Ziyaretçi
tbmm hangi şartlarda açılmıştır lütfen cevaplayınız
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANI SAYIN BÜLENT ARINÇ'IN, 23 NİSAN NEDENİYLE BİRİNCİ MECLİS'TE DÜZENLENEN ANMA TOPLANTISINDA YAPTIKLARI KONUŞMA
(23 Nisan 2003)
Bu değerli günde sizi biraz tarihin içine çekmek; o günlere, yani bu Meclis'in açıldığı ilk günlere götürmek istiyorum. Böylece Meclis'in hangi şartlarda ve zorluklar altında buraya geldiğini görmüş oluruz.
Bu muhteşem ülkenin muhteşem tarihinde, hatırlamak istemediğimiz acı olaylarla, göğsümüzü kabartan gurur verici olaylar nedense arka arkaya gelmiştir.
Çanakkale savunması bizim için gurur verici bir destandır ama ardından Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik sayılarak çıktık.
Osmanlı'nın Pay-ı Tahtı, yani başkenti olan İstanbul'un 1920'de işgal edilmesi unutulmayacak bir acıdır ama ondan sonra Anadolu'da altın başaklar gibi büyüyen Milli Mücadele bizim için bir gurur kaynağıdır.
İşte içinde oturduğunuz bu binada tecelli eden "Milli İrade" bizim asla unutmayacağımız, gurur kaynağımız ilk Meclis'imizin açıldığı, hayata geldiği yerdir.
23 Nisan 1920'deki manzara ortadadır.
Hak etmediğimiz halde Birinci Dünya Savaşı'nda yenik sayılmışız. Tam 467 yıl sonra Başkent İstanbul işgal edilmiş. İşgal sırasında İstanbul'da olan Bahriye Nazırı Rauf Orbay der ki: " O cihana hükmetmiş gibi dimdik duran işgal askerlerini gördükçe yüreğimiz sızlıyordu. Ama Allah'a ve millete olan güvenimiz tamdı. Bu zulmün sonu gelecekti."
Gerçekten de büyük kahraman Rauf Orbay, bu sözleri söyledikten iki yıl sonra bu çatının altında oturan eşsiz kahramanlar, yeniden bir ülke kurmayı ve özgürlüğe kavuşmayı başardılar.
İstanbul işgal edilince Milli Mücadele'nin büyük önderi, eşsiz kahraman, dahi asker o çok keskin zekasını ve taktik yeteneğini kullanarak Osmanlı Meclisi Mebusan'nı Ankara'da toplanmaya davet etti. Onlar da Mustafa Kemal'in bu davete icabet ettiler.
Sonra da burada, yani Ankara'da bir Meclis binası yapmaya koyuldular.
Bu binanın hazırlanması Meclisimizin hangi şartlarda meydana geldiğini gösteren çok önemli bir sahnedir.
Bu yüzden burayı önemle vurgulamak istiyorum.
Değerli Milletvekilleri, Ankara o zaman, bozkır İç Anadolu'nun ortasında küçük bir kasabaydı. Bu bina da Birinci Dünya Savaşı'ndan önce iktidarı elinde tutan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin bir kulübüydü.
Bina harap haldeydi. Ankaralılardan bağış toplandı, bunlarla tamirler yapıldı, bina temizlendi. Ancak binanın çatısı bir türlü tamamlanamadı.
Bir genç adam, o meşhur zekası ile sokak sokak dolaşıp evlerin çatılarındaki kiremitleri bir miktar para vererek topladı, sonra da Meclis'in çatısını tamamladı. Bu genç adamın adı rahmetli Vehbi Koç'tu.
Çatı tamamlandıktan sonra okullardan sıralar, işyerlerinden teneke sobalar, kahvelerden gaz lambaları, evlerden halılar alındı. Bir ülkenin kaderini etkileyecek, koca Osmanlı İmparatorluğu'ndan arta kalan mirası sürdürecek bu meclisin, konuşma zabıtlarını yazmak için bakkal defterleri temin edildi...
Ülkemizin tarihine gurur verici bir Milli Mücadele ve ardında da genç bir Cumhuriyet armağan eden Meclisin dekoru böyle tamamlandı.
Meclisin yapımı hazırlanırken bir yandan da İstanbul'da kayıkçılar, hamallar, terhis edilmiş ordunun subayları, Teşkilat-ı Mahsusa elemanları hepsi Osmanlı mebuslarını İstanbul'dan kaçırıp buraya ulaştırmaya çalıştılar.
