Arama

Milletler Cemiyeti

Güncelleme: 6 Ağustos 2012 Gösterim: 4.754 Cevap: 1
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
3 Ağustos 2012       Mesaj #1
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Milletler Cemiyeti
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

800pxleagueofnationsana

1920–1945 yılları arasında Milletler Cemiyeti içindeki üyelerin ve dünyanın durumu

Birleşmiş Milletler'in temeli sayılabilecek bu organizasyon, I. Dünya Savaşı'nın ardından İsviçre'de 10 Ocak 1920'de kuruldu. Amacı, ülkeler arasında yaşanabilecek sorunları barışçı yollarla çözmek idi. Bir süre çalıştı fakat fazla bir varlık gösteremedi. II. Dünya Savaşı'nın ardından 1946 yılında dağıldı.

Paris Barış Konferansının 25 Ocak 1919'da yapılan toplantısında; uluslararası barışı ve güveni sağlayacak ve devam ettirecek bir Milletler Cemiyeti kurulmasına karar verildi. Bu kararı yerine getirmek için bir komisyon kuruldu.

Komisyonun hazırladığı sözleşme 28 Nisan 1919 tarihinde Konferans Genel Kurulu'nda kabul edildi ve böylece Milletler Cemiyeti kurulmuş oldu.

20 yıl süreyle dünya milletlerine hizmet veren bu cemiyet tüm çabalara rağmen II. Dünya Savaşı'nın çıkmasını engelleyemedi. Savaş sonrası 18 Nisan 1946'da Cenevre'de toplanan konferans, XXI. Genel Kurul Toplantısıyla cemiyetin dağılmasına karar verdi.

Her savaş sonrası antlaşmalarına önsöz olarak konması şartını getiren Milletler Cemiyeti Yasası; Bir Başlangıç Bölümü ve 26 maddeden oluşmaktaydı.

Milletler Cemiyeti'nin Mahiyeti ve Organları

font3E800pxpalaisdesnations

Palais des Nations, Milletler Cemiyeti'nin Cenevre'de kullandığı genel merkezi

Milletler Cemiyeti Sözleşmesi'nin başlangıç bölümünde, cemiyetin genel amaçları ile üyelerinin yüklendikleri sorumluluklar şöyle belirlenmiştir:

“ Uluslar arasında işbirliği geliştirmek ve uluslararası barışı ve güvenliği sağlamak için, savaşa başvurmamak konusunda birtakım yükümlülükler kabul etmek, gizlilikten uzak, adaletli ve onurlu uluslararası ilişkiler sürdürmek; Hükümetlerce, bundan böyle eylemsel davranış kuralı kabul edilen uluslararası hukuk kurallarına kesinlikle uymak; Örgütlenmiş halkların karşılıklı ilişkilerinde adaleti korumak ve antlaşmalardan doğan bütün yükümlülüklere titizlikle saygı göstermek... ”

800pxmilletlercemiyetio

Milletler cemiyeti organlari.

Sözleşmenin 26 maddeden oluşan, üyelik ve örgütün yapısı, barışın sürekliliğini sağlamak, antlaşmalar, uluslararası işbirliği ve uluslararası yönetim, sözleşme hükümlerinin değiştirilmesi gibi hususları belirleyen metnine göre ise:

  1. Cemiyete üye kabulü Genel Kurulun üçte iki çoğunluğunun kararıyla olacaktı (Madde 1).
  2. Cemiyet, bir Genel Kurul, bir Konsey ve bunlara yardım eden bir Sürekli Sekreterlikten oluşacaktı (Madde 2).
  3. Cemiyet üyeleri, barışın sürekliliğini sağlamak için, ulusal silahların en düşük bir düzeye indirilmesi zorunluluğunu kabul ediyorlardı (Madde 8).
  4. Cemiyet, üyeleri arasındaki çıkacak anlaşmazlıklarda hakemlik yapabilecek ya da bunları Konsey'de inceleyecekti (Madde 12).
  5. Barışın sürekliliğini sağlayan hakemlik antlaşmaları gibi uluslararası yükümlülükler ve Monroe Doktrini gibi bölgesel anlaşmalar, bu sözleşme'nin hiçbir hükmüyle bağdaşmaz sayılmayacaktı (Madde 21).
  6. Savaştan sonra bağımsızlığına kavuşan ve kendi kendilerini yönetme yeteneğinden henüz yoksun halkların oturduğu ülkelere, kendi kendilerini yönetmeye yetenekli olacakları zamana kadar, cemiyet adına yönetimlerine bir mandatör seçilebilecekti (Madde 22).
Milletler Cemiyeti'nin Başarısızlık Sebepleri
  • Cemiyetin bünyesinde savaşı önleyici tedbirlerde boşluklar mevcuttu ve yaptırımlar yetersizdi.
  • Sözleşmenin 10. maddesi mütecavizi tayin etmediğinden, bu madde barışı korumada yetersiz kalıyordu.
  • Önemli konularda oy birliği prensibinin uygulanması, politik ve hukuki sorunların çözümünü engelliyordu.
  • Barışı koruyacak ve devamlı kılacak uluslararası zihniyet yetersiz ve noksandı. Habeşistan olayı, 1937 Japon taarruzu ve 1 Eylül 1939 tarihinde Alman ordularının Polonya'ya taarruzu ile başlayan II. Dünya Savaşı, Milletler Cemiyeti'ni etkisiz duruma getiren nedenler arasında sayılabilir.
  • Paris Barış Konferansı'nda hazırlanan antlaşmaların bir parçası olması
  • Bir yandan insan haklarını korumaya çalışıp diğer yandan kolonileşme ve manda sisteminin garantisi durumunda olması çelişki yaratıyordu.
Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne Bakışı

