Arama

Siyaset Sosyolojisi

Güncelleme: 13 Mart 2013 Gösterim: 34.647 Cevap: 2
estudiantes - avatarı
estudiantes
Ziyaretçi
9 Mart 2009       Mesaj #1
estudiantes - avatarı
Ziyaretçi
SİYASET SOSYOLOJİSİ

Sponsorlu Bağlantılar
Siyaset bilimi, tarihinde iki açıdan tanımlanmıştır. Bir tanıma göre siyaset bilimi devleti, onun kuruluşu ve işleyişini inceler. Bu geleneksel anlayıştır. Yeni bir anlayışa göre ise siyaset bilimi erk (iktidar) olaylarını, başka bir deyişle yönetme ve yönetilme olayını bunun kurumsallaşma sürecini inceler. Bu ikinci yaklaşım siyasal bilimin toplumbilimsel bakış açısından ve toplumbilimin verilerden etkilenerek, insanların siyasal davranışlarına etkide bulunan tüm toplumsal etkenleri de incelemeye başlamasının bir sonucu olmuştur. Bu açıdan siyaset sosyolojisinin en belirgin amaçlarından biri, toplumların yapılarıyla siyasal rejimler arasındaki ilişkileri inceleyerek bir siyasal rejim tipolojisine ulaşmaktır. Bu bakımdan siyasal parti tiplerinin parti fonksiyonlarının ve parti sistemlerinin incelenmesi siyaset sosyolojisinin önem verdiği konulardır. Aynı şekilde baskı grupları da siyaset sosyolojisinin önem verdiği konulardan biridir. Bu grupların, ekonomik ve toplumsal kökenleri, tipleri (mesleki, ideolojik, bilimsel) siyasal otorite üzerindeki etki yolları ve biçimleri önemli araştırma konularınıkapsar. Bir başka araştırma alanı da, siyasal katılma ve seçimleri kapsamaktadır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Ağustos 2009       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Siyaset Soyolojisi

Sponsorlu Bağlantılar
Toplumsal yapı ve kültürü etkileyen somut politik fenomenlere ilişkin sosyolojik araştırma. Öncelikle ve te­melde devlet konusunu, sosyolojik bir bakış açısı ve yöntemlerle ele alan siyaset sosyo­lojisi, politikayla toplumsal yapılar, ideolo­jiler ve kültür arasındaki ilişkiler üzerinde durur. Özgül politik rejimlerin ve kurumsal yapıların kökenlerini ve gelişimini açıkla­mak amacıyla parlamenter demokrasilere olduğu kadar, despotik ve totaliter rejimlere de yönelen politik fenomenlere dair sosyo­lojik analiz, birer toplumsal kurum olarak siyasi partileri ve
parti liderleriyle üyeleri arasındaki ilişkileri inceler.

Ansiklopedi

h_emir - avatarı
h_emir
Kayıtlı Üye
13 Mart 2013       Mesaj #3
h_emir - avatarı
Kayıtlı Üye
Bir Bilim Olarak Siyaset Sosyolojisi ve Siyaset

Siyaseti bir sosyal kurum olarak ve bilimsel bir yöntem ile ele alan siyaset sosyolojisi, kısaca toplum ve siyaset bileşkesindeki sorunlar ile ilgilenmektedir. Bir başka deyişle siyasal olanı tanımlayıp, kurumların işlevlerini belirterek toplumsal hayatın siyasal olan üzerinde, siyasal kurumların da toplum üzerindeki etkilerini göstermektedir. Bottomore’un deyimiyle siyaset sosyolojisinin konusu en genel biçimiyle “toplumsal bağlam içinde iktidar”dır. (Bottomore, 1987:1)

Bilindiği gibi hem toplumun hem de salt siyasal siyasal alanın kendine has bilimleri vardır; genel sosyoloji toplumu, siyaset bilimi de siyaseti kendine konu edinmişlerdir. Siyaset sosyolojisi, bu iki genel disiplinin kesişme noktasında ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan göreli de olsa salt siyasal ile sosyal arasındaki yüzyıllar süren bir ayırım süreci siyaset sosyolojisinin ortaya çıkması bakımından önemli görülmektedir.

