Arama

Süsleme nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 17 Kasım 2015 Gösterim: 3.899 Cevap: 1
misafir - avatarı
misafir
Ziyaretçi
15 Aralık 2011       Mesaj #1
misafir - avatarı
Ziyaretçi
yha süsleme ney peki ?? yardım edin ne olur !! mujukk size güweniyorum hade bye <3 <3
EN İYİ CEVABI Safi verdi
SÜSLEME a.
1. Süslemek eylemi; bezeme, tezyin.
Sponsorlu Bağlantılar
2. Bir şeyi, bir yeri süsleyen öğelerden her biri, bezekler: Tavanda nefis süslemeler var.

—Güz. sant. Süsleme sanatları, estetik bir değer taşıyan, kullanıma yönelik olan ya da olmayan eşyalar, süsleme öğeleri üretmeyi amaçlayan sanat kolu (duvar halıcılığı, vitraycılık, ince marangozluk, sartat seramiği, kuyumculuk vb). [UYGULAMALI SANATLAR da denir.)

—Güz. sant. ve Süslem. sant. Bir kompozisyonda ana konuyu etkilemeden çıkarılabilecek ikincil öğelerin tümü. || Dekoratif motif. (Bk. ansikl. böl.) || Sürekli süsleme, bir silme ya da bir frizde yinelenen süsleme.

-Matbaac. Ara süslemesi, tipo dizgide, kapak çerçeveleri ve bölüm başlıkları yapmak, bölüm sonlarını belirtmek amacıyla kullanılan 3 ya da 6 puntoluk küçük vinyetler.

-Müz. Bir melodinin süslerini seçme ve yerleştirme biçimi.

ANSİKL Süsleme sanatı ya da uygulamalı sanat terimine bağlı olan ayrımcı düşünce ancak XIX. yy. başlarında ortaya çıktı. Daha önceleri sanat sözcüğü yalnızca, bir insanın gerek kendi yarattığı, gerek dış koşullara uyarak oluşturduğu yapıtlarda gösterdiği ustalığı belirtiyordu. Büyük sanatlardan ancak, bir a/ef'in kullanıldığı mekanik sanatlar ayırt ediliyordu. Üstelik bu ilk ayrım da klasik öğretilerle birlikte ortaya çıktı. Ne Ortaçağ’da, ne eski Yunanistan'da ne de Roma'da böyle bir ayrım bilinmiyordu.

Kökenler. Kullanılan eşyaları süsleyerek onlara daha hoş bir görünüm kazandırmak insanların ilk arzularından biri olmuştur Üst Yontmataş döneminden başlayarak insanoğlu aletler yontuyor, kazıyor, mağarasının duvarlarına işaretler çiziyor çok geçmeden de, kulübesini kurarken bazı ölçüleri göz önünde tutuyordu. Daha sonraları, dokuma yapmayı, toprağa biçim vermeyi ve madeni eritip dökmeyi öğrendi. Gereksinimler, çözümleri de birlikte getiriyordu.

Antikçağ. Firavunlar dönemi Mısırı, Asur, Minos Giriti ve İran, maddi kaynakların, törelerin ya da iklim koşullarının belirlediği başka başka yasalara uyuyordu. İran’da ağaç, Mısır’da granit, Girit’te de pişmiş toprak ağır bastı. Ancak, birbirinden böy- lesine farklı olan bu gereçlerin kullanımında ortak bir kural egemendi: akıl ölçülerine uygunluk. Bu sayede sanatçı, bütün süsleme olanaklarını maddenin işlenişinden çıkarabiliyordu: sert taşların anıtsal katılığı; elle biçimlendirilmiş ve kabartma motiflerle, fildişi ya da mine kakmalarla canlılık kazandırılmış şekillerdeki düş gücü; vb.
Mezarlarını, ölülerin ikinci yaşamlarında gerekecek her türlü malzemeyle donatan Mısırlılar'dan, günümüze mobilyalar, takılar, aletler kalmıştır Bu devrin, ayakları yırtıcı hayvanların pençelerine benzetilmiş sağlam görünümlü sandalyeleri, kavranması kdlay tuvalet eşyaları, mineli altın takıları, cam eşyaları ve kumaşları, doğanın yüceltilmesi demek olan bir üsluplaştırmanın izlerini taşır. Eski Yunan Mısır'a çok şey borçlu olmasına karşın, sanat alanında onun devamı değildir. Bu uygarlığın ortaya koyduğu anıtları, günümüze ulaşan yıkıntılara bakarak değerlendirmek yanlış olur. Gösterişli birbiçimde süs lenmiş olan tapınaklar baştan başa boyalıydı ve parlak taş kakmalı mermer levhalarla kaplıydı. Adak heykelleri de aynı biçimde bezeliydi. Ancak, Eski Yurıan’da süslemeyle biçim birbirinden ayrılmıyor, süsleme biçimin algılanmasına yardımcı oluyordu. Revakların dip duvarına yapılan resimler sütunları daha olanaklı kılarken, çeşitli öğeleri boyayarak kabartma ve çukur bölümlerin vurgulanması da, taşıyıcı yapının daha iyi algılanmasını sağlıyordu. Eski Yunan’da maden de aynı sağduyuyla kullanılmıştır. Altın ve gümüş eşyalar yalın bir üslupta olmalarına karşın özenle işlenmiştir Bronz silahlar oymalıdır. Yunanlılar, süsleme alanındaki üstün yeteneklerini özellikle seramik alanında göstermişlerdir. Her zaman kullanımı göz önünde tutarak, görünüşle işlev arasında tam bir denge kurmayı gözeterek düşünülen biçimlerdeki çeşitlilik, ressama sınırsız bir alan sunmaktaydı. Ressamlar ilkin, kilin oluşturduğu kırmızı zemin üzerine mat siyah süslemeler yaptı. Ancaı., yok geçmeden geniş ve perdahlı yüzeylerin kapların su geçirmezliğini artırdığı fark edildi. Bunun üzerine siyah zemin üzerine kırmızı süslemeler yapılmaya başlandı. Başka bir deyişle, süslemelerin evrimi, faydacı evrimle birlikte gelişti ve onu ortaya çıkardı.
Romalılar, süslemeyi bir lüks gibi gördüler; bu yüzden de onu güçlerini belirtmek için kullandılar. Su kemerleri, hamamlar arenalar gibi kamu yapılarını süslemiyorlardı. Buna karşılık, salt bezeme amacıyla, amfitiyatroların cephelerine yalancı revaklar, zafer taklarına da madalyonlar, silmeler yaptılar. Bronz eşyaları, karyolaları, sandalyeleri, sacayakları kullanıma daha uygundur.
Geç imparatorluk döneminde sanat, anıtsal çizgilerin grafik kalıplara dönüşmesiyle, şiirsel coşkunun yerini el maharetine ve ustalığa bıraktığı bir zanaat haline geldi. Süsleme bütün alanlarda, basit, kesin ve çizgilere dayalı etkilere yöneldi. Plastik sanatlarla ilgili tüm meslekler, fildişi işlemeciliği gibi işler yapan ince marangozluğu örnek almaya başladı. Zaten bu titiz çalışma, doğayı süsleyici işaretler biçimine sokan ve onu gerçeklikten soyutlayan bir üsluplaştırma ile bir arada yürü tüldü.

