
Ziyaretçi
çanakkale savaşına ait bir anı
llütfen cevaplayın
llütfen cevaplayın


ahmet başaran
yenice-çınarcık köyü'nden.
tahir oğlu ahmet benim adım. 1303 (1887) doğumluyum. 94 yaşındayım. 6 yıl askerlik yaptım. çanakkale cephesinde ağır topçuydum.
çanakkale'ye ilk vardığımda çimenlik kalesi'nde 60-70 gün talim yaptırdılar. sonra bizi bölüklere dağıttılar. ben 6. bölüğe düştüm... nara kalesi'ne verdiler. nara kalesi'nde 6 ay filan durmuştuk ki
seferberlik ilan edildi. bizi dardanos bataryalarına gönderdiler. dardanos'ta 5. bölüğe verdiler. biz 150 kişi kadar vardık. başımızda yüzbaşı ahmet bey vardı. 7.5'luktu toplarımız. biz seri ateşli toplardaydık. 4 topumuz vardı. mermileri aynı tüfek fişengine benzerdi...kucaklayıp kakardık topun içine. 18 mart günü kepez'in altında bulunuyorduk. düşman gemileri
hep zırhlı tabii. selanik açıklarından ateş ede ede geliyorlar. kumkapı ve seddülbahir taraflarını ateşe tuttular. o taraflardaki tabyalar ateş içinde kaldılar. toplar paralandı...cephanelikler tutuştular. bir zaman sonra kumkale ve seddülbahir'deki bataryalar sustular. düşman zırhlıları ateş ederek boğaza yaklaştıkça bizim de mesafemize giriyorlardı. intepe ve çakaltepe bataryaların ateşe başlamalarından sonra
biz de bizim mesafemize girince başladık zırhlılara ateşe.
ben mermi sürüyordum. 2. erdim topta. çanakkale boğazı karabulut gibi gemi doluydu. hangisine atarsan at.akşamüzeri gün inmeye yakın düşman zırhlılarından birisi bizim önümüzde battı. bize yakındı. ya kilitbahir'den
ya hamidiye tabyası'ndan attılar. kepez çayı'nın denize döküldüğü yeri bile geçmişti. çanakkale'ye yakınlaşmıştı. mermi geldi zırhlıya. denizin dibine kaynadı gitti.
o gün
batanı battı
batmayanı geri çekilip kaçtı...gittiler...
18 mart'ın ilk günü bizim tabyada 11 kişi şehit vermiştik.
soğandere
kerevizdere taraflarında dağıldılar...geriye gittiler düşman zırhlıları...toplarımızın önlerine çam ağaçları dikerdik. gavurlar görmesin diye.
çam ağaçlarını geceleri sökerdik. geceleri projektörümüz vardı. yakardık...düşman zırhlılarına onunla ateş açardık. projektörümüzü parçalamak için çok mermi attı kafir. yapamadı bir şey...
o gün gece yarısı da geldiler. batan zırhlılarının yerini araştırdılar. biz de verdik ateşi. gerisin geriye gittiler...sabaha karşı oldu bu...
ertesi gün düşman gemileri tekrar hücum ettiler...gene olmadı. sonra akşam sabah hücum ettiler gemileriyle boğaza...gene olmadı...vazgeçtiler...hücumu kesti gemiler. sonra geri çekilip verdi topu seddülbahir'e...verdi topu...topuyla bizim askeri kırıp kendi askerini çıkardı...
denizden balon kaldırıyordu. ben gördüm. keleter gibi bir şey. kalkıyor havaya. o zaman asker arasında "balon çıkarıyor" derlerdi. balon çıkardığını görünce
biz saklanırdık. çünkü bizi görürmüş balondan...toplar patlamaya başlardı ardından...
bizim koğuşun yanlarına da çok mermi düştü. ancak kimseyi öldürmedi.
.....
bir gün nöbete gidiyordum. aceleyle potinlerin birinin iplerini bağlamamışım. bir arap subay vardı. görmüş beni çağırdı...iki tokat çekti.
-şimdi büyük bir amir gelse
ben ne diyeceğim
dedi.