İç içe geçmiş bir olgu olarak toplum ve siyaset üstüne düşüncenin tarihi bir hayli eskidir. İlk sistematik ve yazılı araştırmalar antikçağda Aristo’da karşılaşırız. Bu konuda müstakil bir eser veren Aristo’ya göre insan bir “Zoon politikon” (yani sosyal/politik hayvan)dır. Buradaki “politikon” iki anlamda kullanılmıştır: sosyal ve siyasal. (Runciman, 1986:19). Bu sosyal ve siyasal özdeşliği 19.yüzyıl ortalarına kadar sürecek, sadece genel anlamda siyasal olan topluma eş tutulmayacak, siyaset ile aynı kapsamda kabul edilen devlet de toplumla özdeş sayılacaktır.

Toplum ve devlet (dolayısıyla siyaset)in aynılığı düşüncesi, antikçağdan tüm ortaçağlar boyunca sürerek 19.yüzyıl ortalarına kadar tartışmasız geldi. Üstelik bu döneme sürüp gelen yaklaşım tarzı felsefi bir nitelik taşıyor, tek tek olguları ele alma yerine kavramsal bir çerçevede, bütüncü bir eğilimle açıklanıyordu. (Abadan-Unat, 1986:61-63). Genelde de ortaya konanlar “olanlar” değil, “olması gerekenler”dir.

Bu yüzyılda tüm bilimler açısından olduğu kadar siyaset sosyolojisi açısından da bazı gelişmeler oldu. Bilimle gittikçe özerk disiplinler haline gelirler. Fen ve sosyal bilimler ilkece bağımsız bir hal alırlar. Hatta bunlar kendi içlerinde alt branşlara bölünürler. Mesela siyaset bilimi yüzyıllar süren bir “siyaset felsefesi” durumundan çıkar, hem yöntemi belirginleşir hem çeşitlenir (Kapani, 1989:24). Sosyoloji de bir taraftan pozitif bilim haline gelirken diğer taraftan alt birimleri oluşmaya başlar. Siyaset sosyolojisi de bu ana eğilimlerin içinde filizlenir. Ama siyaset sosyolojisini geliştiren daha önemli ve özel türden bir neden 19.yüzyılda devlet-toplum farkı üstüne yapılan bir tartışmadır.

Pain gibi devlet karşıtı radikalistler ve özellikle de Godvin gibi anarşist düşünürler bu iki kavramı birbirinden ayırdılar. Bunlara göre toplum, ihtiyaçlarımızın ürünü idi ve gerekliydi ama devlet (siyasal iktidar) aptallığımızın eseri idi ve mutlaka aşılmalıydı. Bu ayırım Fourier ve Owen’dan geçerek Marksizm’de sistematik açıklamasını buldu. (Runciman, 1986: 21).

Bir tarafta da devlete kutsallık veren ve mutlak önemini vurgulayan Hegelcilik vardı. Hatta devleti toplumsal şartların bir ürünü sayan Marksist görüş, büyük çapta bu Hegelci devlet anlayışının eleştirisine dayanıyordu. Bununla birlikte Marks’ın siyaset sosyolojisine katkısı büyük oldu. O en azından toplumsal yapıların siyaset üzerine etkisini çarpıcı örneklerle vermeye çalıştı. Devletin/siyasalın önceliği ise bir bakıma Mosca, Pareto gibi düşünürlerin seçkinci teorilerinde sürdürüldü. Toplum ve devlet arasındaki farkı ortaya koyan bu sürecin siyaset sosyolojisinin alanının belirlenmesinde önemli bir katkısının bulunduğunda şüphe yoktur. Çünkü bu yaklaşım, birbiriyle ilintiye getirilen değişkenleri de göstermiş oluyordu. Şüphesiz siyasal olan toplumsal olanın dışında bir şey değildi, onun bir yönü, bir parçasıydı. Ama bu alt olgular açıklamada ilkece farklı birer değişken görevi yapmaktadırlar. Bu sürecin ortaya çıkardığı sonuç şu idi: Devlet/siyaset ve toplum diye iki ayrı alan ve bunları konu edinen bilimler vardır: Siyaset bilimi ve sosyoloji. Siyaset sosyolojisi de bu iki temel bilimin birbirlerine değen yüzeylerinde ortaya çıkmış bir disiplindir. Bir başka deyişle siyaset sosyolojisine iki ayrı alandan ulaşılabilir: Birincisi genel sosyoloji yolunu izleyerek, (aile, ekonomi, din gibi) bir kurumlar sosyolojisi olarak varılan siyaset sosyolojisi. İkincisi siyaset bilimini izleyerek onun toplumla bağlantılarını gösterme amacında olan siyaset sosyolojisi. Burada asıl sorun, aynı adı taşıyan bu iki disiplinin farkının olup olmadığıdır.

Pek çok sosyal bilimci sorunu “siyaset sosyolojisi ve siyaset bilimi arasındaki fark” olarak ortaya koymuşlar ve kriterleri uzun uzun tartışmışlardır. Kanaatimizce sorun ortaya yanlış konulmaktadır: Üzerinde tartışılan konunun adı ya genelleştirilmiş biçimiyle ele alınan olgulara “sosyolojinin ve siyaset biliminin bakış farkı”dır ya da yukarıda söz konusu ettiğimiz şekliyle “iki alandaki siyaset sosyolojilerinin farkı” olmalıdır.

Burada önce belirmeliyiz ki elbette toplumun dışında bir siyaset yoktur. Ama ilkece bir ayırım yapılabilir. Görünüşteki bir ikilemi Bottomore, ayırımın devlet-toplum değil, sivil toplum-devlet (veya siyasal toplum) şeklinde yapılarak aşılabileceğini ileri sürer (Bottomore, 1987:2). Şimdi konusu siyasal toplum olan siyaset sosyolojisinin ilgi alanını daha yakından göstermeye çalışalım.

S.M. Lipset, R. Bendix ile ortaklaşa ele aldığı bir incelemesinde “siyaset sosyolojisinin toplumu hareket noktası olarak ele aldığını ve toplumun devleti nasıl etkilediğini araştırmasına karşılık, “siyasal bilimin” (bize göre siyasal bilimin alanındaki siyaset sosyolojisinin) devletten hareketle onun toplumu nasıl etkilediğini gösterdiğini belirtir(Abadan-Unat, 1986:69). Aynı görüşü L. Coser, siyaset sosyolojisinin toplum çıkışlı oluşuna karşılık siyasal bilimin devleti eksen aldığı şeklinde dile getirir.

C. Sartori ve A. Effart gibi düşünürlere göre ise sınır, toplum ya da siyasalın nesnel önceliğine göre değil, incelenen olgunun “bağımlı” veya “bağımsız” değişken kabul edilip edilmemesine göre çekilir. Buna göre siyasal yapı, sosyolog için bir bağımsız (toplumun kendisinden etkilendiği) değişken iken, siyasal bilimci için bir bağımlı değişkendir (Abadan-Unat, 1986:70).

Demek ki iki siyaset sosyolojisi arasında toplum ve siyaset ilişkisinde ortaya çıkan bir sorun alanıyla ilgilenme bakımından bir ortaklık vardır. İkisi de toplum-siyaset bağlantısını göstermeyi amaçlamaktadır. Ancak belli bir yaklaşım farklılığı da söz konusudur: Sosyolojik bir kurum olan siyaset sosyolojisi için önemli olan öncelikle toplumsal yapıların açıklanmasıdır ve siyasetin bağımsız bir değişken olarak ele alınmasıyla, toplumsal yapının bir kesitinin daha iyi açıklanabilmesi beklenmektedir. Halbuki aynı mekanizmaların analizinden siyasal bilimcinin beklediği, toplumla irtibatlandırarak siyasal olguların daha iyi anlaşılmasını sağlamaktır.