Buradan hayırla yad etmemiz gereken bir isim vardır. Değerli Milli Mücadele kahramanları, İsmet İnönü, Halide Edip Adıvar, Adnan Adıvar,Yunus Nadi, milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy gibi bir çok değerli insanları Üsküdar'da işgal kuvvetlerinden gizleyen ve sağ salim Anadolu'ya gönderen kişinin adı Şeyh Ata Efendi'dir.
Nihayet 23 Nisan'dan bir gün önce Mustafa Kemal, Meclis'in açılış töreninin nasıl olacağını açıklayan bir talimatname yayınladı. Bu talimatname de aynen uygulandı:
23 Nisan 1920 Cuma günü dualarla bir yürüyüş başlatarak bu Meclis'i açacak mebusların önderliğinde buraya gelindi. Kurbanlar kesildi, dualar edildi.
Ve Meclis gözyaşları, tebessümler, heyecan, sevinç içinde açıldı.
O gün 127 kişiydiler. Sonra 400'e yaklaştılar. Sizin oturduğunuz sıralara doluştular. Bunlar son Osmanlı mebusları ve onlara yeni katılanlardı.
Zorlu bir savaşı başlatacaklarını biliyorlardı. Kararlı ve güçlüydüler.
Bildiğiniz gibi ilk toplantılarda seçimler yapıldı Mecliste. Dehasıyla, kahramanlığıyla, cesaretiyle, üstün yeteneği ile liderliği tartışılmaz Mustafa Kemal Meclis Başkanı seçildi. Erzurum mebusu Celalettin Arif Bey ikinci Reis, Kırşehir mebusu Cemaleddin Çelebi ve Konya Mebusu Abdülhalim Çelebi de onların yardımcısı oldular.
Mebusların istatistik bilgilerine bakarsanız son derece şaşırtıcı şeylerle karşılaşırsınız.
Mebuslar içinde mesleki oranlar kısmen şöyle idi:
Memur: % 27
Eşraf: % 14
Serbest Meslek sahibi: % 13
Asker: % 13
Din adamı: % 11
İlk Meclis kimsenin tahmin edemeyeceği kadar entelektüel yönü güçlü mebuslardan oluşuyordu. Tüm mebusların yüzde 25'i bir üniversite bitirmiş, bir çoğu bu ayarda medreselerden mezun olmuştu.
Mebusların neredeyse % 60'ı yabancı dil biliyordu. Bunların yarısı da birden fazla dil biliyordu.
O zamanki eğitim durumu göz önüne alındığında Meclis'in son derece yüksek bir entelektüel seviyesinin olduğu görülür.
İşte böyle bir tabloda, böyle bir atmosferde açıldı Meclis. Bunlar, adı şimdilerde bilinmeyen bu değerli mebuslar, bir bağımsızlık savaşı başlattı, büyük bir zafer kazandı, ardından kendi külleri üzerine yeniden doğan bir Cumhuriyet meydana getirdiler.
Tam bağımsız bir Türkiye işte bu sıralarda oturan insanların başlattığı çabalarla meydana geldi.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten başlayarak hepsini saygı ve rahmetle ile yad ediyorum...
İlk Meclis'i kuran muhteşem kadronun özeliklerinden çok detaylı bahsetmeyeceğim. Biraz evvel söylediğim bu seviye seçkin kişileri oluşturmaktaydı. Ama her şeyden önemlisi, meslek olarak, eğitim durumu olarak, etnik kökeni-mezhebi olarak, düşünce olarak bu ülkenin gerçek sahibi ve mozaiğini oluşturuyorlardı.
Bu ülkenin ruhu, zihni, kalbi, yüreği bu Meclis'te tam olarak ilk defa o zaman temsil edildi.
Değerli üyeler,
1920'de ülkenin içinde bulunduğu tabloda iki önemli sorunumuz vardı:
1-Tam bağımsız bir ülke istiyorduk, zira işgal altındaydık.
2- Topyekün sarsılan ve dağılan bir sistemi ve ekonomiyi yeniden kurmamız gerekiyordu.
Bu iki şeyi gerçekleştirmek için Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yaptığı ilk şey bir meclis kurup onun çatısı altında toplanmak oldu.
Her şeyden önce, silahtan, savaştan, hükümet kurmaktan önce yapılan şey bir Meclis kurmak oldu. Bu son derece önemlidir. Dikkat edin, işgal altıdayken, süngüler burnumuza dayanmışken, kan akıyorken, Ankara'da, bu taş binada ilk önce meclis açıldı. Bunun anlamı şudur:
Halkın iradesi ülkenin kaderine yön vermedikçe hiçbir şeyin anlamı ve hiçbir sorunun çözümü yoktur...
