Arama

Atatürk'ün iletişime verdiği önemi ve yaptığı çalışmaları açıklar mısınız?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 8 Ekim 2013 Gösterim: 23.311 Cevap: 19
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Ekim 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Atatürk'ün iletişime önem vermesini açıklar mısınız?
EN İYİ CEVABI Misafir verdi
Son yıllara kadar ''haberleşme'' olarak kullandığımız sözcüğün karşılığı türettiğimiz daha çok toplumsal içerikli bir kavram algısıyla dilimize kazandırdığımız iletişim; Atatürk'ün geniş boyutlu Yazı ve Dil Devrimi'nin kısa adıdır.

Sponsorlu Bağlantılar
Atatürk'ün ''iletişim'' devriminde Yazı, Dil Devrimi'nin öncelidir. Başka deyişle, Türk Toplumu, iletişim engellerini başta yazıyla aşmış ve buradan kazanılan hızla, dil devrimine girilmiştir. İletişim açısından hem yazı, hem dil devrimini birlikte ele almak, incelememizin kapsamını ve sınırlarını çok genişleteceğinden, şimdilik sadece ''Yazı Devriminin'' iletişim boyutlarına değinmekle yetineceğiz.

Gerek Atatürk'e, gerek onun çevresinde Yazı Devrimi'ne ilişkin olarak yoğunlaşan görüşlerde bu devrimin o zamanki gerekçelerini şöylece saptayabiliyoruz :

1 - Halkın, okuma yazmayı çok daha kolay öğrenebileceği bir yazı dizgesini benimsemek, böylece düşük olan okuma - yazma oranını yükseltmek.

2 - Türkçenin zenginliğini ve canlılığını daha iyi ortaya koyup, gelişmesini sağlamak.

3 - Uygar uluslarla iletişim bağıntılarını geliştirmek.

Yazı için kısaca ''konuşulan dili belirli simgelerle saptayan bir dizge (sistem) '' tanımı yapılabilmektedir. Somut anlatım ve kolay anlama değeri olan bu tanım, kuşkusuz, ''iletişim'' dediğimiz büyük toplumsal olgu açısından yetersiz kalmaktadır. Eğer böyle bir tanıma bağlı kalırsak, Atatürk'ün Yazı Devrimi, yalın bir yazı simgesi (harf) değişimi biçiminde anlaşılabilir ki, o vakit, böyle bir anlayış, Yazı Devrimine karşı bulunanların gerekçeklerine haklılık kazandırır. Oysaki, Yazı Devrimi, bir ''harf'' değişikliği değildir. Atatürk ve çevresindekiler, bu devrimin nedenlerini, günün koşullarına uygun olarak, herkesin anlayabileceği açıklıkta ve yukarıda üç noktada özetlediğimiz biçimde ortaya koymuşlardır. Ancak ne var ki, sözkonusu devrimin anlamına, yapıldığı günden zamanımıza kadar, fazla bir katkıda bulunulmamış, aşağı yukarı bu üç nokta etrafındaki açıklamalara yetinilmiştir. Genellikle, o da Türk Dil Kurumu'nun ağırlığı ile, dil devrimi üzerinde durulmuş. Yazı Devrimi çoğu kez onun içinde düşünülmüş ayrıca anlam sınırlarını genişletme gereksinmesi duyulmamıştır.

Atatürk'ten sonra devrimlerin anlamını derinleştirmedeki yetersizlik, sadece Yazı Devrimi için değil, hemen tamamı için geçerlidir. O'nun devrimleri, ilkeleri, düşünceleri yine kendisinin anlatım sınırları içinde incelenmiş, bu sınırları aşma, sanki Atatürk'ün izinden ayrılma tehlikesi yaratacakmış gibi, çekingenlik yaratmıştır. Böyle yapılacağına, çağın değişen koşulları ve gelişen Türk düşünce ve ekini (kültürü) karşısında, Atatürk'ün devrimleri, ilkeleri sürekli yorumlanıp, anlam derinliklerine inilebilseydi; kuşkusuz şimdiki dağınık düşüncelerin, kararsız davranışlarıyla sarsılan bir toplumsal yapının çok ötesinde bulunurdu.

İşte Yazı Devrimi de, anlamını pek fazla zorlamayıp, Atatürk'ün ileri sürdüğü gerekçeler düzeyinde, yıllarca hakkında aynı şeyleri söylediğimiz aslında büyük bir devrimdir.

Gerek Yazı Devrimi yapılırken, gerek günümüze kadar uzanan karşı görüş ve tavırlarda genellikle direniş şu noktalarda toplanmıştır:

1 - Halkın yüzyıllardır kullandığı yazının birden bırakılması, hem onları, hem devlet bürokrasisini boşlukta bırakacaktır.

