Arama

Hayvanlar alemi nasıldır?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 12 Temmuz 2015 Gösterim: 10.479 Cevap: 3
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
17 Kasım 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Hayvanlar nasıl varlıklardır , sınıflandırılmaları nasıldır , üreme ve gelişmeleri nasıl olur?

Hayvanlar alemi nasıldır?
EN İYİ CEVABI _AERYU_ verdi
Hayvanlar
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Sponsorlu Bağlantılar

Hayvan, canlılar dünyasının ökaryotlar (Eukaryota) üst âlemindeki hayvanlar (Animalia) âleminde sınıflanan canlıların ortak adıdır. "Hayvan" sözcüğü, günlük kullanımda esasen insan dışı nefes alan ve hareket eden şeyleri ifade etmek için kullanılırsa da biyolojik bağlamda insanı da içerir. Hayvanlar âleminin bilimsel ve Latince adı olan "Animalia" terimi ise yine Latince olan ve "yaşayan" ya da "ruh" anlamına gelen animadan türetilmiş animal sözcüğünün çoğuludur. Hayvanlar âlemini tanımlayan bir başka Latince bilimsel terim de Metazoa'dır.

Genellikle çevrelerine uyum sağlayan ve diğer canlılarla beslenen çokhücreliler alemidir. Vücutları, embriyonun bazı metamorfozlar geçirmesiyle gelişir. Ökaryotik çok hücreli organizmalardır. Besinlerini genel olarak sindirerek alırlar.

Hayvanların birçoğu hareketlidir ve bitkilerde tipik olan kalın hücre duvarları genellikle yoktur. Embriyonik gelişim esnasında büyük ölçülerde hücresel göçler ve doku organizasyonları görülür. Üremeleri primer (birincil) olarak seksüeldir; diploit kromozom taşıyan dişi ve erkekler mayozla haploit kromozomlu gametleri, bunlarda birleşerek diploid zigotu oluşturur.

1,5 milyondan fazla yaşayan türü tanımlanmıştır, fakat gerçek miktarın bazılarına göre 20 milyon, bazılarına göre de 50 milyondan fazla olduğu sanılmaktadır.

Karakteristikleri

Hayvanları diğer canlılardan ayıran birçok karakteristik farklar vardır. Hayvanlar ökaryotiktir ve çoğunlukla çok hücrelidirler. Bu onları bakteriler ve protozoalardan ayırır. Heterotrof (dışbeslenen), kendi besinlerini üretememeleri onları bitkiler ve alglerden ayırır. Sert bir hücre duvarlarının olmayışı da onları bitkiler, algler ve mantarlardan ayırır. Hayvanlar bazı hayat evreleri hariç hareketlidirler. Birçok hayvan türü embriyo evresinde Blastula evresinden geçer ki bu hayvanlara özgü bir evredir.

Üreme ve gelişme

Hemen hemen tüm hayvanlar çiftleşerek ürerler. Yetişkinler diploid ya da polidiploidtir. Her birinin kendine has üreme hücresi vardır. Birçok hayvan çiftleşerek üremeye yatkındır.

Birçok hayvan güneş ışığı enerjisini dolaylı yollardan kullanarak gelişir, büyür. Hayvanların aksine bitkiler bu ışığı [Fotosentez] ile doğrudan basit şekerler üretmek için kullanır. Bitkiler, havadan aldığı karbon dioksit (CO2) ve topraktan aldığı su (H2O) moleküllerini ışık enerjisini kullanarak kimsayal bir reaksiyon sonucu Glikoz şekeri (C6H12O6) dönüştürür ve son olarak açığa Oksijen çıkar (O2). Elde edilen bu şeker daha sonra bitkinin büyümesi için kullanılır. Hayvanlar bu bitkileri yediklerinde ya da bu bitkileri yiyen hayvanları yediklerinde bitkilerin içinde bulunan şekeri almış olurlar.

Hayvanların üç üreme şekli vardır:

İç üreme ve iç gelişme: Bu üreme ve gelişme şekli spermin yumurtaya girerek döllenmesi sonucu ve embiriyonun anne karnında gelişmesiyle oluşur. Memelilerde görülür.
İç üreme ve dış gelişme: Bu üreme ve gelişme şekli spermin yumurtaya girerek döllenip yumurtayla birlikte embiriyonun dışarı çıkarak dışarda gelişmesi sonucu oluşur. Kurbağalar ve balıklar hariç yumurtayla çoğalan hayvanlarda görülür.
Dış üreme ve dış gelişme: Annenin döllenmemiş yumurtayı bıraktıktan sonra babanın o yumurtaları döllemesiyle embriyonun oluşup vücut dışında gelişmesiyle gerçekleşir. Kurbağalarda ve balıklarda görülür.

Basit sınıflandırma

Omurgasızlar
  • Parazoa - Gerçek dokusu olmayanlar
  • Placozoa
  • Porifera - Süngerler
  • Eumetazoa - Gerçek dokusu olanlar
  • Radiata - Radial simetrili canlılar
  • Bilateria - Bilateral simetrili canlılar

Omurgalılar
  • Acrania - Kafatassızlar
  • Hemichordata - Yarı sırtipliler
  • Urochordata (Tunicata) - Tulumlular
  • Cephalochordata - Başı kordalılar
  • Craniata - Gerçek kafataslılar
  • Agnatha - Çenesizler
  • Gnathostomata - Gerçek çeneliler
  • Pisces - Balıklar
  • Tetrapoda - Dört üyeliler
  • Amphibia - İki yaşamlılar
  • Reptilia - Sürüngenler
  • Aves - Kuşlar
  • Mammalia - Memeliler

