kumpanyası gelecek de, Çaycumalı delikanlı gitmeyecek, görmeyecek, Tanrı yazdıysa bozsun!.."
Çaycuma'da öteden beri sinema-tiyatro gibi sanatsal etkinliklere yakın ilgi ve sevgi vardır. Halkevi, daha sonra Halkodası, Çaycuma Gençler Birliği, 1950'lerden sonra da Çaycuma Güzelleştirme Cemiyeti'nin öncülüğünde Çaycumalı gençler, basta tiyatro olmak üzere sanatsal etkinlikler gerçekleştirmeyi gelenek haline getirmişlerdir. Gençlerin hazırladığı piyesler genellikle ulusal bayramlara dönük hazırlanırdı. Çaycumalı gençlerin oynadığı bu piyeslere halkın büyük ilgisi vardı. Bu piyeslerde, Cavit Ünsal, Abdurrahim Zeren, İrfan Müftüoğlu, Maksut Çavdar, Muzaffer Çelik, Sadik Sağtekin ve daha birçok Çaycumalı rol almışlardır.
:: Çaycuma'da Rumlar
(Merhum Mustafa Zeren'in anlatımı)
Kesin bir tarih verilmemekle birlikte ilçe merkezindeki Rum ve Ermeni nüfusun Safranbolu'dan Çaycuma'ya gelip yerleştiklerini biliyoruz. Rum ve Ermenilerin Çaycuma'ya gelişi, kömürün bulunmasından ve maden ocaklarının isletilmeye başlamasından sonraki tarihlerde hızlanmış ve nahiyenin Rum ve Ermeni nüfusu çoğalmıştır.
Osmanlı devletinin izniyle 1859 tarihinde Çaycuma'da yapılan Aya Yorgi Kilisesi16 (**) bu görüşün doğruluğunu güçlendirmektedir.
Tarımla pek ilgilenmeyen, ancak ticaret ve zanaat alanında çok becerikli olan Rum ve Ermeniler, Hacı Ali Bey'in Eski Cami'yi yaptırdığı 1800 baslarından sonra gelişen pazarla birlikte Çaycuma'ya gelip yerleşmeye başlamışlardır. Ama maden kömürünün bulunması, ardından da zorunlu çalışma düzeninin başlamasıyla canlanan ve önemi artan Çaycuma'ya ticaret amacıyla gelip yerleşen Rumların sayısında artış olduğunu Salname kayıtları da doğrulamaktadır.
Ticaret amacıyla Çaycuma'ya gelen Rum ve Ermeniler arasında en dikkati çeken kişi Yordan Çorbacı'dır. Yap-sat yöntemiyle iş yapan Safranbolu'lu bir müteahhit olan Yordan Çorbacı, Kayadibi'nde kurduğu suyla çalışan kereste fabrikasından sağladığı keresteleri Filyos çayını kullanarak Çaycuma'ya ulaştırır. Bugünkü ilçe merkezinde bulunan ve tarla olarak kullanılan arazileri satın alan Yordan Çorbacı, bu arazilere bina yapıp satar.
Bugün, ilçe merkezinde halen ayakta duran şehir hamamıyla arkasındaki eski İs Bankası binası ve yanındaki sıra dükkanlarla pasaj (Eski han binası), Belediye binası karsısındaki eski iki katli yapı, çarsı merkezindeki eski caminin karsısındaki dükkanlar, ilçe merkezdeki üç çınar ağacının karsısındaki sıra dükkanların hemen hepsi Yordan Çorbacı'nın eserleridir.
Merhum Mustafa Zeren'in anlatımlarına göre, Çaycuma'da ticaret ve zanaatı geliştiren, Türklere terziliği ve kunduracılığı öğreten Rumlardır.
ÇAYCUMA'NIN NÜFUSU (1899)
İslâm Erkek : 17.189
İslâm Kadın : 13.282
İslâm Toplam : 30.471
Rûm Erkek : 170
Rûm Kadın : 102
Rûm Toplam : 272
Genel Toplam : 30.743
Toplam Köy ve Mahalle Adedi : 107
(Kastamoni Salnamesi-1317 (1899/1900),sf.224)
(**) Çaycuma'da Aya Yorgi Kilisesi
:: Şive
Çaycuma'nın şive özelliğini gösteren tipik bir örnek:
(İki kadın sokakta karşılaşmışlardır, konuşurlar.)
Fatime:F, Zehra:Z
F- Aaaa, ne yapıyosuy Zehranım? Çıkanaydan (Geçen aydan) beri görmüyom seni. Nasısıy bakay, eyimisiy? Gocabuvay (büyükbaban), gocanay (Büyükannen), gayınay (kayınvaliden), kayıntay (kayınpederin) nası? Uşakla (çocuklar) ne yapıya?
