Janis Joplin...
60'ların en güçlü Beyaz kadın rock sanatçısı olan Janis Joplin aynı zamanda kendini parçalarına tamamen yansıtabilen muhteşem bir blues ustasıydı. İlk olarak sahneyle tanıştığı San Francisco'nun kendini bilmez grubu Big Brother & The Holding Company'den 1960'ların sonlarında kısa ancak yoğun ve başarılı (ticari açıdan da) sürecek olan solo çalışmalarını hızlandırabilmek için ayrıldı.
Her zaman en iyi malzemelerle ve kendisiyle aynı duyguları paylaşan meslektaşlarıyla çalışamamış olmasına rağmen kendi ve Big Brother ile yaptığı ve kayıtları dönemin en heyecan verici çalışmalarındandır. İddialı, baskıcı kişiliği ve sahnedeki rahat, azgın tavırlarıyla Rock müzikte kadının günümüzdeki yerine ulaşmasında da büyük rol oynadı.
Janis Joplin Texas, Port Arthur kasabasında büyüdü. Joplin'in sonradan ortaya çıkaniç çekişmeleri ve mutsuzluğu, çevresinin beklentileriyle kendi istediklerinin birbirlerinden çok farklı oluşu ve tüm bunlara ayak uyduramamasına bağlanır.
Blues'a duyduğu ilgi genç kızlık yıllarından beri var olan Janis, fırsat bulduğunda daha sonradan Jefferson Airplane'nin gitaristi olacak olan Jorma Kaukonen ile bir araya gelerek Blues döktürüyordu. Big Brother öncesinde yaptığı az sayıda kayıttan -ki bunlar Joplin ölmeden önce piyasaya çıkarılmadı- Bessie Smith gibi büyük ustalardan esinlendiği ve gruba dahil olmadan önce kendi kişisel tarzını oturtabildiği çıkarılabilir. 1966'da San Francisco'daki sancılı gruplardan Big Brother & the Holding Company'ye katıldı. Aynı yıl daha önce bir çok kere gidip hakkında bilgi sahibi olduğu Kaliforniya'ya da tamamen yerleşti.
Big Brother'ın öyküsünü en ayrıntılı şekilde kendileri anlatıyor. Gevşek, bazen baştan savma topluluğun elbette bir cazibesi vardı. Yine de müzik dünyasında -her ne kadar toplulukta öne çıkma gibi bir yaklaşım olmasa da- Joplin'den önceki yerleri ile sonraki yerleri arasındaki fark çok kolayca anlaşılabilir. Big Brother'ı normalden ayırıp farklı kılan Janis Joplin olmuştur. '67 Monterey Pop Festivali'ndeki (belki de en iyi gösterisiydi) filme de çekilen "Ball and Chain" ile onları bir anda hit yaptı.
Mainstream etiketiyle bu ilk çıkıştan sonra, Big Brother Albert Grossman ile bir anlaşma imzaladı ve Columbiya'ya doğru ilerledi. İkinci albümleri "Cheap Thrills", 1968'de listelerde zirveyi zorladı, ancak tek başına kazanacağına inandığı şöhretin onu ayartmasıyla çok geçmeden Joplin ayrıldı.
Joplin'in ilk albümü "I Got Dem Ol' Kozmic Blues Again Mama!", Big Brother'dan gitarist Sam Andrew'in de çaldığı Kozmic Blues Band ile birlikte dolduruldu. Çok tutulmasına rağmen, Janis Joplin'in çıkardığı en iyi iş denemez; bu yeni topluluk müzik açısından daha cilalı olmalarına rağmen Big Brother'daki elemanlar kadar sıcak değillerdi, yaptıkları müzik ise devamlı soul rock'a kayıyordu. Ancak başarısız olarak nitelendirmek de doğru değil, Janis Joplin'i zirveye çıkaran "Try (Just A Little Bit Harder)" parçasının başarısı asla göz ardı edilemez.
Joplin'in hayatı hemen hemen tüm biyografilerde de dikkatin çekildiği üzere uyuşturucu bağımlılığı, alkoliklik ve kalıcı olmayan kişisel ilişkiler üzerine kurulmuştu sanki.
Ölümünden kısa bir süre önce ise müzikte işler yolundaydı, son albümü "Pearl" için istediği çok yönlü bir müzik için bir araya getirdiği "Full Tilt Boogie Band" -yapımcı Paul Rothschild idi- doğrusu acımasızca eleştiriliyordu ancak "Pearl" Janis Joplin'i, onun olgunluğunu, farkını kanıtlıyordu sanki. Blues'un, soul'un ve halk-rock'ın üstesinden başarıyla gelebildiğini bu harika albümde ilan etmiş oldu.
Albümdeki "Mercedes Benz", "Get It While You Can" ve Kris Kristofferson'ın "Me and Bobby McGee" parçaları Janis Joplin'in en iyi parçalarındandır. Ancak üzücü bir şekilde 1970 Ekim'inde Hollywood'da bir otelde aşırıdozdan, daha albümü çıkmadan, bir türlü sevemediği yaşama veda etti. "Me and Bobby McGee" ölümünden sonra '71'de bir numaraya yükseldi. Onunki gibi bir sesin bir daha dünyaya gelmesinin ne kadar zor olduğu herhangi bir parçasını dinleyince hemen anlaşılıyor.