Ortaçağ. Avrupa’yı yakıp yıkan istilacı kavimlerin akınları buradaki zaten çok yıpranmış olan sivil düzenin son kalıntılarını da ortadan kaldırdı. Düzeni yeniden kurma çabasıyla Batı dünyası, roma ve bizans örneklerini elinden geldiği kadar birleştirmeye çalıştı. Bizans örneklerini, tezhipli elyazmaları, fildişleri, kumaşlar, kuyumculuk yapıtları gibi Haçlı seferlerinden çok önce Doğu formüllerini Batı'nün atölyelerine sokmayı sağlamış olan taşınabi lir eşyalar oluşturuyordu. Doğu formülleri burada, başka bir kaynaktan gelen, yani, VI. yy.'dan başlayarak aziz Columban keşişleri tarafından yayılmış olan İrlanda-İskandinavya kökenli bir öğeyle karşılaşmıştı. Ne var ki, bu sistem de grafik temele dayanıyordu ve benzersiz bir fantezi, bolluk ve şaşmazlıkla iç içe geçirilmiş şeritlerden oluşan, aralarına düşsel figürlerin serpiştirildiği bir ağ görünümündeydi.
Ortaçağ süslemeleri XII. yy.’a kadar benzer bir düşselliğe dayanıyordu. Siyasal ortam, bu anlayışın terk edilmesine yol açtı. Egemen güçlerin birden değişmesi, katedrallerin ve gözetleme kulelerinin sayıca artmasıyla kendini gösterdi. Çok geçmeden kiliseye bağlı olmayan loncaların sayısı, manastır atölyelerini aştı. Rahiplerin uyguladığı sabır isteyen teknikle çok ağır üretim yapılıyordu: verimi artırmak uğruna eski yöntemler terk edildi. Bunun sonucu olarak başvurulan örneklerde büyük bir değişiklik görüldü: kiliseye bağlı olmayan bağımsız işçiler artık yalnız elyazmalarını değil, somut gerçeği de dikkate almaya başladılar. Kalıplaşmış biçimler yerlerini yavaş yavaş doğal biçimlere bıraktı. Gotik süsleme sistemi, nesnellik, süslemenin amaca uygunluğu ve işten tasarruf ölçütlerine uyar Marangozlar, ister istemez dayanıksız ve pahalı olan eğri kesimlerden tümüyle vazgeçtiler Demirciler, XII. yy.’da demiri yalnızca çekiçle döverek birleştirmeyi kabul etmelerine karşılık, mesleği daha ileri götürecek olan perçin, sonra da kenet ve kopça kullanımını be nimsediler. Geçmişte, en iyi sonuçları böl meli altın ya da gümüş zeminler üzerine uygulanan yarı saydam mineyle alan ku yumcular, çukur bakır zemin üstüne ışık geçirmeyen mine yerleştirmeye dayanan yeni bir yöntem buldular; İnce işçiliğin bu yolla taklidi, sonradan kendine özgü apayrı bir sanat haline geldi: indirme tekniği

Rönesans. Ortaçağ boyunca İtalya’da, bizans biçimlerinden kaynaklanan, gotik sisteme yabancı bir sanat geliştirilmişti. XIV. yy. sonlarında, bir rastlantı sonucu, Lazio’da (Latium), roma dönemi villaların kalıntıları ortaya çıkarıldı. Bu villalardaki mozaikler ve yalancımermerlerin yanı sıra kıvrıkdallar ve "grotesk" figürlerden oluşan süslemeler büyük ölçüde korunmuştu. Bunun üzerine birçök süsleme sa natçısı bu malzemeden yararlandı. Bunlardan esinlenerek, Giovanra da Udine ve Raffaello Vatikan Locaları'n‘,l3iulio,Roma- no Mantova’daki 1e sarayı’nr’süsledı. 1531’ de François I tarafından çağrılan il Rosso ve il Primaticcio da, bu yeni tarzı Fransa' ya götürdüler. Mızrakuçlu ve "kıvrımlı örtülü” eski gotik sistemin yerim bu süsleme tarzına bırakması büyük bir değişikliğe yol açtı: süsleme gereçten bağımsız bir hale geldi; hayal gücüne dayalı anlayış, akılcı anlayışın yerini alacaktı.
Fransa bu yeni ilkeyi mantıksal sonucuna kadar götürdü. Yapı ve mobilyaların süslemelerinde İtalyan tarzı benimsendi. El sanatlarında hayal gücü ağır bastı: kuyumculukta deniz kabuklan ve gemi biçimleri yaygınlaştı. Seramik ve camcılıkta şaşırtıcı biçimler ortaya kondu İtalya, Fransa, Almanya ve Flandres’da zanaat çılar değişik biçimler yaratma konusunda birbirleriyle yarışıyorlardı. Ortaçağda nesnelerin süslemeyi belirleyen yapısı, artık süslemenin gereklerine uyuyordu.

Barok sanat ve klasikçilik. Bu arada, Fransa'da Krallık akademisi’nin onayladı ğı biçimlerin yaratıcısı olan İtalya, barok sanatı geliştererek bunları aşmıştı Barok sanatın en belirgin özelliklerinden biri, ba kışımlı düzen ve eşit ritimler anlayışından uzaklaşmasıydı; çin tarzı süslemeciliğin yaygınlaşmasıyla bu ayrılık daha da belirginleşti. Berain ve Lepautre’un klasikçi liğinin yerini Oppenordt, Meissonnıer ve Nicolas Pineau’nun anlayışı aldı. Ahşap duvar süslemeleri, kafesler, çeşmeler, şömineler, konsol ve mobilyalar her yöne doğru kıvrımlar oluşturdular; kollu şamdanlar, sofra takımları şiddetle eğilip bü küldüler. Bütün Avrupa rokay ya da rokoko adı verilen bu üslubu benimsedi. Bu tarzın belli başlı örnekleri Dresden’de, Münih’te, Prag’da, Macaristan'da ve Polonya’da görülür. Ancak bu anlayış, şaşırtıcı etkisini Fransa’da pek çabuk yitirdi. Arkeologların Pompei ve Herculanum'u keşfederek yunan-roma tarzlarına hayranlığın yeniden canlanmasına yol açmalarından on yıl önce, Nicolas Cochin'in öncülüğündeki akılcı okul, böylesine yapay bir taşkınlığın tekdüzeliğine karşı çıktı. 1760’a doğru, artık bütünüyle eskiye dönülmüş tü. “Yunan" tarzı, hayal gücünün ürünü biçimlerin yerine, tespih silmeler, elifli yürekler, yumurtalar ve girift bezemelerden oluşan kendi repertuvarını getirdi. Bir süre sonra ise, artık Antikçağ'dan alıntılarla yetinilmeyecekti.

XIX. ve XX. yy. David ve Percier'nin etkisiyle imparatorluk dönemi Fransa'sında, Antıkçağ örneklerinde tam taklidi olan bir süsleme anlayışı gelişti. Romantizm, gotik üslubu tekrar canlandırmaya ve yeni lemeye çalıştıysa da, bunu ancak yüzeysel bir biçimde yaptı ve derinliğine inemedi ("troubadour” ya da "katedral” üslu bu). Bunun sonucu olarak çok geçmeden, Rönesans’tan XVIII yy.’a, hatta İslam, bizans vb.’ye kadar birbirinden çok deği şık üsluplar taklit edilmeye başlandı.
İngiltere’de ise, John Ruskin, Burne Jones ve VVİlliaın Morris’in başlattıkları akım bu anlayışa karşı bir tepki yarattı, ama bunun bir sonucu olmadı. Bu konu daki düzeltmelere gidilmesine asıl, Leon de Laborde’un 1851 Evrensel sergisi (Londra) üzerine Fransa’da yayımladığı ra por yol açtı. Laborde, eski yöntemleri anımsatarak, eşyanın kullanım amacına uygun bir biçimi ve süslemeleri olmasını ve gerecin özelliklerinin göz önünde bu lundurulmasını istiyordu.
Birçok sanatçı ve sanayici, 1900 Evren sel sergisi'nde "modern" bir biçim anlayışının ortaya konmşsı için etkin bir biçimde hazırlanıyordu. Emile Galle’nin çevre sinde Nandy okulu oluştu. Paris’te, önemli bir akılcı grubu, bünyesinde, Ch. Plumet, Sauvage, Louis Sue, Huillard, R. Lalique gibi sanatçıları toplamıştı. Hiçbir gruba katılmayan mimar ve dekoratör Guimard, Paris metrosu'nun girişlerini tasarlarken, belçikalı Horta ve Van de Velde'den öğrendiklerini yayıyordu. 1895’te, aralarında Eugene Gaillard, Georges de Feure ve Paul Iribe’in de bulunduğu bir grup araş tırmacı, antikacı Bing'in salonlarında, bu gün hareketin tümünü belirtmekte kulla nılan Art nouveaıı adı altında bir sergi er' M Evrct ise sergisi estetik alanda CL,çekleşen bu reformu açığa çıkaracak ken bazı biçimsel aşırılıklar ve halkın ilgi sizliği yüzünden onun başarısızlığına tanık oldu. 1901'de Paris'te Süsleme sanatçıları derneği kuruldu. 1903'te düzenlenmeye başlanan Güz Salonları’nda Frantz Jourdain ve Yvanhoe Rambosson el sa natlarına geniş bir yer verdiler O günler de, ilginç sanatçılara, sanayide üretilip yaygınlaştırılabilecek yüksek nitelikli örnekler yaptırma eğilimi ağır basıyordu. E. J. Rufılmann ve 1910’dan başlayarak ye tiştirdiği sanatçılar bu savı benimsediler. Süsleme sanatlarını teknolojinin getirdiği Maurice Pillard’ın (Verneuil denir) patronla yapılmak için tasarladığı süsleme örnekleri (1901) özel kol.
Tüm bu araştırmalar 1925'te açılan ve yalnızca yeni çözümlerin kabul edildiği Modern süsleme ve endüstri sanatları sergisi'nde (“Art deco”) somutlaştı. Bu sergide durağan biçimlere doğru belli bir eğilim ortaya çıktı. Bu eğilim, daha sonra Francis Jourdain ve Pierre Chareau gibi süslemede uzmanlaşmış mimarlar tarafından desteklenen pragmacı anlayışa geri dönülmesine neden oldu. 1937 Evrensel sergisi’nde Fransa'nın dünyadaki saygınlığından yararlanmaya yönelik lüks bir süsleme sanatını savunan bir başka eğilim kendini gösterdi. 1930'da kurulan, 1934’te manifestosu yayımlanan Modern sanatçılar birliği ise tersine, Rene Herbst' in öncülüğünde, süslemeye hiç yer vermeden, saf ve yalın biçimleri savundu; önemli olan, ev işlerinde kullanım amaçlarına uygun düşen nesneler üretmekti; estetik değerin işleve uygunluğun sonucu olarak ortaya çıkacağı düşünülüyordu. Ev eşyaları sergisi’nde de destek gören bu görüş yararlı biçimler hareketini oluşturdu. İlk olarak ABD'de uygulanan yeni uzmanlık dalı sanayi estetiği'nin yaratıcıları da aynı görüşü benimsediler. Sanayi estetiği, malın sunuluş biçimiyle ("styling”) ilgileniyor, estetik uzmanı, mühendise ancak bir danışman olarak müdahalede bulunuyordu. ikinci Dünya savaşı sonrasının. tasarım* anlayışı, sanayi estetiğinden kaynaklanır; buna karşılık sanayide üretilen malların işlevleri, biçimsel özellikleri ve yapım yöntemlerinin sentezini yapmada daha ileri gittiğini savunur. Genel üretim içindeki paylan büyük ölçüde azalan el sanatları (seramik, halıcılık vb.) yine de ilgi çekmeyi sürdürmektedir.

İslam sanatında gerek mimariye bağlı gerekse bağımsız olarak ele alınabilecek süsleme sanatlarının ana ilkelerinden biri her öğenin bütünün bir parçası olması, türdeşlik ve sonsuzluk düşüncesidir. Başlangıçta emevi sanatında gözlenen yunan, roma, bizans ve sasani sanatlarından devşirmecilik, zamanla disiplin altına alınmış ve İslam süsleme sanatları öz benliğine kavuşmuştur. Süsleme öğelerinde önce doğa örnek alınırken, daha sonra gittikçe soyuta yönelinmiş, çizgilerin oyunu olarak nitelendirilebilecek olan arabesk böyle doğmuştur. İslam süslemesinde özellikle geometrik ve bitkisel motiflerle hattan yararlanılmıştır. (ARABESK, İSLAM.)

Türk sanatında da süsleme mimariye bağlı taş, alçı, çini, ahşap ve maden sanatları ya da bağımsız küçük sanatlar olarak ele alınabilir. Anadolu Selçuklu, Beylikler ve OsmanlI dönemlerinde mimariye bağlı süsleme kullanıldığı yer teknik ve yapım gereçleri olarak farklılıklar gösterir ancak süslemenin ölçülü olması ana özelliklerden biridir. En yoğun bezemeli Selçuklu yapılarında bile süsleme tüm yüzeyi kaplayacak ölçüde uygulanmamıştır; taş bezeme dışta taçkapı ve çevresinde al- çakkabartma ya da yüksekkabartma biçiminde yoğunlaşmış, içteyse mihrap ve duvarların bir bölümü ve örtü düzeni renkli sırlı tuğla ve çini mozaikle kaplanmıştır. Ayrıca kapı ve pencere kanatlarında, minberlerde çok nitelikli ahşap işçiliği dikkati çeker. Beylikler döneminde, özellikle Orta Anadolu’da Karamanoğulları Selçuklu süsleme geleneklerini kimi küçük ayrılıklarla sürdürmüştür. Osmanlılar'da mimariye bağlı süsleme dış cephelerde en aza indirilmiştir. XV. yy. sonlarından başlayarak bezemenin dış cephelerde mimariyi destekleyen, güçlendiren öğeler olarak ele alındığı görülür, motiflerde ve kompozisyonlarda belirli formlara bağlı kalınmıştır. XVI. yy. ortalarından sonra süslemede daha özgürce bir anlayış egemen olmuştur. Özellikle iç mimaride kullanılan çimlerde görülen doğalcı çiçek motifleri taşa da işlenmeye başlamıştır. Çini ve taş süslemi- nin yanı sıra, ahşap işçiliği de (kapı ve pencere kanatları, vaaz kürsüleri, hünkâr ve müezzin mahfillerinin tavan ve parmaklıkları vb.) başlıca bezeme öğeleridir. Kapı ve pencerelerdeki maden işçiliği de üstün nitelikleriyle dikkati çeker. Daha sonraki dönemlerde Batı’nın barok, empire (ampir) ve rokoko üslupları bezemede de etkili olmuştur.
Türk süslemeciliğinde geometrik ve bitkisel motiflerin yanı sıra hat sanatından yararlanılmıştır. İslam sanatında olduğu gibi türk sanatında da figürlü bezeme sınırlı kullanılmıştır, insan ve hayvan figürlerin dinsel yapılarda ve dinsel konulu yapıtlarda kullanımından özellikle kaçınılmıştır; ancak minyatürlerde zaman zaman dinsel konulu resimlerin yapıldığı da bilinmektedir. Bunların dışında figürler başta minyatürler olmak üzere tüm dönemlerde kullanılmıştır. Figürlü kabartmalara özellikle Selçuklu yapıtlarında sıkça rastlanır (Selçuklu saraylarını süsleyen çiniler ve alçı kabartmalar). Elinde nar, mendil, kadeh tutan, bağdaş kurmuş oturan hükümdar motifinin çini, maden, alçı sanatlarında yaygın olarak değerlendirildiği görülür. Kimi hayvan figürleri ise simgesel özellikler kazanmıştır: kartal ve aslan gücün simgesidir, Kartal motifine camilerin dış cephelerinde bile rastlanır (Divriği Ulu camisi), bunlar çoğu kez çift başlıdır. Boğa, ejder, sfenks, kuş figürleri de çokça kullanılan motiflerdir. Geometrik şemalardan çok zengin motifler elde edilmiştir; tek eksen halinde gelişen zencirek, zik zak, aşık yolu, çok kollu yıldızlar, daire, kare, üçgen, çokgenlerin kesişmesiyle elde edilen bu motifler taştan, mermere, ahşaba, halıya ve tezhibe değin yaygın olarak değerlendirilmiştir. Bitkisel süslemeler başlangıçta çok stilize çiçek ya da ağaç motiflerinden oluşur. Geometrik motiflerin, palmetli-rumili bezemenin yeğlendiği Selçuklu yapıtlarında bile bu tür süslemeye rastlanır. Kıvrıkdallar arasında stilize çiçeklerden meydana gelen bezemeler osmanlı süslemesinde yaygındır. Uzakdoğu'dan ve Orta Asya’dan etkiler taşıyan ve genel olarak hatayi denilen süsleme biçiminde çiçek ler tanınmayacak ölçüde üsluplaştırılmışır. Hatayiler özellikle XVI. yy. çinilerinde yaygındır. XVI. yy. ortalarından sonra daha doğalcı ve çeşitli çiçek motiflerinin kullanıldığı görülür. XVIII. yy. sonlarında bu kez Batı'nın barok ve rokoko etkileriyle daha farklı bir üsluplaşmayla karşılaşılır, iri kıvrımla yapraklar, çiçekli askıçelenkler, güllerle dolu sepetler, kurdele ve fiyonklar tezhipte, işlemelerde, maden sanatlarında yaygın olarak kullanılır. İslam sanatının ve özellikle de Anadolu sanatının sevilen motiflerinden biri de rumi'lerdir. Çeşitli biçimlerde stilize edilerek kullanılan palmet lotus motifleri kimi zaman bir friz halinde, kimi zaman da rumilerle birlikte görülür. Türk süslemeciliğinin ana öğelerinden birini de hat sanatı oluşturur. Kuran'dan ayetler ve besmele süs öğesi olarak düşünüldüğünde okunabilir olması daha az dikkate alınmıştır. Selçuklular’da çiçekli kufi, örgülü kûfi yazılar özellikle çinilerde frizler halinde uygulanmıştır. Osmanlı bezemelerindeyse bir satır kûfi, bir satır sülüs yazının kullanıldığı görülür. Ayrıca çok girift istifli aynalı yazılar da süs öğesi olarak değerlendirilmiştir.

—Güz. sant. ve Süslem. sant. Süslemeler uluslara ve çağlara göre değişir ve onların kimliğini yansıtır. Örneğin, papirüs sapları, lotus tomurcukları, uraeus'lar, kanatlı küreler vb. bazı eşyaların mısır kökenli olduklarını ya da bu ülkeyle yakınlıkları bulunduğunu gösterir. Yunanlılar üslup- laştırılmış akanthos yaprağını, yaprak sarmallarını ve âşıkyolu, dalgalar, yumurta ve oklar gibi sürekli süslemeleri kullandılar, iç içe geçmiş insan ve düşsel hayvan figürleri, İskandinav halklarının, İrlandalIlar' ın ve roman sanatının süsleme zevkini yansıtır. XIII. yy. gotik üslubu, sütun başlıkları, tepe tomurcukları ve silmelerde doğal bitki motiflerinin kullanılmasıyla dikkati çeker. Rönesans döneminde bu motiflerden yararlanılmakla birlikte, süslemeler çoğu kez belirli kurallara bağlıdır. En çok kullanılan öğe insan ve hayvan figürleriyle iç içe geçmiş arabesk ve kıvrıkdallarla birlikte, roma tarzında akanthos yaprağıdır.