Milletler Cemiyeti'nin müzakere edildiği dönemde Tükiye'nin uluslararası ilişkilerde varlık gösterebilecek bir siyasi durumu yoktu. Cemiyet kurulduğunda Kurtuluş Savaşı devam ediyordu. 14 Kasım 1922'de İsmet Paşa Lozan Konferansı'nda bir açıklama yaparak barış antlaşması sonrasında Türkiye'nin Cemiyet'e üye olmaktan memnun olacağını ifade etmiştir. Ancak Musul sorununun devam etmesi nedeniyle Türkiye üye olmamış, bu sorunla ilgili olarak Cemiyet'in verdiği karar da Cemiyet'e karşı olumsuz düşüncelerin artmasına yol açmıştır. Ancak gene de Türkiye Milletler Cemiyeti'nin konferansalarına ve silahsızlanma komisyonuna katılmış, teknik ve insani etkinliklerine ilgi göstermiştir. Türkiye MC'ye daha sonra üye olmuştur.(18 Temmuz 1932)

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 0 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
6 Ağustos 2012       Mesaj #2
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
MİLLETLER CEMİYETİ (Cemiyet-i Akvâm) VE TÜRKİYE’NİN BU CEMİYET’E GİRİŞİ (1932)
M.Emin DİNÇ
Sponsorlu Bağlantılar

Türkiye, dört yıllık ağır ve zorlu bir mücadelenin sonunda kazandığı kesin bir zaferin ardından 24 Remmuz 1923’ de imzaladığı Lozan Barış Antlaşması ile uluslararası planda kendisini resmen tanıtmış, bunun ardından da 29 Ekim 1923’ te Cumhuriyeti ilan ederek, yeni devleti resmen kurmuştur.

Bundan sonra , bir yandan iç meselelerini halletmeye çalışırken, bir yandan da uluslararası ilişkiler kapsamında çözüm bekleyen sorunlarını çözme gayreti içine girmiştir. Bu çerçevede çeşitli devletlerle olan sorunlarını, yeni bir devlet olmasına rağmen, kendi açısından başarılı sayılabilecek bir şekilde tek tek hal yoluna koyarken, bir yandan da uluslararası gelişmeleri çok yakından izleyerek, fırsatları en iyi şekilde değerlendirip, uluslararası barış ve güvenliğisağlama çalışmalarına aktif olarak katılabilmenin yollarını aramıştır.

Türkiye’ nin kendi dışındaki gelişmeler, nihayet 1930’ lu yıllara girildiğinde ona bu fırsatı vermiş ve Türkiye, hem de onurlu bir şekilde 18 Temmuz 1932’ de, o zamanın dünyadaki en büyük uluslararası kuruluşu olan Milletler Cemiyeti ( Cemiyet-i Akvâm )’ ne girmiştir. Bu, Türkiye’ nin 1924’ lerden beri izlediği başarılı dış politikanın ona kazandırdığı başarılı bir sonuçtur. Bu bildiri, bu olayın, hangi gelişmelerin ardından ve ne şekilde gerçekleştiğini inceleme amacını taşımaktadır.

Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvâm)’nin Kuruluşu ve Yapısı:

A-Milletler Cemiyeti’nin Kuruluşu


Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri, bu büyük savaşın acı tecrübelerini göz önünde tutarak, bundan böyle yeni savaşları önlemek,uyuşmazlıkları barışçı yolllardan çözmek, hukuk kurallarına saygılı olmak ve uluslararası işbirliğini geliştirmek; böylece dünyada barış ve güvenliği sağlamak amacı ile evrensel bir örgüt olarak Milletler Cemiyeti’ni kurdular ve 10 Haziran 1919’da Milletler Cemiyeti Sekreterliği Londra’ da çalışmaya başladı. Son yüzyıllar içinde bu amaçlara hizmet edecek böyle bir teşkilat kurma düşüncesi, bir çok kereler ortaya atılmış olmasına rağmen , bu nicelik ve nitelikte uluslararası bir örgüt tarihte ilk kez ortaya konuluyordu.