bana öfkesinden gidip koğuşların arkasındaki iğde ağaçlarının dibine oturdu. o sırada bir bomba düştü...toprağı altüst etti...yakın düşmüş kafirin mermisi...subaylar
çavuşlar koşup gittik.
-korkmayın...korkmayın...bende yara yok
dedi.
.....
bizim bölüğün yanında başka bir bölük daha vardı. o bölüğün toplarından birine bir düşman mermisi düşmüştü. subayları vardı hasan efendi diye...o şehit düşmüştü orada...kumandanlarıydı...şimdi hasan mevsuf dedikleri yerde...18 kişi de yaralanmıştı...ben görmüştüm onları orada...
.....
bizim tabur kumandanımız binbaşı mustafa bey
bölük kumandanımız yüzbaşı ahmet efendi'ydi. birliğimi de şöyle söyleyeyim: 3. ağır topçu alayı
1. tabur
5. topçu bölüğü.
.....
çanakkale'ye yakın kepez yolunun altında bir gemimiz vardı bizim. çanakkale'yi bekliyordu. düşman gemileri
deniz altından bomba yollayıp torpille batırdılardı. hatta batmadı gemi de
yan yattıydı da
askerleri bir istimbot gelip almıştı çanakkale'den...bir gün de bizim dışarıya çıkıp gavur gemilerini bombalayan bir gemimiz yaralanmış geri dönüyordu. adını bilemeyeceğim. yavuz mu
turgut mu
bilmem. boğaz'dan içeri girip nara'ya gitmişti. biz o zaman selama durmuştuk.
.....
sonra harp bitti. silahlar terk edildi. sabaha kadar kimse kalmasın burada
dediler. ben de o zaman köye döndüm.
.....
bir zaman sonra anzavur çıktı orta yere. kuvayi milliye'ye karşı. köyden de anzavur'a asker topladılar. sonra gidenler de kaçıp geri geldiler. çetecilikti ortalık...karma karışıktı...
milliler de vardı yenice'de. anzavur'un elinde bir de top varmış...havaya uçuyor...milliler bozuldular o zaman yenice'de...ben köydeydim. bunları duydum...anzavurcular sonra ağunya taraflarına kadar gitmişler. onlar da oralarda bozulup dağılmışlar.
yunanlılar köyümüze geldiler. çok dövdüler milleti. 100 kişi kadar vardılar. yunan askerleri. "silah çıkarın" diye çok dövdüler köylüleri.
harman vaktiydi...korkudan kimse çıkamazdı orta yere...öküzler insansız harman sürüp harman dönerlerdi...
askerden geldikten sonra ev
bark olduk. 18 seneyi geçti nine öleli...hatice'ydi adı...üç tane çocuk oldu. 2 oğlan bir kız. oğlumun biri askerde öldü. adana taraflarında. dörtyol'da...şimdi burada kalan oğlumun yanında yaşıyorum...elverir...bakıyor...memnunum...oğlanda n da...komşulardan da...
maaş da veriyorlar şimdilerde...madalyam filan yok...aramadık arkasını...biz çok çektik
açlık bir yandan...bit akardı yakamızdan...bu kararda durursa çok iyi memleketin durumu...
ahmet fehmi türkan
çanakkale - sarıcaeli köyü'nden
1313 (1897) de doğdum. 84 yaşındayım. beni şubeden sarıcaeli köyü'nün yanındaki tepenin üzerindeki çanakkale müstahkem muharebe okulu'na gönderdiler. asker olarak. okulda iki bölük kurdular. ben 2. bölükle kilitbahir'e gittim. kilitbahir'deki askeri telgrafhane'de 15-16 ay kadar bulundum. seferberlik yeni açıldığında mecidiye kalesinde talim terbiye görmüştüm. sabah kaleye giderdik
akşama kadar talim yapar sonra köye dönerdik.
kilitbahir'deki askeri telgrafhane limanda denizin kenarındaydı. arıburnu'nda harp yeni bitmişti. fakat denizde düşman gemileri vardı.
telgrafhanedeyken şöyle bir şey olmuştu. aklımdayken anlatayım.
yavuz'la
