Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı Zonguldaktaki Taş kömürünü kim ve nasıl bulmuştur
TAŞ KÖMÜRÜ VE ZONGULDAK
Daha düne kadar ülkemizin 67 plaka numarası ile (alfabetik sıralamaya göre) son kenti olan Zonguldak aslında Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla birlikte Ankara'dan sonra şehir unvanını alan ikinci kentimizdir.
Zonguldak, denince akla ilk gelen; Kömür, Kara elmas, Uzun Mehmet ve de Türk siyasi yaşamanı da yıllarını harcayarak rahmete ulaşan Karaoğlan lakabı ile ün salan Sayın Bülent Ecevit gelir. İşçi ve emekçinin hep yanında yer alan Bülent Ecevit Zonguldak ili ile adeta bütünleşmişti.
Zonguldak bölgesindeki taş kömürünü ilk defa bulan Uzun Mehmet'in hikâyesi şöyle geçmiş tarihe; Askerliğini bahriye emrinde yaparken, Bahriyenin her sene terhis ettiği askere, vaktin iyi düşünen bahriye subayları, donanmanın yaktığı İngiliz kömürlerini numune olarak göstererek memleketlerine döndükleri zaman bu taş kömürünün benzerini aramalarını, bulanların mükâfatlandırılacağını söylüyorlardı. Yine bu deniz kumandanlarının fikir ve teşvikleriyle de padişah II. Mahmut bir irade çıkarmış, memleketin her tarafında taş kömürü aranmasını emretmiştir.
Uzun Mehmet, mevsimin hasat sonu olması sebebiyle tarlasından kaldırdığı zahiresini öğütmek için Ereğli'de Köseağzı denilen bir mevkide değirmene gitmiş ve o gün değirmenin çarklarını çeviren derenin kenarında gezerken sel sularının sürüklediği moloz yığınları arasında taş kömürü parçalarına rastlamıştır.
Uzun Mehmet, değirmenin ocağında bulduğu bu taşları yakarak kömür olduğunu iyice anladıktan sonra, dere boyunca, günlerce süren zahmetli bir araştırma sonunda Zonguldak bölgesinin ilk taş kömürü damarını bulmuştur.
Uzun Mehmet, bu damardan aldığı numuneleri karadan yürüyerek İstanbul'a götürmüş ve bahriye idaresine vermiştir. Uzun Mehmet memlekete toprak altında gömülü bir servet hazinesinin anahtarını bu keşfiyle hediye ettikten sonra vaktin hükümetinden elli altın mükâfat almış ve küçük bir maaş yardımı görmüştür.
Bu sıralarda, Ereğli'de padişah namına hüküm süren Hacı İsmail Ağa isminde bir derebeyi, Uzun Mehmet'in ilk maden damarını buluşunu kuduz bir öfke ile karşılamıştır. Çünkü padişahın iradesi üzerine o da birçok araştırıcı takımıyla her tarafta kömür arıyormuş.
Ereğli'nin derebeyi, Uzun Mehmet gibi memleketine hizmet aşkıyla bu işe sarılmamıştı. O, maden kömürünü bulduktan sonra bu buluşunu padişaha birçok yeni ve zengin imtiyazlar karşılığında haber vermeyi tasarlıyordu. Onun için Uzun Mehmet'in kömürü kimseye haber vermeden İstanbul'a götürüşü, derebeyinin büyük menfaatlerini baltalamıştı. Ereğli derebeyi, Uzun Mehmet'e beslediği kinini zavallı kömür kâşifini öldürmekle almıştır, sarayın cellatlarına, Uzun Mehmet'i İstanbul hanlarından birinde boğazlatarak öldürtmüştür.
Bugün sanayiin ekmeği demek olan maden kömürünü bizde ilk bulan milli kahraman bu suretle keşfini kanıyla suladığını. Milli servetimizin başlıca kaynaklarından biri kömür hazinelerimizin kâşifi Uzun Mehmet; böylece milyarlar değerindeki buluşunu hayatıyla ödemiştir.
