Arama

Nizam-ı Cedid ne demektir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 9 Ocak 2012 Gösterim: 7.661 Cevap: 6
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
13 Ocak 2009       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
nizam-ı cedid'in kelime anlamı nedir?
EN İYİ CEVABI _KleopatrA_ verdi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

nizamı cedid ocağı

Nizâm-ı Cedid (Nizam-ı Cedid / Nizamı Cedit) Nizâm-ı Cedid
Osmanlı Devleti'nde 18. asır sonunda, askerî ve idarî sahalardaki düzensizliklere çare bulmak için yapılan teşebbüslerin tamamı. Ayrıca, Avrupa usulleriyle meydana getirilen talimli orduya verilen isim.
Bu terim, ilk defa Fazıl Mustafa Paşa'nın sadrazamlığı esnasında, maliyede yapılan bazı yenilikler için kullanılmıştır. Daha sonra Sultan Üçüncü Selim Han (1789-1807) devrinde de, şimdi anlaşılan manada kullanılmağa başlanmıştır. Ancak, Nizâm-ı Cedid, geniş ve dar manâda olmak üzere iki şekilde tarif edilmiştir. Dar manâda; Sultan Üçüncü Selim Han devrinde, Avrupaî tarzda yetiştirilmek istenen askerî kuvvetlerde, geniş manâda ise; yine aynı padişah devrinde devlet teşkilâtının bütününde yapılmak istenilen yenilikler olarak bilinmektedir. Bu tariflerden ikincisi daha doğru olarak kabul edilir.
Sponsorlu Bağlantılar
On sekizinci asır boyunca devam eden askerî başarısızlıklar, bunları takip eden günlerde ıslahat lâyihalarının verilmeleriyle neticelenirdi. Bunların içinde, Halil Hamid Paşanın askerlik sahasındaki nizamnâmesi en önemlisidir. Sultan Üçüncü Selim’in tahta çıkışına kadar aşağı yukarı yüz sene devam eden ıslahat hareketlerinin bir merhalesini teşkil eden Nizâm-ı Cedid fikri, tamamen bu padişahın şahsına bağlanır. Gerçekten de bu padişah şehzadeliği ve veliahtlığı esnasında devletin içinde bulunduğu durum için yapılan ıslahat teşebbüslerini yakından takip etmiştir.
Nizâm-ı Cedid hareketi, Sultan Üçüncü Selim’in tahta çıkışıyla beraber belli bir tertip içinde uygulanmaya başlandı. Böyle yeni bir sistemin konulması için, öncelikle bazı yönlerden örnek alınacak Avrupalıların ilerlemesinin sebeplerinin incelenmesi ve devlet adamlarıyla âlimlerden teşekkül edilecek bir danışma meclisinin kurulması icab ediyordu. Padişah, meşveret (danışma) meclisi teşkiliyle, yeni fikrin, bir şahsın değil, devletin malı olması gayesini güdüyordu. Islahat için yirmi iki devlet adamından bu konudaki düşüncelerini açıklayan birer rapor hazırlamalarını istedi. Yirmi iki kişinin ikisi Avrupalı idi. Bunlardan Bertrauf Osmanlı ordusunda çalışan bir subay, diğeri ise İsveç konsolosluğunda çalışan D’Ohosson idi. Türk devlet adamlarının belli başlıları ise, Sadrazam Koca Yusuf Paşa, Veli Efendizâde Emin, Defterdar Şerif Efendi, Tatarcık Abdullah Efendi, Çavuşbaşı Efendi ve tarihçi Enver Efendiydi.
Diğer taraftan Ebû Bekr Râtib Efendi, o devir için Avrupa’nın güçlü devletlerinden olan Avusturya’nın başşehri Viyana’ya sefaret vazifesiyle gönderildi. Gönderilen bu elçiden, Avusturya’nın bütün müesseselerini incelemesi ve rapor etmesi istendi. Sekiz aylık bir seyahat neticesinde yazılan bu Sefaretnâme’de, alınması gerektiği bildirilen başlıca tedbirler şu maddeler içinde özetlenebilir:
1. Hazinenin dolu ve düzenli olması
2. Askerin itaatli olması
3. Devlet adamlarının doğru ve sadık kimseler olması
4. Halkın refah ve himayesinin temini
5. Bazı devletlerle ittifak anlaşmalarının yapılması
Ebû Bekr Râtib Efendiye göre, örnek seçilecek bir devletin askerî kanunları ve nizamları iktibas edilerek, kendi bünyemize uydurup, ihtiyacımıza cevap verecek bir Nizâm-ı Cedid ordusunun kurulması gerekiyordu. Padişahın düşüncelerine tesir eden bu Sefaretnâme, Nizâm-ı Cedid programının hazırlanmasının bir safhasını teşkil ediyordu.
Kendisinden önceki padişahların, ıslahat hareketlerindeki düşüncelerinden faydalanmasını bilen Sultan Üçüncü Selim Han, Sultan Üçüncü Ahmed Han devrinde yapılmak istenilen ıslahatın devlet adamlarından gizli olmasının zararlarını gördüğünden, devlet adamları ile âlimleri yanına çağırarak, onların düşüncelerinden faydalanma ve memleketlerin durumunu daha iyi tahlil etme imkânını ele geçirmek istedi. Ancak layihaları kaleme alan kimselerin askerlik sahasında tecrübeli olmaması, köklü tekliflerin gelmesine mani oldu.
Verilen layihalar, başlıca üç görüş üzerinde toplanıyordu:
1. Ordunun, Kanunî Sultan Süleyman Kanunları’na göre ıslah edilmesi.
2. Sultan Süleyman Kanunları’na, Avrupa nizamlarını tatbik ederek yeniden ordu teşkili.
3. Yeniçeri Ocağı tamamen kaldırılarak, Avrupa usullerine göre yeni bir ordunun kurulması.
Üçüncü düşüncede olanlara göre, devletin eski kanunları, ihtiyaca cevap veremez hâle gelmiş, Yeniçeri Ocağına fesat karışmış bu da ordunun bozulmasına sebep olmuştu. Bu sebeplerden dolayı, Yeniçeri Ocağını bir tarafa bırakarak, tamamen Avrupa usulleriyle yeni bir ordu kurulmalıydı.
Sultan Üçüncü Selim Han, bu fikirlerden üçüncüyü seçti. Programın uygulanması için tertip edilen heyetin başına, İbrahim İsmet Bey gibi dirayetli bir şahsı getirdi. Bu zat, işin başlangıcında olabilecek tehlikeleri dile getirmişti. Islahat heyetinin hazırladığı program, yetmiş iki maddeden meydana geliyordu. Öncelikle askerlikle ilgili maddelerin tatbikatına geçildi.
Yeniçeri Ocağının birdenbire kaldırılmasının devlete vereceği zarar ortada olduğundan, bu ocağın ıslah edilmesi sırasında yeni ordunun kurulması çalışmalarına başlandı. Yeniçeri Ocağına haftada birkaç gün mecburî talim konuldu. Humbaracı, Topçu, Lağımcı ve Toparabacı ocaklarının yeni kanunnameleri hazırlandı. Bunlar ordunun teknik sınıflarını teşkil edeceklerdi.
Yeni ordunun teşkili ise, Sadrazam Koca Yusuf Paşanın Ziştovi ve Yaş anlaşmalarından sonra cepheden İstanbul’a dönmesiyle başladı. Sadrazamın Avrupa’dan subay da getirmesi, talimli piyade askerinin teşkilini hızlandırdı. Padişah, bu ordunun yeniçerilerden bağımsız olmasını ve genç yeniçerilerin buraya alınmasını istiyordu. Ancak bunun mahzurları düşünüldüğünden, yeni ordunun Bostancı Ocağına bağlı, on iki bin mevcutlu ve örnek bir ordu gibi teşkili yoluna gidildi. Levend Çiftliği Kanunnâmesi ile yeni ordunun kadroları ve diğer meseleleri açıklanmış oluyordu.
Nizâm-ı Cedid ordusunun kuruluşunda ortaya çıkan diğer bir problemse yeniçeri taraftarlarının çıkaracağı taşkınlıktı. Bunun için halk arasında mûteber olan devlet adamlarından faydalanma yoluna gidildi. Yapılan propagandada, yeni ordunun İstanbul’da Rus tehlikesine karşı muhafaza için kurulduğunu, İstanbul’a karşı bir tehlike esnasında Anadolu ve Rumeli’ne dağılmış olan, çiftçilikle uğraşan askerin geç gelmesinin doğuracağı tehlikeler anlatıldı. Pek tesirli olmamakla beraber yapılan propaganda neticesi, ilk andaki tepkiler önlenmiş oldu. Sessizlikten istifade etmek isteyen devlet, Anadolu’da asker yetiştirme hareketine girişti. Bu harekette, Karaman Valisi Kadı Abdurrahman Paşa ile Amasya Sancakbeyi Cabbarzâde Süleyman Beyin gayretleri semeresini verdi. Ancak Yeniçeri Ocağına talim mecburiyeti konması, hariçten esamî satın alarak ulufeye kaydolanların işine gelmedi. Ocak içinde usulsüz aidat toplayanların, kanunnâme ile engellenmesi, çıkarcıları zor duruma soktu. Yapılan karşı propaganda neticesi önce Yeniçeriler talime çıkmamaya başladı, sonra da Nizâm-ı Cedide kaydolanların dağılmaları, devlet adamlarına Nizâm-ı Cedidin asker kaynağının sadece ordu olduğunu anlatmış oldu. Bu esnada Levend’den başka Üsküdar’da Kadı Abdurrahman Paşanın askerlerinden teşekkül eden yeni bir ordu tesis edildi.
