Arama

Ebeveynler ve Çocuklar - Sayfa 11

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 24 Ekim 2016 Gösterim: 174.802 Cevap: 202
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
25 Nisan 2006       Mesaj #101
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Annelerin büyük bir çoğunluğu parmak emmenin açlıktan kaynaklandığını düşünürler.Oysa bu emme %50'den %87'lere varan yüksek bir oranda beslenmeye bağlı olmayan yaygın bir davranış niteliğinde görülür.1 yaş çocuklarının hemen yarısı parmaklarını emerler.9 ayda itibaren uykuyla parmak emme arasında yakın bir ilişkinin olduğu, uykusu gelen bebeğin parmağını ağzına götürdüğü görülür. Çocuğu parmak emmeden vazgeçirmek üzere yapılan çabalar, 3 yaşına kadar çocuk tarafından dirençle karşılanır. Bazı bebekler yeni dişlerinin çıkması ,bazıları da zorlukla karşılaştıklarında utanma ve sıkılma belirtisi olarak parmaklarını emerler. Genellikle 18. ay dolaylarında sıklaşan parmak emmenin 4 yaşına doğru kaybolması beklenir. Araştırmalar en geç 5-6 yaşlarında sona erdiği takdirde parmak emmenin zararının olmadığını,ancak süregelmesi halinde dişlerde deformasyona neden olabileceğini kanıtlamıştır. Alt ıslatmada olduğu gibi, sürekli parmak emme alışkanlığı da psikolojik sorun ve gerginliklerin bir sonucu olarak gelişebilir.Ebeveynler parmağını emen çocukların çene kemikleri ve dişleri üzerinde ki etkilerini düşünerek endişeye kapılabilir. Parmak emmenin alt ve üst dişleri geri ittiği doğrudur. Parmak emmenin dişleri ne kadar etkilediği parmak emme süresine ve en önemlisi parmağın ağızda ki duruşuna bağlıdır. Süt dişlerinde oluşan bu değişiklik 6 yaşından sonra çıkan asıl dişleri etkilemediği işaret etmektedir.

Sponsorlu Bağlantılar

Parmak ve emzik emme
Emme fonksiyonu yeni doğmuş çocuklarda çok kuvvetlidir. Ancak parmak emme ve dil emme alışkanlıkları ilk 1.5 sene normal olmakla birlikte 2 yaşın sonunda kaybolur.Ancak parmak emme, emzik emme alışkanlığı devam edecek olursa henüz gelişmekte olan kas ve kemik yapıları üzerine basınç uygulayarak dişlerin yer değiştirmesine yol açar. Bu durumda üst ön dişler öne alt ön dişler ise geriye doğru eğilir ve alt ve üst ön dişler arasında açıklık meydana gelir.Alışkanlık bırakılırsa bu açıklık kapanır ancak 3.5 yaşından sonra kalıcılık artar. Parmak emme alışkanlığı gece uyurken de deva ederse daha etkili olur ve bunun sonucunda üst çenede darlık (V şeklinde bir çene kavsi) meydana gelir.

ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
25 Nisan 2006       Mesaj #102
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Trafik kazalarında bebek ve küçük çocukların ölüm ve yaralanmalarının bir çoğu, bebek araç koltuğu ve emniyet kemeri kullanımı ile önlenebilir

Sponsorlu Bağlantılar
Küçük çocukların araç içinde erişkinlerin kucağındayken kazalara karşı yeterince korunamadığını belirten uzmanlar, bebek ve çocukların kaza anında araçtan "mermi çekirdeği" gibi fırlayabileceklerini ya da yetişkinin ağırlığıyla ezilebileceklerini söylüyor.

İstatistiklere göre, dünya genelinde 1 milyondan fazla insanın trafik kazası sonucu yaşamını kaybettiğini, 15 milyon kişinin de yaralandığını ifade eden adli tıp uzmanı Doç. Dr. Semra Karataş, "Trafik kazaları sonucundaki yaralanmalar için harcanan para, ilerlemiş herhangi bir hastalığın tedavisi için harcanandan daha fazla" dedi.


"BEBEK KOLTUĞU GEREKLİ"
Trafik kazalarında küçük çocuklardaki ölüm ve yaralanmaların bir çoğunun bebek araç koltuğu ve emniyet kemeri kullanımı ile önlenebileceğine dikkati çeken Karataş, "Trafik kazalarında küçük çocukların araçlarda uygunsuz taşınması ile ilişkili yaralanmalar oldukça sık görülür. Çocukların organlarında çarpma esnasında yaralanmalar olabilir ki, 'emniyet kemeri sendromu' olarak adlandırılan bu durum ölümle sonuçlanabilir" dedi.

Ailelerin bu konuda eğitilmesi gereğine işaret eden Karataş, çocuk için araç içinde en güvenilir bölgenin, arka koltuğun orta kısmı olduğunu bildirdi. "Bebek koltukları, hava yastığı önündeki koltuklara yerleştirilmemelidir. Çünkü kaza esnasında şişen hava yastığı bebeğe zarar verebilir" diyen Karataş, çocukların araç içinde tek başına korumasız olarak da bırakılmaması gerektiğini vurguladı. Karataş, şu önerilerde bulundu:

-"Araç içinde bebek koltuklarının pozisyonları, çocuğun büyüklüğüne göre değişir.

