Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı tanzimat edebiyatını oluşturan siyası ve sosyal olaylar
TANZİMAT DÖNEMİ EDEBİYATI
1860'tan sonra, İmparatorluğun siyasi ve sosyal durumunda mühim gelişmeler göze çarpar ve bunlar, tabiatıyla, edebiuyatın gelişmesine de kuvvetle tesir ederler.
Mustafa Reşid Paşa'nın 1858'de ölümünden sonra 1871 tarihine kadar devlet idaresine çoğu zaman elinde tutan ve karakteri bakımında çok tedbirli ve ihtiyatlı olan Ali Paşa, batılaşma hareketini temposunu da ağırlaştırır. Hareketin yürütülmesi ve sürekliliği bakımından burada dikket edillecek mühim bir nokta, çağdaşlaşmayı sıkı bir kontrol altında tutan politikacıların yanıbaşında, onu samimiyetle benimsemiş, tamamıyla idealist ve aydın bir neslin yetişmiş olmasıdır. Bazı şahsi ihtiras ve kuşguların tesiri ile batılılaşma hareketini geliştirmesi için politikacıların gösterdikleri yavaşlık karşısında, bu nesil II. Abdulhamit dönemine kadar, teşebbüsü elinde bırakmamıştır. Bölelikle batılılaşma, yalnız devlet tarafında yürütülen bir hareket olmaktan çıkararak, aydınların halka da mal etmeye çalıştıkları çok daha şuurlu ve kaplamlı bir duruma gelmiştir.
20 Haziran 1861 de Abdulmecid'in erken ölümü üzerine tahta geçen kardeşi Abdulaziz (1861-1876), ağbesi kadar kültürlü ve batı hayranını olmamakla beraber, ülkenin çağdaşlaşmasına karşıda değldi. Fakat oda, devletin yönetimi konusunda bütün yetkinin kendisinde toplanmasına, yani ozmanlı devlet gleneğinin devamına taraftardı ve bu geleneği sonuna kadar sürdürdü. Zaaten gülhane hatı ile devletçe tahhüt edilen hususlar, vertlerin abihak ve hüriyetlerini (Can, Mal ve namusun ) teminat altına alınması ve bunlarla ilgili işlemler ve kanunların hakim kılınması idi. Yani gülhane hattı, siyasi olmaktan çok hukiki bir belgeydi. Devlet başkan, bu belgeye göre, ozamana kadar kendisine ait bağzı yetkilerden kendi isteği vazgeçiyor, bu yetkileri kanunlara bırakıyor.
İdari alanda, şimdide yürürlükte olan ve fransa'dan alınmış bulunan sistem uygulanarak, vilayetler merkez olmak üzere, ilçe (kaza), bucak (nahiye) ve köylerdn oluşan yönetim üniteleri oluşturuldu. Adalet alanında, fertlerin haklarını batılı örnekteki kanunlara göre koruyan nizamiye mahkemeleri isimli yeni mahkemeler kuruldu (1868). Dini konulardaki davalara ise eskisi gibi, şer'iye mahkemeleri yani kadılar bakmakta idi. Huku alanında atılan yeni bir adımda, ozamana kadar yalnız şeriat esaslarına dayanan medeni hukukun günün şartlarına göre yeniden düzenlenmesidir. Bu düzenlenme görevi Ahmet Cevdet Paşa'ya verildi. Oda, hazırladığı mecalle (1868-1876, 16 cilt ) isimli ve islam hukunun günün şartaları ileuzlaştırılmasını şeklinde bir sentezi ürünü olan büyük eseri hazırlayarak (bir heyetin yardımı ile) bu görevi yerine getirmiş oldu.
II. Mahmut devrinde başlamış olan teşkiletı, Apdulaziz zamanında posta pulunun da kullanılmaya başlanılması (1862) ile, yeniden düzenlendi. 1863 de merkezi londrada bulunan bir bankanı istanbul şubesi olarak ve ingiliz fransız ortaklığı ile, ilk banka olan osmanlı bankası (bank-ı osmani şahane açıldı) aynı yıl tarım konusunda istanbulda ilk milletler arası bir sergide açıldı. Fakat batılaşmada en dikkate değer olay ilk defa bir olarak bir osmanlı padişahının yabancı ülkelere resmi ziyarette bulunmasıdır. 1867 yılı yazında pariste açılan büyük sergiyi ziyareti avrupanın başlıca devlet başkanları arasında Abdulaziz de davet edilmiş ve padişah fransa imparatoru III. Napolyonu misafiri olarak perise gitmiştir. Bu ziyaret sırasında ingiltere kral ilçesi viktoryanın yanında davetini kabul ederek londraya geçmiş ve dönüşünde de karayolu üzerinde de bulunan başka Avrrupa ülkelerinin ziyaretin, çagdaşlaşmanın lüzüm ve değeri bakımından padişah üzerinde fazla bir tesir yapmadığı, dönüşünden sonra bu konudaki çalışmaların geliştirilmesine veya hızlandırırılmasına tanık olunamamasından anlaşılmaktadır.
