Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı nolur yarına acil tarımsal kaynakları bana bulabilirmisinizİ?
çok teşekkürler
Günümüzde ekolojik tarımın, geleneksel tarım sistemlerine kıyasla, biyoçeşitliliği ve nesli tehlike altındaki türleri daha fazla desteklediği yolundaki izlenimler ağırlık kazanıyor.
Nadia ElHage Scialabba (FAO- Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü), Gristina Grandi (AIAB - Associazione Italiana per l'Agricultura Biologica, İtalya), Christina Henatsch (Kultursaat- Association for Biodynamic Vegetable Plant Breeding, Almanya), 2002 yılında yayınlanmış “Tarım, Ormancılık ve Balıkçılıkta Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Yaklaşımı” adlı FAO (Birleşmiş Milletler Uluslararası Gıda ve Tarım Örgütü) belgesinde yer alan “Ekolojik tarım, gıda ve tarımın genetik kaynakları” başlıklı yazılarında ekolojik tarımın tarımsal genetik kaynaklara yaptığı katkıya değiniyorlar. Belgede dikkat çekilen olaylar, ekolojik tarımın türlerin çeşitliliğindeki ve her bir türün popülasyonundaki düşüşü nasıl tersine çevirdiğini gösteriyor.
Belgede ayrıca eğer biyoçeşitlilik devam ettirilecekse sadece çeşitliliğin değil, bolluğun da temel bir faktör olduğu ve bütün bunların sağlıklı bir peyzajın ayrılmaz bir parçası olması gerektiği de belirtiliyor.
Niçin ekolojik tarım?
Ekolojik tarım ile tarımsal biyoçeşitlilik arasındaki yakın ilişki; ekolojik tarımın yürütülmesini kurallara bağlayan temel ilkeler, standartlar ve yönetmelikler, felsefi ve teorik belgelerin yanı sıra tüm dünyadaki ekolojik çiftçilerin uygulama deneyimleriyle açıklanıyor.
FAO/WHO Gıda Kodeksi Ekolojik Gıda Ana Hatlarına göre; “Ekolojik tarım ekosistemin sağlığı ile birlikte biyolojik dönemleri ve toprağın biyolojik faaliyetini teşvik eden ve geliştiren bir üretim-yönetim sistemidir. Ekolojik tarımın esas hedefi toprak yaşamının, birbirine bağımlı toplumları olan bitkiler, hayvanlar ve insanların sağlık ve verimliliğini en iyi duruma getirmektir”.
Ekolojik tarım yöntemlerinin benimsenmesi için, ekolojik olarak yönetilen sistemleri geleneksel olarak yönetilen sistemlerden biyolojik olarak daha kompleks duruma getiren bir dizi tarımsal uygulamayı (esas olarak büyük sayıda bitki ve hayvanların yer değişimleri ve bağlantıları) izleyip, uygulayacak çiftçilere ihtiyaç vardır.
Ekolojik tarım sistemi ürünün ve hayvanların sağlığını olumlu yönde geliştiren şartların yaratılıp sürdürülmesine ve (suni girdiler kullanmak yerine) doğal işlemlerin tercih edilmesine dayanır.
Biyoçeşitliliğin korunması ise çiftçilik faaliyetinin ayrılmaz bir parçası olmaktadır.
Ekolojik tarımın benimsenmesinin nedenleri
Gelişmekte olan ülkelerde ekim yapmak için gerekli olan verimli tohumları, gübreleri ve zararlılara karşı ilaçları satın alacak ekonomik imkanı bulunmayan milyonlarca küçük çiftçi bulunuyor. Bunların pek çoğu tarımın geleneksel şekillerine dayanan ekolojik sistemlerin devamını veya yeniden başlatılması yolunu seçmiş durumda. Bu çiftçiler, yerel biyotik veya biyotik olmayan şartlara (zararlıların ve hastalıkların biyolojik kontrolü, iklim durumu) daha iyi uyum sağlayan türlerin kullanımını teşvik ediyor.