Göründüğü kadarıyla burada sorun bu disiplinlerin ayrı adlarının olmayışından kaynaklanmaktadır. İşin gerçeği, siyaset sosyolojisi, sosyolojik bir disiplini ifade eder, belki ikincisinin adı “siyasal sosyoloji” olmalıdır. Esasen siyasal bilimciler (ki siyaset sosyolojisinin gelişmesinde büyük katkıları olmuştur), konuları ele alış tarzı itibarı ile siyasal sosyolojiyi vurgulamışlar,bazen ad konusunda da tereddüt etmişlerdir. Mesela Abadan-Unat referans olarak aldığımız makalesinde bu farka dikkat çekmiş ve hem söz konusu ikilemden kurtulabilmek ve hem de (bir siyasal bilimci olarak onu sosyolojiden ayırabilmek için) adının siyasal sosyoloji olmasını önermiştir (Abadan-Unat, 1986:72). Ama her şeye rağmen bizim üzerinde durduğumuz bilimin adı siyaset sosyolojisidir ve sosyolojinin bir alt birimidir, hedefi de öncelikle siyasal olgulardan yararlanarak sosyal yapıları analiz etmektir.

Yerini belirledikten sonra artık siyaset sosyolojisinin ilgi alanı üzerinde durabiliriz. Klasik anlayışta genellikle bu devletti. Kuruluşu, işlevi, amaçları, fertle ilişkileri vb. Weber’in siyasal olanı “iktidar” ile tanımlamasından sonra, eksen devlet olmaktan çıktı.

Esasen iktidar devletten daha kapsamlı bir kavramdır; ilkelinden gelişmişine kadar siyasal iktidar her toplumda varolmasına rağmen, belli örgütleniş biçimiyle devletler her topluma mal edilmeyebilir (Kapani, 1989:27). Demek ki, genel olarak ifade etmek gerekirse siyaset sosyolojisinin konusu (devlet değil) iktidar-toplum ilişkisidir. Bottomore’un deyimiyle “toplumsal bağlamı içinde iktidar”dır (Bottomore, 1987:1).

Her şeyin toplum tarafından tek yönlü olarak belirlendiği görüşünde olan klasik sosyolojizmden farklı olarak günümüz sosyolojisinde ilişkilerin karşılıklı ve plüralist olduğu düşünülürse, toplum-iktidar düzleminde doğal olarak (önce) iki konu karşımıza çıkar. (Formüllerde S siyaseti, T toplumu ifade eder)

a)Toplumun siyasal alana etkisi (T->S)
b)Siyasal olanın topluma etkisi (S->T)
R.G.Braungard’ın gayet yerinde belirttiği gibi bu formül üzerinde dikkat çekmeyen ama gerçekte var olan bir üçüncü ilişki alanı daha vardır:
c)Siyasal olanın siyasal olana etkisi (S->S)

1- Braungard’ın “siyasetin toplumsal kökleri” olarak adlandırdığı ve (T->S) formülü ile gösterdiği alan basit bir etkileşim alanıdır. Genel sosyolojinin sıkça izlediği bir yol olduğu kadar siyaset sosyolojisinde hala en popüler yaklaşımdır ki toplumsal yapının iktidar organizasyonunu ve dağılımını nasıl etkilemekte olduğunu araştırır. Başlıca inceleme alanları “topluluk iktidarı”, “toplumsal yapının siyasete etkisi”, “toplumsal ve siyasal değişmenin kaynakları” gibi konulardır (Abadan-Unat, 1986:71). Toplum yapı tipinin demokratik ya da otoriter bir parti yapısına neden olması bu ilişki türüne örnek verilebilir.