Milletler Cemiyeti Anayasası, İngiliz ve Amerikalıların müşterek çalışması ile hazırlanmış, tarafsız devletlerin fikirleri de alındıktan sonra 28 Nisan 1919’ da Paris Barış Konferansı tarafından kabul edilmişti.5 Milletler Cemiyeti, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulmuş ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tasfiyeye uğrayana kadar, iki savaş arası dönemin olaylarını etkileyen ve bu olaylardan etkilenen bir kurum olarak varlığını sürdürmüştür.
Milleyler Cemiyeti, kurulduğunda 27 kurucu üyesi vardı.7 Ancak, 1920’ de üye sayısı 43’ e ulaşmış bulunuyordu.8 Zamanla, yeni üyelerin katılımı ile teşkilat nicelik olarak genişlemiştir.

B-Milletler Cemiyeti’nin Yapısı Ve Niteliği :


Milletler Cemiyeti Anayasası’na göre, üyeler arasında ayrım yapılmış “Kurucu” ve “Davetli” olmak üzere iki kategoride toplanmıştır. Buna göre :

1. Kurucu Üyeler : Barış antlaşmalarına galip devlet statüsğ ile imza koyan devletlerdi.
2. Davetli Üyeler : Bunlar ise daha çok Birinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmış olan devletlerdi.
3. Sonradan Giren Üyeler : Anayasa’da belirtilmeyen bir . katogori daha vardı ki, bunlar da ilk zamanlarda “Savaşın mağlubu veya onlara destek verenler” idi. Ancak, zamanla uluslararası ilişkiler ortamındaki bazı gelişmeler üzerine şartlı veya şartsız olarak, davetli veya kendi başvurusu üzerine kuruma alınan üye devletlerdi.

Cemiyet, Anayasası’na göre “Yüklenmiş olduğu görevlerden birini yapmayan bir üye, diğer üyelerin kararı ile üyelikten çıkarılabilirdi. Ayrıca, kendi isteği ile cemiyet üyeliğinden ayrılmak isteyen devlet, bunu Sekreterliğe bildirdikten iki yıl sonra üyelikten ayrılmış ve çıkmış” sayılırdı.

Milletler Cemiyeti’nin üç önemli organı vardı. Bunlar :

a)ASSAMBLE : Cemiyete üye olan devletlerintemsilcilerinden oluşurdu. Her üye devlet, bu mecliste bir oya sahipti ve kendisini en fazla üç kişi ile temsil ettirebilirdi. Kural olarak her yıl Eylül ayında toplanan meclis, teamül olarak oybirliği ile karar verirdi.

b)KONSEY : Konsey, başlangıçta dokuz üyeden oluşuyordu. Bunun dördünü “Daimi üye” sıfatı ile İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya ile Assamble üyeleri arasından her üç yılda bir değişmek üzere seçilen “geçici veya süreli” üyeler teşkil ederdi.

c)GENEL SEKRETERLİK : Assamble’nin veya Konsey’in görevlerini yerine getirmek amacıyla kurulan ve bu itibarla yardımcı ve tamamlayıcı bir rolü bulunan Genel Sekreter ve ona bağlı geniş bir memurlar kadrosu vardı. Genel Sekreter’e genel Sekreter Vekili, 3 tane de Genel Sekreter Yardımcısı yardımcı oluyordu. Genel Sekreterliğin bir çok şubeleri vardı ve buralarda 47 millete mensup 600 kadar memur çalışırdı.

Milletler Cemiyeti’nin merkezi Cenevre’de bulunuyordu ve burada büyük bir saray inşâ edilmişti. Cemiyet fonksiyonunu yitirene kadar çalışmalarını burada sürdürmüştür.

C-Milletler Cemiyeti’nin Uluslararası Politika Ve Gelişmelere Etkileri Ve Rolü

1920-1939 sürecinde Milletler Cemiyeti’nin uluslararası ilişkiler ortamındaki rolü, etkisi ve durumu iki ana devreye ayrılarak incelenebilir. Bunun en önemli nedeni, “1930’ lu yıllara kadar Milletler Cemiyeti’ne olan güvensizliğin , bazı önemli ve temel sorunların çözümlenmesi ile yerini güven duygusuna bırakması ve bir çok ülkenin Milletler Cemiyeti’ne ilgi duyması sonucunu doğurmasıdır”. Ancak, bütün bu gelişmelere rağmen Milletler Cemiyeti, İkinci Dünya Savaşı’nı önlemeye muktedir olamamıştır.

Milletler Cemiyeti, kuruluşunun ilk yıllarında “Galip devletler tarafından, kendi lehlerine göre oluşturulmuş bulunan statükonun korunması amacıyla kurulmuş olduğundan ve bu devletlerin Manda adı altında sömürgeciliği sürdürmeleri yüzünden” , hem Asya ve Afrika’da, hem de Amerika kıtasında bir çok ulusun ve ülkeningüvenini kazanamamıştı.
Versailles Antlaşmasını onaylamamış olan Amerika’nın , kuruluş süecinde bu cemiyete girmemiş olması da , cemiyetin etkinliğinin azalmasında ve cemiyete karşı olan güvensizliğin artmasında önemli rol oynamıştır. Cemiyetin bir diğer büyük zââfı da Musul Meselesi’nde görüldüğü gibi “büyük devletlerin milli amaç ve politikalarına vasıta” olarak kullanılmasıydı.

Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bir çok devlet, bu cemiyetin başlıca amacı olan “barışı sürdürme, silahlanma ve saldırıları önleme” yi gerçekleştiremeyeceğini anlayınca, kurum dışı faaliyetlerle bunları gerçekleştirme çarelerini aramaya koyulmuşlar ve bu girişimlerin sonucu olarak, 1925’de Lokarno, 1928’de de Briand-Kellog Paktı imzalanmıştır.

1923-1932DEVRESİNDE TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI


A-İçteki Gelişmelerin Dış Politikaya Etkileri


Türkiye, dört yıl süren zorlu ve ağır bir savaştan sonra kazandığı kesin zaferin ardından, 24 Temmuz 1923’de Lozan Barış Antlaşması’nı imzalamış ve yeni haliyle varlığını uluslararası planda resmen tanıtmıştı. Ancak, Lozan’dan sonra da karşılıklı taraflar arasında güven duygusu hemencecik yerleşmedi. Bunun en önemli nedeni, Lozan’da kesin çözüm formülüne bağlanmamış olan bazı problem ve sorunların daha sonraki dönemlerde çözümlenmeye çalışılması sırasında ortaya çıkan bunalımlardır. Bu durm Türkiye’nin karşı tarafta yer alan devletlere karşı olan güvensizliğini arttırdığı gibi, sorunların çözümlenmesini güçleştirici bir rol de oynamıştır. Bu yüzden taraflar arasında güvene dayalı normal ilişkilerin kurulması uzunca bir zaman almıştır.

Lozan’dan sonra Türkiye, Cumhuriyeti ilan ederek yeni devletin rejim sorununu bu şekilde halletmişti. Devletin kurucusu Atatürk, “bir yandan Türkiye’yi çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak amacıyla, devlet ve toplum hayatının her alanında bir dizi yenilikler gerçekleştirirken, bir yandan da bu yeniliklerin korunması kaygısı ile ülkenin henüz Batı Avrupa demokrasisini hazmedecek siyasi bir olgunluğa erişmediği düşüncesi ile ülkeyi bir süre daha tek parti ile idare etme” yolunu seçmişti.Atatürk’ün ölümüne kadar, bu çabalar sürdürülmüş, şüphesiz içteki bu gelişmelerin dış politikaya önemli etkileri olmuştur.

İçerde yeniliklerle memleketi medenileştirmeye çalışan ve demokratik hayata hazırlayan Atatürk, “Yurtta Sulh-Cihanda Sulh” ilkesi ile de Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikada izleyeceği yolu göstermiş bulunuyordu.Çünkü,Lozan’dan sonra, uluslararası ilişkiler bakımından Osmanlı İmparatorluğu’nun yerini almış bulunan Türkiye’nin stratejik önemi daha da artmıştır. Bu yeni dönemde Türkiye,Avrupa’nın bütün güçlü devletleri ile komşu durumuna gelmiştir.Sovyetler Birliği Doğu Bölgesinde, İngiltere, Irak ve Kıbrıs vasıtasıyla, Fransa Suriye mandasıyla, İtalya ise On İki Ada ve Meis Adası’nı ele geçirdiği için Türkiye ile sınırdaş olmuşlardı.

Kendi içinde gerçekleştirdiği inkılâpları başarıya ulaştırmak durumunda olan Türkiye, bütün devletlerle iyi geçinmek zorundaydı.Atatürk, Türkiye’nin bu devrede izlediği dış politikanın içteki devrimlerle olan ilişkisini,1 Kasım 1928’de T.B.M.M.’nin 3.dönem 2. toplanma yılını açış konuşmasındaki şu ifâdeleri ile anlatıyordu: “ Esaslı reform ve gelişme içinde bulunan bir memeleketin hem kendisinde, hem de çevresinde barışı ve huzuru ciddi olarak arzu etmesinden daha kolay açıkalanabilecek bir durum olamaz.”.

Netice olarak şunu söylemek gerekir ki, Türkiye 1923-1938 devresinde, dış dünya ile olan ilişkilerinde, içteki durumu nedeniyle barışçı bir dış politika izleme yolunu tutmuştur.

B-Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne Bakışı Ve Bunu Etkileyen Faktörler :


Millletler Cemiyeti, Birinci Dünya Savaşı’nı galip olarak bitiren devletlerin önderliğinde “Versailles Barış Antlaşması ile tesbit edilen savaş sonrası düzenin devamını sağlamak ve bu statükoyu korumak” amacıyla kurulmuştu. Türkiye ise, diğer bazı devletler (Meselâ Almanya ) gibi, bu savaşta yenilgiye uğradığı için teşkilâtın asli üyeleri arsına alınmamıştı.

Lozan Antlaşması, Türkiye ile Millletler Cemiyeti’nin aktif ve etkili üyeleri arasında imzalanmış olmakla birlikte, Milletler Cemiyeti hükümleri, bu antlaşma metnine ilâve edilmemişti. Buna rağmen, Lozan Antlaşması belgelerinde, Milletler Cemiyeti’ne bir çok konuda rol ve yetkiler tanınmıştı.Bunlar “Türk-Irak sınırının belirlenmesi, Azınlıkların korunması, Karma Hakem Mahkemesi, Boğazlar Sözleşmesi ve Trakya sınırının askerden arındırılması” gibi konularla ilgiliydi.