2 - Bir süre sonra eski yazıyla ortaya konmuş yapıtlar, belgeler araştırma, inceleme dışında kalacak, çünkü eski yazıyı bilenler kalmayacaktır.

3 - Eski yazının bırakılmasıyla üyesi bulunduğumuz İslâm Dünyası'yla bağlarımız kopacaktır.

4 - Yeni yazıyı öğrenemeyecek, ancak eski yazıyla yapıtlar veren yazıncılar (Edebiyatçılar), yazarlar bir anda toplumun dışına itilecektir.

5 - Toplumda okuma - yazma oranı sıfıra düşecektir.

Yukarıda da değindiğimiz gibi Yazı Devrimi sadece ve de sırf Batılılara benzeyelim diye yapılan bir harf değişiikliği olsaydı, bu görüşlerde ve direnişte haklı yönler bulunabilirdi. Ancak ne var ki, sözkonusu devrim bir harf değişikliği değil, toplumsal iletişimin çağdaşlaştırılmasıdır. Kısacaı, yapılan bir iletişim devrimidir. Amacı; Atatürk ile başlayan yeni Türk Devriminin bireyleri, örgütleri, kurumları tüm ekiniyle çağcıllaştırma (modernleştirme) sürecini başarıya eriştirmektir. Atatürk'ün Yazı Devriminde acele etmesinin, herhangi bir uyarlanma dönemi uygulanmasına karşı çıkarak, ''ya hemen olur, ya da hiç olmaz'' şeklinde kesin tavır koymasının nedeni budur. O'nun için Yazı Devrimini geciktirmek, ''İşgal Kuvvetlerinin'' daha bir süre Anadolu'da kalmasına izin vermek anlamını taşır. Gerçekten de Atatürk toplumun yabancılar tarafından ''İşgal edilmiş'' ekinine, ekonomisine, yönetimine, topraklarından çok daha önem vermiştir. Yakın çevresinde bulunanların, O'nu anlamakta düştükleri zayıflık buradadır. Onlar için toprakları yabancıların elinden kurtarmakla ''dava'' bitmiş, kavga sona ermiştir. Oysaki Atatürk'e göre, ''Ulusal Savaşım'', düşmanların yurttan kovulup, Cumhuriyetin ilânıyla başlamaktadır. Çünkü Cumhuriyet, toplumun asırlardır ekinini, düşüncesini, davranışlarını, kurum ve örgütlerini ''işgal eden'' hem Doğulu, hem Batılı güçleri dışarı atma savaşımına girişme anlamını taşır. Kurtuluş Savaşı gibi üç, dört yılda değil belki yüzyılda tamamlanacaktır ve gerçekten Türk'in dünyâ ekin ve uygarlığında ''varolması'' ya da ''yok olma'' savaşımını simgeleyecektir. Atatürk'ün, kimsenin göremeyip olağanüstü sezgi ve ileriye bakış gücüyle kavradığı asıl ulusal savaşım budur. Yazı Devrimini yapmak, girişilen bu çeşit savaşımın alınacak aşağı yukarı ilk kalesiydi·

Atatürk, içinde yaşadığı toplumun bireylerinin çoğunluğunun davranışlarında günümüze kadar sürüp gelen ''görünüş'', ''gösteriş'' hastalığına yakalanmamış, tüm girişim ve eylemlerinde ''içerik'' adamı olmuştur. Bunun için de yaşamında, çevresindeki ''görünüş adamlarıyla'' savaşımı epeyce zamanını almıştır. Yazı Devriminde de aynı durum ortaya çıkmış, devrimin ''içdriğini'' kavrayamayan, onu sadece ''hârf değişimi'' şeklinde gören ''görünüş adamları'' yine karşısına dikilmişlerdir. Atatürk, diğer direnişlerde olduğu gibi, bunu da kendisine gerçekten inanan halkın gücüyle aşmış; devrimin asıl iletişim içeriğinin gereğini yerine getirmiştir.

YAZI DEVRİMİNİN İLETİŞİM BOYUTLARI :

Buradaki anlamıyla toplumun bireyteri, örgüt ve kurumları ile büyüme amaçları arasında karşılıklı bilgi, ekin, inanç aktarımının yöresel, bölgesel, ulusal ve uluslararası ortamlarda gerçekleştirilmesi biçiminde tanımlayabileceğimiz iletişim; Yazı Devrimindeki işleviyle, yüz yıllardır aydınlığa çıkamamış bir toplumu, çağın gerilerinden, ötesine taşıma sorumluluğunu yüklenmiştir.

Birinci olârak, toplumun karma Osmanlı ekininden kendi öz ekinine; başka deyişle tümüyle Türk ekinine kavuşturulması, Yazı Devriminin önde gelen iletişim ilevi olmuştur. Eskiyâzı yüzyıllardır, Arap ve İran ekinlerini Türk ekinine taşıyan tek yönlü bir köprü niteliği taşıdığı için, Türk toplumunun geniş halk tabanının içindeki ekin özünün bu köprüye giriş noktalarını tıkamış, dolayısıyla ''Arap ve Acem'' ekinleri egemenliğinde ''Osmanlı'' denilen çarpık bir ekin yaratmıştır. Halkın bu yazıya ilgisi ''Kur'an Yazısı'' deyimiyle kurulmuş. Kur'an'ı okumak için bu yazının okunuşunu, öğrenmiş, ancak yazamamıştır. Çünkü yaşaması, Arap ve Acem ekinleriyle oransal da olsa bir bağıntı kurması gereğini çıkarmıştır ki, hane tabanı doğal olarak bundan yetersiz kalmıştır. Öte yandan, düşüncesi gerilik zincirleriyle bağlı bazı din adamları ile ''simsarları'', halkla sadece Kur'an okumayı öğütlemişler; bu yazıyı yazmaya kalkışmamalarını, çünkü Peygamberin de okumasını bildiğini, ancak yazmayı bilmediğini, böylece Peygamberleri öykünerek, ''sünnet sevabına'' erişmelerini aşılâmışlardır. İşte Yazı Devrimi, halkın ekinini tıkayan bu çıkmazları aşmış, kendi toplumuna, kendi ekinin egemenliğini getirme olanağını yaratmıştır. Başka deyişle, Yazı Devriminin bu iletişim boyutu, Türk ekini üzerinden doğu (Arap, Acem) eklinlerinin boyunduruğunu kaldırma yönünde getirilmiştir. Yeni yazıyla birlikte, halkın üstünden o kargacık burgacık görünümlü eski yazının ''mistik'', ürkütücü baskısı ve dokunulmazlığı halkmış, asırlardır eline kalem alamayan halk, çağdaş insanın bu en önemli yaşam aracını kavuşmuştur.

Yazı Devriminin toplumun önünden yüzyılların çarpık ekinsel engelleri kaldırmadaki birinci iletişim boyutu yanında, ikinci boyutu, toplumu kendi öz ekiniyle yeniden yoğurma, onun büyümesini yeni toplumsal etkileşim temellerine dayandırma yönünde belirmiştir. Bunun kısa anlatımı, toplumun o zamana kadar üst yapı kurumu olarak bilinen ''eğitim'' olgusuyla bütün katmanlarında karşı karşıya kalmasıdır. Dünyaya gözünü açan her bireyin insanlıktan elde etmek isteyeceği tek hak varsa, o da eğitimdir. Eğitim hakkı, öteki tüm hakların temelidir. Bu dünyadan en az yaşama gereklerinin ötesinde, hiçbir düşünsel eğitim alamadan göçen bireylere karşı insanlığın borcu ödenemeyecek kadar ağırdır. Atatürk, asırlarca eğitimsiz kalan Türk toplumunun acı yazgısına artık son vermenin, her şeyden önce bir insanlık borcu olduğu bilincine varan tek Türk önderidir. Yeni yazının öğrenme kolaylığı ve halkın gösterdiği başarı, Yazı Devrirnine karşı çıkanları utandıracak üstünlükte olmuş, Osmanlı toplumunun altı yüzyıllık okuma-yazma oranının daha ilk beş yılda üzerine çıkılmıştır. Yazı Devriminin toplumun iç devrimlerini (dinamiklerini) eyleme geçiren bu ikinci boyutu, Türk toplumunda demokrasi savaşımına girişmenin de temelini yaratmıştır. Demokrasi ile kamuoyu kavramları birbirinin koşutunda yer alır. Bilinçli kamuoyu yaratma, toplumun yazılı iletişim yeteneğine bağlıdır. Basın, sözkonusu iletişimin en önemli kurumudur. Buradan görülmektedir ki, topluma demokrasinin bir ''yönetirn modeli ve amacı'' olarak , getirilmesinde bile Yazı Devrimi, toplumsal iletişimin kaçınılmaz koşulu olmuştur. Bugün Atatürk'e ve devrimlerine karşı olanların bile, çağırışlarını (sloganlarını) O'nun ''yeni yazısıyla'' yapmaları, yaşadığımız zamanın en acı ilişkilerindendir. Ancak çelişkinin olumlu yönü, yine Yazı Devriminin başarısını simgelemiş, Türk Devrimine ve önderine karşı çıkanlar, bu eylemlerinde özlemlerini duydukları eski toplum yapısının değil, yaratılan yeni toplumun iletişim araçlarını kullanmışlardır. Kuşkusuz böyle bir tutum, daha başlangıçta kendilerini başarısıazlığa itmiştir.

Yazı Devriminin üçüncü büyük iletişim boyutu, Türk toplumunu dünya uygarlığına egemen Batı ile ilişkiye geçirmesidir. Bunu bazı aydınlar, ''Batıcılık'' olarak yorumlamışlar, Batı'ya açılan bu yeni iletişim oluklarından (kanallarından) eskinin egemen doğu ekinleri yerine, ''Batı damgasını taşıyan yenilerini toplumun doğal ekini üzerine koymaya çâlışmışlar'' dır. Oysaki, Atatürk'ün anlayışı böyle değildir. Yazı Devrimi, Batı'ya gerçekten bir yol açmıştır. Ancak, bu yoldan topluma ''yeni işgal kuvvetleri'' değil, onun doğal ekiniyle etkileşime girebilecek, bir yandan Türk ekinine katkıda bulunurken, diğer yandan ondan etkilenip, dünya uygarlığına Türk ekininin kapısını açacak olanlar gelip, gidecektir. Atatürk'ün deyimiyle, artık dünyanın uygarlık ufkunda ''Türk Güneşi'' de parlayacaktır. İnsanlığı yüseltmek, dünyada kurduğu uygarlığı geliştirmek, sadece Batı denilen birkaç toplumun tekelinde olamazdı. O bütün dünya uluslarının ortak malıydı. Her ulusun ondan yararlanmak ve ona yararı olmak hakkı vardı. Yüzyıllar güneşi, Doğu'dan Batı'ya geçemeyen, sadece askerle geçen Türk toplumu güçlü ekinini, yeni iletişim olanaklarıyla tüm dünyaya yaymak ve öteki ekinlerle ilişkiye geçip, aynı zamanda kendisini yenileyerek güçlendirecekti. Türk toplumu topraklarında artık Batı'nın ''işgal kuvvetlerini'' görmeyecekti; ancak onların ekinini, uygarlığını, kendi ekini ve uygarlığı ile insanlığın kavşaklarında karşılaşmaya, onu özümlemeye, aynı zamanda değiştirmeye hazır olacaktı. İşte Yazı Devrimi, bu üçüncü büyük iletişim boyutuyla, Türk toplumunu içine dönük, kapalı ekin çıkmazından kurtarıp, onun iç devinimlerini oluşturduğu dikey boyutu yanında, öteki ekinlerle ilişkisini sağlayan yatay boyutta da gelişme olanağı sağlamaktaydı.

SONUÇ :

Atatürk'ün yazı ve dil olmak üzere başlattığı büyük ''iletişim'' devriminin, yazı yönüne ilişkin açıklamalarımızı, kuşkusuz daha da genişletmek olurludur.Ancak buradaki amacımız, Yazı Devrimini biraz değişik biçimde ele alıp, yorumlamaktı. Gerçekte; konunun düşünsel temellerini geliştirmek yoluna girildiğinde, Yazı Devriminin öteki devrimlerle ve özellikle cumhuriyetçilik, ulusçuluk, devletçilik, halkçılık, layiklik, devrimcilik dediğimiz başlıca Atâtük ilkeleriyle bağıntılarının ele alınması kaçınılmaz bir yaklaşım zorunluğu almaktadır.

Öte yandan, bir iletişim devrimi olarak, Yazı Devrimlerinin yapıldığı günden zamanımıza kadar toplumdaki başarı çizgisini belirleyip, değerleme süreçlerinden geçirmek başlıbaşına bir araştırma konusu olabilecek genişliktedir. Ayrıca, eski yazılı yapıt ve belgeleri günümüze aktarma gereği hangi alanlarda çıkmıştır ve çıkmaktadır? Geçmişe uzanan tarihsel ve ekinsel bağların kopmaması zorunlu noktalar neresidir? Bunlar için araştırma yapacaklara eski yazı bilme becerisinden öte; başka neler kazandırılmalıdır? Yıllık yetiştirme sayıları ile görevi yüklenecek kurumların niteliği, işlevleri ne yönde yeniden ele alınacaktır? Bu ve benzeri sorular da ''iletişim devriminin'' geçmişe dönük olarak yanıtlarının verilmesi zorunlu sorulardır. Eğer toplumumuzun geçmişten geleceğe uzanan iletişim boyutları Yazı Devriminin coşkusu ve atılımlarıyla ele alabilirsek, gerçekten yeni Türk Devriminin, çok Önemli amaçlarından birine ulaşmış oluruz.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Ekim 2009       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Atatürk iletişim ve yayınla ilgili hangi çalışmalar yapmıştır?
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Ekim 2009       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Atatürkün iletişime verdiği önemi açıklar mısınız?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Aralık 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
atatürkün iletişime verdiği önem nedir
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Aralık 2009       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Aralık 2009       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ATATÜRK ÜN İLETİŞİM HAYATI
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Şubat 2010       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
atatürkün iletişime verdiği önem hey
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ekim 2010       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
arkadaslar atatürkün iletişime verdiği önem nedir cevap bekliyoruöm
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ekim 2010       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Son yıllara kadar ''haberleşme'' olarak kullandığımız sözcüğün karşılığı türettiğimiz daha çok toplumsal içerikli bir kavram algısıyla dilimize kazandırdığımız iletişim; Atatürk'ün geniş boyutlu Yazı ve Dil Devrimi'nin kısa adıdır.