Nizâm-ı Cedid ordusunun kurulmasının yanı sıra tophane, tersane ve mühendishânenin de yeniden organizasyonuna başlandı. Tophane mensupları elenerek yenilendi, Avrupa’dan top döküm ustaları getirilerek yeni ve kuvvetli top imalâtına başlanıldı. Çok ihmal edilmiş olan donanma ile tersanenin ıslahatına girişildi ve bu konu, Küçük Hüseyin Paşaya verildi. Alınan tedbirler neticesinde donanma her yönden güçlendi. Fennî eğitimde tahsil ve terbiyenin ilerlemesi için, 1773’te açılan Mühendishâne-i Bahri-i Hümâyûn genişletildi. Bu okullarda, geniş ölçüde yabancı öğretmenlerden faydalanıldı. Okulların kitap ihtiyacını karşılamak için de Üsküdar Matbaası yeniden tesis edildi.
Yapılan değişiklikler, devlet bütçesine ağır yük getiriyordu. Yükün kaldırılması için, sâdece Nizâm-ı Cedidin giderlerini karşılayacak İrad-ı Cedid denilen yeni bir hazine kuruldu. Ayrıca İrad-ı Cedid, ileride meydana gelebilecek harplerin giderlerini de karşılayacaktı. İki yüz bin kese değerinde olacak bu hazinenin gelir kaynaklarını, rüsûm-ı zecriye denilen tütün, içki ve kahveden alınan vergilerle, mahlûl mukataalardan alınan vergi ve her sene yenilenen beratlardan alınan vergiler teşkil ediyordu. Hazinenin hesaplarını görmek için de talimli asker nazırı, İrâd-ı Cedid defterdarı tayin edildi.
Nizâm-ı Cedid hareketi, askerî sahadaki yeniliklerin yanı sıra idarî, siyasî ve ticarî sahalarda aynı istikamette bir takım teşebbüsleri beraberinde getirdi. İdarî sahada, Anadolu ve Rumeli, yirmi sekiz vilâyete bölündü ve vezir sayısı buna uygun hâle getirildi. İdareciliği menfî olan ehliyetsiz kişilere vezirlik verilmemesine dair kanunnâme çıkarıldı ve tayinlerin yapılması hakkı, padişah ve sadrazama verildi. Vezirlerin memuriyet süresi, en az üç, en çok beş yıl arasında sınırlandırıldı. Kadıların durumu, timar nizamnâmesi düzenlenerek, yapılacak muamelelerin kanunnâmeye uygun olmasına dikkat edildi.
Osmanlı Devletinin iktisadî, idarî, siyasî sahalarında yapılan yenilik ve ıslahatlar, yapılan menfî propaganda, içteki ve dıştaki başarısızlıklar sebebiyle istenilen neticeyi veremedi. Islahatları tatbik edenler arasında, padişaha tam olarak itaat edenlerin sayısının az olması da bu başarısızlıklarda rol oynadı. Haricî düşmanlarla yapılan savaşlar, Arabistan’da Vehhabî, Mora’da Rum, Balkanlar’da Sırp isyanları ile diğer küçük çaptaki isyanları bastırmakta güçlükle karşılanılmasının suçu, devamlı Nizâm-ı Cedid askerine yüklendi. Yeniçeri Ocağı mensuplarının da Nizâm-ı Cedid askerinin çoğalmasıyla kendi maaşlarının ellerinden gideceği korkusu, yeniliklere cephe almalarına yol açtı. Fransa’nın Osmanlı Devleti aleyhine cephe alıp, İstanbul’daki Fransız sefirinin el altından Yeniçerileri, “Maaşlarınız alınıp, devlet ileri gelenlerine dağıtılacaktır” şeklindeki tahrikleri de etkili oldu. Bu hareketin başarısızlığında korkak ve müsrif devlet adamlarının mühim tesiri oldu. Devlet bütçesinden yapılan masrafların artması, hileli sikke kesilmesi veya yeni yeni vergilerin konulmasına bağlı olarak, eşya fiyatları arttı. Taşrada vergi tahsildarlarının yolsuzlukları halka büyük sıkıntı getirdi. Bu sebeplerden, yeniliğe karşı olan unsurlar, Nizham-ı Cedid’in yıkılması için fırsat aramaya başladılar.
Napolyon’un Mısır Seferi sırasında Akkâ Kalesinin önündeki savaşta başarı kazanan Nizâm-ı Cedid ordusundan, Sırp isyanlarına ve Rusya ile savaş tehlikesine karşı faydalanılmak istendi ve ordu Rumeli'ne geçirildi. Ancak bu durumdan şüphelenen Rumeli âyânına, ordunun Sırp İsyanını bastırmakla vazifeli olduğu ilân edildi. Fakat, Sadrazam, İsmail Paşanın ve yeniliğe muhalif olanların Rumeli âyânı ve Yeniçerileri tahriki, olayların başlangıcı oldu. İlk hâdise Tekirdağ’da meydana geldi. Burada, kurulacak Nizâm-ı Cedid ordusuna dair fermanı okuyan kişiyi Yeniçeriler öldürdüler. Askeri Edirne’ye götüren Kadı Abdurrahman Paşaya mukavemet edilmesi, iç harp tehlikesi derecesine ulaştı. İngiliz donanmasının İstanbul’u yakmakla tehdit ettiği ve düşmanın sınırlara asker yığdığı sırada böyle bir isyanın başlaması, devletin selâmeti açısından kötü neticeler verecekti. Bu sebeple Üçüncü Sultan Selim Han, Abdurrahman Paşayı geri çağırdı. Ancak bu tedbir arzu edilen neticenin aksine, muhaliflerin taşkınlıklarını arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Zira, yenilik düşmanlarının şımarmalarına sebebiyet verildi. İstanbul’da Boğaz yamakları isyan etti.
Edirne’deki hâdiseden sonra merkezde yapılan değişiklikler, fayda yerine zarar getirdi. Yeni tayinlerle, görünüşte Nizâm-ı Cedid taraftarı olanlar, makam sahibi oldular. Ordunun da İstanbul’da bulunmayışını fırsat bilen Yeniçeri ve yenilik muhalifleri, Nizâm-ı Cedidi ortadan kaldırmaya karar verdiler. Bu karardan habersiz olan Padişah, Boğaz yamaklarını Nizâm-ı Cedid’e dahil etmeye çalışıyordu. Köse Musa Paşa ise el altından haber göndererek, bu askerleri; “Eğer, Nizâm-ı Cedid elbisesi giyerseniz dinden çıkarsınız, giymezseniz ocaktan atılırsınız. Belki de Nizâm-ı Cedid sizi öldürecek” diye tahrik ediyordu. Tahrikler sonucu 26 Mayıs 1807 tarihinde Büyükdere Çayırında toplanan yeniçeriler isyanı başlattılar. Başlarına reis olarak seçtikleri, Kabakçı Mustafa denilen serkeş de İstanbul halkına, yaptıkları işin mukaddes bir hareket olduğu yolunda propaganda yaptı.
Bu esnada Kaymakam Köse Murad Paşa, bir taraftan Padişaha isyanı önemsiz gibi gösterirken, diğer taraftan, isyancıları bastırmaya hazırlanan Topçu Ocağına, karşı gelmemelerini emreden haberi gönderiyordu. Böylelikle isyan programı düzenli olarak tatbik edilmeğe başlandı. İsyancılar Et Meydanında (Aksaray’da) toplandıktan sonra, devlet adamlarının içinde bulunan Nizâm-ı Cedid muhalifleriyle anlaştılar. Padişah durumdan haberdar olduğunda iş işten geçmişti. İsyanın bastırılması için Nizâm-ı Cedidin kaldırıldığına dair bir ferman yayınladıysa da, âsiler bu defa da, Padişahtan on bir kişinin kendilerine teslimini istediler.
Kendisine on bir kişinin isimlerinin listesi verildiğinde çok üzülen Padişah, bütün bunlara sebep, kendi yumuşak huyluluğu olduğunu söyledi. Kan dökülmemesi için âsilerin istekleri kabul edildi. Âsiler verdikleri listede olan kişileri birer yolunu bulup katlettikten sonra, bizzat Nizâm-ı Cedidin mimarı olan Sultan Üçüncü Selim’e karşı hareketlere başladılar. Nihayet Üçüncü Selim Han da iyi huyluluğu, şefkati ve temiz ahlâkı yüzünden şehit edildi. İsyanın neticesinde de memleket, Avrupa’ya yetişmek yolunda uzun bir süre geri bırakılmış oldu.



fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
13 Ocak 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
İnceleyiniz Nizâm-ı Cedid (Nizam-ı Cedid / Nizamı Cedit)
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ocak 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
nizamı cedid ocağı
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
13 Ocak 2010       Mesaj #4
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

nizamı cedid ocağı

Nizâm-ı Cedid (Nizam-ı Cedid / Nizamı Cedit) Nizâm-ı Cedid
Osmanlı Devleti'nde 18. asır sonunda, askerî ve idarî sahalardaki düzensizliklere çare bulmak için yapılan teşebbüslerin tamamı. Ayrıca, Avrupa usulleriyle meydana getirilen talimli orduya verilen isim.
Bu terim, ilk defa Fazıl Mustafa Paşa'nın sadrazamlığı esnasında, maliyede yapılan bazı yenilikler için kullanılmıştır. Daha sonra Sultan Üçüncü Selim Han (1789-1807) devrinde de, şimdi anlaşılan manada kullanılmağa başlanmıştır. Ancak, Nizâm-ı Cedid, geniş ve dar manâda olmak üzere iki şekilde tarif edilmiştir. Dar manâda; Sultan Üçüncü Selim Han devrinde, Avrupaî tarzda yetiştirilmek istenen askerî kuvvetlerde, geniş manâda ise; yine aynı padişah devrinde devlet teşkilâtının bütününde yapılmak istenilen yenilikler olarak bilinmektedir. Bu tariflerden ikincisi daha doğru olarak kabul edilir.
On sekizinci asır boyunca devam eden askerî başarısızlıklar, bunları takip eden günlerde ıslahat lâyihalarının verilmeleriyle neticelenirdi. Bunların içinde, Halil Hamid Paşanın askerlik sahasındaki nizamnâmesi en önemlisidir. Sultan Üçüncü Selim’in tahta çıkışına kadar aşağı yukarı yüz sene devam eden ıslahat hareketlerinin bir merhalesini teşkil eden Nizâm-ı Cedid fikri, tamamen bu padişahın şahsına bağlanır. Gerçekten de bu padişah şehzadeliği ve veliahtlığı esnasında devletin içinde bulunduğu durum için yapılan ıslahat teşebbüslerini yakından takip etmiştir.
Nizâm-ı Cedid hareketi, Sultan Üçüncü Selim’in tahta çıkışıyla beraber belli bir tertip içinde uygulanmaya başlandı. Böyle yeni bir sistemin konulması için, öncelikle bazı yönlerden örnek alınacak Avrupalıların ilerlemesinin sebeplerinin incelenmesi ve devlet adamlarıyla âlimlerden teşekkül edilecek bir danışma meclisinin kurulması icab ediyordu. Padişah, meşveret (danışma) meclisi teşkiliyle, yeni fikrin, bir şahsın değil, devletin malı olması gayesini güdüyordu. Islahat için yirmi iki devlet adamından bu konudaki düşüncelerini açıklayan birer rapor hazırlamalarını istedi. Yirmi iki kişinin ikisi Avrupalı idi. Bunlardan Bertrauf Osmanlı ordusunda çalışan bir subay, diğeri ise İsveç konsolosluğunda çalışan D’Ohosson idi. Türk devlet adamlarının belli başlıları ise, Sadrazam Koca Yusuf Paşa, Veli Efendizâde Emin, Defterdar Şerif Efendi, Tatarcık Abdullah Efendi, Çavuşbaşı Efendi ve tarihçi Enver Efendiydi.
Diğer taraftan Ebû Bekr Râtib Efendi, o devir için Avrupa’nın güçlü devletlerinden olan Avusturya’nın başşehri Viyana’ya sefaret vazifesiyle gönderildi. Gönderilen bu elçiden, Avusturya’nın bütün müesseselerini incelemesi ve rapor etmesi istendi. Sekiz aylık bir seyahat neticesinde yazılan bu Sefaretnâme’de, alınması gerektiği bildirilen başlıca tedbirler şu maddeler içinde özetlenebilir:
1. Hazinenin dolu ve düzenli olması
2. Askerin itaatli olması
3. Devlet adamlarının doğru ve sadık kimseler olması
4. Halkın refah ve himayesinin temini
5. Bazı devletlerle ittifak anlaşmalarının yapılması
Ebû Bekr Râtib Efendiye göre, örnek seçilecek bir devletin askerî kanunları ve nizamları iktibas edilerek, kendi bünyemize uydurup, ihtiyacımıza cevap verecek bir Nizâm-ı Cedid ordusunun kurulması gerekiyordu. Padişahın düşüncelerine tesir eden bu Sefaretnâme, Nizâm-ı Cedid programının hazırlanmasının bir safhasını teşkil ediyordu.
Kendisinden önceki padişahların, ıslahat hareketlerindeki düşüncelerinden faydalanmasını bilen Sultan Üçüncü Selim Han, Sultan Üçüncü Ahmed Han devrinde yapılmak istenilen ıslahatın devlet adamlarından gizli olmasının zararlarını gördüğünden, devlet adamları ile âlimleri yanına çağırarak, onların düşüncelerinden faydalanma ve memleketlerin durumunu daha iyi tahlil etme imkânını ele geçirmek istedi. Ancak layihaları kaleme alan kimselerin askerlik sahasında tecrübeli olmaması, köklü tekliflerin gelmesine mani oldu.
Verilen layihalar, başlıca üç görüş üzerinde toplanıyordu:
1. Ordunun, Kanunî Sultan Süleyman Kanunları’na göre ıslah edilmesi.
2. Sultan Süleyman Kanunları’na, Avrupa nizamlarını tatbik ederek yeniden ordu teşkili.
3. Yeniçeri Ocağı tamamen kaldırılarak, Avrupa usullerine göre yeni bir ordunun kurulması.
Üçüncü düşüncede olanlara göre, devletin eski kanunları, ihtiyaca cevap veremez hâle gelmiş, Yeniçeri Ocağına fesat karışmış bu da ordunun bozulmasına sebep olmuştu. Bu sebeplerden dolayı, Yeniçeri Ocağını bir tarafa bırakarak, tamamen Avrupa usulleriyle yeni bir ordu kurulmalıydı.
Sultan Üçüncü Selim Han, bu fikirlerden üçüncüyü seçti. Programın uygulanması için tertip edilen heyetin başına, İbrahim İsmet Bey gibi dirayetli bir şahsı getirdi. Bu zat, işin başlangıcında olabilecek tehlikeleri dile getirmişti. Islahat heyetinin hazırladığı program, yetmiş iki maddeden meydana geliyordu. Öncelikle askerlikle ilgili maddelerin tatbikatına geçildi.
Yeniçeri Ocağının birdenbire kaldırılmasının devlete vereceği zarar ortada olduğundan, bu ocağın ıslah edilmesi sırasında yeni ordunun kurulması çalışmalarına başlandı. Yeniçeri Ocağına haftada birkaç gün mecburî talim konuldu. Humbaracı, Topçu, Lağımcı ve Toparabacı ocaklarının yeni kanunnameleri hazırlandı. Bunlar ordunun teknik sınıflarını teşkil edeceklerdi.
Yeni ordunun teşkili ise, Sadrazam Koca Yusuf Paşanın Ziştovi ve Yaş anlaşmalarından sonra cepheden İstanbul’a dönmesiyle başladı. Sadrazamın Avrupa’dan subay da getirmesi, talimli piyade askerinin teşkilini hızlandırdı. Padişah, bu ordunun yeniçerilerden bağımsız olmasını ve genç yeniçerilerin buraya alınmasını istiyordu. Ancak bunun mahzurları düşünüldüğünden, yeni ordunun Bostancı Ocağına bağlı, on iki bin mevcutlu ve örnek bir ordu gibi teşkili yoluna gidildi. Levend Çiftliği Kanunnâmesi ile yeni ordunun kadroları ve diğer meseleleri açıklanmış oluyordu.
Nizâm-ı Cedid ordusunun kuruluşunda ortaya çıkan diğer bir problemse yeniçeri taraftarlarının çıkaracağı taşkınlıktı. Bunun için halk arasında mûteber olan devlet adamlarından faydalanma yoluna gidildi. Yapılan propagandada, yeni ordunun İstanbul’da Rus tehlikesine karşı muhafaza için kurulduğunu, İstanbul’a karşı bir tehlike esnasında Anadolu ve Rumeli’ne dağılmış olan, çiftçilikle uğraşan askerin geç gelmesinin doğuracağı tehlikeler anlatıldı. Pek tesirli olmamakla beraber yapılan propaganda neticesi, ilk andaki tepkiler önlenmiş oldu. Sessizlikten istifade etmek isteyen devlet, Anadolu’da asker yetiştirme hareketine girişti. Bu harekette, Karaman Valisi Kadı Abdurrahman Paşa ile Amasya Sancakbeyi Cabbarzâde Süleyman Beyin gayretleri semeresini verdi. Ancak Yeniçeri Ocağına talim mecburiyeti konması, hariçten esamî satın alarak ulufeye kaydolanların işine gelmedi. Ocak içinde usulsüz aidat toplayanların, kanunnâme ile engellenmesi, çıkarcıları zor duruma soktu. Yapılan karşı propaganda neticesi önce Yeniçeriler talime çıkmamaya başladı, sonra da Nizâm-ı Cedide kaydolanların dağılmaları, devlet adamlarına Nizâm-ı Cedidin asker kaynağının sadece ordu olduğunu anlatmış oldu. Bu esnada Levend’den başka Üsküdar’da Kadı Abdurrahman Paşanın askerlerinden teşekkül eden yeni bir ordu tesis edildi.
Nizâm-ı Cedid ordusunun kurulmasının yanı sıra tophane, tersane ve mühendishânenin de yeniden organizasyonuna başlandı. Tophane mensupları elenerek yenilendi, Avrupa’dan top döküm ustaları getirilerek yeni ve kuvvetli top imalâtına başlanıldı. Çok ihmal edilmiş olan donanma ile tersanenin ıslahatına girişildi ve bu konu, Küçük Hüseyin Paşaya verildi. Alınan tedbirler neticesinde donanma her yönden güçlendi. Fennî eğitimde tahsil ve terbiyenin ilerlemesi için, 1773’te açılan Mühendishâne-i Bahri-i Hümâyûn genişletildi. Bu okullarda, geniş ölçüde yabancı öğretmenlerden faydalanıldı. Okulların kitap ihtiyacını karşılamak için de Üsküdar Matbaası yeniden tesis edildi.
Yapılan değişiklikler, devlet bütçesine ağır yük getiriyordu. Yükün kaldırılması için, sâdece Nizâm-ı Cedidin giderlerini karşılayacak İrad-ı Cedid denilen yeni bir hazine kuruldu. Ayrıca İrad-ı Cedid, ileride meydana gelebilecek harplerin giderlerini de karşılayacaktı. İki yüz bin kese değerinde olacak bu hazinenin gelir kaynaklarını, rüsûm-ı zecriye denilen tütün, içki ve kahveden alınan vergilerle, mahlûl mukataalardan alınan vergi ve her sene yenilenen beratlardan alınan vergiler teşkil ediyordu. Hazinenin hesaplarını görmek için de talimli asker nazırı, İrâd-ı Cedid defterdarı tayin edildi.
Nizâm-ı Cedid hareketi, askerî sahadaki yeniliklerin yanı sıra idarî, siyasî ve ticarî sahalarda aynı istikamette bir takım teşebbüsleri beraberinde getirdi. İdarî sahada, Anadolu ve Rumeli, yirmi sekiz vilâyete bölündü ve vezir sayısı buna uygun hâle getirildi. İdareciliği menfî olan ehliyetsiz kişilere vezirlik verilmemesine dair kanunnâme çıkarıldı ve tayinlerin yapılması hakkı, padişah ve sadrazama verildi. Vezirlerin memuriyet süresi, en az üç, en çok beş yıl arasında sınırlandırıldı. Kadıların durumu, timar nizamnâmesi düzenlenerek, yapılacak muamelelerin kanunnâmeye uygun olmasına dikkat edildi.
Osmanlı Devletinin iktisadî, idarî, siyasî sahalarında yapılan yenilik ve ıslahatlar, yapılan menfî propaganda, içteki ve dıştaki başarısızlıklar sebebiyle istenilen neticeyi veremedi. Islahatları tatbik edenler arasında, padişaha tam olarak itaat edenlerin sayısının az olması da bu başarısızlıklarda rol oynadı. Haricî düşmanlarla yapılan savaşlar, Arabistan’da Vehhabî, Mora’da Rum, Balkanlar’da Sırp isyanları ile diğer küçük çaptaki isyanları bastırmakta güçlükle karşılanılmasının suçu, devamlı Nizâm-ı Cedid askerine yüklendi. Yeniçeri Ocağı mensuplarının da Nizâm-ı Cedid askerinin çoğalmasıyla kendi maaşlarının ellerinden gideceği korkusu, yeniliklere cephe almalarına yol açtı. Fransa’nın Osmanlı Devleti aleyhine cephe alıp, İstanbul’daki Fransız sefirinin el altından Yeniçerileri, “Maaşlarınız alınıp, devlet ileri gelenlerine dağıtılacaktır” şeklindeki tahrikleri de etkili oldu. Bu hareketin başarısızlığında korkak ve müsrif devlet adamlarının mühim tesiri oldu. Devlet bütçesinden yapılan masrafların artması, hileli sikke kesilmesi veya yeni yeni vergilerin konulmasına bağlı olarak, eşya fiyatları arttı. Taşrada vergi tahsildarlarının yolsuzlukları halka büyük sıkıntı getirdi. Bu sebeplerden, yeniliğe karşı olan unsurlar, Nizham-ı Cedid’in yıkılması için fırsat aramaya başladılar.
Napolyon’un Mısır Seferi sırasında Akkâ Kalesinin önündeki savaşta başarı kazanan Nizâm-ı Cedid ordusundan, Sırp isyanlarına ve Rusya ile savaş tehlikesine karşı faydalanılmak istendi ve ordu Rumeli'ne geçirildi. Ancak bu durumdan şüphelenen Rumeli âyânına, ordunun Sırp İsyanını bastırmakla vazifeli olduğu ilân edildi. Fakat, Sadrazam, İsmail Paşanın ve yeniliğe muhalif olanların Rumeli âyânı ve Yeniçerileri tahriki, olayların başlangıcı oldu. İlk hâdise Tekirdağ’da meydana geldi. Burada, kurulacak Nizâm-ı Cedid ordusuna dair fermanı okuyan kişiyi Yeniçeriler öldürdüler. Askeri Edirne’ye götüren Kadı Abdurrahman Paşaya mukavemet edilmesi, iç harp tehlikesi derecesine ulaştı. İngiliz donanmasının İstanbul’u yakmakla tehdit ettiği ve düşmanın sınırlara asker yığdığı sırada böyle bir isyanın başlaması, devletin selâmeti açısından kötü neticeler verecekti. Bu sebeple Üçüncü Sultan Selim Han, Abdurrahman Paşayı geri çağırdı. Ancak bu tedbir arzu edilen neticenin aksine, muhaliflerin taşkınlıklarını arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Zira, yenilik düşmanlarının şımarmalarına sebebiyet verildi. İstanbul’da Boğaz yamakları isyan etti.
Edirne’deki hâdiseden sonra merkezde yapılan değişiklikler, fayda yerine zarar getirdi. Yeni tayinlerle, görünüşte Nizâm-ı Cedid taraftarı olanlar, makam sahibi oldular. Ordunun da İstanbul’da bulunmayışını fırsat bilen Yeniçeri ve yenilik muhalifleri, Nizâm-ı Cedidi ortadan kaldırmaya karar verdiler. Bu karardan habersiz olan Padişah, Boğaz yamaklarını Nizâm-ı Cedid’e dahil etmeye çalışıyordu. Köse Musa Paşa ise el altından haber göndererek, bu askerleri; “Eğer, Nizâm-ı Cedid elbisesi giyerseniz dinden çıkarsınız, giymezseniz ocaktan atılırsınız. Belki de Nizâm-ı Cedid sizi öldürecek” diye tahrik ediyordu. Tahrikler sonucu 26 Mayıs 1807 tarihinde Büyükdere Çayırında toplanan yeniçeriler isyanı başlattılar. Başlarına reis olarak seçtikleri, Kabakçı Mustafa denilen serkeş de İstanbul halkına, yaptıkları işin mukaddes bir hareket olduğu yolunda propaganda yaptı.
Bu esnada Kaymakam Köse Murad Paşa, bir taraftan Padişaha isyanı önemsiz gibi gösterirken, diğer taraftan, isyancıları bastırmaya hazırlanan Topçu Ocağına, karşı gelmemelerini emreden haberi gönderiyordu. Böylelikle isyan programı düzenli olarak tatbik edilmeğe başlandı. İsyancılar Et Meydanında (Aksaray’da) toplandıktan sonra, devlet adamlarının içinde bulunan Nizâm-ı Cedid muhalifleriyle anlaştılar. Padişah durumdan haberdar olduğunda iş işten geçmişti. İsyanın bastırılması için Nizâm-ı Cedidin kaldırıldığına dair bir ferman yayınladıysa da, âsiler bu defa da, Padişahtan on bir kişinin kendilerine teslimini istediler.
Kendisine on bir kişinin isimlerinin listesi verildiğinde çok üzülen Padişah, bütün bunlara sebep, kendi yumuşak huyluluğu olduğunu söyledi. Kan dökülmemesi için âsilerin istekleri kabul edildi. Âsiler verdikleri listede olan kişileri birer yolunu bulup katlettikten sonra, bizzat Nizâm-ı Cedidin mimarı olan Sultan Üçüncü Selim’e karşı hareketlere başladılar. Nihayet Üçüncü Selim Han da iyi huyluluğu, şefkati ve temiz ahlâkı yüzünden şehit edildi. İsyanın neticesinde de memleket, Avrupa’ya yetişmek yolunda uzun bir süre geri bırakılmış oldu.


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ocak 2012       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
nizamı çedit nedenleri nelerdir
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
9 Ocak 2012       Mesaj #6
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

nizamı çedit nedenleri nelerdir

Osmanlı Devleti'nde III. Selim döneminde (1789-1807) girişilen yeni­leşme hareketinin adıdır. Yeni düzen anlamı­na gelen Nizam-ı Cedid askerlik, yönetim, maliye, tarım, sanayi, ticaret gibi geniş bir alan için öngörülmüşse de varlığını daha çok askerlik alanında göstermiştir.
18. yüzyılda Lale Devri'nde başlayan ilk yenileşme hareketi 1730'da Patrona Halil Ayaklanması ile son bulmuştu. 1730'dan son­ra başa geçen I. Mahmud (1730-54), III. Mustafa (1757-74) ve I. Abdülhamid (1774-89) gibi padişahlar yenilikçi olmamakla birlik­te, art arda uğranılan yenilgiler karşısında askerlik alanında bazı yenileşme girişimlerin­de bulunmuşlar, bunların olumlu sonuçları da görülmüştü.
III. Selim 1789'da padişah olduğunda Os­manlı Devleti'nin savaş alanındaki yenilgileri ve toprak kaybı sürüyor, Avrupa da Fransız Devrimi'nin etkisiyle sarsılmaya başlıyordu. III. Selim Avusturya ile 1791'de Ziştovi, Rusya ile de 1792'de Yaş antlaşmalarını imzalayarak barışı sağladıktan sonra, devlet ve toplum düzeninde yapılacak değişiklikler üzerinde durmaya başladı. Bu amaçla devlet adamlarından, Avrupa ülkelerine giden elçi­lerden düşüncelerini bildirmelerini istedi. Ay­rıca İstanbul'da bulunan Fransız askeri uzman Henri-Gratien Bertrand ile Fransa'nın İstan­bul elçiliğinde görevli Ignatius Mouradja d'Ohsson da padişaha birer rapor sundular. Toplanan bu görüşler bir kurulca değerlendi­rilerek 72 maddelik bir program hazırlandı. Program öncelikle askerlik alanında köklü değişiklikler yapılmasını öngörüyordu. Buna göre batı tarzında eğitim görecek 12 bin kişilik yeni bir ordu kurulacak, donanma yenilenecek, humbaracı, lağımcı, topçu sınıf­ları dönemin koşullarına uygun duruma geti­rilecekti. Askeri eğitim için de yeni okullar açılacaktı.

nzamceddzc2
Nizam-ı Cedid askerlerinin giyimleri ve silahlan yeniçerilerden farklıydı. Resimde dört ayrı sınıftan Nizam-ı Cedid askeri görülüyor.

İlk olarak, daha önce kapatılmış olan Hum-barahane 1792'de yeniden açıldı. 1793'te de İstanbul'da Levend Çiftliği'nde ilk Nizam-ı Cedid birliği eğitime başladı. Yeniçerilerin tepkisini önlemek için bu birliğin İstanbul Boğazı'nı korumak amacıyla kurulduğu açık­landı. Tophane ve Tersane için Avrupa'dan uzmanlar1 getirildi. Kısa sürede 45 gemilik yeni bir donanma inşa edildi. Nitelikli topçu ve istihkâm subayı yetiştirmek amacıyla 1795'te Mühendishane-i Berri-i Hümayun (Kara Mühendishanesi) açıldı. Bütün bu har­camalar için de İrad-ı Cedid adıyla yeni bir mali kaynak oluşturuldu. III. Selim bir yan­dan da yönetim alanında, yüksek devlet görevlilerinin atanmalarıyla ilgili yeni düzen­lemeler yaptı. Avrupa'da sürekli elçilikler kurarak batıdaki gelişmeleri yakından izleme­ye çalıştı. Kapitülasyonların olumsuz etkileri­ni azaltmaya, yerli sanayi ürünlerinin kullanı­mını özendirmeye yönelik önlemler ise pek başarılı olmadı.
1806'ya gelindiğinde askerlik alanında sü­ren yenileşme bir dönüm noktasına vardı. O tarihe kadar Nizam-ı Cedid birlikleri İstan bul'da ve Bolu, Bursa, Kütahya, Konya gibi merkezler ile Mısır'da kurulmuştu. Nizam-ı Cedid birliklerinin Rumeli'de de oluşturulma­sı yolundaki karar ise, güçlerinin kırılacağın­dan çekinen âyanlarca hep engellenmişti. III. Selim 18()5'te bu konuda yeni bir girişimde bulununca sert tepkiyle karşılaştı. Rusçuk ayanı Tirsinikli İsmail Ağa 1806'da Silivri'ye kadar ilerleyerek Anadolu'dan gelen Nizam-ı Cedid birliklerinin Rumeli'ye geçişini engelle­di. Bu arada Rusya'nın Boğdan'a saldırısı üzerine yeni bir Osmanlı-Rus Savaşı başladı. Birbiri ardı sıra gelen olaylar Nizam-ı Cedid' den hoşnut olmayanları harekete geçirdi. Mayıs 1807'de İstanbul'da patlak veren Ka­bakçı Mustafa Ayaklanması sonunda III. Selim tahttan indirildi, Nizam-ı Cedid birlik­leri dağıtıldı, bütün yenilikçi girişimlere de son verildiği açıklandı. Ama kısa bir durakla­madan sonra II. Mahmud, III. Selim'in baş­lattığı hareketi daha güçlü biçimde sürdürdü.

MsxLabs & TemelBritannica

Ayrıca bknz;Nizam Nedir?
Sen sadece aynasin...
Demir Atasoy - avatarı
Demir Atasoy
Ziyaretçi
9 Ocak 2012       Mesaj #7
Demir Atasoy - avatarı
Ziyaretçi
Nizâm-ı Cedid (Nizam-ı Cedid / Nizamı Cedit) Nizâm-ı Cedid
Osmanlı Devleti'nde 18. asır sonunda, askerî ve idarî sahalardaki düzensizliklere çare bulmak için yapılan teşebbüslerin tamamı. Ayrıca, Avrupa usulleriyle meydana getirilen talimli orduya verilen isim.
Bu terim, ilk defa Fazıl Mustafa Paşa'nın sadrazamlığı esnasında, maliyede yapılan bazı yenilikler için kullanılmıştır. Daha sonra Sultan Üçüncü Selim Han (1789-1807) devrinde de, şimdi anlaşılan manada kullanılmağa başlanmıştır. Ancak, Nizâm-ı Cedid, geniş ve dar manâda olmak üzere iki şekilde tarif edilmiştir. Dar manâda; Sultan Üçüncü Selim Han devrinde, Avrupaî tarzda yetiştirilmek istenen askerî kuvvetlerde, geniş manâda ise; yine aynı padişah devrinde devlet teşkilâtının bütününde yapılmak istenilen yenilikler olarak bilinmektedir. Bu tariflerden ikincisi daha doğru olarak kabul edilir.
On sekizinci asır boyunca devam eden askerî başarısızlıklar, bunları takip eden günlerde ıslahat lâyihalarının verilmeleriyle neticelenirdi. Bunların içinde, Halil Hamid Paşanın askerlik sahasındaki nizamnâmesi en önemlisidir. Sultan Üçüncü Selim’in tahta çıkışına kadar aşağı yukarı yüz sene devam eden ıslahat hareketlerinin bir merhalesini teşkil eden Nizâm-ı Cedid fikri, tamamen bu padişahın şahsına bağlanır. Gerçekten de bu padişah şehzadeliği ve veliahtlığı esnasında devletin içinde bulunduğu durum için yapılan ıslahat teşebbüslerini yakından takip etmiştir.
Nizâm-ı Cedid hareketi, Sultan Üçüncü Selim’in tahta çıkışıyla beraber belli bir tertip içinde uygulanmaya başlandı. Böyle yeni bir sistemin konulması için, öncelikle bazı yönlerden örnek alınacak Avrupalıların ilerlemesinin sebeplerinin incelenmesi ve devlet adamlarıyla âlimlerden teşekkül edilecek bir danışma meclisinin kurulması icab ediyordu. Padişah, meşveret (danışma) meclisi teşkiliyle, yeni fikrin, bir şahsın değil, devletin malı olması gayesini güdüyordu. Islahat için yirmi iki devlet adamından bu konudaki düşüncelerini açıklayan birer rapor hazırlamalarını istedi. Yirmi iki kişinin ikisi Avrupalı idi. Bunlardan Bertrauf Osmanlı ordusunda çalışan bir subay, diğeri ise İsveç konsolosluğunda çalışan D’Ohosson idi. Türk devlet adamlarının belli başlıları ise, Sadrazam Koca Yusuf Paşa, Veli Efendizâde Emin, Defterdar Şerif Efendi, Tatarcık Abdullah Efendi, Çavuşbaşı Efendi ve tarihçi Enver Efendiydi.
Diğer taraftan Ebû Bekr Râtib Efendi, o devir için Avrupa’nın güçlü devletlerinden olan Avusturya’nın başşehri Viyana’ya sefaret vazifesiyle gönderildi. Gönderilen bu elçiden, Avusturya’nın bütün müesseselerini incelemesi ve rapor etmesi istendi. Sekiz aylık bir seyahat neticesinde yazılan bu Sefaretnâme’de, alınması gerektiği bildirilen başlıca tedbirler şu maddeler içinde özetlenebilir:
1. Hazinenin dolu ve düzenli olması
2. Askerin itaatli olması
3. Devlet adamlarının doğru ve sadık kimseler olması
4. Halkın refah ve himayesinin temini
5. Bazı devletlerle ittifak anlaşmalarının yapılması
Ebû Bekr Râtib Efendiye göre, örnek seçilecek bir devletin askerî kanunları ve nizamları iktibas edilerek, kendi bünyemize uydurup, ihtiyacımıza cevap verecek bir Nizâm-ı Cedid ordusunun kurulması gerekiyordu. Padişahın düşüncelerine tesir eden bu Sefaretnâme, Nizâm-ı Cedid programının hazırlanmasının bir safhasını teşkil ediyordu.
Kendisinden önceki padişahların, ıslahat hareketlerindeki düşüncelerinden faydalanmasını bilen Sultan Üçüncü Selim Han, Sultan Üçüncü Ahmed Han devrinde yapılmak istenilen ıslahatın devlet adamlarından gizli olmasının zararlarını gördüğünden, devlet adamları ile âlimleri yanına çağırarak, onların düşüncelerinden faydalanma ve memleketlerin durumunu daha iyi tahlil etme imkânını ele geçirmek istedi. Ancak layihaları kaleme alan kimselerin askerlik sahasında tecrübeli olmaması, köklü tekliflerin gelmesine mani oldu.
Verilen layihalar, başlıca üç görüş üzerinde toplanıyordu:
1. Ordunun, Kanunî Sultan Süleyman Kanunları’na göre ıslah edilmesi.
2. Sultan Süleyman Kanunları’na, Avrupa nizamlarını tatbik ederek yeniden ordu teşkili.
3. Yeniçeri Ocağı tamamen kaldırılarak, Avrupa usullerine göre yeni bir ordunun kurulması.
Üçüncü düşüncede olanlara göre, devletin eski kanunları, ihtiyaca cevap veremez hâle gelmiş, Yeniçeri Ocağına fesat karışmış bu da ordunun bozulmasına sebep olmuştu. Bu sebeplerden dolayı, Yeniçeri Ocağını bir tarafa bırakarak, tamamen Avrupa usulleriyle yeni bir ordu kurulmalıydı.