Şimdi sizlere, bu ülkenin aydınlarına, entelektüellerine iletmek istediğim şey şudur:
Bu ülkede farklı düşüncelere ve dünya görüşlerine sahip insanların bir arada yaşaması için aydınlarımız, siyasetçilerimiz formüller arıyorlar.
Ben diyorum ki, aradığımız formül ilk Meclisi oluşturan irade ve ruhta gizlidir.
Bugün de dünyanın ve Türkiye'nin içinden geçtiği sıkıntılı süreçte benzer tartışmalar yapılıyor.
Bunların üstesinden gelebilmek için, yani saygın ve güçlü bir Türkiye için, ekonomik savaşı kazanmak için aradığımız formül ilk Meclis'i oluşturan iradede gizlidir.
1920'de bütün iç çekişmelerini, kişisel hesaplarını, düşünce farklılıklarını unutarak tam bağımsız bir Türkiye için bu çatının altında toplanan milletin temsilcileri, gerçek bağımsız Türkiye'yi kurdular.
Bugün ayağa kalkmak için aradığımız ruh, formül, yelkenlerimizi dolduracak rüzgar işte budur.
Değerli Milletvekilleri ve bizi dinleyenler.
Amacım 23 Nisan gibi anlamlı bir günde, anlamlı bir çatının altında, kurucu iradenin taşıdığı heyecan ve ruhun aynı tazelik ve kararlılıkla bugün de sürdüğünü göstermek, büyük Türkiye'nin milli egemenliğinin kıyamete kadar payidar kalacağını bütün dünyaya bir kez daha duyurmaktır.
Ama aynı zamanda entelektüel bir tartışma başlatarak bu ruh ve iradenin gündeme taşınmasının da gerekliliğine inanıyorum. Aydınlarımızı, tarihçilerimizi, sosyologlarımızı ve bir arada özgürce yaşamak için formül arayan herkesi ilk Meclisi yeniden incelemeye çağırıyorum.
İlk Meclisi oluşturan insanları, o iradeyi, o ruhu, o gücü yeniden inceleyin.
Göreceksiniz ki, güçlü bir Türkiye için, güçlü bir halk iradesi, yani Meclis gereklidir. Bir kez daha milli irade ve halk egemenliğini önemseyerek Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ilk adımı olarak Meclise hayat veren kahramanları Türk Milleti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi adına saygıyla yad ediyor; tüm halkımızın ve sizlerin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını tebrik ediyorum.
Hepinizi saygı ile selamlıyorum.
Sponsorlu Bağlantılar
Bu değerli günde sizi biraz tarihin içine çekmek; o günlere, yani bu Meclis'in açıldığı ilk günlere götürmek istiyorum. Böylece Meclis'in hangi şartlarda ve zorluklar altında buraya geldiğini görmüş oluruz.
Bu muhteşem ülkenin muhteşem tarihinde, hatırlamak istemediğimiz acı olaylarla, göğsümüzü kabartan gurur verici olaylar nedense arka arkaya gelmiştir.
Çanakkale savunması bizim için gurur verici bir destandır ama ardından Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik sayılarak çıktık.
Osmanlı'nın Pay-ı Tahtı, yani başkenti olan İstanbul'un 1920'de işgal edilmesi unutulmayacak bir acıdır ama ondan sonra Anadolu'da altın başaklar gibi büyüyen Milli Mücadele bizim için bir gurur kaynağıdır.
İşte içinde oturduğunuz bu binada tecelli eden "Milli İrade" bizim asla unutmayacağımız, gurur kaynağımız ilk Meclis'imizin açıldığı, hayata geldiği yerdir.
23 Nisan 1920'deki manzara ortadadır.
Hak etmediğimiz halde Birinci Dünya Savaşı'nda yenik sayılmışız. Tam 467 yıl sonra Başkent İstanbul işgal edilmiş. İşgal sırasında İstanbul'da olan Bahriye Nazırı Rauf Orbay der ki: " O cihana hükmetmiş gibi dimdik duran işgal askerlerini gördükçe yüreğimiz sızlıyordu. Ama Allah'a ve millete olan güvenimiz tamdı. Bu zulmün sonu gelecekti."
Gerçekten de büyük kahraman Rauf Orbay, bu sözleri söyledikten iki yıl sonra bu çatının altında oturan eşsiz kahramanlar, yeniden bir ülke kurmayı ve özgürlüğe kavuşmayı başardılar.
İstanbul işgal edilince Milli Mücadele'nin büyük önderi, eşsiz kahraman, dahi asker o çok keskin zekasını ve taktik yeteneğini kullanarak Osmanlı Meclisi Mebusan'nı Ankara'da toplanmaya davet etti. Onlar da Mustafa Kemal'in bu davete icabet ettiler.
