islamda çalışmanın önemi
--------------------------------------------------------------------------------
Yüce Allah, insanı diğer varlıklar arasında üstün bir derecede yaratmış ve başka hiçbir varlığa nasip etmediği bazı nimetleri, insana vermiştir. İnsanın bu şekilde üstün bir derecede yaratıldığını haber veren ayetlerden birinin meali şöyledir:
"Rabbin meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" dediği vakit, onlar: "A! Oradaki nizamı bozacak ve yeryüzünü kana bulayacak bir mahluk mu yaratacaksın? Oysa biz sana devamlı hamd, ibadet ve tenzih etmekteyiz" dediler. Allah: "Ben, sizin bilmediğiniz pek çok şey bilirim" buyurdu."(1)
Yeryüzünde bir halife olarak yaratılan insanın, diğer varlıklar arasında şerefli olan bir dereceye ulaşmak, kendisine verilen görevleri Kur'an ve sünnet ölçüleri dahilinde yerine getirmek için, büyük bir gayret içerisinde bulunması gerekir.
Yüce Allah'ın insana yüklediği çalışmayı, üç kısım halinde mütalaa etmemiz mümkündür:
1- İnsanın, Allah'a karşı olan vazifelerini yerine getirmesi alanında yapacağı çalışma
2- İnsanın, insana karşı, insan hakları ile ilgili olarak yerine getirmesi icap eden vazifeleri alanında yapacağı çalışma
3- İnsanın, dünya hayatına yönelik, dünyanın imarı açısından yapacağı çalışma.
Allah'a karşı olan vazifelerimiz alanındaki çalışma, Allah'ın varlığına ve birliğine inanma, O'nu tanıma, O'na ibadet etme, genel olarak O'nun emir ve yasaklarına riayet etme şeklinde olmaktadır. Bu hususta bilgi veren bir ayetin meali şöyledir:
"Ben cinleri ve insanları, sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım."(2)
Bu ayette, insanlarla cinlerin, Allah'ı tanımaları ve her türlü şirkten uzak bir şekilde O'na kulluk etmeleri için yaratıldıkları haber verilmektedir. Aslında bütün varlıklar, Allah'a itaat ve ibadet içerisinde bulunmaktadırlar. Bu ayette yalnız insanlarla cinlerin ismen zikredilmeleri, onların, bu görevi iradelerini kullanarak yapmaları münasebetiyle olabilir.
Bir de bu ayette geçen, "Allah'ı tanıyıp O'na ibadet etme" olayı, insanın, akil baliğ olduğu andan itibaren ölünceye kadar, Allah'ın emir ve yasaklarına, kısacası Kur'an'a uygun bir hayat sürdürme gayret ve çabası içerisinde bulunma diye değerlendirilebilir.
Kur'an'da anne-babaya(3) ve diğer çeşitli insanlara(4) iyilikte bulunma emredilince, ayetlerin başında önce Allah'a ibadet etme gündemde tutulmaktadır.
Hz. Muhammed (s.a.v.), her konuda olduğu gibi, Allah'a karşı olan vazifeleri yerine getirme hususunda da, inanan insanlar için örnektir. O, hiçbir zaman kalbim temizdir, imanım vardır deyip Allah'a karşı olan görevlerini yerine getirmede ihmalkâr davranmamış ve Allah'ın rızasına muhalefet olacak herhangi bir hareketi işlemeye yeltenmemiştir.
İnsanın insana karşı, kul hakkı, bu günün deyimiyle insan hakları açısından yapacağı çalışmaya gelince, Allah'a iman ve O'na ibadet etmekten hemen sonra, anne-babaya iyilikte bulunmak, onlara karşı olan görevleri yerine getirme istikametinde çalışma gayreti içerisinde olmak, Kur' an ve sünnetin emirlerinin gereğidir.
Ayrıca, çocuklarımıza, eşimize, yakınlarımıza, komşularımıza ve ilgimizin bulunduğu tüm kişilere karşı olan görevlerimiz vardır. İnsan olarak bu görevlerimizi Kur'an ve sünnet çerçevesi dahilinde yerine getirme çabası içerisinde bulunmamız icap eder.
İslam dininin bu konuda önemle üzerinde durduğu husus, genel olarak insan haklarına saygılı davranmaktır. Bu gün için, Batı dediğimiz Amerika, İngiltere ve Avrupa Birliğini oluşturan devletler, İslam alemini insan hakları konusunda sık sık uyarmaktadırlar. Aslında Müslümanlar, cehalet ve gaflet uykusundan uyanarak, bu konudaki ayet ve hadisleri ortaya koyarak kendi aralarında uygulasalar, bunlarla dünyaya insan hakları derslerini verebilme gücüne kavuşacaklardır. Kur'an baştan sona insan hakları mesajlarıyla doludur. İmamların, Cuma hutbelerinin sonunda, hutbeye son verirken, yüksek sesle okudukları bir ayet vardır. Aslında bu ayet, insan hakları konusunda, özet mahiyetinde bir mesajdır. Bu ayetin meali şöyledir:
"Mutlaka Allah, adaleti, ihsanı, en güzel davranışı ve muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder; hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir." (5)
Çok acıdır, Cuma hutbelerinin sonunda bu ayeti okuyan birçok imamımız ve onu dinleyen cemaatimiz, bu ayetin anlamını bilmemekte ve farkında olmamaktadır.
