Arama

Atatürk ilkelerinin ülkemizin kuruluş ve gelişmesindeki önemi nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 12 Mayıs 2014 Gösterim: 22.291 Cevap: 9
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mayıs 2011       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
atatürk ilkelerinin ülkemizin kuruluşu ve gelişmesindeki önemini açıklayınız
EN İYİ CEVABI Misafir verdi
atatürk ilkelerinin ülkemiz kuruluşu ve gelişmesindeki önemi nedir? nolur çabuk cevap verin ödvim yarına...
Sponsorlu Bağlantılar
ÖdeveVarYardım - avatarı
ÖdeveVarYardım
Ziyaretçi
8 Mayıs 2011       Mesaj #2
ÖdeveVarYardım - avatarı
Ziyaretçi
Atatürk İlkelerinin Türk Milletine,Devletine Kazandırdıkları?

Sponsorlu Bağlantılar
kompozisyon Yazılakcak Msn Happy

Yardım Edermisiniz Msn Happy
The Eniqmatic - avatarı
The Eniqmatic
Ziyaretçi
8 Mayıs 2011       Mesaj #3
The Eniqmatic - avatarı
Ziyaretçi
Atatürkçü Düşünce Sisteminin esaslarını oluşturan; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Lâiklik ve İnkılâpçılık aynı zamanda hem Yeni Türk Devleti’nin temellerinin atılmaya başladığı Millî Mücadele’nin, dolayısıyla da Devletimizin kuruluşunun, hem de Türk Milletini muasır medeniyet seviyesine çıkarmak için yapılmış olan Atatürk İnkılâplarının esaslarını oluşturmaktadır.

Yani, Atatürk İlkeleri, hem Millî Mücadele’nin başlatılıp sonuçlandırılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında, hem de Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, milletin en yüksek medenî icaplara göre ilerlemesini temin edecek, yeni müesseselerin kurulmasında önemli rol oynamışlardır.

Atatürk tarafından bu ilkeler üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ; “Türk Milletinin maddi ve manevi huzuruna her şeyden fazla önem vermektedir”. Millî varlığın temelini millî şuurda ve millî birlikte gören Türk Devleti “Millî İdeal sonuçlarının halkın güvenle çalışmasında, ilerleme hevesinde, Millî Birlik ve Millî İrade şeklinde” daha belirgin hale geleceğine inanmaktadır.

Şimdi kısaca; Atatürk İlkelerinin Millî Mücadele’nin kazanılmasında, millî devletimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında, gelişmesinde ve millî birlik ve beraberliğimizin teminindeki rolü üzerinde duralım :

Gazi Mustafa Kemal Paşa, daha Millî Mücadele’ye başladığı ilk günlerden itibaren daima millî irade, millî hakimiyet, birlik ve beraberlik üzerinde ısrarla durmuştur. Ve bu durum O’nun başarısının sebeblerinden biri olmuştur.

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanmasından hemen sonra Türk vatanı, daha önceleri yapılmış olan projeler ve paylaşma plânları çerçevesinde işgal edilmeye başlanmıştır. Bu durum karşısında aydınlarımız yetişme tarzlarına ve Türk Milletini tanıma derecelerine göre birtakım kurtuluş çareleri ortaya atmışlardır. İngiltere’nin güdümündekilerin, bu devletin himayesini, İngiliz emperyalizminekendi imkânlarımızla karşı koyamayacağımız endişesine kapılanların da Amerikan mandasını istedikleri bu günlerde bir kısım aydınımız da mahallî tedbirlerle bu vahim durumdan kurtulabileceğimizi düşünmeye başlamışlardır. Türk Milletini çok iyi tanıyan Mustafa Kemal Atatürk, bu görüşlerin hepsini değerlendirir ve hiçbirinde isabet görmez, kendi kararını verir :Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî hâkimiyete dayanan kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak.
İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.

Amasya Tamimi ile başlayan, Sivas Kongresi ile tamamlanan millî teşkilâtı kurma, mahallî cemiyetleri millî hale getirme, onları bir teşkilât çatısı altında toplama gayretleri sonunda millet teşkilâtlandırılmış, Misâk-ı Millî ana hatları ile ortaya çıkmıştır. Bütün bu faaliyetlerde temel ilke, temel düşünce millî irade, millî hakimiyet esasıdır. Nihayet, 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ve ülkenin mukadderatına Türk Milleti adına el koyması Türkiye’de cumhuriyet rejiminin kurulması ve demokrasiye geçilmesi açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Bu gelişmeler sonucunda 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilân edilmiştir.

Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün fazilet olarak nitelendirdiği Cumhuriyetin kuruluşu Türk Tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Türk Milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun siyasî rejim olan Cumhuriyet , insanımızı devletinin, hükümetinin sahibi yapmıştır. Atatürk’ün ifadesiyle ; Bugünkü hükûmetimiz, devlet örgütümüz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet örgütü ve hükûmettir ki, onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükûmet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükûmet millettir ve millet hükûmettir. Artık hükûmet ve hükûmet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır.

Atatürk, bir başka konuşmasında Yeni Devletimizi birlik ve beraber olarak kurduğumuzu şöyle belirtir ; Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki başarıyı Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak kararlı bir şekilde yürümesine borçluyuz.

Millî Mücadele’nin başlatılması, gerçekleştirilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında önemli rol oynayan bir diğer ilke de Milliyetçiliktir.

Millî Mücadele’nin muzaffer komutanı ve Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aynı zamanda milletinin hasletlerini, özlemlerini, ideallerini çok iyi bilen bir mütefekkirimizdir. Atatürk, milletimizi sadece savaş meydanlarında tanımamıştır. Bunun yanında, Türk tarihini, kültürünü incelemiştir. Millî şuurdan uzak toplumların ne sosyal, ne de iktisadî sahada başarılı olamayacakları malumdur. Bunun içindir ki Atatürk, ilk günden itibaren millî şuuru uyandırmak ve canlı tutmak için gayret göstermiştir. Bir araştırmacımızın ifadesiyle; Millî Mücadele Türk Milletinin millî benliğinin şuuruna varıp bu yolda harekete geçmesi demektir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Mayıs 2011       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
atatürk ilkelerinin ülkemiz kuruluşu ve gelişmesindeki önemi nedir? nolur çabuk cevap verin ödvim yarına...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Kasım 2012       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanmasından hemen sonra Türk vatanı, daha önceleri yapılmış olan projeler ve paylaşma plânları çerçevesinde işgal edilmeye başlanmıştır. Bu durum karşısında aydınlarımız yetişme tarzlarına ve Türk Milletini tanıma derecelerine göre birtakım kurtuluş çareleri ortaya atmışlardır. İngiltere’nin güdümündekilerin, bu devletin himayesini, İngiliz emperyalizminekendi imkânlarımızla karşı koyamayacağımız endişesine kapılanların da Amerikan mandasını istedikleri bu günlerde bir kısım aydınımız da mahallî tedbirlerle bu vahim durumdan kurtulabileceğimizi düşünmeye başlamışlardır. Türk Milletini çok iyi tanıyan Mustafa Kemal Atatürk, bu görüşlerin hepsini değerlendirir ve hiçbirinde isabet görmez, kendi kararını verir :Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî hâkimiyete dayanan kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak.
İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.

Kaynak: Atatürk ilkelerinin ülkemizin kuruluş ve gelişmesindeki önemi nedir?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Kasım 2013       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ödev var acil atatürk ilkelerinin önemi nedir
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Kasım 2013       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Atatürkçü Düşünce Sisteminin esaslarını oluşturan; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Lâiklik ve İnkılâpçılık aynı zamanda hem Yeni Türk Devleti’nin temellerinin atılmaya başladığı Millî Mücadele’nin, dolayısıyla da Devletimizin kuruluşunun, hem de Türk Milletini muasır medeniyet seviyesine çıkarmak için yapılmış olan Atatürk İnkılâplarının esaslarını oluşturmaktadır.

Yani, Atatürk İlkeleri, hem Millî Mücadele’nin başlatılıp sonuçlandırılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında, hem de Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, milletin en yüksek medenî icaplara göre ilerlemesini temin edecek, yeni müesseselerin kurulmasında önemli rol oynamışlardır.

Atatürk tarafından bu ilkeler üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ; “Türk Milletinin maddi ve manevi huzuruna her şeyden fazla önem vermektedir”. Millî varlığın temelini millî şuurda ve millî birlikte gören Türk Devleti “Millî İdeal sonuçlarının halkın güvenle çalışmasında, ilerleme hevesinde, Millî Birlik ve Millî İrade şeklinde” daha belirgin hale geleceğine inanmaktadır.

Şimdi kısaca; Atatürk İlkelerinin Millî Mücadele’nin kazanılmasında, millî devletimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında, gelişmesinde ve millî birlik ve beraberliğimizin teminindeki rolü üzerinde duralım :

Gazi Mustafa Kemal Paşa, daha Millî Mücadele’ye başladığı ilk günlerden itibaren daima millî irade, millî hakimiyet, birlik ve beraberlik üzerinde ısrarla durmuştur. Ve bu durum O’nun başarısının sebeblerinden biri olmuştur.

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanmasından hemen sonra Türk vatanı, daha önceleri yapılmış olan projeler ve paylaşma plânları çerçevesinde işgal edilmeye başlanmıştır. Bu durum karşısında aydınlarımız yetişme tarzlarına ve Türk Milletini tanıma derecelerine göre birtakım kurtuluş çareleri ortaya atmışlardır. İngiltere’nin güdümündekilerin, bu devletin himayesini, İngiliz emperyalizminekendi imkânlarımızla karşı koyamayacağımız endişesine kapılanların da Amerikan mandasını istedikleri bu günlerde bir kısım aydınımız da mahallî tedbirlerle bu vahim durumdan kurtulabileceğimizi düşünmeye başlamışlardır. Türk Milletini çok iyi tanıyan Mustafa Kemal Atatürk, bu görüşlerin hepsini değerlendirir ve hiçbirinde isabet görmez, kendi kararını verir :Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî hâkimiyete dayanan kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak.
İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.

Amasya Tamimi ile başlayan, Sivas Kongresi ile tamamlanan millî teşkilâtı kurma, mahallî cemiyetleri millî hale getirme, onları bir teşkilât çatısı altında toplama gayretleri sonunda millet teşkilâtlandırılmış, Misâk-ı Millî ana hatları ile ortaya çıkmıştır. Bütün bu faaliyetlerde temel ilke, temel düşünce millî irade, millî hakimiyet esasıdır. Nihayet, 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ve ülkenin mukadderatına Türk Milleti adına el koyması Türkiye’de cumhuriyet rejiminin kurulması ve demokrasiye geçilmesi açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Bu gelişmeler sonucunda 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilân edilmiştir.

Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün fazilet olarak nitelendirdiği Cumhuriyetin kuruluşu Türk Tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Türk Milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun siyasî rejim olan Cumhuriyet , insanımızı devletinin, hükümetinin sahibi yapmıştır. Atatürk’ün ifadesiyle ; Bugünkü hükûmetimiz, devlet örgütümüz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet örgütü ve hükûmettir ki, onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükûmet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükûmet millettir ve millet hükûmettir. Artık hükûmet ve hükûmet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır.

Atatürk, bir başka konuşmasında Yeni Devletimizi birlik ve beraber olarak kurduğumuzu şöyle belirtir ; Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki başarıyı Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak kararlı bir şekilde yürümesine borçluyuz.

Millî Mücadele’nin başlatılması, gerçekleştirilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında önemli rol oynayan bir diğer ilke de Milliyetçiliktir.

Millî Mücadele’nin muzaffer komutanı ve Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aynı zamanda milletinin hasletlerini, özlemlerini, ideallerini çok iyi bilen bir mütefekkirimizdir. Atatürk, milletimizi sadece savaş meydanlarında tanımamıştır. Bunun yanında, Türk tarihini, kültürünü incelemiştir. Millî şuurdan uzak toplumların ne sosyal, ne de iktisadî sahada başarılı olamayacakları malumdur. Bunun içindir ki Atatürk, ilk günden itibaren millî şuuru uyandırmak ve canlı tutmak için gayret göstermiştir. Bir araştırmacımızın ifadesiyle; Millî Mücadele Türk Milletinin millî benliğinin şuuruna varıp bu yolda harekete geçmesi demektir.

Kaynak: Atatürk ilkelerinin ülkemizin kuruluş ve gelişmesindeki önemi nedir?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Mart 2014       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Atatürkçülük: Düşünce özgürlüğünü destekleyen, çağdaş ve bilimsel düşünmeyi hedefleyen, her türlü yobazlığa, bağnazlığa, gericiliğe, hurafeciliğe karşı olan, ırkçı ve baskıcı rejimleri reddeden, vatan ve millet adına her zaman fedakar ve özverili olmayı hedefleyen, insanlığa ve insan sevgisine büyük önem veren bir düşünce sistemidir.

Atatürkçü Düşünce Sisteminin Amacı:
-Türk toplumunu kendi öz değerlerini koruyarak çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak
-Türk halkını mutlu,huzurlu ve güven içinde yaşatmak
-Türkiye devletini uluslar arası ilişkilerde saygın,güçlü tam bağımsız bir devlet yapmak
-Egemenlik hakkının milletten başka kimse tarafından kullanılmasını engellemek
Atatürkçü Düşünce Sisteminin Niteliği:
-Atatürk ilkeleri ile yapılan yenilikler arasında sıkı bir bağ bulunur.
-Atatürk ilkeleri bağımsızlık,özgürlük,eşitlik temelinde şekillenmiştir.
-Atatürkçü düşünce sistemi vatan millet sevgisi ile dolu,ülkesi için elinden geleni yapan vatandşlar tarafından uygulanabilecek bir sistemdir.
-Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma yolunda aklın ve bilimin rehberliği kabul edilmiştir.
Atatürkçü Düşünce Sisteminin Uygulamaları:
-Yenileşme Hareketleri,
-Bilimsel Araştırmalar,
-Bayındırlık faaliyetleri,
-Türk bayrağını göndere çetirecek spor başarıları,
-Türk sanatının dünyada duyulmasını sağlayacak kültür hareketleri,
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Mart 2014       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
CUMHURİYETÇİLİK
Atatürk devriminde cumhuriyetçilik, ana ilke ve esas değerdir. Anayasalarımızda öteki Atatürk ilkelerinin yer alışında diziliş sırasında en baştadır. öyle ki anayasamızda değiştirilmesi önerilemez maddelerin en başında gelir. Kısacası bu ilke anayasanın bağımsız ana maddesidir.

MİLLİYETÇİLİK
Atatürk İlkeleri arasında son derece önemli bir ilke olan milliyetçilik, akilcilik, gerçekçilik, barışçılık ve cumhuriyetçilik ilkeleriyle bütünleşen ve bu ilkelerle çelişen yorumlara kapalı bir ilkedir.
Milliyetçilik ilkesi, ulusal savaşın çıkış noktasını oluşturmuş ve tüm tutsak ulusların kurtuluş hareketlerine ışık tutmuştur.

HALKÇILIK
Devrim Tarihimizde üzerinde duyarlıkla titrediğimiz, 1924 ve 1961 anayasalarında yer alan halkçılık ilkesi, Atatürk ilkeleri arasında demokrasi ülküsünün temelini oluşturmaktadır. Bu ilkenin ana özelliği, ülke yönetiminin ve egemenliğin kaynağını halk dediğimiz ulus varlığında bulmaktır. Atatürk’ün daha 1920 yılında meclise sunduğu halkçılık programında halkı temsil eden meclisin ulusal egemenliği hangi yöntemlerle kullanacağını saptayan esaslar, 1937'de anayasamızda devletin temel ilkeleri arasında yer alan halkçılık adıyla yönetimin demokratik kaynağını saptıyordu.

DEVLETÇİLİK
Anayasamızda da yer alan devletçilik ilkesi, tüm ülkelerin ortak amacı olan toplumun esenlik ve mutlulugunui sağlayıcı toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmada devletin üstlenmesi gereken görevleri saptayan bir yöntemdir. Genel çizgileri ile özel girişimin yetki ve gücü dışında kalan ekonomik kalkınma ve örgütlenmeyi devlet eliyle ve araçları ile gerçekleştirmek ilkesidir.

LAİKLİK
Atatürk ilkeleri arasında devrimcilik, cumhuriyetçilik ve uygarlıkçılık ilkeleri ile sımsıkı ilişkili olan laiklik ilkesi, yaygın anlatımıyla din ile dünya, din ile devlet islerinin ayrılmasını öngören akilci bir yöntemdir.
Laiklik, geniş anlamıyla çağdaşlaşmanın doğal bir sonucudur. Din, bireylerin dilediği inancı taşımasıdır. Nasıl bireyleri belli bir inanca zorlamak insan haklarına aykırı ise, devleti de belli bir inancın buyruğu altına sokmak çağdaş devlet anlayışına aykırıdır.

DEVRİMCİLİK
Devrimcilik ilkesi, Atatürk ilkeleri arasında devingenlik, eylem ve atilim kavramlarını içlem ve kaplamına almış tek ilkedir.
Atatürk, Büyük Söylevinin sonunda: "Bu açıklamalarımla ulusal yasamı sona ermiş varsayılan Büyük bir ulusun bağımsızlığını nasıl kazandığını ve bilim ve tekniğin en son esaslarına dayalı ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım," diye değindiği çağdaş devlet kavramıyla devrimcilik ilkesinin şaşmaz işaretini veriyordu.


BÜTÜNLEYİCİ İLKELERİ
AKILCILIK
Atatürk İlkelerinin tümü, kavram ve uygulama olarak, akılcılığa dayanır. Atatürk’ün eserinin büyüklüğü, ulusu ve ülkesi için giriştiği tüm eylemlerinin başarıya ulaşmasında akilciliğin nasıl şaşmaz ölçek olduğunu kanıtlar.
Türk toplumunun yüzyıllık çağdaşlaşma atılımlarının ortaçağın karanlık ve bağnaz düşüncelerinden ötürü, basarisiz kaldığını en iyi anlayanlardan biri Atatürk’tü. Doğru yolu bulmak için, şimdiye dek inandırılmış olduğumuz neler varsa hepsini aklin şüpheci süzgecinden geçirip inançlarımızı olumlu bilimlerin aydınlığında yeni bastan kurmak, akilcilik ilkesinin özüdür.

GERÇEKCİLİK
Atatürk İlkelerinden uygarlıkçılık, barışçılık ve devrimcilik ilkelerinin akilcilik ilkesiyle çakışmasının doğal bir sonucu olan gerçekçilik, tüm ilkelere canlılık kazandıran bir ilkedir.

ÖZGÜRLÜKÇÜLÜK
Büyük Fransız Devrimiyle evrensellik kazanan özgürlük kavramı, yakınçağa damgasını vuran çağdaş devlet gerçeğinin temelini oluşturan bir eylemi de vurgular. özgürlükçülük, kişinin ve toplumun mutluluğa erişmesinde uğrunda girişilen savaşımların tümünü kapsar.

UYGARLIKCILIK
Atatürk devrimlerinin temeli uygarlıkçılıktır. "Türkiye Cumhuriyeti halkını bütünüyle çağdaş, bütün anlam ve biçimleriyle uygar bir toplum haline getirmektir. Devrimlerimizin asil temeli budur" diyen Atatürk, Türk ulusunu ileriye donuk yasam çizgisinde "çağdaş uygarlık düzeyinin istene çıkarmak" ülküsünün yılmaz savaşçısıdır. Bu bakımdan, yüz yıllık uygarlaşma çabalarına ilk kez, Atatürk’ün giriştiği toplumsal atılımlarla devrimci bir yön çizilmiştir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Mayıs 2014       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Atatürkçü Düşünce Sisteminin esaslarını oluşturan; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Lâiklik ve İnkılâpçılık aynı zamanda hem Yeni Türk Devleti’nin temellerinin atılmaya başladığı Millî Mücadele’nin, dolayısıyla da Devletimizin kuruluşunun, hem de Türk Milletini muasır medeniyet seviyesine çıkarmak için yapılmış olan Atatürk İnkılâplarının esaslarını oluşturmaktadır.

Yani, Atatürk İlkeleri, hem Millî Mücadele’nin başlatılıp sonuçlandırılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında, hem de Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, milletin en yüksek medenî icaplara göre ilerlemesini temin edecek, yeni müesseselerin kurulmasında önemli rol oynamışlardır.

Atatürk tarafından bu ilkeler üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ; “Türk Milletinin maddi ve manevi huzuruna her şeyden fazla önem vermektedir”. Millî varlığın temelini millî şuurda ve millî birlikte gören Türk Devleti “Millî İdeal sonuçlarının halkın güvenle çalışmasında, ilerleme hevesinde, Millî Birlik ve Millî İrade şeklinde” daha belirgin hale geleceğine inanmaktadır.