2- “Siyasetin topluma etkileri” olarak ifade edilen ve (S->T) formülü ile gösterilen ikinci alan, ardışık, çok değişkenli bir ilişki üzerine kurulmuştur. Siyaset sosyolojisi diye ayrı bir kurumlar sosyolojisinin var olmasını gerektiren nedenlerden en önemlisi budur. Giderek hem sosyologlar hem de siyasal bilimciler arasında popüler hale gelen bu alan (ve yaklaşım), siyasetin toplumun hangi yönlerden etkilendiği üzerinde yoğunlaşır. Bu yaklaşımın en çok uygulandığı alanlar “siyasal ekonomi”, “kamu-siyasa değerlendirme” ve “siyasa analizi”dir. Uzunca uygulanan bir çoğunluk seçim sisteminin, iki kutuplu bir toplumsal yapılanmaya neden olması bu ilişki türüne örnek verilebilir.

3- “Siyasetin siyasal yapısı” olarak da adlandırılan ve (S->S) formülü ile gösterilebilecek üçüncü alan, iki değişkenli nedensel ilişkileri esas alır ve iktidarın siyasal kaynakları ile ilgilenir. Siyasal alanda yürütme, yasama ve yargı erklerinin, iktidarın yapısını oluşumunu ve dağılımını ne şekilde etkilediğini ele alır. “Siyasal seçkinler”, “siyasal sistemler”, “siyasal seçimler”, “siyasal gelişme”; vb başlıca konulardır (Abadan-Unat, 1986, 71). Çoğunluk seçim sisteminin, iki-partili sisteme neden olması, bu ilişki tipine verilebilecek bir örnektir.

Braungard’ın bu yaklaşımı karşılıklı toplum-siyaset ilişkilerini ve siyasalın siyasal ile ilişkisi gibi iç oluşumları kapsadığı için günümüz sosyolojik yaklaşımına daha uygun düşmekte ve siyaset sosyolojisinin ilgi alanlarını daha iyi göstermektedir.

Kısaca siyaset sosyolojisi, sorunları eksiksiz bir biçimde tanımlamayı, onların doğdukları ortamları olabildiğince doğru tasvir etmeyi, bunların önemini daha genel yapısal ve tarihsel şartlar bağlamında anlamayı ve gerektiğinde alternatif eylem yollarını göstermeyi amaçlamaktadır (Bottomore, 1987:80).

Son olarak bir noktaya işaret etmemiz gerekiyor. Burada söz konusu ettiğimiz siyaset sosyolojisi Batı formundaki bir bilimin konumudur. Aslında Doğu’da, özel olarak da İslam dünyasında siyasi düşünce üzerine önemli bir birikim vardır. Tarihle iç içeliği yanında, Farabi, İbn Sina, Maverdi, İbn Haldun ve benzeri düşünürler farklı yönlerinin yanında önemli toplumsal/siyasal bilimcilerdir. Ancak bu dönemlerde disiplin, felsefi bir yaklaşımı izler ve nesnel olgulardan çok kavramsal bütünlükler kurmaya yönelir, mevcut otoritenin meşruiyetini, çıkış noktası yapan tasarımlar olarak kalır.

Türkiye’de, Osmanlı’dan geriye tarihsel bir birikim kalmıştır. Ancak bu birikim yukarıda da belirttiğimiz gibi olgusal değil felsefidir. Batı formunda yapılan sosyal/siyasal bilim çalışmaları, Batı etkisinde ve yine oradakine benzer bir biçimde toplumsal felsefecilik şeklindedir ve hatta inşai bir görev üstlenmiştir. Bunun en açık örneğini Ziya Gökalp vermiştir. Onda sosyal/siyasal bilim, sırf deruni bir bilim değil, sistem kurucu bir disiplindir. Son olarak ülkemizde siyaset sosyolojisi çalışmalarına sosyologların yanında siyaset bilimcilerin de önemli katkılarının olduğunu belirtmeliyiz.


Mustafa Aydın; Siyasetin Sosyolojisi, Açılım Kitap, 2006
Her şeyin genellenmesi genellikle yanlışa götürür

Benzer Konular

6 Nisan 2011 / ressam91 Sosyoloji
8 Mayıs 2008 / KENCISii Sosyoloji
22 Mayıs 2008 / Bia Sosyoloji
8 Mayıs 2008 / KENCISii Taslak Konular