Arama

Tanzimat dönemi edebiyatı hakkında geniş bilgi verir misiniz? - Sayfa 3

En İyi Cevap Var Güncelleme: 9 Mart 2011 Gösterim: 29.309 Cevap: 31
beyaz2 - avatarı
beyaz2
Ziyaretçi
7 Mart 2009       Mesaj #21
beyaz2 - avatarı
Ziyaretçi
tanzimatta ki tiyatro eserleri hakkında geniş bilgi istiyorum .... şimdiden tesekkür
Sponsorlu Bağlantılar
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
7 Mart 2009       Mesaj #22
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
TANZİMAT DÖNEMİNDE TİYATRO

Sponsorlu Bağlantılar
Tanzimat Dönemi'ne gelinceye kadar Türk okuru, tiyatro türüne yabancı değildi. Halkın eğ­lence ihtiyacını karşılayan karagöz, meddah ve ortaoyunu vardı. Batılı anlamda yazılı bir metne dayanan, oyuncuların bu metindeki rollerini ezberleyip olayı sahnede seyirci önünde canlandırabilecekleri ilk yerli eser Şinasi'nin "Şair Evlenmesi" adlı komedisidir.

"Tiyatro bir eğlencedir; fakat eğlencelerin en faydalısıdır." diyen Namık Kemal bu dönemin önemli tiyatro sanatçılarındandır. Tiyatrolarını halkı eğitmek için yazan Namık Kemal, romantizmin etkisinde kalmıştır. Tanzimat Dönemi tiyatro yazarlarından Abdulhak Hamit Tarhan bu dönemde en çok tiyatro eseri veren sanatçıları-mızdandır. Çok farklı bir milli tiyatro anlayışına sahip olan yazara göre "Asıl milli tiyatro seyircilere herkesten iyi bildikleri kendi hayatlarını değil, tanımadıkları toplulukların veya azınlıkla­rın hayatlarını, İslâm ve Osmanlı tarihinin muh­teşem olaylarını tanıtan eserlerdir." Ahmet Vefik Paşa, Moliere'den çeviriler yaparak Tanzimat tiyatrosuna büyük hizmetler yapmıştır.


TANZİMAT DÖNEMİ TİYATROSUNUN ÖZELLİKLERİ

— Tanzimat'a kadar geleneksel halk tiyatrosu (karagöz, meddah ve ortaoyunu) dışında ürün verilmemiştir.

— Batılı anlamda tiyatronun gelişimi Tanzimat'la başlar. Şinasi'nin 1859'da yazdığı Şair Evlenmesi Batılı tiyatronun ilk örneğini oluşturur.

— Tanzimat tiyarosunda çoğunlukla aile, gelenek, görenek, vatan sevgisi konulan işlenir.

— Tanzimat tiyatro yazarları halkı eğitme amacı gütmüşlerdir.
— Bütün Tanzimat yazarları, tiyatronun eğlence aracı olduğu kadar, eğitim aracı olduğunda da birleşmişlerdir.

— Komedilerde klasisizmin, dramlarda ise romantizmin etkileri görülür.

_Tiyatro, doğrudan halka seslenen ve konuş­maya dayanan bir tür olduğu için yapıtlar genellikle konuşma diliyle yazılmıştır. Tiyatroda dil, diğer türlere oranla daha sade ve konuşma diline yakındır.

— Tanzimat Edebiyatı'nda tiyatro eserleri oynanmaktan çok okunmak için yazılmıştır.

— Tanzimat Edebiyatı'nda şiirden sonra tiyatro önemli bir yere sahiptir.
Alıntı
beyaz2 adlı kullanıcıdan alıntı

tanzimatta ki tiyatro eserleri hakkında geniş bilgi istiyorum .... şimdiden tesekkür


Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
7 Mart 2009       Mesaj #23
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Tanzimat Dönemi Türk Tiyatrosunun Genel Özellikleri
  • Tanzimat edebiyatı ile edebiyatımıza giren tiyatro, tıpkı Tanzimat romanında olduğu gibi tarihi ve sosyal konuları işlemiştir.
  • Bu dönem tiyatro çalışmaları telif, tercüme ve adaptasyon olmak üzere üç gurupta toplanabilir.
  • Daha ziyade komedi türünde eserler yazılmış ve oynanmıştır.
  • Tiyatro eserlerinde üç birlik kuralına uyulur. Ancak Tanzimat'ın ikinci döneminde Abdülhak Hamit'in tiyatroları bu yargının dışındadır.
  • Tiyatro eserlerinde iyiler çok iyi, kötüler çok kötüdür. Eserler, öğütle biter. İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.
  • Bu dönem tiyatrosu Batı tiyatrosunun etkisi altındadır. Özellikle Shakespeare ve Moliere, tiyatro yazarlarımızın taklit ettikleri büyük ustalardır.
Tiyatro
Türkler sahne gereksinimlerini Tanzimat dönemine kadar Meddah, Karagöz ve Orta Oyunu ile karşılamışlardır. Ne taklide dayanan Meddah ne şahısları perde üzerine yansıtılarak hikâyesi canlandırılan Karagöz ne de olayı kişiler aracılığıyla halk arasında temsil eden Orta Oyunu, bugün tiyatro adına verdiğimiz seyirlik edebiyat türünün karşılığıdır.

Batılı anlayışa uygun bugünkü modern tiyatro, edebiyatımıza Tanzimat'tan sonra girmiştir. Tanzimat'ın daha ilk yıllarında tiyatro binaları yapılmaya başlanmış, önceleri rakipsiz yıllarında tiyatro binaları ve grupları zamanla yerlerini yerli topluluklara bırakmışlardır. Dönemin koşullarına göre tiyatronun seyircisi Batı kültürüyle yakından ilgilenen küçük bir gruptan ibarettir. Bunun yanında pahalı bir eğlence olması, Türk kadınının sahneye çıkamaması gibi sebeplerden dolayı Türk tiyatrosu kısa zamanda gelişememiş, uzun süre sanatçı olarak Türk yaşam biçimini benimsemiş olan Ermeni azınlıktan yararlanmıştır. Sahneye Afife Jale 1919 yılında Müslüman Türk kadını olarak ilk kez "Yamalar" oyununda çıkmıştır.

İlk tiyatrolar, İtalyan ve Fransız girişimciler tarafından kurulmuştur. Hoca Naum, Hasköy, Şark ve Ortaköy tiyatroları ilk yerli tiyatrolardır. Daha sonra ilk ciddi tiyatro 1867'de kurulan yarı resmi Osmanlı Tiyatrosu'dur.

Uzun süre hizmet veren Osmanlı Tiyatrosu, Ahmet Mithat'ın, Çerkez Özdenler adlı dramının hürriyet duygularını aşıladığı bahanesiyle 1884'te II. Abdülhamit tarafından kapatılmıştır.

Basılı ilk tiyatro eserimiz, İbrahim Şinasi'nin 1859'da yazıp 1860 yılında Tercüman-ı Ahval'de tefrika ettiği Şair Evlenmesi'dir. 1859'dan önce yazılan İskerleç adında bir yazara ait olan Vakayi-i Acibe ve Havadis-i Garibe-i Keşger Ahmet (Pabuççu Ahmet'in Garip Vak'alar ve Maceraları) adlı eser ile Hayrullah Efendi'nin Hikâye-i İbrahim Paşa ve İbrahim-i Gülşeni adlı eseri 1859'dan sonra basıldığı için ilk Türkçe piyes olarak kabul edilmemektedir.

Namık Kemal, tiyatroda eğlence ile toplumsal yararı birleştirir. Vatan yahut Silistre (1873) Celâlettin Harzemşah (1881) oyunlarında tarihsel konuları, Gülnihal (1875), Zavallı Çocuk (1873) ve Akif Bey (1874) adlı oyunlarında ise toplumsal konulan işler.

Ahmet Vefik Paşa, tercüme ve adaptasyon tarzında eserler vermiştir. Moliere'den çevirdiği ve Zor Nikâh, Zoraki Tabip adını verdiği Türkçeye adapte edilmiş eserleriyle büyük başarı sağlamıştır. Ali Bey, Kokana Yatıyor, Misafir-i İstiskal gibi birer perdelik komedileri yanında Moliere'den adapte ettiği Ayyar Hamza ile tiyatromuza katkıda bulunmuştur.
Ebu-Ziya Tevfik, Ecel-i Kaza; Şemsettin Sami, Besa yahut Ahde Vefa, Gave, Şeydi Yahya adlı eserleri ile tiyatroya katkıda bulunmuştur. Ahmet Mithat Efendi de Eyvah adlı dramıyla tiyatro türünde eser vermiştir.