Sonra da burada, yani Ankara'da bir Meclis binası yapmaya koyuldular.
Bu binanın hazırlanması Meclisimizin hangi şartlarda meydana geldiğini gösteren çok önemli bir sahnedir.
Bu yüzden burayı önemle vurgulamak istiyorum.
Değerli Milletvekilleri, Ankara o zaman, bozkır İç Anadolu'nun ortasında küçük bir kasabaydı. Bu bina da Birinci Dünya Savaşı'ndan önce iktidarı elinde tutan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin bir kulübüydü.
Bina harap haldeydi. Ankaralılardan bağış toplandı, bunlarla tamirler yapıldı, bina temizlendi. Ancak binanın çatısı bir türlü tamamlanamadı.
Bir genç adam, o meşhur zekası ile sokak sokak dolaşıp evlerin çatılarındaki kiremitleri bir miktar para vererek topladı, sonra da Meclis'in çatısını tamamladı. Bu genç adamın adı rahmetli Vehbi Koç'tu.
Çatı tamamlandıktan sonra okullardan sıralar, işyerlerinden teneke sobalar, kahvelerden gaz lambaları, evlerden halılar alındı. Bir ülkenin kaderini etkileyecek, koca Osmanlı İmparatorluğu'ndan arta kalan mirası sürdürecek bu meclisin, konuşma zabıtlarını yazmak için bakkal defterleri temin edildi...
Ülkemizin tarihine gurur verici bir Milli Mücadele ve ardında da genç bir Cumhuriyet armağan eden Meclisin dekoru böyle tamamlandı.
Meclisin yapımı hazırlanırken bir yandan da İstanbul'da kayıkçılar, hamallar, terhis edilmiş ordunun subayları, Teşkilat-ı Mahsusa elemanları hepsi Osmanlı mebuslarını İstanbul'dan kaçırıp buraya ulaştırmaya çalıştılar.
Buradan hayırla yad etmemiz gereken bir isim vardır. Değerli Milli Mücadele kahramanları, İsmet İnönü, Halide Edip Adıvar, Adnan Adıvar,Yunus Nadi, milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy gibi bir çok değerli insanları Üsküdar'da işgal kuvvetlerinden gizleyen ve sağ salim Anadolu'ya gönderen kişinin adı Şeyh Ata Efendi'dir.
Nihayet 23 Nisan'dan bir gün önce Mustafa Kemal, Meclis'in açılış töreninin nasıl olacağını açıklayan bir talimatname yayınladı. Bu talimatname de aynen uygulandı:
23 Nisan 1920 Cuma günü dualarla bir yürüyüş başlatarak bu Meclis'i açacak mebusların önderliğinde buraya gelindi. Kurbanlar kesildi, dualar edildi.
Ve Meclis gözyaşları, tebessümler, heyecan, sevinç içinde açıldı.
O gün 127 kişiydiler. Sonra 400'e yaklaştılar. Sizin oturduğunuz sıralara doluştular. Bunlar son Osmanlı mebusları ve onlara yeni katılanlardı.
Zorlu bir savaşı başlatacaklarını biliyorlardı. Kararlı ve güçlüydüler.
Bildiğiniz gibi ilk toplantılarda seçimler yapıldı Mecliste. Dehasıyla, kahramanlığıyla, cesaretiyle, üstün yeteneği ile liderliği tartışılmaz Mustafa Kemal Meclis Başkanı seçildi. Erzurum mebusu Celalettin Arif Bey ikinci Reis, Kırşehir mebusu Cemaleddin Çelebi ve Konya Mebusu Abdülhalim Çelebi de onların yardımcısı oldular.
Mebusların istatistik bilgilerine bakarsanız son derece şaşırtıcı şeylerle karşılaşırsınız.
Mebuslar içinde mesleki oranlar kısmen şöyle idi:
Memur: % 27
Eşraf: % 14
Serbest Meslek sahibi: % 13
Asker: % 13
Din adamı: % 11
İlk Meclis kimsenin tahmin edemeyeceği kadar entelektüel yönü güçlü mebuslardan oluşuyordu. Tüm mebusların yüzde 25'i bir üniversite bitirmiş, bir çoğu bu ayarda medreselerden mezun olmuştu.
Mebusların neredeyse % 60'ı yabancı dil biliyordu. Bunların yarısı da birden fazla dil biliyordu.
O zamanki eğitim durumu göz önüne alındığında Meclis'in son derece yüksek bir entelektüel seviyesinin olduğu görülür.