Sultan Üçüncü Selim Han, bu fikirlerden üçüncüyü seçti. Programın uygulanması için tertip edilen heyetin başına, İbrahim İsmet Bey gibi dirayetli bir şahsı getirdi. Bu zat, işin başlangıcında olabilecek tehlikeleri dile getirmişti. Islahat heyetinin hazırladığı program, yetmiş iki maddeden meydana geliyordu. Öncelikle askerlikle ilgili maddelerin tatbikatına geçildi.
Yeniçeri Ocağının birdenbire kaldırılmasının devlete vereceği zarar ortada olduğundan, bu ocağın ıslah edilmesi sırasında yeni ordunun kurulması çalışmalarına başlandı. Yeniçeri Ocağına haftada birkaç gün mecburî talim konuldu. Humbaracı, Topçu, Lağımcı ve Toparabacı ocaklarının yeni kanunnameleri hazırlandı. Bunlar ordunun teknik sınıflarını teşkil edeceklerdi.
Yeni ordunun teşkili ise, Sadrazam Koca Yusuf Paşanın Ziştovi ve Yaş anlaşmalarından sonra cepheden İstanbul’a dönmesiyle başladı. Sadrazamın Avrupa’dan subay da getirmesi, talimli piyade askerinin teşkilini hızlandırdı. Padişah, bu ordunun yeniçerilerden bağımsız olmasını ve genç yeniçerilerin buraya alınmasını istiyordu. Ancak bunun mahzurları düşünüldüğünden, yeni ordunun Bostancı Ocağına bağlı, on iki bin mevcutlu ve örnek bir ordu gibi teşkili yoluna gidildi. Levend Çiftliği Kanunnâmesi ile yeni ordunun kadroları ve diğer meseleleri açıklanmış oluyordu.
Nizâm-ı Cedid ordusunun kuruluşunda ortaya çıkan diğer bir problemse yeniçeri taraftarlarının çıkaracağı taşkınlıktı. Bunun için halk arasında mûteber olan devlet adamlarından faydalanma yoluna gidildi. Yapılan propagandada, yeni ordunun İstanbul’da Rus tehlikesine karşı muhafaza için kurulduğunu, İstanbul’a karşı bir tehlike esnasında Anadolu ve Rumeli’ne dağılmış olan, çiftçilikle uğraşan askerin geç gelmesinin doğuracağı tehlikeler anlatıldı. Pek tesirli olmamakla beraber yapılan propaganda neticesi, ilk andaki tepkiler önlenmiş oldu. Sessizlikten istifade etmek isteyen devlet, Anadolu’da asker yetiştirme hareketine girişti. Bu harekette, Karaman Valisi Kadı Abdurrahman Paşa ile Amasya Sancakbeyi Cabbarzâde Süleyman Beyin gayretleri semeresini verdi. Ancak Yeniçeri Ocağına talim mecburiyeti konması, hariçten esamî satın alarak ulufeye kaydolanların işine gelmedi. Ocak içinde usulsüz aidat toplayanların, kanunnâme ile engellenmesi, çıkarcıları zor duruma soktu. Yapılan karşı propaganda neticesi önce Yeniçeriler talime çıkmamaya başladı, sonra da Nizâm-ı Cedide kaydolanların dağılmaları, devlet adamlarına Nizâm-ı Cedidin asker kaynağının sadece ordu olduğunu anlatmış oldu. Bu esnada Levend’den başka Üsküdar’da Kadı Abdurrahman Paşanın askerlerinden teşekkül eden yeni bir ordu tesis edildi.
Nizâm-ı Cedid ordusunun kurulmasının yanı sıra tophane, tersane ve mühendishânenin de yeniden organizasyonuna başlandı. Tophane mensupları elenerek yenilendi, Avrupa’dan top döküm ustaları getirilerek yeni ve kuvvetli top imalâtına başlanıldı. Çok ihmal edilmiş olan donanma ile tersanenin ıslahatına girişildi ve bu konu, Küçük Hüseyin Paşaya verildi. Alınan tedbirler neticesinde donanma her yönden güçlendi. Fennî eğitimde tahsil ve terbiyenin ilerlemesi için, 1773’te açılan Mühendishâne-i Bahri-i Hümâyûn genişletildi. Bu okullarda, geniş ölçüde yabancı öğretmenlerden faydalanıldı. Okulların kitap ihtiyacını karşılamak için de Üsküdar Matbaası yeniden tesis edildi.
Yapılan değişiklikler, devlet bütçesine ağır yük getiriyordu. Yükün kaldırılması için, sâdece Nizâm-ı Cedidin giderlerini karşılayacak İrad-ı Cedid denilen yeni bir hazine kuruldu. Ayrıca İrad-ı Cedid, ileride meydana gelebilecek harplerin giderlerini de karşılayacaktı. İki yüz bin kese değerinde olacak bu hazinenin gelir kaynaklarını, rüsûm-ı zecriye denilen tütün, içki ve kahveden alınan vergilerle, mahlûl mukataalardan alınan vergi ve her sene yenilenen beratlardan alınan vergiler teşkil ediyordu. Hazinenin hesaplarını görmek için de talimli asker nazırı, İrâd-ı Cedid defterdarı tayin edildi.
Nizâm-ı Cedid hareketi, askerî sahadaki yeniliklerin yanı sıra idarî, siyasî ve ticarî sahalarda aynı istikamette bir takım teşebbüsleri beraberinde getirdi. İdarî sahada, Anadolu ve Rumeli, yirmi sekiz vilâyete bölündü ve vezir sayısı buna uygun hâle getirildi. İdareciliği menfî olan ehliyetsiz kişilere vezirlik verilmemesine dair kanunnâme çıkarıldı ve tayinlerin yapılması hakkı, padişah ve sadrazama verildi. Vezirlerin memuriyet süresi, en az üç, en çok beş yıl arasında sınırlandırıldı. Kadıların durumu, timar nizamnâmesi düzenlenerek, yapılacak muamelelerin kanunnâmeye uygun olmasına dikkat edildi.
Osmanlı Devletinin iktisadî, idarî, siyasî sahalarında yapılan yenilik ve ıslahatlar, yapılan menfî propaganda, içteki ve dıştaki başarısızlıklar sebebiyle istenilen neticeyi veremedi. Islahatları tatbik edenler arasında, padişaha tam olarak itaat edenlerin sayısının az olması da bu başarısızlıklarda rol oynadı. Haricî düşmanlarla yapılan savaşlar, Arabistan’da Vehhabî, Mora’da Rum, Balkanlar’da Sırp isyanları ile diğer küçük çaptaki isyanları bastırmakta güçlükle karşılanılmasının suçu, devamlı Nizâm-ı Cedid askerine yüklendi. Yeniçeri Ocağı mensuplarının da Nizâm-ı Cedid askerinin çoğalmasıyla kendi maaşlarının ellerinden gideceği korkusu, yeniliklere cephe almalarına yol açtı. Fransa’nın Osmanlı Devleti aleyhine cephe alıp, İstanbul’daki Fransız sefirinin el altından Yeniçerileri, “Maaşlarınız alınıp, devlet ileri gelenlerine dağıtılacaktır” şeklindeki tahrikleri de etkili oldu. Bu hareketin başarısızlığında korkak ve müsrif devlet adamlarının mühim tesiri oldu. Devlet bütçesinden yapılan masrafların artması, hileli sikke kesilmesi veya yeni yeni vergilerin konulmasına bağlı olarak, eşya fiyatları arttı. Taşrada vergi tahsildarlarının yolsuzlukları halka büyük sıkıntı getirdi. Bu sebeplerden, yeniliğe karşı olan unsurlar, Nizham-ı Cedid’in yıkılması için fırsat aramaya başladılar.
Napolyon’un Mısır Seferi sırasında Akkâ Kalesinin önündeki savaşta başarı kazanan Nizâm-ı Cedid ordusundan, Sırp isyanlarına ve Rusya ile savaş tehlikesine karşı faydalanılmak istendi ve ordu Rumeli'ne geçirildi. Ancak bu durumdan şüphelenen Rumeli âyânına, ordunun Sırp İsyanını bastırmakla vazifeli olduğu ilân edildi. Fakat, Sadrazam, İsmail Paşanın ve yeniliğe muhalif olanların Rumeli âyânı ve Yeniçerileri tahriki, olayların başlangıcı oldu. İlk hâdise Tekirdağ’da meydana geldi. Burada, kurulacak Nizâm-ı Cedid ordusuna dair fermanı okuyan kişiyi Yeniçeriler öldürdüler. Askeri Edirne’ye götüren Kadı Abdurrahman Paşaya mukavemet edilmesi, iç harp tehlikesi derecesine ulaştı. İngiliz donanmasının İstanbul’u yakmakla tehdit ettiği ve düşmanın sınırlara asker yığdığı sırada böyle bir isyanın başlaması, devletin selâmeti açısından kötü neticeler verecekti. Bu sebeple Üçüncü Sultan Selim Han, Abdurrahman Paşayı geri çağırdı. Ancak bu tedbir arzu edilen neticenin aksine, muhaliflerin taşkınlıklarını arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Zira, yenilik düşmanlarının şımarmalarına sebebiyet verildi. İstanbul’da Boğaz yamakları isyan etti.
Edirne’deki hâdiseden sonra merkezde yapılan değişiklikler, fayda yerine zarar getirdi. Yeni tayinlerle, görünüşte Nizâm-ı Cedid taraftarı olanlar, makam sahibi oldular. Ordunun da İstanbul’da bulunmayışını fırsat bilen Yeniçeri ve yenilik muhalifleri, Nizâm-ı Cedidi ortadan kaldırmaya karar verdiler. Bu karardan habersiz olan Padişah, Boğaz yamaklarını Nizâm-ı Cedid’e dahil etmeye çalışıyordu. Köse Musa Paşa ise el altından haber göndererek, bu askerleri; “Eğer, Nizâm-ı Cedid elbisesi giyerseniz dinden çıkarsınız, giymezseniz ocaktan atılırsınız. Belki de Nizâm-ı Cedid sizi öldürecek” diye tahrik ediyordu. Tahrikler sonucu 26 Mayıs 1807 tarihinde Büyükdere Çayırında toplanan yeniçeriler isyanı başlattılar. Başlarına reis olarak seçtikleri, Kabakçı Mustafa denilen serkeş de İstanbul halkına, yaptıkları işin mukaddes bir hareket olduğu yolunda propaganda yaptı.
Bu esnada Kaymakam Köse Murad Paşa, bir taraftan Padişaha isyanı önemsiz gibi gösterirken, diğer taraftan, isyancıları bastırmaya hazırlanan Topçu Ocağına, karşı gelmemelerini emreden haberi gönderiyordu. Böylelikle isyan programı düzenli olarak tatbik edilmeğe başlandı. İsyancılar Et Meydanında (Aksaray’da) toplandıktan sonra, devlet adamlarının içinde bulunan Nizâm-ı Cedid muhalifleriyle anlaştılar. Padişah durumdan haberdar olduğunda iş işten geçmişti. İsyanın bastırılması için Nizâm-ı Cedidin kaldırıldığına dair bir ferman yayınladıysa da, âsiler bu defa da, Padişahtan on bir kişinin kendilerine teslimini istediler.
Kendisine on bir kişinin isimlerinin listesi verildiğinde çok üzülen Padişah, bütün bunlara sebep, kendi yumuşak huyluluğu olduğunu söyledi. Kan dökülmemesi için âsilerin istekleri kabul edildi. Âsiler verdikleri listede olan kişileri birer yolunu bulup katlettikten sonra, bizzat Nizâm-ı Cedidin mimarı olan Sultan Üçüncü Selim’e karşı hareketlere başladılar. Nihayet Üçüncü Selim Han da iyi huyluluğu, şefkati ve temiz ahlâkı yüzünden şehit edildi. İsyanın neticesinde de memleket, Avrupa’ya yetişmek yolunda uzun bir süre geri bırakılmış oldu.

Kaynak: Nizam-ı Cedid ne demektir?

Benzer Konular

30 Mart 2010 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
2 Ocak 2016 / Demir YumruK X-Sözlük
24 Kasım 2014 / _EKSELANS_ Spor tr
12 Eylül 2012 / Mira Siyaset ww