Abdülaziz'in on beş yıllık döneminden, hiçbir yabancı ülkeyle savaş yapılmadı. Devlet sadece iç isyanlarla uğraştı bir savaş çıkmaması bakımında Abdulaziz şanslı sayılır. Çünkü savaş çıkmış olsaydı modern silahlarla donattığı içim övündüğü ordusunun bu silahları gereği gibi kullanmasını bilmemesi yani eğitimsizliği yüzünde yenildiği görülecekti. Bunu yerine geçen yiğeni II. Abdulhamit gördü.
Tanzimât devrinde türl basının hizmeti ve sosyal alanlardaki çağdaşlaşmayayaptığı katkılarıyla bitmez . Bu genel çağdaşlaşma hareketi nin dışında kalamayacak olan türk edebiyatının doğulu yapıdan sıyrılarak batılı bir yapıya sahip olmasını da büyük yardımları dokunur. Bu değişmedeki örneklerde ozamanlar milletler arası kültür ve diplomasi alanlarında hakim dil olan fransızcadan gelir tanzimat devrinde batı edebiyatı demek fransız edebiyatı demektir. Bütün türler değil tanınan ve örnek alınan yazar ve şairler bu edebiyatın temsilcileridir. Gerek fransız edebiyatını tanıtan yazılar gerek yapılan tercümeler ve gerekse onu örnek olarak yapılan bütün denemeler bu devrim gazete ve dergilerinde yer almıştır. Bu bakımdan çağdaş bir türk edebiyatın kurulup geliştirilmesindeki büyük hizmetinin yanında bu devrim basımın türk edebiyatı tarihinde bu devrime ait araştırmalar içinde büyük değer taşımaktadır.
Tanzimât devrinde büyük çoğunluğunu edebiyatçıların oluşturduğu aydın nesille osmanlı devletinin devamını ve dolayısıyla onu kurmuş olan osmanlı oğulları hanedanı bu devletin başında kalmasını isterler. Çağdaş bir siyasi recim olarak sadece meşrutiyeti düşünmelerinin sebebide budur.İçlerinde yalnız sağı Ahmet Beyzade Mehmet ile Hüseyin vasfı paşa gibi bazıları cumhuriyet recimini ileriye sürerler.
Tanzimât bu iki görüşün yanında ancak birinci dünya bir savaşı yıllarında türkçülük adı ile kök salabilecek ve 1923 de milli bir devletin kurulmasını katkısı bulunacak olan milliyetci görüşün tohumlarıda atılmıştır. "Türk tarihinde Osmanlı devletinde çok önce başladı türklerin sadece osnalılardan ve türkçeninde sadece osmanlılarda ibaret olmadığı dünyada dağanık bir şekilde yaşamış ve yşayan ve tarih boyunca bir çok değişik bölgelerde ayrı ayrı devletler kurmuş olan bütün türklerin tek bir millet oldukarı" (Süleyman Paşa, Ahmet Vefik Paşa, Ali Suavi, Ahmet Mithat) görüşü ildefa tanzimat devrinde ortaya atılmış türk tarihi ve dili hakkındaki ilmi çalışmalarda bu devirde başlamıştı.
Tanzimât devrinde edbi çağdaşlaşmanın öncüsü olduğu kadar basın yoluyla yapılan demokratik yolunda öncüsü olan şinasi çok ihtiyatlı ve çekingen olması yüzünden ülkede görülmesi isteği çağdaş siyasi rejimin adını açıkca söylemeyerek " devletin halkın vekili olduğundan halkn bu sebeple devletin kendi adına vekil olarak yaptığı bütün işler hakkında kendi görüşünüde söylemek hakkına sahip bulunduğunda yani yönetime katılma yetkisini taşıdığında" söz eder. Bu sözlerin anlatmak istedileri yönetim şeklini resmini adını "meşrütiyet" olarak açıkca koyanlar yeni Osmanlı'lardır. Onlara bu rejim insanların medeni ve siyasi hak ve yetkilerini ağlayabilecek tek yoldur. Tanzimat edebiyatında en çok işlenen temalardan biri olan "hüriyet" kavramının altında da bu rejim vardır.
Asırlarca mutlakıyetçi bir yönetimden sonra Türkiye'de meşrutiyet yönetiminin kurullması, çağdaşlaşma yolunda, çok büyük bir olaydı.
TANZİMAT EDEBİYATI 'NIN GENELÖZELLİKLERİ
Tanzimat edebiyatı, Batı kültürüyle yetişen kimselerin Tanzimat devrinde Batı edebiyatını örnek tutarak meydana getirdikleri edebiyattır.
Bu edebiyat siyasî Tanzimat’ın ilânından yirmi yıl kadar sonra 1860’ta, Şinasi’nin Agâh Efendi ile birlikte Tercümân-ı Ahvâl gazetesini çıkarmalarıyla başlamış, 1895’e kadar sürmüştür.
Tanzimat edebiyatının başlıca özellikleri şu noktalar üzerinde toplanabilir:
a. Tanzimat edebiyatı sanatçıları, Divan edebiyatında bulunan şiir, tarih, mektup, v.b gibi edebiyat türlerini Batı anlayışına göre yenileştirmişler; ayrıca, Divan edebiyatında hiç bulunmayan makale, tiyatro, roman, hikaye, anı, eleştirme, v.b. gibi yeni edebiyat türleri getirmişlerdir.
b. Tanzimat edebiyatının özellikle ilk devirlerinde yetişen sanatçıların çoğu (Ziya Paşa, Namık Kemal, v.b...) Montesquieu, Rousseau, Voltaire, v.b. gibi Fransız devrimci yazarlarının etkisi altında kalarak, makale ve şiirlerinde zulme, haksızlığa, hırsızlığa. geriliğe karşı şiddetli bir dille mücadeleye girişmişler; vatan, millet, hürriyet. hak, adalet, kanun, meşrutiyet. v.b. gibi kavramları memlekete yaymaya çalışmışlar, “toplum için sanat” anlayışını benimsemişlerdir. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen sanatçılar ise (Recai-zâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmit, Sami Paşa-zâde Sezai v.b.) toplum işlerine daha az karışmışlar, “sanat için sanat” anlayışını benimser görünmüşlerdir.
c. Çoğu Fransız edebiyatını örnek olarak alan bu sanatçıların bir kısmı Klasisizm (Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Ali Bey, v.b.).bir kısmı da Realizm (Recai-zâde Mahmut Ekrem, Sami Paşa¬zâde Sezai, Nabi-zâde Nâzım, v.b.) akımlarının etkisi altında eserler vermişlerdir.
ç. Tanzimat edebiyatı, Divan edebiyatının tersine olarak, seçkin kişiler için değil, halk için meydana getirilen bir edebiyat olmak iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Bu görüşü benimseyen sanatçılar (Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Ali Bey, v.b.) özellikle makale, tiyatro, anı, kısmen de roman türlerinde bu yolda eserler vermişlerdir. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen bazı sanatçılar ise (Recai-zâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit, v.b.) bu amaçtan uzaklaşmış görünmektedirler.
d. Bu görüşün bir sonucu olarak, dilin sadeleşmesi, konuşma dilinin yazı dili haline gelmesi düşüncesi savunulmuştur. Tanzimat edebiyatının başlıca sanatçıları (Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Ahmet Cevdet Paşa, Şemseddin Sami, v.b.) dil konusunda böyle düşünmekle birlikte, hiçbiri eski alışkanlıklarından kurtulup da büsbütün konuşma diliyle yazmış değildir. Sade dil, daha çok, tiyatro; anı, mektup, bir dereceye kadar da makale ve romanlarda kullanılmıştır. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen sanatçıların bir kısmı ise ( Recai-zâde Mahmut Ekrem, Sami Paşa-zâde Sezai, özellikle Abdülhak Hamit) konuşma dilinden epey uzaklaşmışlardır.
e. Tanzimat edebiyatında en önemli yenilik, nesirde, anlatımın kuruluşunda görülmüştür. Bu edebiyatta söz hüneri göstermek değil, birtakım düşünceleri halka yaymak amacı güdüldüğünden, “seci” ler atılmış, asıl düşünce ile ilgisi bulunmayan doldurma sözlere yer verilmemiş, düşünceler sayfalarca süren uzun cümleler yerine kısa cümlelerle anlatılmaya çalışılmıştır.
f. Tanzimat edebiyatı nazmında şiirin konusu genişletilmiş, günlük hayatla ilgili her türlü olay, duygu ve düşünce şiir konusu olarak seçilmiştir;
İlk zamanlarda Divan edebiyatı nazım biçimlerinin dışına pek çıkılmamış, yeni düşünceler eski biçimler içinde söylenmiş (Ziya Paşa, Namık Kemal v.b.) ise de sonraları eski biçimler büsbütün bırakılarak yeni biçimler kullanılmaya başlanmıştır (Recai-zâde Mahmut Ekrem, özellikle Abdülhak Hamit, v,b.) ; yeni nazım biçimleri ilkin Fransızca’dan yapılan manzum çevirilerde görülmüş, telif şiirlerde çok sonra kullanılmıştır; beyitlerin başlı başına birer bütün olmasıyla yetinilmeyip, bütün mısralar aralarında bir anlam bağı bulunmasına, Divan şiirindeki “parça güzelliği” anlayışı yer yine şiirin baştan sona kadar belli bir düşünce etrafında gelişmesine; yani “konu birliği” ne ve “bütün güzelliği” ne önem verilmiştir: genel olarak aruz vezni kullanılmakla birlikte, Türk’lerin tabiî ve ulusal vezninin hece vezni olduğu anlaşılmış, bu vezinle yazmaya tarafçılık edilmiş (Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Cevdet Paşa v.b), fakat bu istek geniş bir akım halini alamamış, sadece birkaç sanatçı (Ethem Pertev Paşa, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Vefik Paşa, Abdülhak Hâmit, Recai-zâde Mahmut Ekrem v.b.) tarafından girişilen birkaç deneme ile yetinilmiştir.