Belçika Tarihi
Tarihte ilk kez Belçikalılar'dan söz eden Roma İmparatoru Jül Sezar'dır. Seferlerini dile getiren öykülerde, Belgaelefi "Galya'nın en cesur halkı" olarak niteleyen Sezar, İÖ 57'de ordularıyla geldiği bu bölgeyi ele geçirmek için yedi yıl uğraşmıştır. İS 4. yüzyılda, Almanya üzerinden Ren Irmağı'nı geçerek gelen Franklar'ın egemenliği altına giren Belçikalılar, 8. yüzyılda, Frank Kralı Şarlman'ın yönetimi sırasında Hıristiyanhk'ı kabul ettiler. Başkent Aachen ile Fransa arasında gidip gelen gezginler Belçika'dan geçmek zorundaydılar. Belçika daha sonraları Frank Kral-lığı'nın pazarı durumuna geldi.
O dönemde, bugünkü Belçika toprakları, Hollanda ve Fransız Flandre'ı ile birlikte Alçak Ülkeler olarak adlandırılmıştı. Çünkü, bu ülkelerin topraklan yer yer deniz yüzeyinin altındaydı. Haçlı Seferleri sırasında bazı kentlerin önem ve zenginlik kazanması, 11. ve 12. yüzyıllarda görece bağımsızlaşmalarına yol açtı. İngiltere'den yün satın alan Bruges, Gand, Ypres ve Louvain kentleri, bu yünü dokuyarak bütün Avrupa'nın dokuma gereksinimini karşılamaya başladı.
Bruges ve Anvers kuzey denizlerindeki yoğun ticaret trafiğinin önemli uğrak noktaları oldular.
Batı Flandre, Hollanda ve Belçika 1385'te güçlü Burgonya Düklüğü'nün egemenliği altına girdi. Belçika, III. Philippe'nin (İyi Philip-pe) barışçıl yönetimi sırasında sanat ve mimarlık alanında altın çağını yaşadı. Ne var ki, Korkusuz Charles'ın tahta geçmesiyle, baskı ve ayaklanmalar baş gösterdi. Daha sonra Charles'ın kızı Marie'nin yönetiminde kentler özgürlüklerini yeniden elde ettiler. Marie'nin Avusturya Arşidükü Maximilian ile evlenmesinden sonra, bu yöre tarihte ilk kez Avrupa' nin savaş alanı durumuna geldi. Marie'nin oğlu İspanya kralının kızı ile evlenince Belçika, Hollanda ve Flandre'ın bir bölümü üzerinde hem İspanya'nın, hem de Avusturya'nın söz hakkı doğdu.
Martin Luther ile Jean Calvin'in Protestan öğretisi 16. yüzyılda bu ülkelerde büyük bir yaygınlık kazandı. Ama, bu öğretinin savunucuları, İspanyol Engizisyonu'nca ağır bir biçimde cezalandırıldılar (bak. ENGİZİSYON). Katolik yöneticilere karşı düzenlenen ayaklanmalar, acımasız Alba dükünün askerlerince bastırıldı. İspanya Krallığı'na karşı savaşan Hollanda sonunda bağımsızlığını kazandı. Bugün Belçika adıyla bilinen ülke ise 70 yıl daha İspanyollar'ın egemenliği altında kaldı.
Ülke 1701'den 1713'e kadar, İspanya Veraset Savaşı olarak bilinen savaşlara sahne oldu; sonunda Utrecht Antlaşması ile Belçika, Avusturya'ya verildi. 1792'de Avusturyalılar Jemappes'da cumhuriyetçi Fransız ordularına yenilince Belçika, Fransız Devrimi ve Napolyon'un imparatorluğu boyunca Fransa' nin bir eyaleti oldu. Napolyon'un 1815'te Waterloo'da yenilmesinden sonra, Belçika ile Hollanda birleşti. 1830'daki ayaklanmalar sonucunda bu birlik bozuldu. 20 Ocak 1831'de Londra'da toplanan bir konferansta Belçika bağımsız bir devlet olarak tanındı.