Atatürk'ün ''iletişim'' devriminde Yazı, Dil Devrimi'nin öncelidir. Başka deyişle, Türk Toplumu, iletişim engellerini başta yazıyla aşmış ve buradan kazanılan hızla, dil devrimine girilmiştir. İletişim açısından hem yazı, hem dil devrimini birlikte ele almak, incelememizin kapsamını ve sınırlarını çok genişleteceğinden, şimdilik sadece ''Yazı Devriminin'' iletişim boyutlarına değinmekle yetineceğiz.

Gerek Atatürk'e, gerek onun çevresinde Yazı Devrimi'ne ilişkin olarak yoğunlaşan görüşlerde bu devrimin o zamanki gerekçelerini şöylece saptayabiliyoruz :

1 - Halkın, okuma yazmayı çok daha kolay öğrenebileceği bir yazı dizgesini benimsemek, böylece düşük olan okuma - yazma oranını yükseltmek.

2 - Türkçenin zenginliğini ve canlılığını daha iyi ortaya koyup, gelişmesini sağlamak.

3 - Uygar uluslarla iletişim bağıntılarını geliştirmek.

Yazı için kısaca ''konuşulan dili belirli simgelerle saptayan bir dizge (sistem) '' tanımı yapılabilmektedir. Somut anlatım ve kolay anlama değeri olan bu tanım, kuşkusuz, ''iletişim'' dediğimiz büyük toplumsal olgu açısından yetersiz kalmaktadır. Eğer böyle bir tanıma bağlı kalırsak, Atatürk'ün Yazı Devrimi, yalın bir yazı simgesi (harf) değişimi biçiminde anlaşılabilir ki, o vakit, böyle bir anlayış, Yazı Devrimine karşı bulunanların gerekçeklerine haklılık kazandırır. Oysaki, Yazı Devrimi, bir ''harf'' değişikliği değildir. Atatürk ve çevresindekiler, bu devrimin nedenlerini, günün koşullarına uygun olarak, herkesin anlayabileceği açıklıkta ve yukarıda üç noktada özetlediğimiz biçimde ortaya koymuşlardır. Ancak ne var ki, sözkonusu devrimin anlamına, yapıldığı günden zamanımıza kadar, fazla bir katkıda bulunulmamış, aşağı yukarı bu üç nokta etrafındaki açıklamalara yetinilmiştir. Genellikle, o da Türk Dil Kurumu'nun ağırlığı ile, dil devrimi üzerinde durulmuş. Yazı Devrimi çoğu kez onun içinde düşünülmüş ayrıca anlam sınırlarını genişletme gereksinmesi duyulmamıştır.

Atatürk'ten sonra devrimlerin anlamını derinleştirmedeki yetersizlik, sadece Yazı Devrimi için değil, hemen tamamı için geçerlidir. O'nun devrimleri, ilkeleri, düşünceleri yine kendisinin anlatım sınırları içinde incelenmiş, bu sınırları aşma, sanki Atatürk'ün izinden ayrılma tehlikesi yaratacakmış gibi, çekingenlik yaratmıştır. Böyle yapılacağına, çağın değişen koşulları ve gelişen Türk düşünce ve ekini (kültürü) karşısında, Atatürk'ün devrimleri, ilkeleri sürekli yorumlanıp, anlam derinliklerine inilebilseydi; kuşkusuz şimdiki dağınık düşüncelerin, kararsız davranışlarıyla sarsılan bir toplumsal yapının çok ötesinde bulunurdu.

İşte Yazı Devrimi de, anlamını pek fazla zorlamayıp, Atatürk'ün ileri sürdüğü gerekçeler düzeyinde, yıllarca hakkında aynı şeyleri söylediğimiz aslında büyük bir devrimdir.

Gerek Yazı Devrimi yapılırken, gerek günümüze kadar uzanan karşı görüş ve tavırlarda genellikle direniş şu noktalarda toplanmıştır:

1 - Halkın yüzyıllardır kullandığı yazının birden bırakılması, hem onları, hem devlet bürokrasisini boşlukta bırakacaktır.

2 - Bir süre sonra eski yazıyla ortaya konmuş yapıtlar, belgeler araştırma, inceleme dışında kalacak, çünkü eski yazıyı bilenler kalmayacaktır.

3 - Eski yazının bırakılmasıyla üyesi bulunduğumuz İslâm Dünyası'yla bağlarımız kopacaktır.

4 - Yeni yazıyı öğrenemeyecek, ancak eski yazıyla yapıtlar veren yazıncılar (Edebiyatçılar), yazarlar bir anda toplumun dışına itilecektir.

5 - Toplumda okuma - yazma oranı sıfıra düşecektir.

Yukarıda da değindiğimiz gibi Yazı Devrimi sadece ve de sırf Batılılara benzeyelim diye yapılan bir harf değişiikliği olsaydı, bu görüşlerde ve direnişte haklı yönler bulunabilirdi. Ancak ne var ki, sözkonusu devrim bir harf değişikliği değil, toplumsal iletişimin çağdaşlaştırılmasıdır. Kısacaı, yapılan bir iletişim devrimidir. Amacı; Atatürk ile başlayan yeni Türk Devriminin bireyleri, örgütleri, kurumları tüm ekiniyle çağcıllaştırma (modernleştirme) sürecini başarıya eriştirmektir. Atatürk'ün Yazı Devriminde acele etmesinin, herhangi bir uyarlanma dönemi uygulanmasına karşı çıkarak, ''ya hemen olur, ya da hiç olmaz'' şeklinde kesin tavır koymasının nedeni budur. O'nun için Yazı Devrimini geciktirmek, ''İşgal Kuvvetlerinin'' daha bir süre Anadolu'da kalmasına izin vermek anlamını taşır. Gerçekten de Atatürk toplumun yabancılar tarafından ''İşgal edilmiş'' ekinine, ekonomisine, yönetimine, topraklarından çok daha önem vermiştir. Yakın çevresinde bulunanların, O'nu anlamakta düştükleri zayıflık buradadır. Onlar için toprakları yabancıların elinden kurtarmakla ''dava'' bitmiş, kavga sona ermiştir. Oysaki Atatürk'e göre, ''Ulusal Savaşım'', düşmanların yurttan kovulup, Cumhuriyetin ilânıyla başlamaktadır. Çünkü Cumhuriyet, toplumun asırlardır ekinini, düşüncesini, davranışlarını, kurum ve örgütlerini ''işgal eden'' hem Doğulu, hem Batılı güçleri dışarı atma savaşımına girişme anlamını taşır. Kurtuluş Savaşı gibi üç, dört yılda değil belki yüzyılda tamamlanacaktır ve gerçekten Türk'in dünyâ ekin ve uygarlığında ''varolması'' ya da ''yok olma'' savaşımını simgeleyecektir. Atatürk'ün, kimsenin göremeyip olağanüstü sezgi ve ileriye bakış gücüyle kavradığı asıl ulusal savaşım budur. Yazı Devrimini yapmak, girişilen bu çeşit savaşımın alınacak aşağı yukarı ilk kalesiydi·

Atatürk, içinde yaşadığı toplumun bireylerinin çoğunluğunun davranışlarında günümüze kadar sürüp gelen ''görünüş'', ''gösteriş'' hastalığına yakalanmamış, tüm girişim ve eylemlerinde ''içerik'' adamı olmuştur. Bunun için de yaşamında, çevresindeki ''görünüş adamlarıyla'' savaşımı epeyce zamanını almıştır. Yazı Devriminde de aynı durum ortaya çıkmış, devrimin ''içdriğini'' kavrayamayan, onu sadece ''hârf değişimi'' şeklinde gören ''görünüş adamları'' yine karşısına dikilmişlerdir. Atatürk, diğer direnişlerde olduğu gibi, bunu da kendisine gerçekten inanan halkın gücüyle aşmış; devrimin asıl iletişim içeriğinin gereğini yerine getirmiştir.

YAZI DEVRİMİNİN İLETİŞİM BOYUTLARI :

Buradaki anlamıyla toplumun bireyteri, örgüt ve kurumları ile büyüme amaçları arasında karşılıklı bilgi, ekin, inanç aktarımının yöresel, bölgesel, ulusal ve uluslararası ortamlarda gerçekleştirilmesi biçiminde tanımlayabileceğimiz iletişim; Yazı Devrimindeki işleviyle, yüz yıllardır aydınlığa çıkamamış bir toplumu, çağın gerilerinden, ötesine taşıma sorumluluğunu yüklenmiştir.