Bu kapsamda olmak üzere, “Musul sorununun çözümü sırasında Milletler Cemiyeti’nin İngiltere’ nin etkisi ile Türkiye için olumsuz bir tutum içine girmesi, Konsey’ de alınabilecek zorlayıcı önlemlere Türkiye’nin uyması zorunluluğunun getirilmesi ve diğer bir önemli sebep olarak da Türkiye ‘nin Milli Mücadele’den beri, Batı karşısında Sovyetler’e dayanarak ve bu ülke ile iyi ilişkilerini sürdürerek yürütmeye çalıştığı dış politikası”, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne karşı olumsuz ve güvensiz tavrını sürdürmesini etkileyen faktörler olarak sayılabilir.

Türkiye ‘nin o dönemde önemli bir müttefiki durumunda olan Sovyetler Birliği “Türkiye’nin Millerler Cemiyeti dışında kalırsa daha da güçleneceğini, oysa İngiltere’nin Türkiye’yi Milletler Cemiyeti’ne sokarak Fransa’ya karşı tutum almasını sağlamaya çalıştığını,Fransa’nın da aynı şekilde bir politika güderek, Türkiye’ yi Milletler Cemiyeti’ne sokup, onun İngiltere’ye karşı tavır almasını arzuladığını, Almanya’nın ise İngiltere ve Fransa’ya karşı Milletler Cemiyeti içinde kendisine destek olması için Türkiye’yi bu teşkilâta sokmaya çalıştıklarını” ifâde ediyordu.23 Kısacası, S.S.C.B.,Türkiye’nin “Milletler Cemiyeti”ne karşı tutum ve politikasını etkileyen önemli bir faktör olarak göze çarpmaktaydı.

Ancak, belli bir devreden sonra Türkiye, “artık, hem batı ile ilişkilerini geliştirmek, hem de Sovyetler Birliği ile olan iyi ilişkilerini sürdürmek ve bu politikanın doğal bir sonucu olarak da giderek kutuplaşma ve gruplaşma eğilimi gösteren uluslararası ilişkiler ortamında “denge” esasına dayalı bir genel dış politika” uygulamak istiyordu.

Avrupa’ da ve daha bir çok yerde meydana gelen olaylar ve gelişmeler yüzünden “Bunalımlar Dönemi” olarak adlandırılan 1923-1931 döneminde Türkiye’nin bütün dış politika faaliyetleri, “yeni bir kurtuluşun ortaya çıkardığı sorunları çözmek ve yeni Türkiye’yi Uluslararası çevrede istikrarlı bir düzene oturtmak” amacına yönelmiştir.Türkiye, yedi yıl bu sorunlarla uğraşmış ve nihayet 1930 yılından itibaren gerçekleştirmek istediği bu düzene kavuşmıuştur.Ancak, ne var ki, Türkiye, bu sorunlardan yakasını kurtardığı zaman, uluslararası ilişkiler 1931 yılından itibaren yeni bir bunalım devresine girmiş ve özellikle Avrupa ‘da patlak veren bunalımlar ister istemez bir bölge ülkesi olan Türkiye’yi de etkisi altına almıştır.

Bu gelişmeler sürecinde, belirtilmelidir ki, Türkiye revizyonist Avrupa Devletleri’nin yaptığı gibi, “bu ortamı kendi çıkarları için bencilce kullanmak ve sömürgeci politikalar izlemek” yoluna gitmemiş, aksine kollektif barış ve güvenliğin hararetli bir savunucusu olarak, anti-revizyonist bir politika izlemiştir.

TÜRKİYE’NİN MİLLETLER CEMİYETİNE GİRİŞİ


A-Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne Giriş Şekli


1930 yılına kadar , hem kendi iç sorunlarını, hem de dış politikadaki ikili ilişkiler kapsamında yer alan sorunlarını çözmekle uğraşan Türkiye, adeta uluslararası işbirliği çalışmalarının dışında kalmış bir manzara sergiliyordu. Yalnız, 1928’lerden itibaren silahsızlanmayı hazırlayan konferansın çalışmalarına katılmaya başlamıştı. Bir kaç yıl içinde ise, bölgesiyle ilgili olanlar başta olmak üzere, hemen hemen bütün uluslararası çalaışmalara katılan bir ülke haline gelmiştir. Bir “Avrupa Birliği” projesi olan ve 27 Ağustos 1928 tarihinde Paris’ te imzalanan “Briand-Kellog Paktı”na katılmamış olan Türkiye, Ocak 1931’de “mevcut ekonomik bunalımın Avrupa devletlerinin tamamını etkilediği ve ilgilendirdiği” gerekçesi ile davet edilmiş ve bundan sonra bu komisyonun çalışmalarına katılmaya başlamıştır.

Cenevre’de Silahsızlanma Konferansı sırasında yapılan temaslarda Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesi konusu da görüşülmeye başlandı. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Aras) Bey, Silahsızlanma Konferansı’nın 13 Nisan 1932 tarihli toplantısında yaptığı konuşmada “Bugün yüksek huzurlarınızda (merkezinizde), sesimi duyurmak şerefine erdim ve genel barış ve anlaşma idealine inancımızın en iyi bir göstergesi olduğunu zannettiğim politikamızın genel çerçevesini tarif eyledim. Eğer amacımı açıklayabildiysem , eğer Türkiye’nin size açıkladığım şekildeki politikası Milletler Cemiyeti’nin ruhuna uygun düşüyor ise, sizlere temin edebilirim ki, Türkiye Cumhuriyeti bu asil davaya katılmakta hiç bir engel görmeyecektir.” diyerek, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girmeye hazır olduğunu bildirmiştir.Milletler Cemiyeti Konseyi ise, 6 Haziran 1932 tarihli bir toplantısında Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne davet edilmesine oy birliği ile karar vermiştir. Yani, Türkiye ‘nin Milletler Cemiyeti’ne girmesi, kendi müracaatı üzerine değil, Milletler Cemiyetinin çağrısı üzerine olmuştur. Türk Hükümeti böylesini daha uygun bulmuştur. Hazırlanan senaryo gereği çağrı, İspanyol temsilcisinin girişimi, Yunan temsilcisinin de desteği ile 29 üyenin imzaladığı bir davet pusulasıyla yapılmıştır. Bunun üzerine T.B.M.M., 9 Temmuz 1932 günü kabul ettiği bir genel kurul kararı ile bu davete, Genel Sekreter’e hitaben şu cevabı vermiştir:

“Sayın Genel Sekreter;
Genel Kurul adına yaptığımız çağrıya karşılık,Türkiye Cumhuriyeti’nin Milletler Cemiyeti’ne üye olmağa hazır bulunduğunu ve Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne üye olmayan devletlerle yapılanlar da kapsam içinde bulunmak üzere, şimdiye kadar yaptığı anlaşmalarda üstlendiği yükümlülüklerin, Cemiyet üyeliği görevleriyle hiçbir biçimde çelişir nitelikte olmadığını bildirmekle onur duyuyoruz.Bu konu da şunu da belirtmek isteriz ki, Türkiye’nin Cemiyet’e katılmadan önce imzaladığı tüm anlaşmalar, Milletler Cemiyeti üyelerinin imzacısı bulunduğu Paris Yasası’nın özü çerçevesinde yapılmıştır...”

Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne katılırken, daha önceki bazı örnekleri nazara vererek, Cemiyet’in kararlaştıracağı yaptırımlara, kendi askeri ve coğrafi durumlarıyla bağdaşacak bir ölçüde katılabileceğini, bir çekince ile ortaya koymuştur.

Netice de Genel Sekreter, konuyu Genel Kurul’a sunmuş, Genel Kurul da 18 Temmuz !932 günkü oturumunda 43 (Kırküç) üyenin oybirliği ile Türkiye’yi Milletler Cemiyeti üyeliğine kabul etmiştir.

B-Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne Girişinin Yol Açtığı Yeni Politik Durum Ve Değişiklikler

1-Türkiye Açısından Ortaya Çıkan Yeni Durum

Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne katıldıktan sonra, onun içinde barış ve ortak güvenlik için canlı bir çalışma içine girmiştir. Bunun olumlu bir sonucu olarak 1935-1937 döneminde Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilmiş, Dışişleri Bakanı Dr.Tevfik Rüştü Aras da 1937 yılında Konsey’e “Başkanlık” etmiştir.

Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne üye olmadan önce, iki sorunu [Musul ve Etabli (Mübadele) sorunları] Cemiyet’e getirmiş ve bunlar Türkiye‘nin pek de lehinde olmayan şekillerde sonuçlanmıştır. Oysa, Cemiyet’e üye olmasından sonra, Cemiyet gündemine giren Hatay Sorunu, zamanın siyasal konjonktür ve şartları içinde, ama Türkiye’nin davasına uygun bir biçimde ele alınarak çözümlenmiştir.

Türkiye’nin belirli bir süreci izleyerek uluslararası işbirliğine ve kollektif barış faaliyetlerine katılması, Batılı devletlerle olan ilişkilerini geliştirdiği gibi, Sovyetler Birliği’nin Batı ile olan ilişkilerinin de yumuşamasına ve belli ölçüde bir iyileşme sürecine girmesine neden olmuştur.

Netice de Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne katıldıktan sonra, bu teşkilata sonuna kadar ve samimiyetle bağlı kalmış, barışın kurulması çabalarında Cemiyet’i daima desteklemiş ve herkesin ilgisini çeken, dostluğu aranılan bir devlet haline gelmiştir.

2. Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne Giriş Süreci Ve Sonrasında Dünyadaki Gelişmelerin Mahiyeti:

Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesini izleyen günler ve aylarda, devletler arasında gruplaşmalar süatle gelişmiş ve bu süreçte Sovyetler Birliği’de Milletler Cemiyeti’ne (1934’de) girerek bu statükocu gruba katılmıştır.

Milletler Cemiyeti, bu süreçte bazı küçük uluslararası anlaşmazlıkların hallinde başarılar elde etmiş, ancak bazı konularda da başarısız olmuştur. Özellikle, 1935 yılında İtalya’nın diğer bir üye devlet olan Habeşistan’ı işgali karşısında Milletler Cemiyeti’nin etkisiz kalması, teşkilatın prestijini çok düşürmüştür.

Yine,Milletler Cemiyeti’nin fikir babası olan A.B.D., galip devletlerin mağlup devletleri baskı altında tutmalarından başka bir işe yaramayacağını düşündüğünden bu kuruma girmemiş, dolayısı ile bu durum, Cemiyet’in uluslararası etkinliğinin beklendiği ölçüde olmamasının önemli nedenlerinden birisi olmuştur.

Milletler Cemiyeti, yasasında olduğu halde, bir çok olayda yaptırım uygulama yoluna gitmemiş, manevi otoritesi ile bu anlaşmazlıkları çözümlemeye çalışmıştır. Belki de bu yöntem denemesi, etkinliğinin azalmasına yol açmıştır.

SONUÇ

Milletler Cemiyeti, Birinci Dünya Savaşı’nın sonucunda, temelleri 1919 Versailles Antlaşması’nda atılmış olarak “Dünya da savaş ve saldırıları önlemek, mevcut durumu, yani statikoyu korumak” amacıyla kurulmuştur. Kurucuları, Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri olduğundan Avrupa dışında pek güvenle ve umutla karşılanmamıştır. Bir takım uluslararası anlaşmazlıkları çözme teşebbüsleri olmuş, ancak bunları tam anlamıyla çözmede başarılı olamamıştır. Ayrıca, kendi üyelerinin taraf olduğu dış politika sorunlarının çözümünde yanlı davranışları ve etki altında kalması, kendisine karşı olan güvensizliği arrtırıcı rol oynamıştır. Ancak her şeye rağmen, dönemin dünya çapında tek uluslararası siyasal teşkilatı olarak önem kazanmış ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Birleşmiş Millletler Teşkilatı’na prototip olarak örnek olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti ise, kazandığı Milli Mücadele zaferinden sonra imzaladığı Lozan Antlaşması ile uluslararası alanda kendisini kabul ettirmiştir. Bundan sonra yeni bir devlet rejimi benimsemiş, bütün kurum ve kuralları ile bu rejimi ülkede yerleştirmeye çalışmıştır.
Bundan başka, Lozan’ da halledilememiş bulunan bazı dış politika sorunlarını gerek ikili görüşmelerle, gerekse uluslararası platformlarda çözme gayreti ve çabası içine girmiştir.Bu çabalar kapsamında, karşılaştığı kimi zorluklar ve dünyanın diğer bazı gelişmeleri , Türkiye’yi Milletler Cemiyeti gibi teşkilatlara katılmaya ve bölgesinde barış ve güvenliği sağlayacak paktlar oluşturmaya götürmüştür.

Türkiye, bu amaçla önce 1932’de Milletler Cemiyeti’ne üye olmuş, ardından da komşularıyla birlikte Balkan ve Sadabad Paktlar’ını oluşturmuştur. Bütün bu çabalarını ve dış politika uygulamalarını “Yurtta Sulh - Cihanda Sulh” ilkesine göre yürütmüştür. Hem kendi bölgesinde bir güvenlik ve barış kuşağı meydana getirmeye, hem de bütün dünya ülkerinin barış ve güvenliğini sağlamaya büyük gayret göstermiştir.

Netice olarak,Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesi, onun ulslararası ilişkiler ortamına en aktif bir şelikde katılması ve kendi dış politikasının gelişmesi sürecinde önemli bir dönüm noktası olmuştur.




KURULAN CEMİYETLER

A) Zararlı Cemiyetler


a) Azınlık Cemiyetleri
Etnik-i Eterya Cemiyeti
İlk kurulduğunda Yunanistan’a bağımsızlığını kazandırmak amacıyla kurulmuştur (1814).
Girit İsyanı’na neden olmuşlardır (1896).
I.Dünya Savaşı’nda ise Rumların yaşadığı tüm toprakları Yunanistan’a katarak eski Bizans’ı canlandırmayı amaçlamışlardır.
Mavri Mira Cemiyeti
İzmir ve çevresi ile Doğu Trakya’yı Yunanistan’a katmak için kurulmuştur.
İstanbul’daki Rum Patrikhanesi bu cemiyetin başkanlığını çekmiştir.
Rum Pontus Cemiyeti
Trabzon Rum İmparatorluğu’nu tekrar kurmak amacı ile Rumlar tarafından kurulmuştur.
Taşnak ve Hınçak Cemiyeti
Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni Devleti kurmak amacı ile Ermeniler tarafından kurulmuştur.
Alyans İsrailit Cemiyeti
İstanbul’daki Yahudi gençler tarafından kurulmuştur.
Filistin'den Elazığ’a kadar uzanan Büyük İsrail Devleti’ni kurmayı amaçlamışlardır.
* Azınlıkların kurduğu cemiyetlerin çalışmalarında Rum ve Ermeni kiliseleri etkili olmuştur.


