Umarım bu bilgi yararlı olur Türkiye'de Tarım Sektöründe Üretimin Gelişmesi
TÜRKİYE'DE TARIM SEKTÖRÜNDE ÜRETİMİN GELİŞMESİ
Türkiye'de tarım sektöründeki üretim artışı özellikle 1963'de 5 yıllık süreler için yapılmaya başlanan planlı dönemler ile birlikte hızlandı ve yıllık büyüme hızı uzun dönemde ortalama yüzde 3,3 olarak gerçekleşti. Planlı dönem öncesinde tarımsal üretimin artışı, önemli ölçüde ekim alanlarının artırılmasına bağlıyken, 1963 yılından sonraki artış, modern tarım teknikleri ve girdi kullanımındaki olumlu gelişmelere bağlı olarak verimlilikteki yükselişle oldu. Tarımsal üretimde verimliliğin ve arzulanan kalitenin yakalanması, modern yetiştirme tekniklerinin uygulamaya sokulması, toprak analizine dayalı kimyasal gübre seçimi, teknik tarımsal talimatlar doğrultusunda ilaçlama, vasıflı tohumlukların ekimi, gelişmiş sulama ve mekanizasyon yöntemlerinin kullanımını ile mümkün oluyor.
Cumhuriyetin kurulmasından bu yana, 83 yılda işlenen tarımsal alanlar 6,6 milyon hektardan 27,5 milyon hektara yükselerek 4 kat arttı. 1948'de Marshall Planı'nın Türkiye'de uygulamaya konulmasıyla tarımda son derece hızlı bir makineleşme sürecine girildi. Günümüzde, Türkiye'nin traktör parkı 1 milyonu, gübre kullanımı 5 milyon tonu, tarımsal ilaç kullanımı ise 30.000 tonu aşmış bulunuyor. Bugün Türkiye'de ekonomik olarak sulanabilir durumda olan 8,5 milyon hektar alanın 4,9 milyon hektarı (yüzde 58'i) sulanabilir durumda. Tarımsal üretimin bazı ürünlerde önemli artış göstermesinde, kamu ve özel sektörün tarımsal mekanizasyon, yağmurlama ile damlama sulama yöntemleri, gübreleme ve vasıflı tohumculuk konularında yaptığı başarılı çalışmalar önemli rol oynadı.
Türkiye'de Tarım Sektörünü Etkileyen Faktörler İklim
Yağış azlığı, yağış rejiminin düzensizliği, sıcaklıkların çok yüksek veya çok düşük olması, yaz mevsiminin kısa olması, kış mevsiminin uzun olması vb., tarım faaliyetleri için Türkiye iklimin olumsuz yönleri… Bu özelliklerin olmadığı yerlerde hem ürün çeşidi hem de üretim miktarı artıyor.
Yer Şekilleri
Yükselti, engebelilik ve yüzey eğimi arttıkça tarım faaliyeti yapılamaz. Düz veya az eğimli ve yükseltinin az olduğu sahalar tarımın en çok geliştiği yerlerdir.
Toprak Bakımı
Yıl boyunca toprak zararlı unsurlara karşı korunmalıdır. Tarım topraklarında devamlı üretim yapılabilmesi, toprağın mineralce zengin olmasına bağlıdır. Sürekli olarak üzerinde tarım faaliyeti yapılan toprağın, çeşitli şekillerde bakımının yapılması gerekir.
Gübreleme
Sulamadan sonra, verimi artıran en önemli faktör gübrelemedir. Toprağın devamlı kullanılması minerallerin azalmasına neden olur, verimi azaltır. Gübreleme ile mineral takviyesi yapılarak toprağın verimi artırılmaya çalışılır.
Tohum Islahı
Tarım ürünlerinden yüksek verim elde edilmesi, sulama ve gübrelemenin yanında kaliteli tohumun kullanılmasıyla da yakından ilişkilidir.
Makineleşme
Toprakların kısa sürede ve zamanında sürülmesi, hasadın zamanında yapılabilmesi günümüzde makineleşme ile mümkündür. Türkiye'de bazı alanlarda makineli tarıma tam olarak geçilemedi. Bu durumun sebepleri şöyle özetlenebilir:
* Makine kullanımına elverişli olmayan engebeli arazilerin varlığı (Doğu Karadeniz bölümü),
* Makine fiyatlarının çiftçinin alım gücünün üstünde olması,
* Bazı bölgelerde işgücünün daha ucuz olması,
* Makine kullanımının ekonomik olmayacağı küçük işletmelerin bulunması.
Pazarlama
Üretilen ürünler yeterli miktarda kar edilerek satılabilmeli. Maliyetinin altında satış yapılırsa tarım faaliyeti geriliyor. Tarımı geliştirmek için pazarlama imkanlarının artırılması gerekir.
İlaçlama
Hastalık ve haşerelerin üretimde zaman zaman yüzde 20-30 civarında verim düşüklüğüne neden olduğu görülüyor. Türkiye'de zirai mücadele ile tarlalardaki yabancı otların gelişmesi önleniyor ve haşerelerin çoğalmasına imkân verilmiyor. Böylece verim düşüklüğünün önüne geçiliyor.
Tarımı Destekleyen Kuruluşlar
Tarım ürünlerinin toplanması, pazarlanması ve işlenmesi yönüyle çiftçilerin desteklenmesi gerekir. Türkiye'de tarıma destek sağlayan çeşitli kuruluşlar bulunuyor:
* Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
* Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü
* Toprak Mahsulleri Ofisi
* Ziraat Fakülteleri
Türkiye'de Tarım Sektörünün Temel Sorunları
Tarımsal yapı sorunu, ağırlıklı olarak, üretim faktörlerinden kaynaklanıyor.
* İşgücü bol ama kalitesi ve eğitimi çok düşük.
* Sermaye yok denecek kadar yetersiz.
* Toprak bol ama doğal verimliliği düşük.
* Düşük maliyetle kaliteli üretim için eksik sermayenin (teknoloji) tamamlanması, verimli (eğitimli) işgücü, doğru üretim miktarı (işletme büyüklüğü) gerekiyor.
* Üretim,pazarlama kolaylığı ve altyapı yatırımlarıyla desteklenmeli.
* Tarımın girdi piyasaları düzgün işlenmeli, üretim faktörleri piyasa fiyatlarından temin edilebilmeli, bu açıdan diğer sektörlerle rekabet edebilmeli.
* Tarımsal ürün de makul karla işleyen rekabetçi piyasalarda satabilmeli.
* İç ve dış faktörleri dikkate alan rekabetçi bir ortamın sağlanması için her şeyden önce önceliklerin belirlenmesi gerekiyor.
* İstikrarlı ve işleyen bir piyasa mekanizması için öncelikle tarımda kurumsal altyapı güçlendirilmeli.
* Kurumsal altyapının başlıca unsurlarını mülkiyet hakkı, tarımsal finans, tarımsal araştırma ve yayım, bilgi sistemi oluşturuyor.
* Tarımsal araştırma ve yayım desteklenmeli, bilgi sistemi oluşturulmalı, bilgi üretim ve dağıtım kanalları yaratılarak işler hale getirilmeli.
* Başta sulama olmak üzere, fiziksel altyapı geliştirilmeli.
* Bilgi sistemi, tek başına ve analitik çalışmalarla desteklenerek, ileriyi görmeye yardımcı olmanın yanında, politika uygulamalarının olası etkilerini belirlemede ve değerlendirilmesinde olmazsa olmaz gereklerden biri.
Türkiye'de Bitkisel Üretimin Dağılımı
Bitkisel üretim; yüzde 17'si tahıllar, yüzde 3'ü baklagiller, yüzde 27'si endüstri bitkileri, yağlı tohumlar, yumru bitkiler ve diğerleri dahil olmak üzere, toplam yüzde 47'si tarla ürünleri ile, yüzde 29'u meyve, yüzde 16'sı sebze, yüzde 8'i diğer yan ürünler ve çiçekçilik olmak üzere toplam yüzde 53'ü bahçe bitkileri ürünlerinden oluşuyor.
Ekim alanlarının genişlemesi ve artan verimlilikle bitkisel üretimde büyük artışlar kaydedildi. Planlı dönemle birlikte girdi kullanımının teşvik edilmesi ile başlayan verim artış hızı, teknolojinin ve bilginin tarım sektörüne aktarılması sonucunda süreklilik kazandı. Örneğin, 1960-2000 yılları arasında buğdayda yüzde 104, mısırda yüzde 167 ve ayçiçeğinde yüzde 60 oranında verim artışı gerçekleşti.
Türkiye, dünyada üretilen buğday, mercimek ve nohutun yüzde 3,5'ini, taze sebzenin yüzde 4'ünü, sert kabuklu meyve üretiminin yüzde 16'sını, kayısının yüzde 16,9'unu, incirin yüzde 26,7'sini, karpuzun yüzde 11,1'ini, yeşil fasulyenin yüzde 13,7'sini, biberin yüzde 9,6'sını, domatesin yüzde 8,2'sini ve kirazın yüzde 8,9'unu karşılıyor.