Bir yaşından ve 9 kilodan küçük bebekler, arkaya bakar tarzda taşınmalıdır. Bu şekilde bebeklerin boyun omurlarının yaralanma riski azalmış olur.

-1 yaşın altında, 9 kilodan büyük ağırlıklı bebekler için tasarlanmış koltuklar kullanılmalıdır. Koltuklar, bebeğin 45 derecelik açıda yatmasına olanak verecek özellik ve konumda olmalı, ancak bebeğin başı öne düşmemelidir.

-Ağırlığı 9-18 kilo olanların koltukları ise bebeğin yüzü karşıya gelecek şekilde oturtulmalıdır.

-Prematüre bebekler kalkanlı bebek koltuklarına bindirilmelidir.

-Kaza geçirmiş bir araç içindeki araba koltuğu mutlaka değiştirilmelidir."

ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Nisan 2006       Mesaj #103
Misafir - avatarı
Ziyaretçi


2 - 4 yaBu dönemde, çevrimiçi etkinlik genelde ebeveynlerle birlikte gerçekleştirilir. Ebeveynler, çocuklarını kucaklarına alıp aile fotoğraflarına bakabilir, bir Web kamerası kullanarak akrabalarıyla görüşebilir veya PBS Kids gibi çocuklara yönelik siteleri ziyaret edebilirş grubu: Başlangıç dönemi

5 - 6 yaş grubu: Kendi başlarına yapma dönemi

Çocuklar 5 yaşına geldiklerinde, Web'i kendi başlarına keşfetmek isteyeceklerdir. Bu dönemle birlikte, çocuklar Internet’i kendi başlarına kullanmaya başlayacaklarından, ebeveynlerin çocuklarına Internet'te güvenli şekilde gezinme yollarını göstermesi önemlidir. MSN Kids sayfası, özellikle sekiz yaşın altındaki çocuklar için tasarlanmıştır ve çocuklara yönelik arama araçları sağlar.
7 - 8 yaş grubu: İlginin arttığı dönem

Bu yaş grubundaki çocukların normal davranış biçiminin bir parçası yasaklanan davranışları sergileme eğilimidir. Bu yaş grubundaki bir çocuk, çevrimiçi ortamda ebeveynlerinin izin vermediği sitelere girebilir veya sohbet odalarında konuşabilir. MSN Premium veya diğer hizmetlerin çevrimiçi etkinlik raporları, özellikle bu dönemde kullanışlı olabilir. Çocuklar ebeveynlerinin onları izlediğini fark etmeyecektir, ancak gönderilen rapor nerelere gittiklerini gösterir. Bu yaş grubundaki çocuklar MSN Kids sitesini kullanmaya devam edebilir.
9 - 12 yaş dönemi: Çevrimiçi ortamı bilme dönemi

Ergenlik dönemi öncesindeki çocuklar her şeyi bilmek ister ve Web'in bu konuda kendilerine ne kadar yardımcı olacağının farkındadır. Internet'in sunduklarını görmeye çalışmaları normaldir. Kabul edilemez olduğu düşünülen konularda (örneğin, cinsellikle ilgili uygunsuz içerik veya bomba yapımını anlatan metinler), ebeveynler, MSN Ebeveyn Denetimleri'ni kullanarak bu tür içeriği engelleyebilir. Ergenlik dönemi öncesindeki gençler, 8-13 yaş grubundaki çocuklar için tasarlanmış olan ve çocuklara yönelik arama araçları sağlayan MSN Kidz sitesini de kullanabilir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Nisan 2006       Mesaj #104
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bebeklerde görülen cilt rahatsızlıklarının tedavi gerektirip gerektirmediğini anlamak, erken müdahale açısından son derece önem taşıyor. Uzmanların verdiği bilgilere göre, yeni doğan bir bebeğin cildi normalde losyon ve krem kullanımını gerektirmiyor. Gereksiz yere ve bilinçsizce kullanılan yağlı kremler, sivilce oluşumuna ve cildin pürüzsüzlüğünü kaybetmesine neden oluyor. Bebeğin cildi kuru ise günde 2 kez bebek losyonu sürmek yeterli oluyor.

Yeni doğan bebeklerde sık rastlanan; ancak bir süre sonra kendiliğinden yok olan döküntülerle tedavi gerektiren cilt hastalıkları hakkında bilgi sahibi olmak, bunları birbirlerinden ayırmak, erken müdahale açısından son derece önem taşıyor. Yeni doğan bebeklerde görünüşleri birbirinden farklı, değişik tipte döküntüler olabiliyor. Bebeklerde sık rastlanabilen döküntüler şunlar:

"Süt Döküntüsü (Milia): Yeni doğan bebeğin burnunda ya da alnında görülebilen, beyaz veya sarımtırak noktacıklardır, bazen çenede de görülebilirler. Aslında sütle hiçbir ilgisi olmayan bu minik sivilcemsi noktacıklar, cilt gözeneklerinin, ciltte bulunan ve keratin adı verilen bir maddeyle tıkanması sonucu ortaya çıkar. Bebeğin cildi dış ortama alışınca, bu noktacıklar da kendiliğinden birkaç hafta içinde kaybolur. Dolayısıyla herhangi bir tedaviye gerek yoktur. Gözenekleri açmaya sakın çalışmayın. Cildi tahriş edip, mikrop kapmasına yol açabilirsiniz.