Son düzenleyen _AERYU_; 12 Temmuz 2015 03:31 Sebep: İç başlık ve soru düzeni
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Kasım 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
HAYVAN. Yeryüzünün her yerinde, karada, havada ve suda milyonlarca hayvan türü yaşar. Bunlardan çoğunu çevremizde sık sık gördüğümüz için yakından tanırız; oysa bazı ender türlerle karşılaşma şansımız çok azdır. Bazıları da o kadar değişik yapıdadır ki hayvan olduğu anlaşılmaz bile.
Canlılar âleminin en önemli gruplarından biri hayvanlar, öbürü bitkilerdir. Üstün yapılı bir canlının hayvan mı yoksa bitki mi olduğu­nu uzman olmayan birisi bile çoğu zaman kolayca ayırt edebilir. Ama çok küçük, genel­likle tekhücreli olan basit ve ilkel yapılı canlılar hem hayvanlarla hem bitkilerle ortak özellikler taşıdıklarından, bu ayrım bilim adamlarını bile uğraştıracak kadar güçleşir. Yakın yıllara kadar biyoloji bilginleri, bazı özellikleriyle hayvanlara benzeyen basit yapılı canlıları hayvanlardan, bitkilere benzeyen il­kel yapılı canlıları da bitkilerden sayarak bütün canlıları hayvanlar âlemi ve bitkiler âlemi olarak iki gruba ayırmışlardı. Günü­müzde böyle bir sınıflandırmanın çok yetersiz olduğu anlaşılmış ve üstün yapılı hayvanlar ile bitkileri içeren iki büyük âlemin dışında, basit yapılı canlıları içeren iki âlem daha benimsen­miştir. Bu yeni sınıflandırmanın temel yapısı­nı ve başlıca gruplarını CANLILAR madde­sinde bulabilirsiniz. Bu maddede yalnızca hayvanlar âleminin yeni sınırları içinde kalan üstün yapılı hayvanlar incelenecek, eski bir alışkanlıkla hâlâ terliksi hayvan ya da tekhüc­reli hayvanlar adıyla anılsalar bile artık hay­vanlar âleminden sayılmayan basit yapılı can­lılar dışta bırakılacaktır.
Sponsorlu Bağlantılar
Hayvanlar ile bitkiler arasındaki temel farklardan biri beslenme biçimleridir. Bitkile­rin çoğu doğadan aldıkları su ve inorganik tuzlar gibi basit maddelerle kendi besinlerini üretebildikleri halde, hayvanlar besinlerini başka canlılara borçlu olan dışbeslek canlılar­dır. Çünkü hayvan hücresinin su ve inorganik tuzları karbonhidrat ya da protein gibi karma­şık yapılı temel besinlere dönüştürme yetene­ği yoktur. Bu maddeleri bitkilerin ya da başka hayvanların dokularından hazır olarak almak zorundadır. Ayrıca bitkilerde büyük ölçüde selülozdan oluşmuş sertçe bir hücre duvarının bulunmasına karşılık, hayvan hücresi daha çok protein yapısında ince ve esnek bir zarla çevrilidir. Beslenme biçimleri ve hücre yapıla­rındaki bu farklılıklardan başka, hayvanların çoğu bitkiler gibi bir yere bağlı olarak yaşa­maz. Süngerler ve bazı mercanlar dışında hepsi kendine özgü hareket organlarıyla ser­bestçe yer değiştirebilir. Bütün canlılar gibi bitkiler de dış uyaranlara tepki verir; ama hayvanların tepkileri bitkilerin ve basit yapılı canlıların sınırlı tepkileriyle karşılaştırılama­yacak kadar karmaşıktır. Çünkü hayvanlarda duyu ve hareket hücrelerinden beyne, beyin­den bu hücrelere mesaj taşıyan bir sinir sistemi vardır. Oysa başka hiçbir canlı gru­bunda böyle özelleşmiş bir sistem bulunmaz.

Beslenme

Hayvanlar çeşitli bitkileri ve genellikle başka türden hayvanları yiyerek beslenirler. Ama etten başka şey yemeyen hayvanlar bile bes­lenme açısından bitkilere bağımlıdır. Çünkü eninde sonunda ya yediği hayvan ya da ona yem olan başka bir hayvan bitkiyle besleni­yordun Örneğin bir balıkçılın suda avlayıp yuttuğu bir kurbağa böcek tırtıllarını, tırtıllar da bitkilerin yapraklarını yer.
Hayvanlar arasında bitkilerin yaprak, kök, meyve gibi çeşitli bölümlerini yiyerek besle­nen otçullar, avladıkları başka hayvanları yiyen etçiller, hiç avlanmayıp yalnızca leş yiyenler, hem bitkisel hem hayvansal yiyecek­lerle beslenen hepçiller, yalnızca bitkilerin özsuyunu ya da başka hayvanların kanını emen türler vardır. Bu nedenle, besinleri vücuda alma yöntemleri birbirinden çok fark­lıdır. Örneğin ilginç bir yöntem geliştirmiş olan denizyıldızı, midye gibi sevdiği bir av bulduğunda midesini tümüyle dışarı çıkarır ve avını midesiyle örterek sindirir. Başka hay­vanların bağırsaklarında asalak yaşayan tenyaların ağzı bile yoktur; bu yassısolucanlar konak hayvanın bağırsaklarındaki besinleri derileriyle emerek alırlar. Suda yaşayan hay­vanların birçoğu suya karışmış olan küçük yiyecek kırıntılarını, bitki parçalarını ya da başka hayvanların larvalarını süzüp almak için çok ustaca yöntemler geliştirmiştir. Söz­gelimi evcikli böceğin akarsularda yaşayan larvaları kendilerine boru gibi ince uzun birer evcik yaparlar. Sonra incecik bir ağ örerek bu borunun bir ucunu kapatır ve acıktıkları zaman vücutlarını sallayarak içeriye su dol­masını sağlarlar. Böylece borunun alt ucun­dan giren su öbür uçtan çıkıp giderken, içinde yüzen küçük su canlıları ile suyosunları ağa takılıp kalır. Karnını doyuran larva, acıktığın­da yenisini örmek üzere ağı da yiyerek evciği­ne çekilir.
Bazı küçük hayvanlar, özellikle böcekler başka hayvanların ve insanın kanını emerek beslenir. Bu yüzden ağızlan deriyi delerek kanı emebilen sivri uçlu bir hortum biçimini almıştır. Sinekler, sivrisinekler ve keneler bu gruptandır. Aynı biçimde bitkilerin özsuyunu emen birçok böceğin, örneğin ağustosböceklerinin ağzı da emici bir hortuma dönüşmüş­tür. Örümcekler ile akrepler de yalnızca sıvıyiyeceklerle beslenirler; ama bunların yönte­mi önce avlarını öldürüp, sonra hayvanın içine boşalttıkları sindirim salgılarıyla dokula­rını eriterek emmektir.
Omurgalı hayvanların sindirim sistemleri daha gelişmiştir. Yalnızca canlı hayvan ve yumurta yiyerek beslenen yılanlar yiyecekle­rini her zaman bütün olarak yutarlar. Çok etkili olan mide özsuları, boynuz, tırnak ve tüyler dışında her şeyi, hatta kemikleri bile tümüyle sindirebilir. Kuşların yediklerini çiğ­neyip parçalamaya yarayan dişleri olmadığın­dan, çoğunun midesinde taşlık denen özel bir bölüm bulunur. Yuttukları küçük taş ve kum parçaları burada birikir ve tıpkı bir değirmen-taşı gibi yiyecekleri öğütür.
Memelilerde yiyecekler ağızdan alınıp tü­müyle özümseninceye kadar sindirim sistemi boyunca çok daha uzun ve karmaşık bir yol izler. Önce ağızda dişlerle çiğnenip öğütülen ve tükürükle karışarak yumuşayan besinler mideye gider. Burada mide özsuyu gibi başka sindirim salgılarıyla karışır ve iyice sıvı hale gelinceye kadar birkaç saat çalkalanır. Daha sonra incebağırsağa geçer; burada karaciğer ile pankreasın salgıları eklenir ve içindeki yararlı maddeler bağırsak duvarlarından emi­lerek kan dolaşımına karışır. Geri kalan bölümü kalınbağırsağa indiğinde suyu büyük ölçüde emilerek geri alınır; sindirilemeyen selülozlu lifler ve öbür atık maddeler ise anüs yoluyla katı halde vücuttan dışarı atılır. Me­melilerden olan insanın sindirim sistemi de aynıdır.
Gelişmiş hayvanların üç temel besin grubu­na gereksinimi vardır: Yağlar; şeker ve nişas­ta gibi karbonhidratlar; süt, et ve balıktan alınan proteinler. Ayrıca kemiklerin ve dişle­rin gelişmesi için gerekli olan kalsiyum, fosfor gibi mineralleri, vücutta çok önemli görevler üstlenen suyu ve eksikliği çeşitli hastalıklara yol açan vitaminleri de almaları gerekir. Güneş ışığının yardımıyla doğrudan hayvanla­rın vücudunda üretilen D vitamini dışındaki bütün vitaminlerin kaynağı bitkilerdir. (Ayrı­ca bak. beslenme; karbonhidratlar; protein; vitamin.)