Kur'an'da, bu şekilde adalet, hürriyet ve eşitlik prensiplerini işleyen daha nice ayetler vardır.
Hz. Muhammed (s.a.v.) de, ömür boyu insan haklarına saygılı bir şekilde hayat sürdürmüş ve bu konuda kendisinden pek çok hadis-i şerif vârit olmuştur. Bu konu ile ilgili söylediği hadislerden bazılarının anlamı şöyledir:
"Sizden biri, kendi nefsi için istediğini kardeşi için istemedikçe, iman etmiş olmaz."
"Kendi nefsin için istediğini, bütün insanlar için iste. İşte o zaman müslüman olmuş olursun." (7)
Hz. Muhammed (s.a.v.) bu açıklamalarıyla, bir nevi imanı da İslam'ı da insan haklarına bağlamıştır.
Buna göre insan olarak, maddi ve manevi alanda, kendimize tanıdığımız her türlü tabii hakları, diğer bütün insanlar için tanımalıyız; kendimize arzu ettiğimiz güzellikleri, herkes için arzu etmeli, kendimiz için istemediğimiz kötülükleri, hiç kimse için istememeliyiz. Müslümanların, bu konuda ciddi bir çalışma içerisinde bulunmaları, son derece zorunludur.
Ayrıca Hz. Muhammed (s.a.v)'in Veda hutbesi, özelde kadın hakları ve genelde insan hakları açısından bir inkılap niteliğindedir.
Kur'an'ın insana yönelttiği diğer bir çalışma alanının dünyaya, hatta kainata yönelik olduğunu ifade edebiliriz. Çünkü insan, dünyayı imar etmek, hem dünya hem de uzayda çeşitli varlıklardan faydalanmak üzere yaratılmıştır. Kur'an'ın çeşitli ayetlerinde, yerin ve göğün insanın emrine verildiği haber verilmektedir.
Ayrıca Kur'an'da müslümanların, kapsamlı bir şekilde çalışmalarının, daima düşmanlarından önde olmalarının gerektiği(9) ve kim olursa olsun insana ancak çalıştığının karşılığının verileceği, kendisine çalışmasından başka herhangi bir şeyin verilmeyeceği(10) haber verilmektedir.
Fert, aile, toplum ve İslam âlemi olarak, ayakta durabilmek, sağlıklı bir hayatı sürdürebilmek, diğer insanlar ve milletler arasında şerefli bir makama kavuşabilmek, kısacası dünya ve ahiretin huzur ve saadetine kavuşabilmek için, Kur'an'ın yönelttiği bu vazifeleri yerine getirme istikametinde ciddi bir şekilde çalışmak gerekir.
Ayrıca çalışmada, dünya ve ahiret dengesini tutturmanın önemi çok büyüktür. Yalnız ahiret veya yalnız dünya için çalışmak, dengeyi bozar. Kur'an'da bu dengeyi sağlamanın gereğine dikkat çekilmektedir:
"Yoldan sapanlardan biri olan Karun da, Musa'nın ümmetinden olup onlara karşı böbürlenerek zulmetmişti.
Ona hazineler dolusu öyle bir servet vermiştik ki, o hazinelerin anahtarlarını bile güçlü kuvvetli bir bölük zor taşırdı.
Halkı ona: "Servetine güvenip şımarma, böbürlenme. Zira Allah, böbürlenenleri sevmez" demişti.
Allah'ın sana ihsan ettiği bu servetle ebedî ahiret yurdunu mamur etmeye gayret göster, ama dünyadan da nasibini unutma, ihtiyacına yetecek kadar sakla. Allah sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara iyilik et, sakın ülkede nizamı bozma peşinde olma. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez." (11)
Dikkat edilirse bu ayetlerde Yüce Allah, dünya serveti içinde ahiret yurdunu aramayı, ahiret hayatı için çalışmayı, dünyadaki nasibi de unutmamayı emretmektedir.
Buna göre insan, dünya hayatındaki nasibini unutmayacak, meşru ölçüler dahilinde çalışarak elde edecek. Aynı zamanda, bu hayatta iken, ahiret hayatına hazırlanacak, bu hayattaki imkanları, ahiret hayatı için kullanacak. (12)
Peygamber, sahabe ve velilerin hayatını incelediğimiz zaman, dünya ve ahiret dengesine önem verdiklerini, meşrû ölçülerde çalışmaktan kaçınmadıklarını ve hiçbir zaman çalışmayı ayıp saymadıklarını görmekteyiz. İnsanın, insanlığının bilincine varabilmesi ve insanca bir hayatı sürdürebilmesi için, bu görevlerini yerine getirme istikametinde çalışması, çalışmaktan utanmaması ve özellikle ilmî alandaki çalışmayı ön planda tutması icap eder.