Sıcak Döküntüsü/Ter Bezleri İltihabı (Miliaria): Hafif kabartılar halinde, kırmızı renkli, sivilce görünümünde döküntülerdir. Hatta sarımsı sivilce başı gibi görüntüleri bile olabilir. Bu döküntüler, bebeğin yüzünde veya vücudunun giysiyle kaplı tutulan yerlerinde görülebilirler. Bebeğin fazla sıcak tutulması nedeniyle ortaya çıkarlar. Ter bezlerinden ter atılamadığı için ortaya çıkan bu döküntüler de kendiliklerinden kaybolurlar. Bebeği aşırı giydirmemek, daha serin ortamda bulundurmak ve cildini kuru, temiz tutmak dışında bir tedaviye gerek yoktur.

Bebeklik Sivilceleri: Görüntüleri, yetişkinlerde görülen akneler gibidir. Bebeklerin doğum öncesi annelerinden aldıkları hormonların etkisiyle oluşurlar. Birkaç hafta içinde kendiliklerinden geçecekleri için hiçbir tedaviye gerek yoktur, cildi temiz tutmak yeterlidir.

Toksik Erime: Vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkabilir. Ciltte, güneş yanığı gibi kızarıklıkla çevrelenmiş kesecikler veya kabartılar halinde görülen bir döküntüdür. Tek tek, dağınık halde veya gruplar halinde olabilir. Yaşamın ilk haftalarında görülen bu problem, kendiliğinden kaybolur ve tedavi gerektirmez.

Dudaklarda görülen minik kabartılar: Emme hareketi nedeniyle bebeğin hassas dudak derisinde görülebilirler. Bu kabartılar da dudak güçlendikçe kendiliklerinden geçerler.

Yanaklarda Görülen Döküntüler: Egzamalı bebeklerde daha sık görülmekle birlikte, bazı bebeklerin yanaklarında görülen bir döküntü türüdür. Yanaklarda cilt, kırmızı renkli ve oldukça kurumuş görülür. Genellikle, ıslak kalan cildin gösterdiği reaksiyondur. Örneğin uyurken ağzından akan salyanın yastığı ıslatması nedeniyle, bebeğin yanağı sürekli bu ıslaklıkla temas halinde olabilir. Bu döküntüyü önlemek için, bebeğin cildi özel temizleyici losyonlarla silinerek temizlenmeli ve nemlendiriciler kullanılarak yumuşak tutulmalıdır.

Doğum Lekeleri: Doğum lekeleri de oldukça yaygındır. Çoğu, doğum sırasında bebeğin maruz kaldığı basınç nedeniyle ortaya çıkar ve kısa bir süre sonra kendiliğinden kaybolur. Bazıları ise daha uzun süre kalabilir veya önemli bir problemin belirtisi olabilir. Böyle bir durumda doktorunuza başvurmanız gerekir."

Tedavi gerektiren cilt problemleri

Bebeklerin yaşama gözlerini açtıkları ilk günlerde ya da bir süre sonra bazı cilt rahatsızlıkları ortaya çıkabiliyor. Bunlardan bazıları tedavi gerektirir ve mutlaka bir sağlık kuruluşuna veya doktora başvurulmasını gerektiren sorunlardır. Tedaviye erken başlamak, hem rahatsızlığın ilerlemesini hem de tedavisinin uzun sürmesini engelleyecektir. Mikrobik nedenleri olan cilt hastalıklarının en yaygın olanları ise şunlardır:

Pamukçuk: Bebeklerin ilk aylarında ağız içi ve dil üzerinde görülen mantarın yol açtığı bir rahatsızlıktır. Önce beyaz lekeler halinde başlar, sonra tüm dili ve ağız içini kaplar. Pamukçuk ağrı yaparak bebeğin beslenmesini de engeller. Bebek emziriliyorsa annenin meme temizliği, biberonla besleniyorsa biberonların temizliği bu rahatsızlıkla savaşırken çok önemlidir.

Impetigo: Bakterilerin neden olduğu bu rahatsızlıkta, üzeri bal rengi kabuklarla kaplanmış kabarcıklar meydana gelir. Tedavi için, cilt üzerine sürülen özel kremler ve antibiyotikler kullanılır.

Herpes Enfeksiyonu: Doğum sırasında anneden bebeğe bulaşan ve genellikle virüslerin neden olduğu bir enfeksiyondur. Vücudun çeşitli yerlerinde görülen bu rahatsızlık, birkaç kesecikle başlayıp, daha geniş bir bölgeye yayılabilir.

Egzama: Egzamanın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, daha çok kalıtımsal faktörler rol oynar. Ailede astım, saman nezlesi, egzama veya benzer rahatsızlıkların olması, bebekte egzama görülme riskini artırır. İstatistiklere göre, 8 bebekten 1'inde egzama görülmektedir. Egzama rahatsızlığında cildin aşırı kuru, kırmızı renkte, kaşıntılı ve yer yer küçük keseciklerle dolu olduğu gözlenir. Bebeğin yüzü, kulak arkaları, cilt boğumları, koltuk altları, diz ve dirsekleri, egzama rahatsızlığının ortaya çıkmasına uygun bölgelerdir.