Kaynak: Büyük Larousse
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
17 Kasım 2015       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
SÜSLEME a.
1. Süslemek eylemi; bezeme, tezyin.
Sponsorlu Bağlantılar
2. Bir şeyi, bir yeri süsleyen öğelerden her biri, bezekler: Tavanda nefis süslemeler var.

—Güz. sant. Süsleme sanatları, estetik bir değer taşıyan, kullanıma yönelik olan ya da olmayan eşyalar, süsleme öğeleri üretmeyi amaçlayan sanat kolu (duvar halıcılığı, vitraycılık, ince marangozluk, sartat seramiği, kuyumculuk vb). [UYGULAMALI SANATLAR da denir.)

—Güz. sant. ve Süslem. sant. Bir kompozisyonda ana konuyu etkilemeden çıkarılabilecek ikincil öğelerin tümü. || Dekoratif motif. (Bk. ansikl. böl.) || Sürekli süsleme, bir silme ya da bir frizde yinelenen süsleme.

-Matbaac. Ara süslemesi, tipo dizgide, kapak çerçeveleri ve bölüm başlıkları yapmak, bölüm sonlarını belirtmek amacıyla kullanılan 3 ya da 6 puntoluk küçük vinyetler.

-Müz. Bir melodinin süslerini seçme ve yerleştirme biçimi.

ANSİKL Süsleme sanatı ya da uygulamalı sanat terimine bağlı olan ayrımcı düşünce ancak XIX. yy. başlarında ortaya çıktı. Daha önceleri sanat sözcüğü yalnızca, bir insanın gerek kendi yarattığı, gerek dış koşullara uyarak oluşturduğu yapıtlarda gösterdiği ustalığı belirtiyordu. Büyük sanatlardan ancak, bir a/ef'in kullanıldığı mekanik sanatlar ayırt ediliyordu. Üstelik bu ilk ayrım da klasik öğretilerle birlikte ortaya çıktı. Ne Ortaçağ’da, ne eski Yunanistan'da ne de Roma'da böyle bir ayrım bilinmiyordu.

Kökenler. Kullanılan eşyaları süsleyerek onlara daha hoş bir görünüm kazandırmak insanların ilk arzularından biri olmuştur Üst Yontmataş döneminden başlayarak insanoğlu aletler yontuyor, kazıyor, mağarasının duvarlarına işaretler çiziyor çok geçmeden de, kulübesini kurarken bazı ölçüleri göz önünde tutuyordu. Daha sonraları, dokuma yapmayı, toprağa biçim vermeyi ve madeni eritip dökmeyi öğrendi. Gereksinimler, çözümleri de birlikte getiriyordu.

Antikçağ. Firavunlar dönemi Mısırı, Asur, Minos Giriti ve İran, maddi kaynakların, törelerin ya da iklim koşullarının belirlediği başka başka yasalara uyuyordu. İran’da ağaç, Mısır’da granit, Girit’te de pişmiş toprak ağır bastı. Ancak, birbirinden böy- lesine farklı olan bu gereçlerin kullanımında ortak bir kural egemendi: akıl ölçülerine uygunluk. Bu sayede sanatçı, bütün süsleme olanaklarını maddenin işlenişinden çıkarabiliyordu: sert taşların anıtsal katılığı; elle biçimlendirilmiş ve kabartma motiflerle, fildişi ya da mine kakmalarla canlılık kazandırılmış şekillerdeki düş gücü; vb.
Mezarlarını, ölülerin ikinci yaşamlarında gerekecek her türlü malzemeyle donatan Mısırlılar'dan, günümüze mobilyalar, takılar, aletler kalmıştır Bu devrin, ayakları yırtıcı hayvanların pençelerine benzetilmiş sağlam görünümlü sandalyeleri, kavranması kdlay tuvalet eşyaları, mineli altın takıları, cam eşyaları ve kumaşları, doğanın yüceltilmesi demek olan bir üsluplaştırmanın izlerini taşır. Eski Yunan Mısır'a çok şey borçlu olmasına karşın, sanat alanında onun devamı değildir. Bu uygarlığın ortaya koyduğu anıtları, günümüze ulaşan yıkıntılara bakarak değerlendirmek yanlış olur. Gösterişli birbiçimde süs lenmiş olan tapınaklar baştan başa boyalıydı ve parlak taş kakmalı mermer levhalarla kaplıydı. Adak heykelleri de aynı biçimde bezeliydi. Ancak, Eski Yurıan’da süslemeyle biçim birbirinden ayrılmıyor, süsleme biçimin algılanmasına yardımcı oluyordu. Revakların dip duvarına yapılan resimler sütunları daha olanaklı kılarken, çeşitli öğeleri boyayarak kabartma ve çukur bölümlerin vurgulanması da, taşıyıcı yapının daha iyi algılanmasını sağlıyordu. Eski Yunan’da maden de aynı sağduyuyla kullanılmıştır. Altın ve gümüş eşyalar yalın bir üslupta olmalarına karşın özenle işlenmiştir Bronz silahlar oymalıdır. Yunanlılar, süsleme alanındaki üstün yeteneklerini özellikle seramik alanında göstermişlerdir. Her zaman kullanımı göz önünde tutarak, görünüşle işlev arasında tam bir denge kurmayı gözeterek düşünülen biçimlerdeki çeşitlilik, ressama sınırsız bir alan sunmaktaydı. Ressamlar ilkin, kilin oluşturduğu kırmızı zemin üzerine mat siyah süslemeler yaptı. Ancaı., yok geçmeden geniş ve perdahlı yüzeylerin kapların su geçirmezliğini artırdığı fark edildi. Bunun üzerine siyah zemin üzerine kırmızı süslemeler yapılmaya başlandı. Başka bir deyişle, süslemelerin evrimi, faydacı evrimle birlikte gelişti ve onu ortaya çıkardı.
Romalılar, süslemeyi bir lüks gibi gördüler; bu yüzden de onu güçlerini belirtmek için kullandılar. Su kemerleri, hamamlar arenalar gibi kamu yapılarını süslemiyorlardı. Buna karşılık, salt bezeme amacıyla, amfitiyatroların cephelerine yalancı revaklar, zafer taklarına da madalyonlar, silmeler yaptılar. Bronz eşyaları, karyolaları, sandalyeleri, sacayakları kullanıma daha uygundur.
Geç imparatorluk döneminde sanat, anıtsal çizgilerin grafik kalıplara dönüşmesiyle, şiirsel coşkunun yerini el maharetine ve ustalığa bıraktığı bir zanaat haline geldi. Süsleme bütün alanlarda, basit, kesin ve çizgilere dayalı etkilere yöneldi. Plastik sanatlarla ilgili tüm meslekler, fildişi işlemeciliği gibi işler yapan ince marangozluğu örnek almaya başladı. Zaten bu titiz çalışma, doğayı süsleyici işaretler biçimine sokan ve onu gerçeklikten soyutlayan bir üsluplaştırma ile bir arada yürü tüldü.