Ayrıca, Türkiye dünya fındık, nar, kuru incir, kuru kayısı ve sofralık zeytin üretiminde 1'inci; kiraz, çekirdeksiz kuru üzüm ve biber üretiminde 2'inci; sebze, nohut, karpuz, domates, tıbbi bitkiler ve kuru mercimek üretiminde 3'üncü; zeytinyağı, meyve, hıyar, yaş üzüm, Antep fıstığı ve çay üretimi ile sera alanları ve arı kolonisinde 4'üncü; tütün, kuru soğan, pamuk ve bal üretiminde 5'inci; limon ve zeytin üretiminde 6'ıncı; elma üretiminde 7'inci; mandarin, greyfurt ve ayçiçeği üretiminde 9'uncu; patates üretiminde 10'uncu; buğday ve narenciye üretiminde 11'inci sırada yer alıyor.
Türkiye'de Tarla Tarımının Dağılımı
Tarım alanları açısından değerlendirildiğinde, Türkiye'de yapılan tarımın yarısını tarla tarımı oluşturuyor. Ekim yapılan tarla alanlarının yüzde 75'ini tahıllar, yüzde 8'ini baklagiller oluştururken, yağ bitkileri ve endüstri bitkileri de yüzde 7 ile eşit oranı paylaşıyor. Tarla tarımı ekiliş alanının yaklaşık yüzde 2'sini de yumru bitkileri oluşturuyor. Tahıllarda en büyük pay buğdayın; baklagillerde nohutun; endüstri ve yağ bitkilerinde pamuğun; yumru bitkilerinde ise patatesindir.
Türkiye'de Üretilen Meyveler Nelerdir? Fındık: Ilıman iklim bölgelerinin bitkisidir. Kış sıcaklığının 5-6°C, yaz sıcaklığının da 20- 25°C olduğu ve yıllık 1000-1500 mm yağış alan, ılıman ve serin iklim bölgelerinde yetişir. Don olayı ve yaz kuraklığı verimi düşürür.
Türkiye'de fındık tarımı, Karadeniz kıyılarında yaygındır. Özellikle Ordu, Giresun ve Trabzon illeri üretimin yarısından çoğunu sağlar. Daha sonra, Bolu ve Zonguldak illeri gelir. Karadeniz Bölgesi toplam üretimin yüzde 80'den fazlasını karşılar. Marmara Bölgesi'nde de Sakarya ve İzmit çevresinde fındık üretimi yapılır.
Turunçgiller: Narenciye adı da verilen bu ürünler portakal, mandalina, limon, greyfurt ve turunçtan oluşur. Anavatanı Güneydoğu Asya'dır. Soğuğa karşı çok hassastırlar. Kışın sıcaklığın 0°C nin altına düşmediği bölgelerde yetişebilir. Ayrıca, yüksek sıcaklık ve bol su isteyen bir bitkidir.
Bu özelliğinden dolayı turunçgil tarımı deniz kenarlarında yaygın olarak görülür. Akdeniz Bölgesi'nin kıyı kesimi üretimin yüzde 85'ini verir. Geri kalanı ise Ege kıyılarındaki Muğla, İzmir, Aydın illeri sağlar. Kışları ılık geçtiğinden bir miktar da Rize kıyılarında yetiştirilir.
İncir: Anavatanı Doğu Akdeniz kıyılarıdır. Kışların ılık, yazların sıcak geçtiği, yıllık yağışın 600 - 700 mm olduğu denizel iklimlerde rahatça yetişebilir. Soğuğa karşı hassas olduğundan iç bölgelerde fazla yetiştirilemez.
İncir, en fazla Ege Bölgesi'ndeki Aydın ve İzmir çevresinde üretilir. (yüzde 90) Bundan başka, az miktarda Akdeniz ve Karadeniz kıyıları ile, Güney Marmara ve G. Doğu Anadolu'da üretilir.
Üzüm: Kışın -40°C sıcaklığa kadar dayanır. Yazın sıcaklığa ve kuraklığa dayanıklı bir bitki olduğundan, Türkiye'de hemen her bölgede yetiştirilir. Yazların yağışlı geçmesinden dolayı Karadeniz kıyılarında ve Doğu Anadolu'nun sıcaklığı yetersiz yüksek yerlerinde yetiştirilemez.
Üretim en fazla Ege Bölgesi'nde yapılır. G. Doğu Anadolu, İç Anadolu, Marmara ve Akdeniz bölgelerinde de üretilir. Özellikle Ege Bölgesi'nde Manisa, İzmir, Denizli yörelerinde üretilen çekirdeksiz üzüm kurutularak önemli bir kısmı ihraç edilir. Üzüm, soğuğa ve kuraklığa dayanıklı olduğundan, ülkemizde elma ile birlikte en yaygın olan meyvedir.
