Ziyaretçi
sistem nedir?
SİSTEM a. (fr. systöme; geç lat. systema, yun. systema, bütün, bileşim’den).
1. Bilimsel bir bütün ya da başlıbaşına bir öğreti oluşturacak biçimde birbirine bağlı olarak örgütlenmiş ilkeler bütünü; dizge, manzume: Astronomik sistem. Felsefi sistem. Toplumsal sistem.
2. Birimlere dayalı bir işleyişi olan bir bütünün içinde, birbirleriyle olan ilişkileri açısından ele alınan öğeler bütünü: Sinir sistemi. Sindirim sistemi. Güneş sistemi.
3. Belirli bir işlevi yerine getirmeyi amaçlayan işlemler, örgütlenmiş ya da kurumlaşmış uygulamalar bütünü: Eğitim, savunma, sağlık sistemi. Üretim sistemi.
4. Bir sonuca varmak için uygulanan yöntem; yol: Sanığın kendini savunma sistemi oldukça yetersiz. Zengin olmak için iyi bir sistem.
5. Değişik öğelerden oluşan ve belli bir işlevi yerine getiren düzenek, düzen: Aydınlatma sistemi.
6. Toplumsal düzen, rejim: Alınan önlemler mevcut sistemi yerleştirmeye yönelik. Olaylar sistemi tehdit ediyor.
—Anat. Cinsel sistem, cinsel organların tümünün meydana getirdiği sistem. || Sindirim sistemi, sindirim için gerekli organlardan oluşan sistem.
—Anat. ve Fizyol. Başat bir dokuyla ve bu dokunun vücudun bütün kısımlarına yaygınlığıyla belirgin örgün aygıt (sinir, kemik, kas, kıl sistemi vb.).
—Bilş. Sistem mühendisi, bilgisayarların işletim sistemlerini tanımlamak ve düzenlemekle yükümlü mühendis. || Bilişim sistemi, bir sürecin çalışmasını kontrol eden ve yöneten donanımlar ve yazılımlar kümesi. || işletim sistemi, bir bilgisayarın çalışmasını yönetmeye yarayan çeşitli programların tümü. (Bk. ansikl. böl.) || Programlama sistemi, programlama dilleri, programlamaya yafdım programları ve eşlik eden programları işleme programlarından (derleyiciler, çeviriciler vb.) oluşan bütün. || Tümleşik yönetim sistemi, bir şirketin yönetimi için gerekli bilgileri, eşgüdümlü biçimde, bir merkezde toplamaya ve işletmeye yarayan olanaklar (makineler ve programlar) bütünü.
—Ceb. Kimi ifadelerde KüME’nin eşanlamlısı. ("Sistem'' sözcüğü bir kümenin kimi parçalarını göstermekte kullanılır.) || Denklem (aynı biçimde bilinmeyenli eşitsizlik) sistemi, birlikte sağlanması gereken denklem (aynı biçimde bilinmeyenli eşitsizlik) kümesi. (Cebirsel denklem sistemi halinde çözme, eleme ya da yok etme denen türlü yöntemlerle yapılır. Doğrusal denklem sistemi halinde, çözme, matrislerle yapılır.)
—Ed. Eski yunan şiirinde belli sayıda, aynı türden ritmik öğelerin birleşmesiyle tam bir bağlantı oluşturan, uzunluğu belirsiz dize. (Anapaistos, iambikos, trokhaikos, dokhmios vb. gibi sistemler vardır.)
—Fels. Hegel'de, gerçeği bütünsellik olarak açıklamayı sağlayan düşünce belirlenimlerinin düzenli bütünü. ("Bilgi, ancak bilim ya da sistem [alm. System] olarak gerçeklik taşır ve ancak bu biçimde sunulabilir'' [Tinin görüngübilimi (Phânomenologie des Geistes), “Önsöz"]. Ama, felsefenin “zorunlukla sistem" olması (Enzyklopadie der philosophischen Wis- senschaften [Felsefi bilimler ansiklopedisi], 1. baskı; T), kendini, tamamlanmış, kapalı ve değişmez bir biçim olarak sunduğu anlamına gelmez. Hegel, olumsallığın ayrımların zorunluğunun ve bütünün özgürlüğünün irdelenip anlaşılmasına yönelik ve özce açık bir sistem sunma iddiasındadır. || Sistemler kuramı, sistemleri maddesel ya da maddesel olmayan, birbiriyle ilişki içinde bulunan ve bütün oluşturan öğeler bütünü olarak inceleyen genel ve dallar arası kuram.
—Flematol. ABO sistemi, 1900’de Land- steiner tarafından keşfedilen A ve B adlı iki antijenin ve betimlenen dört alyuvar
kan grubunun tümü (A antijeni yalnız başına bulunursa A grubu, B antijeni yalnız başına bulunursa B grubu, hem A hem B antijenleri birlikte bulunursa AB grubu, antijenlerden hiçbiri bulunmazsa O grubu). [Bk. ansikl. böl.] || HLA sistemi (ing. Human Leucocyte Antigens) akyuvar -trombosit gruplarını tanımlayan ve hem akyuvarlarda hem trombositlerde bulunan özantijenlerin tümü. (Eşanl. DOKUSAL GRUP.) [Bk. ansikl. böl.]
—ikt. Sistem çözümlemesi, iktisadi sorunları karmaşıklıkları içinde kavrayıp inceleme tekniği. (Bk. ansikl. böl.) || Ekonomik sistem, bir bütün oluşturan iktisadi öğreti (liberal sistem, sosyalist sistem); bir ekonomiyi tümüyle belirleyen az ya da çok geniş kapsamlı iktisadi bütün (sovyet sistemi, amerikan sistemi); ya da bu ekonominin az ya da çok tutarlı bir bütün oluşturan bir bölümü (türk tarım destekleme fiyatları sistemi). [Bk. ansikl. böl.)
—inş. Yapım sistemi, bir inşaatı, özellikle de önüretimli bir binayı gerçekleştirmek için belirli öğelerin kullanılması.
—Jeod. Uzay karşılaştırma sistemi, yeryüzü noktalarını uzayda konumlamak için tanımlanması gereten işaretlerin tümü. (Planimetrik ağ için, uzaysal bir karşılaştırma sistemi, jeodezik bir elipsoitin ve bunun uzaydaki konumunun verisinden oluşur. Böylece, ağ noktalarının planimetrik koordinatlarıyla ilgili değerlendirmelerin tümüne jeodezik sistem denir; kuşkusuz bu sistem, kullanılan hesap yöntemine bağımlıdır. Bir nivelman ağı için, aynı biçimde, karşılaştırma yüzeyini, yükselti tipini ve hesapların yöntemini seçmek gerekir; ağ noktalarının yükseltileriyle ilgili değerlendirmelerin tümüne yükselti sistemi denir.)
—Meteorol. Sistem çözümlemesi, atmosfer içindeki etkileşimlerin incelenmesi. (Bk. ansikl. böl.) || Bulut sistemi, tam bir tedirginliğe uğrayan çeşitli bulut tiplerinin tümü.
—Müz. Seslerin, belirli bir akustik ilkeye göre, ya melodik ya armonik ya da ritmik bir yapı oluşturacak biçimde düzenlenmesi. (Çeşitli müzik dillerinin temeli olarak kullanılır.)
—Opt. Optik sistem, bir görüntü oluşturmaya yarayan mercek, ayna, prizma kümesi. (Kullanılan sistemler çoğu kez bir dönme eksenine oturur: bunlara merkezlenmiş sistemler adı verilir.)
—Sil. Silah sistemi, atış sırasında kullanmak için bir silahın çevresine yerleştirilmiş temel ve özel donatımların tümü. (Bk. ansikl. böl.) || Top sistemi, aynı dönemde, aynı ilkelere göre yapılmış ve ayırtedici özellikleri birbirine yakın olan çeşitli çaptaki topların tümü (Bange sistemi, Gribeauval sistemi).
—Siyas. bil. Siyasal sistem, bir devletin siyasal hayatını belirleyen kururnların, güçlerin ve değerlerin tümü; sistem analizi çerçevesinde, belirli bir toplumsal çevre içindeki karşılıklı siyasal etkiler.
—Spor. Kürek sporunda, yarımay ıskarmoz ile milden oluşan ve uç bölümünden ıskarmoz dirseğine bağlanan bütün. (Kürek tümüyle bu bütünden destek alır.) || Oyun sistemi, futbol, hentbol, basketbol vb. spor dallarında takımların oyun içinde uygulayacakları savunma ya da hücum taktiği.