Bebeklerde atopik egzama daha yaygın olarak görülmektedir. Bebek cildi, çevresel faktörlere ve iritan maddelere karşı çok hassastır. Bu nedenle, bebeğin cilt bakım ürünleri ve giysileri özenle seçilmeli, aşırı sıcak, soğuk ve rüzgardan korunmalıdır. Bunların yanı sıra yaşamın ilk haftalarında bebeği evcil hayvanlardan, bitki polenlerinden ve sigara dumanından da uzak tutmak gerekir. Bebeklerin egzamalı, açık deri enfeksiyonları ve uçukları olan yetişkinlerden uzak tutulmasında da büyük yarar vardır. Cildin sürekli nemli ve yumuşak tutulmasını sağlayan bebek yağı, nemlendirici losyon ve kremler, kaşıntıyı azaltır. Genellikle huysuz, iyi beslenmeyen ve iyi uyumayan egzamalı bebeklere, dar olmayan ve pamuklu giysiler giydirmek de onları rahatlatacak yollardan biridir.

"Seboreik egzama" da sebebi tam olarak anlaşılmamış, bebeklerde görülen bir başka cilt rahatsızlığıdır. Bu egzama türü daha kısa sürede kaybolur. Bebeğin yemesi ve uyuması, atopik egzaması olan bebeğe göre daha rahat ve düzenlidir. Seboreik egzama vakalarına bir mantar türünün neden olduğu düşünülmektedir. Bu rahatsızlığın tedavisinde, sağlık kuruluşu veya doktorun önerdiklerini dikkatle uygulamak, çevresel faktörlere dikkat etmek ve doğru cilt bakım ürünleri kullanmak çok önemlidir.

Ihtiyoz: Bu cilt rahatsızlığı da kalıtımsaldır. Daha geç yaşlarda (1 ile 4 yaş arasında) ortaya çıkabilen rahatsızlık, bazı çocuklarda sadece kış aylarında görülür. Cildin kuru, kabuklu ve yer yer balık pulu görünümü almasına neden olan ihtiyoz rahatsızlığı da egzama gibi doktor gözetiminde tedavi edilmelidir."
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Nisan 2006       Mesaj #105
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Çocukta ateşe dikkat!
Çocuğunuz size her zaman alıştığınızdan daha sıcak geliyorsa ısısını ölçerek tam bir ölçKULAKTAN MI? DİL ALTINDAN MI? POPODAN MI? KOLTUK ALTINDAN MI?
Bu dört yer de kabul edilir ateş ölçme noktalarıdır. Koltuk altı ölçümleri diğer ölçümlere göre 0,5ºC derece daha düşüktür. 2-2,5 yaşından küçük çocuklarda dil altından ölçüm yapmak teknik olarak biraz zordur. Civalı cam derece kullanmayınız. Elektronik derecelerin ölçüm yapmak süresi 3-4 dakikadır. Kulak dereceleri saniyeler içinde güvenilir ölçümler yapabilmektedir. Ancak ucunun bebeğinizin kulak kanalına iyi oturduğundan emin olmanız gerekir.

Mutlaka rahat kullanabileceğiniz bir dereceniz olmalıdır. Bu derece ile çocuğunuz ateşli değilken birkaç sefer ölçüm yapmalısınız.

KAÇ DERECE YÜKSEKTİR?

Her seviyedeki ateş tehlikeli sayılmaz. Kabul edilen ateş sınırları şöyledir:

Ateşsiz: 34,4-37,9
Ateşli: 38,0-39,9
Yüksek ateşli: 40,0 ve yukarısı

Eğer çocuğunuzun ateşi yoksa fakat hasta görüntüsünü korumaya devam ediyorsa bir saat içinde ateşini bir daha ölçün. Eğer çocuğunuzun ateşi 38,0 ile 39,9 arası ise burada belirtilen talimatları uygulayın. Çoçuğunuzun ateşi yüksek ise hemen doktora bildirin.

ÜÇ AYDAN UFAK ÇOCUĞUNUZ ATEŞLENİRSE

Yeni doğan dönemdeki bebeklerde enfeksiyonla savaşma yeteneği kısıtlı olduğundan ciddi enfeksiyonlar gelişebilir. Ateşi 38ºC’nin üzerine çıkarsa, doktoru acilen arayın. Doktora danışmadan ilaç vermeyin. Çocuğunuzu teşekküllü bir hastanenin acil bölümüne götürebilirsiniz.

ÜÇ AYDAN DAHA BÜYÜK ÇOCUKLAR İÇİN

Ateş, vücudun enfeksiyonlarla savaşma yöntemlerinden biridir. Çocuğunuzun her ateşi çıktığında doktoru görmenizi gerektirecek bir durum olmayabilir. Dikkatli olmak koşuluyla kendi başınıza da çocuğunuzun ateşini kontrol altına alabilirsiniz.

AŞAĞIDAKİ DURUMLARDA DOKTORUNUZU ACİLEN ARAYINIZ

dotBlack Eğer çocuğunuzun ateşi 40 derece ve yukarıda ise
dotBlack Eğer çocuğunuz çok hasta veya açıklayamadığınız hastalık belirtileri taşıyorsa
dotBlack Eğer çocuğunuz bir şey içmek istemiyor, durmadan ağlıyor veya çok halsiz görünüyorsa
dotBlack Eğer çocuğunuz ateşli havale geçiriyorsa. Ateşli havale genelde çocuğunuzun ateşi normalden çok yüksek ise görülür. Havale anında çocuğunuzun elleri ve ayakları şiddetli bir şekilde sallanmaya başlar ve gözleri arkaya doğru kayabilir. Ateşli havale genelde 1-5 dakika sürer. Çocuğunuzun elinin veya kolunun birkaç kere sallanması, onun havale geçirdiği anlamına gelmez.

AŞAĞIDAKİ KOŞULLARDA DOKTORUNUZU ARAYIN

dotBlack Eğer orta dereceli ateş (38,0 - 39,9) 24 saatten daha uzun sürerse ve ateşten başka burun akıntısı veya öksürük gibi başka hastalık belirtileri yoksa. Bu durumda ateşin nereden kaynaklandığını bulmak gerekebilir.
dotBlack Eğer ateşi orta derecede 48 saatten (2 tam gece ve gündüz)daha uzun sürer ve ateş düşürücü ilaçlarla bile düşmezse

ATEŞİ NASIL DÜŞÜREBİLİRSİNİZ?

Hatırlayacağınız gibi eğer çocuğunuz üç aydan daha küçükse hemen doktorunuza başvurmanız gerekir. Ancak bu arada bebeğin üzerini açarak bekleyin ve 15 dakika sonra tekrar ateşini kontrol edin. Eğer çocuğunuz üç aydan büyükse aşağıda verilen bilgileri okuyunuz:

1. Çocuğunuzun üstünü açın
Çocuğunuzun ateşi çıkarken titremesi son derece normaldir. “Üşüttüğü için ateşi çıktı” diye üzerini örtmeyin. Kalın giysiler vücut sıcaklığını dışarı geçirmeyerek çocuğunuzun ateşinin daha da yükselmesine neden olur. Eğer çocuğunuz titriyorsa, onu bir çarşaf veya ince bir havluya sarın.
2. Ilık duş
Üzerini açmanıza rağmen çocuğunuzun ateşi 39ºC’nin üzerine çıkıyorsa hemen doktorunuzu arayın. Bu arada ısıyı hızla düşürmenin yolu da ılık duşa sokmak veya ılık ıslak havlu ile kompres yapmaktadır. Çocuğunuza ılık duş yaptırırken aşağıdaki talimatları uygulamaya özen gösterin.
dotBlack Küveti ılık su ile doldurun.
dotBlack Çocuğunuzu 15-20 dakika suyun içinde oturtun. Arkaya doğru yatmasına izin vermeyin. Suyu çocuğunuzun kafasından aşağıya dökmeyin. Bir süngeri ıslatarak onu çocuğunuzun vücudunun etrafında gezdirin.
dotBlack Büyük bir havluyu ılık su ile ıslatıp tüm vücudunu havluya sarın. Sadece eklem yerlerine ılık su ile kompres yapmak yetersiz kalır.
dotBlack Kesinlikle alkollü kompreslerle ateşi düşürmeye çalışmayın.
dotBlack Çocuğunuz titremeye başladığı zaman, onu küvetten çıkarın ve bir havlu veya ince bir çarşafa sarın.
3. İlaç Tedavisi (Parasetamol)
“Asprin içermeyen ağrı kesicilerde” bulunan aktif maddedir. Çocukluk döneminde tercih edilen ateş düşürücüler bu maddeyi içermektedir. Çocuklarda hiçbir zaman asprin ateş düşürücü olarak kullanılmamalıdır. Parasetamol 4-6 saatte bir verilir. Ateş parasetamole rağmen 38,5ºC’nin üzerinde seyrederse doz aralığını 4 saatten 3 saate almak gerekir. Bu durumda ikinci bir ilaçla parasetamolü dönüşümlü bir şekilde kullanmak gerekir. Aktif maddesi İbuprofen olan ilaçlar, 3 saatte bir parasetamolle birlikte kullanılmalıdırüm yapmanız gerekir.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
25 Nisan 2006       Mesaj #106
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Sigaranın Vücuda Zararları Nelerdir?

