
Ziyaretçi
zarıyat suresının anlamı nedır_;?

Sponsorlu Baglantilar
Zariyat Suresi Hakkında...
Mekke’de 67. Sure olarak nazil olmuş olmuştur. 60 ayettir. Mushaf sırası 51 olan Zariyat Suresinin 51 ayeti Mekke’de nazil olmuştur. Ahkaf Suresinden sonra, Gâşiye Suresinden önce inzal edilmiştir. İsmini “Zariyat” kelimesinden almıştır. Anlamı, “savuranlar, tozu dumana katanlar” anlamına gelmektedir. Sure, “Tevhit, Haşir, Nübüvvet, Adalet ve İbadet” olup Kur’an-ı Kerimin ana hedeflerinden dördünü de geniş olarak ifade etmektedir. İnkârcıların başlarına gelen felaketleri örnek vererek uhrevi felaketlerinin dünyadaki delillerini nazarlara vermektedir.
Kur’an kâinata yaratıcı hesabına bakar ve yaratıcının varlığına ve birliğine, isimlerine ve sıfatlarına delil olarak eşyadan bahseder. İnsanı muhatap alırken de ahret hesabına ve uhrevi saadeti kazanmaya teşvik eder ve bunun sebeplerini ve kazandıracak amelleri gösterir.
Meal-i Âlisi:
1. Savurdukça savuranlara…
2. Ağırlıkları taşıyanlara…
3. Kolaylıkla akıp gidenlere…
4. İş bölümü yapanlara yemin olsun!
5. Sizlere vaat olunan şeyler kesinlikle doğrudur.
6. Din günü olan ahret ve hesap günü mutlaka vaki olacaktır.
Terimler ve Açıklamalar:
1. Zariyat: Savuran, tozu dumana katan rüzgârların durumu anlatılmaktadır. “Rüzgarın savurduğu” (Kehf, 18:45) ayeti bunu destekler. Hz. Ali (ra) bu ayetin açıklaması babında “volkanları püskürten, mahlûkatı kırıp geçiren” anlamına da vermiştir. Patlayıcı maddeleri bu kategoride değerlendirmek mümkündür.
2. Hâmilât: Yük taşıyanlar anlamına gelir. Her nevi ağırlığı kolayca taşıyanlar anlamına gelmektedir. Yağmur bulutlarını taşıyan rüzgârlar da buna dâhildir. Müfessirler “yağmur yüklü bulutları taşıyan rüzgârlar” olarak yorumlamışlardır. İbn-i Abbas (ra) “yük taşıyan gemiler” olarak da yorumlamıştır. Her nevi nakil vasıtalarına yorumlamak mümkündür. Karnında çocuk taşıyan hamile anneler de bu kategoride değerlendirilebilir.
3. Cariyat: Kolayca akıp gidenler manasına, gökte akan bulutlar, suda akan gemiler ve akışkan her nevi yük taşıyanlar dâhildir. Her nevi makine ve aletleri çalıştıran “cereyan” bu manayı daha da açık hale getirir. Taşıdığı elektrik ile her işin yapılmasını sağlayan cereyan elbette insanlığa faydası yanında fonksiyonları ile büyük bir değer kazanmıştır. İşlerin yapılması ve ihtiyaçların giderilmesi buna bağlıdır. Yörüngesinde kolayca hareket eden gezegenler ve yıldızlar da bu manada değerlendirilebilir.
4. Mukassimât: Yapılacak her nevi işleri yapmakla görevli olan meleklere ve onların aralarındaki taksimata/iş bölümüne işaret etmektedir. İnsan ihtiyacını karşılayan rızık, ecel ve her konuda Allah'ın emirlerini uygulayan görevlendirilmiş melekler kastedilmiştir. İş bölümü yaparak işler yapılmaktadır. Yağmuru çeşitli bölgelere dağıtan rüzgârlar da kastedilmiş olabilir.