midilli çıktı bir akşam boğazlardan o şifreyi ben aldım. o
geçişle ilgili şifreyi miralay talat beye götürdüğümde gözlerinden yaşlar akmaya başladı. emir verdi:
-bu gece
lapseki'den kumkale'ye
gelibolu'dan seddülbahir'e kadar her taraf karanlık kalacak. gemiler dış denize çıkacaklar. hiçbir ışık yanmayacak
dedi. ekledi:
-bu emri iki tarafa da telgrafla yaz.
seddülbahir'de yüzbaşı kadir bey vardı. iyi konuşurduk. ona dedim ki: "gemiler geçerken ben sana bildiririm. sen de dönerlerken bildirirsin."
o gece akşam karanlığından bir saat sonra gemiler boğazdan dışarıya çıktılar. üzerlerinde hiçbir ışık yoktu. öylece sessiz ve karanlıkta geçip gittiler.
kadir beye bildirdim gemilerin çıktığını. o gece sabaha karşı iki gemimiz
yavuz ve midilli imroz adası'ndaki ingiliz karargahını bombalamışlar. midilli bir torpile çarpıp batıyor. yavuz da geri dönerken bir serseri torpile çarpıp yaralanıyor.
seddülbahir'den yavuz dönerken
kadir bey telefonda hem ağlıyor
hem konuşuyor:
-gemide bir hal var
sallanarak geliyor.
yavuz'un birkaç bölmesi su almış. gelirken hepimiz sahile çıktık. ağır ağır gelişini takip ediyoruz. soğandere'nin önlerinde bir düşman tayyaresi yavuz'a ateş etti. yavuz'da uçaksavar toplarıyla tayyareye ateş açtılar. bu arada kilitbahir'in üzerindeki top da ateş etti. tayyareler dağıldılar.
yavuz sol tarafından yaralıydı. yavaş yavaş geldi. kilitbahir'in önünden nara burnu'na yöneldi. gitti. kıyıya baştan kara yaptı.
birkaç gün orada kaldı yavuz. düşman tayyareleri gelip yavuz'a ateş ederlerdi. 20 kadar tayyaresini gördüm düşmanın ateş ederlerken yavuz'a.
sonra yavuz istanbul'a gitti.
kilitbahir'den istanbul pendik'teki harp okulu'na gönderdiler. orada karargahta 7 ay kaldım. o sırada arabistan'da ordularımız bozulmuş. mütareke yapıldı. ben hava değişimine köye geldim. çanakkale'de ingilizler vardı.
ben idadinin 2. sınıfından ayrıldım. bursa ziraat mektebine gitmek için. gidemedik. kilitbahir'de subay adayıydım. pendik'te de subay adayı olarak talim terbiye gördüm. kendim de ders verdim. din hocaları gelmişti talim yerine. ben onlara öğretmen olarak ders verdim.
neyse bir sene geçince köyde hava değişimim bitti.
başvurdum
çanakkale müstahkem mevkii jandarma kumandanlığında tekrar göreve başladım. bir tabur jandarma vardı. kumandan olarak başımızda tabur kumandanı binbaşı ali rıza bey vardı.
akköy
bezirganlar
kumarlar gibi karakollarda çete takibine çıkan kuvvetlerin başında da bulundum. anadolu harbi yeni başlamıştı. karakollarda bulunduğum sırada yunanlıların zalimliğini yakından gördüm.
bir görevle sarıçalı köyüne gitmiştim. orada yüzbaşı niyazi bey
üsteğmen hüsamettin
teğmen suphi beyler çete takibi için kuvvetleriyle bulunuyorlardı.
o akşam ezandan sonra köyü yunanlılar sarmışlar. arkadaşlar da kahveye gitmişlerdi. gitmeyin filan dedimse de dinletemedim. gittiler. yanımda yusuf isminde bir arkadaş kalmıştı. yusuf ev sahibinin ufak bir çocuğu var... 7-8 yaşlarında onu gönderdi
aşağı kahveye. çocuk geldi. "jandarmaların silahlarını topluyor gavurlar" dedi. yusuf'a dedim: "sür atları". köyün dışında yol kenarında bir evdi. alçak avlulu bir ev. atlara bindik