Genel olarak bulunduğunuz ortamlarda kötü ve ağır koku yayılır.
Cildiniz bozulacağından cilt karalığı ve yaşlı gösterme belirtileri başlar.
Dişleriniz kirli ve pis görünümlü olmakla beraber, dişeti hastalıkları baş gösterecektir.
Ağız ve yutakta tat alma eksikliği başlar ve kanser riski artar.
Gırtlak ve nefes borusunda iltihaplanma, ses tellerinin zarar göstermesinden başka kansere yakalanma ihtimali fazlalaşır.
Kalp ve damarların görmüş olduğu zarar ve tahribattan dolayı kalp krizi damar tıkanıklığı, tansiyon yükselmesi gibi sakıncalar ortaya çıkar.
Beyinde felç, ileri yaşta bunama (Alzheimer) görülür. Her nefeste 50bin hücrenin ölümüne sebep olur.
Gözlerde katarakt ve ileri yaşta körlük meydana gelir.
Burunda koku alma duygusu azalır.
Akciğerlerde kansere yakalanma, Bronşit ve amfizem gibi rahatsızlıklar meydana gelir.
Mide ve yemek borusunda karama, ülser ve kanser oluşumunu fazlalaşır.
Pankreas kanseri riski artar.
Rahim ve yumurtalıkta kısırlık, çocuk düşürme, sakat ve eksik doğum, erken menopoz, rahim kanseri gibi tehlikeler oluşur.
Testisler ve cinsel organlarda iktidarsızlık, ereksiyonda azalma, döllenme yetersizliği, kalıtımsal bozukluklar meydana gelir.
İdrar kesesinde mesane kanseri meydana gelir.
Ellerde, parmaklarda sararma, tırnaklarda, zayıflama görülür.
Kemik ve iskeletlerde kemik erimesi meydana gelir.
Kol ve bacak damarlarında çeşitli hastalıklar oluşur.
Kılcal damarlar, el ve ayaklardan başlayarak, kol ve bacaklara kadar tıkanıp bu organların kesilmesine (Burger hastalığı) kadar varan hastalıklar oluşur.
Vücutta, yorgunluk, uykusuzluk, ruhsal gerilim, stres, performans düşüklüğü, reflekslerde azalma oluşur.
Anne ve baba mirası olarak; Sigara içen babaların, çocuklarında kanseri önleyen gençliği yok olmaktadır. Hamileliğinde sigara içen hanımların bebekleri %10-15 eksik kilolu doğdukları gibi zeka eksiklikleri de görülür.
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
25 Nisan 2006       Mesaj #107
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Cocukların Altına Kaçırma Sorunu
Geceleri altını ıslatan çocuklar psikolojik olarak içe dönük ve eziklik hissine kapılırken, bu sorun ailelere bıkkınlık veriyor. Yatağını ıslatan çocuğun kişilik gelişimi olumsuz etkileniyor. Çocuk bunu bir sır gibi saklıyor, arkadaş evinde kalamıyor, yaz kampları, okul gezileri, spor turnuvalarına katılamıyor ve ülkemizdeki her 7 çocuktan birisi geceleri yatağını ıslatıyor.
Çocuklarda gece işemeleri konusunda bugüne kadar sayısız araştırmaları bulunan Danimarka Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Norgaard dün ülkemize bir ziyarette bulundu. Çocuklarda uykuda işeme durumunun 2-3 yaşlarına kadar normal olduğunu, ondan sonra gece işemelerinin mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini ve bu durumun çocukların kendilerine olan güvenlerini azalttığını söyledi;" Yaptığımız araştırmalar çocuklardaki bu rahatsızlığın psikolojik herhangi bir yönünün bulunmadığını, tamamiyle fizyolojik bir rahatsızlık olduğunu gösteriyor. Çocuklarda "ADH" adı verilen bir tür su tutucu hormon, geceleri gündüze nazaran iki misli seviyeye çıkar. Bu da idrar kesesinde biriken sıvı miktarını azaltır. Ancak çocukta bu hormon eksik olduğunda çocuk idrarını kontrol edemez ve gece tam işeme yapar. Çoğu aile bunu bilmiyor, çocuğun sorununu psikolojik zannediyor, halbuki basit bir ilaç tedavisi ile sorun kolayca hallolur" dedi.
Ülkemizde ilkokul çağındaki 7 çocuktan birisi "enüretik" yani geceleri altı işiyor. Bazen bu durum yetişkin çağı dediğimiz 17-18 yaşlarına kadar devam edebiliyor. Yine araştırmalar daha çok erkek çocukların gece altlarına işediğini gösteriyor. Burundan günde 1 kez kullanılan sprey ise, hormon eksikliğine bağlı gece işeme sorunu olan çocuklara çare oluyor. 6 ay düzenli olarak kullanılması tavsiye ediliyor, ilk kullanımından itibaren yatak kuruluğunu sağlıyor
Son düzenleyen GusinapsE; 25 Nisan 2006 18:09
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
25 Nisan 2006       Mesaj #108
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Çalışan Anneler İçin Öneriler
Günümüzde artık kadınların çalışması sıradan sayılıyor. Ancak çocuk sahibi olduktan sonra iş hayatına devak etmek.. İşte bu üzerinde durulması gereken bir konu. Başlangıçta durum ne kadar aşılacakmış gibi görünse de, çoğu kadın zamanla bu tempodan yorgun düşüyor. Buna bir de çocuktan ayrı kalmanın getirdiği eksiklik duygusu eklenince, dert birkaç kat daha artıyor. Peki, böyle bir aşamada ne yapmak gerekiyor? Veya şöyle diyelim; çalışan anne olmanın getirdiği sorunlar neler ve bunlar nasıl aşılır?

Her şeyin üstesinden tek başına gelmek
Çoğu çalışan kadının en büyük sorunlarından biri, ofis ve evdeki işler arasında sıkışıp kalmak. Eve ne kadar temizlikçi ya da bakıcı bir kadın da gelse, bu istedikleri düzeni sağlamıyor. Dolayısıyla yorgunluk ikiye katlanıyor. Eğer işler arasında çok fazla boğulduğunuzu düşünüyor ve kariyerinizden vazgeçmek istemiyorsanız, evinize hem temizliğe yardımcı olacak, hem de çocuğunuzun bakımıyla ilgilenecek güvenilir bir kadın alın. Bunun en iyi yolu, çevrenize danışmak veya emin olduğunuz insanlara sormaktır. Ayrıca evinizdeki temizlik aletlerinin güvenli ve pratik kullanımlı olmalarına da dikkat edin. Böylelikle hem çocuğunuzun güvenliğini, hem de yardımcı kadının temizlik yaparken zorlanmayarak, çocuğunuza daha fazla zaman ayırmasını sağlamış olursunuz. Örneğin, evinizde mutlaka hem halı yıkayan, hem de süpüren bir süpürge makinesi bulundurun. Veya otomatik ayarlı çamaşır makinesi, hızlı ve pratik ütüleyen bir ütü aleti gibi. Bütün bunların üzerinizden büyük ölçüde yük alacağına emin olabilirsiniz.