Solunum ve Boşaltım

Hayvanlar yiyeceklerden aldıkları besin mad­delerini kullanarak vücut sıcaklıklarını korur, güçlenir ve enerji kazanırlar. Aslında besin maddelerinin kullanılması, tıpkı bir otomobil yakıtının motor silindirlerinde yanması gibi, vücutta yakılarak enerjiye dönüştürülmesidir. Oksijen olmadan yanma olmayacağı için hay­vanların solunum yoluyla havadan oksijen almaları gerekir. Böcekler genellikle gövde­nin iki yanındaki soluk delikleriyle hava alıp verirler; bu deliklerden giren hava trake denen incecik soluk borularıyla dokulara taşı­nır. Balıkların, suda çözünmüş olan oksijeni alabilen solungaçları vardır. Amfibyumların erişkinleri, sürüngenler, kuşlar ve memeliler, tıpkı insanlar gibi akciğerleriyle gerçek an­lamda solunum yaparlar .
Bütün temel besin maddelerinin bileşimin­de karbon, hidrojen ve oksijen vardır. Dola­yısıyla bu maddeler vücutta yakıldığında bol miktarda karbon dioksit ile su açığa çıkar. Oksijen nasıl ağız ve soluk borusu yoluyla akciğerlere doluyorsa, solunum artıkları olan bu maddeler de gene akciğerlere taşınır ve soluk verirken gaz halinde dışarı atılır. (Kar­bon dioksit zaten gaz halindedir, su da buhar­laşarak gaza dönüşür.) Çok kalabalık ve kapalı bir odada bir süre sonra havanın boğucu olması ve camların buğulanması bundandır.
Proteinlerin bileşiminde, karbonhidratlar ile yağlardaki bu üç elementten başka azot da bulunur. Bu nedenle proteinlerin yakılmasıy­la ayrıca azotlu karmaşık bileşikler oluşur. Bunların vücuttan dışarı atılmasını boşaltım sistemi üstlenmiştir, insanda ve gelişmiş hay­vanlarda bu görevi, gerçek bir filtre gibi çalışarak bütün kanı süzen böbrekler yerine getirir. Kandaki bu azotlu bileşikler ve isten­meyen öbür atıklar, vücudun kullanmadığı fazla suyla birlikte idrar olarak vücuttan dışarı atılır. Oysa kuşlarda ve sürüngenlerde bu maddeler omurgalıların ve insanın idrarı gibi sıvı değil oldukça katı haldedir.

Kan Dolaşımı ve Vücut Sıcaklığı

Gelişmiş hayvanlarda bütün vücudu ağ gibi saran damarlardan oluşmuş bir dolaşım siste­mi vardır. Bu damarların içinde hücrelere besin maddeleri ile oksijen taşıyan ve hücre­lerden aldığı atık maddeleri dışarı atılmak üzere ilgili organlara ileten bir sıvı dolaşır. Bu sıvı bazı hayvanlarda renksiz olsa bile gene de kandır.
Dolaşım sistemi olan hayvanlarda kanı bütün vücuda pompalayan bir kalp ya da benzeri bir organ bulunur. Bu organın en gelişmiş biçimi kuşların ve memelilerin dört odacıklı kalbidir. Kalbin akciğerlere pompa­ladığı kan buradan aldığı oksijeni ve bağırsak­lardan aldığı besin maddelerini vücudun bü­tün hücrelerine taşır. Hücrelerden aldığı kar­bon dioksit ile öbür zararlı atıkları bırakmak üzere akciğer ve karaciğere giderek temizlen­dikten sonra yeniden dolaşımını sürdürür.Vücut sıcaklığının belirli bir düzeyde tutul­masını sağlayan da kandır. İnsanda ve meme­lilerin çoğunda normal vücut sıcaklığı yakla­şık 37°C. kuşlarda ise 4()°C dolayındadır. Dış ortam ne kadar sıcak ya da soğuk olursa olsun, hastalık ve başka iç etkenler olmadığı sürece vücut sıcaklığı değişmeyen kuşlara ve memelilere sıcakkanlı hayvanlar denir. Balık­lar, amfibyumlar ve sürüngenler ise soğuk­kanlı hayvanlardır; bunların vücut sıcaklığı bulundukları ortamın sıcaklığına bağlı olarak değişir. Soğukkanlı hayvanlar çok soğukta, örneğin donmuş bir gölde hiç rahatsızlık duymadan yaşayabilir, ama memelilerin ve kuşların normal vücut sıcaklığını aşan sıcak­lıklara dayanamazlar.Yarasa gibi memeliler kış uykusuna yattık­larında vücut sıcaklıkları düşer, kalp atışları ve solunumları çok yavaşlar.İnsanın derisinde terlemeyi sağlayan mil­yonlarca gözenek vardır. Çok sıcak bir ortam daha sık soluk alarak dilin üzerinden buharlaşan suyla serinlemeye çalışırlar.

