
Ziyaretçi
uygur metinleri nedir özellikleriyle lütfen çok acil lazım?
Uygurlara ait metinler, üslûp ve hikâye ediş bakımından Göktürk Yazıtlarına benzer. Ancak Kül Tigin ve Bilge Kağan Anıtı'ndaki yüksek heyecan, millî şuur ve lirizm Uygurlara ait yazıtlarda yoktur.
Sponsorlu Baglantilar
Uygur yazıtları çoğunlukla mezar taşı olarak dikilmiştir.
Bu taşların bazıları birkaç kelimelik, çoğu 5-10 satırlıktır. İçlerinde 10 satırı geçenleri de vardır. Yenisey bengü taşları sade ve abartısız bir dille yazılmıştır. Çoğunlukla yazıt sahibinin kendi ağzından kısa özgeçmişi ve aile bireylerine, akrabalarına, arkadaşlarına, hükümdarına, ülkesine ve milletine doyamadan bu dünyadan ayrıldığını anlattığı yazıtlarda oldukça içten bir söyleyiş vardır.
Uygurlara ait yazıtlardan ilki, Uygurların ikinci hükümdarı Moyuncur adına dikilmiştir. Moğolistan'ın Sine Usu gölü civarında bulunan yazıt, Kutlug Bilge Kül ve Moyunçur devirlerinden bahsetmektedir. Bu kitabe de dil ve yazı bakımından Göktürk Yazıtları'na benzemektedir.
Uygurların ikinci devresinde ortaya konan eserlerde, önemli değişiklikler görülür. Her şeyden önce Göktürk yazısı bırakılmış, Soğd alfabesiyle eserler verilmiştir. Bunun sebebi dindir. Manihaizm'in kabulüyle Maniheist olan Soğdların yazısı alınmış, fakat Göktürk yazısı az da olsa kullanılmıştır. İkinci bir sebep, 840 yılından sonra Uygurlar, yerleşik bir medeniyete geçmişlerdir. Bu dönemde dile yabancı kelimeler girmiş ve dil yalınlığını kaybetmiştir. Bu devirde daha çok Budizm ve Manihaizm dinlerine ait eserler ağır basmaktadır.
Bunlardan başka Altun Yaruk ile İki Kardeş Hikâyesi, özel bir değere sahiptir. Altun Yaruk'ta Budizm inancının temel kurallarından söz edilmektedir.
Turfan Türk Metinleri adlı eserin bunlar içinde ayrı bir yeri vardır. Bilhassa 8. cüzde yer alan Sekiz Yükmek adını taşıyan metin, kelime zenginliği bakımından dikkati çekmektedir. Metinde açık bir ifade hâkimdir.
İslâmiyet'ten önceki Türk Edebiyatının örneklerini veren Göktürk ve Uygur Yazıtları, şüphesiz sadece bunlar değildir. Kullanılan dilin bir hayli işlenmiş edebî bir dil olması, çok öncelerde Türk diliyle yazılmış eserlerin bulunması gerektiğini düşündürmektedir.