—Tar. 1716-1720 arasında J. Lavv tarafından tasarlanıp uygulanan kredi ve maliye düzenlerinin tümü.
—Tarım. Üretim sistemi, bir tarım işletmesinde yetiştirilecek bitki ve hayvan oranlarının ayarlanması, üretim araçlarının (toprak, makine, el emeği) ve üretim etmenlerinin (ara tüketimler) saptanması.
—Topbil. Toplumsal sistem, T. Parsons’un kuramında, insanların toplumsal etkileşimini betimleyen ve çözümleyen kuramsal model.
—TV. Bir televizyon işaretinin, görüntü bireşimine olanak verecek şekilde kalıcı karakteristiklerini, özellikle de çözümleme yöntemini, eşzamanlama işaretlerinin biçimini, görüntü ve eşlik eden ses işaretleri için modülasyon karakteristiklerini tanımlayan bilgilerin tümü. (Eşanl. STANDART.)
—Yerbil. Üst sıradan stratifrafik birim; bu birim dizilere ayrılır ve her dizinin jeokronolojik eşdeğeri 50-60 milyon yıllık ortalama süreye denk gelir. (Adları litolojik [kretase, karbon], etnik [ordovices, silures] ya da coğrafi [devon] kökenlidir. Kimi durumlarda altsistemler ya da üstkatlar [pennsylvania], üstsistemler [üçüncü] kullanılır.) || Dağoiuşum sistemi, aynı dağoluşum çevrimindeki dağ kütlelerinin tümü (örn. Alp dağoiuşum sistemi).
—ANSİKL. Bilş. işletim sistemi. Bütün bilgi aktarımlarını yönetir, dışarıyla iletişimleri kurar, iş ve sonuç bekleme sıralarını oluşturur, işlerin otomatik olarak birbirini izlemesini sağlar, kaynakların (bellek, hesap birimi, manyetik şerit sürücüleri, sökülüp takılabilir diskler) yönetimini optimal kılar, görevler arasında öngörülmüş göreli önceliklere uyar, kendini eniyilemek ve anzasız çalışmak için kendi çalışmasını çözümler. Teknik olanaklarını yönettiği bilişim sisteminin yapısına uygun olarak kullanır: çoğulişletim, zaman paylaşımı, sayfalama, gizil bellek vb. Özellikle, bir programın yürütülmesi için gerekli fişlikleri içeren şerit ya da disketlerin takılıp çıkarılması için kullanıcıyla iletişim kurar. Derleyicileri, giriş- çıkış işlemcilerini, çalışmasını kolaylaştıran program kitaplıklarını kullanıcıya sunar. Programcı, bir kontrol ve kumanda dili aracılığıyla, sistemle iletişim kurar. Bir işletim sistemi, kurulması sırasında, bir donanımın özel biçimlenmesine uyarlanmalıdır.
—Hematol. ABO sistemi. Nüfus içinde kan gruplarının dağılımı eşit değildir, örneğin bu bakımdan istatistik yapılmış olan Fransa'da kan gruplarının dağılımı şöyledir: A grubu °/o 45, B grubu % 9, O grubu % 43 ve AB grubu % 3. Serumda, alyuvarda bulunmayan antijene tekabül eden ve “doğal” denen antikorlar sürekli ve kesin olarak bulunur. Yani, A grubundan birinin serumunda, her zaman anti- B bir antikor vardır, B grubundakinin serumunda da anti-A antikoru bulunur; AB grubundaki kişinin serumunda hiçbir antikor bulunmazken, O grubundakinde hem anti-A, hem anti-B antikorları yer alır. ABO sisteminin özgünlüğü işte alyuvarların yoksun oldukları bu antijenlere tekabül eden bu antikorların sürekli ve kesin varlığına dayanır. Böylelikle, fenotipler bir yandan alyuvar antijenleri ile, öte yandan serum antikorları ile tanımlanır ABO fena tipinin saptanması için alyuvar antijeni (Beth-Vincent deneyi) ile serum antikorunun (Simonin deneyi) belirlenmesi zorunludur; deneylerin sürekli olarak birbiriyle uyumlu sonuçlar vermesi ve sonuçların karşılıklı olarak kontrol edilmesi gereklidir.
A grubu iki alt gruba ayrılır. Gerçekten, B grubu bir kişinin anti-A antijenini belirlemek için kullanılan anti-A serumunda, iki antikor bulunduğu kanıtlanmıştır: Biri, A grubu alyuvarların tümünü aglütinasyona uğratan bir anti-A antikoru ve bunların % 80’ine etkili olan bir başka anti-A, antikoru. Anti-A, antikoru ile aglütinasyona uğrayan alyuvarları taşıyan kişi A, grubun- dandır (% 80), aglütinasyon olmayanlar ise (% 20) A2 grubundandır. A alyuvarlarının A, ve A2 diye ayırt edilmeleri alışılagelmiş altı fenotipi (A,, A2, B, A,B, A2B ve O) tanımlamaya yarar.
A ve B karakterlerinin kalıtımsal geçişi Mendel yasalarına uyar; bu karakterler, meyoz evresinde birbiriyle bağdaşmaz, ailelerde yapılan ABO karakteri araştırmaları ilgili lokusta'başlıca dört alel genin (A,, A2, B ve O) var olduğunu öngörmektedir.
Öte yandan A ya da B geninin fenotipte belirme olasılığı O'dan üstündür, A,'in A2'den üstün olduğu gibi. Yani, gruplandırma metotları ile fenotipten başlayarak genotipi her zaman saptama kolay olmaktan uzaktır Bununla beraber, AB grubundan olan birey, hem A hem B genlerine 10594 sahip olduğuna göre heterozigottur ve bu fenotip genotipi ifade eder; O grubu olan kişi homozigottur ve bu fenotip, 00 genotipi ifade eder. Buna karşılık A grubundan bir kişi AA ya da AO genotipinden, B grubundaki biri BB ya da BO genotipinden olabilir, yani homo ya da heterozigottur. Nihayet, A,O, A,A,, A,A2 genotipleri A, fenotipi görünümünde belirirler Bu durumda onların homo ya da heterozigot oldukları ancak aile incelemesi ile ortaya çıkarılabilir.
Bundan ötürü, ABO sisteminde fenotiple genotipin ille de çakışması gerekmediğinden, babalığın saptanmasında kan grubunun değeri önemli ölçüde azalmaktadır. A ve B antijenlerinin çeşitli dokulardaki dağılımı çok yaygındır. Bunlar alyuvarlardan başka hücrelerde de bulunabilir. Özellikle, akyuvarlarda ve trombositlerde, kan damarlarının endotelyumunda, sindirim, idrar, solunum sistemleri epitelyumunda ve deride bunlara rastlanır. Böbrekte, damar endotelyumu, yumak- çık, uçtaki dolaşık kıvrımlı borucuk ve toplayıcı borucuk ABH antijenleri taşır; bu antijenler birçok mukoza hücrelerinde, özellikle salgılayıcı kişilerin tükürük bezlerinde de bulunur; plazmadaysa haliyle vardır. Bu yaygın doku dağılımından ötürü ABO sistemi insanda çok önemli bir doku uyuşmazlığı sistemi oluşturur. Her insanın serumunda, alyuvarlarda bulunmayan antijenlere tekabül eden bir antikor ya da antikorların normal olarak bulunması, ABO sisteminin temel özelliklerinden biridir. Bu antikorlara "doğal” denmesinin nedeni de budur. Ama, çevreden gelen çeşitli uyarımların etkisiyle antikorlar özel nitelikler kazanır: bu antikorlara “bağışık" antikorlar denir.
ABO sisteminin keşfi ve bu konuda elde edilen geniş bilgiler, alyuvar antijeni ile buna tekabül eden antikorun kan dolaşımında karşılaşmasını engelleyerek, sakın- , casız, tehlikesiz kan naklinin gelişmesine temel olmuştur. Antijenle antikor arasındaki anlaşmazlık hemolize neden olur, bu da ağır, korkutucu, hatta ölümle sonuçlana- bilen klinik olaylar doğurur. Bu nedenledir ki, güvenli bir kan nakli yapabilmek için uygulanması şart olan iki kural konmuştur.