Duyular ve İletişim

Hayvanların çoğunda insanlardaki gibi beş temel duyu bulunur: Dokunma, tat, koku, işitme ve görme duyuları. Ama bazı hayvanla­rın duyularından biri ya da birkaçı insanların-kinden daha fazla gelişmiştir. Örneğin köpek­lerin koku ve işitme duyuları son derece keskindir; bizim algılayamadığımız pek çok kokuyu ayırt edebilir, bizim duyamayacağı­mız kadar alçak ve yüksek frekanslı sesleri işitebilirler.
Bazı hayvanlar gözleri olmadığı halde ay­dınlığı ve karanlığı algılayabilir, bazıları da kimyasal maddelerin kokusuna ve tadına tep­ki verir. Ayrıca hayvanlarda bizim bilmediği­miz başka duyular da olduğu sanılıyor. Yoksa kuşların, balıkların ve böceklerin hiç yollarını kaybetmeden çok uzun göç yolculuklarına çıkıp geri dönmelerini açıklamak çok güçleşir. Bazı uzmanlar bunu göçmen hayvanların Dünya'nın magnetik alanından yararlanmayı bilmesine bağlıyorlar.
İnsanların konuşma gibi çok üstün bir yeteneği vardır. Ama gelişmiş hayvanların birçoğu da havlama, miyavlama, kükreme, inleme gibi tanıdığımız seslerle acıktığını, korktuğunu ya da sevindiğini belli edebilir. Hatta bazı hayvanlar çok daha karmaşık ve anlamlı sesler çıkararak türdeşleriyle iletişim kurarlar. Örneğin bir erkek kuşun ötüşü öbür erkekleri uzak durmaları için uyarırken dişisi­ni yaklaşmaya çağırır. Kuşların birbirlerini tehlikeye karşı uyaran ya da sürüyü topluca uçmaya yönelten değişik anlamlı ötüşleri de vardır. Ama bir papağan ya da muhabbetkuşu insan sesini taklit ederken kuşkusuz söylediği sözcüklerin ne anlama geldiğini bilemez.
Hayvanlarda bir bildiri niteliği taşıyan bazı hareket ve davranış biçimleri de saptanmıştır. Adatavşanları bir tehlike sezdiklerinde arka ayaklarıyla yere vurarak gürültü çıkarır, kö­pekler yemek yemek ya da dolaşmak istedik­lerinde sahiplerini çekiştirirler.

Hareket ve Yer Değiştirme

Daha önce de belirtildiği gibi, erişkin sünger­ler ve mercan polipleri dışında bütün hayvan­lar yer değiştirebilen hareketli canlılardır. Ama asalakların çoğu bir hayvanın üzerine yerleşip yaşamını orada sürdürdüğü için hare­ket etme gereği duymaz. Denizyıldızı, deniz­şakayığı ve deniz kabuklularının çoğu yavaş yavaş dipte sürünerek ya da suda kayarak ilerler. Kalamar, mürekkepbalığı ve ahtapot gibi birkaç hayvan da gövdesinin arkasından su püskürterek bu itme kuvvetiyle yol alır. Denizanaları gövdelerini kasıp gevşeterek yü­zebildikleri halde genellikle kendilerini suyun akıntısına bırakarak serbestçe sürüklenirler. Hiç tartışmasız bütün hayvanlar içinde en iyi yüzen balıklardır. En hızlı yüzücülerden biri olan kılıçbalığının saatte 95 km hız yaptığı söy­lenirse de bazı uzmanlar saatte ancak 65 km yol alabildiğini öne sürerler. Balıklardan son­ra iyi yüzücüler arasında balinalar ve foklar gibi deniz memelileri gelir.
Omurgalılar arasında gerçek anlamda uça­bilen yalnızca kuşlar ve yarasalardır. Ama ya­rasalar dışında bazı memeliler, hatta sürün­genlerin, amfibyumların ve balıkların birkaç türü havada bir süre süzülerek yol almayı ba­şarabilir. Buna karşılık kuşların birçoğu yüz­mede ve dalmada çok ustalaşmıştır. Saatte 320 km hızla uçabilen doğan ve yelyutanın kuşlar arasında uçuş rekortmeni olduğu öne sürülür. Yarış güvercinlerinin de 130 kilomet­relik bir uzaklığı saatte ortalama 150 km hızla aştıkları saptanmıştır. Yılan, keler ve kertenkelelerin çoğu karada ve suda aynı rahatlıkla hareket edebilir. Yı­lanların karadaki hızı genellikle saatte 8 kilo­metreyi aşmazken kelerler ile kertenkeleler sürünerek çok daha hızlı yol alabilirler. Bo­yutlarından beklenmeyecek kadar iyi sıçrayan kurbağaların bazı türleri 3 metre kadar sıçra­yabilir. Gene de karada en rahat hareket eden hayvanlar memelilerdir. Dünyanın en iyi kısa mesafe koşucusu olarak bilinen çita saatte 110 km hız yapabilir.

Toplu Yaşayan Hayvanlar

Bazı hayvanlar, örneğin tilkiler tek başlarına dolaşıp avlanmayı severler. Bir bölümü, örne­ğin deniz kuşları yalnızca çiftleşme mevsi­minde bir araya toplanarak kalabalık sürüler oluşturur. Bazıları da, özellikle kuşlar, kele­bekler, rengeyikleri, yılanbalıkları ve yengeç­ler hep birlikte uzun göç yolculuklarına çıkar­lar. Buna karşılık bütün yıl boyunca sürüler halinde yaşayan, birlikte yiyecek aramaya çı­kıp birlikte yuva kuran ve bütün yavrulara el­birliğiyle bakan pek çok hayvan vardır.ABC AjansıYalnız ve toplu yaşamanın kendine göre hem yararları, hem sakıncaları olduğu söyle­nebilir. Örneğin bağımsız bir üreme bölgesi seçerek burayı kendi türdeşlerine ve başka hayvanlara karşı canla başla savunan bir kuş, yavrularının bu güvenli bölgede saldırganlar­dan korunmasını ve bol yiyecekle beslenmesi­ni sağlamış olur. Üstelik hayvanlar toplu ola­rak yaşamadıklarında, içlerinden birinin ya­kalandığı bir hastalık öbürlerine sürüdeki ka­dar kolayca bulaşamaz.
Öte yandan, bir kolonideki ya da büyük bir sürüdeki hayvanların dayanışma ve yardım­laşma şansı vardır. Güçlerini birleştirdiklerin­de tehlikeli bir düşmanın saldırısıyla daha ko­lay başa çıkabilirler ve bir güçlükle karşılaş­tıklarında ne yapmaları gerektiğine karar ve­ren bir önderleri olur.
Termitler, her bireyin belirli bir görevi üst­lendiği ortak yuvalarında son derece düzenli ve örgütlenmiş bir yaşam sürerler. Karıncalar gibi bu böceklerin de kralları, kraliçeleri, as­kerleri ve işçileri vardır. Yalnızca işçiler sindi-rilebilir türden be •in üretebildiği için yuvanın bütün öbür bireyleri günlük yiyeceğini işçiler­den bekler.
Kuşların ve memelilerin toplu davranışları da çok ilginçtir. Suyun üstünde sıraya dizilip emir almışçasına aynı anda yuvarlanıp döneı kıyı kuşlarını izlediniz mi hiç? Kazlar da sürv halinde yiyecek ararken, yaklaşan tehlike^ haber vermesi için içlerinden birkaçını nöbe çi dikerler. Aynı davranışa çayır marmotu j bi bazı memelilerde de rastlanır.