Fahrettin-i Razi (ra) ilk dört ayeti havanın ve rüzgârın vazifelerine yönelik olarak anlatıldığını ifade etmektedir. Zâriyât, bulutların oluşmasını; Hâmilât, su buharı ve bulutların suları taşıması; Câriyât, bulutların rüzgârlarla sürüklenmesi ve Mukassimât, suyun değişik bölgelere dağıtan rüzgârlardır. (Razî, Tefsir, 15:95)
Kasem, yani yeminler dikkati çekmek içindir. Yeminlerde çok önemli ve büyük sırlar vardır. Zariyat’daki yeminler havanın temevvücü ve tasrifatı içinde mühim hikmetleri ihtar etmek içindir. Rüzgârlara memur meleklere kasem ile nazar-ı dikkat havaya çevrilmiştir. Hava unsuru çok nazik hikmetleri ve ehemmiyetli vazifeleri görüyorlar. (Mektubat, 2004, s.662)
Kur’anda kasem ile insanı tefekküre davet eder ve tefekkürden gaflet edenleri ikaz eder. Bediüzzaman’ın ifadesi ile “Evet, kasemât-ı Kur’âniye nevm-i gaflette olanlara karu’l-asâdır. (Muhâkemât, 2006, s.30) Yani sondaj vurma ve araştırmaya sevk etmedir.
Yeminden amaç insanlar için sözünün doğruluğunu pekiştirme ve Allah’ı şahit tutmadır. Allah'ın sözü için buna ihtiyaç olmadığı açıktır. Zira Allah'ın kendi sözünü yeminle kuvvetlendirmesi düşünülemez. İnanmayan zaten Kur’ânın Allah kelamı olduğuna inanmaz. İnanmayana yeminin faydası zaten olamaz. Dolayısıyla müfessirlerin “Yeminden amaç sözün pekiştirilmesi, azim ve kararlılık göstermesi” (Razi, 15:193-194) demeleri Allah kelamı için değil, insanların sözleri için geçerlidir. Bir sözün malum olması ve tekrar edilmesi bir başka mana içindir o da yemin edilen hususa dikkat çekerek araştırmaya sevk etmek içindir. “Acaba yüce Allah bununla ne kastetti?” diye araştırmaya sevk etmek içindir.
Yüce Allah aynı surede “Rızkınız ve size vaat edilenler göklerdedir” (Zariyat, 51:22) buyurması rızka dikkat çekmekte ve bunun da göklerde olduğuna işaret edilmektedir. Bu hava âleminde havanın temevvücü ile gerçekleşen pek çok faaliyetlerin insanların rızıkları ile ne derece ilgili olduğuna da dikkatimizi çekmektedir. Bu ayette rızık ve daha başka vaat edilen şeylerin göklere ve havaya bağlı olduğu ifade edilir. Bu cennet olabileceği gibi insanların rızıklarını kazanacağı ve kuvvet bulacağı pek çok şeyin göklerde olduğu anlatılmaktadır.
Zariyat Suresi Tefsiri ~~
1. Vezzâriyâtü zerven: Savruldukça savrulanlara yemin olsun…
Zerre, zürriyet, zâriyat, ziraat ve hars birbirine yakın müteradif ve bir-birini takip eden kelimelerdir. Zerre atom, zürriyet de insanın en küçük yapı taşı olan spermden çoğalanlar, hars ise gıda maddelerinin en küçüğü olan tohum anlamına gelmektedir. Zariyât atom ve daha küçük olan esirin ve tozun savrulması, ekilmesi ve ıslah edilmesi, yani vazifelendirilmesi manalarına gelmektedir. Varlıkların maddenin ve canlı varlıkların yapı taşları bunlardır ve bunların ilim ve irade-i ilâhi ile vazifelendirilmesi ve kullanılması, kudret-i ilâhini tecellisi ile vücut bulmakta ve kayyumiyet-i ilâhi ile rızık ve hayat kanunlarının melekler vasıtasıyla cereyan etmesi de devam-ı vücutları sağlanmaktadır.
Yüce Allah bunlara yemin ederek dikkatimizi atomlara ve bilhassa havayı oluşturan zerrelere dikkatimizi çekmekte ve bunların vazifelerini ve gördükleri işleri ilim, irade ve kudretinin delilleri olarak insanlara göstermektedir.