sürdük atları. ben önde yusuf arkadan geliyor. yunan askerleri köyün etrafını sarmışlar. biz gürültüyle iki atla çıkınca bir takur takur oraya buraya koşturmalar oldu. yunanlılar bizi üzerlerine hücuma geçmişiz diye
kaçışırlarken.
köyün etrafını saran yunan askerlerinin paniğe kapılmalarından yararlanıp köyün dışına çıktık.
çınarlı köyü'ne gelip
karakoldaki cafer çavuş'a haber verdim.
-belki buraya da gelirler. boş bulunma. ben gidip tabur kumandanına haber vereceğim.
olayı tabur kumandanına söyledim. tabur kumandanımız ali rıza bey:
-"ne kadar askerimiz varsa etraftaki köylere dağıtın." diye emir verdi.
dağıttık askerleri yakın köylere.
tabur kumandanımız daha sonra çanakkale'deki ingiliz kumandanı ile konuşup yunanlıların aldıkları silahları geriye almıştı.
....
benim rütbem filan yoktu. fakat başçavuş gibi bana vazife verirlerdi. askerin başında giderdim.
çanakkale jandarma taburunda iken
yunanlılar çan'ı yaktıklarında bir ingiliz heyetiyle beraber çan'a da gitmiştim. heyette bir general
bir binbaşı ve de bir yüzbaşı vardı. çan'a girdiğimiz de dumanlar tütüyordu. biz heyetin yanında 20 süvariydik. heyettekiler çan'a yunanlıların yaptıkları hareketleri sordular rastladıkları insanlara. tercümanları da vardı biga'dan
karabiga'ya gittik. ingiliz heyeti istanbul'a gideceklerdi. vapura bindiler. biz lapseki üzerinden çanakkale'ye döndük.
....
bizim taburda iki tane cemal bey vardı. biri yüzbaşı cemal bey
diğeri tabur doktorumuz cemal bey
o da yüzbaşıydı.
yüzbaşı cemal bey beni çağırtmış
dedi ki:
-oğlum biz kuvayi milliye'ye geçiyoruz
gelecek misin?
onlarla beraber kuvayi milliye'ye katıldım. taburdan 5 kişiydik. sivillerle filan 30 kişi olduk. taburun cephanesini iki katıra yükledik. bayramiç tarafından gidiyoruz. yiğitler köyüne geçtik. evciler köyüne geldik. kazdağı'nın eteklerinden saracağız dağı. ingilizlerden haber getirdiler bize:
-dönsünler
yoksa sivil halkı cezalandıracağız.
bayramiç'te yunanlılar vardı. türk jandarmalarını silahsız olarak yanlarında çalıştırıyorlardı. bize haberi getiren de hafız abdullah ile izzet adında iki jandarmaydı.
"gidin şu kağıdı kuvayi milliye'ye giden arkadaşlarınıza verin" deyip ellerine bir kağıt vermişler. evcilerde bu iki kişi bize kağıdı yetiştirdiler.
doktor cemal bey bize yeni gelmişti. ankara'dan göndermişler. kuvayi milliye'ye asker toplasın diye. kuvvet toplamak için çok uğraştık ama başaramadık.
cemal bey kağıdı aldı
okudu
yırttı attı.
bana dedi ki:
-bunları bırakma.
kazdağı'na sardık. gidiyoruz yukarı. abdullah'la izzet başladılar yalvarmaya:
-bizi götürmeyin. bizim çocuklarımıza yunanlılar eziyet edecekler. bizi bırakın.
kumandana söyledim.
-"dağın içine girince bırakırsın" dedi.
dağın içine girdiğimizde bıraktık onları
geri döndüler.
o gece dağın üzerinde sabahladık. sabah şafakla beraber tekrar yola koyulduk. havran'ın üst taraflarında ormanlar köyü var. orada yunanlıların karakolu olduğunu duyduk. otmanlara geldiğimizde karakol yunan askerleri kaçmışlar. yoktular. bu sırada anadolu'da harp devam ediyordu tabii.
otmanlar'dan bir kılavuz bulduk. balıkesir'in solundan geçtik. oralarda boşnak hamza