Üreme

Hayvanların çoğunda, yeni bir canlının dünyaya gelebilmesi için dişi ile erkeğin çift­leşmesi, yani üreme hücrelerinin birleşmesi gerekir. Eşeyli üreme denen bu çoğalma biçi­minde önce dişinin vücudunda bir yumurta hücresi oluşur. Çiftleşme sırasında erkeğin spermaları bu hücreyi döller ve gelişmesini ta­mamlayan bu döllenmiş yumurtadan bir yav­ru biçimlenir. Böceklerde, sürüngenlerde, kuşlarda ve bütün memelilerde, dolayısıyla insanda üremenin temeli budur. Ama döllen­miş yumurtadan yavrunun gelişmesi türden türe çok değişir. Örneğin tavşan yavrusu döl­lenmeden bir ay sonra, fil yavrusu yaklaşık 21 ay sonra doğar. Bazı hayvanların yumurtası sert bir kabukla korunmuştur ve döllenir döl­lenmez dişinin vücudundan dışarı atılır (yumurtlanır). Yavrular gelişmesini tamamlayıp kabuğu kırıncaya kadar yumurtalar ya güneşe bırakılır ya da ana baba, vücudunun sıcaklı­ğıyla ısıtmak için üzerinde kuluçkaya yatar.
Balıklarda genellikle önce dişiler yumurta­larını suya döker, sonra erkekler spermalarını izerlerine boşaltarak bu yumurtaları döller. Kurbağaların ve öbür amfibyumların üreme yöntemi de aynıdır. Böceklerin çoğunda bir ek çiftleşmede binlerce yumurta döllenir, dalanlarının kraliçesi (anaarı) bütün yaşamı 'oyunca bir kez çiftleşir ve erkeğin spermalaını, ileride kullanmak üzere vücudundaki özel ceselerde biriktirir. Böylece anaarının döllenneyen yumurtalarından erkek arılar, dölleıenlerden de işçi arılar çıkar; yalnız döllenmiş yumurtalar arasından seçilen larvalar ansütüyie özel olarak beslendiğinde anaarıya dö­nüşür.

Büyüme ve Gelişme

Yumurtadan çıkan ya da doğan hayvan yavru­larının erişkin duruma gelinceye kadar geçir­dikleri büyüme evreleri de son derece farklı-lır. Bazı hayvanlarda yumurtadan çıkan yav-unun ana babasıyla hiçbir benzerliği yoktur örneğin bir tırtılın kelebeğe benzediğini kimse öyleyemez. Erişkin bir kelebeğe dönüşebil­mesi için pupa ya da krizalit evresi denen ikin­ci bir gelişme evresinden daha geçmesi gere­kir. Oysa bir çekirge yavrusu yumurtadan çık­tığı anda erişkin biçimine oldukça benzer, yal­nız kanatları yoktur.
Kuş yavrusu da iki ya da altı hafta sonra yumurtadan çıktığında ana babasına pek ben­zemez. Hav denen incecik tüylerini atıp büyüklerinkine benzeyen tüylerle örtünmesi üç dört ay, hatta beş yıl kadar sürebilir. Amfib­yumların iribaş (tetari) denen yavruları da erişkinlerden çok farklıdır. Buna karşılık sü­rüngenlerin yavruları renkleri pek benzemese de ana babalarının küçük bir kopyası olarak dünyaya gelir.
Hayvanların en gelişmiş grubu olan meme­lilerde de yavruların gelişme evreleri türden türe çok değişir. Kanguru gibi keseli memeli­lerin yavruları, belirli bir biçimi bile olmayan minicik bir canlı olarak doğar. Yalnızca anne­lerinin kesesine tırmanıp memelerinden süt emmeye güçleri yeter. Keseden dışarı çıkıp kendi kendilerine dolaşabilecek duruma gel­meleri aylarca sürer. Adatavşanları ile kedile­rin yeni doğmuş yavruları da gözleri bile gör­meyen çok çaresiz canlılardır; ama iki üç haf­ta sonra ana babalarına benzemeye başlarlar. Buna karşılık tavşan yavruları neredeyse do­ğar doğmaz koşup zıplayacak kadar hareketli ve gelişmiştir. Bazı kıyı kuşlarının, örneğin yağmurcunun yavruları da yumurtadan çıktık­tan birkaç saat sonra dolaşmaya başlayabilir; ama büyüyüp erişkinler gibi tüylenmesi için oldukça uzun bir zaman gerekir.
Hayvan Nedir?
detaylı bilgi için tıklayınız


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
17 Kasım 2008       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
AYVANLAR ALEMİ BÜTÜN HAYVANLAR

GECKOLARIN VANTUZ AYAKLARI

Çoğu zaman bir insan için yapılması imkansız olan işleri hayvanlar büyük bir başarıyla yaparlar. Örneğin bazı hayvanlar bulundukları yerde çok sağlam bir şekilde tutunabilecekleri özelliklere sahiptirler. Örneğin bir geckonun ayakları, tırmandığı yüzeyin 100 milyondan fazla noktasıyla aynı anda temas etmesini sağlar. Gecko'ların yüzeye tutunmaları o denli güçlüdür ki, camın üzerindeki bir gecko'yu yerinden kımıldatmak imkansızdır. Bu yönde yapılacak herhangi bir girişim, Gecko'nun yerinden koparılamamasına ve camın kırılmasına sebep olacaktır. Bu konudaki başka bir örnek olan ağaç kurbağalarının da ön ve arka parmaklarının her birinde emme yastıkları bulunur. Bu yastıklar özel kaslar tarafından hareket ettirilmektedir. Ayrıca yastıkların yüzeyi, kurbağanın uzun süre yaprakların altında tutunmasını sağlayacak zamk gibi bir madde de üretmektedir.

Tonny Seddon, Animal Movement, Nature Watch Series, s.46

BOYNUZLU KÖPEK BALIKLARI

Boynuzlu köpek balıkları, Pasifik ve Hint Okyanusları'nın dip bölgelerindeki kumluklarda yaşarlar. Bu köpek balığı türünün kıvrımlı bir burnu, sivri uçlu omurgaları ve tuhaf görünüşlü yüzleri vardır. Yavru boynuzlu köpek balıkları yumurtadan çıkmadan önce, spiral şeklindeki bir yumurta kesesinin içerisinde gelişimlerini yaklaşık 9 ay kadar sürdürürler. Boynuzlu köpek balıkları yumurtalarının bulunduğu 1.5 cm uzunluğundaki spiral keselerini akıntıya kapılıp sürüklenmemeleri için bir alg yatağı ya da kayalıklardaki yarıklara yerleştirirler. Yumurtadan çıkan yavrular kendilerini yüzgeçlerinde bulunan dikenlerini kullanarak korurlar.

The Cousteau Society, Dolphin Log, Temmuz 1992, s.12



YELYUTAN KUŞLARI

Yelyutanlar (sağanlar) kırlangıçlara çok benzeyen kuşlardır. Adlarını, hızla uçarken gagalarını sonuna kadar açmalarından alan yel yutanların bu davranışlarının amacı hemen hemen tek besin kaynakları olan havadaki böcekleri yakalamaktır. Saatlerce uçabilen ve saatte 100 kilometrelik bir hıza ulaşabilen yelyutanların bacakları dallara tüneyemeyecekleri kadar küçük ve zayıftır. Yere indiklerinde yeniden havalanmakta büyük güçlük çektiklerinden kayaların yan yüzlerine ya da duvarlara tutunarak dinlenirler. Yelyutanların yuvası, yapışkan tükürükleriyle birbirlerine tutturdukları dal parçalarından, otlardan ya da tüylerden oluşur. Hurma yel yutanı (Cypsiurus parvus) hurma ya da başka palmiye ağaçlarının yaprağında tüylerden düz bir yuva hazırlar; yumurtalarını da bu yastıkçığa yapıştırır. Yuva yaprakta dikine ve bazen başaşağı duruyor bile olabilir. Güneydoğu Asya ve Güney Pasifik Adaları'nda yaşayan Callocalia cinsinin üyeleriyse mağaralara rafı andıran küçük yuvalar yaparlar. Yine Callocalia cinsinin üyeleri çıkardıkları sesin yankısını değerlendirerek mağara içinde ya da dışında uçuş güvenliklerini sağlayabilirler. Bilindiği kadarıyla bu özelliği taşıyan başka bir kuş yoktur. Benzer özellik yarasa ve yunuslarda da görülür. Yelyutanların sonar işlevi gören sesleri kısa patlamalar halinde çıkar ve insan kulağının da duyabileceği bu seslerin frekansı 1.500-5.500 hertz arasında değişir.

Temel Britannica Ansiklopedisi, Cilt 19, s.140



GELİNCİKLER

Gelincikler çok hızlı hareket eden canlılardır. Hareketleri o kadar atik ve akıcıdır ki, gelinciğin bulunduğu alanı dikkatle gözleyen bir kimse bile gelinciğin hareket ettiğini güçlükle fark edecektir. Gelincik hızla yol kenarındaki çalılara dalar ve yiyecek bir şey olması ihtimaliyle her deliğe, her yarığa kafasını sokarak yolunda ilerler. Bu grubun hepsi yırtıcı hayvanlardır. Öyle ki kendilerinden büyük, tek başına dolaşan hayvanları dahi kolaylıkla öldürebilirler. Gelinciklerin bazı türleri kış ayları için postlarını değiştirirler. Kuzey Amerika'daki Least gelinciğinin ve Kuzey Avrupa'da yaygın olarak bulunan Avrupalı Gelinciğin tüylerinin rengi kışın beyaza döner. Bazı diğer Asya türleri de daha açık renk bir posta bürünürler. Koyu tüyleriyle karda kolay bir av olabilecek gelincikler Allah'ın onlara verdiği bu özellik sayesinde kışın güven içinde hareket ederler.

Christopher O'Toole & John Stidworthy, Mammals, The Hunters, s.46-49



YAĞMURCUN KUŞLARININ ÖZELLİKLERİ

Özellikleri Pek çok canlı, yaşadığı ortamla hemen hemen aynı renkte olacak şekilde yaratılmıştır. Bu renk uyumu onlar için mükemmel bir korunma sağlar. Kamuflaj yapan canlılardan bir tanesi olan yağmurcun kuşlarının tüylerinin rengi hatta desenleri bile çevrelerine son derece uygundur. Yağmurcunlar çok hızlı uçarlar ve ıslığa benzer melodik bir ötüşleri vardır. Tehlikeyi sezdiklerinde ıslık sesi çıkararak hemen sürüdeki diğer kuşları da uyarırlar. Genellikle yerdeki bir oyuğa yuva yapan yağmurcunlarda hem erkek, hem de dişi kuluçkaya yatar. Yumurtadan çıkan yavrulara dişi ve erkek kuş birlikte bakarlar. Bundan başka bazı yağmurcun türleri uzak yerlere göç ederler. Örneğin Amerika altın yağmurcunları (Pluvialis dominica) göç sırasında Kuzey Kutup Bölgesi'nden Arjantin ve Avustralya'ya kadar gidebilirler.

Temel Britannica Ansiklopedisi, Cilt 19, s.69



DALGIÇ PELİKANLAR

Beyaz pelikanlar (Pelecanus onocrotalus), gruplar halinde balık tutarlar. Genellikle hep birlikte suyun içindeki balık sürüsünün etrafını kuşatırlar. Bu şekilde toplu bir hareketle balıkların kaçmalarını engellemiş olurlar.

Prof. Peter JB Slater,The Encyclopedia of Animal Behaviour, s.130

GÖLCÜK KAYIKÇISI

Su üstünde yürümek insanlar için imkansızdır. Oysa pek çok canlı Allah'ın onlara verdiği özel vücut yapıları sayesinde bu işi rahatlıkla başarmaktadır. Örneğin gölcük kayakçısı uzun, ince bacaklarını yayarak suyun üzerinde yürür. Her bir ayağı suyu iterken, yüzeyde küçük bir çukur oluşur. Bu şekilde oldukça geniş bir alana vücut ağırlığını yaymış olur. Yapılan gözlemler ve incelemeler sonucunda gölcük kayakçısının ayaklarının su yüzeyi tabakasını kırmadığı anlaşılmıştır. Gölcük kayakçısı bu sayede diğer canlılardan farklı olarak su üstünde yürümeyi başarabilmektedir.