Bediüzzaman “Hüve” kelimesini oluşturan havanın yaptığı vazifelere dikkatleri çekerek hava sahifesinde meydana gelen ve cereyan eden olayların ilim, irade ve kudret-i ilâhiyeye ne derece ayine olduğunu izah eder. “Hüve” lafsındaki havada küçük mikyasta, bütün dünyada mevcut telefonların, telgrafların, radyoların ve hadsiz muhtelif konuşmaların merkezleri, santralleri, ahizeleri ve nakilelerinin bulunduğunu ve bu şekilde hava bütün zerratıyla O’nun emirber neferi olup bir tek zerrenin muntazam bir tek vazifesi kadar kolayca hadsiz külli vazifelerini Hâlıkın izniyle ve kuvvetiyle ve Hâlık’a intisap ve istinat ile ve Sâniin cilve-i kudreti ile bir anda şimşek süratinde ve “Hüve” telaffuzu ve havanın temevvücü suhûletinde yapılır.
Evet, hava unsurunun seslerin naklindeki aynı vazifeyi yaptığı dakikada bütün nebatat ve hayvanata teneffüs ve telkıh gibi hayata lüzumlu bulunan levâzmatı kemal-i intizam ile yetiştiriyor. Ayrıca elektirik, cazibe, dafia ve ziya gibi sair letaifin naklinde şaşırmadan muntazaman vazife görüyor. Böylece emir ve irade-i ilâhiyenin arşı olduğunu ispat ediyor. (Sözler, 2004, s. 260-265)
Yüce Allah hava sahifenin bu vazifelerini ihtar etmek için sadece görünen vazifelerine dikkatimizi çekerek bizi araştırmaya sevk etmektedir. Görünen ise, bütün varlıklara teneffüs vazifesi, bulutları taşımaları, yağmur, kar ve doluyu taşıyarak lazım olan yerlere nakletmeleri ve ihtiyaca göre vermeleri ki bunların tesadüfî ve kendi kendine olacak şeyler olmadığını, Allah'ın ilim, irade ve kudretinin eseri olduğunu aynı havadan hem rüzgar, hem bulut, hem yağmur, hem kar, hem dolu, hem de nefes almak ve hayatı devam ettirmek gibi vazifelerin olduğunu göstermektedir.
2. Fel-hâmilâti vikran: Ağırlıkları taşıyanlara yemin olsun…
Ağırlık, her nevi görev ve vazife ile beraber değerli şeylerin ve nimetlerin tümüne verilen genel bir isimdir. Gelinin çeyizine ağırlık dendiği malumdur. İnsanların ve varlıkların yaptıkları önemi vazifeler de ağırlık olarak isimlendirilir. Annenin karnında çocuğunu taşıması hâmilelik adı verilir. Yani taşınması, yapılması ve korunması gereken ağır bir vazifedir. Hava kendisine yüklenen seslerin nakli, canlılara nefes olup kanlarını temizleme, konuşmaların sağlama, fikir ve düşüncelerini nakletme, ısı, ışık, cazibe, dafia, renk, görüntü ve tüm sesleri nakletme, bitkilerin tozlaşmasını sağlama, rüzgâr olup havayı temizleme, bitkilerin fotosentez ile yaşamalarını ve meyve vermelerini sağlama, radyo, tv, telefon ve telgraf seslerini ve görüntülerini nakletme, aynı zamanda buhar, bulut ve su olup yağmur, kar ve dolu halinde yeryüzüne yağma ve mahlûkatın rızkını ve ihtiyacını temin etme gibi binlerce vazifeleri bir anda yapmalarının tümü ağırlık taşıma olarak isimlendirilebilir. Bu vazifeleri akılsız, şuursuz ve bilgisiz olan havayı oluşturan Oksijen, Hidrojen ve Azotun yapması imkânsız olduğuna göre, bunları kendisine yaptıran ilim, irade ve kudret sahibinin varlığına, birliğine ve kudretine ayine olduğu açıktır. Havaya bu vazifeyi yükleyen Allah insana da iman ve ibadet vazifesini yüklemiştir. İnsan akıl ve ilmi ile bunu anlayarak iman ve ibadetle ispat etmesi gerekir.
Hava kendisine ait olan vazifeyi bihakkın ifa ettiğine göre insanın düşünmesi gerekir. Nitekim yine Zariyat Suresinin devam eden ayetlerinde yüce Allah “Biz insanı ve cinleri bana iman edip ibadet etsin diye yarattık” (Zariyat, 51:56) buyurarak bu vazifeyi açıkça ifade eder. Vazifesinin şuurunda olup gereğini yapanlara ne mutlu!