1870'ten sonraki piyes yazarlarından biri de Recaizade Mahmut Ekrem'dir. Recaizade Mahmut Ekrem, Atala ve Amerika Vahşileri adlı eserlerinin, yazılan ilk eser olduğunu belirtir. Çok Bilen Çok Yanılır (1914) komedisi Batılı anlamda tiyatronun bütün özelliklerini taşır.

Tanzimat edebiyatında tiyatro türünde çok sayıda eser veren bir diğer sanatçı da Abdülhak Hamit'tir. Eserlerinin bir kısmını mensur bir kısmını da manzum yazmıştır. Abdülhak Hamit'in eserleri:
Mensur olanlar
  • Macera-yı Aşk (1873)
  • Sabr-ü Sebat (1874)
  • İçli Kız (1874)
  • Duhter-i Hindu (1875)
  • Finten (1916)
  • Yadigâr-ı Harb
Manzum olanlar:
  • Nazife (1878)
  • Nesteren (1877)
  • Eşber (1880)
  • Tarhan (1916)
  • Sardanapal (1917)
  • İlhan (1918)
  • Hakan (1935)
Eserlerini dram türüyle yazan Hamit; Finten'de Shakespeare; Nesteren ve Eşber'de Corneille'in etkisinde kalmıştır. İlk piyeslerinde tiyatro tekniğine (üç birlik kuralı) uyarken sonraları bu anlayışı bırakmış, 1880'den sonraki tiyatro eserlerini okunsun diye yazmıştır.

Piyeslerinde sosyal gerçeklere pek değinmemiştir. Bireyin iç dünyasına yönelerek daha bireysel konuları işlemiştir. Hâmit'in piyeslerindeki en büyük kusur dilde ve üsluptaki düzensizliktir. İlk piyeslerinde konuşma diline ve üslubuna yaklaşmış olmasına rağmen sonraki eserlerinde bu dil ve üsluptan uzaklaşmıştır.

Bu dönemin tiyatro yazarları arasında Manastırlı Rıfat, Hasan Bedrettin Paşa, Ali Haydar, Sami Paşazade Sezai, Muallim Naci, Mehmet Şakir gibi isimleri de sayabiliriz.


kaynak
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
7 Mart 2009       Mesaj #24
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Modern Türk Tiyatrosu , Tanzimat Dönemi Tiyatrosu