Ortaçağ. Avrupa’yı yakıp yıkan istilacı kavimlerin akınları buradaki zaten çok yıpranmış olan sivil düzenin son kalıntılarını da ortadan kaldırdı. Düzeni yeniden kurma çabasıyla Batı dünyası, roma ve bizans örneklerini elinden geldiği kadar birleştirmeye çalıştı. Bizans örneklerini, tezhipli elyazmaları, fildişleri, kumaşlar, kuyumculuk yapıtları gibi Haçlı seferlerinden çok önce Doğu formüllerini Batı'nün atölyelerine sokmayı sağlamış olan taşınabi lir eşyalar oluşturuyordu. Doğu formülleri burada, başka bir kaynaktan gelen, yani, VI. yy.'dan başlayarak aziz Columban keşişleri tarafından yayılmış olan İrlanda-İskandinavya kökenli bir öğeyle karşılaşmıştı. Ne var ki, bu sistem de grafik temele dayanıyordu ve benzersiz bir fantezi, bolluk ve şaşmazlıkla iç içe geçirilmiş şeritlerden oluşan, aralarına düşsel figürlerin serpiştirildiği bir ağ görünümündeydi.
Ortaçağ süslemeleri XII. yy.’a kadar benzer bir düşselliğe dayanıyordu. Siyasal ortam, bu anlayışın terk edilmesine yol açtı. Egemen güçlerin birden değişmesi, katedrallerin ve gözetleme kulelerinin sayıca artmasıyla kendini gösterdi. Çok geçmeden kiliseye bağlı olmayan loncaların sayısı, manastır atölyelerini aştı. Rahiplerin uyguladığı sabır isteyen teknikle çok ağır üretim yapılıyordu: verimi artırmak uğruna eski yöntemler terk edildi. Bunun sonucu olarak başvurulan örneklerde büyük bir değişiklik görüldü: kiliseye bağlı olmayan bağımsız işçiler artık yalnız elyazmalarını değil, somut gerçeği de dikkate almaya başladılar. Kalıplaşmış biçimler yerlerini yavaş yavaş doğal biçimlere bıraktı. Gotik süsleme sistemi, nesnellik, süslemenin amaca uygunluğu ve işten tasarruf ölçütlerine uyar Marangozlar, ister istemez dayanıksız ve pahalı olan eğri kesimlerden tümüyle vazgeçtiler Demirciler, XII. yy.’da demiri yalnızca çekiçle döverek birleştirmeyi kabul etmelerine karşılık, mesleği daha ileri götürecek olan perçin, sonra da kenet ve kopça kullanımını be nimsediler. Geçmişte, en iyi sonuçları böl meli altın ya da gümüş zeminler üzerine uygulanan yarı saydam mineyle alan ku yumcular, çukur bakır zemin üstüne ışık geçirmeyen mine yerleştirmeye dayanan yeni bir yöntem buldular; İnce işçiliğin bu yolla taklidi, sonradan kendine özgü apayrı bir sanat haline geldi: indirme tekniği

Rönesans. Ortaçağ boyunca İtalya’da, bizans biçimlerinden kaynaklanan, gotik sisteme yabancı bir sanat geliştirilmişti. XIV. yy. sonlarında, bir rastlantı sonucu, Lazio’da (Latium), roma dönemi villaların kalıntıları ortaya çıkarıldı. Bu villalardaki mozaikler ve yalancımermerlerin yanı sıra kıvrıkdallar ve "grotesk" figürlerden oluşan süslemeler büyük ölçüde korunmuştu. Bunun üzerine birçök süsleme sa natçısı bu malzemeden yararlandı. Bunlardan esinlenerek, Giovanra da Udine ve Raffaello Vatikan Locaları'n‘,l3iulio,Roma- no Mantova’daki 1e sarayı’nr’süsledı. 1531’ de François I tarafından çağrılan il Rosso ve il Primaticcio da, bu yeni tarzı Fransa' ya götürdüler. Mızrakuçlu ve "kıvrımlı örtülü” eski gotik sistemin yerim bu süsleme tarzına bırakması büyük bir değişikliğe yol açtı: süsleme gereçten bağımsız bir hale geldi; hayal gücüne dayalı anlayış, akılcı anlayışın yerini alacaktı.
Fransa bu yeni ilkeyi mantıksal sonucuna kadar götürdü. Yapı ve mobilyaların süslemelerinde İtalyan tarzı benimsendi. El sanatlarında hayal gücü ağır bastı: kuyumculukta deniz kabuklan ve gemi biçimleri yaygınlaştı. Seramik ve camcılıkta şaşırtıcı biçimler ortaya kondu İtalya, Fransa, Almanya ve Flandres’da zanaat çılar değişik biçimler yaratma konusunda birbirleriyle yarışıyorlardı. Ortaçağda nesnelerin süslemeyi belirleyen yapısı, artık süslemenin gereklerine uyuyordu.

Barok sanat ve klasikçilik. Bu arada, Fransa'da Krallık akademisi’nin onayladı ğı biçimlerin yaratıcısı olan İtalya, barok sanatı geliştererek bunları aşmıştı Barok sanatın en belirgin özelliklerinden biri, ba kışımlı düzen ve eşit ritimler anlayışından uzaklaşmasıydı; çin tarzı süslemeciliğin yaygınlaşmasıyla bu ayrılık daha da belirginleşti. Berain ve Lepautre’un klasikçi liğinin yerini Oppenordt, Meissonnıer ve Nicolas Pineau’nun anlayışı aldı. Ahşap duvar süslemeleri, kafesler, çeşmeler, şömineler, konsol ve mobilyalar her yöne doğru kıvrımlar oluşturdular; kollu şamdanlar, sofra takımları şiddetle eğilip bü küldüler. Bütün Avrupa rokay ya da rokoko adı verilen bu üslubu benimsedi. Bu tarzın belli başlı örnekleri Dresden’de, Münih’te, Prag’da, Macaristan'da ve Polonya’da görülür. Ancak bu anlayış, şaşırtıcı etkisini Fransa’da pek çabuk yitirdi. Arkeologların Pompei ve Herculanum'u keşfederek yunan-roma tarzlarına hayranlığın yeniden canlanmasına yol açmalarından on yıl önce, Nicolas Cochin'in öncülüğündeki akılcı okul, böylesine yapay bir taşkınlığın tekdüzeliğine karşı çıktı. 1760’a doğru, artık bütünüyle eskiye dönülmüş tü. “Yunan" tarzı, hayal gücünün ürünü biçimlerin yerine, tespih silmeler, elifli yürekler, yumurtalar ve girift bezemelerden oluşan kendi repertuvarını getirdi. Bir süre sonra ise, artık Antikçağ'dan alıntılarla yetinilmeyecekti.