1. Bir antijene tekabül eden antikorlara sahip bir alıcıya o antijen şırınga edilmemelidir. Alıcı ile vericinin kan grupları aynı olduğu zaman, kan nakli yapılabilir. O grubu alyuvarlar, A ya da B antijenlerinden yoksun olduklarına göre, alıcıda var olabilecek anti-A ve anti-B antikorlarından herhangi bir zarar görmeyeceklerdir, öte yandan O grubu kişinin plazmasındaki anti-A+B doğal antikorları da alıcının alyuvarları dışındaki grup maddelerince zararsız hale getirileceğinden O grubu kan, hiç korkmadan A, B ya da AB grubu kişilere nakledilebilir. Bu nedenlerle O grubu vericilere “evrensel” verici denir. Nihayet, ABO sistemi serumunda hiçbir antikor bulunmayan AB , . grubu kişiler de, vericilerin anti-A ve/ya da
Kan grıijsarı anti-B plazma antikorlarını bünyelerinde kan nakli için zararsız hale getirebileceklerinden, A, B uygunluk şeması ya da O grubu alyuvar alabilirler. AB grubu kişilere bundan ötürü "evrensel alıcı" denir.
2. Bir antikora tekabül eden antijene sahip kişiye o antikor şırınga edilmemelidir. Bu kural, bağışık antikorlardan, özellikle, O grubu tehlikeli vericilerin anti-A antikorlarından doğabilecek olayları önlemek amacıyla uygulanır. A ya da AB grubunda bir alıcının alyuvar dışı gruptan maddelerce yansızlaştırılmamış olan bu antikorlar, alyuvarlara yapışıp onların hemolizine neden olurlar.
A,, A2, B, A,B, A2B ve O gibi sıradan fenotiplerin yanında seyrek ya da çok istisnai olarak zayıf A ya da zayıf B fenotip- leri bulunur. Zayıf A alyuvarları, tepkisi normal A, alyuvarlarınınkinden düşük feno- tipler olarak tanımlanır. Bu fenotipler çoğunlukla ABO lokuslu alel genlerin belirtisi sayılır. Onları saptamak için, aglütinas- yon ve bağlama-seçme tekniklerine tükürüğün incelenmesine, serumdaki düzensiz antikorların araştırılmasına ve bunların geçiş yollarının belirlenmesine başvurulur. Bu araştırmalar sonucunda Ag, Ax, Aend, Am, Ay ve Ael grupları saptanarak tanım- lanabilmiştir; sınıflandırılması çok çeşitlilik gösteren zayıf B fenotipleri de benzer yöntemlerle saptanmıştır.
Anti-A ve anti-B antikorları serumdan başka çeşitli biyolojik sıvılarda da bulunur: özellikle tükürük, süt, gözyaşı.
ABO antikorlarının yoğunluğunda değişiklikler vardır. Doğumda, başlıcaları anne kökenli olan igG (G immünoglobülini) antikorlarına rastlanır; bundan ötürü kan grubunu saptamak amacıyla yapılan Si- monin serum deneyinin değeri yoktur. Bu aglütininlerin çocuğun bünyesinde bireşimi. 3. ile 6. aylar arasında gerçekleşir.
ABO antikor miktarları 10 yaşına doğru en yüksek düzeye çıkar ve sonra yavaş yavaş düşmeye başlar. Anti-A ve anti -B antikorlarının yoğunluğu, miyelomda, Waldenström hastalığında, süreğen lenfoit lösemide ve doğuştan olsun, edinsel olsun kanda gamaglobülinlerin azlığında düşer; buna karşılık bazı özbağışık hemo- litik kansızlıklarda, alkol kökenli sirozlarda artar.
Pratik yönden ABO sisteminin önemi çok büyüktür. Onun uygulanmasıyla, kan nakli tehlikesiz ve çok yaygın hale gelmiş, kan vermenin bağışıklık konusunda gref- lerde ve özellikle böbrek nakillerinde oynadığı rolden ötürü çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Bilim yönünden de çok büyük değere sahiptir. Bu sistem hakkında elde edilen bilgiler, organizma hücrelerinde olsun, salgılarda olsun antijenlerinin tekdüze dağılımı, nadir fenotiplerin bulunması, genetik işlevlerin işleyişi konusundaki bilgilerde büyük ilerlemelerin kaydedilmesine neden olmuştur. ABO sistemi, basitleştirme amacıyla tek başına sunulmuştur; oysa, aslında Levvis, salgılama ve Hh sistemleri ile birlikte iş görür.
• HLA sistemi. Bu antijenler, sadece lenfositler, granülositler ve trombositler tarafından taşınan antijenlerden farklıdır. Organizmanın hemen hemen tüm çekirdekli hücreleri bunları içerdiğinden kendilerine “dokusal antijenler” adı verilmesi uygundur.
HLA sistemi antijenleri 5 alel gen serisi, HLA-A, B, C, D ve DR tarafından üretilir; anne-babadan, klasik Mendel yasalarına uyaraft, çocuğa, otozomik biretmen- li yolla geçen bu 5 tokusun tümü 6 no.'lu kromozomun kısa kolu üzerine yerleşmiş •olan HLA takımını meydana getirir. HLA -A, B, C, ve D lokuslarının takım içindeki yerleri kesin olarak saptanmış ise de HLA -DR'nin yeri henüz kesin olarak bilinmemektedir ve HLA-D'ninki ile aynı lokusta olduğu varsayımı ortaya atılmıştır. HLA-A, B, C ve DR genlerinin ürünleri serolojik yöntemlerle ve özellikle bir kompleman karşısında lenfosit zehirliliği tekniği ile İncelenmektedir. Bunların saptanabilmesi için gerekli antikorların bulunduğu serumlar, kan nakli ya da gebelikle, hatta, gönüllü olarak bağışıklık kazanmış kişilerde» sağlanır. HLA-D geni ürünlerinin saptanması için, karma lenfosit kültürü yapma tekniğine başvurulur HLA sisteminin önemi büyüktür. Greflerin ve organ nakillerinin (özellikle böbrek) uyuşmasındaki rolü insanda kanıtlanmıştır. HLA genlerinin bazıları, suyuksal bir bağışıklık yanıtı doğuracak olan antijenler üretirler, aynı sistemin başka genleri ise hücresel bağışıklık mekanizmaları yolu ile greflerin reddi olaylarından sorumludurlar. HLA sistemi, bağışıklık yanıtında temel rol oynayan “büyük doku uyumu kompleksi” denen önemli genetik bir bütün içinde yer alır. HLA sisteminin ilginçliği son derece çok- biçimli oluşundan ileri gelir. Bu çokbiçimlilik bireyin biyolojik tanımlanmasında ve halk kitlelerinin incelenmesinde önemli bir genetik işaretleyici rolü oynar. Bu çok biçimliliğe dayanılarak HLA ile hastalıklar arasındaki bağıntılar hakkında pek çok tıbbi patolojik araştırma yapılmıştır. Prof. Jean Dausset, HLA sistemiyle ilgili çalışmalarından dolayı 1980 Nobel tıp ödülü' ne layık görülmüştür.
Bugün, bir HLA antijenine az çok sıkıca bağlantıları olduğu bilinen hastalıkların listesi pek uzun değildir. En göz alıcı örnek HLA-B27 antijeniyle sıkı bir bağıntısı olduğu bilinen ankilozlu spondilartrittir. Hastalık geni belki de B27 molekülünün kendisidir. Tanık Avrupa halklarında °/o 6 oranında var olan bir antijeni dünya yüzündeki herhangi bir insan topluluğu içindeki hastaların % 90'ı taşımaktadır Buna göre bu antijene sahip insanlar arasında, hastalığa tutulma rizikosu, antijeni taşımayanlara göre 130 kat fazladır. Rei- ter sendromu da HLA-B27 ile ilişkilidir ve hastaların % 76'sında buna rastlanır. Behçet hastalığı ya da büyük aftoz, B5 antijeniyle, genç diyabeti B8, B15 ya da B18 antijeniyle bağlantılıdır. Nedeni bilinmeyen hemokromatoz kesinkes HLA-A3 antijeni ile bağlantılıdır. Bazı hastalıklar, özellikle bağışıklık hastalıkları (örneğin miyasteni, Basedovv hastalığı) HLA-D ya da DR lokusu ile bağlantılıdır. HLA-DR lokusu için fenotipleme günlük pratiğe girebildiği zaman, elde edilecek bilgiler, kuşkusuz yeni bağlantıların bulunmasına hizmet edecektir.