Şimdi kısaca; Atatürk İlkelerinin Millî Mücadele’nin kazanılmasında, millî devletimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında, gelişmesinde ve millî birlik ve beraberliğimizin teminindeki rolü üzerinde duralım :

Gazi Mustafa Kemal Paşa, daha Millî Mücadele’ye başladığı ilk günlerden itibaren daima millî irade, millî hakimiyet, birlik ve beraberlik üzerinde ısrarla durmuştur. Ve bu durum O’nun başarısının sebeblerinden biri olmuştur.

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanmasından hemen sonra Türk vatanı, daha önceleri yapılmış olan projeler ve paylaşma plânları çerçevesinde işgal edilmeye başlanmıştır. Bu durum karşısında aydınlarımız yetişme tarzlarına ve Türk Milletini tanıma derecelerine göre birtakım kurtuluş çareleri ortaya atmışlardır. İngiltere’nin güdümündekilerin, bu devletin himayesini, İngiliz emperyalizminekendi imkânlarımızla karşı koyamayacağımız endişesine kapılanların da Amerikan mandasını istedikleri bu günlerde bir kısım aydınımız da mahallî tedbirlerle bu vahim durumdan kurtulabileceğimizi düşünmeye başlamışlardır. Türk Milletini çok iyi tanıyan Mustafa Kemal Atatürk, bu görüşlerin hepsini değerlendirir ve hiçbirinde isabet görmez, kendi kararını verir :Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî hâkimiyete dayanan kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak.
İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.

Amasya Tamimi ile başlayan, Sivas Kongresi ile tamamlanan millî teşkilâtı kurma, mahallî cemiyetleri millî hale getirme, onları bir teşkilât çatısı altında toplama gayretleri sonunda millet teşkilâtlandırılmış, Misâk-ı Millî ana hatları ile ortaya çıkmıştır. Bütün bu faaliyetlerde temel ilke, temel düşünce millî irade, millî hakimiyet esasıdır. Nihayet, 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ve ülkenin mukadderatına Türk Milleti adına el koyması Türkiye’de cumhuriyet rejiminin kurulması ve demokrasiye geçilmesi açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Bu gelişmeler sonucunda 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilân edilmiştir.

Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün fazilet olarak nitelendirdiği Cumhuriyetin kuruluşu Türk Tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Türk Milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun siyasî rejim olan Cumhuriyet , insanımızı devletinin, hükümetinin sahibi yapmıştır. Atatürk’ün ifadesiyle ; Bugünkü hükûmetimiz, devlet örgütümüz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet örgütü ve hükûmettir ki, onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükûmet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükûmet millettir ve millet hükûmettir. Artık hükûmet ve hükûmet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır.

Atatürk, bir başka konuşmasında Yeni Devletimizi birlik ve beraber olarak kurduğumuzu şöyle belirtir ; Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki başarıyı Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak kararlı bir şekilde yürümesine borçluyuz.

Millî Mücadele’nin başlatılması, gerçekleştirilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında önemli rol oynayan bir diğer ilke de Milliyetçiliktir.

Millî Mücadele’nin muzaffer komutanı ve Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aynı zamanda milletinin hasletlerini, özlemlerini, ideallerini çok iyi bilen bir mütefekkirimizdir. Atatürk, milletimizi sadece savaş meydanlarında tanımamıştır. Bunun yanında, Türk tarihini, kültürünü incelemiştir. Millî şuurdan uzak toplumların ne sosyal, ne de iktisadî sahada başarılı olamayacakları malumdur. Bunun içindir ki Atatürk, ilk günden itibaren millî şuuru uyandırmak ve canlı tutmak için gayret göstermiştir. Bir araştırmacımızın ifadesiyle; Millî Mücadele Türk Milletinin millî benliğinin şuuruna varıp bu yolda harekete geçmesi demektir.

Kaynak: Atatürk ilkelerinin ülkemizin kuruluş ve gelişmesindeki önemi nedir?

Benzer Konular

24 Nisan 2013 / yardım aranıyor Soru-Cevap
29 Kasım 2012 / Misafir Soru-Cevap
14 Kasım 2011 / Misafir Soru-Cevap