Elma: Türkiye'de üzümle birlikte en çok yetiştirilen bir meyvedir. Çiçek açma döneminde düşük sıcaklıklardan etkilenir. Diğer dönemlerde -35°C ye kadar dayanabilir. Az kireçli ve derin topraklarda yüksek verim sağlar.
Elma üretimi, İç Anadolu'daki Niğde, Nevşehir, Konya çevresinde, Orta Karadeniz'de Amasya çevresinde, Akdeniz'de Isparta, Antalya ve Burdur çevresinde yaygındır.
Muz: Tropikal bölge bitkisidir. Yetişmesi için yüksek sıcaklık ve bol nem gereklidir. Düşük sıcaklıklarda yetişemez ve don olayına karşı en hassas bitkidir. Türkiye'de, yalnızca Akdeniz Bölgesi'nde Antalya-Mersin arasındaki çok dar bir kıyı şeridinde tarımı yapılabilir.
Antep fıstığı: Dünyanın oldukça sınırlı bölgelerinde yetişen ve meyvesi kuru yemiş olarak kullanılan bir bitkidir. Yaz kuraklığına ve sıcaklığına dayanıklı bir bitkidir. Türkiye'de en fazla Gaziantep, Şanlıurfa ve Siirt çevresinde üretilir.
Kayısı: Türkiye'de karasal iklim bölgelerinin alçak yörelerinde yetiştirilir. Kayısı üretimi en fazla Malatya, Elazığ, Konya, Ankara ve İzmir illerinde yapılır.
Türkiye'de Üretilen Tahıl Ürünleri Nelerdir? Buğday: Orta kuşakta yarı kurak iklim bölgelerinde yetişen ve en yaygın üretilen tarım ürünüdür:
* İlkbahar döneminde filizlenmek ve büyümek için yağış, yaz döneminde ise olgunlaşmak için kurak ve sıcak bir ortam ister.
* Kışların aşırı soğuk geçmediği yerlerde sonbaharda, Doğu Anadolu'nun soğuk yerlerinde ilkbaharda ekilir.
* Akdeniz ve Ege kıyılarında Haziran ayında, İç Anadolu'da Temmuz'da, Doğu Anadolu'da Ağustosta hasat edilir.
* Türkiye'de en fazla üretim İç Anadolu Bölgesi'nde yapılır. Konya, Ankara ve Adana ise il olarak ilk 3 sırayı paylaşır.
* Karadeniz kıyılarında yazların yağışlı geçmesinden, Doğu Anadolu'nun yüksek yerlerinde ise yazların serin geçmesinden dolayı üretilemez.
Arpa: Türkiye'de buğdaydan sonra en çok üretilen tahıl ürünüdür. Buğdaya göre, biraz daha soğuk ve kurak şartlarda ve nispeten mineral oranı az olan topraklarda yetişir. Buğdaya göre, daha kısa sürede olgunlaşır (80 - 90 gün) Bu nedenle buğdayın yetişmediği Erzurum-Kars platolarında 2000-2200 metreye kadar yetişebilir. Üretim alanları genelde buğday ile paralellik gösterir. Türkiye üretiminin yarıya yakın kısmını İç Anadolu karşılar.
Çavdar: Tahıllar içerisinde soğuğa en dayanıklı olanıdır. Bu nedenle, buğday ve arpanın yetiştirilemediği serin ve yüksek yerlerde yetiştirilebilir. Ülkemizde en çok, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde üretilir.
Yulaf: Yulaf, sıcak ve kurak şartlarda üretildiği gibi, serin bölgelerde de yetişebilir. Daha çok bisküvi ve yem sanayisinde kullanılır. Daha çok İç Anadolu, Marmara ve Çukurova'da yetiştirilir.
Mısır: Yaz döneminde yağış alan veya sulama yapılan sahalarda yetiştirilir. En uygun iklim, yaz yağışlarının olduğu Karadeniz iklimidir. Bu özelliğinden dolayı arpa ve buğday tarımından farklılık gösterir.
Mısır, Karadeniz kıyı şeridinde, Marmara'nın kuzey kesimlerinde tabii olarak yaz yağışlarıyla yetişebilirken, bunun dışındaki Akdeniz, Ege ve diğer iç bölgelerde yazın sulamayla yetiştirilir.
Son yıllarda, mısırın yem ve yağ sanayisinde kullanımının artmasıyla, özellikle Çukurova'da üretimi yaygınlaştı. Bunun sonucunda da Akdeniz Bölgesi mısır üretiminde, Karadeniz Bölgesi'ni geçti.
Pirinç (çeltik): Yetişme süresi boyunca yüksek nem ve sıcaklık isteği var. Türkiye'de üretim, genelde akarsu boylarında ve alüvyal ovalarda yaygındır. Yetişme döneminde çoğu zaman suyun içinde kalması gerektiğinden üretim zordur.
En fazla, Edirne'de Meriç ve Ergene nehirlerinin kenarlarında, daha sonra Samsun, Çorum, Kastamonu, Adana, Diyarbakır gibi illerimizden geçen akarsu kenarlarında yetiştirilir.
Türkiye'de Üretilen Sanayi Bitkileri Nelerdir? Tütün: Kıraç toprakları seven, yetişme döneminde nem ve yüksek sıcaklığa ihtiyacı olan bir bitkidir. Türkiye'nin genelinde iklim ve toprak yapısı tütün üretimine elverişlidir. Fakat, kalitesinin azalmaması için devlet ekim alanlarını belirler ve kaliteye göre fiyatlandırma yapar. Bu yüzden üretimde yıllara göre dalgalanmalar azalıyor.
Tütün üretiminin yüzde 50'den fazlası Ege Bölgesi'ndeki Manisa, İzmir, Denizli, Muğla ve Uşak gibi illerde yapılıyor. Karadeniz Bölgesi'nde Samsun, Amasya, Tokat ve Sinop çevresinde, Güneydoğu Anadolu'da Diyarbakır, Siirt, Batman çevresinde, Marmara'da Balıkesir, Bursa çevresinde, Doğu Anadolu'da Malatya, Muş, Bitlis çevresinde de tütün üretimi yapılıyor.
Pamuk: Yetişme döneminde yağış, olgunlaşma döneminde sıcak ve kurak iklim ister. Ürün verdiği dönemlerde tabandan sulanması gerekir. Bu dönemdeki yaz yağışları ürünün kalitesini düşürdüğü için Karadeniz kıyılarında yetiştirilemez.
Ayrıca yüksek yaz sıcaklığı istediği için, iç bölgelerde üretimi Akdeniz ve Ege bölgeleri kadar gelişmedi.
Pamuk, ülkemizde en fazla Kıyı Ege ovalarında, Çukurova, Hatay, K.Maraş ovalarında üretilir. Bir kısmı da Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki ovalarda üretilir.
Şekerpancarı: Türkiye'de şekerpancarı üretimi, 1926'da Uşak ve Alpullu şeker fabrikalarının yapılmasıyla başladı. Şekerpancarının fazla sıcaklık isteği yoktur. Ancak, yetişme ve ürün verme döneminde tabandan sulanması gerekir. Bu nedenle, üretim alanlarında mutlaka sulama imkanı gelişti. Üretimi en fazla, İç Anadolu Bölgesi'nde yapılıyor. Daha sonra Orta Karadeniz, Marmara, Doğu Anadolu ve İç Ege çevresinde üretiliyor. Fazla yağıştan hoşlanmadığı için Karadeniz kıyılarında, aşırı sıcak ve kurak olan G. Doğu Anadolu'da ve yüksek gelir getiren ürünler bulunduğundan Ege ve Akdeniz kıyı ovalarında yetiştirilmiyor.
Çay: Tropikal iklim bölgelerinin tarım ürünüdür. Nemli sıcak veya nemli ılıman iklim koşullarında tarımı yapılabilir.
Türkiye'deki çay üretiminin tamamını Karadeniz Bölgesi karşılar. Doğu Karadeniz'de Rize çevresi en önemli çay üretim merkezidir. Artvin, Trabzon, Giresun ve Ordu illerinin yer yer 10-20 kilometre içerilere kadar kıyı şeridinde, 300-400 metre yüksekliklere kadar çay tarım alanları oluşturuldu. Böylece çay tarım alanları genişledi.
Haşhaş: Uyuşturucu yapımında kullanılmasından dolayı, devletin denetimi altında, sınırlı alanlarda ve az miktarda yetiştirilen bir bitkidir. Ekim döneminde 7-8°C, olgunlaşma döneminde 12 - 13°C sıcaklık isteği vardır. Kapsüllerinin toplandığı dönemler olan yaz mevsiminde yağış istemez. Ülkemizde üretim, İç Ege'deki Afyon, Kütahya, Uşak, Denizli illerinden elde edilir.
Keten-kenevir: Tropikal bölgelerin bitkisi olan keten-kenevirin liflerinden keten kumaşı ve kot bezi yapılır. Ayrıca kenevir tohumundan, yağ çıkarımında faydalanılır. Keten- kenevirden uyuşturucu da yapıldığından devletin kontrolü vardır. Keten - kenevir üretimi daha çok, Batı Karadeniz'deki Kastamonu, Sinop ve Zonguldak çevresinde ve Marmara'da Kocaeli çevresinde yapılır.
Türkiye'de Enerji Tarımının Potansiyeli
Türkiye'nin 1 milyon 900 bin hektarlık kullanılmayan ancak tarıma uygun olan arazisi var. Bu arazilerde enerji tarımı yapıldığı takdirde, 1 milyon 250 bin ton biyomotorin üretimi gerçekleşebilir. Bunun yanında Türkiye, petrol ithalatına her yıl milyarlarca dolar ödüyor. Giderek artan petrol fiyatları da alternatif enerji kaynaklarını gündeme getiriyor. Petrole bağımlılığı en aza indirmenin en iyi yolu ise "enerji tarımı".
Bu alanda Türkiye'nin çok önemli avantajları var. Coğrafi büyüklüğüne karşın, çorak ve çeşitli nedenlerden dolayı kullanılamaz durumdaki arazi miktarının oldukça yüksek olması en önemli nedenlerden biri. Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE) ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın yaptığı ortak çalışmanın sonucunda, Türkiye'nin, 1 milyon 900 bin hektarlık kullanılmayan ancak tarıma uygun arazisi olduğu belirlendi. Söz konusu arazilerde enerji tarımı yapıldığı takdirde, örneğin Ege Bölgesi'nde 186.000-308.000 ton arası biyomotorin üretilebileceği belirtiliyor. Bu rakamlar, güneyde 48.000-226.000 ton arasında. Kuzeydoğu Anadolu'da 83.000-123.000 ton arası ve Karadeniz'de ise 82.000-123.000 ton arası biyomotorin üretimi bekleniyor. Toplamda tüm Türkiye'den elde edilmesi beklenen miktar ise 1 milyon 250 bin ton. Potansiyeller hayata geçirilebilirse, Türkiye'nin tarım kapasitesi 3 kat arttırılabilir.
Dünyadaki toplam biyomotorin enerji kaynağı, dünyadaki enerji tüketiminin 10 katına karşılık geliyor. Biyomotorin, bitkisel ve hayvansal yağlardan elde ediliyor. Odun, yağlı tohum bitkileri (kolza, ayçiçeği, soya vb.), karbon-hidrat bitkileri (patates, buğday, mısır, pancar, enginar, vb.), elyaf bitkileri (keten, kenevir, sorgum, miskantus, vb.), protein bitkileri (bezelye, fasulye, buğday vb.), bitkisel artıklar (dal, sap, saman, kök, kabuk, vb.), hayvansal atıklar ile şehirsel ve endüstriyel atıklar da, biyokütle enerji kapsamında değerlendiriliyor. Böylece çok sayıda alternatif katı, sıvı ve gaz yakıt elde edilebiliyor. En önemli dizel motoru alternatif yakıtı ise "Dizel-Bi" ya da "Yeşil Dizel" diye bilinen biyomotorin. İlk endüstriyel boyutta üretim 10.000 ton/yıl kapasiteye sahip bir tesis ile Avusturya'da yapılmaya başlandı. Ardından, Fransa başta olmak üzere Avrupa'nın birçok ülkesinde biyo-motorin üretim tesislerinin sayısı ve kapasitesi giderek artıyor. Çek Cumhuriyeti ise 16 tesisle dünyada en çok biyomotorin tesisine sahip ülke konumunda. 1998 yılı rakamlarına göre dünyada 21 ülke biyomotorin üretiyor.
Biyomotorin, Türkiye için mevcut olanaklarla uygulanabilecek en önemli alternatif yakıt seçeneklerinden biri. Üstelik biyomotorin üretim ve kullanımı için Türkiye, yeterli ve uygun alt yapıya da sahip. Türkiye'de kolza (kanola), ayçiçeği, soya ve aspir gibi yağlı tohum bitkilerinin enerji tarımını yapmak mümkün. Hükümetin almış olduğu son tasarruf önlemleri çerçevesinde yalnızca kanola ve soya ekimine destek veriliyor.
Örneğin kanolanın maliyeti buğday ve ayçiçeğinden daha düşük. Ayrıca, GAP Bölgesi'nde kanola ve/veya soya ekimi ile yılda 1,5 milyon ton biyomotorin üretimi yapmak mümkün. Almanya ve Avusturya gibi enerji tarımında başarılı olan ülkelerin uygulamalarının arkasında kanola tarımı yatıyor. Tarım sektöründeki birlik ve kooperatiflerin, nakliye şirketleri, belediyeler, hatta çiftçilerin mazot tüketimlerinin bir bölümünü kendi biyomotorin üretimleriyle karşılayabileceği söyleniyor. Ayrıca uzmanlar, yakın gelecekte motorin içinde belli oranda biyomotorin bulunmasının, başta AB ülkelerinde olmak üzere, zorunluluk haline geleceği konusunda uyarıda bulunuyor. Bütün ekonomik artılarının yanında biyomotorin ayrıca gerçek bir çevre dostu.
Muadillerinin çevreye verdiği zarar göz önünde bulundurulduğunda; biyomotorin üretimine ağırlık vermek çevre için de adeta bir görev niteliğinde. ABD'de küresel ısınmanın giderek artan etkisine karşılık olarak enerji tarımı alternatifi üzerine ağırlık veriliyor. Dünya'daki genel eğilim, enerji tarımının teşvik ve muafiyetlerle desteklenmesi yönünde. Türkiye mevcut alt yapısı ve teknoloji olanakları ile biyomotorin üretebilir ve uygulamaya hızla başlayabilir.
Dünya'da ve Türkiye'de Enerji Tarımı ABD: ABD'nin enerji tarımına destek vermesinin en önemli nedeni, dünyada yükselmekte olan küresel ısınma karşıtı hareketlere bir cevap verme çabası. Bir yandan iklim değişikliğine çözüm üretirken, diğer yandan da enerji politikalarını yeniden gözden geçiren ABD, Enerji Bakanlığı'nın yayınladığı "Bölgesel Biyokütle Enerjisi Programı" ile biyolojik kaynaklı enerjiye destek vereceğini ve geliştirilmesi için çalışmalar başlatacağını açıkladı. Yalnızca ülke içinde değil, kalkınmakta olan ülkelere de enerji tarımı konusunda destek olmayı planlayan ABD, tüm biyolojik enerji kaynaklarından maksimum yararlanma amacıyla enerji tarımına ve biyo-endüstri girişimlerine öncülük edeceğini belirtiyor.
AB: ABD gibi küresel ısınma tehdidinin yanında ayrıca enerji tarımına ve biyokütle enerjisi üretimine yönelerek 500.000 yeni iş alanı elde etmeyi öngörüyor. AB'de çiftçilerden boş arazilerini enerji bitkisi üretimi için kullanmaları isteniyor.
Türkiye: Enerji tarımının Türkiye açısından en önemli avantajı, enerjide dışarıya bağımlılığı en aza indiriyor olması. Bu anlamda çalışmalar arasında, örneğin; Ankara Üniversitesi'nin desteklediği bir çalışma sonucunda haşhaş yağından biyodizel elde edildi ve diesel motorda yakıt olarak başarıyla kullanılabildi. Ayrıca Türkiye'de son 3 yılda biyodizel üretimi için önemli ticari girişimler de bulunuyor. Bunlardan biri Ülker Grubu'nun AR-GE çalışmaları kapsamında biyoyakıt üretimine destek vermeye başlaması. Bu amaçla Ülker Grubu, İTÜ Kimya Mühendisliği Bölümü'ne pilot reaktör bağışladı.
Ayrıca, EİE bünyesindeki "Biyokütle Enerjisi Proje Birimi", çeşitli büyüklüklerdeki biyodizel projelerin Anadolu'da yaygınlaşması için çalışıyor. Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) dahil olmak üzere Sanayi ve Ticaret Bakanlığı nezdindeki bazı müdürlükler ortak bir çalışma ile alternatif sanayi alanlarını değerlendiriyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ise biyodizel üretimi için yağlı tohum bitkileri üretiminin arttırılması için, çeşitli çalışmalar yürütüyor.
Zirai İlaçlama Nasıl Yapılmalıdır?
Zirai mücadele (pestisitler) ilaçları zararlı ve hastalıkları yok etmek amacıyla kullanılan kimyasal maddeler olması yanında hemen hemen hepsi insanlara toksiktir. Zirai mücadele unsurları ise şöyle sıralanabilir:
Toksite: Kimyasal maddelerin vücutta zarar verebilme potansiyeli diye tanımlanabilir.
Toksik madde: Canlı organizmaya (insan ve sıcak kanlı hayvanlara) ağız, solunum, deri ve enfeksiyon yolu ile girdiğinde normal fizyolojik ve biyokimyasal mekanizmaları bozan veya fazla miktarda canlının ölümüne sebep olan kimyasal maddelerdir.