arslan çetesi gibi çetelere rastladık. her ikisi de 10'ar kişi ile geziyorlardı. cemal bey'in gözü tutmadı bunları. sonra mustafa efendi çetesine rastladık. mustafa efendi bize "yunanlıları izmir'de deniz döktüler" dedi. bunun üzerine balıkesir'den yunanlılar kaçmışlar. balıkesir'de karakol kurduk. bir ay falan düzeni sağlamaya çalıştık. hükümet binasında çalışıyorduk. cemal bey binbaşı oldu. edirne'ye gitti. doktor cemal bey kaldı. bir çok subaylarla beraber halil fikri bey isminde yeni bir kumandan gelmişti.
beni o sırada çanakkale'ye gitmek üzere hazırlanan jandarma taburuna verdiler. inegöl taraflarında taburu buldum. kumandanını gördüm. tabura takıldım. çanakkale taburunun başında şevki bey adında bir önyüzbaşı vardı. çanakkale2ye gelmekte olan ziraat
maliye
savcı gibi memurlarda vardı. teşkilat olarak geliyorlar taburla beraber. gönen üzerinden biga'ya geldik.
biga'da ben atımı savcı ramiz bey'e verdim. mutasarrıf vahap bey'de var. biga'dan çok yağmurlu bir havada yola çıktık. çanakkale'ye geliyoruz. geceyi karacaören'de geçirdik. sabahleyin çanakkale'nin işgal kumandanı geldi. saçaklı
sırmalı rütbeleri var. yanında da tercümanı. vahap bey'in bulunduğu eve götürdük ingiliz kumandanını. sonradan öğrendiğimize göre vahap bey'le ingiliz işgal kuvvetleri arasında şöyle konuşmalar olmuş;
ingiliz kumandanı:
-çanakkale'ye girecek misiniz?
-evet gireceğim.
-ama bana bu konuda bir emir yok.
vahap bey:
-bana kesin emir var.
ingiliz kumandan vahap bey'den bir saat izin istemiş. vahap bey'de peki demiş. bizim tabur 200 kişi. "kuvayi milliye gelmiş" diyerek köylerden inen genç yaşlı insanlarla biz olduk 10.000 kişi. o kadar kalabalık olduk.
ingiliz kumandanı ayrıldıktan hemen sonra vahap bey hareket emri verdi.
geldik çanakkale'nin kenarına. tel örgüler var. uzaktan görüyoruz. ingilizlerde bir kargaşa vardı. neyse ingiliz kumandanı geldi. saatine baktı. ne söylediğini biz sonradan öğrendik. saatine bakınca:
-acele ettiniz. daha bir çeyrek saat var.
vahap bey de:
-benim saatim geldi
diye söylemiş.
orada bir anlaşma yapıldı. askerin bir kısmı ile toplanan sivil halkı içeri girmeyecek
dışarıda bekleyeceklerdi. biz içeri
memurlar
kumandanlar ve 60 jandarma girdik. hastane bayırına geldik. çanakkale'den ileri gelenler
hocalar
bey kısımları geliyorlar. yanlarında koçlar filan var. kurbanlık. kurbanlar kesildi. dualar edildi vahap bey:
"vali konağına gideceğiz" dedi.
çanakkale'de alayın önüne geldik. müstahkem mevkii kumandanlığının binalarına girip yerleştik. 1923 senesinin eylül ayında askerliğim sona erdi. 8
5 sene sürdü. askerlik bitince köyüme yerleştim.
yaşlılık aylığı alıyorum. hanımın adı hacer. sağ... yaşıyor... ikisi erkek
biri kız iç çocuğum oldu. çocuklardan da sekiz tane torunum var.
yenice-çınarcık köyü'nden.
Sponsorlu Baglantilar
tahir oğlu ahmet benim adım. 1303 (1887) doğumluyum. 94 yaşındayım. 6 yıl askerlik yaptım. çanakkale cephesinde ağır topçuydum.
çanakkale'ye ilk vardığımda çimenlik kalesi'nde 60-70 gün talim yaptırdılar. sonra bizi bölüklere dağıttılar. ben 6. bölüğe düştüm... nara kalesi'ne verdiler. nara kalesi'nde 6 ay filan durmuştuk ki