b) Milli Varlığa Düşman Cemiyetler
Kürt Teali Cemiyeti
İngilizler’in yardımıyla İstanbul’da kurulmuştur.
Wilson İlkeleri’nden yararlanarak doğuda bir Kürt Devleti kurmak amaçlanmıştır.
Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile birleşmeyi reddetmiştir.
Teali İslam Cemiyeti
Ülkenin kurtuluşunu hilafet ve saltanatta görmüşlerdir.
Anadolu’daki Milli Mücadele’yi engellemek için İstanbul’daki bazı müderrisler tarafından kurulmuştur.
Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası
İttihat ve Terakki karşıtlarından oluşmuştur.
Padişaha bağlılığı savunmuşlardır.
Meşrutiyet ve demokrasi ilkelerine bağlı siyaset takip etmişlerdir.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası
İttihat ve Terakki’nin en büyük karşıtlarıdır.
Mondros’tan sonra Milli Mücadele’ye karşı iç ayaklanmalarda öncü olmuşlardır.
İngiliz Muhipleri Cemiyeti
İngilizler’in parasıyla İstanbul’da kurulmuştur.
İngiliz mandasını savunmuşlardır.
Osmanlı Devleti tarafından desteklenmiştir.
Wilson Prensipleri Cemiyeti
Osmanlı Devleti’nin kurtuluşunun ancak ABD’nin mandası ile mümkün olabileceği savunulmuştur.
Cemiyetin kurucularından bir kısmı Kurtuluş Savaşı’nda Milli Mücadelecilere katılmıştır.

B) Yararlı (Milli) Cemiyetler
Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Trakya’nın Yunanlara verileceği endişesi ile Edirne’de kurulmuştur.
Osmanlı Devleti parçalandığı takdirde Batı Trakya ile birleşerek, Trakya Cumhuriyeti’ni kurmayı amaçlamıştır.
Mondros’tan sonra kurulan ilk direniş cemiyetidir (2 Aralık 1919).
Lüleburgaz, Edirne kongrelerini düzenlemişlerdir.

İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti
İzmir’in Yunanlara verilmesini engellemek amacı ile kurulmuştur.
İttihatçı ve Bolşevik olmakla suçlanmışlar, düzenli bir cemiyet olamamışlardır.

İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti
İzmir’in işgali üzerine kurulmuştur.
I. ve II. Balıkesir Kongresi ile Alaşehir Kongresi’ni düzenlemişlerdir.

Kilikyalılar Cemiyeti
Adana ve çevresinin Ermeniler’e verilmesini engellemek ve Fransız işgalinden korumak için kurulmuştur.

Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti
Trabzon ve çevresinde Pontus Rum Devleti’nin kurulmasını engellemek için kurulmuştur.

Trabzon Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti
Trabzon ve çevresinde bağımsız bir Türk Devleti kurmak amacı ile kurulmuştur.
İlk kurulduğunda padişaha bağlı iken daha sonra Milli Mücadele’ye katılmıştır.

Doğu Anadolu (Şark Vilayetleri) Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Doğuda bağımsız bir Ermeni Devleti’nin kurulmasını engellemek için kurulmuştur.
Cemiyet şu kararları almıştır:
Kesinlikle Doğu Anadolu’dan göç edilmeyecek.
Doğu illeri bir saldırıya uğrarsa birleşilecek.
Bilim, din ve ekonomi alanında teşkilatlanılacak.
Erzurum Kongresi'ni düzenlemişlerdir.

Milli Kongre Cemiyeti
Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti tarafından kurulmuştur.
Türkler’e karşı yapılan yanlış propagandaları basım ve yayım yoluyla dünyaya duyurmak amaçlanmıştır.
* “Kuva-yı Milliye” deyimini ilk kullanan cemiyettir.

MİLLİ CEMİYETLERİN ÖZELLİKLERİ

  • Cemiyetlerin tabanını çoğunlukla eski İttihatçılar oluşturmuştur.
  • Cemiyetlerde “Türklük” duygusu ön plandadır.
  • Cemiyetler yalnız bulundukları bölgeleri kurtarmak için kurulmuştur.
  • Genellikle basın ve yayın yoluyla mücadele etmişlerdir.
  • Milli Cemiyetler; Sivas Kongresi’nde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı ile birleştirilmiştir.

Son düzenleyen Safi; 20 Ekim 2016 21:26
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

9 Mayıs 2011 / Misafir Tarih
25 Ekim 2016 / Misafir Cevaplanmış
27 Haziran 2009 / ThinkerBeLL Taslak Konular
3 Ağustos 2009 / ThinkerBeLL Sosyoloji
28 Mayıs 2015 / Jumong Taslak Konular