Ziyaretçi
İsrail-Arap Savaşları
1948'den bu yana, İsrail devletiyle değişik sayıda arap devleti arasında patlak veren dört çatışmaya verilen ad.
Sponsorlu Bağlantılar
Birinci İsrail-Arap savaşı: 1948-49
Bu savaş, İngiltere'nin 1919'dan beri sürdürdüğü manda yönetiminden vazgeçmesi üzerine BM'nin kasım 1947'de aldığı Filistin'i bölüştürme kararını, Arap birliği'nin tanımayı reddetmesinden kaynaklandı, ingilizler'in çekilmesi ve 14 mayıs 1948'de Israil devletinin kurulması üzerine, komşu arap ülkeleri (Mısır, Irak, Suriye, Maverai Ürdün ve Lübnan) yeni devlete saldırdılar; Kudüs müftüsünün topladığı Arap milli muhafız gücü de mücadeleye içerden katılıyordu. Dört haftalık (11 haziran - 8 temmuz) bir ateşkesten sonra, dışarıdan büyük miktarda yardım alan İsrail, "on gün saldınsı" adı verilen kısa bir saldırı sonunda çeşitli arap ordularını geri püskürtmeyi başardı. Yeni bir ateşkes (20 temmuz-ekim) sırasında 500 000 arap Maverai Ürdün, Suriye ve Lübnan'a göç etti. İsrailliler, 15 ekim 1948'den ocak 1949’a kadar Mısırlılar’ı El-Ariş'e kadar püskürterek Negev ve Celile'nin tümünü ele geçirdiler. Mısır mütareke istedi ve bu isteği 24 şubatta kabul edildi. Onu Lübnan (23 mart), Ürdün (eski Maverai Ürdün) [3 nisan] ve Suriye (20 temmuz) izledi. Irak müzakereyi reddetti, ama İsrail ile ortak sınırı olmadığından birliklerini geri çekti. BM'nin kararlaştırdığı bölüşümden daha elverişli olan ateşkes hatları, İsrail’in yeni sınırlarını oluşturdu.
İkinci Israil-arap savaşı: 1956
Temmuz 1956’da, Nasır, Uluslararası Süveyş kanalı özel şirketi'ni millileştirdi. Fransa o sırada Cezayir ile savaşıyordu. İngiltere ile anlaşarak, Mısır'a İsrail'in de gizlice taraf olduğu bir müdahale hazırladı. SSCB ve aynı zamanda Birleşik Devletler, Kıbrıs'tan başlatılan bu seferin (Silahşör harekâtı) dışında tutulmuşlardı. Harekât, aktif Nasır milliyetçiliğinin, Nasır'ın sahip olduğu saygınlığın ve arap ülkeleriyle kurduğu saldırı ittifaklarının Asuan barajının gerçekleştirilmesinde ABD’nin yerini alan SSCB'nin gösterdiği yakınlığın, İsrail üzerinde gerçek tehlikeler oluşturmaya başladığı bir sırada yapılmaktaydı. Tehlikenin somut örneklerinden biri de, Mısırtılar’ın, Şarm el-Şeyh'teki üslerine dayanarak, Akabe körfezi ve Eilat Jimanmı deniz trafiğine kapatmalarıydı. Üç saldırgan devlet arasında önceden düzenlenen senaryo uyannca, İsrail ordusu başkomutanı Moşe Dayan, 29 ekimde Sina yönünde bir yıldınm savaşı başlattı. Toplam 4 zırhlı koldan 3’ü, gafil avlanan Mısır ordusunu bozguna uğratarak 31 ekimde kanala vardı: İsraillilerin en önem verdikleri dördüncü kolsa 3 kasımda Şarm el-Şeyh'i ele geçirdi. 30 ekimde, Fransa ve İngiltere “savaşan" iki tarafa birliklerini kanalın her iki yanından on beşer km geri çekmeleri için 12 saatlik bir süre tanıyan bir ültimatom verdiler. Kahire'nin bunu derhal reddetmesi üzerine, fransız ve İngiliz kuvvetleri 5-6 kasımda havadan indirdikleri ve denizden Port Fuad ile Port Said'e çıkardıklan kuvvetlerle müdahaleyi gerçekleştirdiler ve kanal boyunca hızla ilerleyerek El Kantara'ya kadar ulaştılar. Ancak bu "askeri gezinti" tüm dünyanın, Amerikalılarla Sovyetler'in ve BM'nin şiddetli tepkisi ve ayrıca İngiltere kamuoyunun derin hoşnutsuzluğu karşısında durdu. 15 kasımdan başlayarak fransız-ingiliz kuvvetlerinin yerini BM'ye bağlı bir güvenlik gücü aldı ve bu güç Sina'yı işgal ederek Mısır ile İsrail arasındaki 1949 ateşkes hattını yeniden kurdu ve Şarm el-Şeyh ile Gazze de içinde olmak üzere, savaşan taraflar arasında bir tampon oluşturdu.