ben mermi sürüyordum. 2. erdim topta. çanakkale boğazı karabulut gibi gemi doluydu. hangisine atarsan at.akşamüzeri gün inmeye yakın düşman zırhlılarından birisi bizim önümüzde battı. bize yakındı. ya kilitbahir'den

o gün


18 mart'ın ilk günü bizim tabyada 11 kişi şehit vermiştik.
soğandere

çam ağaçlarını geceleri sökerdik. geceleri projektörümüz vardı. yakardık...düşman zırhlılarına onunla ateş açardık. projektörümüzü parçalamak için çok mermi attı kafir. yapamadı bir şey...
o gün gece yarısı da geldiler. batan zırhlılarının yerini araştırdılar. biz de verdik ateşi. gerisin geriye gittiler...sabaha karşı oldu bu...
ertesi gün düşman gemileri tekrar hücum ettiler...gene olmadı. sonra akşam sabah hücum ettiler gemileriyle boğaza...gene olmadı...vazgeçtiler...hücumu kesti gemiler. sonra geri çekilip verdi topu seddülbahir'e...verdi topu...topuyla bizim askeri kırıp kendi askerini çıkardı...
denizden balon kaldırıyordu. ben gördüm. keleter gibi bir şey. kalkıyor havaya. o zaman asker arasında "balon çıkarıyor" derlerdi. balon çıkardığını görünce

bizim koğuşun yanlarına da çok mermi düştü. ancak kimseyi öldürmedi.
.....
bir gün nöbete gidiyordum. aceleyle potinlerin birinin iplerini bağlamamışım. bir arap subay vardı. görmüş beni çağırdı...iki tokat çekti.
-şimdi büyük bir amir gelse


bana öfkesinden gidip koğuşların arkasındaki iğde ağaçlarının dibine oturdu. o sırada bir bomba düştü...toprağı altüst etti...yakın düşmüş kafirin mermisi...subaylar

-korkmayın...korkmayın...bende yara yok

.....
bizim bölüğün yanında başka bir bölük daha vardı. o bölüğün toplarından birine bir düşman mermisi düşmüştü. subayları vardı hasan efendi diye...o şehit düşmüştü orada...kumandanlarıydı...şimdi hasan mevsuf dedikleri yerde...18 kişi de yaralanmıştı...ben görmüştüm onları orada...
.....
bizim tabur kumandanımız binbaşı mustafa bey



.....
çanakkale'ye yakın kepez yolunun altında bir gemimiz vardı bizim. çanakkale'yi bekliyordu. düşman gemileri





.....
sonra harp bitti. silahlar terk edildi. sabaha kadar kimse kalmasın burada

.....
bir zaman sonra anzavur çıktı orta yere. kuvayi milliye'ye karşı. köyden de anzavur'a asker topladılar. sonra gidenler de kaçıp geri geldiler. çetecilikti ortalık...karma karışıktı...
milliler de vardı yenice'de. anzavur'un elinde bir de top varmış...havaya uçuyor...milliler bozuldular o zaman yenice'de...ben köydeydim. bunları duydum...anzavurcular sonra ağunya taraflarına kadar gitmişler. onlar da oralarda bozulup dağılmışlar.
yunanlılar köyümüze geldiler. çok dövdüler milleti. 100 kişi kadar vardılar. yunan askerleri. "silah çıkarın" diye çok dövdüler köylüleri.
harman vaktiydi...korkudan kimse çıkamazdı orta yere...öküzler insansız harman sürüp harman dönerlerdi...
askerden geldikten sonra ev

maaş da veriyorlar şimdilerde...madalyam filan yok...aramadık arkasını...biz çok çektik

ahmet fehmi türkan
çanakkale - sarıcaeli köyü'nden
1313 (1897) de doğdum. 84 yaşındayım. beni şubeden sarıcaeli köyü'nün yanındaki tepenin üzerindeki çanakkale müstahkem muharebe okulu'na gönderdiler. asker olarak. okulda iki bölük kurdular. ben 2. bölükle kilitbahir'e gittim. kilitbahir'deki askeri telgrafhane'de 15-16 ay kadar bulundum. seferberlik yeni açıldığında mecidiye kalesinde talim terbiye görmüştüm. sabah kaleye giderdik

kilitbahir'deki askeri telgrafhane limanda denizin kenarındaydı. arıburnu'nda harp yeni bitmişti. fakat denizde düşman gemileri vardı.
telgrafhanedeyken şöyle bir şey olmuştu. aklımdayken anlatayım.
yavuz'la


