İslamiyet öncesi Türk edebiyatı
11. yüzyıla kadar sürmüştür. Dil, biçim ve öz açısından ulusal bir nitelik taşır. Sözlü ve yazılı edebiyat olmak üzere başlıca iki kola ayrılır. Yazının kullanılmadığı dönemlerde oluşan sözlü edebiyat kuşaktan kuşağa, ağızdan ağıza geçerek sürdü. İlk Türk topluluklarında rahiplik, büyücülük, hekimlik görevini de yüklenen şairler şaman, kam, ozan gibi adlarla anılıyorlar, şiirlerini kopuz denilen bir sazla söylüyorlardı. Destan, ağıt, aşk ve doğa şiirlerinden oluşan bu ürünlerin pek azı günümüze kalabilmiştir. Yazılı edebiyat ise Göktürk ve Uygur yazılarını kullanan topluluklarca oluşturuldu. Kazılar sonucu bulunan en eski yazılı metinler, başlangıçta bulundukları yerin adıyla anılan Yenisey ile Orhun yazıtlarıdır. 6. ve 8. yüzyıl verimleri olan bu yazıtlar, Göktürk harfleriyle yazılmışlardır. Daha sonra değişik yörelerde yüzlerce yazıtın bulunması üzerine kullanılan yazıdan ötürü Göktürk yazıtları diye adlandırılan bu metinler, Türklerin işlenmiş bir yazı diline sahip olduklarını göstermektedir. Bu yazıtlardan Tonyukuk, Kültigin ve Bilge Kağan adlarına dikilenler Göktürk tarihine ilişkin bilgileri kapsamakla birlikte, Türk yazı dilinin ilk örnekleri olmaları ve destansı nitelikleri açısından Türk edebiyatı tarihinin büyük değer taşıyan ilk yazılı metinleri sayılmaktadır. 9. yüzyıl ürünü olan Uygurca yazılmış metinlerin çoğu ise Mani ve Budizm dinleriyle ilgili dualar ve ilahilerdir. Yine Uygurca birkaç aşk ve doğa şiiri gelişmiş bir edebiyatın varlığını kanıtlamaktadır.
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi