Arama

Meme (göğüs) kanseri hastaları nasıl beslenmelidir?

Güncelleme: 13 Kasım 2014 Gösterim: 23.664 Cevap: 9
fatma-ataç - avatarı
fatma-ataç
Ziyaretçi
23 Şubat 2009       Mesaj #1
fatma-ataç - avatarı
Ziyaretçi
MEME KANSERİYİM 2 YIL ÖNCE AMELİYAT OLDUM . RADYOTERAPİ ALDIM KEMOTERAPİYE GEREK GÖRÜLMEDİ HALEN TAMOKSİFEN KULLANIYORUM MENAPOZA GİRDİM 2 YIL ÖNCE AYRICA OSTEOPOROZİTEM VAR FOSAMAKS KULLANIYORUM. 47 YAŞINDAYIm.NASIL BESLENMELİ VEHANGİ ÇEŞİT ALTERNATİF TIPTAN YARARLANMALIYIM.SELAMLAR FATMA ATAÇ
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Şubat 2009       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Meme Kanseri

Sponsorlu Bağlantılar

Meme kanseri kadınların korkulu rüyası olan hastalıklardan biri. Her doğan 15 kız çocuktan biri meme kanserine yakalanıyor. Her hastalıkta olduğu gibi meme kanserinde de önemli olan erken teşhis. Erken teşhis edilen meme kanseri hastanın yaşamına önemli etkiler yapmadan tedavi edilebiliyor.

Meme kanseri kadınların korkulu rüyası olan bir hastalıktır. Her doğan 15 kız çocuktan birisi mutlaka meme kanseri olur. Burada önemli olan kanserin erken yakalanması ve tedavi edilmesidir. Meme kanserine aday olan yada kansere yakalanma ihtimali yüksek olan hanımların öncelikle tetkiki önemlidir. Risk altındaki hanımları şöylece sıralayabiliriz.

' Evlenmemiş ve çocuk doğurmamış olanlar,
' Emzirme süresinin kısa olması,
' Adet görmeye erken yaşta başlaması ve ileri yasa kadar devam etmesi,
' Anne, teyze yada kız kardeşlerde meme kanseri görülmesi,
' Hormon tedavisi görmek,
' Guatr, rahim hastalıkları ve şeker hastalığı bulunması.

Burada gördüğümüz gibi çok çocuk doğurmak ve emzirme süresinin uzun olması meme kanserinden koruyucu iki önemli faktörtür.

Meme kanserinden şüphelenilen hastaların doktora müracaat etme sebepleri aşağıdaki durumlardan bir ya da birkaçı nedeniyle olabilir;

' Sancı yada acıma şeklinde tarif edilen ağrı,
' Sertlik yada kitle fark edilmesi,
' Meme basında basından kendiliğinden ya da sıkmayla akıntı olması,
' Meme basının içeriye çekilmesi, ciltte çöküntü ya da portakal kabuğu görünümünde olması,
' Meme ucunda ekzamaya benzer erezyon ve ıslaklık olması
' Meme cildinde kızarıklık, damarlanmanın artması,
' Memede ve kolda ödem.

Hanımların pek çoğunun yakındığı meme ağrısını hastalık durumundaki ağrıdan ayırt etmek gerekir. Bizim Mastodini dediğimiz bu ağrı herhangi bir hastalığa bağlı değildir. Tamamen fizyolojik olan hu ağrı siklusun ikinci yansından başlar ve adet görmeyle kaybolur. Hassasiyet ve gerginlik olarak tanımlanan bu ağrı daha çok memenin üst dış kadranında görülür. Özellikle iri memeli hanımlar bu ağrıyı koltuk altlarına ve omuzlarına kadar hissederler. Bu tip ağrı tamamen fizyolojiktir ve endokrin sistemin dengede olduğunun kesin bir belirtisidir. Bu durumlarda herhangi bir hormon tedavisi kesinlikle uygulanmaz. Basit bir ağrı kesici yeterlidir. Memenin enfeksiyonları daha çok süt verme döneminde görülür. Meme ucundaki çatlaklardan giren mikroplar memede kızarıklık ve ağrı ile enfeksiyona yol açarlar, İyi tedavi edilmezse apseleşirler. Doktorların uzun süren bir meme enfeksiyonunu kanserden ayırdetmesi çok önemlidir.

Bu tür lezyonlardan mutlaka biyopsi alınmalıdır. Kız çocuklarda genellikle 9-10 yaşlarında meme tomurcukları gelişir. Bazen 6 yaş civarında bir memede bu tomurcuk gelişir. Bunu tümör zannederek aileler telaşlanır. Bu erken gelişmeye başlamış bir memeden başka bir şey değildir. Yanlışlıkla biopsi yapılması çocuğun ilerdeki bir memesinin olmamasına yol açar.

Meme başı akınıtıları da kadınların sık görülen dertlerinden biridir. Bu akıntılar sarı, gri, yeşil yada kahverengi kanlı olabilirler. Akıntı kendiliğinden gelebildiği gibi. sıkmakla da meme uçunda görülür, Bazen süt verme kesildikten sonra bile süt salgısı devam edebilir. Doktorlar bu tip akıntılar selim hastalıktan mı yoksa meme kanserinin bir belirtisi mi olduğunu ayırt etmek zorundadır.

Özellikle kanlı meme başı akıntıları titizlikle incelenmelidir.

Meme başındaki ve çevresindeki çatlaklar ülserler ve akıntılı egzamaya benzer yaralarda da kanser şüphesini daima ekarte etmek gerekir. Bu tür lezyonlardan mutlaka biopsi alınmalı ve kanser olmadığı kanıtlanmalıdır.

Yukarıda saydığımız ağrı, kitle, meme başındaki çatlaklar, meme başı akıntısı gibi kanser şüphesi uyandıran tüm lezyonlarda mutlaka biopsi yapılmalıdır. Tüm radyolojik ve laboratuar tetkikler memede ki bir lezyonun kanser olup olmadığını ayıramaz. Meme kanserinde biopsiden başka kesin tanı yöntemi yoktur diyebiliriz. Hanımların memelerini kendi kendilerine kontrol etmeleri, erken meme kanseri tanısında çok önemlidir. Bunun için öneriler şunlardır.

' Her ay belden yukarı tamamen çıplak olacak şekilde bir aynanm karşısında memelere bakılması, meme uçlarından birinin dışa veya yukarıya bakması uyarıcı olmalıdır.
' Memelerdeki damarlanma, kızarıklık olup olmadığı ve ödem dediğimiz şişkinlikler kontrol edilmelidir.
' Her iki koltuk altında ki lenf bezlerinin parmaklarla kontrol edilmesi
' Her banyoda özellikle sabunlu iken memeler elle muayene edilmelidir. Devamlı yapılan bu muayene ile her hanım kendi memesinin yapısını öğrenir ve farklı oluşumları erkenden fark eder.
' Anne, kız kardeş gibi akrabalıklarında kanser olanlar mutlaka doktor kontrolüne gitmelidir.
' 40 yaş üstündeki hanımların her altı ayda bir doktor muayenesi ve mammografi ile tetkiki gelişmiş ülkelerde uygulanan, meme kanserini erken teşhis etmeye yönelik bir uygulamadır.

Şurasını unutmamak gerekir ki; meme kanseri erken teşhis edildiğinde ve uygun tedavi edildiğinde kesinlikle korkulacak bir hastalık değildir. Önemli olan lezyonun erken yakalanmasıdır, Uygun tedavi edilen hastalar normal ömürlerini yaşarlar.

Doktor zaten bu konuda sizi bilgilendiri.lütfen doktora başvurunuz

Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
23 Şubat 2009       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Kanserli Hastaların Beslenmesi

Hastalıkta enerji ve protein gereksinimi

Beslenme ile kanserin yakın ilişkisi olduğu biliniyor.Kanserli hastalar kilo kaybeder.Kilo kaybeden hastaların günlük enerji ve protein alımları normalin altına düşer.Protein alımı ile de total vücut potasyumunun,total vücut suyu ile ilişkili olduğu saptanmıştır.Vücut ağırlık kaybının yağ,su,yağsız vücut kütlesi ,azot ve potasyumu yansıttığı bilinmektedir.
Kanserli hastaların %50’sinde tat duygusunun değiştiği bilinmektedir.Bu hastaların en az %40 ‘ının bir besin maddesinden nefret ettiği de görülmüştür.
Yapılan araştırmalarda yüksek protein içeren gıdaların;et,balık,tavuk vs.hastalar tarafından istenmediği bilinmektedir.Bunların yerine yumurta ve peynir tercih edilmektedir.Yüksek kalorili gıdalarda tatlılar gibi az sevilenler arasındadır.
Çeşitli araştırmalar tümör büyümesinde yalnız başına karbonhidrattan gelen enerjinin ,konakçının beslenme durumunu etkilemediğini göstermiştir.Yalnız başına aminoasitler içinde aynı şey gözlenmiştir.

Vitamin ve minerallerin tedavide kullanılmaları

  • A vitamini

Günümüzde ratinol ve analogları çeşitli kanserlerin önlenmesinde ve tedavisinde kullanılmalıdır.Değinmek istenilen diyetle alınan vitamindir.Sigaranın akciğer kanseri riskini arttırdığı bilinmektedir.Hastalık riskinin süt ve havuç tüketenlerde azaldığı ileri sürülmektedir.

  • C vitamini

Kemik metastazlı hastalara yüksek dozda c vitamini verilmesiyle kemik ağrılarının azaltılacağı görüşü savunulmaktadır.Ağrıların azalmasının c vitamininin tirozin metabolizmasındaki etkinliğinden dolayı olabileceği düşünülüyor.

  • Folik asit

Oral kontraseptik alan kadınlarda 3 ay süre ile günde 10 mg folik asit verilmesi servikal kanserin riskini düşürdüğü sanılmaktadır.Bazı tümörlerde folat kullanımının arttığı bilinmekte ve bu durum vitaminin pürin ve primidin sentezindeki önemli rolüne bağlanmaktadır.Tümörlü dokudaki büyüme normalden fazla olduğu için yetersizliğin büyümeyi geciktirebileceği düşünülmüştür.

  • B 12 vitamini

Folat yetersizliğinin tümör üzerinde yaptığı etki gibi B 12 vitamini analoglarının da tedavide kullanılabilecekleri düşünülmüştür.Akut B 12 vitamini yetersizliği vitamin analogları kullanılarak oluşturulmuş ve antineoplastik sonuç vermiştir.

  • Tiamin

Kanserli hastalarda tiamin yetersizliği riski olduğunu ve bunun sitotosik ilaçlarla daha da arttığı bilinmektedir.Bazı ilaçlarla birlikte vitamin verilmesi hastaların tedaviye cevabını arttırmakta ve kendilerini iyi hissetmelerine neden olmaktadır.Örneğin 5-fluorouracil gibi.


  • Mineraller

Vitaminler gibi minerallerinde kullanımları halen tartışma halindedir.Bazılarının verilmesi olumlu etki yaparken , bazıları ise tümör gelişimini hızlandırmaktadır.Çinko bu minerallerdendir.Çinko yetersizliği olan çeşitli kanserli hastalara operasyondan sonra mineralin verilmesi sağlık durumunda olumlu etki yapmıştır.
Genel diyet ilkeleri ve özel beslenme yolları
1-Ağızdan alma
*Yumuşak ve sulu besinler
*Az artık bırakan besinler
*Temel diyete bağlı bazı ekler
*Kimyasal olarak formüle edilmiş diyetler

2-Özel beslenme
*Tüp beslenme
*Total paranteral beslenme
*Hiperalimentasyon




kaynak

Kemik hırsızı osteoporoz ve beslenme

Kemiklerimiz bizleri yarı yolda bırakmasın


Son zamanlarda diyet kelimesi herkesin aklında ve dilinde daha sık yer alır hale geldi. Yazılı ve görsel medya da bu durumu desteklemekte. Her gün açtığımız gazete ve dergilerde mutlaka diyetle ilgili bir yazı var. Televizyonda ya beslenme ile ilgili bir haber var ya da nasıl zayıflayacağımızı anlatan birileri ( birileri diyorum çünkü beslenme ve diyet uzmanı olmayan kişiler de meslekleri ne olursa olsun diyet üzerine konuşuyorlar) ekranlardan diyet listesi veriyor. Odaklandığımız nokta zayıflamak olduğunda sağlığımızın bu diyet sürecinden nasıl etkileneceği arka planda kalabiliyor. Beslenme şeklinin çok önemli derecede etkilediği kemiklerimiz yanlış diyetler yüzünden en çok ihtiyacımız olduğu yıllarda bizi yarı yolda bırakabilir.

Osteoporoz daha çok bayanlarda görülmekle beraber, bütün kemiklerimizin destek gücünü, yoğunluğunu kaybetmesi ve buna bağlı olarak şekil bozukluklarının kırıklarının ortaya çıktığı kronik bir hastalıktır. Bayanlarda daha sık görülmesinin nedeni menopoz sonrası dönemde östrojen hormonunun azalmasıdır. Bir başka neden ise bayanların kas dokusunun erkeklere göre daha az olmasıdır. Kasların güçlenmesi kemik sağlığını koruyan bir faktördür.

Osteoporoz kemiğe verdiği görünüşten dolayı süngerleşmiş kemik anlamındadır. Kemik kendisini oluşturan mineralleri kaybetmesinden dolayı zayıflar ve kırılmaya daha müsait hale gelir. Osteoporoz belirtilerle beraber ilerlemediğinden bir gün aniden hafif bir çarpmada hatta küçük bir çocuğu kaldırırken bile kırık oluşabilir.

Osteoporozdan korunmak için nelere dikkat etmeliyiz

Yağsız/ az yağlı süt ve süt ürünlerinin tüketimini arttırın

Çocukluk yaşlardan itibaren süt ve süt ürünlerinin tüketiminin arttırılması büyüme ve gelişmeyi desteklerken, kemiklerin güçlenmesinde çok önemli yeri vardır. Fakat belirli bir yaştan sonra bu grubun tüketimi azalmaktadır. Oysa 20’li yaşların başlarına kadar kemik yapısının içine katılan kalsiyum yaş ilerledikçe sadece günlük ihtiyaca cevap vermektedir. Kalsiyum metabolizmada bir çok yerde kullanılan bir mineraldir. Kalsiyum almadığımızda vücudun bu işlevlerinin gerçekleşmemesi mümkün değildir. Biz günlük olarak kalsiyum sağlamadığımızda, kemiklerimizdeki depolanmış kalsiyumdan sağlanmaya başlayacaktır. Yıllar içinde kemiklerdeki kalsiyumun azalması osteoporoz riskini ortaya koyacaktır.

Kalsiyumun en iyi kaynağı süt ve ürünleridir. Fakat süt ürünleri kolesterol açısından da iyi bir kaynaktır. Kalsiyumun karşılanması amacıyla süt ürünlerinin tüketiminin arttırılması yetişkinler açısından kilo ve kalp damar sağlığı açısından risk taşır. Bu nedenle yarım yağlı ve yağsız süt ürünlerinin tüketimi hem aynı porsiyonda daha fazla kalsiyum ve protein almamızı sağlayacak hem de doymuş yağ alımı azalacaktır.

Süt ürünleri kalsiyumun vücutta kullanılmasında önemli görevi olan laktozu ve fosforu da içermektedir.

Sık sık kilo alıp vermeyin

Kilo verdiğimizde mutlu oluyoruz hatta bir haftada 5 kilo versek ne mutlu!! Peki kilo verirken ne kaybederiz?

Kilo almak yağlanmak demektir. Bilinçli bir şekilde kilo alınmıyorsa ya da kas kütlesinin artımına yönelik bir diyet yapmıyorsak kilo alırken doku kazanımı çok azdır. Aldığımız kilo yeni yağ kitlemizin ağırlığıdır.

Kilo vermek ise ne yazık ki her zaman bu yağlardan kurtulmak anlamına gelmez. Bilinçsiz yapılan diyetlerde kaybedilen kilo kas ve vücut suyu şeklindedir, yağ kaybı çok azdır. Oysa zayıflarken amaç alınan yağların kaybıdır ve bu ancak sağlıklı ve dengeli bir diyet ile mümkündür.

Kilo verirken kas ve doku kaybettikçe bu durumdan kemikler de etkilenmekte mineral yoğunluğunu kaybetmektedir. Kemiklerimizi koruyan bir bakımdan da kaslarımızdır.

Uzun süre proteinden zengin diyet yapılmayın

Protein alımı yaşa, kiloya, fiziksel aktiviteye ve yaralanma gibi bazı özel durumlara bağlı değişmektedir. Yüksek protein alımı zayıflama diyetlerinde sık karşılaşılan bir yöntem olmakla beraber uygulanma süresi ve içeriği önemlidir. Proteinle beraber bulunan fosforun yüksek miktarda alınması buna rağmen kalsiyumdan yetersiz beslenme durumunda kemiklerden kalsiyum kaybı artmaktadır. Bu nedenle proteinin sadece et ürünlerinden karşılanma durumunda alınan kalsiyumda yetersizlik oluşacaktır. Yağsız süt ürünleri bu dönemde daha sağlıklı kaynaklardır.

D vitamini alımına dikkat edin

D vitaminin en iyi kaynağı güneş ışığıdır. Güneş ışığından yeterli yararlanan bireyler D vitaminini de yeterli miktarda alırlar ve bu kalsiyumun emilimini de destekler. Güneş ışından yararlanamayan bireyler D vitamini suplement olarak almalıdırlar.

Tuz tüketimini kontrol altına alın

Aşırı tuz alımı idrarla kalsiyum atımına neden olarak osteoporozis oluşumunu etkiler. Yemeklere fazla tuz eklenmesi, yemeğin tadına bakmaksızın tuz eklemeyi alışkanlık haline getirmek, erik vb. meyve sebzelerin tuzla tüketimi tuz alımını artırmaktadır. Bu nedenle maden suyunu kalsiyum kaynağı olarak gösterenler içerisindeki yüksek sodyumu da göz önünde bulundurmalıdırlar.

Kafein alımınızı sınırlayın

Kafeini en sık aldığımız kaynak kahvedir. Kahve üzerinde yapılan araştırmalar, hergün içilen 1-2 fincan kahvenin bilişsel fonksiyonların kaybını engellediğini/geciktirdiğini belirtmektedir. Bunun anlamı, yaşlılıkla beraber ortaya çıkabilen hafıza kaybı hatta Alzheimer hastalığına karşı kahve tüketimi koruyucu bir faktördür. Fakat tüketim arttıkça daha iyi hafızaya sahip olacağımızı düşünürsek ne yazık ki yanılırız. Çalışmalar kahve tüketiminin 4 fincanı aşması ile 1 fincan tüketme arasında bilişsel fonksiyonlar açısından bir fark olmadığını gösteriyor. Buna rağmen günlük aldığımız kafein miktarı arttıkça yiyeceklerden aldığımız vitamin ve minerallerin emilimi de etkilenmektedir. Kemiklerimiz için almaya çalıştığımız kalsiyum bu minerallerden biridir. Emilim ne kadar azsa bilin ki osteoporoz o kadar yakınlaşıyordur.

Düzenli fiziksel aktivite yapın

Düzenli yapılan fiziksel aktivite kaslarımızı güçlendirmekte, güçlenen kaslar da büyüme döneminde kemiklerin gelişiminde, yetişkinlerde ise kemiklerin korunmasında rol almaktadır. Genelde fiziksel aktivite için zaman bulamadığımızdan yakınırız. Diyet yapanlar diyetle beraber yürüyüşe, koşu turlarına başlarlar ve ya bir spor kulübüne üye olur diyet bitiminde bırakırlar. Hayatımızın her döneminde yapamayacağımız tempoda fiziksel aktivite içine girmek vücut için stresten başka bir şey değildir. Sporcu değilse bireyler, düzenli sürdürebilecekleri orta tempo bir fiziksel aktivite için bir uzmana başvurmalı, kendileri için en ideal aktiviteyi belirlemelidirler. Hayatımızda işimiz için çevremizdekiler hatta ailemiz için zaman bulabiliyorsak mutlaka sağlığımız-kendimiz için de günde 1 saat ayırabileceğimize inanıyorum.

Öğünlerde kalsiyum kaynaklarına yer verin

Kalsiyum süt ürünlerinin dışında sebze ve meyvelerde, yağlı tohumlarda, kurubaklagillerde de bulunan bir mineraldir.

Sebzeler arasında brokoli, semiz otu,ıspanak ve dere otu kalsiyum içerikleriyle dikkat çeken sebzelerdir. Sonrasında tüm yeşil yapraklı sebzeler kalsiyum kaynakları olarak gösterilebilir. Ceviz, fındık gibi yağlı tohumlar, kurubaklagiller de kalsiyum ihtiyacının karşılanmasında destek verirler.

Yetişkinler için günlük en az 2 porsiyon süt grubunun tüketimi dışında kalsiyum kaynaklarının öğünlerde yer alması günlük gereksinimin karşılanmasında yardımcı olmaktadır.



kaynak
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Aralık 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Merhaba öncelikle geçmiş olsun bende tamoksifen kullamaya başlıcam fakat yan etkilerinden korkuyorum
size ne gibi etkileri oldu?

teşekkürler.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Aralık 2009       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bende kullandım tamokfen denilen ilacı hiçbi yan etkisi yok hatta ben faydasının olduğunu bile düşünmüyorum. 2.5 yıl kullandım hastalığım nüks etti bundan öncede 8 ay kullanmıştım yine nüks etmişti artık kullanmıyorum. onun yerine lucrin denen bir iğne kullanıyorum. oda östrojeni baskılıyor.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Aralık 2009       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı

meme kanseri ne yemeli

meme kanseri neler yemeliderx
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Nisan 2010       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı

kemoterapi alan hasta ne yemeli

kalın barsak kanseriyim kemoterapi alıyorum neleri yemem neleri yememem gerek
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Temmuz 2010       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
az önce sorulan soru gibi meme kanseri ne yemeli
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
2 Temmuz 2010       Mesaj #9
ener - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

az önce sorulan soru gibi meme kanseri ne yemeli

Kanserli Hastaların Beslenmesi

Hastalıkta enerji ve protein gereksinimi

Beslenme ile kanserin yakın ilişkisi olduğu biliniyor.Kanserli hastalar kilo kaybeder.Kilo kaybeden hastaların günlük enerji ve protein alımları normalin altına düşer.Protein alımı ile de total vücut potasyumunun,total vücut suyu ile ilişkili olduğu saptanmıştır.Vücut ağırlık kaybının yağ,su,yağsız vücut kütlesi ,azot ve potasyumu yansıttığı bilinmektedir.
Kanserli hastaların %50’sinde tat duygusunun değiştiği bilinmektedir.Bu hastaların en az %40 ‘ının bir besin maddesinden nefret ettiği de görülmüştür.
Yapılan araştırmalarda yüksek protein içeren gıdaların;et,balık,tavuk vs.hastalar tarafından istenmediği bilinmektedir.Bunların yerine yumurta ve peynir tercih edilmektedir.Yüksek kalorili gıdalarda tatlılar gibi az sevilenler arasındadır.
Çeşitli araştırmalar tümör büyümesinde yalnız başına karbonhidrattan gelen enerjinin ,konakçının beslenme durumunu etkilemediğini göstermiştir.Yalnız başına aminoasitler içinde aynı şey gözlenmiştir.