XIX. ve XX. yy. David ve Percier'nin etkisiyle imparatorluk dönemi Fransa'sında, Antıkçağ örneklerinde tam taklidi olan bir süsleme anlayışı gelişti. Romantizm, gotik üslubu tekrar canlandırmaya ve yeni lemeye çalıştıysa da, bunu ancak yüzeysel bir biçimde yaptı ve derinliğine inemedi ("troubadour” ya da "katedral” üslu bu). Bunun sonucu olarak çok geçmeden, Rönesans’tan XVIII yy.’a, hatta İslam, bizans vb.’ye kadar birbirinden çok deği şık üsluplar taklit edilmeye başlandı.
İngiltere’de ise, John Ruskin, Burne Jones ve VVİlliaın Morris’in başlattıkları akım bu anlayışa karşı bir tepki yarattı, ama bunun bir sonucu olmadı. Bu konu daki düzeltmelere gidilmesine asıl, Leon de Laborde’un 1851 Evrensel sergisi (Londra) üzerine Fransa’da yayımladığı ra por yol açtı. Laborde, eski yöntemleri anımsatarak, eşyanın kullanım amacına uygun bir biçimi ve süslemeleri olmasını ve gerecin özelliklerinin göz önünde bu lundurulmasını istiyordu.
Birçok sanatçı ve sanayici, 1900 Evren sel sergisi'nde "modern" bir biçim anlayışının ortaya konmşsı için etkin bir biçimde hazırlanıyordu. Emile Galle’nin çevre sinde Nandy okulu oluştu. Paris’te, önemli bir akılcı grubu, bünyesinde, Ch. Plumet, Sauvage, Louis Sue, Huillard, R. Lalique gibi sanatçıları toplamıştı. Hiçbir gruba katılmayan mimar ve dekoratör Guimard, Paris metrosu'nun girişlerini tasarlarken, belçikalı Horta ve Van de Velde'den öğrendiklerini yayıyordu. 1895’te, aralarında Eugene Gaillard, Georges de Feure ve Paul Iribe’in de bulunduğu bir grup araş tırmacı, antikacı Bing'in salonlarında, bu gün hareketin tümünü belirtmekte kulla nılan Art nouveaıı adı altında bir sergi er' M Evrct ise sergisi estetik alanda CL,çekleşen bu reformu açığa çıkaracak ken bazı biçimsel aşırılıklar ve halkın ilgi sizliği yüzünden onun başarısızlığına tanık oldu. 1901'de Paris'te Süsleme sanatçıları derneği kuruldu. 1903'te düzenlenmeye başlanan Güz Salonları’nda Frantz Jourdain ve Yvanhoe Rambosson el sa natlarına geniş bir yer verdiler O günler de, ilginç sanatçılara, sanayide üretilip yaygınlaştırılabilecek yüksek nitelikli örnekler yaptırma eğilimi ağır basıyordu. E. J. Rufılmann ve 1910’dan başlayarak ye tiştirdiği sanatçılar bu savı benimsediler. Süsleme sanatlarını teknolojinin getirdiği Maurice Pillard’ın (Verneuil denir) patronla yapılmak için tasarladığı süsleme örnekleri (1901) özel kol.
Tüm bu araştırmalar 1925'te açılan ve yalnızca yeni çözümlerin kabul edildiği Modern süsleme ve endüstri sanatları sergisi'nde (“Art deco”) somutlaştı. Bu sergide durağan biçimlere doğru belli bir eğilim ortaya çıktı. Bu eğilim, daha sonra Francis Jourdain ve Pierre Chareau gibi süslemede uzmanlaşmış mimarlar tarafından desteklenen pragmacı anlayışa geri dönülmesine neden oldu. 1937 Evrensel sergisi’nde Fransa'nın dünyadaki saygınlığından yararlanmaya yönelik lüks bir süsleme sanatını savunan bir başka eğilim kendini gösterdi. 1930'da kurulan, 1934’te manifestosu yayımlanan Modern sanatçılar birliği ise tersine, Rene Herbst' in öncülüğünde, süslemeye hiç yer vermeden, saf ve yalın biçimleri savundu; önemli olan, ev işlerinde kullanım amaçlarına uygun düşen nesneler üretmekti; estetik değerin işleve uygunluğun sonucu olarak ortaya çıkacağı düşünülüyordu. Ev eşyaları sergisi’nde de destek gören bu görüş yararlı biçimler hareketini oluşturdu. İlk olarak ABD'de uygulanan yeni uzmanlık dalı sanayi estetiği'nin yaratıcıları da aynı görüşü benimsediler. Sanayi estetiği, malın sunuluş biçimiyle ("styling”) ilgileniyor, estetik uzmanı, mühendise ancak bir danışman olarak müdahalede bulunuyordu. ikinci Dünya savaşı sonrasının. tasarım* anlayışı, sanayi estetiğinden kaynaklanır; buna karşılık sanayide üretilen malların işlevleri, biçimsel özellikleri ve yapım yöntemlerinin sentezini yapmada daha ileri gittiğini savunur. Genel üretim içindeki paylan büyük ölçüde azalan el sanatları (seramik, halıcılık vb.) yine de ilgi çekmeyi sürdürmektedir.

İslam sanatında gerek mimariye bağlı gerekse bağımsız olarak ele alınabilecek süsleme sanatlarının ana ilkelerinden biri her öğenin bütünün bir parçası olması, türdeşlik ve sonsuzluk düşüncesidir. Başlangıçta emevi sanatında gözlenen yunan, roma, bizans ve sasani sanatlarından devşirmecilik, zamanla disiplin altına alınmış ve İslam süsleme sanatları öz benliğine kavuşmuştur. Süsleme öğelerinde önce doğa örnek alınırken, daha sonra gittikçe soyuta yönelinmiş, çizgilerin oyunu olarak nitelendirilebilecek olan arabesk böyle doğmuştur. İslam süslemesinde özellikle geometrik ve bitkisel motiflerle hattan yararlanılmıştır. (ARABESK, İSLAM.)

Türk sanatında da süsleme mimariye bağlı taş, alçı, çini, ahşap ve maden sanatları ya da bağımsız küçük sanatlar olarak ele alınabilir. Anadolu Selçuklu, Beylikler ve OsmanlI dönemlerinde mimariye bağlı süsleme kullanıldığı yer teknik ve yapım gereçleri olarak farklılıklar gösterir ancak süslemenin ölçülü olması ana özelliklerden biridir. En yoğun bezemeli Selçuklu yapılarında bile süsleme tüm yüzeyi kaplayacak ölçüde uygulanmamıştır; taş bezeme dışta taçkapı ve çevresinde al- çakkabartma ya da yüksekkabartma biçiminde yoğunlaşmış, içteyse mihrap ve duvarların bir bölümü ve örtü düzeni renkli sırlı tuğla ve çini mozaikle kaplanmıştır. Ayrıca kapı ve pencere kanatlarında, minberlerde çok nitelikli ahşap işçiliği dikkati çeker. Beylikler döneminde, özellikle Orta Anadolu’da Karamanoğulları Selçuklu süsleme geleneklerini kimi küçük ayrılıklarla sürdürmüştür. Osmanlılar'da mimariye bağlı süsleme dış cephelerde en aza indirilmiştir. XV. yy. sonlarından başlayarak bezemenin dış cephelerde mimariyi destekleyen, güçlendiren öğeler olarak ele alındığı görülür, motiflerde ve kompozisyonlarda belirli formlara bağlı kalınmıştır. XVI. yy. ortalarından sonra süslemede daha özgürce bir anlayış egemen olmuştur. Özellikle iç mimaride kullanılan çimlerde görülen doğalcı çiçek motifleri taşa da işlenmeye başlamıştır. Çini ve taş süslemi- nin yanı sıra, ahşap işçiliği de (kapı ve pencere kanatları, vaaz kürsüleri, hünkâr ve müezzin mahfillerinin tavan ve parmaklıkları vb.) başlıca bezeme öğeleridir. Kapı ve pencerelerdeki maden işçiliği de üstün nitelikleriyle dikkati çeker. Daha sonraki dönemlerde Batı’nın barok, empire (ampir) ve rokoko üslupları bezemede de etkili olmuştur.
Türk süslemeciliğinde geometrik ve bitkisel motiflerin yanı sıra hat sanatından yararlanılmıştır. İslam sanatında olduğu gibi türk sanatında da figürlü bezeme sınırlı kullanılmıştır, insan ve hayvan figürlerin dinsel yapılarda ve dinsel konulu yapıtlarda kullanımından özellikle kaçınılmıştır; ancak minyatürlerde zaman zaman dinsel konulu resimlerin yapıldığı da bilinmektedir. Bunların dışında figürler başta minyatürler olmak üzere tüm dönemlerde kullanılmıştır. Figürlü kabartmalara özellikle Selçuklu yapıtlarında sıkça rastlanır (Selçuklu saraylarını süsleyen çiniler ve alçı kabartmalar). Elinde nar, mendil, kadeh tutan, bağdaş kurmuş oturan hükümdar motifinin çini, maden, alçı sanatlarında yaygın olarak değerlendirildiği görülür. Kimi hayvan figürleri ise simgesel özellikler kazanmıştır: kartal ve aslan gücün simgesidir, Kartal motifine camilerin dış cephelerinde bile rastlanır (Divriği Ulu camisi), bunlar çoğu kez çift başlıdır. Boğa, ejder, sfenks, kuş figürleri de çokça kullanılan motiflerdir. Geometrik şemalardan çok zengin motifler elde edilmiştir; tek eksen halinde gelişen zencirek, zik zak, aşık yolu, çok kollu yıldızlar, daire, kare, üçgen, çokgenlerin kesişmesiyle elde edilen bu motifler taştan, mermere, ahşaba, halıya ve tezhibe değin yaygın olarak değerlendirilmiştir. Bitkisel süslemeler başlangıçta çok stilize çiçek ya da ağaç motiflerinden oluşur. Geometrik motiflerin, palmetli-rumili bezemenin yeğlendiği Selçuklu yapıtlarında bile bu tür süslemeye rastlanır. Kıvrıkdallar arasında stilize çiçeklerden meydana gelen bezemeler osmanlı süslemesinde yaygındır. Uzakdoğu'dan ve Orta Asya’dan etkiler taşıyan ve genel olarak hatayi denilen süsleme biçiminde çiçek ler tanınmayacak ölçüde üsluplaştırılmışır. Hatayiler özellikle XVI. yy. çinilerinde yaygındır. XVI. yy. ortalarından sonra daha doğalcı ve çeşitli çiçek motiflerinin kullanıldığı görülür. XVIII. yy. sonlarında bu kez Batı'nın barok ve rokoko etkileriyle daha farklı bir üsluplaşmayla karşılaşılır, iri kıvrımla yapraklar, çiçekli askıçelenkler, güllerle dolu sepetler, kurdele ve fiyonklar tezhipte, işlemelerde, maden sanatlarında yaygın olarak kullanılır. İslam sanatının ve özellikle de Anadolu sanatının sevilen motiflerinden biri de rumi'lerdir. Çeşitli biçimlerde stilize edilerek kullanılan palmet lotus motifleri kimi zaman bir friz halinde, kimi zaman da rumilerle birlikte görülür. Türk süslemeciliğinin ana öğelerinden birini de hat sanatı oluşturur. Kuran'dan ayetler ve besmele süs öğesi olarak düşünüldüğünde okunabilir olması daha az dikkate alınmıştır. Selçuklular’da çiçekli kufi, örgülü kûfi yazılar özellikle çinilerde frizler halinde uygulanmıştır. Osmanlı bezemelerindeyse bir satır kûfi, bir satır sülüs yazının kullanıldığı görülür. Ayrıca çok girift istifli aynalı yazılar da süs öğesi olarak değerlendirilmiştir.

—Güz. sant. ve Süslem. sant. Süslemeler uluslara ve çağlara göre değişir ve onların kimliğini yansıtır. Örneğin, papirüs sapları, lotus tomurcukları, uraeus'lar, kanatlı küreler vb. bazı eşyaların mısır kökenli olduklarını ya da bu ülkeyle yakınlıkları bulunduğunu gösterir. Yunanlılar üslup- laştırılmış akanthos yaprağını, yaprak sarmallarını ve âşıkyolu, dalgalar, yumurta ve oklar gibi sürekli süslemeleri kullandılar, iç içe geçmiş insan ve düşsel hayvan figürleri, İskandinav halklarının, İrlandalIlar' ın ve roman sanatının süsleme zevkini yansıtır. XIII. yy. gotik üslubu, sütun başlıkları, tepe tomurcukları ve silmelerde doğal bitki motiflerinin kullanılmasıyla dikkati çeker. Rönesans döneminde bu motiflerden yararlanılmakla birlikte, süslemeler çoğu kez belirli kurallara bağlıdır. En çok kullanılan öğe insan ve hayvan figürleriyle iç içe geçmiş arabesk ve kıvrıkdallarla birlikte, roma tarzında akanthos yaprağıdır.

Kaynak: Büyük Larousse

Benzer Konular

16 Mart 2010 / Misafir Soru-Cevap
1 Ocak 2013 / KaranlıkMan Soru-Cevap
2 Aralık 2006 / virtuecat Türkiye Cumhuriyeti
10 Haziran 2007 / P.u.S.u Meslekler
30 Ağustos 2007 / YaKaMoZcuk Taslak Konular