3. Fel-câriyat-ı yüsren: Kolayca akıp gidenlere yemin olsun…
Kolayca akıp gidenler… Cereyan dediğimiz elektrikten tutun, suyun akması ile beraber havanın vazifesine akıp kolayca koşması ve en büyük ihtiyaç olduğu halde en kolay bir şekilde bulunması ve insanın ihtiyaçlarını gidermesi gibi bütün hususlar bu cümle ile ifade edilmiştir. Denizlerin üzerinde ağırlık taşıyarak kolayca akıp giden gemilerden, kara yollarında kolayca akıp giden ve insanların ihtiyaçlarını yetiştiren vasıtaların tümüne, demir rayların üzerinde akan trenler ve havada kolayca hareket ederek bir aylık mesafeyi bir saatte alan uçaklara kadar kolayca vazifesine koşan tüm vasıtalar bu cümlede ifadesini bulur. Aynı şekilde cinler ve melekler kolayca akarak vazifelerini süratle yaparlar. Melekler vazifelerine bir anda 50 bin senelik mesafeyi katederek arştan ferşe uruc ederler. İnsanların ruhları da bedenlerinden çıktıktan sonra meleklerin ellerinde bir anda ahret âlemine gideceği mekâna bir anda akıp gider. Hava sahifesinde ısı, ışık, elektrik ve sesler kolayca akarak vazifelerini hiç şaşırmadan ve karıştırmadan ifa eder. Bütün bunları yaptıran Allah'ın şanına ve kudretine yemin olsun ki…
4. Fel-mukassimâti emran: İş bölümü yapanlara yemin olsun…
Yüce Allah sebepler dünyasında bütün işleri taksim etmiş ve mahlûkat arasında meleklerden semeklere, cansızlardan canlılara ve akılsızlarda akıllılara kadar vazife taksimi yapmıştır. Her varlık üzerine düşen ve kendisine verilen görevi ve işi mükemmel şekilde yapmakta ve bir başkasını işine ve vazifesine asla karışmamaktadır. Bu nedenledir ki emirler, yani yapılacak tüm işler mükemmel şekilde yapılmaktadır. Her varlık taksimine razıdır ve asla itiraz etmeden Allah’ı hamd ile tesbih ederek şevk ve heycanla vazifelerine koşarlar.
Her varlığın tabi olduğu kanunların cereyanına nezaret eden ve onların işlerinin güzel şekilde yapılmasını sağlayan ve tesbihatını temsil eden melekleri vardır. O melekler mahlukatın hamd ve tesbihatına şahit ve müşahittir. Hem temsil vazifesi yaparlar, hem de huzur-u ilâhide mahlukatın temsilciliğini vazifesini ifa ederler.
İnsanlar mahlukatın arasında nizam, intizam, düzen ve vazifeşinaslık, şevk ve heyecan gibi emirleri görerek kendi üzerine düşen vazife ve işleri yaparken mahlukatta cereyan eden “iş bölümü” kanununa uymakla başarıyı yakalar ve Allah'ın yardımını ve tevfikini celb eder. Yoksa başarısızlıkla ceza görür. Yüce Allah bu hususa dikkatimizi çekmek için “iş bölümü yapanlara yemin olsun!” buyurmuşlar ve kâinattaki bu iş bölümünü araştırmaya ve o kanuna uymaya insanları davet etmiştir.
5. Sizlere vaat edilen şeyler kesinlikle doğrudur: Hakaık-ı imaniyeye ait bütün meseleler hak ve hakikattir, doğrudur. Varlığından ve geleceğinden şüphe etmek bilgisizlik, akılsızlık ve ahmaklıktır. İnkâra ancak cehalet sarhoşluğuna kapılan ve aklı çalışmayan münkirler ve kafası karışık olanlar tevessül ederler.
6. Din günü olan ahret mutlaka vaki olacaktır: Kıyamet kesinlikle kopacak ve bütün mahlûkat ölüp âlem-i melekûta ve ilm-i ilâhiye gittikten sonra yeniden bedenleri ile dirilerek mahşerde toplanıp dünyada yaptıklarından hesaba çekileceklerdir. Hak edenler adalet-i ilâhî gereği cehenneme, layık olanlar da lütf-u ilâhi olarak cennete ve saadet-i ebediyeye nail olacaklardır.