SWALLOW AND SPARROW
Swallow and sparrow became close friends. They started walking around in together. Other swallows said nothing at the beginning about this circumstance. However, the things changed when the swallow started bringing the sparrow to its nest. Nest of the swallow was under the eaves of an empty wooden house and there were many nests of swallow next to it. Going there from and thereto made swallows disturbed.
Swallows held a meeting and they appointed a spokesman. This spokesman told about this circumstance with it in a suitable time and said it not to bring this sparrow to its nest.
Although the swallow showed some obstinacy, it finally was obliged to obey by this requirement.
One night the sparrow suddenly wakened while it was sleeping. Tree on which it built up its nest among its branches was swinging. It flied away and had a look-see round the environment. Thereupon, it recognised that it was an earthquake.
Its close friend, the swallow, came to its mind. It arrived at its nest and it weakened its close friend. It said the swallow to weaken other swallows and the wooden house may be fallen onto the ground. The swallow fulfilled what it said. Once the last swallow flied away there, the wooden house was fallen onto the ground. Later, swallows set up new nests under eaves of another house and they did make no rejection for the sparrow to go from and to the nest of the swallow for the reason that they were owed their life to it.
KIRLANGIÇ İLE SERÇE
Kırlangıç ile serçe dost olmuşlar. Birlikte gezip dolaşmaya başlamışlar. Diğer kırlangıçlar önceleri bu duruma ses çıkarmamışlar. Fakat kırlangıç serçeyi yuvasına getirmeye başlayınca işler değişmiş. Kırlangıcın yuvası ahşap, boş bir evin saçak altındaymış ve burada pek çok kırlangıç yuvası varmış. Serçenin gelip gitmesi, kırlangıçları rahatsız etmiş.
Kırlangıçlar toplanıp bir sözcü seçmişler. Sözcü uygun bir zamanda kırlangıca konuyu açmış ve serçeyi yuvasına getirmemesini söylemiş.
Kırlangıç biraz direttiyse de sonunda genel isteğe boyun eğmek zorunda kalmış. Bir gece serçe yuvasında uyurken aniden uyanmış. Dalları arasına yuva kurduğu ağaç sallanıyormuş. Uçup çevreyi şöyle bir kolaçan etmiş. O zaman bunun bir yer sarsıntısı olduğunu anlamış.
Aklına dostu kırlangıç gelmiş. Kırlangıcın yuvasına gitmiş, onu uyandırmış. Kırlangıca diğer kırlangıçları uyandırmasını, ahşap evin sarsıntıdan yıkılabileceğini söylemiş. Kırlangıç söyleneni yapmış. Son kırlangıç da kaçınca ahşap ev yıkılmış. Daha sonra kırlangıçlar başka bir evin saçak altına yeni yuvalar yapmışlar ve yaşamlarını borçlu oldukları dost serçenin kırlangıcın yuvasına gelip gitmesine karşı çıkmamışlar.
Written by: Serdar Yıldırım
POOR AHMET
Ahmet’s mother and father were poor. They were living in a small house with only one room. Since his father’s lungs were ill, he compulsorily retired. Ahmet finished primary school in difficulty by selling pretzel out of school time. Later by the help of his neighbour he started to work in a restaurant to do the washing up. Ahmet had taken the first step to realize his dreams. He had met the wonderful meals which he formerly used to see behind the restaurant windows. Now he had full three courses a day. He had kept Uncle Veli, who was cooking in the restaurant, observing. He would learn cooking from him and he would be a cook himself, too but Ahmet would work not in somebody else’s restaurant but in his own one.
Ahmet opened a restaurant in the city centre after he had done his military service. Because his meals were very delicious, the restaurant was full of customers. He was earning well. Sometimes poor people used to come to the restaurant and eat free meal.
The waiters working in the restaurant and the customers couldn’t find any sense of Ahmet’s going and leaving two plates of meals to an empty table during lunch times. How would they know that they were Ahmet’s present to his mother and father, whom the poverty had finished years ago? They also wouldn’t be able to hear that while putting the plates on the table Ahmet was murmuring “you aren’t going stay hungry any more from now on mummy and daddy. Have your meals and get yourself very full.”
Written by: Serdar YILDIRIM
FAKİR AHMET
Annesi, babası fakirdi Ahmet’in. Tek göz odalı bir gecekonduda oturuyorlardı. Babasının ciğerleri hasta olduğundan zorunlu emekliye ayrılmıştı. Ahmet okul olmadığı zamanlar simit satarak zorlukla ilkokulu bitirdi. Daha sonra komşusunun yardımıyla bir lokantaya bulaşıkçı olarak girdi. Ahmet hayalini gerçekleştirmek için ilk adımını atmıştı. Eskiden lokantaların camları arkasında gördüğü o güzelim yemeklere kavuşmuştu. Artık günde üç öğün karnı doyuyordu. Lokantada yemek pişiren Veli dayıyı göz hapsine almıştı. Ondan yemek yapmayı öğrenecek ve kendi de bir aşçı olacaktı ama Ahmet başkasının lokantasında değil kendi lokantasında görevini yerine getirecekti.
Ahmet askerden geldikten sonra şehrin mevki yerinde lokanta açtı. Yaptığı yemekler çok lezzetli olduğu için lokanta müşterilerle dolup taşıyordu. Kazancı yerindeydi. Ara sıra muhtaç insanlar lokantaya gelirdi ve bedava yemek yerlerdi.
Lokantada çalışan garsonlar ve müşteriler Ahmet’in öğle vakitleri boş bir masaya giderek masanın üstüne iki tabak yemek bırakmasına bir anlam veremezlerdi. Onlar ne bileceklerdi yıllar önce sefaletin bitirdiği anne ve babasına Ahmet’in armağanını. Hem onlar duyamazlardı ki, tabakları masanın üstüne bırakırken Ahmet’in “ Bundan sonra aç kalmayacaksınız anneciğim ve babacığım. Alın yemeklerinizi karnınızı bir güzel doyurun “ diye mırıldandığını.
Yazan: Serdar Yıldırım