Vitamin ve minerallerin tedavide kullanılmaları

  • A vitamini

Günümüzde ratinol ve analogları çeşitli kanserlerin önlenmesinde ve tedavisinde kullanılmalıdır.Değinmek istenilen diyetle alınan vitamindir.Sigaranın akciğer kanseri riskini arttırdığı bilinmektedir.Hastalık riskinin süt ve havuç tüketenlerde azaldığı ileri sürülmektedir.

  • C vitamini

Kemik metastazlı hastalara yüksek dozda c vitamini verilmesiyle kemik ağrılarının azaltılacağı görüşü savunulmaktadır.Ağrıların azalmasının c vitamininin tirozin metabolizmasındaki etkinliğinden dolayı olabileceği düşünülüyor.

  • Folik asit

Oral kontraseptik alan kadınlarda 3 ay süre ile günde 10 mg folik asit verilmesi servikal kanserin riskini düşürdüğü sanılmaktadır.Bazı tümörlerde folat kullanımının arttığı bilinmekte ve bu durum vitaminin pürin ve primidin sentezindeki önemli rolüne bağlanmaktadır.Tümörlü dokudaki büyüme normalden fazla olduğu için yetersizliğin büyümeyi geciktirebileceği düşünülmüştür.

  • B 12 vitamini

Folat yetersizliğinin tümör üzerinde yaptığı etki gibi B 12 vitamini analoglarının da tedavide kullanılabilecekleri düşünülmüştür.Akut B 12 vitamini yetersizliği vitamin analogları kullanılarak oluşturulmuş ve antineoplastik sonuç vermiştir.

  • Tiamin

Kanserli hastalarda tiamin yetersizliği riski olduğunu ve bunun sitotosik ilaçlarla daha da arttığı bilinmektedir.Bazı ilaçlarla birlikte vitamin verilmesi hastaların tedaviye cevabını arttırmakta ve kendilerini iyi hissetmelerine neden olmaktadır.Örneğin 5-fluorouracil gibi.


  • Mineraller

Vitaminler gibi minerallerinde kullanımları halen tartışma halindedir.Bazılarının verilmesi olumlu etki yaparken , bazıları ise tümör gelişimini hızlandırmaktadır.Çinko bu minerallerdendir.Çinko yetersizliği olan çeşitli kanserli hastalara operasyondan sonra mineralin verilmesi sağlık durumunda olumlu etki yapmıştır.
Genel diyet ilkeleri ve özel beslenme yolları
1-Ağızdan alma
*Yumuşak ve sulu besinler
*Az artık bırakan besinler
*Temel diyete bağlı bazı ekler
*Kimyasal olarak formüle edilmiş diyetler

2-Özel beslenme
*Tüp beslenme
*Total paranteral beslenme
*Hiperalimentasyon




kaynak

Kemik hırsızı osteoporoz ve beslenme

Kemiklerimiz bizleri yarı yolda bırakmasın


Son zamanlarda diyet kelimesi herkesin aklında ve dilinde daha sık yer alır hale geldi. Yazılı ve görsel medya da bu durumu desteklemekte. Her gün açtığımız gazete ve dergilerde mutlaka diyetle ilgili bir yazı var. Televizyonda ya beslenme ile ilgili bir haber var ya da nasıl zayıflayacağımızı anlatan birileri ( birileri diyorum çünkü beslenme ve diyet uzmanı olmayan kişiler de meslekleri ne olursa olsun diyet üzerine konuşuyorlar) ekranlardan diyet listesi veriyor. Odaklandığımız nokta zayıflamak olduğunda sağlığımızın bu diyet sürecinden nasıl etkileneceği arka planda kalabiliyor. Beslenme şeklinin çok önemli derecede etkilediği kemiklerimiz yanlış diyetler yüzünden en çok ihtiyacımız olduğu yıllarda bizi yarı yolda bırakabilir.

Osteoporoz daha çok bayanlarda görülmekle beraber, bütün kemiklerimizin destek gücünü, yoğunluğunu kaybetmesi ve buna bağlı olarak şekil bozukluklarının kırıklarının ortaya çıktığı kronik bir hastalıktır. Bayanlarda daha sık görülmesinin nedeni menopoz sonrası dönemde östrojen hormonunun azalmasıdır. Bir başka neden ise bayanların kas dokusunun erkeklere göre daha az olmasıdır. Kasların güçlenmesi kemik sağlığını koruyan bir faktördür.

Osteoporoz kemiğe verdiği görünüşten dolayı süngerleşmiş kemik anlamındadır. Kemik kendisini oluşturan mineralleri kaybetmesinden dolayı zayıflar ve kırılmaya daha müsait hale gelir. Osteoporoz belirtilerle beraber ilerlemediğinden bir gün aniden hafif bir çarpmada hatta küçük bir çocuğu kaldırırken bile kırık oluşabilir.

Osteoporozdan korunmak için nelere dikkat etmeliyiz

Yağsız/ az yağlı süt ve süt ürünlerinin tüketimini arttırın

Çocukluk yaşlardan itibaren süt ve süt ürünlerinin tüketiminin arttırılması büyüme ve gelişmeyi desteklerken, kemiklerin güçlenmesinde çok önemli yeri vardır. Fakat belirli bir yaştan sonra bu grubun tüketimi azalmaktadır. Oysa 20’li yaşların başlarına kadar kemik yapısının içine katılan kalsiyum yaş ilerledikçe sadece günlük ihtiyaca cevap vermektedir. Kalsiyum metabolizmada bir çok yerde kullanılan bir mineraldir. Kalsiyum almadığımızda vücudun bu işlevlerinin gerçekleşmemesi mümkün değildir. Biz günlük olarak kalsiyum sağlamadığımızda, kemiklerimizdeki depolanmış kalsiyumdan sağlanmaya başlayacaktır. Yıllar içinde kemiklerdeki kalsiyumun azalması osteoporoz riskini ortaya koyacaktır.

Kalsiyumun en iyi kaynağı süt ve ürünleridir. Fakat süt ürünleri kolesterol açısından da iyi bir kaynaktır. Kalsiyumun karşılanması amacıyla süt ürünlerinin tüketiminin arttırılması yetişkinler açısından kilo ve kalp damar sağlığı açısından risk taşır. Bu nedenle yarım yağlı ve yağsız süt ürünlerinin tüketimi hem aynı porsiyonda daha fazla kalsiyum ve protein almamızı sağlayacak hem de doymuş yağ alımı azalacaktır.

Süt ürünleri kalsiyumun vücutta kullanılmasında önemli görevi olan laktozu ve fosforu da içermektedir.

Sık sık kilo alıp vermeyin

Kilo verdiğimizde mutlu oluyoruz hatta bir haftada 5 kilo versek ne mutlu!! Peki kilo verirken ne kaybederiz?

Kilo almak yağlanmak demektir. Bilinçli bir şekilde kilo alınmıyorsa ya da kas kütlesinin artımına yönelik bir diyet yapmıyorsak kilo alırken doku kazanımı çok azdır. Aldığımız kilo yeni yağ kitlemizin ağırlığıdır.

Kilo vermek ise ne yazık ki her zaman bu yağlardan kurtulmak anlamına gelmez. Bilinçsiz yapılan diyetlerde kaybedilen kilo kas ve vücut suyu şeklindedir, yağ kaybı çok azdır. Oysa zayıflarken amaç alınan yağların kaybıdır ve bu ancak sağlıklı ve dengeli bir diyet ile mümkündür.

Kilo verirken kas ve doku kaybettikçe bu durumdan kemikler de etkilenmekte mineral yoğunluğunu kaybetmektedir. Kemiklerimizi koruyan bir bakımdan da kaslarımızdır.

Uzun süre proteinden zengin diyet yapılmayın

Protein alımı yaşa, kiloya, fiziksel aktiviteye ve yaralanma gibi bazı özel durumlara bağlı değişmektedir. Yüksek protein alımı zayıflama diyetlerinde sık karşılaşılan bir yöntem olmakla beraber uygulanma süresi ve içeriği önemlidir. Proteinle beraber bulunan fosforun yüksek miktarda alınması buna rağmen kalsiyumdan yetersiz beslenme durumunda kemiklerden kalsiyum kaybı artmaktadır. Bu nedenle proteinin sadece et ürünlerinden karşılanma durumunda alınan kalsiyumda yetersizlik oluşacaktır. Yağsız süt ürünleri bu dönemde daha sağlıklı kaynaklardır.

D vitamini alımına dikkat edin

D vitaminin en iyi kaynağı güneş ışığıdır. Güneş ışığından yeterli yararlanan bireyler D vitaminini de yeterli miktarda alırlar ve bu kalsiyumun emilimini de destekler. Güneş ışından yararlanamayan bireyler D vitamini suplement olarak almalıdırlar.

Tuz tüketimini kontrol altına alın

Aşırı tuz alımı idrarla kalsiyum atımına neden olarak osteoporozis oluşumunu etkiler. Yemeklere fazla tuz eklenmesi, yemeğin tadına bakmaksızın tuz eklemeyi alışkanlık haline getirmek, erik vb. meyve sebzelerin tuzla tüketimi tuz alımını artırmaktadır. Bu nedenle maden suyunu kalsiyum kaynağı olarak gösterenler içerisindeki yüksek sodyumu da göz önünde bulundurmalıdırlar.