Üçüncü israil-arap savaşı ya da Altı gün savaşı: haziran 1967
SSCB ile Nasır yönetimindeki Mısır arasında askeri ve siyasal alandaki işbirliği yoğunlaşmış, Mısır ve Suriye ordularına hatırı sayılır ölçüde modern zırhlı araç gereç ve uçakla çok sayıda "sovyet danışman" gelmişti. Buna karşılık, Batıklar (bu arada Fransızlar) da israilliler'e en gelişmiş askeri malzemeyi sağlamış bulunuyorlardı. 19 mayıs 1967'de Mısır, 1957’den beri görev başım da olan BM barış gücünün kaldırılarak bunun yerine kendi kuvvetlerinin konulmasını istedi ve bu isteği yerine getirildi. Böylece, Mısır, Şarm el-Şeyh'i yeniden işgal etti ve Sina’ya açıkça zırhlı birlikler yığdı. Suriye de kendi sınırlarında aynı şeyi yaptı. İsrail buna karşı, 5 haziranda bir önleyici harekâtla tepki gösterdi. Harekât altı gün sürdü ve daha ilk gün Mısır, Suriye, Irak ve Ürdün hava kuvvetlerini kendi havaalanlarında tahrip eden İsrail kuvvetleri için çok büyük bir zaferle sonuçlandı. İsrail ordulan başkomutanı Rabin, 5-8 haziran arasında Gazze, Sina ve Şarm el-Şeyh'te zırhlı birliklerle hızlı harekâtlar gerçekleştirdikten sonra, 6-8 haziran arasında kral Hüseyin'in kuvvetlerine ağır kayıplar verdirerek Batı Şeria'yı işgal etti. Son olarak, Suriye’ye dönüp Golan yaylasını ele geçirdikten sonra Şam'a doğru ilerlemeye başladıysa da, BM'nin ateşkes çağrısına (7 haziran) uyarak harekâta son vermek zorunda kaldı (10 haziran). Gazze şeridi, Port Fuad dışında Sina, Batı Şeria ve bu arada Kudüs'ün tamamı ile Golan yaylası İsrail işgali altında kaldı. Ağustosta Hartum'da toplanan arap liderleri, İsrail’i tanımama ve onunla müzarekeye girmeme konusunda anlaştılar. BM, 22 kasım 1967'de, banşa dönülmesi için gerekli siyasal koşulları belirleyen 242 sayılı kararı oylayıp kabul etti. Buna göre, İsrail işgal ettiği topraklardan çekilecek, ancak İsrail'in varlığı arap devletlerince tanınacak ve Filistin mültecileri sorunu makul bir çözüme bağlanacaktı.
Dördüncü israil-arap savaşı ya da Kippur savaşı: 28 eylül 1970'te
Nasır'ın ölmesi ve yerine Enver Sedat’ın geçmesiyle israil-arap çatışmasının siyasal koşulları değişti. Önce, Altı gün savaşı'ndan beri süregelen ve her iki ülkeyi ekonomik açıdan yıkma tehlikesi gösteren bir yıpratma savaşı, bir tür yazısız anlaşmayla sonuçlandı. Bundan başka, bir çıkmaza girdiklerinin iyice bilincinde olan Sedat, tam bir banşa ulaşmayı sağlayacak bir normalleştirme istiyordu. Ne var ki çabaları, SSCB’den askeri danışmanlarını Mısır’dan çekmesini istemesinden (temmuz 1972) sonra her yerde kuşku ve kötü niyetle karşılandı. Sedat'ın, çeşitli vesilelerle kaçınılmaz olduğunu önceden bildirmiş olmasına rağmen, çatışma bütün dünya ve en başta da İsrail hükümeti için bir sürpriz oldu. Mısır ve Suriye tarafından son derece özen ve gizlilikle hazırlanan savaş, İsrail'de dinsel bir bayram olan 6 ekim 1973 günü saat 13.00’te, aynı anda Suriye'nin Golan'a yoğun bir saldırısı ve Mısır'ın Süveyş kanalını geçmesiyle başladı.
Irak, Ürdün, Fas ve Cezayir de savaşa katıldılar. Görünüşe göre, Sedat'ın art düşüncesi, çatışmanın sonucu ne olursa olsun, uluslararası bir müdahaleye yol açarak 242 sayılı kararın uygulanmasını sağlamaktı. İsrail birçok bakımdan gafil avlandı: başlatabildiği seferberlik ancak 10 ekim akşamı tamamlanabildi; Süveyş kanalı teknik bakımdan öngörülenden çok daha kısa bir sürede geçildi ve Mısır zırhlı kuvvetlerinin büyük bir bölümü harekât alanına çok çabuk girdi. Arap uçakları ve iyi kullanılan çok sayıda SAM 2, 3 ve 6 tipi uçaksavar füze bataryaları çok büyük bir potansiyel tehdit oluşturuyordu. Zırhlı kuvvetlerle, ilgili savaş taktiği alanında da özellikle Mısırlılar, modern taşınabilir tanksavar silahları kullanıyorlardı (SAGGER füzeleri ve RPG 7 roketatarları). Nitekim, 9 ekim günü 150 tankı tahrip ederek, İsrail’in elindeki tek zırhlı tümenin kanala doğru karşı saldınsını durdurdular.