—ikt. Sistem çözümlemesi. Sistem çözümlemesinin temelinde iki fikir yatar. Bir yandan, bir servisin ya da bir örgütlenmenin etkinliği daha geniş bir bütüne bağlıdır; bu nedenle, bu etkinlik ancak sözkonusu bütünün bir parçasını oluşturur; “sistem” ve “alt-sistem” terimleri buradan gelir. Öte yandan, sistem çözümlemesi işlemsel araştırma, istatistik, ekonometri toplumbilim gibi çeşitli yöntemlere başvurur ve bu yöntemler aracılığıyla, varılmasına çalışılan hedefleri ve sonuçların çapını, çevre koşullarını (yani dış kısıtlamaları), kaynakları, sistemi oluşturan öğeleri (yani alt-sistemleri) açıkça gösteren modeller kurulur.
Bu durumda, sistem çözümlemesinin, bir sorunun karmaşıklığını; her sorun içinde yer alan ilişkilerin karşılıklı bağlılığını gün ışığına çtarmaya çalışması gerekir. Böylece, aynı bir değerler düzeyinde be- nimsenebilecek seçimlerin sonuçlarını ölçmek ve maliyet ve avantajların belirlenmiş değerlerini göstermek olanağı sağlanır: sistem çözümlemesinin amacı, sosyoekonomik büyüklükler arasındaki nedensellik ilişkilerini ve onları birbirine bağlayan bağları rakamlarla belirtilmiş bir biçimde göstermektedir. Tam anlamıyla bir sistem oluşturan karşılıklı bağlılıkları ve büyüklükleri gösteren bir model kurulması yoluyla, belli bir hedefe ulaşmak amacıyla alınan şu ya da bu kararın (bir ya da birden fazta dışsal değişkenin değişmesi) sistemi oluşturan parçaların tümü üzerinde ortaya çıkardığı sonuçları incelemek olanağı doğar. Sistem çözümlemesinin bir yararı da, belli bir sorun sözkonusu olduğunda, seçilen hedefe artık izlenebilecek tek hedef gözüyle bakılamayacağını göstermesi ya da sistemin izlenebilecek hedeflerinin belirlenmesinde açıkça görülemeyen bir takım etkenleri ya da ilişkileri açıkça ortaya koymasıdır. Sistem çözümlemesi ayrıca, sözkonusu hedeflere varmanın en etkili yollarını belirlemeyi de olanaklı kılar. Bu çözümleme sayesinde, çeşitli etki grupları bir elemeye tabi tutulabilir ve etkinlikleriyle karşılaştırmalı maliyetlerine göre değerlendirilebilir Böylece, karar merkezleri, geleceğe dönük büyük tercihlerini açıkça belirlerken, nesnel ölçütlere dayanarak aralarında seçim yapabilecekleri alternatif sistemlerden yararlanabilirler.
• Ekonomik sistem. Bu deyimi ilk kez Friedrich List, 1841'de, Das nationale System des politischen Ökonomi (Ulusal ekonomi politik sistemi) adlı kitabında, klasik enternasyonalizme karşı ulusal öğreti anlamında kullandı. Ama List, yapıtında her ekonominin geçtiği gelişme evrelerinden (vahşet, çobanlık, tarım, tarım -manüfaktür ve ticaret) söz ederken, "sistem" sözcüğünün öteki anlamı da (somut iktisadi bütün) kendini belli etmekten geri kalmaz. Bununla birlikte, List'in bu ayrımı, sistem kavramından çok yapı kavramına götüren bir ayrımdır.
H. Guitton'a göre, "bir iktisadi sistem, bir takım temel sorunlara verilen bir dizi yanıtla tanımlanır". Örneğin, iktisadi etkinliğin öznesinin kim olduğu, yani girişime kimin karar verdiği sorulabilir: rekabetçi bir sistemde ya da merkeziyetçi olmayan bir sistemde ise, devlettir. Yine, kararın hangi amaçla alındığı da sorulabilir: bu amaç, kişisel çıkar (örneğin, kapitalist sistemde en yüksek kâr) ya da plancı sistemde devletin göz önünde tuttuğu toplum çıkarı olabilir. Nihayet, amaçlara erişmeyi sağlayacak teknik yordamların ve hukuksal biçimlerin neler olduğu sorulabilir: mülkiyeti ve bireyler arasındaki sözleşmelerin geçerliğini kabul eden hukuksal bir çerçeve içinde ve piyasada arz ve taleplerin serbestçe karşılaştıkları bir iktisadi ortamda bu sorunun yanıtı özgürlüktür; bireysel mülkiyeti kabul etmeyen hukuksal bir çerçeve içinde ve piyasa mekanizmalarının yerini planın aldığı bir iktisadi ortamda ise, bu cevap, otorite ya da zor olabilir.
Çağdaş iktisadi çözümleme (özellikle F. Perroux ve R. Barre), ekonomik sistem kavramını belirlemek için genellikle üç öğeye dayanır: düşünüş, yani iktisadi etkinliğe egemen olan modeller (örneğin, halkın gereksinimlerinin tatmini ya da olabilecek en fazla kârı elde etme çabası); biçim, yani iktisadi etkinliğin çerçevesini ve iktisadi karar birimleri arasındaki ilişkileri belirleyen toplumsal, hukuksal ve kuramsal öğelerin tümü (mülkiyet rejimi, emeğin statüsü, devletin rolü); madde, yani servetlerin elde edilmesinde ve dönüştürülmesinde kullanılan maddi yöntemleri tümüyle kapsayan teknik (örneğin, geçim ekonomisinin ilkel tekniği ya da aksine, kapitalist ekonomi sisteminin sürekli gelişen tekniği).
iktisadi sistem kavramı, toplumların ve ekonomilerin sistemli bir sınıflandırmasını yapmamızı sağlar. Örneğin, bir merkezden yönetilen ekonomi tipleri arasında birçok tanınmış sistemi sayabiliriz: malikâne ekonomisi ve kolektivist ekonomi gibi. Merkeziyetçi olmayan ekonomi tiplerine örnek olarak da, kapitalizm öncesi zanaat ekonomisi sistemini ve kapitalist sistemi gösterebiliriz. Ancak, sistem kavramı sınırlı bir değer taşır: çünkü, somut iktisadi sistemler hiçbir zaman katıksız ve bağdaşık değillerdir. Bunun nedeni, bir toplumun genel biçiminin bugünden yarına tümüyle değişmesinin olanaklı olmamasıdır. Yani, bir önceki sistemden geriye her zaman bir şeyler kalır (kapitalizmde bir zanaat kesimi vardır; kolektivist sistemde özel mülkiyet adacıkları varlığını sürdürebilir).
—Meteorol. Etkileşimler atmosfer dolaşımının içinde de önemlidir. Bunlar ayrıca atmosfer dolaşımı ile zemindeki (substratum) çeşitli oluşumlar (okyanuslar, ormanlık alanlar, maden alanları, kara ve deniz buzulları) arasında da önemli rol oynarlar. Atmosfer süreçlerini sistem çözümlemesinden yola çıkarak saptama düşüncesi de bundan kaynaklanır. Bunun için atmosfer suküre ve soğukküre arasında kurulan denge, bir sistem gibi gözönüne alınmalıdır. Değişimleri bu sistemin içine sokabilmek ve buzul itmeleri ve buzullar- arası gerilemeler gibi kimi iklimsel değişiklikleri bu değişimlerle açıklayabilmek gerekir. Daha genel bir biçimde, meteoroloji ve iklimbilime uygulanan sistem çözümlemesi çok yönlü nedensel ilişkilerin yararına olarak, nedenselliklerin doğrusal bağlantılarının kesilmesini sağlar. Böylece, aşama sırasına göre düzenlenmiş farklı atmosfer sistemleri (genel atmosfer dolaşımı “norveç” sistemi gibi çok daha özel sistemler, Asya'nın muson sistemi, tropikal tedirginlikler sistemi vb.) daha iyi kavranabilir.
—Sil. Silah sistemi. Genellikle aşağıdaki araçlardan oluşur: hedef gözetleme ve saptamayı sağlayan bir ya da birçok araç; hedef üzerinden geçen mermi yolunu hesaplamayı ve hareketli bir hedef durumunda bu yolu değiştirmeyi sağlayan bilgi işlem araçları; topu ya da roketi bu mermi yoluna tevcih etmeyi ya da güdümlü mermiyi bu mermi yoluna yönlendirmeyi sağlayan kumanda araçları; bir silah (top mermisi, roket, güdümlü mermi vb.); bir fırlatma aracı (top, ray, platform vb.) ve bu fırlatma aracı silaha özgüyse bir kara, hava ya da deniz taşıtı.
Bu donatımlar silahlara göre kısmen ya da tamamen fırlatma aracına (kara, hava ya da deniz) bağlı olabilir ya da kısmen ya da tamamen silah taşıtı üzerine yerleştirilebilir: kimi silah sistemlerinde, taşıt üzerine yerleştirilmiş araçlar, mermi yolunun son bölümünde fırlatma aracına bağlı donatımların yerini alır.
1. Bilimsel bir bütün ya da başlıbaşına bir öğreti oluşturacak biçimde birbirine bağlı olarak örgütlenmiş ilkeler bütünü; dizge, manzume: Astronomik sistem. Felsefi sistem. Toplumsal sistem.
Sponsorlu Bağlantılar
3. Belirli bir işlevi yerine getirmeyi amaçlayan işlemler, örgütlenmiş ya da kurumlaşmış uygulamalar bütünü: Eğitim, savunma, sağlık sistemi. Üretim sistemi.
4. Bir sonuca varmak için uygulanan yöntem; yol: Sanığın kendini savunma sistemi oldukça yetersiz. Zengin olmak için iyi bir sistem.
5. Değişik öğelerden oluşan ve belli bir işlevi yerine getiren düzenek, düzen: Aydınlatma sistemi.
6. Toplumsal düzen, rejim: Alınan önlemler mevcut sistemi yerleştirmeye yönelik. Olaylar sistemi tehdit ediyor.
—Anat. Cinsel sistem, cinsel organların tümünün meydana getirdiği sistem. || Sindirim sistemi, sindirim için gerekli organlardan oluşan sistem.
—Anat. ve Fizyol. Başat bir dokuyla ve bu dokunun vücudun bütün kısımlarına yaygınlığıyla belirgin örgün aygıt (sinir, kemik, kas, kıl sistemi vb.).
—Bilş. Sistem mühendisi, bilgisayarların işletim sistemlerini tanımlamak ve düzenlemekle yükümlü mühendis. || Bilişim sistemi, bir sürecin çalışmasını kontrol eden ve yöneten donanımlar ve yazılımlar kümesi. || işletim sistemi, bir bilgisayarın çalışmasını yönetmeye yarayan çeşitli programların tümü. (Bk. ansikl. böl.) || Programlama sistemi, programlama dilleri, programlamaya yafdım programları ve eşlik eden programları işleme programlarından (derleyiciler, çeviriciler vb.) oluşan bütün. || Tümleşik yönetim sistemi, bir şirketin yönetimi için gerekli bilgileri, eşgüdümlü biçimde, bir merkezde toplamaya ve işletmeye yarayan olanaklar (makineler ve programlar) bütünü.
—Ceb. Kimi ifadelerde KüME’nin eşanlamlısı. ("Sistem'' sözcüğü bir kümenin kimi parçalarını göstermekte kullanılır.) || Denklem (aynı biçimde bilinmeyenli eşitsizlik) sistemi, birlikte sağlanması gereken denklem (aynı biçimde bilinmeyenli eşitsizlik) kümesi. (Cebirsel denklem sistemi halinde çözme, eleme ya da yok etme denen türlü yöntemlerle yapılır. Doğrusal denklem sistemi halinde, çözme, matrislerle yapılır.)
—Ed. Eski yunan şiirinde belli sayıda, aynı türden ritmik öğelerin birleşmesiyle tam bir bağlantı oluşturan, uzunluğu belirsiz dize. (Anapaistos, iambikos, trokhaikos, dokhmios vb. gibi sistemler vardır.)
—Fels. Hegel'de, gerçeği bütünsellik olarak açıklamayı sağlayan düşünce belirlenimlerinin düzenli bütünü. ("Bilgi, ancak bilim ya da sistem [alm. System] olarak gerçeklik taşır ve ancak bu biçimde sunulabilir'' [Tinin görüngübilimi (Phânomenologie des Geistes), “Önsöz"]. Ama, felsefenin “zorunlukla sistem" olması (Enzyklopadie der philosophischen Wis- senschaften [Felsefi bilimler ansiklopedisi], 1. baskı; T), kendini, tamamlanmış, kapalı ve değişmez bir biçim olarak sunduğu anlamına gelmez. Hegel, olumsallığın ayrımların zorunluğunun ve bütünün özgürlüğünün irdelenip anlaşılmasına yönelik ve özce açık bir sistem sunma iddiasındadır. || Sistemler kuramı, sistemleri maddesel ya da maddesel olmayan, birbiriyle ilişki içinde bulunan ve bütün oluşturan öğeler bütünü olarak inceleyen genel ve dallar arası kuram.
—Flematol. ABO sistemi, 1900’de Land- steiner tarafından keşfedilen A ve B adlı iki antijenin ve betimlenen dört alyuvar
kan grubunun tümü (A antijeni yalnız başına bulunursa A grubu, B antijeni yalnız başına bulunursa B grubu, hem A hem B antijenleri birlikte bulunursa AB grubu, antijenlerden hiçbiri bulunmazsa O grubu). [Bk. ansikl. böl.] || HLA sistemi (ing. Human Leucocyte Antigens) akyuvar -trombosit gruplarını tanımlayan ve hem akyuvarlarda hem trombositlerde bulunan özantijenlerin tümü. (Eşanl. DOKUSAL GRUP.) [Bk. ansikl. böl.]
—ikt. Sistem çözümlemesi, iktisadi sorunları karmaşıklıkları içinde kavrayıp inceleme tekniği. (Bk. ansikl. böl.) || Ekonomik sistem, bir bütün oluşturan iktisadi öğreti (liberal sistem, sosyalist sistem); bir ekonomiyi tümüyle belirleyen az ya da çok geniş kapsamlı iktisadi bütün (sovyet sistemi, amerikan sistemi); ya da bu ekonominin az ya da çok tutarlı bir bütün oluşturan bir bölümü (türk tarım destekleme fiyatları sistemi). [Bk. ansikl. böl.)
—inş. Yapım sistemi, bir inşaatı, özellikle de önüretimli bir binayı gerçekleştirmek için belirli öğelerin kullanılması.
—Jeod. Uzay karşılaştırma sistemi, yeryüzü noktalarını uzayda konumlamak için tanımlanması gereten işaretlerin tümü. (Planimetrik ağ için, uzaysal bir karşılaştırma sistemi, jeodezik bir elipsoitin ve bunun uzaydaki konumunun verisinden oluşur. Böylece, ağ noktalarının planimetrik koordinatlarıyla ilgili değerlendirmelerin tümüne jeodezik sistem denir; kuşkusuz bu sistem, kullanılan hesap yöntemine bağımlıdır. Bir nivelman ağı için, aynı biçimde, karşılaştırma yüzeyini, yükselti tipini ve hesapların yöntemini seçmek gerekir; ağ noktalarının yükseltileriyle ilgili değerlendirmelerin tümüne yükselti sistemi denir.)
—Meteorol. Sistem çözümlemesi, atmosfer içindeki etkileşimlerin incelenmesi. (Bk. ansikl. böl.) || Bulut sistemi, tam bir tedirginliğe uğrayan çeşitli bulut tiplerinin tümü.
—Müz. Seslerin, belirli bir akustik ilkeye göre, ya melodik ya armonik ya da ritmik bir yapı oluşturacak biçimde düzenlenmesi. (Çeşitli müzik dillerinin temeli olarak kullanılır.)
—Opt. Optik sistem, bir görüntü oluşturmaya yarayan mercek, ayna, prizma kümesi. (Kullanılan sistemler çoğu kez bir dönme eksenine oturur: bunlara merkezlenmiş sistemler adı verilir.)
—Sil. Silah sistemi, atış sırasında kullanmak için bir silahın çevresine yerleştirilmiş temel ve özel donatımların tümü. (Bk. ansikl. böl.) || Top sistemi, aynı dönemde, aynı ilkelere göre yapılmış ve ayırtedici özellikleri birbirine yakın olan çeşitli çaptaki topların tümü (Bange sistemi, Gribeauval sistemi).
—Siyas. bil. Siyasal sistem, bir devletin siyasal hayatını belirleyen kururnların, güçlerin ve değerlerin tümü; sistem analizi çerçevesinde, belirli bir toplumsal çevre içindeki karşılıklı siyasal etkiler.
—Spor. Kürek sporunda, yarımay ıskarmoz ile milden oluşan ve uç bölümünden ıskarmoz dirseğine bağlanan bütün. (Kürek tümüyle bu bütünden destek alır.) || Oyun sistemi, futbol, hentbol, basketbol vb. spor dallarında takımların oyun içinde uygulayacakları savunma ya da hücum taktiği.
—Tar. 1716-1720 arasında J. Lavv tarafından tasarlanıp uygulanan kredi ve maliye düzenlerinin tümü.
