KUTSAL ROMA-GERMEN İMPARATORLUĞU
alm. Helllges Römisches Reich Deutscher Natlon,lat. Sacrum Romanorum imperium Nationls Germanicae, Büyük Otto tarafından kurulan (962), başlangıçta Germanya, İtalya ve Bourgogne’u kapsayan ve 1806'da yıkılan imparatorluğun resmi adı Büyük Otto’nun taç giymesinden (2 şubat 962) sonra, bu imparatorluk Batı Roma imparatorluğu'nun mirasını resrnen devralmış oluyordu; ''Romanorum imperium” terimi ancak Konrad II döne minde (XI. yy.) kullanılmaya başlandı. Friedrich I, imparatorluk unvanının Sancta Ecclesia karşısındaki kutsal niteliğini vurgulamak amacıyla "Sacrum imperium" kavramını getirdiyse de (Besançon diyeti, 1157), bu terim krallık belgelerine ancak 1254’te girdi. Nihayet, "Nationis Germanicae” nitelemesi, Almanlar'ın imparatorluk üzerindeki ulusal haklarını be lirtmek için XV. yy.'da kondu, ama tam anlamıyla XVII. yy'da yaygınlık kazandı.
Kutsal Roma imparatorluğu.
Tek ve evrensel bir imparatorluk fikrinin kaynağı Roma olmakla birlikte Batı Roma Imparatorluğu’nun İ.S. 476’da yıkılmasından sonra da bu fikir Batı'da yaşamaya devam etti. İmparatorluğu yeniden kurmak roma geleneğine sahip çıkmak anlamına geliyordu. Gücünün doruğuna eriştiğinde Charlemagne'ın kendini imparator ilan etmesinin, hatta Roma’da papa Leo lll’ün elinden taç giymek (800) istemesinin nedeni buydu. Bununla birlikte, X. yy.'da karolenj devleti parçalandı ve ağırlığını koyacak siyasal bir otoritenin çıkmaması üzerine, papalar, papa Leo III tarafından Charlemagne’a bırakıldığı öne sürülen taht üzerinde hak iddia ettiler (siyasal augustusçuluk). Ancak, otoriteden yoksun olan bu papalar, imparatorluğa göz diken büyük İtalyan senyörlerinin elinde oyuncak da olmuşlardı (890-924). Geleneğe göre, imparatorluk unvanı İtalya’nın efendisi papaya ait olduğu için Germanya kralı Otto I, imparatorluk tacını giymek üzere Roma’ya gitti (962). Taç giyme törenindeki büyük şatafat, Otto l'in dünyevi iktidarı eski gücüne kavuşturmak ve devleti yeniden kurmak (Renovatio imperii) kararında olduğunu gösteriyordu. Büyük Constantinus'a karşı Kilise'nin koruyuculuğunu üstlenen imparator, Kilise yönetimine müdahale etmek ve kayzerpapacılığı canlandırmakla, kendini piskopos kabul etmiş oluyordu.
"İmparatorluk” ye “papalık” kavramları, Kutsal Roma imparatorluğu'na ideal biçimini veren iki temel (“çift ağızlı iki kılıç’ta simgelenir) olarak beliriyordu. Ama yönetimi büyük ölçüde piskoposların eline bırakılan imparatorluk, din işlerine de el attı ve bir yüzyıl boyunca (962-1059) imparatorlar kendilerine bağlı papaları seçtirdiler. Böylece Kilise bütünüyle devletin hizmetine girmiş oldu.
İmparatorun otoritesi Germanya ve İtalya'daki krallıklar ile onlara bağlı olan topraklara (Lorraine düklüğü, Doğu Fransa markaları, Aziz Petrus ülkeleri), 1032'den itibaren de Bourgogne krallığı’na kadar genişledi, imparatorluk eri parlak dönemini Heinrich lll'ün zamanında (1039-1056) yaşadı; o sırada imparatorluğun sınırları B.'da Escaut, Meuse, Saöne ve Rhöne'a, G.’de Napoli krallığı'na, D.'da ise, imparatorluğun üstünlüğünü kabul eden Polonya ve Macaristan krallıklarına kadar uzanıyordu. Ama Nicolaus II (1059-1061) ve Gregorius VII (1073-1085) gibi enerjik papaların seçilmesi Papalık'ı imparatorun vesayetinden kurtardı. Bundan sonra iki otorite, imparatorluğu hem saygınlık, hem güç bakımından zayıf düşüren (Büyük fetret [1250-1273]) bir üstünlük mücadelesine giriştiler (Rahipleri atama kavgası [1059 -1122], Kilise ile imparatorluğun mücadelesi [1154-1250]). Güney'deki topraklarını kaybeden imparatorluk (İtalya, 1254’ten sonra; Dauphinö, 1349'da fiilen, 1378'de resmen; İsviçre kantonları, 1499'da fiilen, 1648'de resmen) giderek Germanya İmparatorluğu'yla sınırlı kaldı.