Zonguldak, Zonguldak`ta yaşayan insanlarla yaptığım söyleşide! İl olarak kendi adına yakışan önem ve değeri yönetenlerden hiç almamış bir il olarak kendi başına bırakılmıştır! Türkiye'nin yıllık taşkömürü ihtiyacı 1980 öncesinde 10 milyon tonun altında iken, Türkiye Taşkömürü Kurumu, 5 milyon ton civarında taşkömürü üretiyordu. Yani ihtiyacımızın yarısını kendimiz üretiyorken, 1980 ve özellikle 1990 sonrasında izlenen ekonomik politikalar sonucunda, bugün 2011 yılına gelindiğinde her şey ters yüz olmuş. Kömür ihtiyacımız hızla artarken, üretimimiz hızla gerilemiştir. Türkiye'nin tek taşkömürü bölgesi olan Maden Havzamızdan kömür çıkarmak yerine "şehir" çıkarılmıştır. Yani Kömür üretimi düşerken, şehir üretimini arttırarak, Bartın ve Karabük gibi illeri doğuran tek il unvanını da almıştır Zonguldak.
1846 yılında Zonguldak'ta Kömür ocakları açılmaya başlanmış TTK'nın (Türkiye Taşkömürü Kurumu) temelleri taaa o günlere dayanır.
Tabi her alanda olduğu gibi; Türk insanı bulur! Lakin işletmesini bilemez ama dost ve müttefik kardeş Avrupalı çok çabuk imdada yetişir! 1848 yılından itibaren kömürün önemini bilen yabancılar bölgemize yıldırım hızıyla gelir ve Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde, İngiliz'i, Fransız'ı, Alman'ı, İtalyan'ı bu değerli varlığımızı sadece işletmekle kalmaz alıp götürür de. Bizler açlık, yoksulluk ve sefalet içinde zorla çalıştırıldığımız dönemler olmuş ve canımızı, kanımızı, kömürümüzü vererek madenciliği öğreniriz. Kurtuluş Savaşı ile birlikte sanayileşme adımları atılırken, Ankara'dan sonra İkinci olarak il yapılan Zonguldak, maden ocaklarının devletleştirilmesiyle birlikte ülkemiz sanayisini besleyen ana damarlardan biri olmuştur. Yüksek kalorili kömürümüz, demir-çelik fabrikalarımız, enerji santralimiz ve diğer fabrikalarımızla, ülkemiz ekonomisine uzun yıllar can vermeye başlar ve vermeye de devam eder.
Daha çok Fransızların burada etkin olduklarını görüyoruz. Hemen kollarını sıvayarak işe koyulurlar ve bugün tüm Zonguldak ve Kozlu beldesinin altını - 680 metrelere kadar delerek altını boşaltırlar. Mühendislerine konaklamak için konaklar, spor yapmak içinde Türkiye'nin ilk Tenis sahalarını bu güzel şehir Zonguldak'a kurmuşlardır.
Eğer yanlış duymadıysam; biz Türkiye Cumhuriyeti olarak hala Fransızlara bu yaptıkları tesislerin kirasını ödüyormuşuz umarım (bu tez pek kafama uymadı ama) yanlıştır.
Evet, geçen hafta sonu yıllardır görmek istediğim ama bir türlü göremediğim kenti ziyaret ettim ve benim için yer altına inmek ve yer altında çalışan insanlarımızı görmek dünyanın en büyük mutluluğu oldu! Bana bu olanağı hazırlayan Zonguldak Valiliğimize ve Vali Yardımcısı Sayın Fethi ÖYDEMİR'e, Gençlik Hizmetleri ve Spor il müdürümüz Eyüp ERMAN'a, TTK konuk evi müdürü ile kömür madenine inişimde yardımcı olan Maden Teknikeri Serkan Daşkıran'a ve ocakta tüm bilgileri aktaran Maden Mühendisi Ergin Arslan beye, Kar. 1 Şefi Ergün Karakaş'a buradan şükranlarımı sunuyorum.
Yer altında çalışmak zor zanaat derlerdi, inene kadar pek anlamamıştım doğrusu! Ancak o kuyuya inmek üzere asansöre bindiğinizde hissettiğiniz o soğukluğu sadece ben ve oraya her gün inip çıkanlar bilir! Hani insanların maden ocağına girerken rastgele deyip vedalaşmaları ve çıkarken de her defasında geçmiş olsun diye birbirlerine hitaplarını görünce! Duygulanmamak mümkün değil.