Tonny Seddon, Animal Movement, s.23



SU SAMURUNUN TÜYLERİ

Su samurlarının vücutlarının alt kısmını sıkı sıkı saran bir kürkleri vardır. Bu post suyu itmeye yarar ve ıslandıktan kısa bir süre sonra da kurur. Vücutları çok esnek olan su samurlarının kuyrukları kalındır ve kuyruk başlangıç noktasında kaslı, aşağısında ise (bazı türlerinde de yukarısında) düzdür. Kuyruğun bu özelliği su samurunun yüzmesinde yardımcı olur. Su samurlarının pek çok türünün perde ayakları vardır. Bütün bunlar samurların usta birer yüzücü olmalarını sağlar. Bir su canlısı olan samurların bütün özellikleri suda rahat hareket edecekleri şekilde yaratılmıştır. Postlarının kolay kuruması, kuyruğunun özel yapısı, perde ayakları hepsi samurlara Allah tarafından verilmiş özelliklerdir.

Christopher O'Toole & John Stidworthy, Mammals, The Hunters, s.56-57



PERDE AYAKLI FLAMİNGOLAR

Gösterişli renkleriyle ve uzun boyunlarıyla dikkat çeken flamingolar aynı zamanda iyi birer yüzücüdürler. Flamingoların perde ayakları yüzmelerini kolaylaştırır. Bu perde ayakların yassı ve geniş bir yapıda olması flamingoların yumuşak çamur üzerinde bile batmadan kolaylıkla yürüyebilmelerini sağlar. Ayrıca parmakları arasındaki ağlar, flamingonun suyu itebilmesi için geniş bir yüzey alanı sağlamaktadır. Görüldüğü gibi flamingolar uçabilmeleri için gerekli olan her detayla birlikte Allah tarafından yaratılmışlardır.

Tonny Seddon, Animal Movement, s.40

SIRTLANLARIN GÜCÜ

Sırtlanların vücutlarına çarpık bir görünüm veren eğimli sırtları vardır. Boyun ve omuz kasları çok güçlüdür; bu sırtlanların kendilerinden çok daha büyük hayvanları bile kolaylıkla yere devirmelerini sağlar. Genellikle karanlıkta avlanan sırtlanlar çok iyi bir gece görüşüne sahiplerdir. Birkaç kilometreyi saatte yaklaşık 40 kilometre hızla koşabilirler. Sırtlanlar kendilerinden daha büyük ve daha kuvvetli hayvanları yakalamak için sayısı 10 ila 20 arasında değişen gruplar halinde avlanırlar. Eğer çok fazla yiyecek varsa hayvanın yenmeyen kısımlarını sürükleyerek, bunları daha sonra yemek üzere su çukurlarında saklarlar.

Christopher O'Toole & John Stidworthy, Mammals, The Hunters, s.64-65



ET SİNEKLERİNİN HASSAS ALICILARI

Gök sinekleri ya da et sinekleri (blowflies), ayaklarındaki ince tüyleri, kondukları yerin kimyasal özelliklerini algılamak için kullanırlar. Bu tüyler sayesinde sinekler yiyecek bulurlar.

Prof. Peter JB Slater,The Encyclopedia of Animal Behaviour, s.15

YUVA YAPMA USTASI KUŞLAR

Arı yiyici kuşların arıları ve diğer böcekleri havada tutup yakalayabilecek kadar etkili gagaları vardır. Bunun yanı sıra kuşun gagası taşları kazabilecek kadar da güçlüdür. Arı yiyici kuş yuvasını bir kum taşı uçurumunun ön kısmına ya da bir nehrin kıyısındaki sert çamurlara gagasıyla sürekli olarak vurup oyuklar açarak yapar. Yaklaşık olarak 1 m uzunluğunda dar bir tünel açana kadar büyük bir ustalıkla kazısına devam eder.

David Attenborough, The Trials of Life, sf.137



ANNE PANDALARIN ÖZENLİ BAKIMI

Anne pandalar yavrularına çok iyi bir bakım sağlarlar. Yavru pandaların özel bir korumaya ihtiyaçları vardır çünkü doğduklarında tam anlamıyla yardıma muhtaç durumdadırlar. Düşmanlar yavru bir pandaya saldırdıklarında annesi güçlü çenesiyle düşmanını ısırarak yavrusunu korumaya çalışır. Oysa anne pandanın güçlü çenesi yavrusunu tuttuğunda oldukça nazik olabilmektedir. Hatta pandalar yavrularını bir yerden başka bir yere taşırken boyunlarından tutarak bir kedi gibi kavrayabilirler.

Zoobooks, Temmuz 1998, s.11



TEMBEL HAYVAN SLOTHLAR

Tembel hayvanlar, (sloth) Orta ve Güney Amerika'nın yağmur ormanlarında yaşayan canlılardır. Tüm memeliler arasında en yavaş hareket eden hayvanlar olarak bilinirler. Bir anne tembel hayvanın yavrusuna doğru acele ederek ilerlerken bile, 1 saatte sadece 4 metre kadar hareket ettiği hesaplanmıştır. Tembel hayvanların uzun parmaklı elleri ve ayakları vardır ve parmakları bir tür elastiki maddeyle kaplıdır. Keskin pençeleri sayesinde dalların üzerinde tersine doğru asılı bir şekilde uyumayı bile başarmaktadırlar. Her şeyden haberdar olan Allah, yeryüzündeki tüm canlılar gibi tembel hayvanları da kendilerine en gerekli olan özelliklerle birlikte kusursuz bir şekilde yaratmıştır.

Seddon, Animal Movement, s.47

SIVACI KUŞLAR

Sıvacı kuşları kuyruklarından destek almadan, ağaç gövdelerinde başları aşağı gelecek biçimde hareket etmeleriyle tanınırlar. Bu işlemi yaparken sadece ayaklarını ve güçlü tırnaklarını kullanarak ağaca sıkıca tutunurlar. Yerde çok ender olarak görülen sıvacı kuşlarının başka bir özellikleri de meşe palamutlarını kırmak için ağaç gövdelerini kullanmalarıdır. Buldukları meşe palamudunu ağaç gövdesindeki uygun bir yarığa yerleştiren sıvacı kuşları sert kabuğu kırmak için, gövdelerinin tüm gücünü çekiç gibi kullandıkları gagalarında toplarlar. Bu işlemin kuşun kendisine zarar vermesi gerekirken böyle olmaz, çünkü Allah bu canlıyı da yaptığı işe uygun mekanizmalarla birlikte yaratmıştır.