Bizde Karagöz, orta oyunu, meddah gibi geleneksel oyunlar dışında, Batılı anlamda tiyatro eserlerinin yazımı Tanzimat'ın ilânından sonra başlar. Bununla birlikte, Tanzimat öncesinde de İstanbul'da bir tiyatro yaşamı vardır. III. Selim döneminde sarayın içine ve İstanbul'un çeşitli yerlerine tiyatro binaları yaptırılır. 1860'lı yıllarda Hoca Naum ve Güllü Agop gibi tiyatro adamları, Osmanlı tiyatrosunun kurulmasında ve Türkçe temsiller vermesinde öncülük ederler.
Güllü Agop, Gedikpaşa Tiyatrosunu kurar (1869) ve birçok oyunu sahneye koyar. Bu arada on yıl süreyle tiyatro oynatma yetkisi, Güllü Agop'a verilir. Güllü Agop'a verilen bu yetkinin Türk tiyatrosunun önünü kestiğini düşünen Kavuklu Hamdi gibi tiyatro adamlarımız Tuluat tiyatrosunu kurarlar. Tuluat tiyatrosu, Batılı tiyatro ile geleneksel orta oyunu özelliklerinin karışımından doğan halk tiyatrosudur.
Batılı anlamda ilk yerli tiyatro eserimiz, Şinasi'nin 1859 yılında yazdığı Şair Evlenmesi'dir. Bir perdelik komedi olan bu eser, 1860 yılında Tercümân-ı Ahvâl gazetesinde bölüm bölüm yayımlanır. Ancak bu eserden önce yazılmış iki tiyatro eserimiz daha vardır. Bunlardan biri 1800'lü yıllarda yazıldığı sanılan "Vak'ayi-i Acibe ve Havadis-i Garibe-i Keşfger Ahmet" (Pabuççu Ahmet'in Garip Vak'aları ve Sergüzeştleri) adlı eserdir. Bu eser 1956 yılında Prof. Fahir İz tarafından Viyana Millî Kütüphanesinde bulunmuştur. İskerleç adında bir yazara ait olan eser üç perdelik bir komedidir. Diğer eser ise Hayrullah Efendinin 1844'te yazdığı "Hikâye-i İbrahim Paşa ve İbrahim Gülşenî"dir. Bu da dört perdelik acıklı bir dramdır. Her iki eserin varlıkları geç öğrenildiği için Şair Evlenmesi ilk tiyatro eserimiz kabul edilir.
Şinasi'den sonra Ali Haydar "Sergüzeşt-i Perviz" ve "İkinci Ersas" adlı manzum oyunlarını yazar. Bu oyunlar, teknik zayıflıklar içeren trajedilerdir. Yazarın ayrıca komedileri de vardır.
Tanzimat döneminin yazarları arasında en etkili olanlar, Namık Kemal ve Ahmet Vefik Paşadır. Namık Kemal'de romantizmin etkileri vardır, oyunları dram türündedir. Ahmet Vefik Paşa, Moliere'den çevirileri ve özellikle uyarlamaları ile başarıya ulaşır. Yalnız, Padişah Abdülaziz'in Meşrutiyet'e karşı olması, meşrutiyet yanlısı olan tiyatrocuları olumsuz etkilemiştir. Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre adlı oyununun sahnelenişi sırasında ve oyun sahnelendikten sonra halkın, Abdülaziz aleyhine ve Şehzade Murat lehine yaptığı gösteriler Namık Kemal'in Magosa'ya, Ahmet Mithat Efendi ve Ebüzziya Tevfik'in Rodos'a sürülmelerine neden olmuştur.
1876 yılında Abdülaziz tahttan indirilir. Meşrutiyet yanlısı Şehzade Murat, akıl sağlığı bozuk olduğu için tahtta kalamaz. II. Abdülhamit, meşrutiyet yönetimi kurmaya söz vererek tahta geçer ve I. Meşrutiyet'i ilân eder. Abdülaziz döneminde sürgüne gönderilen yazar ve şairler sürgünden dönerler. Ancak II. Abdülhamit, kısa bir süre sonra anayasayı yürürlükten kaldırır ve meclisi dağıtır. Bütün yetkileri kendinde toplar. Bundan sonra, tarihimizde "istibdat dönemi" olarak bilinen baskı ve sürgün dönemi başlar.
Tanzimat döneminde Direktör Âli Bey, tiyatro eserleri yazdığı gibi, tiyatronun sanatsal yönüyle de ilgilenir. Ayrıca Ahmet Mithat Efendi, Ebüzziya Tevfik, Şemsettin Sami, Manastırlı Rıfat gibi yazarlarımız tiyatro türünde eser verirler. Tanzimat'ın ikinci döneminde Recaîzade Mahmut Ekrem, başarılı sayılan tiyatro eserleri yazar. Abdülhak Hâmit Tarhan ise oyunlarını okunmak için yazar. Ancak Abdülhamit'in getirdiği sansür nedeniyle tiyatro alanında bir durgunluk görülür. Bu durgunluk, II. Meşrutiyet'in ilânına kadar sürer.
Tanzimat tiyatrosu, toplumun eğitimini amaçlar. Tanzimat dönemi sanatçıları, düşüncelerini topluma aktarmada en etkili araç olarak tiyatroyu görürler. Namık Kemal'e göre "Ahlâk bakımından tiyatronun hizmeti; gazetelerden, kitaplardan daha fazladır. Tiyatro, millete verilmek istenen mesajların en dinamik aracıdır."
Seyit Kemal Karaalioğlu, Tanzimat tiyatrosuna ilişkin; "Konular tarihten, dış ülkelerden, bireysel olaylardan alınır. Gelenekler, görenekler, vatan, millet, yurtseverlik temaları işlenir. Çevirilerden uyarlamalara, klasisizmden romantizme geçilirken komediyle dram arasında görünür. Toplum için sanat' yapılırken konuşma diline, 'sanat için sanat' yapılırken güzel, etkili öz söylemeye, edebî dile gidilir." değerlendirmesini yapmaktadır