Birinci olârak, toplumun karma Osmanlı ekininden kendi öz ekinine; başka deyişle tümüyle Türk ekinine kavuşturulması, Yazı Devriminin önde gelen iletişim ilevi olmuştur. Eskiyâzı yüzyıllardır, Arap ve İran ekinlerini Türk ekinine taşıyan tek yönlü bir köprü niteliği taşıdığı için, Türk toplumunun geniş halk tabanının içindeki ekin özünün bu köprüye giriş noktalarını tıkamış, dolayısıyla ''Arap ve Acem'' ekinleri egemenliğinde ''Osmanlı'' denilen çarpık bir ekin yaratmıştır. Halkın bu yazıya ilgisi ''Kur'an Yazısı'' deyimiyle kurulmuş. Kur'an'ı okumak için bu yazının okunuşunu, öğrenmiş, ancak yazamamıştır. Çünkü yaşaması, Arap ve Acem ekinleriyle oransal da olsa bir bağıntı kurması gereğini çıkarmıştır ki, hane tabanı doğal olarak bundan yetersiz kalmıştır. Öte yandan, düşüncesi gerilik zincirleriyle bağlı bazı din adamları ile ''simsarları'', halkla sadece Kur'an okumayı öğütlemişler; bu yazıyı yazmaya kalkışmamalarını, çünkü Peygamberin de okumasını bildiğini, ancak yazmayı bilmediğini, böylece Peygamberleri öykünerek, ''sünnet sevabına'' erişmelerini aşılâmışlardır. İşte Yazı Devrimi, halkın ekinini tıkayan bu çıkmazları aşmış, kendi toplumuna, kendi ekinin egemenliğini getirme olanağını yaratmıştır. Başka deyişle, Yazı Devriminin bu iletişim boyutu, Türk ekini üzerinden doğu (Arap, Acem) eklinlerinin boyunduruğunu kaldırma yönünde getirilmiştir. Yeni yazıyla birlikte, halkın üstünden o kargacık burgacık görünümlü eski yazının ''mistik'', ürkütücü baskısı ve dokunulmazlığı halkmış, asırlardır eline kalem alamayan halk, çağdaş insanın bu en önemli yaşam aracını kavuşmuştur.

Yazı Devriminin toplumun önünden yüzyılların çarpık ekinsel engelleri kaldırmadaki birinci iletişim boyutu yanında, ikinci boyutu, toplumu kendi öz ekiniyle yeniden yoğurma, onun büyümesini yeni toplumsal etkileşim temellerine dayandırma yönünde belirmiştir. Bunun kısa anlatımı, toplumun o zamana kadar üst yapı kurumu olarak bilinen ''eğitim'' olgusuyla bütün katmanlarında karşı karşıya kalmasıdır. Dünyaya gözünü açan her bireyin insanlıktan elde etmek isteyeceği tek hak varsa, o da eğitimdir. Eğitim hakkı, öteki tüm hakların temelidir. Bu dünyadan en az yaşama gereklerinin ötesinde, hiçbir düşünsel eğitim alamadan göçen bireylere karşı insanlığın borcu ödenemeyecek kadar ağırdır. Atatürk, asırlarca eğitimsiz kalan Türk toplumunun acı yazgısına artık son vermenin, her şeyden önce bir insanlık borcu olduğu bilincine varan tek Türk önderidir. Yeni yazının öğrenme kolaylığı ve halkın gösterdiği başarı, Yazı Devrirnine karşı çıkanları utandıracak üstünlükte olmuş, Osmanlı toplumunun altı yüzyıllık okuma-yazma oranının daha ilk beş yılda üzerine çıkılmıştır. Yazı Devriminin toplumun iç devrimlerini (dinamiklerini) eyleme geçiren bu ikinci boyutu, Türk toplumunda demokrasi savaşımına girişmenin de temelini yaratmıştır. Demokrasi ile kamuoyu kavramları birbirinin koşutunda yer alır. Bilinçli kamuoyu yaratma, toplumun yazılı iletişim yeteneğine bağlıdır. Basın, sözkonusu iletişimin en önemli kurumudur. Buradan görülmektedir ki, topluma demokrasinin bir ''yönetirn modeli ve amacı'' olarak , getirilmesinde bile Yazı Devrimi, toplumsal iletişimin kaçınılmaz koşulu olmuştur. Bugün Atatürk'e ve devrimlerine karşı olanların bile, çağırışlarını (sloganlarını) O'nun ''yeni yazısıyla'' yapmaları, yaşadığımız zamanın en acı ilişkilerindendir. Ancak çelişkinin olumlu yönü, yine Yazı Devriminin başarısını simgelemiş, Türk Devrimine ve önderine karşı çıkanlar, bu eylemlerinde özlemlerini duydukları eski toplum yapısının değil, yaratılan yeni toplumun iletişim araçlarını kullanmışlardır. Kuşkusuz böyle bir tutum, daha başlangıçta kendilerini başarısıazlığa itmiştir.

