EKİDNE VE ORNİTORENK
Tabiatın yaratıklarıyla bizi şaşırtmadığı gün hemen
yok gibidir. Memeli deyince genellikle yavrularını canlı olarak doğuran hayvanlar aklımıza gelir. Halbuki Avustralya, Tasmanya ve Yeni Gine'de yumurtlayan bazı memeliler vardır.
Bu yumurtlayan memeliler; isimleri de kendileri kadar garip olan hayvanlardır. Meselâ, bazı yerlerde «dikenli karmeayiyen» denen ekidne ve «ördek gagalı platipüs» ismiyle de anılan ornitorenk.Bunların ağızları kuşlarınki gibi uzun ve gaga görünüşlüdür, fakat aralarındaki benzerlik bu kadarla kalır. Ekidne' nin vücudu dikenler ve kaba kıllar, Ornitorenk'inki ise kürkle kaplıdır. Bir tanesi toprağı kazarak kendine yeraltında yuva yapar, öbürü ise iyi bir yüzücüdür. Bunlar, kuşlardan çok sürüngenlere yakındırlar. Bu hayvanlara dünya yüzündeki memelilerin en ilkelleri gözüyle bakılmaktadır.
İkisinin de sürüngenlerle ortak tarafları dikkate değer. Bunların yılanlar gibi yumurta yumurtladıklarını gördük. Bu yumurtaların sürüngen yumurtaları gibi ince kabuğu ve iri bir sarısı vardır. Ornitorenk ile ekidne bundan başka sürüngen atalarının kemikli omuz kemerini de muhafaza etmişlerdir. Diğer memeliler, çok gerideki jeolojik çağlarda, ilkel hayvanların safından ayrılıp yükselirken bu özelliği bırakmışlardı. Ayrıca bu iki garip hayvanla sürüngenler arasında başka benzer taraflar da vardır.
Öyle olduğu halde ekidne de, ornitorenk de memeli hayvan sayılırlar. Daha ileri akrabaları gibi, onlar da yavrularını memeleriyle emzirirler. Fakat memelerinin başı gelişmiş değildir. Süt, karın derisindeki küçük bir gözenek grupundan fışkırır.
Omitorenk birçok hayvan familyasının -sürüngenler, kuşlar- özelliklerini taşıdığı gibi değişik hayvan takımlarından da- yumurtlayanlar, memeliler- karakterler almıştır. Bu nedenlerle bir geçim döneminden kalma kabul edilir. Omitorenk evrimin coşkun hayalinin ürünüdür. Doğal seçilme bazen ekolojik nişler oluşturur; bu melez hayvan sağ kalabildiyse bu bir şımar (keçi, aslan ve ejderha karşımı mitolojik hayvan, ucube) fizyolojisinin çok sinirli bir ortama mükemmel bir uyum göstermesi sayesindedir.
Ornitorenk (gagalı memeli) veya bilimsel adıyla Ornithorhynchus anatinus, tutarsızlığın simgesi ve doğanın icat gücünün canlı tanığıdır. Ornitorenk deyince hatıra her türlü çelişkiyi içeren bir hayvan, bir acayiplikler katalogu gelir. Bu, yumurtlayan bir memelidir; gagası ve ayakları ördeğe, kuyruğu kunduza ve kürkü su samuruna benzer. Kısacası bu hayvan bir karşıtlıklar yumağıdır. Ornitorenk bir evrim bilmecesidir. Bir sürüngen mi? Belki; yılan gibi zehiri var. Bir kuş mu? Belki; yumurtluyor; fakat dişisi süt veriyor. Bir memeli mi acaba?Olabilir, ama memeleri var, meme başları yok.Ornitorenk bir melez; bugüne kadar sağ kalabildiği için şanslıyız. Doğa, Dünya üzerinde sonu gelmez bir birleştirmeler oyunu oynuyor. Öyle bir oyun ki cinsleri karıştırıyor, canlıları değiştiriyor ve hiç bir canlının evrimden kaçamayacağını kanıtlıyor.Bu kaçığı oluşturan mekanizmalar neydi acaba?
Nasıl olup da hayvanlar dünyasında yalnız tek deliklilerden ornitorenk ve ekidne (Avustralya karınca yiyeni) gerçek bir altıncı hisse sahip olabilmiş (mikroelekrriği algılayabiliyorlar)? Ornitorenki ilk bulan 1798 de Yeni Gine valisi olan John Hunter oldu.Vali, İngiltere deki New Castle on Tyne Edebiyat ve Felsefe Derneği ne bir fıçı tuzlu su içinde bir ornitorenk ölüsü yolluyor. British Museum biyoloğu George Shaw şaşırıp kalıyor:"Bütün memeliler arasında görünüşü bu kadar garip bir hayvan daha yoktur; dört ayaklı bir gövde üzerine bir ördek kafası oturtulmuş." Shaw, ona Platypus anatinus (ördek ayaklı hayvan) adını veriyor. Ornitorenk ve kuzeni ekidne, sistematik (sınıflandırma) ile uğraşan zoologlar arasında 40 yıl sürecek bir tartışma başlatıyor.