kaynak
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Eylül 2009       Mesaj #25
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
tanzimat fermanunu hazırlayan siyasal-ve sosyal nedenler
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Ekim 2009       Mesaj #26
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
tanzimanti hazirlayan unsurlar nelerdir?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Ekim 2009       Mesaj #27
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
tanzimat şiiiri ile ilgili acil slayt
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Kasım 2009       Mesaj #28
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
tanzimat edebiyatını oluşturan siyası ve sosyal olaylar
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
11 Kasım 2009       Mesaj #29
ener - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

tanzimat edebiyatını oluşturan siyası ve sosyal olaylar

TANZİMAT DÖNEMİ EDEBİYATI

1860'tan sonra, İmparatorluğun siyasi ve sosyal durumunda mühim gelişmeler göze çarpar ve bunlar, tabiatıyla, edebiuyatın gelişmesine de kuvvetle tesir ederler.
Mustafa Reşid Paşa'nın 1858'de ölümünden sonra 1871 tarihine kadar devlet idaresine çoğu zaman elinde tutan ve karakteri bakımında çok tedbirli ve ihtiyatlı olan Ali Paşa, batılaşma hareketini temposunu da ağırlaştırır. Hareketin yürütülmesi ve sürekliliği bakımından burada dikket edillecek mühim bir nokta, çağdaşlaşmayı sıkı bir kontrol altında tutan politikacıların yanıbaşında, onu samimiyetle benimsemiş, tamamıyla idealist ve aydın bir neslin yetişmiş olmasıdır. Bazı şahsi ihtiras ve kuşguların tesiri ile batılılaşma hareketini geliştirmesi için politikacıların gösterdikleri yavaşlık karşısında, bu nesil II. Abdulhamit dönemine kadar, teşebbüsü elinde bırakmamıştır. Bölelikle batılılaşma, yalnız devlet tarafında yürütülen bir hareket olmaktan çıkararak, aydınların halka da mal etmeye çalıştıkları çok daha şuurlu ve kaplamlı bir duruma gelmiştir.
20 Haziran 1861 de Abdulmecid'in erken ölümü üzerine tahta geçen kardeşi Abdulaziz (1861-1876), ağbesi kadar kültürlü ve batı hayranını olmamakla beraber, ülkenin çağdaşlaşmasına karşıda değldi. Fakat oda, devletin yönetimi konusunda bütün yetkinin kendisinde toplanmasına, yani ozmanlı devlet gleneğinin devamına taraftardı ve bu geleneği sonuna kadar sürdürdü. Zaaten gülhane hatı ile devletçe tahhüt edilen hususlar, vertlerin abihak ve hüriyetlerini (Can, Mal ve namusun ) teminat altına alınması ve bunlarla ilgili işlemler ve kanunların hakim kılınması idi. Yani gülhane hattı, siyasi olmaktan çok hukiki bir belgeydi. Devlet başkan, bu belgeye göre, ozamana kadar kendisine ait bağzı yetkilerden kendi isteği vazgeçiyor, bu yetkileri kanunlara bırakıyor.
İdari alanda, şimdide yürürlükte olan ve fransa'dan alınmış bulunan sistem uygulanarak, vilayetler merkez olmak üzere, ilçe (kaza), bucak (nahiye) ve köylerdn oluşan yönetim üniteleri oluşturuldu. Adalet alanında, fertlerin haklarını batılı örnekteki kanunlara göre koruyan nizamiye mahkemeleri isimli yeni mahkemeler kuruldu (1868). Dini konulardaki davalara ise eskisi gibi, şer'iye mahkemeleri yani kadılar bakmakta idi. Huku alanında atılan yeni bir adımda, ozamana kadar yalnız şeriat esaslarına dayanan medeni hukukun günün şartlarına göre yeniden düzenlenmesidir. Bu düzenlenme görevi Ahmet Cevdet Paşa'ya verildi. Oda, hazırladığı mecalle (1868-1876, 16 cilt ) isimli ve islam hukunun günün şartaları ileuzlaştırılmasını şeklinde bir sentezi ürünü olan büyük eseri hazırlayarak (bir heyetin yardımı ile) bu görevi yerine getirmiş oldu.
II. Mahmut devrinde başlamış olan teşkiletı, Apdulaziz zamanında posta pulunun da kullanılmaya başlanılması (1862) ile, yeniden düzenlendi. 1863 de merkezi londrada bulunan bir bankanı istanbul şubesi olarak ve ingiliz fransız ortaklığı ile, ilk banka olan osmanlı bankası (bank-ı osmani şahane açıldı) aynı yıl tarım konusunda istanbulda ilk milletler arası bir sergide açıldı. Fakat batılaşmada en dikkate değer olay ilk defa bir olarak bir osmanlı padişahının yabancı ülkelere resmi ziyarette bulunmasıdır. 1867 yılı yazında pariste açılan büyük sergiyi ziyareti avrupanın başlıca devlet başkanları arasında Abdulaziz de davet edilmiş ve padişah fransa imparatoru III. Napolyonu misafiri olarak perise gitmiştir. Bu ziyaret sırasında ingiltere kral ilçesi viktoryanın yanında davetini kabul ederek londraya geçmiş ve dönüşünde de karayolu üzerinde de bulunan başka Avrrupa ülkelerinin ziyaretin, çagdaşlaşmanın lüzüm ve değeri bakımından padişah üzerinde fazla bir tesir yapmadığı, dönüşünden sonra bu konudaki çalışmaların geliştirilmesine veya hızlandırırılmasına tanık olunamamasından anlaşılmaktadır.
Abdülaziz'in on beş yıllık döneminden, hiçbir yabancı ülkeyle savaş yapılmadı. Devlet sadece iç isyanlarla uğraştı bir savaş çıkmaması bakımında Abdulaziz şanslı sayılır. Çünkü savaş çıkmış olsaydı modern silahlarla donattığı içim övündüğü ordusunun bu silahları gereği gibi kullanmasını bilmemesi yani eğitimsizliği yüzünde yenildiği görülecekti. Bunu yerine geçen yiğeni II. Abdulhamit gördü.
Tanzimât devrinde türl basının hizmeti ve sosyal alanlardaki çağdaşlaşmayayaptığı katkılarıyla bitmez . Bu genel çağdaşlaşma hareketi nin dışında kalamayacak olan türk edebiyatının doğulu yapıdan sıyrılarak batılı bir yapıya sahip olmasını da büyük yardımları dokunur. Bu değişmedeki örneklerde ozamanlar milletler arası kültür ve diplomasi alanlarında hakim dil olan fransızcadan gelir tanzimat devrinde batı edebiyatı demek fransız edebiyatı demektir. Bütün türler değil tanınan ve örnek alınan yazar ve şairler bu edebiyatın temsilcileridir. Gerek fransız edebiyatını tanıtan yazılar gerek yapılan tercümeler ve gerekse onu örnek olarak yapılan bütün denemeler bu devrim gazete ve dergilerinde yer almıştır. Bu bakımdan çağdaş bir türk edebiyatın kurulup geliştirilmesindeki büyük hizmetinin yanında bu devrim basımın türk edebiyatı tarihinde bu devrime ait araştırmalar içinde büyük değer taşımaktadır.
Tanzimât devrinde büyük çoğunluğunu edebiyatçıların oluşturduğu aydın nesille osmanlı devletinin devamını ve dolayısıyla onu kurmuş olan osmanlı oğulları hanedanı bu devletin başında kalmasını isterler. Çağdaş bir siyasi recim olarak sadece meşrutiyeti düşünmelerinin sebebide budur.İçlerinde yalnız sağı Ahmet Beyzade Mehmet ile Hüseyin vasfı paşa gibi bazıları cumhuriyet recimini ileriye sürerler.
Tanzimât bu iki görüşün yanında ancak birinci dünya bir savaşı yıllarında türkçülük adı ile kök salabilecek ve 1923 de milli bir devletin kurulmasını katkısı bulunacak olan milliyetci görüşün tohumlarıda atılmıştır. "Türk tarihinde Osmanlı devletinde çok önce başladı türklerin sadece osnalılardan ve türkçeninde sadece osmanlılarda ibaret olmadığı dünyada dağanık bir şekilde yaşamış ve yşayan ve tarih boyunca bir çok değişik bölgelerde ayrı ayrı devletler kurmuş olan bütün türklerin tek bir millet oldukarı" (Süleyman Paşa, Ahmet Vefik Paşa, Ali Suavi, Ahmet Mithat) görüşü ildefa tanzimat devrinde ortaya atılmış türk tarihi ve dili hakkındaki ilmi çalışmalarda bu devirde başlamıştı.
Tanzimât devrinde edbi çağdaşlaşmanın öncüsü olduğu kadar basın yoluyla yapılan demokratik yolunda öncüsü olan şinasi çok ihtiyatlı ve çekingen olması yüzünden ülkede görülmesi isteği çağdaş siyasi rejimin adını açıkca söylemeyerek " devletin halkın vekili olduğundan halkn bu sebeple devletin kendi adına vekil olarak yaptığı bütün işler hakkında kendi görüşünüde söylemek hakkına sahip bulunduğunda yani yönetime katılma yetkisini taşıdığında" söz eder. Bu sözlerin anlatmak istedileri yönetim şeklini resmini adını "meşrütiyet" olarak açıkca koyanlar yeni Osmanlı'lardır. Onlara bu rejim insanların medeni ve siyasi hak ve yetkilerini ağlayabilecek tek yoldur. Tanzimat edebiyatında en çok işlenen temalardan biri olan "hüriyet" kavramının altında da bu rejim vardır.
Asırlarca mutlakıyetçi bir yönetimden sonra Türkiye'de meşrutiyet yönetiminin kurullması, çağdaşlaşma yolunda, çok büyük bir olaydı.

TANZİMAT EDEBİYATI 'NIN GENELÖZELLİKLERİ
Tanzimat edebiyatı, Batı kültürüyle yetişen kimselerin Tanzimat devrinde Batı edebiyatını örnek tutarak meydana getirdikleri edebiyattır.
Bu edebiyat siyasî Tanzimat’ın ilânından yirmi yıl kadar sonra 1860’ta, Şinasi’nin Agâh Efendi ile birlikte Tercümân-ı Ahvâl gazetesini çıkarmalarıyla başlamış, 1895’e kadar sürmüştür.
Tanzimat edebiyatının başlıca özellikleri şu noktalar üzerinde toplanabilir:
a. Tanzimat edebiyatı sanatçıları, Divan edebiyatında bulunan şiir, tarih, mektup, v.b gibi edebiyat türlerini Batı anlayışına göre yenileştirmişler; ayrıca, Divan edebiyatında hiç bulunmayan makale, tiyatro, roman, hikaye, anı, eleştirme, v.b. gibi yeni edebiyat türleri getirmişlerdir.
b. Tanzimat edebiyatının özellikle ilk devirlerinde yetişen sanatçıların çoğu (Ziya Paşa, Namık Kemal, v.b...) Montesquieu, Rousseau, Voltaire, v.b. gibi Fransız devrimci yazarlarının etkisi altında kalarak, makale ve şiirlerinde zulme, haksızlığa, hırsızlığa. geriliğe karşı şiddetli bir dille mücadeleye girişmişler; vatan, millet, hürriyet. hak, adalet, kanun, meşrutiyet. v.b. gibi kavramları memlekete yaymaya çalışmışlar, “toplum için sanat” anlayışını benimsemişlerdir. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen sanatçılar ise (Recai-zâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmit, Sami Paşa-zâde Sezai v.b.) toplum işlerine daha az karışmışlar, “sanat için sanat” anlayışını benimser görünmüşlerdir.
c. Çoğu Fransız edebiyatını örnek olarak alan bu sanatçıların bir kısmı Klasisizm (Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Ali Bey, v.b.).bir kısmı da Realizm (Recai-zâde Mahmut Ekrem, Sami Paşa¬zâde Sezai, Nabi-zâde Nâzım, v.b.) akımlarının etkisi altında eserler vermişlerdir.
ç. Tanzimat edebiyatı, Divan edebiyatının tersine olarak, seçkin kişiler için değil, halk için meydana getirilen bir edebiyat olmak iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Bu görüşü benimseyen sanatçılar (Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Ali Bey, v.b.) özellikle makale, tiyatro, anı, kısmen de roman türlerinde bu yolda eserler vermişlerdir. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen bazı sanatçılar ise (Recai-zâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit, v.b.) bu amaçtan uzaklaşmış görünmektedirler.
d. Bu görüşün bir sonucu olarak, dilin sadeleşmesi, konuşma dilinin yazı dili haline gelmesi düşüncesi savunulmuştur. Tanzimat edebiyatının başlıca sanatçıları (Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Ahmet Cevdet Paşa, Şemseddin Sami, v.b.) dil konusunda böyle düşünmekle birlikte, hiçbiri eski alışkanlıklarından kurtulup da büsbütün konuşma diliyle yazmış değildir. Sade dil, daha çok, tiyatro; anı, mektup, bir dereceye kadar da makale ve romanlarda kullanılmıştır. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen sanatçıların bir kısmı ise ( Recai-zâde Mahmut Ekrem, Sami Paşa-zâde Sezai, özellikle Abdülhak Hamit) konuşma dilinden epey uzaklaşmışlardır.
e. Tanzimat edebiyatında en önemli yenilik, nesirde, anlatımın kuruluşunda görülmüştür. Bu edebiyatta söz hüneri göstermek değil, birtakım düşünceleri halka yaymak amacı güdüldüğünden, “seci” ler atılmış, asıl düşünce ile ilgisi bulunmayan doldurma sözlere yer verilmemiş, düşünceler sayfalarca süren uzun cümleler yerine kısa cümlelerle anlatılmaya çalışılmıştır.
f. Tanzimat edebiyatı nazmında şiirin konusu genişletilmiş, günlük hayatla ilgili her türlü olay, duygu ve düşünce şiir konusu olarak seçilmiştir;
İlk zamanlarda Divan edebiyatı nazım biçimlerinin dışına pek çıkılmamış, yeni düşünceler eski biçimler içinde söylenmiş (Ziya Paşa, Namık Kemal v.b.) ise de sonraları eski biçimler büsbütün bırakılarak yeni biçimler kullanılmaya başlanmıştır (Recai-zâde Mahmut Ekrem, özellikle Abdülhak Hamit, v,b.) ; yeni nazım biçimleri ilkin Fransızca’dan yapılan manzum çevirilerde görülmüş, telif şiirlerde çok sonra kullanılmıştır; beyitlerin başlı başına birer bütün olmasıyla yetinilmeyip, bütün mısralar aralarında bir anlam bağı bulunmasına, Divan şiirindeki “parça güzelliği” anlayışı yer yine şiirin baştan sona kadar belli bir düşünce etrafında gelişmesine; yani “konu birliği” ne ve “bütün güzelliği” ne önem verilmiştir: genel olarak aruz vezni kullanılmakla birlikte, Türk’lerin tabiî ve ulusal vezninin hece vezni olduğu anlaşılmış, bu vezinle yazmaya tarafçılık edilmiş (Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Cevdet Paşa v.b), fakat bu istek geniş bir akım halini alamamış, sadece birkaç sanatçı (Ethem Pertev Paşa, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Vefik Paşa, Abdülhak Hâmit, Recai-zâde Mahmut Ekrem v.b.) tarafından girişilen birkaç deneme ile yetinilmiştir.
dalt10 - avatarı
dalt10
Ziyaretçi
8 Ekim 2010       Mesaj #30
dalt10 - avatarı
Ziyaretçi
Türk Edebiyayında Farklı Edebi Dönemlerde Oluşan Ses Ritim Özellileri Ve Tanzimat Döneminin Sanat Anlayısı 1.ve 2. Döenem arasındaki Fark Lar Bulursanız svnrm
Son düzenleyen ener; 8 Ekim 2010 17:43

Benzer Konular

11 Haziran 2016 / adsız Cevaplanmış
13 Şubat 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
8 Aralık 2013 / mustafaşahin Soru-Cevap
18 Mart 2009 / fırat123 Soru-Cevap
1 Ekim 2009 / Misafir Soru-Cevap