“Mektup, “Bir şey haber vermek, bir şey sormak veya istemek için, birine çoğunlukla posta yoluyla gönderilen, zarfa konulmuş yazılı kâğıt, nâme” demektir.(1) Bir başka tarifle,”Yazılı nesne, yazılmış şey” demektir. Farsçası nâme, Türkçesi betik, bitigdir. Birbirinden uzakta bulunan kişi ve kurumlar arasında haberleşmeyi sağlayan bir yazı türü. Mektuplar, insanların bilgi, görüş ve düşüncelerini birbirine bildirmek, istek ve dileklerini iletmek için sık sık kullandıkları bir araçtır.(2).
Mektubun Türk dünyasındaki yeri henüz açıklığa kavuşmamakla beraber, “MS.580 yılında İstanbul’a gönderilen diplomatik bir mektup ve daha sonraki yüzyıllarda Uygur prenslerinin yazdıkları mektuplar ele geçmiştir. Bunların dışında diğer Türk hükümdarlarının da komşularına veya devlet adamlarına siyasî nitelikte mektuplar gönderdikleri şüphesizdir. Türk edebiyatında mektup türünü Anadolu’ya yerleştikten sonraki tarih içinde takip edebiliyoruz. “(3)
17. Yüzyıldan sonra edebiyat türü olarak gelişen mektup, 19. yüzyılda büyük bir önem kazanır. Bunda okur yazar oranın artmasının, 1820 yılından sonra mektup zarfının ve posta pulunun kullanılmaya başlanmasıyla, posta hizmetlerinin düzenli hale gelmesinin büyük rolü olmuştur.
Günümüzde en çok kullanılan nev’ilerden biri olan mektup, “temelde bir haberleşme aracı” olmasıyla beraber kompozisyon ve taşıdığı üslup nitelikleri bakımından edebî bir değer ihtiva eder. Bunun yanında mektuplar, edebiyat tarihçisi için olduğu kadar bir tarihçi içinde belge niteliği taşımaktadır.
Mektuplar, her milletin edebiyatında önemli bir yere sahip olan edebi bir türdür. Klasik edebiyatımızda “bir şeyi meydana getiren, bina eden mânâsına umumiyetle nesir karşılığı inşa, nâsir yerine münşî sıfatı” kullanılırdı. Münşî “edebî ilimlere vâkıf, bir maddeyi neşren ve mükemmel surette kaleme alabilen, kâtip demektir.” (4) Anı Mektup Biyografi Günlük Roman Tiyatro Fıkra Röportaj Makale Eleştiri Haber Yazısı Deneme Gezi Yazısı Söyleşi
Bu münşilerin çoğu “Mektupçuluk, Vaka-nüvislik, Reis’ülküttaplık, Sadr-ı azamlık v.b.yüksek me’muriyetler işgal eden kimseler, şairler, müdürrisler, ilim adamlarıdır. Feridun Bey, Abd’ül Celil Bin Yusuf, Celalzâde Salih, Lâmiî, Kınalızade Ali Çelebi XVI. asrın; Okçuzâde Mehemmed Şâhî, Yenicevardan’ndan Şeyhzâde Mehemmed, Bosnalı Abd’ül-Kerim, Dukabinzâde Osman, Vânî Mehemmed, Âlî, Nabî, Veysî ve Nergisî XVII. yüzyılın; İshak Hocası, Ahmet Efendi, Bursalı Buhaeddin, Nazmîzâde Hüseyin Murteza, Kânî, Ragıp Paşa XVIII. asır Türk edebiyatının meşhur münşileridir ve münşeat mecmuaları vardır”(5). Bunun yanında 19. yüzyılın başlarında ve Tanzimat’tan sonra da birçok münşinin yetiştiği görülür.”Antebli Mehmed Münib, Diyarbakırlı Şa’ban Kâmî v.b.”
.
Klasik edebiyat döneminde mektup kavramını karşılayan kelimeler oldukça çeşitlidir: “Tabiî bu değişik adlar, mektubu yazanla yazılanın çeşitli durumları gözönüne alınarak verilmiştir. Dostluk, kardeşlik, sevgi belirten mektuplara muhabbetnâme, meveddetnâme, uhuvvetnâme, rütbece alt durumda olanın üste yazdığı mektuplara ariza, şukka; alçak gönüllülük göstermek için bazen varakpâre denildiği de olmuştur. Bunlara ek olarak halk dilinde (âşık edebiyatında) mektuba kâğıt, gam yükü, gönül dili, çile bohçası, nâme gibi isimler verilmesi yanında, sevgiliden âşığa -sözlü olarak- gelen haberin yazılmamış ferman, bu haberin sevindirici olması halinde de şekerli hurma adını aldığı belirtilmelidir.
kaynak