Yazı Devriminin üçüncü büyük iletişim boyutu, Türk toplumunu dünya uygarlığına egemen Batı ile ilişkiye geçirmesidir. Bunu bazı aydınlar, ''Batıcılık'' olarak yorumlamışlar, Batı'ya açılan bu yeni iletişim oluklarından (kanallarından) eskinin egemen doğu ekinleri yerine, ''Batı damgasını taşıyan yenilerini toplumun doğal ekini üzerine koymaya çâlışmışlar'' dır. Oysaki, Atatürk'ün anlayışı böyle değildir. Yazı Devrimi, Batı'ya gerçekten bir yol açmıştır. Ancak, bu yoldan topluma ''yeni işgal kuvvetleri'' değil, onun doğal ekiniyle etkileşime girebilecek, bir yandan Türk ekinine katkıda bulunurken, diğer yandan ondan etkilenip, dünya uygarlığına Türk ekininin kapısını açacak olanlar gelip, gidecektir. Atatürk'ün deyimiyle, artık dünyanın uygarlık ufkunda ''Türk Güneşi'' de parlayacaktır. İnsanlığı yüseltmek, dünyada kurduğu uygarlığı geliştirmek, sadece Batı denilen birkaç toplumun tekelinde olamazdı. O bütün dünya uluslarının ortak malıydı. Her ulusun ondan yararlanmak ve ona yararı olmak hakkı vardı. Yüzyıllar güneşi, Doğu'dan Batı'ya geçemeyen, sadece askerle geçen Türk toplumu güçlü ekinini, yeni iletişim olanaklarıyla tüm dünyaya yaymak ve öteki ekinlerle ilişkiye geçip, aynı zamanda kendisini yenileyerek güçlendirecekti. Türk toplumu topraklarında artık Batı'nın ''işgal kuvvetlerini'' görmeyecekti; ancak onların ekinini, uygarlığını, kendi ekini ve uygarlığı ile insanlığın kavşaklarında karşılaşmaya, onu özümlemeye, aynı zamanda değiştirmeye hazır olacaktı. İşte Yazı Devrimi, bu üçüncü büyük iletişim boyutuyla, Türk toplumunu içine dönük, kapalı ekin çıkmazından kurtarıp, onun iç devinimlerini oluşturduğu dikey boyutu yanında, öteki ekinlerle ilişkisini sağlayan yatay boyutta da gelişme olanağı sağlamaktaydı.

SONUÇ :

Atatürk'ün yazı ve dil olmak üzere başlattığı büyük ''iletişim'' devriminin, yazı yönüne ilişkin açıklamalarımızı, kuşkusuz daha da genişletmek olurludur.Ancak buradaki amacımız, Yazı Devrimini biraz değişik biçimde ele alıp, yorumlamaktı. Gerçekte; konunun düşünsel temellerini geliştirmek yoluna girildiğinde, Yazı Devriminin öteki devrimlerle ve özellikle cumhuriyetçilik, ulusçuluk, devletçilik, halkçılık, layiklik, devrimcilik dediğimiz başlıca Atâtük ilkeleriyle bağıntılarının ele alınması kaçınılmaz bir yaklaşım zorunluğu almaktadır.

Öte yandan, bir iletişim devrimi olarak, Yazı Devrimlerinin yapıldığı günden zamanımıza kadar toplumdaki başarı çizgisini belirleyip, değerleme süreçlerinden geçirmek başlıbaşına bir araştırma konusu olabilecek genişliktedir. Ayrıca, eski yazılı yapıt ve belgeleri günümüze aktarma gereği hangi alanlarda çıkmıştır ve çıkmaktadır? Geçmişe uzanan tarihsel ve ekinsel bağların kopmaması zorunlu noktalar neresidir? Bunlar için araştırma yapacaklara eski yazı bilme becerisinden öte; başka neler kazandırılmalıdır? Yıllık yetiştirme sayıları ile görevi yüklenecek kurumların niteliği, işlevleri ne yönde yeniden ele alınacaktır? Bu ve benzeri sorular da ''iletişim devriminin'' geçmişe dönük olarak yanıtlarının verilmesi zorunlu sorulardır. Eğer toplumumuzun geçmişten geleceğe uzanan iletişim boyutları Yazı Devriminin coşkusu ve atılımlarıyla ele alabilirsek, gerçekten yeni Türk Devriminin, çok Önemli amaçlarından birine ulaşmış oluruz.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Ekim 2010       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
türkiye cumhuriyetinin çağdaşlaşmasında hangi kitle iletişim araçları katkı sağlamıştır

Benzer Konular

13 Ocak 2009 / nartin Cevaplanmış
6 Kasım 2010 / Misafir Soru-Cevap
19 Eylül 2013 / omerbertugcavus Soru-Cevap
21 Nisan 2013 / Misafir Cevaplanmış
14 Kasım 2012 / Misafir Cevaplanmış