İlk maden şehidi Uzun Mehmet kömürü buluşunun 182. Yıldönümünü kutlandığı bu yılda, Zonguldak denilince akla; karaelmas, madenci ve Uzun Mehmet akla gelir ya işte Bölge kömür ile hayat bulmuş, kömür üretimi arttıkça büyümüş ve gelişmiştir.
"Derin toprakları altındaki servet-i madeniye ne kadar kıymetli ise, bizim nazarımızda Zonguldak da o kadar kıymetli bir vilayetimizdir" diyerek, Kurtuluş Savaşı ile birlikte Zonguldak Kömür Havzası'na sahip çıkan Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, tam bağımsızlık için ekonomik bağımsızlık şarttır anlayışını da ön plana çıkarmıştır.
Sizlere genel olarak bazı bilgileri de vermek isterim; Kömür ocakları (yani yeraltı) işçilerinin o zor çalışma koşullarına karşılık Devletin onlara sağladığı bazı avantajları varmış, bende bilmiyordum. Mesela erken yaşta emekli olmaları, yılda 6 maaş ikramiye almaları, vergilerinin olmaması, yıllık kömür ihtiyaçlarının bir bölümünün parasız karşılanması gibi cazip olanakları var, ancak tüm bu olanakları günümüze gelene kadar kademe, kademe kırpılarak azalmış ve bugün artık pek cazip bir meslek olmaktan çıkmış gibi!
Yeraltı çalışanları 8 saatlik mesailerini orada yapılması ön görülen her işi yapmakla yükümlüdür. Yani açılan galerilere destek güvenliğini sağlayan kalın odunların taşınması kömür damarlarından elde edilen kömürün transferine kadar her şeyden sorumlular. İşin en güzel yani mühendisinden işçisine güvenlikçisinden şefine herkes ama herkes birbirini ismen tanıyor ve sevgiyle yaklaşıyor. Çok kötü anların yaşandığı maden ocaklarındaki Grizu patlamasına karşı önlemler alınmış ve ışıklar hava gibi zorunlu ihtiyaçlar taaa diplere kadar ulaştırılmıştır. Teknolojinin gelişimi ile maskeler alarm cihazları ve erken uyarı aletleri insanı rahatlatan en önemli etmenlerdir denilebilir.
Maden ocaklarında yemek yemek? Yeraltı hayvanları ve yeraltı sularının akıntısı bunların tümü insanların o arada bulunuşuna bağlı olarak beraber işliyor ve bu olaylar yeraltı işçilerinin en yakın dostları. Kafalarda takılı olan ışıklar 8 saatlik göz nuru, fare ve sivrisinek en belli başlı hayvanlar ve işçilerin tavanlara asılı naylon poşetteki yiyecekler molaları bekliyor ve adeta maden ocaklarının süsü gibi asılı duruyor, onlara çarpmadan yürüyebilmek işi daha da zorlaştırıyordu. Kömürün damardan söküldüğü uç noktaya geldiğimizde Ergin beyin ‘'Hocam sakın kömürün transfer edildiği bantlara basma! Demesi endişemi daha da arttırdı ve yukarıya çıkışımızın zorluğunu iki kat arttırdı ve ne yalan söyleyeyim hani o grizu patlamaları acaba böyle yerler demi olur? Acaba burada şimdi kötü bir şey olur mu endişesi de sardı içimi.
Ergin Mühendis 'in ‘artık dönüyoruz hocam' diye seslenmesi! İçimi öylesine rahatlattı ki! Anlatamam! Çünkü bu karanlık dünyayı terk ediyorduk ve asansöre gelişimiz öyle sanıyorum ki daha çabuk oldu gidişimizden, bindik kapı kapandı 2,3 dakika içerisinde 700 metreye yakın yeri çıkıverdik ve kocaman bir geçmiş olsun dedik kendimize ancak orada her gün çalışan işçilerimize buradan selam olsun diyorum.
Zonguldak'a, Kara Elmas'a, Karaoğlan'ın ve Uzun Mehmet'in kentini terk etmek üzere yola koyulduk