Bundan bir yıl sonra Belçikalılar, Sachsen-Coburg'lu Alman Prensi Leopold'u kral seçtiler. 1839 Londra Antlaşması ile Avrupa'nın büyük devletleri, Belçika'nın bağımsızlığını güvence altına aldılar. (Almanlar 1914'te Belçika'ya girerek bu antlaşmayı bozdular.)
19. yüzyılda, II. Leopold'un krallığı sırasında Belçika sanayi ve demiryolu sistemini geliştirerek büyük bir ilerleme sağladı. II. Leopold Orta Afrika'da kendi girişimiyle, özel bir mülk olan Kongo Bağımsız Devleti'ni kurdu. Bu yöre 1908'de Belçika Kongosu olarak tanındı. Kongo'nun Katanga bölgesindeki bakır, çinko ve öteki maden yataklarının yanı sıra, kauçuk ve fildişi ticaretini de ele geçiren Belçika, bu yolla büyük bir servet sağladı. Bu sömürge 1960'ta, Zaire Devleti olarak bağımsızlığını kazandı.
1914'te Almanlar'ın Belçika'yı ele geçirmesinden sonra I. Dünya Savaşı'nın yıkım ve çatışmalarının çoğu bu ülkede yaşandı. Belçika, dört yıl süren Alman işgalinin ardından, 1918'de yapılan ateşkes antlaşmasıyla 1940'a kadar barış ve bolluk içinde yaşadı. II. Dünya Savaşı başladıktan kısa bir süre sonra, Alman birlikleri uyarıda bulunmaksızın Belçika'ya saldırdı. Ne Belçikalılar, ne de Fransız ve İngiliz müttefikleri Alman saldırısının şiddeti karşısında direnebildiler. 18 gün süren savaştan sonra Kral III. Leopold, işgal koşullarını kabul ederek Almanlar'a boyun eğdi.
1945'te Almanya yenilgiye uğradı. Ne var ki, Belçika parlamentosu Kral Leopold'un ülkeye dönmesine izin vermedi. 1940'ta di-renmeksizin Almanlar'a boyun eğdiği için eleştirilen kral, 1950'de küçük bir farkla kazandığı halkoylaması sonucu yeniden ülkeye girmeyi başardı. Fakat halkın hoşnutsuzluğu nedeniyle tahtı çok geçmeden 19 yaşındaki oğlu Prens Baudouin'e bırakmak zorunda kaldı. 1951'de tahta çıkan Baudouin halkın desteğini sağladı. Ülke yönetiminde parlamentoya gittikçe daha çok söz hakkı verildi. Belçika, II. Dünya Savaşı'nın olumsuz etkilerini oldukça hızlı bir biçimde ortadan kaldırmayı başardı. Bunun nedeni ise, büyük kayıplar vermelerine karşın, Belçika direniş güçlerinin ve Müttefik ordularının, Almanlar'ın çekilirken belli başlı sanayilere ve ulaştırma araçlarına zarar vermelerini engellemek için hızla ilerlemeyi başarmalarıdır. Savaş sonrasında, özellikle kimya ve maden sanayilerinde önemli gelişmeler sağlandı.
Belçika, 1922'de Lüksemburg ile, 1948'de de Hollanda ile birleşerek Benelüks adıyla bir gümrük birliği kurdu. Böylece daha büyük bir gümrük birliği olan Avrupa Ekonomik Topluluğu ya da Ortak Pazar'a katılmadan önce, bu üç ülke arasındaki ticaret engelleri kaldırılmış ve ülkeler arasında ticaret kolaylığı sağlanmış oldu. Ortak Pazar'ın merkezi Brüksel'dedir. 1967'de, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü' nün (NATO) merkezi de Brüksel'e taşınmıştır.
Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica