Ziyaretçi
GELECEĞİN İCATLARI VE GELECEĞİN TEKNOLOJİSİ HAKKINDA RESİM ARAŞTIRMASI YAPTIM ANCAK FAZLA DÖKÜMAN BULAMADIM BANA YARDIMCI OLURSANIZ SEVİNİRİM
Sponsorlu Bağlantılar
Bundan elli yıl sonra, dünyamızın ana enerji kaynağının hidrojen olacağı tahmin ediliyor. Pilli kalplerden televizyonların yerini alan hologramlara, eh haliyle otomobillerimize kadar her şey, hidrojen enerjisiyle çalışacak. O zamana kadar atık olarak karbondioksit üretmeden en temiz hidrojen nasıl elde edeceğiz anlamış olacağız. Güneş ve rüzgâr enerjisi çok daha önemli hale gelecek, biyolojik yakıtların değeri tam olarak anlaşılacak ve hatta şu an bilinmeyen acayip bir şeylerden enerji elde ediyor olacağız. O zamana kadar yakıt hücresi teknolojisi, inanılmaz miktarda enerji üreten inanılmaz küçük hidrojen tankları geliştirmeyi başaracak. Böylece –eğer global ısınma çoktan yok etmediyse- buzulları güvenceye almış olacağız.
Amerika’daki yaklaşık 230 milyon aracın hepsinin yakıt hücresiyle çalıştığı ve sıradan bir yakıt hücresinin 75 kilowatt kapasiteyle çalıştığı düşünülürse (en azından bugün böyle), gerekli enerji ihtiyacı 17 terawatt olacak. Şu an Amerika’nın enerji ihtiyacının 800 gigawatt olduğunu düşünürseniz, sadece otomobiller için öngörülen enerji ihtiyacı, yukarıda bahsettiğimiz teknolojileri zorunlu kılıyor. Bu enerji potansiyelinin, otomobillerin pillerinin cebe girecek kadar küçülmesiyle evlere gireceği de söylenebilir. Yani arabanızın pilini çıkarıp cep bilgisayarınıza takabileceksiniz. En azından şimdilik böyle düşünülüyor.
Şimdi daha acayip araba kehanetlerine gelelim. İleriki elli yılda, otomobillerin zekâsının şimdiki makinelerle şimdiki insanlar arasında bir yerde olacağı düşünülüyor. Hatta neredeyse bir Cronenberg filmi gibi düşünülebilirsiniz, şimdiki çatır çutur direksiyon, vites ve pedalları unutun, sizinle organik olarak iletişime geçen bir otomobil hayal edin. Sizinle neredeyse bir olan otomobiller tamamen hayal değil. Şu an “ilkel” beynimizin engel olamadığı kazaları da tamamen unutun. Oturduğunuzda, vücudunuzdaki elektrik akımları sayesinde beyninizi okuyan koltuklar, GPS, yollara yerleştirilen ve otomobille iletişim halinde olan sensörler, otomatik pilot gibi ha oldu ha olacak teknolojilerle kaza denilen olay tarihe karışacak. Haydi diyelim ki kaza oldu, otomobilin şasisi tamamen nanokompozit maddelerden yapılacağından, yani moleküller maksimum güç ve hafiflik için özel olarak dizildiğinden zarar filan görmeyeceksiniz. İyice abartan tekno kâhinler (evet, böyle bir meslek var!), kaportanın hızınıza göre aerodinamik olarak şekil değiştirecek, neredeyse bir kumaş kadar ince olacağını öngörüyor. İleriki on yıl içinde bile karbon fiber kaportaları, sadece şıkır şıkır spor arabaların değil, tüm otomobillerin üzerinde göreceğiz, değişim işte bu kadar hızlı. Yapılan araştırmalar, sadece kaportanın karbonfiber ile yapılması halinde bile %40 ile %60 arasında bir hafifleme sağlanacağı şeklinde.
Geleceğin arabaları hızlı olacak. Sadece hafiflediği için değil, akıllı ve esnek kaporta, hızınıza göre kendini ayarlayacak, böylece araba yarışlarındaki havalanan araba görüntüleri otobanlara da bulaşmayacak. Kendini hıza göre ayarlayan spoilerlar şimdiden mevcut. Geleceğin arabalarının her yanının pencere olacağını düşünmeyin. Ulaşım, şehirlerin altından geçen tüneller sayesinde sağlandığı için görülecek bir şey yok, görülecek her şey aracın içinde olacak. Hatta otomasyon sisteminin gelişimi ve şehirciliğin gidişatına göre tamamen penceresiz otomobiller bile mümkün. Şimdi otoyolların geçtiği yerlerde ya daha çok bina ya da yeşillikler olacak. Şehirlerarası, hatta kıtalararası ulaşım bile bu dümdüz tüneller sayesinde sağlanacak. Otomasyon sistemleri, sizin reflekslerinizi aşan hızlar için bir zorunluluk haline gelecek, çünkü bugünün hızlı trenlerinden de hızlı giden otomobillerden bahsediyoruz.x
Tabii bunların hepsi şimdilik birer teknorüya. Hidrojen enerjisinin bütçe ve çevre bakımından kullanılabilir hale gelebilmesi, bugünün teknolojisi ile henüz mümkün değil; bugün sudan hidrojen elde etmek için harcanan enerji, hidrojen ile elde edilen enerjiden daha fazla. Yani petrolün tükenmemesi için dua edeceğimiz günler henüz bitecek gibi durmuyor. Şimdilik hidrojene en yakın şey elektrikli otomobiller (“EV”ler), hibrid olarak adlandırılan benzinli-hidrojenli modellerin en temizinden de temizler. Güneş enerjisi panelleriyle şarj ettikleri EV’leri kullanan bir avuç tekno-ütopiği saymazsanız, GM’in elektriklisi “EV1”in yangına neden olan tasarım hatası nedeniyle geri toplatılması sonrası, elektrikli arabaların direksiyonlarını sallamak da şimdilik hayal. Honda, ürettiği 330 elektrikli otomobili kimse almadı diye bu projeyi şimdilik rafa kaldırdı. Yani kimse EV üretmiyor. EV severler ise hidrojene yatırılan Ar-Ge bütçesinin birazı da yakıt pillerine harcansa ortaya çok şık bir ürün çıkacağını ve en önemli problemin üstesinden gelineceğini söylüyorlar: kapasite ve mesafe. Aslında herkes haklı. EV meraklıları, petrolün çevreye verdiği zararın bir an önce azaltılması için elde olan teknolojinin geliştirilmesini savunurken hidrojen avukatlığı yapanlar da, “biraz bekleyin, çok daha iyisi gelmek üzere” diye çırpınıyorlar. Peki kazanan kim? Otomobil üreticileri, bütün Ar-Ge bütçelerini hidrojen araştırmalarına yatırıyor demiştik değil mi?
Peki tüm bu gelişmelerin önündeki engel? Biz! En büyük otomobil pazarı Amerika’yı düşünelim, sadece sürücüler şişmanlamıyor! İnsanlar güce ve büyüklüğe meraklı. Araştırmalar, minicik, Japon görünümlü hidrojen enerjili arabaları kimsenin kullanmak istemediğini gösteriyor. Son yirmi yıl içinde beygir güçleri %80, ağırlıklar %20 arttı, yani herkes şaşaalı arabaların peşinde. Mesela hidrojen araştırmalarına en büyük parayı yatıran ve 2010’da ilk hidrojen enerjili otomobili piyasaya çıkaracağı sözünü veren GM, devasa SUV’lerden en çok para kazanan firma. Otomobil firmalarının ikinci en büyük araştırma bütçesi ise daha hafif malzemeler bulunması için seferber edilmiş durumda. Uğraşılan ise henüz bize bulaşmamış, SUV çılgınlığına bulaşmış bağımlıları üzmeden daha temiz araçlar üretmek.
Son düzenleyen fadedliver; 9 Temmuz 2009 17:33