İşte böyle bir tabloda, böyle bir atmosferde açıldı Meclis. Bunlar, adı şimdilerde bilinmeyen bu değerli mebuslar, bir bağımsızlık savaşı başlattı, büyük bir zafer kazandı, ardından kendi külleri üzerine yeniden doğan bir Cumhuriyet meydana getirdiler.
Tam bağımsız bir Türkiye işte bu sıralarda oturan insanların başlattığı çabalarla meydana geldi.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten başlayarak hepsini saygı ve rahmetle ile yad ediyorum...
İlk Meclis'i kuran muhteşem kadronun özeliklerinden çok detaylı bahsetmeyeceğim. Biraz evvel söylediğim bu seviye seçkin kişileri oluşturmaktaydı. Ama her şeyden önemlisi, meslek olarak, eğitim durumu olarak, etnik kökeni-mezhebi olarak, düşünce olarak bu ülkenin gerçek sahibi ve mozaiğini oluşturuyorlardı.
Bu ülkenin ruhu, zihni, kalbi, yüreği bu Meclis'te tam olarak ilk defa o zaman temsil edildi.
Değerli üyeler,
1920'de ülkenin içinde bulunduğu tabloda iki önemli sorunumuz vardı:
1-Tam bağımsız bir ülke istiyorduk, zira işgal altındaydık.
2- Topyekün sarsılan ve dağılan bir sistemi ve ekonomiyi yeniden kurmamız gerekiyordu.
Bu iki şeyi gerçekleştirmek için Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yaptığı ilk şey bir meclis kurup onun çatısı altında toplanmak oldu.
Her şeyden önce, silahtan, savaştan, hükümet kurmaktan önce yapılan şey bir Meclis kurmak oldu. Bu son derece önemlidir. Dikkat edin, işgal altıdayken, süngüler burnumuza dayanmışken, kan akıyorken, Ankara'da, bu taş binada ilk önce meclis açıldı. Bunun anlamı şudur:
Halkın iradesi ülkenin kaderine yön vermedikçe hiçbir şeyin anlamı ve hiçbir sorunun çözümü yoktur...
Şimdi sizlere, bu ülkenin aydınlarına, entelektüellerine iletmek istediğim şey şudur:
Bu ülkede farklı düşüncelere ve dünya görüşlerine sahip insanların bir arada yaşaması için aydınlarımız, siyasetçilerimiz formüller arıyorlar.
Ben diyorum ki, aradığımız formül ilk Meclisi oluşturan irade ve ruhta gizlidir.
Bugün de dünyanın ve Türkiye'nin içinden geçtiği sıkıntılı süreçte benzer tartışmalar yapılıyor.
Bunların üstesinden gelebilmek için, yani saygın ve güçlü bir Türkiye için, ekonomik savaşı kazanmak için aradığımız formül ilk Meclis'i oluşturan iradede gizlidir.
1920'de bütün iç çekişmelerini, kişisel hesaplarını, düşünce farklılıklarını unutarak tam bağımsız bir Türkiye için bu çatının altında toplanan milletin temsilcileri, gerçek bağımsız Türkiye'yi kurdular.
Bugün ayağa kalkmak için aradığımız ruh, formül, yelkenlerimizi dolduracak rüzgar işte budur.
Değerli Milletvekilleri ve bizi dinleyenler.
Amacım 23 Nisan gibi anlamlı bir günde, anlamlı bir çatının altında, kurucu iradenin taşıdığı heyecan ve ruhun aynı tazelik ve kararlılıkla bugün de sürdüğünü göstermek, büyük Türkiye'nin milli egemenliğinin kıyamete kadar payidar kalacağını bütün dünyaya bir kez daha duyurmaktır.
Ama aynı zamanda entelektüel bir tartışma başlatarak bu ruh ve iradenin gündeme taşınmasının da gerekliliğine inanıyorum. Aydınlarımızı, tarihçilerimizi, sosyologlarımızı ve bir arada özgürce yaşamak için formül arayan herkesi ilk Meclisi yeniden incelemeye çağırıyorum.
İlk Meclisi oluşturan insanları, o iradeyi, o ruhu, o gücü yeniden inceleyin.
Göreceksiniz ki, güçlü bir Türkiye için, güçlü bir halk iradesi, yani Meclis gereklidir. Bir kez daha milli irade ve halk egemenliğini önemseyerek Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ilk adımı olarak Meclise hayat veren kahramanları Türk Milleti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi adına saygıyla yad ediyor; tüm halkımızın ve sizlerin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını tebrik ediyorum.
Hepinizi saygı ile selamlıyorum.
ALINTIDIR