Temel Britannica Ansiklopedisi, Cilt 15, s.185

SOYTARI CIRCIR BÖCEĞİ

Çöllerde yaşam koşulları oldukça çetindir. Buna rağmen çölde yaşayan pek çok canlı yaşamlarını hiç zorlanmadan sürdürürler. Çünkü Allah bu canlıları çöl koşullarına uygun özelliklerle yaratmıştır. Soytarı cırcır böceği Afrika'daki Namib Çölü'nde yaşayan çöl canlılarından biridir. Bu cırcır böceği türünün en önemli özelliği sıcak kumların üzerinde hareket etmesini kolaylaştıran çiçek şeklindeki ayaklara sahip olmasıdır.

Tonny Seddon, Animal Movement, s.41
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 8 Kasım 2015 20:31
Quo vadis?
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
12 Temmuz 2015       Mesaj #4
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Hayvanlar
Vikipedi, özgür ansiklopedi


Hayvan, canlılar dünyasının ökaryotlar (Eukaryota) üst âlemindeki hayvanlar (Animalia) âleminde sınıflanan canlıların ortak adıdır. "Hayvan" sözcüğü, günlük kullanımda esasen insan dışı nefes alan ve hareket eden şeyleri ifade etmek için kullanılırsa da biyolojik bağlamda insanı da içerir. Hayvanlar âleminin bilimsel ve Latince adı olan "Animalia" terimi ise yine Latince olan ve "yaşayan" ya da "ruh" anlamına gelen animadan türetilmiş animal sözcüğünün çoğuludur. Hayvanlar âlemini tanımlayan bir başka Latince bilimsel terim de Metazoa'dır.

Genellikle çevrelerine uyum sağlayan ve diğer canlılarla beslenen çokhücreliler alemidir. Vücutları, embriyonun bazı metamorfozlar geçirmesiyle gelişir. Ökaryotik çok hücreli organizmalardır. Besinlerini genel olarak sindirerek alırlar.

Hayvanların birçoğu hareketlidir ve bitkilerde tipik olan kalın hücre duvarları genellikle yoktur. Embriyonik gelişim esnasında büyük ölçülerde hücresel göçler ve doku organizasyonları görülür. Üremeleri primer (birincil) olarak seksüeldir; diploit kromozom taşıyan dişi ve erkekler mayozla haploit kromozomlu gametleri, bunlarda birleşerek diploid zigotu oluşturur.

1,5 milyondan fazla yaşayan türü tanımlanmıştır, fakat gerçek miktarın bazılarına göre 20 milyon, bazılarına göre de 50 milyondan fazla olduğu sanılmaktadır.

Karakteristikleri

Hayvanları diğer canlılardan ayıran birçok karakteristik farklar vardır. Hayvanlar ökaryotiktir ve çoğunlukla çok hücrelidirler. Bu onları bakteriler ve protozoalardan ayırır. Heterotrof (dışbeslenen), kendi besinlerini üretememeleri onları bitkiler ve alglerden ayırır. Sert bir hücre duvarlarının olmayışı da onları bitkiler, algler ve mantarlardan ayırır. Hayvanlar bazı hayat evreleri hariç hareketlidirler. Birçok hayvan türü embriyo evresinde Blastula evresinden geçer ki bu hayvanlara özgü bir evredir.

Üreme ve gelişme

Hemen hemen tüm hayvanlar çiftleşerek ürerler. Yetişkinler diploid ya da polidiploidtir. Her birinin kendine has üreme hücresi vardır. Birçok hayvan çiftleşerek üremeye yatkındır.

Birçok hayvan güneş ışığı enerjisini dolaylı yollardan kullanarak gelişir, büyür. Hayvanların aksine bitkiler bu ışığı [Fotosentez] ile doğrudan basit şekerler üretmek için kullanır. Bitkiler, havadan aldığı karbon dioksit (CO2) ve topraktan aldığı su (H2O) moleküllerini ışık enerjisini kullanarak kimsayal bir reaksiyon sonucu Glikoz şekeri (C6H12O6) dönüştürür ve son olarak açığa Oksijen çıkar (O2). Elde edilen bu şeker daha sonra bitkinin büyümesi için kullanılır. Hayvanlar bu bitkileri yediklerinde ya da bu bitkileri yiyen hayvanları yediklerinde bitkilerin içinde bulunan şekeri almış olurlar.

Hayvanların üç üreme şekli vardır:

İç üreme ve iç gelişme: Bu üreme ve gelişme şekli spermin yumurtaya girerek döllenmesi sonucu ve embiriyonun anne karnında gelişmesiyle oluşur. Memelilerde görülür.
İç üreme ve dış gelişme: Bu üreme ve gelişme şekli spermin yumurtaya girerek döllenip yumurtayla birlikte embiriyonun dışarı çıkarak dışarda gelişmesi sonucu oluşur. Kurbağalar ve balıklar hariç yumurtayla çoğalan hayvanlarda görülür.
Dış üreme ve dış gelişme: Annenin döllenmemiş yumurtayı bıraktıktan sonra babanın o yumurtaları döllemesiyle embriyonun oluşup vücut dışında gelişmesiyle gerçekleşir. Kurbağalarda ve balıklarda görülür.

Basit sınıflandırma

Omurgasızlar
  • Parazoa - Gerçek dokusu olmayanlar
  • Placozoa
  • Porifera - Süngerler
  • Eumetazoa - Gerçek dokusu olanlar
  • Radiata - Radial simetrili canlılar
  • Bilateria - Bilateral simetrili canlılar

Omurgalılar
  • Acrania - Kafatassızlar
  • Hemichordata - Yarı sırtipliler
  • Urochordata (Tunicata) - Tulumlular
  • Cephalochordata - Başı kordalılar
  • Craniata - Gerçek kafataslılar
  • Agnatha - Çenesizler
  • Gnathostomata - Gerçek çeneliler
  • Pisces - Balıklar
  • Tetrapoda - Dört üyeliler
  • Amphibia - İki yaşamlılar
  • Reptilia - Sürüngenler
  • Aves - Kuşlar
  • Mammalia - Memeliler

Benzer Konular

22 Şubat 2016 / asla_asla_deme Müslümanlık/İslamiyet
18 Haziran 2011 / Siyah Örümcek Taslak Konular
17 Aralık 2007 / NeutralizeR X-Sözlük
24 Şubat 2010 / _KleopatrA_ X-Sözlük
10 Eylül 2015 / Hera X-Sözlük