—Tarım. Üretim sistemi, bir tarım işletmesinde yetiştirilecek bitki ve hayvan oranlarının ayarlanması, üretim araçlarının (toprak, makine, el emeği) ve üretim etmenlerinin (ara tüketimler) saptanması.
—Topbil. Toplumsal sistem, T. Parsons’un kuramında, insanların toplumsal etkileşimini betimleyen ve çözümleyen kuramsal model.
—TV. Bir televizyon işaretinin, görüntü bireşimine olanak verecek şekilde kalıcı karakteristiklerini, özellikle de çözümleme yöntemini, eşzamanlama işaretlerinin biçimini, görüntü ve eşlik eden ses işaretleri için modülasyon karakteristiklerini tanımlayan bilgilerin tümü. (Eşanl. STANDART.)
—Yerbil. Üst sıradan stratifrafik birim; bu birim dizilere ayrılır ve her dizinin jeokronolojik eşdeğeri 50-60 milyon yıllık ortalama süreye denk gelir. (Adları litolojik [kretase, karbon], etnik [ordovices, silures] ya da coğrafi [devon] kökenlidir. Kimi durumlarda altsistemler ya da üstkatlar [pennsylvania], üstsistemler [üçüncü] kullanılır.) || Dağoiuşum sistemi, aynı dağoluşum çevrimindeki dağ kütlelerinin tümü (örn. Alp dağoiuşum sistemi).
—ANSİKL. Bilş. işletim sistemi. Bütün bilgi aktarımlarını yönetir, dışarıyla iletişimleri kurar, iş ve sonuç bekleme sıralarını oluşturur, işlerin otomatik olarak birbirini izlemesini sağlar, kaynakların (bellek, hesap birimi, manyetik şerit sürücüleri, sökülüp takılabilir diskler) yönetimini optimal kılar, görevler arasında öngörülmüş göreli önceliklere uyar, kendini eniyilemek ve anzasız çalışmak için kendi çalışmasını çözümler. Teknik olanaklarını yönettiği bilişim sisteminin yapısına uygun olarak kullanır: çoğulişletim, zaman paylaşımı, sayfalama, gizil bellek vb. Özellikle, bir programın yürütülmesi için gerekli fişlikleri içeren şerit ya da disketlerin takılıp çıkarılması için kullanıcıyla iletişim kurar. Derleyicileri, giriş- çıkış işlemcilerini, çalışmasını kolaylaştıran program kitaplıklarını kullanıcıya sunar. Programcı, bir kontrol ve kumanda dili aracılığıyla, sistemle iletişim kurar. Bir işletim sistemi, kurulması sırasında, bir donanımın özel biçimlenmesine uyarlanmalıdır.
—Hematol. ABO sistemi. Nüfus içinde kan gruplarının dağılımı eşit değildir, örneğin bu bakımdan istatistik yapılmış olan Fransa'da kan gruplarının dağılımı şöyledir: A grubu °/o 45, B grubu % 9, O grubu % 43 ve AB grubu % 3. Serumda, alyuvarda bulunmayan antijene tekabül eden ve “doğal” denen antikorlar sürekli ve kesin olarak bulunur. Yani, A grubundan birinin serumunda, her zaman anti- B bir antikor vardır, B grubundakinin serumunda da anti-A antikoru bulunur; AB grubundaki kişinin serumunda hiçbir antikor bulunmazken, O grubundakinde hem anti-A, hem anti-B antikorları yer alır. ABO sisteminin özgünlüğü işte alyuvarların yoksun oldukları bu antijenlere tekabül eden bu antikorların sürekli ve kesin varlığına dayanır. Böylelikle, fenotipler bir yandan alyuvar antijenleri ile, öte yandan serum antikorları ile tanımlanır ABO fena tipinin saptanması için alyuvar antijeni (Beth-Vincent deneyi) ile serum antikorunun (Simonin deneyi) belirlenmesi zorunludur; deneylerin sürekli olarak birbiriyle uyumlu sonuçlar vermesi ve sonuçların karşılıklı olarak kontrol edilmesi gereklidir.
A grubu iki alt gruba ayrılır. Gerçekten, B grubu bir kişinin anti-A antijenini belirlemek için kullanılan anti-A serumunda, iki antikor bulunduğu kanıtlanmıştır: Biri, A grubu alyuvarların tümünü aglütinasyona uğratan bir anti-A antikoru ve bunların % 80’ine etkili olan bir başka anti-A, antikoru. Anti-A, antikoru ile aglütinasyona uğrayan alyuvarları taşıyan kişi A, grubun- dandır (% 80), aglütinasyon olmayanlar ise (% 20) A2 grubundandır. A alyuvarlarının A, ve A2 diye ayırt edilmeleri alışılagelmiş altı fenotipi (A,, A2, B, A,B, A2B ve O) tanımlamaya yarar.
A ve B karakterlerinin kalıtımsal geçişi Mendel yasalarına uyar; bu karakterler, meyoz evresinde birbiriyle bağdaşmaz, ailelerde yapılan ABO karakteri araştırmaları ilgili lokusta'başlıca dört alel genin (A,, A2, B ve O) var olduğunu öngörmektedir.
Öte yandan A ya da B geninin fenotipte belirme olasılığı O'dan üstündür, A,'in A2'den üstün olduğu gibi. Yani, gruplandırma metotları ile fenotipten başlayarak genotipi her zaman saptama kolay olmaktan uzaktır Bununla beraber, AB grubundan olan birey, hem A hem B genlerine 10594 sahip olduğuna göre heterozigottur ve bu fenotip genotipi ifade eder; O grubu olan kişi homozigottur ve bu fenotip, 00 genotipi ifade eder. Buna karşılık A grubundan bir kişi AA ya da AO genotipinden, B grubundaki biri BB ya da BO genotipinden olabilir, yani homo ya da heterozigottur. Nihayet, A,O, A,A,, A,A2 genotipleri A, fenotipi görünümünde belirirler Bu durumda onların homo ya da heterozigot oldukları ancak aile incelemesi ile ortaya çıkarılabilir.
Bundan ötürü, ABO sisteminde fenotiple genotipin ille de çakışması gerekmediğinden, babalığın saptanmasında kan grubunun değeri önemli ölçüde azalmaktadır. A ve B antijenlerinin çeşitli dokulardaki dağılımı çok yaygındır. Bunlar alyuvarlardan başka hücrelerde de bulunabilir. Özellikle, akyuvarlarda ve trombositlerde, kan damarlarının endotelyumunda, sindirim, idrar, solunum sistemleri epitelyumunda ve deride bunlara rastlanır. Böbrekte, damar endotelyumu, yumak- çık, uçtaki dolaşık kıvrımlı borucuk ve toplayıcı borucuk ABH antijenleri taşır; bu antijenler birçok mukoza hücrelerinde, özellikle salgılayıcı kişilerin tükürük bezlerinde de bulunur; plazmadaysa haliyle vardır. Bu yaygın doku dağılımından ötürü ABO sistemi insanda çok önemli bir doku uyuşmazlığı sistemi oluşturur. Her insanın serumunda, alyuvarlarda bulunmayan antijenlere tekabül eden bir antikor ya da antikorların normal olarak bulunması, ABO sisteminin temel özelliklerinden biridir. Bu antikorlara "doğal” denmesinin nedeni de budur. Ama, çevreden gelen çeşitli uyarımların etkisiyle antikorlar özel nitelikler kazanır: bu antikorlara “bağışık" antikorlar denir.
ABO sisteminin keşfi ve bu konuda elde edilen geniş bilgiler, alyuvar antijeni ile buna tekabül eden antikorun kan dolaşımında karşılaşmasını engelleyerek, sakın- , casız, tehlikesiz kan naklinin gelişmesine temel olmuştur. Antijenle antikor arasındaki anlaşmazlık hemolize neden olur, bu da ağır, korkutucu, hatta ölümle sonuçlana- bilen klinik olaylar doğurur. Bu nedenledir ki, güvenli bir kan nakli yapabilmek için uygulanması şart olan iki kural konmuştur.
1. Bir antijene tekabül eden antikorlara sahip bir alıcıya o antijen şırınga edilmemelidir. Alıcı ile vericinin kan grupları aynı olduğu zaman, kan nakli yapılabilir. O grubu alyuvarlar, A ya da B antijenlerinden yoksun olduklarına göre, alıcıda var olabilecek anti-A ve anti-B antikorlarından herhangi bir zarar görmeyeceklerdir, öte yandan O grubu kişinin plazmasındaki anti-A+B doğal antikorları da alıcının alyuvarları dışındaki grup maddelerince zararsız hale getirileceğinden O grubu kan, hiç korkmadan A, B ya da AB grubu kişilere nakledilebilir. Bu nedenlerle O grubu vericilere “evrensel” verici denir. Nihayet, ABO sistemi serumunda hiçbir antikor bulunmayan AB , . grubu kişiler de, vericilerin anti-A ve/ya da
Kan grıijsarı anti-B plazma antikorlarını bünyelerinde kan nakli için zararsız hale getirebileceklerinden, A, B uygunluk şeması ya da O grubu alyuvar alabilirler. AB grubu kişilere bundan ötürü "evrensel alıcı" denir.
2. Bir antikora tekabül eden antijene sahip kişiye o antikor şırınga edilmemelidir. Bu kural, bağışık antikorlardan, özellikle, O grubu tehlikeli vericilerin anti-A antikorlarından doğabilecek olayları önlemek amacıyla uygulanır. A ya da AB grubunda bir alıcının alyuvar dışı gruptan maddelerce yansızlaştırılmamış olan bu antikorlar, alyuvarlara yapışıp onların hemolizine neden olurlar.
A,, A2, B, A,B, A2B ve O gibi sıradan fenotiplerin yanında seyrek ya da çok istisnai olarak zayıf A ya da zayıf B fenotip- leri bulunur. Zayıf A alyuvarları, tepkisi normal A, alyuvarlarınınkinden düşük feno- tipler olarak tanımlanır. Bu fenotipler çoğunlukla ABO lokuslu alel genlerin belirtisi sayılır. Onları saptamak için, aglütinas- yon ve bağlama-seçme tekniklerine tükürüğün incelenmesine, serumdaki düzensiz antikorların araştırılmasına ve bunların geçiş yollarının belirlenmesine başvurulur. Bu araştırmalar sonucunda Ag, Ax, Aend, Am, Ay ve Ael grupları saptanarak tanım- lanabilmiştir; sınıflandırılması çok çeşitlilik gösteren zayıf B fenotipleri de benzer yöntemlerle saptanmıştır.
Anti-A ve anti-B antikorları serumdan başka çeşitli biyolojik sıvılarda da bulunur: özellikle tükürük, süt, gözyaşı.
ABO antikorlarının yoğunluğunda değişiklikler vardır. Doğumda, başlıcaları anne kökenli olan igG (G immünoglobülini) antikorlarına rastlanır; bundan ötürü kan grubunu saptamak amacıyla yapılan Si- monin serum deneyinin değeri yoktur. Bu aglütininlerin çocuğun bünyesinde bireşimi. 3. ile 6. aylar arasında gerçekleşir.
ABO antikor miktarları 10 yaşına doğru en yüksek düzeye çıkar ve sonra yavaş yavaş düşmeye başlar. Anti-A ve anti -B antikorlarının yoğunluğu, miyelomda, Waldenström hastalığında, süreğen lenfoit lösemide ve doğuştan olsun, edinsel olsun kanda gamaglobülinlerin azlığında düşer; buna karşılık bazı özbağışık hemo- litik kansızlıklarda, alkol kökenli sirozlarda artar.
Pratik yönden ABO sisteminin önemi çok büyüktür. Onun uygulanmasıyla, kan nakli tehlikesiz ve çok yaygın hale gelmiş, kan vermenin bağışıklık konusunda gref- lerde ve özellikle böbrek nakillerinde oynadığı rolden ötürü çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Bilim yönünden de çok büyük değere sahiptir. Bu sistem hakkında elde edilen bilgiler, organizma hücrelerinde olsun, salgılarda olsun antijenlerinin tekdüze dağılımı, nadir fenotiplerin bulunması, genetik işlevlerin işleyişi konusundaki bilgilerde büyük ilerlemelerin kaydedilmesine neden olmuştur. ABO sistemi, basitleştirme amacıyla tek başına sunulmuştur; oysa, aslında Levvis, salgılama ve Hh sistemleri ile birlikte iş görür.
• HLA sistemi. Bu antijenler, sadece lenfositler, granülositler ve trombositler tarafından taşınan antijenlerden farklıdır. Organizmanın hemen hemen tüm çekirdekli hücreleri bunları içerdiğinden kendilerine “dokusal antijenler” adı verilmesi uygundur.
HLA sistemi antijenleri 5 alel gen serisi, HLA-A, B, C, D ve DR tarafından üretilir; anne-babadan, klasik Mendel yasalarına uyaraft, çocuğa, otozomik biretmen- li yolla geçen bu 5 tokusun tümü 6 no.'lu kromozomun kısa kolu üzerine yerleşmiş •olan HLA takımını meydana getirir. HLA -A, B, C, ve D lokuslarının takım içindeki yerleri kesin olarak saptanmış ise de HLA -DR'nin yeri henüz kesin olarak bilinmemektedir ve HLA-D'ninki ile aynı lokusta olduğu varsayımı ortaya atılmıştır. HLA-A, B, C ve DR genlerinin ürünleri serolojik yöntemlerle ve özellikle bir kompleman karşısında lenfosit zehirliliği tekniği ile İncelenmektedir. Bunların saptanabilmesi için gerekli antikorların bulunduğu serumlar, kan nakli ya da gebelikle, hatta, gönüllü olarak bağışıklık kazanmış kişilerde» sağlanır. HLA-D geni ürünlerinin saptanması için, karma lenfosit kültürü yapma tekniğine başvurulur HLA sisteminin önemi büyüktür. Greflerin ve organ nakillerinin (özellikle böbrek) uyuşmasındaki rolü insanda kanıtlanmıştır. HLA genlerinin bazıları, suyuksal bir bağışıklık yanıtı doğuracak olan antijenler üretirler, aynı sistemin başka genleri ise hücresel bağışıklık mekanizmaları yolu ile greflerin reddi olaylarından sorumludurlar. HLA sistemi, bağışıklık yanıtında temel rol oynayan “büyük doku uyumu kompleksi” denen önemli genetik bir bütün içinde yer alır. HLA sisteminin ilginçliği son derece çok- biçimli oluşundan ileri gelir. Bu çokbiçimlilik bireyin biyolojik tanımlanmasında ve halk kitlelerinin incelenmesinde önemli bir genetik işaretleyici rolü oynar. Bu çok biçimliliğe dayanılarak HLA ile hastalıklar arasındaki bağıntılar hakkında pek çok tıbbi patolojik araştırma yapılmıştır. Prof. Jean Dausset, HLA sistemiyle ilgili çalışmalarından dolayı 1980 Nobel tıp ödülü' ne layık görülmüştür.
Bugün, bir HLA antijenine az çok sıkıca bağlantıları olduğu bilinen hastalıkların listesi pek uzun değildir. En göz alıcı örnek HLA-B27 antijeniyle sıkı bir bağıntısı olduğu bilinen ankilozlu spondilartrittir. Hastalık geni belki de B27 molekülünün kendisidir. Tanık Avrupa halklarında °/o 6 oranında var olan bir antijeni dünya yüzündeki herhangi bir insan topluluğu içindeki hastaların % 90'ı taşımaktadır Buna göre bu antijene sahip insanlar arasında, hastalığa tutulma rizikosu, antijeni taşımayanlara göre 130 kat fazladır. Rei- ter sendromu da HLA-B27 ile ilişkilidir ve hastaların % 76'sında buna rastlanır. Behçet hastalığı ya da büyük aftoz, B5 antijeniyle, genç diyabeti B8, B15 ya da B18 antijeniyle bağlantılıdır. Nedeni bilinmeyen hemokromatoz kesinkes HLA-A3 antijeni ile bağlantılıdır. Bazı hastalıklar, özellikle bağışıklık hastalıkları (örneğin miyasteni, Basedovv hastalığı) HLA-D ya da DR lokusu ile bağlantılıdır. HLA-DR lokusu için fenotipleme günlük pratiğe girebildiği zaman, elde edilecek bilgiler, kuşkusuz yeni bağlantıların bulunmasına hizmet edecektir.
—ikt. Sistem çözümlemesi. Sistem çözümlemesinin temelinde iki fikir yatar. Bir yandan, bir servisin ya da bir örgütlenmenin etkinliği daha geniş bir bütüne bağlıdır; bu nedenle, bu etkinlik ancak sözkonusu bütünün bir parçasını oluşturur; “sistem” ve “alt-sistem” terimleri buradan gelir. Öte yandan, sistem çözümlemesi işlemsel araştırma, istatistik, ekonometri toplumbilim gibi çeşitli yöntemlere başvurur ve bu yöntemler aracılığıyla, varılmasına çalışılan hedefleri ve sonuçların çapını, çevre koşullarını (yani dış kısıtlamaları), kaynakları, sistemi oluşturan öğeleri (yani alt-sistemleri) açıkça gösteren modeller kurulur.
Bu durumda, sistem çözümlemesinin, bir sorunun karmaşıklığını; her sorun içinde yer alan ilişkilerin karşılıklı bağlılığını gün ışığına çtarmaya çalışması gerekir. Böylece, aynı bir değerler düzeyinde be- nimsenebilecek seçimlerin sonuçlarını ölçmek ve maliyet ve avantajların belirlenmiş değerlerini göstermek olanağı sağlanır: sistem çözümlemesinin amacı, sosyoekonomik büyüklükler arasındaki nedensellik ilişkilerini ve onları birbirine bağlayan bağları rakamlarla belirtilmiş bir biçimde göstermektedir. Tam anlamıyla bir sistem oluşturan karşılıklı bağlılıkları ve büyüklükleri gösteren bir model kurulması yoluyla, belli bir hedefe ulaşmak amacıyla alınan şu ya da bu kararın (bir ya da birden fazta dışsal değişkenin değişmesi) sistemi oluşturan parçaların tümü üzerinde ortaya çıkardığı sonuçları incelemek olanağı doğar. Sistem çözümlemesinin bir yararı da, belli bir sorun sözkonusu olduğunda, seçilen hedefe artık izlenebilecek tek hedef gözüyle bakılamayacağını göstermesi ya da sistemin izlenebilecek hedeflerinin belirlenmesinde açıkça görülemeyen bir takım etkenleri ya da ilişkileri açıkça ortaya koymasıdır. Sistem çözümlemesi ayrıca, sözkonusu hedeflere varmanın en etkili yollarını belirlemeyi de olanaklı kılar. Bu çözümleme sayesinde, çeşitli etki grupları bir elemeye tabi tutulabilir ve etkinlikleriyle karşılaştırmalı maliyetlerine göre değerlendirilebilir Böylece, karar merkezleri, geleceğe dönük büyük tercihlerini açıkça belirlerken, nesnel ölçütlere dayanarak aralarında seçim yapabilecekleri alternatif sistemlerden yararlanabilirler.
• Ekonomik sistem. Bu deyimi ilk kez Friedrich List, 1841'de, Das nationale System des politischen Ökonomi (Ulusal ekonomi politik sistemi) adlı kitabında, klasik enternasyonalizme karşı ulusal öğreti anlamında kullandı. Ama List, yapıtında her ekonominin geçtiği gelişme evrelerinden (vahşet, çobanlık, tarım, tarım -manüfaktür ve ticaret) söz ederken, "sistem" sözcüğünün öteki anlamı da (somut iktisadi bütün) kendini belli etmekten geri kalmaz. Bununla birlikte, List'in bu ayrımı, sistem kavramından çok yapı kavramına götüren bir ayrımdır.
H. Guitton'a göre, "bir iktisadi sistem, bir takım temel sorunlara verilen bir dizi yanıtla tanımlanır". Örneğin, iktisadi etkinliğin öznesinin kim olduğu, yani girişime kimin karar verdiği sorulabilir: rekabetçi bir sistemde ya da merkeziyetçi olmayan bir sistemde ise, devlettir. Yine, kararın hangi amaçla alındığı da sorulabilir: bu amaç, kişisel çıkar (örneğin, kapitalist sistemde en yüksek kâr) ya da plancı sistemde devletin göz önünde tuttuğu toplum çıkarı olabilir. Nihayet, amaçlara erişmeyi sağlayacak teknik yordamların ve hukuksal biçimlerin neler olduğu sorulabilir: mülkiyeti ve bireyler arasındaki sözleşmelerin geçerliğini kabul eden hukuksal bir çerçeve içinde ve piyasada arz ve taleplerin serbestçe karşılaştıkları bir iktisadi ortamda bu sorunun yanıtı özgürlüktür; bireysel mülkiyeti kabul etmeyen hukuksal bir çerçeve içinde ve piyasa mekanizmalarının yerini planın aldığı bir iktisadi ortamda ise, bu cevap, otorite ya da zor olabilir.
Çağdaş iktisadi çözümleme (özellikle F. Perroux ve R. Barre), ekonomik sistem kavramını belirlemek için genellikle üç öğeye dayanır: düşünüş, yani iktisadi etkinliğe egemen olan modeller (örneğin, halkın gereksinimlerinin tatmini ya da olabilecek en fazla kârı elde etme çabası); biçim, yani iktisadi etkinliğin çerçevesini ve iktisadi karar birimleri arasındaki ilişkileri belirleyen toplumsal, hukuksal ve kuramsal öğelerin tümü (mülkiyet rejimi, emeğin statüsü, devletin rolü); madde, yani servetlerin elde edilmesinde ve dönüştürülmesinde kullanılan maddi yöntemleri tümüyle kapsayan teknik (örneğin, geçim ekonomisinin ilkel tekniği ya da aksine, kapitalist ekonomi sisteminin sürekli gelişen tekniği).
iktisadi sistem kavramı, toplumların ve ekonomilerin sistemli bir sınıflandırmasını yapmamızı sağlar. Örneğin, bir merkezden yönetilen ekonomi tipleri arasında birçok tanınmış sistemi sayabiliriz: malikâne ekonomisi ve kolektivist ekonomi gibi. Merkeziyetçi olmayan ekonomi tiplerine örnek olarak da, kapitalizm öncesi zanaat ekonomisi sistemini ve kapitalist sistemi gösterebiliriz. Ancak, sistem kavramı sınırlı bir değer taşır: çünkü, somut iktisadi sistemler hiçbir zaman katıksız ve bağdaşık değillerdir. Bunun nedeni, bir toplumun genel biçiminin bugünden yarına tümüyle değişmesinin olanaklı olmamasıdır. Yani, bir önceki sistemden geriye her zaman bir şeyler kalır (kapitalizmde bir zanaat kesimi vardır; kolektivist sistemde özel mülkiyet adacıkları varlığını sürdürebilir).
—Meteorol. Etkileşimler atmosfer dolaşımının içinde de önemlidir. Bunlar ayrıca atmosfer dolaşımı ile zemindeki (substratum) çeşitli oluşumlar (okyanuslar, ormanlık alanlar, maden alanları, kara ve deniz buzulları) arasında da önemli rol oynarlar. Atmosfer süreçlerini sistem çözümlemesinden yola çıkarak saptama düşüncesi de bundan kaynaklanır. Bunun için atmosfer suküre ve soğukküre arasında kurulan denge, bir sistem gibi gözönüne alınmalıdır. Değişimleri bu sistemin içine sokabilmek ve buzul itmeleri ve buzullar- arası gerilemeler gibi kimi iklimsel değişiklikleri bu değişimlerle açıklayabilmek gerekir. Daha genel bir biçimde, meteoroloji ve iklimbilime uygulanan sistem çözümlemesi çok yönlü nedensel ilişkilerin yararına olarak, nedenselliklerin doğrusal bağlantılarının kesilmesini sağlar. Böylece, aşama sırasına göre düzenlenmiş farklı atmosfer sistemleri (genel atmosfer dolaşımı “norveç” sistemi gibi çok daha özel sistemler, Asya'nın muson sistemi, tropikal tedirginlikler sistemi vb.) daha iyi kavranabilir.
—Sil. Silah sistemi. Genellikle aşağıdaki araçlardan oluşur: hedef gözetleme ve saptamayı sağlayan bir ya da birçok araç; hedef üzerinden geçen mermi yolunu hesaplamayı ve hareketli bir hedef durumunda bu yolu değiştirmeyi sağlayan bilgi işlem araçları; topu ya da roketi bu mermi yoluna tevcih etmeyi ya da güdümlü mermiyi bu mermi yoluna yönlendirmeyi sağlayan kumanda araçları; bir silah (top mermisi, roket, güdümlü mermi vb.); bir fırlatma aracı (top, ray, platform vb.) ve bu fırlatma aracı silaha özgüyse bir kara, hava ya da deniz taşıtı.
Bu donatımlar silahlara göre kısmen ya da tamamen fırlatma aracına (kara, hava ya da deniz) bağlı olabilir ya da kısmen ya da tamamen silah taşıtı üzerine yerleştirilebilir: kimi silah sistemlerinde, taşıt üzerine yerleştirilmiş araçlar, mermi yolunun son bölümünde fırlatma aracına bağlı donatımların yerini alır.
Kaynak: Büyük Larousse