Kafein alımınızı sınırlayın

Kafeini en sık aldığımız kaynak kahvedir. Kahve üzerinde yapılan araştırmalar, hergün içilen 1-2 fincan kahvenin bilişsel fonksiyonların kaybını engellediğini/geciktirdiğini belirtmektedir. Bunun anlamı, yaşlılıkla beraber ortaya çıkabilen hafıza kaybı hatta Alzheimer hastalığına karşı kahve tüketimi koruyucu bir faktördür. Fakat tüketim arttıkça daha iyi hafızaya sahip olacağımızı düşünürsek ne yazık ki yanılırız. Çalışmalar kahve tüketiminin 4 fincanı aşması ile 1 fincan tüketme arasında bilişsel fonksiyonlar açısından bir fark olmadığını gösteriyor. Buna rağmen günlük aldığımız kafein miktarı arttıkça yiyeceklerden aldığımız vitamin ve minerallerin emilimi de etkilenmektedir. Kemiklerimiz için almaya çalıştığımız kalsiyum bu minerallerden biridir. Emilim ne kadar azsa bilin ki osteoporoz o kadar yakınlaşıyordur.

Düzenli fiziksel aktivite yapın

Düzenli yapılan fiziksel aktivite kaslarımızı güçlendirmekte, güçlenen kaslar da büyüme döneminde kemiklerin gelişiminde, yetişkinlerde ise kemiklerin korunmasında rol almaktadır. Genelde fiziksel aktivite için zaman bulamadığımızdan yakınırız. Diyet yapanlar diyetle beraber yürüyüşe, koşu turlarına başlarlar ve ya bir spor kulübüne üye olur diyet bitiminde bırakırlar. Hayatımızın her döneminde yapamayacağımız tempoda fiziksel aktivite içine girmek vücut için stresten başka bir şey değildir. Sporcu değilse bireyler, düzenli sürdürebilecekleri orta tempo bir fiziksel aktivite için bir uzmana başvurmalı, kendileri için en ideal aktiviteyi belirlemelidirler. Hayatımızda işimiz için çevremizdekiler hatta ailemiz için zaman bulabiliyorsak mutlaka sağlığımız-kendimiz için de günde 1 saat ayırabileceğimize inanıyorum.

Öğünlerde kalsiyum kaynaklarına yer verin

Kalsiyum süt ürünlerinin dışında sebze ve meyvelerde, yağlı tohumlarda, kurubaklagillerde de bulunan bir mineraldir.

Sebzeler arasında brokoli, semiz otu,ıspanak ve dere otu kalsiyum içerikleriyle dikkat çeken sebzelerdir. Sonrasında tüm yeşil yapraklı sebzeler kalsiyum kaynakları olarak gösterilebilir. Ceviz, fındık gibi yağlı tohumlar, kurubaklagiller de kalsiyum ihtiyacının karşılanmasında destek verirler.

Yetişkinler için günlük en az 2 porsiyon süt grubunun tüketimi dışında kalsiyum kaynaklarının öğünlerde yer alması günlük gereksinimin karşılanmasında yardımcı olmaktadır.



kaynak

Misafir MELEHAT - avatarı
Misafir MELEHAT
Ziyaretçi
13 Kasım 2014       Mesaj #10
Misafir MELEHAT - avatarı
Ziyaretçi
ÖNCELİKLE HERKESE ACİL ŞİFALAR DİLİYORUM BENİMDE YENGEM MEME KANSERİYLE BAŞ ETMEK ZORUNDA KALDI TÜRLÜ YOLLAR TEDAVİLER DENENDİ ZOR BİR SÜREÇTEN GEÇİLDİ SON OLARAK YOLUMUZ ÇAĞLAR SEZİŞ ADINDA BİR PSİKOLOG VE BİYOENERJİ UZMANIYLA KESİŞTİ TÜM UMUTLARIMIZIN YOK OLDUĞU ANDA İMDADIMIZA YETİŞTİ BİYOENERJİ SAYESİNDE TÜMÖRLER YOK OLDU KENDİM BİZZAT ŞAHİT OLMASAYDIM BÖLE BİŞEYE İNANMAZDIM VE SONUNDA BU İLLET HASTALIKTAN KURTULMUŞ OLDU ALTERNATİF TIP UMUT IŞIĞIMIZ OLDU MESLEĞİNDE İDDİALI İYİLEŞTİREMEYECEĞİ KANSER TÜRÜ OLMADIĞINI SÖYLÜYOR HERKESE GÖNÜL RAHATLIĞIYLA GİTMELERİNİ TAVSİYE EDEBİLİRİM TEZ ZAMANDA ŞİFALAR DİLİYORUM...

Benzer Konular

23 Temmuz 2016 / SERRA68 Cevaplanmış
10 Kasım 2009 / Misafir Cevaplanmış
15 Ağustos 2013 / Ziyaretçi Cevaplanmış
11 Ocak 2017 / Misafir Tıp Bilimleri
12 Nisan 2012 / Misafir Soru-Cevap