Avrupa da XX yüzyılın tanınmış bütün zoologları bu garip hayvanı sınıflandırabilmeye uğraşıyorlar. Bu yüzyılda Avrupa dört omurgalı sınıfı tanıyor: Balıklar, sürüngenler (amfibiler dahi!), kuşlar ve memeliler. Hayvanı iyice inceleyen Alman zoolog J. F. Blumenbach ona Ornitorhyncus (kuş gaga) adını veriyor. 1802 de Everald Home onun anatomisini inceliyor. Geoffroy Saint-Hilaire, ekidne ve ornitorenki, tekdelikliler (Monorremata) takımına koyuyor; çünkü bu hayvanlarda, sürüngenler ve kuşlarda olduğu gibi idrar, üreme ve dışkılaşma yolları tek bir deliğe açılır: Dışkılık (Kloak )
.Ekidneler kirpi ve karınca yiyen özelliklerini taşır. Avustralya da yaşayan en kısa gagalı ekidne (Tachyglossus aculeatus) ve Tasmanya takiglosu (Tachyglossus setosus ). Bu, toprak üstünde yaşayan, 40-80 cm uzunluğunda, derileri kıllar ve dikenlerle kaplanmış, altçenesi gaga şeklinde uzamış hayvanların, uzayabilen dilleri ve yapışkan salyaları, terrnit ve karınca yemeğe çok elverişlidir. Kuzeni uzun gagalı egidne (Zaglossus bruijnii), Yeni Gine de ve Salawati Adası nda yaşıyor. Daha kıllı ve daha az dikenli; solucan yiyor.Geoffroy sonradan ornitorenki memeliler arasından alıp beşinci bir omurgalı takımına koyar. Blainville buna şiddetle karşı çıkar: Ornitorenk kıllıdır, o halde bir memelidir.
İki bilim adamı arasındaki tartışma yıllarca sürmüştür. 1918 de Geoffroy, tekdeliklileri kuşlar ile memeliler arası bir yere koymak ister. Ünlü Cuvier, ornitorenki memeli sayar. 1824 de Meckel hayvanda memeyi andırır (fakat meme olmayan) yapılar bulur ve om itorenkin canlı yavru doğurduğu sonucuna varır. Daha sonra birçok kişi ornitorenkin iki yumurta yumurtladığına tanık olur. 1884 de bilim adamlarının ekidne ve ornitorenklerin yumurtladığına tanık olmasıyla tek deliklilerin yumurtladığı kesinleşir.
Ornitorenk göl ve ırmaklara yakın yaşar. 2000 m ye kadar olan yüksekliklerde O°C da yaşayabilir; aynı kolaylıkla tropik iklimde de yaşayabilir.Hayli geç olarak (1973 te) memeliler ve kuşlar gibi sıcak kanlı (homeoterm) olduğu saptandı. Vücut sıcaklığı çok düşüktür: 32°C. Erkeği 50 cm boyunda ve 1700 g ağırlığında, dişisi 43 cm boyunda ve 900 g ağırlığındadır. Kürkü son derece yumuşaktır; bu kürk ısıyı % 60 oranında yalıtır; buna karşın kutup ayısı suya girince ısı yalıtımının % 90 ını kaybeder. anatinus 5 m ye kadar dalabilen iyi bir yüzücüdür. Gündüz bir labirent gibi oyduğu yeraltı tünellerinde kalır.Kısa perdeli ve yüzgeç biçimi ayakları vardır. Erkeklerin arka ayağında 1,5 cm uzunluğunda içi boş bir mahmuz bulunur. Bu mahmuz son derece etkili bir zehir verir.
Ornitorenk, ekidne ve bazı soreksler dışında zehirli olan memeli yoktur. Bu zehir, bir tavşanı 90 dakikada öldürür;insandaysa önemli bir şişmeye yol açar.Ornitorenklerin evlilik törenleri günlerce süren garip bir dansla başlar. Erkek gagasıyla dişinin kuyruğunu yakalar ve ikisi birden suya dalarak daireler çizmeye başlarlar. Gariplikler zincirine bir de erkeğin penisinin ikiye yarılmış olması eklenir. Dişi 1-3 yumurta yumurtalar, yumurtaları inindeki yapraklar üzerinde bırakır; sonra onları karnının üstüne koyar ve orada 10 gün kuluçkada bırakır.
