Ziyaretçi
vvvvvvvvvvvvvvcccv
Madeni Kim Bulmuştur?
En parlak zekâlar bile maden işine aşağılayıcı bir eylem gözüyle bakmışlardı. Platon ve Arşimet’in, ‘yağ makinelere karşı pek küçümser tutum takındıklarını düşünmek de, yeterli fikir verebilir. Onlara göre; insana değer yüksek düzeydeki uğraşılar ancak maddeden uzak ve düşünsel plandaki eylemler, yani metafizik, matematik vb. konular olabilirdi.
Ne var ki, o güne kadar toplumda saygı gören bilginlerin, din adamlannın ve soyluların yanında yepyeni bir kesim doğuyor ve tuzla en üst düzey insanı olma yolunda ilerliyordu: Anamalcı kent-soylü. Bu kesim ağır bastığında ötekilerle kıyaslanamayacak kadar etkili oluyordu. Bu dorumda tekniğe özel bir ilgi göstermekten, skolastik düşünüşün “Bizansvari” boş tartış-maknna burun kıvırmaktan başka ne yapılabilirdi? Rönesans’ın bu Fugger-leri, Carnegieleri, Basil Zaharoffları deniz ticaretinden ve maden işletmelerinden elde ettikleri inanılmaz kazançları aracılığında olağan dışı bir güce sahip olmuşlardı. Elbette gemi yapım işlerine,yem ladenlerin keşfine ve yüksek fırınlar yapımına her şeyden çofe.önem vereceklerdi. . Kendi kendilerine çalışıp bilim öğrenen bu kişilerin düşüncelerinin ürünlerini vermesivjçin DescarteS ve Galile’yi beklemek gerekti. Bununla birlikte I. Francois’nın egemenlik yıllarından başlayarak en parlak zekâlar da artık -teknik icatlarla ilgi duymaya hâlâ hor görülen uğraş sayılsaydı, Leonardo da Vinci bunlara kendisini böylesine ve> rir miydi? Leonardo da Vinci (1452-1519), Rönesans’ı örnek bir tipi olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslında ne bilgindi, ne teknisyen ve ne de bir ünlü bilge… Yalnızca olağanüstü zekasıyla çeşitli alanlara ışık saçan yarı bilisiz bir dâhi ve bilimde olduğu kadar edebiyatta da kendi kendini yetiştirmiş bir denemeciydi. Büyük, ressam, bu nedenle hiçbir zaman büyük bir bilgin olamadı. Sezgileri yoluyla yalnız kâğıt üzerinde kalan üç yüze yakın icadın tohumunu attı. Cehaletim, bilimsel bir temele sahi] bunların hemen -hem de
gerçekleştiremedi. 1952’de Paris’te “Keşifler Sara)V-‘ada sergilenen el yazmaları ampirik (1) dehasının bu çok belirgin yönünü gösterir. Buharlı toplar, istihkâm gibi askerirdaki incelemelerU kana} şebekeleri ve bataklıkların ku-rutuln dça-hşmaları; saat masası, sayaç gibi mekaniksorunlar üzerindeki uygulama^ lan çok yönlü dehasının ürünleridir. Çağının teknik düzeyi V’tn-ci’nin birçok konulardaki tasarımlarını gerçekleştirmeye yeterli değildi. Ancak “yapma kuş” gibi birçok tasarımları da tutarsızlıktan Öteye gidemezdi.
Arşimet ve Vinci zekâlarının derinligi, teknik icatlarının verimliliği insanı şîyen iki dâhi olmakla birlikte, birhirlerindenıdeğişik kişilerdi… Sırakusalılara icatlarını, özellikle Romalı askerlerin acısını duyduğu madiiesel gerçekler haline getirebilmişlerdi. Çünkü Arşimet bilime ve kurucusu olduğu statiğe, dayamyordUi Sezgi, gözlem vedeneylerden hareket eden Floransalının icat-larıysa, bilimin bunları değerlendiren bilecek düzeye ulaşmamış olmasından ötürü, birer taslak halinde kaldı. Ancak 1634’te Belçikalı Stevin’in ortaya koyacağı “güçlerin bileşimi” ilkesi olmadan bir saiıtrfüjlü pompanın planım uygulama olanağı var mıydı; gerçekten de gücünün nasıl işlediği, Vinci’nin döneminde de bilinmekteydi.
Kaynak:
Sponsorlu Bağlantılar
Ne var ki, o güne kadar toplumda saygı gören bilginlerin, din adamlannın ve soyluların yanında yepyeni bir kesim doğuyor ve tuzla en üst düzey insanı olma yolunda ilerliyordu: Anamalcı kent-soylü. Bu kesim ağır bastığında ötekilerle kıyaslanamayacak kadar etkili oluyordu. Bu dorumda tekniğe özel bir ilgi göstermekten, skolastik düşünüşün “Bizansvari” boş tartış-maknna burun kıvırmaktan başka ne yapılabilirdi? Rönesans’ın bu Fugger-leri, Carnegieleri, Basil Zaharoffları deniz ticaretinden ve maden işletmelerinden elde ettikleri inanılmaz kazançları aracılığında olağan dışı bir güce sahip olmuşlardı. Elbette gemi yapım işlerine,yem ladenlerin keşfine ve yüksek fırınlar yapımına her şeyden çofe.önem vereceklerdi. . Kendi kendilerine çalışıp bilim öğrenen bu kişilerin düşüncelerinin ürünlerini vermesivjçin DescarteS ve Galile’yi beklemek gerekti. Bununla birlikte I. Francois’nın egemenlik yıllarından başlayarak en parlak zekâlar da artık -teknik icatlarla ilgi duymaya hâlâ hor görülen uğraş sayılsaydı, Leonardo da Vinci bunlara kendisini böylesine ve> rir miydi? Leonardo da Vinci (1452-1519), Rönesans’ı örnek bir tipi olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslında ne bilgindi, ne teknisyen ve ne de bir ünlü bilge… Yalnızca olağanüstü zekasıyla çeşitli alanlara ışık saçan yarı bilisiz bir dâhi ve bilimde olduğu kadar edebiyatta da kendi kendini yetiştirmiş bir denemeciydi. Büyük, ressam, bu nedenle hiçbir zaman büyük bir bilgin olamadı. Sezgileri yoluyla yalnız kâğıt üzerinde kalan üç yüze yakın icadın tohumunu attı. Cehaletim, bilimsel bir temele sahi] bunların hemen -hem de
gerçekleştiremedi. 1952’de Paris’te “Keşifler Sara)V-‘ada sergilenen el yazmaları ampirik (1) dehasının bu çok belirgin yönünü gösterir. Buharlı toplar, istihkâm gibi askerirdaki incelemelerU kana} şebekeleri ve bataklıkların ku-rutuln dça-hşmaları; saat masası, sayaç gibi mekaniksorunlar üzerindeki uygulama^ lan çok yönlü dehasının ürünleridir. Çağının teknik düzeyi V’tn-ci’nin birçok konulardaki tasarımlarını gerçekleştirmeye yeterli değildi. Ancak “yapma kuş” gibi birçok tasarımları da tutarsızlıktan Öteye gidemezdi.
Arşimet ve Vinci zekâlarının derinligi, teknik icatlarının verimliliği insanı şîyen iki dâhi olmakla birlikte, birhirlerindenıdeğişik kişilerdi… Sırakusalılara icatlarını, özellikle Romalı askerlerin acısını duyduğu madiiesel gerçekler haline getirebilmişlerdi. Çünkü Arşimet bilime ve kurucusu olduğu statiğe, dayamyordUi Sezgi, gözlem vedeneylerden hareket eden Floransalının icat-larıysa, bilimin bunları değerlendiren bilecek düzeye ulaşmamış olmasından ötürü, birer taslak halinde kaldı. Ancak 1634’te Belçikalı Stevin’in ortaya koyacağı “güçlerin bileşimi” ilkesi olmadan bir saiıtrfüjlü pompanın planım uygulama olanağı var mıydı; gerçekten de gücünün nasıl işlediği, Vinci’nin döneminde de bilinmekteydi.
Kaynak: