Atatürkçü Düşünce Sisteminin esaslarını oluşturan; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Lâiklik ve İnkılâpçılık aynı zamanda hem Yeni Türk Devleti’nin temellerinin atılmaya başladığı Millî Mücadele’nin, dolayısıyla da Devletimizin kuruluşunun, hem de Türk Milletini muasır medeniyet seviyesine çıkarmak için yapılmış olan Atatürk İnkılâplarının esaslarını oluşturmaktadır.
Yani, Atatürk İlkeleri, hem Millî Mücadele’nin başlatılıp sonuçlandırılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında, hem de Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, milletin en yüksek medenî icaplara göre ilerlemesini temin edecek, yeni müesseselerin kurulmasında önemli rol oynamışlardır.
Atatürk tarafından bu ilkeler üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ; “Türk Milletinin maddi ve manevi huzuruna her şeyden fazla önem vermektedir”. Millî varlığın temelini millî şuurda ve millî birlikte gören Türk Devleti “Millî İdeal sonuçlarının halkın güvenle çalışmasında, ilerleme hevesinde, Millî Birlik ve Millî İrade şeklinde” daha belirgin hale geleceğine inanmaktadır.
Şimdi kısaca; Atatürk İlkelerinin Millî Mücadele’nin kazanılmasında, millî devletimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında, gelişmesinde ve millî birlik ve beraberliğimizin teminindeki rolü üzerinde duralım :
Gazi Mustafa Kemal Paşa, daha Millî Mücadele’ye başladığı ilk günlerden itibaren daima millî irade, millî hakimiyet, birlik ve beraberlik üzerinde ısrarla durmuştur. Ve bu durum O’nun başarısının sebeblerinden biri olmuştur.
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanmasından hemen sonra Türk vatanı, daha önceleri yapılmış olan projeler ve paylaşma plânları çerçevesinde işgal edilmeye başlanmıştır. Bu durum karşısında aydınlarımız yetişme tarzlarına ve Türk Milletini tanıma derecelerine göre birtakım kurtuluş çareleri ortaya atmışlardır. İngiltere’nin güdümündekilerin, bu devletin himayesini, İngiliz emperyalizminekendi imkânlarımızla karşı koyamayacağımız endişesine kapılanların da Amerikan mandasını istedikleri bu günlerde bir kısım aydınımız da mahallî tedbirlerle bu vahim durumdan kurtulabileceğimizi düşünmeye başlamışlardır. Türk Milletini çok iyi tanıyan Mustafa Kemal Atatürk, bu görüşlerin hepsini değerlendirir ve hiçbirinde isabet görmez, kendi kararını verir :Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî hâkimiyete dayanan kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak.
İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.
Amasya Tamimi ile başlayan, Sivas Kongresi ile tamamlanan millî teşkilâtı kurma, mahallî cemiyetleri millî hale getirme, onları bir teşkilât çatısı altında toplama gayretleri sonunda millet teşkilâtlandırılmış, Misâk-ı Millî ana hatları ile ortaya çıkmıştır. Bütün bu faaliyetlerde temel ilke, temel düşünce millî irade, millî hakimiyet esasıdır. Nihayet, 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ve ülkenin mukadderatına Türk Milleti adına el koyması Türkiye’de cumhuriyet rejiminin kurulması ve demokrasiye geçilmesi açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Bu gelişmeler sonucunda 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilân edilmiştir.
Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün fazilet olarak nitelendirdiği Cumhuriyetin kuruluşu Türk Tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Türk Milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun siyasî rejim olan Cumhuriyet , insanımızı devletinin, hükümetinin sahibi yapmıştır. Atatürk’ün ifadesiyle ; Bugünkü hükûmetimiz, devlet örgütümüz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet örgütü ve hükûmettir ki, onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükûmet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükûmet millettir ve millet hükûmettir. Artık hükûmet ve hükûmet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır.
Atatürk, bir başka konuşmasında Yeni Devletimizi birlik ve beraber olarak kurduğumuzu şöyle belirtir ; Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki başarıyı Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak kararlı bir şekilde yürümesine borçluyuz.
Millî Mücadele’nin başlatılması, gerçekleştirilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında önemli rol oynayan bir diğer ilke de Milliyetçiliktir.
Millî Mücadele’nin muzaffer komutanı ve Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aynı zamanda milletinin hasletlerini, özlemlerini, ideallerini çok iyi bilen bir mütefekkirimizdir. Atatürk, milletimizi sadece savaş meydanlarında tanımamıştır. Bunun yanında, Türk tarihini, kültürünü incelemiştir. Millî şuurdan uzak toplumların ne sosyal, ne de iktisadî sahada başarılı olamayacakları malumdur. Bunun içindir ki Atatürk, ilk günden itibaren millî şuuru uyandırmak ve canlı tutmak için gayret göstermiştir. Bir araştırmacımızın ifadesiyle; Millî Mücadele Türk Milletinin millî benliğinin şuuruna varıp bu yolda harekete geçmesi demektir.
Kaynak:
Atatürk ilkelerinin ülkemizin kuruluş ve gelişmesindeki önemi nedir?