İsrail, özellikle harekâtın yürütülmesi alanında hızla toparlandı. Seferberliğini tamamlayıncaya kadar savunma gücünü, Golan üzerinde topladı. Burada 2’si zırhlı olmak üzere 5 tümenlik bir Suriye ordusuna karşı İsrail’in 2 tugayı (bin tanka karşı yüz kadar tank) bulunuyordu. Cephenin çökmesini, yaptıkları olağanüstü sayıda uçuşlarla (savaş boyunca günde ortalama 2 000 uçuş) İsrail Hava kuvvetleri önledi. Pazar akşamına kadar, yani 36 saat içinde, Suriye kuvvetleri, Golan içlerine kadar sokulmuş olmalarına rağmen, tanklarının % 80'ini yitirdi ve böylece güçler dengesi değişmeye başladı. Sina'da Mısırlılar süratli bir ilerlemeyi göze alamadılar, ama böylece kuvvetleri kayıp vermedi, hatta, tedbirsizce karşı saldırıya geçen ilk İsrail zırhlı birliklerine karşı savunmada başarılı bile oldular. İsrailliler, çabalarını Golan üzerinde toplamaya karar verdiler, ama bir yandan da az kayıp vermek için, sistemli biçimde ve belli bir yavaşlıkla, bir Irak tümeniyle bir Fas tugayının da desteğini alan savaşçı bir düşmana karşı Şam'a doğru ilerlemeye başladılar. 14 ekimde Şam topçusunun atış menzili içine girdiler, ama asıl güçlerini Sina'da toplayabilmek için savunma durumuna geçtiler.
Bundan sonra Suriye cephesi, bazı arap zırhlı birliklerinin pek başarılı olmayan karşı saldırıları ve ateşkesten hemen önce (21 ekim) bütün savaşın en çok kayba yol açan harekâtlarından biri olan, İsraillilerin Heremun tepesi'ni geri almaları dışında sakin kaldı. Ellerinde 3'ü zırhlı olmak üzere 8 tümen bulunan Mısırlılar Sina'da, büyük bir olasılıkla müttefikleri Suriye'yi rahatlatmak için, 13 ve 14 ekim günleri İsrail yığınaklarına karşı, başarısız kalan ve zırhlı birliklerden yana büyük kayıplara mal olan, yoğun tank saldırıları yaptılar. 15 ekimi 16’ya bağlayan gece, İsrailliler, iki Mısır ordusunun Acı Göller'in biraz kuzeyindeki kavuşma noktasına 2 zırhlı ve 2 mekanize tugayla saldırarak kanalı geçmeyi başardılar. Tuttukları köprü başını kuzeye doğru sağlam biçimde örgütledikten sonra, 19 ekimden başlayarak diğer 2 zırhlı tugaylarını da güneye ve Süveyş kentine doğru harekete geçirerek III. Mısır ordusu’nu tümüyle kuşattılar. Mısır Hava kuvvetlerinin müdahalesine rağmen, uçaksavar füze mevzilerinin bir bir imha edilmesi sonucunda, İsrailliler haya üstünlüğünü bir ölçüde ele geçirdiler. İsrailliler, 100'ün üstünde uçak kaybetmiş olmakla birlikte, Amerikalıların kurduğu, SSCB'nin arap ülkeleri için yaptığına benzer bir hava köprüsü sayesinde uçak ve elektronik karşı tedbir malzemesi bakımından destekleniyorlardı. 22 ekimde Süveyş kentine hemen hemen ulaşılmış, ateşkes ilan edildiğinde (24 ekim) III. Mısır ordusu kuşatılmış bulunuyordu.
Askeri harekâtın yanı sıra, 7 ekimde petrol üreten arap ülkelerinin Avrupa ve ABD'ye petrol sevkiyatını kısma kararından ayrıca telaşa kapılan uluslararası diplomasi büyük bir faaliyet içindeydi. 22 ekimde BM Güvenlik konseyi, cephenin o günkü hatları üzerinde ateşkes ilanı isteyen bir amerikan-sovyet ortak kararını benimsedi. İsrail ve Mısır ateşkesi 23 ekimde kabul ettiler, Irak ise kabul etmedi. Nihayet, 25 ekimde bu BM gücü oluşturularak savaşan taraflar arasına yerleştirildi.
Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen perlina; 27 Nisan 2017 16:47