imparatorluğun yapısı
Oldukça karmaşık temeller üzerine kurulan Kutsal imparatorluk, hiçbir zaman merkezi bir monarşi biçiminde örgütlenmeyi başaramadı. Kuramsal olarak imparator hıristiyanlığın koruyucusu, düzenin ve barışın savunucusu ve Batı'daki tüm hükümdarların efendisiydi. Ama elindeki kaynaklar kısıtlıydı; metbularından gelen sınırlı katkılarla (şatolar manastırlar, imparatorluğa bağlı kent ve köyler) yetinmek zorundaydı. Parasız ve sermayesiz bir hükümdar olarak, barışı korumakta da, yasallarına boyun eğdirmekte de yetersiz kalıyordu. Bu yüzden imparatorlar güçlerini her zaman, kimi kez yabancı topraklarda bulunan (Friedrich ll'nin Sicilya’da) kendi mülklerinden alıyorlardı. İtalya’daki siyasetleri yüzünden elleri kolları bağlı kalan imparatorlar, Kilise'ye mensup ya da laik senyörlere fiilen hükmetme hakkını vermek zorunda kaldılar; Friedrich II bu durumu yasallaştırdıysa da (1220 tarihli imparatorluk tahsisleri; Heinrich Vll’nin 1231’de Worms diyeti'nde kabul ettiği in tavorem principum tahsisi), özgür kentler buna karşı çıktılar, imparatorun doğrudan metbuları, kralı seçmek ya da imparatorluğu ilgilendiren sorunları görüşmek üzere siyasal kurullarda ya da diyetlerde (Reichstage) bir araya geliyorlardı (1024'ten itibaren); imparatorluk kentleri daha sonra bu kurumlarda temsil edilecekti. Kari IV, Altın mühürlü fermanla (1356), yedi Seçici Prens’ten meydana gelen bir kurul oluşturarak, onları iktidarın gerçek sahipleri durumuna getirdi; bununla birlikte imparatorlar, 1452’ye kadar (Friedrich III), papanın elinden taç giymek için Roma'ya gitmeye devam ettiler. İlk kez Maximilian I, papa Julius ll'nin de onayıyla, "İmperator electus" unvanını aldı (1508).
Germen imparatorluğu
Böylece, daha XIII. yy.'da hissedilmeye başlanan, imparatorluk ile Kilise arasındaki kopukluk kesinleşiyordu; imparatorluk Alpler’in K.'inde örgütlenmeye çalıştı. Ancak, Maximilian l’in VVorms diyeti’ndeki (1495) reform girişimleri tam sonuç vermedi (sürekli barış, kraldan bağımsız bir yüksek adalet mahkemesinin ya da Reichskammergericht’in kurulması). Augsburg diyeti’yle (1555), Avusturya’ya özgü bir kurum olan Hofrat, imparatora bağlı bir adalet divanı, yani Reichshofrat haline geldi. Bu kurum, imparatorun seçilmesinden sonra imparatorluk adına yetki sahibi oluyor ve imparatorun verasetini garantiye almak amacıyla, imparatorun oğlunu “Romalıların kralı" seçtiriyordu.
Ama, hem evrensel bir monarşi kurma yolunda son bir girişime hem de Kutsal imparatorluk’ta simgelenen hıristiyan birliğini olanaksızlaştıran Reform hareketinin başarısına sahne olan Kari V’in saltanat döneminden (1519 -1556) sonra, bütün bu unvanların ancak simgesel bir değeri kaldı ve Ferdinand II’ nin Regensburg diyeti'nde (1630) imparatorluğu yeniden güçlendirme çabaları boşa çıktı. Westfalen antlaşmaları, imparatorluğu tam bir siyasal aldatmaca haline getirdi (1648). Bazı prensler topraklarını imparatorluk sınırlarının ötesine kadar genişlettiler: Saksonya, Brandenburg ve Hannover Seçicileri, sırasıyla Polonya (1697), Prusya (1701) ve İngiltere (1714) kralı oldular. imparatora gelince, o daha çok Avusturya monarşisinin hükümdarıydı, imparatorluk siyasal anlamda var olmaktan çıktı ve Bonaparte'ın denetiminde siyasal yapıyı sadeleştirmeye çalışan Regensburg diyeti'nin (1803) kararından hemen sonra, Franz II Avusturya imparatoru unvanını aldı (1804) ve Almanya imparatorluğu tahtından feragat etti. (6 ağustos 1806).