Antidot: Kelime anlamı panzehir olup, bir zehirin etkisini tamamen gideren veya kısmen hafifleten maddedir.
Zehirlenme: Herhangi bir toksik maddenin kazaen organizmaya alınması sonucu, organizmada fizyolojik ve biyolojik dengesizlikler şeklinde ortaya çıkan bir durumdur. Bu durum maddenin cinsine, vücuda alınma yeri ve şekline ve miktarına bağlı olarak akut (Ani) zehirlenme veya kronik (yavaş) zehirlenme olarak iki ayrı şekilde görülebilir.
Pestisitlerin güvenli kullanımı için uygulanan pestisitlerin toksisiteleri hakkında bilgi sahibi olmak ilk şarttır. Zirai mücadele ilaçları dünyada ve Türkiye'de toksisite değerleri yönünden sınıflandırılmıştır.Bu değerler LD 50 (deney hayvanlarında tek doz uygulamasında yüzde 50'sini öldüren doz miktarıdır) şeklinde kullanılır ve bu değerlerin küçük olması ilacın çok zehirli olduğunu gösterir. Zehirlilik derecesi, ilaç paketlerinin üzerinde amblemlerle gösterilir.
İlaç Kalıntısında Dikkat Edilmesi Gerekenler
Zirai mücadele ilaçları bitkiler üzerine püskürtüldükten sonra genellikle sıcaklık, ışık, yağış nem ve rüzgar gibi çevre faktörlerinin etkisi altında bitki üzerinden azalarak veya yok olarak zehirliliğini zaman içinde kaybederler. Dekompoze olma olarak ta adlandırılabilen bu olay zamanla artar. Belirli bir süre sonra zehirli kalıntı miktarı tolerans değeri altına düşer. Burada geçen deyimler şöyle açıklanabilir.
Kalıntı (rezidü-bakiye): Kullanılan ilacın belirli süre sonra kullanıldığı yüzeyde (ortamda) kalan miktarıdır. Özellikle insan ve çevre sağlığı bakımından önemli olup, ppm ile ifade edilir.
Tolerans (maksimum rezidü miktarı): Kullanılan ilacın insan ve hayvan yiyeceği olarak tüketilen ürünler üzerinde göz yumulabilen kalıntı miktarı olup ppm veya ppb ile ifade edilir. Bu değerler üzerinde olan pestisit miktarı insan ve hayvanlar için zehirlidir.
Bekleme süresi: Pestisitin kullanımından sonra ürünler üzerindeki kalıntı miktarının tolerans değerlerinin altına düşmesi için geçmesi gereken süreye denir.
Pestisitlerin bazıları çok az miktarda bile, canlı bünyesinde zararlı etki yapar. Yağ dokularında birikmek suretiyle kanser yapıcı, karaciğer yıpratıcı, böbrek fonksiyonlarını bozucu etkiler gösterirler. Bir kısmı ise vücutta birikmediği halde sinir uçlarında tahribat sonucu unutkanlık, öğrenme güçlüğü oluşturabilmesi nedeniyle çok tehlikelidir. Bu nedenlerle zirai mücadele ilaçlarının bilinçli şekilde kullanımı, daha sonra da ürünler üzerinde ki ve çevredeki kalıntı miktarlarının incelenmesi gerekir.
Bitki üzerindeki ilaç kalıntısı, kullanılan ilacın cinsine, uygulama zamanına, çevre koşullarına, ilacın dekompoze süresine, bitki çeşidine, uygulama zamanı ile ürünün hasat edilişi arasındaki süreye ve diğer etmenlere bağlı olarak farklılık gösterir.
Zirai mücadele ilaçları uygulanmasından sonra kullanılan ilaç çeşidine göre değişen süre geçmeden hasat edilmemeli ve tüketilmemelidir. Bu bilgilerin ışığında zirai mücadele ilaçlarında bulunması gereken özellikler şöyle sıralanabilir:
* Kullanılacak hastalık ve zararlıya karşı etkili olmalı,
* Bitkiye toksik etkisi (Fitotoksite) olmamalı,
* Arılara, kuşlara ve balıklara zararı mümkün olduğunca az olmalı,
* Zararsız bozunma ürünlerine sahip olmalı,
* Ürünlerdeki kalma miktarı mümkün olduğunca az olmalı,
* İnsanlara zehirlilik açısından emniyetli olmalı,
* Ucuz olmalı.
AHMET ESAT YETKİN
MÜSİAD Gençlik Kurulu
Gıda ve Tarım Sektör Kurulu
Yönetim Kurulu Üyesi