Suçluluk duygusundan sıyrılmak
Çocuğun annesi dışında başka insanlarla da diyalog halinde olması, gelişimleri açısından oldukça olum sayılıyor. Hatta bu iletişimin devamlı olması, çocuklarda güven hissini ve iletişim gücünü artırıyor. Bu nedenle çocuğunuzu işe giderken bakıcının ellerine vermekten rahatsız olmayın. Üstelik bu şekilde bütün gün çocuğunuzdan uzak kalarak, birlikte geçirdiğiniz zaman daha da değerleniyor. İşten eve geldikten sonra, mutlaka çocuğunuzla birlikte geçireceğiniz bir zaman dilimi ayarlayın. Ve bu süreyi sadece çocuğunuzla birlikte bir şeyler yaparak geçirin. Örneğin, birlikte yemek hazırlamak veya oyun oynamak gibi. Hiçbirini yapamıyorsanız, en azından yatmadan önce ona masal okuyun. Bu şekilde hem özlem gidermiş, hem de anne çocuk iletişimini yaşamış olursunuz. Unutmayın ki, çocuğunuz için sizin olmamanız değil, aradığında annesine ulaşabileceğini bilmesidir. Ayrıca çocuğunuzun çalıştığınız yeri tanımasını da sağlayabilirsiniz.

Zamanla yarışmak
Çoğu annenin en büyük hayali, yarım gün çalışmak. Ancak böyle bir çalışma sistemi günümüz koşullarında pek kolay mümkün olmuyor. Özellikle bir de kadın kariyer yaptıysa, iş saatlerinin azaltılması tamamen zorlaşıyor. Böyle bir durumda iyi bir program yapmak en iyisi. Örneğini, hafta içinde işlerin en hafif olduğu günler biraz daha erken çıkarak, çocuğunuzla daha fazla zaman geçirilebilir. Bu şekilde çocuğunuzla birlikte geçirdiğiniz saatleri dengeleyebilirsiniz. Ancak bütün bunlar iyi bir programlama ve düzen gerektiriyor. Son olarak, çocuğunuzun hastalığı durumunda, eşinizden destek isteyin. Çünkü işyerinizden sürekli izin almanız mümkün olmayabilir.



ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
27 Nisan 2006       Mesaj #109
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Çocuğunuzu okul kapısında beklemeyin!

Eylül ayının o en tatlı telaşı başladı; okullar açıldı. Bu zorlu maratonla yeni tanışan öğrencilerin velilerine uzmanlardan bazı öneriler var...


Yaz tatili bitti, okullada ders zili çaldı. Okulla ilk defa tanışacak çocukların evlerinde ayrı bir telaş yaşanıyor. Minik öğrenciler yeni düzene alışmaya çalışırken, aileler de bu zorlu geçiş dönemini kolayca atlatabilmenin yollarını arıyor. Kimi çocuğu ne isterse alıyor, kimi okul kapısında kimi ise sınıfın kapısında çocuğunu bekliyor. Oysa uzmanlar, velilerin okula yeni başlayan çocuklarını birkaç gün okul önlerinde beklemesinin, çocuğun alışmasını zorlaştırdığını söylüyor.

Kocaeli Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Eğitim Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Uzman Nalan Kuru Turaşlı, okula yeni başlayan çocukların ailelerinin, çocuklarını çeşitli sebepler yüzünden okul önlerinde beklediğinin ya da teneffüslerde sürekli görüştüklerini söyledi.

Bazı ailelerin bu konuda daha duyarlı olup, hemen hemen hergün okula geldiğini bu durumun da bazen bir-iki hafta sürebildiğini ifade eden Turaşlı, iyi niyetle, koruma içgüdüsüyle yapılan bu davranışın, çocuğun okula başlama ve alışma sürecini olumsuz etkilediğini vurguladı.

Bu durumun, daha çok okul öncesi eğitim almamış çocukların ebeveynlerinde görüldüğünü dile getiren Turaşlı, şunları kaydetti:

"Veliler okula yeni başlayan çocuklarını okul önlerinde günlerce beklemesin. En fazla 3 gün gitmeleri yeterli. Bekleme süresi arttıkça çocuğun okula alışma süresi de artar. Ayrı bir sosyal çevreye giren çocuk bocalasa da bu normaldir. Çocuğun ailesinin uzun süre okulda beklemesi, teneffüslerde sürekli onunla ilgilenmesi, çocuğa 'istediği an okuldan çıkabileceği, istediği an ailesinin onu okuldan alabileceği' hissini kazandırır."
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Nisan 2006       Mesaj #110
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sağlık Bakanlığı, aileleri "ani bebek ölümleri" konusunda uyardı. Ani bebek ölümlerinin risk faktörleri arasında, annenin gebeliği sırasında sigara içmesi ve doğum sonrası bebek odasında sigara içilmesinin ilk sırada yer aldığını belirten Bakanlık yetkilileri, 1-12 aylık bebeklerin yüz üstü yatırılmaması uyarısında bulundu.


Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada, ani bebek ölümlerinin hiçbir sağlık sorunu olmayan bir bebeğin nedeni açıklanamayan ölümü" olarak tanımlandığı vurgulanarak, bu bebeklerde otopsiyi de içeren tüm incelemelerde ölüm nedeninin saptanamadığı bildirildi.

Açıklamada, halk arasında beşik ölümü olarak bilinen "ani bebek ölümleri"nin, gelişmiş ülkelerde 1-12 aylık bebekler arasında en sık görülen ölüm nedeni olduğu ifade edilerek, bu ölümlerin yüzde 95'inin bebeklerin ilk 6 ayında ve çoğunlukla 2-4 ay arasındaki bebeklerde gerçekleştiğine dikkat çekildi.

Türkiye'de ani bebek ölümleri açısından bir çok risk faktörünün varlığını sürdürdüğü vurgulanan açıklamada, "Erkek çocuklarda daha sık görülen ani bebek ölümlerinin risk faktörleri arasında, annenin gebeliği sırasında sigara içmesi ve doğum sonrası bebek odasında sigara içilmesi ilk sırada yer alıyor.

Annenin gebeliğinde sigara içmesinin ani bebek ölümü riskini 4 kat artırdığı belirlenmiştir. Hamilelikte sigara içilmesi, ayrıca erken doğum ve düşük doğum ağırlıklı bebek riskini de beraberinde getirmektedir. Bu nedenle anne adayları hamilelikleri süresince sigaradan aktif ve pasif içici olarak kesinlikle uzak durmalı ve doğum sonrası da bebeklerini sigara dumanından tümüyle uzak tutmalıdır" denildi.

Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, gebelikte alkol kullanımının "ani bebek ölümleri" açısından risk faktörü olduğu belirtilerek, ani bebek ölümleri konusunda ailelere yönelik şu uyarılara yer verildi:

Bebeğin buldunduğu oda sıcaklığı

"1-12 aylık ve özellikle 1-6 aylık bebeklerinizi kesinlikle yüz üstü yatırmayın. Yan yatış pozisyonu da bebeğin uykuda dönme ihtimali bulunduğundan uygun değildir. Yan yatış pozisyonu tercih ediliyor ise yüzüstü pozisyona dönüş olasılığını azaltmak için altta kalan kol öne getirilmelidir. Ani bebek ölümü vakalarının yüzde 30'u bebeklerin uygun olmayan yerlerde yatırılması sonucu gerçekleşmektedir. Bebekleri yumuşak yatak, yastık ve yorgan gibi yüzeylere yatırmayın.

Yatak ve karyola uyumlu olmalı, yatak-karyola arasında bir parmak ya da 2 santimetreden daha fazla aralık olmamalı, karyola parmaklıkları arasında 2 parmak yada 5 cm genişliğinden fazla mesafe bulunmamalıdır. Bebeğinizin ağzında emzik veya biberonla uyumasına izin vermeyin. Bu durum bebeklerin boğulmalarına yol açıyor. Bebeklerin çok kalın giydirilmeleri ve kundaklanmaları, 'ani bebek ölümleri' açısından risk faktörleri arasında yer alıyor.

Bebeğinizi mevsim şartlarına uygun olarak giydirin ve kundak yapmayın. Bebeğinizin bulunduğu oda sıcaklığının yaz-kış 24 derece olmasını sağlayın. Bebeklerinizi aşırı sıcak ve soğuktan koruyun. Bebeklerinizi doğar doğmaz emzirmeye başlayın, bebeklere ilk 6 ay sadece anne sütü verin ve 6 aydan sonra uygun ek besinlerle beraber emzirmeyi 2 yaşına kadar sürdürün. Bebeklerinizi kendi yataklarında yatırın.

Sizinle beraber uyumaları, yatakların bebekler için uygun malzemeden olmaması, ağırlığınız altında kalma riski nedeniyle kesinlikle önerilmemektedir. Bebeklerin uyudukları yatakların çarşafları gergin ve temiz olmalı, battaniye veya örtü kullanılacaksa, bu malzemeler yatağın altına sıkıca yerleştirilmeli ve bebeğin ancak göğsüne kadar örtülmelidir. Bebeklerin örtü veya battaniyeyi yüzlerine çekme ve nefessiz kalma ihtimaline karşı, uykuları süresince aralıklarla kontrol edilmeleri gerekmektedir."

Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, annenin ilk gebelik yaşının 20 yaşın altında gerçekleşmesinin "bebek ölümleri" açısından önemli bir risk olduğu belirtilerek, hamileliği süresince sağlık personeli yardımı almayan ve doğumunu evde, sağlık personeli desteği olmaksızın gerçekleştiren annelerin bebeklerinin, çok önemli sağlık sorunlarıyla karşı karşıya olduğuna vurgu yapıldı.

Annenin gebelikleri arasındaki sürenin kısalığının, bebek ölümleri açısından risk olduğu vurgulanan açıklamada, 2 doğum arası olması gereken ideal sürenin 2 yıl olduğu kaydedildi.

Benzer Konular

7 Temmuz 2012 / asla_asla_deme Taslak Konular
24 Mayıs 2009 / barış Tıp Bilimleri
13 Şubat 2012 / AeraCura Taslak Konular