-bu gece



-bu emri iki tarafa da telgrafla yaz.
seddülbahir'de yüzbaşı kadir bey vardı. iyi konuşurduk. ona dedim ki: "gemiler geçerken ben sana bildiririm. sen de dönerlerken bildirirsin."
o gece akşam karanlığından bir saat sonra gemiler boğazdan dışarıya çıktılar. üzerlerinde hiçbir ışık yoktu. öylece sessiz ve karanlıkta geçip gittiler.
kadir beye bildirdim gemilerin çıktığını. o gece sabaha karşı iki gemimiz

seddülbahir'den yavuz dönerken


-gemide bir hal var

yavuz'un birkaç bölmesi su almış. gelirken hepimiz sahile çıktık. ağır ağır gelişini takip ediyoruz. soğandere'nin önlerinde bir düşman tayyaresi yavuz'a ateş etti. yavuz'da uçaksavar toplarıyla tayyareye ateş açtılar. bu arada kilitbahir'in üzerindeki top da ateş etti. tayyareler dağıldılar.
yavuz sol tarafından yaralıydı. yavaş yavaş geldi. kilitbahir'in önünden nara burnu'na yöneldi. gitti. kıyıya baştan kara yaptı.
birkaç gün orada kaldı yavuz. düşman tayyareleri gelip yavuz'a ateş ederlerdi. 20 kadar tayyaresini gördüm düşmanın ateş ederlerken yavuz'a.
sonra yavuz istanbul'a gitti.
kilitbahir'den istanbul pendik'teki harp okulu'na gönderdiler. orada karargahta 7 ay kaldım. o sırada arabistan'da ordularımız bozulmuş. mütareke yapıldı. ben hava değişimine köye geldim. çanakkale'de ingilizler vardı.
ben idadinin 2. sınıfından ayrıldım. bursa ziraat mektebine gitmek için. gidemedik. kilitbahir'de subay adayıydım. pendik'te de subay adayı olarak talim terbiye gördüm. kendim de ders verdim. din hocaları gelmişti talim yerine. ben onlara öğretmen olarak ders verdim.
neyse bir sene geçince köyde hava değişimim bitti.
başvurdum

akköy


bir görevle sarıçalı köyüne gitmiştim. orada yüzbaşı niyazi bey


o akşam ezandan sonra köyü yunanlılar sarmışlar. arkadaşlar da kahveye gitmişlerdi. gitmeyin filan dedimse de dinletemedim. gittiler. yanımda yusuf isminde bir arkadaş kalmıştı. yusuf ev sahibinin ufak bir çocuğu var... 7-8 yaşlarında onu gönderdi



köyün etrafını saran yunan askerlerinin paniğe kapılmalarından yararlanıp köyün dışına çıktık.
çınarlı köyü'ne gelip

-belki buraya da gelirler. boş bulunma. ben gidip tabur kumandanına haber vereceğim.
olayı tabur kumandanına söyledim. tabur kumandanımız ali rıza bey:
-"ne kadar askerimiz varsa etraftaki köylere dağıtın." diye emir verdi.
dağıttık askerleri yakın köylere.
tabur kumandanımız daha sonra çanakkale'deki ingiliz kumandanı ile konuşup yunanlıların aldıkları silahları geriye almıştı.
....
benim rütbem filan yoktu. fakat başçavuş gibi bana vazife verirlerdi. askerin başında giderdim.
çanakkale jandarma taburunda iken



....
bizim taburda iki tane cemal bey vardı. biri yüzbaşı cemal bey


yüzbaşı cemal bey beni çağırtmış

-oğlum biz kuvayi milliye'ye geçiyoruz

onlarla beraber kuvayi milliye'ye katıldım. taburdan 5 kişiydik. sivillerle filan 30 kişi olduk. taburun cephanesini iki katıra yükledik. bayramiç tarafından gidiyoruz. yiğitler köyüne geçtik. evciler köyüne geldik. kazdağı'nın eteklerinden saracağız dağı. ingilizlerden haber getirdiler bize:
-dönsünler

bayramiç'te yunanlılar vardı. türk jandarmalarını silahsız olarak yanlarında çalıştırıyorlardı. bize haberi getiren de hafız abdullah ile izzet adında iki jandarmaydı.
"gidin şu kağıdı kuvayi milliye'ye giden arkadaşlarınıza verin" deyip ellerine bir kağıt vermişler. evcilerde bu iki kişi bize kağıdı yetiştirdiler.
doktor cemal bey bize yeni gelmişti. ankara'dan göndermişler. kuvayi milliye'ye asker toplasın diye. kuvvet toplamak için çok uğraştık ama başaramadık.
cemal bey kağıdı aldı


bana dedi ki:
-bunları bırakma.
kazdağı'na sardık. gidiyoruz yukarı. abdullah'la izzet başladılar yalvarmaya:
-bizi götürmeyin. bizim çocuklarımıza yunanlılar eziyet edecekler. bizi bırakın.
kumandana söyledim.
-"dağın içine girince bırakırsın" dedi.
dağın içine girdiğimizde bıraktık onları

o gece dağın üzerinde sabahladık. sabah şafakla beraber tekrar yola koyulduk. havran'ın üst taraflarında ormanlar köyü var. orada yunanlıların karakolu olduğunu duyduk. otmanlara geldiğimizde karakol yunan askerleri kaçmışlar. yoktular. bu sırada anadolu'da harp devam ediyordu tabii.
otmanlar'dan bir kılavuz bulduk. balıkesir'in solundan geçtik. oralarda boşnak hamza

beni o sırada çanakkale'ye gitmek üzere hazırlanan jandarma taburuna verdiler. inegöl taraflarında taburu buldum. kumandanını gördüm. tabura takıldım. çanakkale taburunun başında şevki bey adında bir önyüzbaşı vardı. çanakkale2ye gelmekte olan ziraat


biga'da ben atımı savcı ramiz bey'e verdim. mutasarrıf vahap bey'de var. biga'dan çok yağmurlu bir havada yola çıktık. çanakkale'ye geliyoruz. geceyi karacaören'de geçirdik. sabahleyin çanakkale'nin işgal kumandanı geldi. saçaklı

ingiliz kumandanı:
-çanakkale'ye girecek misiniz?
-evet gireceğim.
-ama bana bu konuda bir emir yok.
vahap bey:
-bana kesin emir var.
ingiliz kumandan vahap bey'den bir saat izin istemiş. vahap bey'de peki demiş. bizim tabur 200 kişi. "kuvayi milliye gelmiş" diyerek köylerden inen genç yaşlı insanlarla biz olduk 10.000 kişi. o kadar kalabalık olduk.
ingiliz kumandanı ayrıldıktan hemen sonra vahap bey hareket emri verdi.
geldik çanakkale'nin kenarına. tel örgüler var. uzaktan görüyoruz. ingilizlerde bir kargaşa vardı. neyse ingiliz kumandanı geldi. saatine baktı. ne söylediğini biz sonradan öğrendik. saatine bakınca:
-acele ettiniz. daha bir çeyrek saat var.
vahap bey de:
-benim saatim geldi

orada bir anlaşma yapıldı. askerin bir kısmı ile toplanan sivil halkı içeri girmeyecek





"vali konağına gideceğiz" dedi.
çanakkale'de alayın önüne geldik. müstahkem mevkii kumandanlığının binalarına girip yerleştik. 1923 senesinin eylül ayında askerliğim sona erdi. 8

yaşlılık aylığı alıyorum. hanımın adı hacer. sağ... yaşıyor... ikisi erkek