Z- Allaha şükür Fatmanım, hepücüğü eyi. Siz nasısıyız bakay, ne yapıyosuyuz?
F- Biz de eyiyiz, sizleri gördük daha eyi olduk. Ara sıra Cuma'ya (Çaycuma'ya) iniyoz böle. Cuma pazarından göynek (atlet) alıp gayıntama (kayınpederime) eletcem (götüreceğim). O da maaşı aldı emme zırnık (çok az) koklatmaya.
Z- Eeee, bakam, Ayşe ne yapıya?
F- Eyi.
Z- Hatçe ne yapıya?
F- Eyi. Öndügün (geçen gün) dava (dağa) gitti o da. Yavış (yağmur) yavmadan köhnemiş (tam olgunlaşmış) döngelleri topladı. Ağşam (akşam) da bi güzel yiyivedük.
Z- Eeee, da da ne va ne yok. Gırcıllı (renkli) entarüyü diktüdüy mü?
F- Aaaa, Zehracağuzum, diktüdüm. Diktüdüm emme, etekleri pek gısa oluvemiş. Aaaa, dedim, ben bunla nasıl çıkay el içine? Terzi Hanım, yeni moda şimdi hep böle oluya, gitgide aluşusuy dedi. Bilmem ki ne yapay?
Z- Essas (gerçek) mı deyoy (diyorsun) gı? Şimdinin modası öyle emme (ama) sağa (sana) göre değil; sen altmış yaşına girdiy. Bak sağa (sana) deyverem (söyleyeyim); o modala şimdiki yirmi yaş geliniyiy modası.
F- Aaaa, utanmıyoy mu sen? Ben altmış yaşında olumuyum heç? Ben kırk yaşındayım. Haltetmişiy (yanılıyosun) sen... Benle eyleniyoy mu (dalga mı geçiyorsun?), yoğusam (yoksa) beni mi gıskanıyoy? Diliyiy altındaki baklayı çıkar. (ne söyleyeceksen açıkça söyle).
Z- Cırlamasaya bakay (bağırmasana)... Sen kendiye eccük (azıcık) baksaya bi daa. Suratıy muşmulaya dönüvemiş, dudaklarıy eşşek dudağı gibi sarkıvemiş, gözleriy kömüş (manda) gözü gibi patlayıvemiş; burnuy çükündür (pancar) gibi uzayıvemiş, ayaklarıy gegek (eğri sopa) gibi oluvemüş. Gadana (iri-kalıplı) gibi olduy artuk gı.
F- Hah hah hay.... Hiç de gülecem yoğdu. Ayol sen aynayı eliye alıp da yüzüye bikerecük bakmadıy mı gı? Kendiylen karıştırıyoy beni. Gidişiyoy (kaşınıyosun) galba. Sen gaynaycak (rahatsız edecek) başkasını bul gendiye...
:: HALK MÜZİĞİ VE ARAÇLARI, EZGİLER, MANİLER, HALK OYUNLARI
Zonguldak yöresi davul ve köçek oyunları yönünden oldukça zengindir. Geçmişte davulcuların omuzlarına astıkları çift davulla oynadıkları söylenir. Göbekleşme, kaşık, zil gibi ayrık düzen oyunları; bağlama, tanbura, cura kemane (tırnak kemanesi), çiftelli, zurna, kaval (dilli, dilsiz), tef, darbuka, zil, kaşık, zilli maşa, tangurdak (koyn çanlarından yapılan çalgı) eşliğinde oynanırdı. Erkek oyunlarının yok denecek kadar az, parayla tutulan köçeklerin (meyter) ve köçek oyunlarının yaygın olmasının nedeni, erkeğin köyünden ayrı bir işyerinde (kömür ocaklarında) çok ağır koşullarda çalışması, yaşamasıyla ilgilidir. Köyüne izinli gelen erkek eğlenme, oyun gereksinimini parayla köçek yutarak ve onu izleyerek giderir. Bu nedenle yörede köçek ve kadın oyunları yaygındır. Kadın oyunları giysisi, ritme ve ezgisiyle kadının zerafetini, hareketliğini, canlılığını simgeler, öne çıkarır. Çaycuma’da Aman Of, Döktürü Mazez, Maça Kızı, Biriciksin
:: Maniler
gar yava alçaklara,
dökülü saçaklara,
onbeşinde yar sevdim,
sıvmaya gucaklara.
atlamadan eneken,
ayama doldu diken,
bu yangunluk devik mi,
benim boynumu büken.
sergenede becekle,
şeker vesem yicekle,
isdemeyom dedükçe,
beni zornan vercekle.
kapelesi dört enden,
yakaşıya geymeden,
atdıy beni hataşa,
onbeşime girmeden.
susadım su isderim,
ba çeşme gösteriy,
çeşme beni gandumaz,
al yanaklı isderim.
yulaf güydüm gözere,
ben furuldum gözele,
gözel gözüy kor olsun,
sokduy beni mezere.
ekin ektim tarlaya,
öster dalı sallaya,
Çaycuma'nıy gızları,
goca deyi harlaya.
dabancayı yavladım,
yan cebimebavladım,
kör olası yarimi,
maden ocana yolladım.
türke söyledim eyi mi,
ta çok söyleyverey mi,
söyledüvüm türkele,
seniy üçün deyil mi.
Kendirle tutam tutam
Gız sen boyuydan utan
Yangunluk ceke ceke
Beliy galmis bi tutam
Küp icinde gavurma
saclariyi savurma
Giz ben seni gacurcam
Ana deyi bogurma
Caycuma dedükleri
Yogurttur yidükleri
Cok hosuma gidiya
Abuu dedükleri
Su Devrek dedükleri
Erkecdür yidükleri
Cok hosuma gidiya
Ne deyoon dedükleri
Deniz dibi tekneli
Dibine bugday ekmeli
Yalnuz gecen bu ömrün
Nesine zahmet cekmeli
Cokca hevesim geldi
Dagladan sesim geldi
Deli gibi özledim
Seni göresim geldi
Altun yüzük yaptudum
Bartin ustalarina
Doktor rapor vemeya
sevda hastalarina
Su gelir aka aka
Taşları yıka yıka
Gözlerim görmez oldu
Yollara baka baka
Deniz üstünde fener
Martılar ona konar
Ben o yari almazsam
Yüreğim ona yanar.
Ekinleri biçersin
Güzelleri seçersin
Kızının hatırına
Kaynanayı seversin.
Şu dağlar ulu dağlar
Derelerde su çağlar
Yarinden ayrılanlar
Kah düşünür kah ağlar.
köpürüy altı buzla,
bi elinde yalduzla,
şindi burdan geçecek,
fincan göbekli gızla.
tam altında bızala,
Ehmedi komüre yazala,
Ehmed komüre gidince,
Hacer gızı bozala.
alma soydum yir misiy,
Çaycuma'da bir misiy,
eyer ben sa varusam,
hanımcuvum der misiy.
tallada misirim va,
dibinde hasırım va,
behey dürzünüy olu,
neremde gusurum va.
söyle uşamız söyle,
benim hallerim böyle,
ayrılamam ölürüm,
bizde gaville böyle.
gitdiyim bazar yolu,
ceplerim şeker dolu,
gittiyime yanmayom,
zor oldu gulbet yolu.
dibekte bulgurum va,
şu koyde furgunnum va,
furgunnumu alusam,
gara goç gurbanım va.
endim dere beklerim,
vay benim emeklerim,
emeklerim dedülçe,
sızlayor kemüklerim.
gar yava fışır fışır,
gızla başını gaşır,
ovlanları sorasay,
cebinde lokum daşır.
Ocak basinda sini
Oca yolladim seni
Aybaslari gelüken
Yola bakitma beni
Sergenlede böcekle
Seker vesem yicekle
istemeyon dedükce
Beni zornan vercekle
Filyos irma dasiya
Balikla dolasiya
Ana ben yemin ettim
Cumaya varasiya
Gar yava alcaklara
Dökülü sacaklara
Onbesimde yar sevdim
Sivmaya gucaklara
Tallada misirim va
Dibinde hasirim va
Behey dürzünüy oglu
Neremde gusurum va
isgemlem va üc bacak
Ocaklada giruk sacak
herkes beni isteya
Senmi galdiy alacak
Davul çalar bayramdır
Herkes sana hayrandır
Gönüller bir olunca
Samanlıklar seyrandır.
Kanarya var bülbül var
Etrafı sardı bahar
İkimiz bir olalım
Gelmeden şu sonbahar.
Güneş açar yaz olur
Kaya dibi saz olur
Yarime gül diyemem
Gülün ömrü az olur
Ata bindim eğerli
Benim yarim değerli
İnşallah kavuşuruz
Buluşuruz temelli
Ay doğar aya gider
Gün doğar güne gider
Ölsem mezara girsem
Elim ayağım titrer.