Gerçekte çiftçileri ekolojik tarım yöntemlerine ikna etmek zor değil. Yüksek verimli türlerin ekimini yapmanın yanı sıra büyük miktarlarda çiftlik dışı malzemeye ihtiyaç duyan pek çok çiftçi, doğal yöntemleri kullanarak tarlalarının bir bölümüne kendi tüketimleri için kullanacakları ürünü ekmeye devam ediyorlar. Gelişmiş ülkelerde ekolojik tarımın, nesli tükenme tehlikesi altındaki bitki ve hayvan türlerinin iyileştirilmesi ve devam ettirilmesi yolundaki rolü, pek çok kuruluşun veya bireyin, genetiği, türleri ve ekosistemi korumak üzere bu sistemi benimsemesine yol açıyor. Ancak, ekolojik yöntemler aracılığıyla gerçekleştirilen koruma çabaları, biyoçeşitlilik merkezlerinde daha da önem kazanıyor. Bu bölgelerde yüksek genetik değişkenliği bulunan grupların ekimi, tarımda vazgeçilmez bir miras ve gelecek nesiller için bir tür gıda emniyeti olmayı sürdürüyor. Ekolojik ürünlerin yön verdiği fiyat primleri (ve Kuzey ülkelerinde ekolojik tarım için alınan ödemeler) biyoçeşitliliğe ve kaynakların randımanlı kullanımına ekonomik bir değer katıyor. Bazı çiftçiler ekolojik tarım ürünlerine olan yüksek talep nedeniyle ekolojik yöntemleri benimsiyor. Onlar için ekolojik yönteme dönmek, üretime değer katmanın ve pazarda daha iyi fiyat elde etmenin bir yolu aynı zamanda. Bu çiftçilerden ekolojik etiket alabilmeleri amacıyla asgari düzeyde biyoçeşitlilik uygulamaları isteniyor. Aslında ürün değişikliği, tarımsal biyoçeşitliliği arttırmanın ilk aşaması. Bu aşama, ekolojik onay veren makamlarla birlikte finansal destek programlarının da koşullarından biri. Bunun yanında çiftçiler, ekolojik sistemin ekonomik olarak kullanımı için, sentetik girdilerin kısıtlanmasını sağlamak amacıyla hastalıklara ve yerel çevre şartlarına daha dayanıklı olan yerel bitki ve hayvan türlerini kullanmaya yönlendiriliyor. Seçim veya gereklilik nedeniyle ekolojik tarım yöntemini benimseyen çiftçiler, sentetik tarımsal girdi kullanamıyor. Bunlar daha çok “doğal girdilere” dayanarak yerinde muhafaza ve genetik kaynakların yararlı şekilde kullanımı yoluyla biyoçeşitliliği geliştiriyorlar. Çiftçilerin ekolojik tarım seçimindeki nedenlerden bağımsız olarak, biyoçeşitlilikte belirli bir artış görülüyor. Bu deneysel sistemlerin pek çoğu, başarılı sonuçlar vermesi nedeniyle araştırma merkezlerinin çalışmalarında da odak noktası oluyor.
Ekolojik sistemlerde biyoçeşitliliğin önemi
Çeşitlilik teşvik edildiğinde, yerel ekosistemlere daha uygun olan yerel bitki ve hayvan türleri kullanılabilir. Tarımsal genetik çeşitlilik, ürün ve hayvan hastalığı salgınlarına karşı temel bir güvencedir.
Ekolojik çiftçiler ürettikleri türleri, kalite, besin değeri, dayanıklılık ve verim amacıyla düşük miktarda girdi şartlarında yetiştirmeyi seçerler. Araştırmalar bu özelliklerin yaşlı yerel yetiştiricilerde daha fazla görüldüğünü gösteriyor. Kısıtlı ve gerilim eğilimli bölgelerde yaşayan zayıf kaynaklı çiftçiler için önemli bir gen havuzu oluşturan “açık tozlu türler” süratle yok oluyor. Bunların yerini, yoksul çiftçilerin büyük tohum şirketlerine bağımlılığına yol açan girdilere ihtiyaç duyan birkaç melez tür alıyor. Gelişmekte olan ülkelerde yerel hayvan türlerinin önemli bölümü kırsal kesim insanlarıyla, geleneksel hayvan sürüsü sahiplerinin elinde (Çin’de domuzlar, Hindistan’da inekler, Asya ve Latin Amerika’da kümes hayvanları). Yerel hayvan türleri, sağlam ve açık çiftçiliğe uygun; ancak araştırmalara göre, her hafta iki yerel türün soyu tükeniyor. Ekolojik sistemler yaşlı, yerel olarak yetiştirilen ve bulunduğu yere özgün bitki ve hayvan türlerinin korunmasını ve geliştirilmesini destekler. Kendi tohumlarını saklayan çiftçiler “yatay direnç” için yetiştirme yoluyla zararlılara ve hastalıklara karşı ürün direncini arttırabilirler. Yatay direnç, bir ürünün belirli bir zararlının pek çok veya bütün zararlarına karşı direnme yeteneğidir (bir hastalığın belirgin bir zararına direnmek için bir gen alarak “dikey direnç” sağlamak üzere yetiştirmeden farklıdır).
Bir bitkiler topluluğunun belirgin bir hastalık veya zararlıya (veya bir defada birkaç zararlıya) maruz bırakılmasının ardından, en dirençli bitkilerden seçilen bir grubun bir kaç nesil aralarında yetiştirilmesiyle elde edilen grup, asıl gruptan daha dirençli olur. Yatay dirençli ekinler, yetiştirildiği ortama iyi uyum sağlar ancak diğer yetiştirme şartlarına daha az uyumlu olabilir. Ancak pek çok yerel toplulukta kendi alanlarında uzman bir biyoçeşitlilik bilgisi bulunmuyor. Bu topluluklar geleneksel olarak gıda seçimlerine, sosyo-ekonomik ve çevresel şartlarına göre koruyup geliştirdikleri genetik kaynakları paylaşıyorlar.
FAO merkezinde bulunan Ekolojik Tarım Disiplinlerarası Faaliyette Öncelikli Alanlar Sekreteri Nadia ElHage Scialabba, Gristina Grandi (AIAB, İtalya), Christina Henatsch (Kultursaat, Almanya) tarafından yazılan “Tarım, Ormancılık ve Balıkçılıkta Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Yaklaşımı” adlı FAO yayınında yer alan “Ekolojik Tarım, Gıda ve Tarımın Genetik Kaynakları” başlıklı yazıdan yapılan derlemedir.