İşte bir başka gariplik; yumurtanın duvarını kırmak için yavrunun iki organı vardır: Yumurta kırma dişi (ruptor ovi) ve ağızlarının ucunda yumurta kırma etçiği. İlki yılanınkiler gibi kabuğu parşömenleşmiş yumurtaları, ikincisi timsah ve kaplumbağalarınki gibi kabuğu sert yumurtaları kırmak içindir. Tekdeliklilerin bir başka acayipliği! İki ayrı cins sürüngenin yumurta kırma usulünü almışlardır. Yumurtadan çıkınca her iki organ da kaybolur. Yeni doğmuş yavrular kılsız, pembe ve kördür. Dişinin her biri 15 cm uzunlukta iki büyük "memesi" vardır; fakat meme ucu yoktur. Süt karnın kıllarına akar ve yavrular bu kılları yalar.Gagaları da bir harikadır. Gaga pembe, yumuşak, ıslak ve esnektir.İncelemeler gagada duyu cisimcikleri olduğunu göstermiştir; bunların neye yaradıkları kesin bilinmiyor (elektrik algılıyor olabilirler).Beslenmeleri de kendilerine özgüdür. Ornitorenk suya dalınca gözleri ve kulak yolları birer deri kıvrımıyla kapanır. Sağır ve kör bir halde olan ornirorenk avını (karides, böcek larvaları vb.) hiç şaşmadan bulur.
30 Ocak 1986 da Nature dergisinde ornitorenkin yeni bir isim yayındandı: Ornitorenk çok zayıf elektromanyetik alanları hissedebilmekte ve avını bu yolla bulmaktadır. Alman ve Avustralyalı araştırmacıların gösterdiğine göre ornirorenk bir havuzun dibindeki çamurlara saklanan 1,5 voltluk bir pili derhal bulmakta, fakat yem olmadığını anlayınca onu itmektedir. Hayvan, dip çamurlarında kuyruğunu hareket ettiren bir karidesin nöronlarında oluşan elektriği hemen algılamakta ve bulanık sularda doğruca ava yüzmektedir.Kısa bir süre sonra ekidnelerin de böyle altıncı bir hisleri olduğu, çok zayıf elektromanyetik alanları algılaya bildikleri gösterilmiştir.
Az sayıda bilim adamı ornitorenkin memeli değil, sürüngen olduğuna inanmaktadır. Genellikle kabul edilen bir şey varsa şudur: Tekdelikliler Birinci Zamanın sonu ve Trias da yaşamış memeli sürüngenlerle (Therapsides) tipik memeli kabul edilen Keseliler (kanguru vb.) ve plasentalı memeliler arasıda bir geçim şeklidir.Ornitorenkin sürüngen sayılabilecek yönleri şunlardır: Zehirli oluşu, dışkılık, yumurtlama, yumurtaların sürüngen yumurtalarına çok benzemesi (embriyon dişleri) ve kol ve bacakların gövdeye dik olarak yatay doğrultuda çıkışı. Ekidnelerin yürüyüşü, kalça çıkığı olanlarda görülen paytak paytak (iki yana sallanarak) yürüyüştür ve Komodo varanlarının (yırtıcı dev kertenkele) yürüyüşünü andırmaktadır.
Tekdeliklilerin öteki bütün özellikleri memeli özellikleridir. Özellikle beyinleri ilkel memelilerin beyninden daha büyüktür. Ornitorenki memeli kabul eden Pascal Tassy gibi bilim adamlarına göre, ondaki sürüngen karakterleri ilkeldir ve J ura Dönemi nde (150 milyon yıl önce) yaşamış memelilerinkine benzemektedir.Bu hayvanların geçmişini anlamadaki bir güçlük de fosillerinin bulunamayışıydı. 1971 de Avustralya da Üst Miosen e ait bir ornirorenk dişi fosili bulundu. Bu omitorenke Abdurodon insignis adı verildi. Aynı yıl Frome gölünde bir başka fosil diş bulundu. Ancak 1984 te Avustralya da Queensland de 15 milyon yaşında bir omitorenk kafatası bulundu. Daha sonra Yeni Galler de pırlanta gibi parlayan üç diş taşıyan bir ornirorenk alt çene kemiği bulundu. Bundan 120 milyon yıl önce Mezozoik te yaşamış olan bu en eski Avustralya memelisine Steropodon gamani adı verildi. 1992 de Buenos Aires in 850 km güneyinde, Patagonyada, bir Obdurodon azı dişi bulunuşu herkesi şaşırttı. Bu, Avustralya dışında bulunmuş ilk ornitorenkti. Bu son buluş, tektonik plaklar teorisini doğrulamaktadır. Bundan 135 milyon yıl önce Tetis Okyanusuyla birbirinden ayrılmış iki süper anakara vardı: Kuzeyde Lavrasya ve güneyde Gondwana. Güney Amerika, Antarktika (ki o zaman ılıktı) aracılığıyla Avustralya ya bağlıydı. Büyük beyaz anakarada herhalde ornirorenk fosilleri vardır. Memeli ayakları ve kuş gagası tamamen taşlaşmış ornitorenkler...
Familyası: Karıncayiyengiller (Myrmecophagidae-Echidnidae).
Yaşadığı yerler: Güney Amerika, Avustralya, Tasmanya ve Yeni Gine.
Özellikleri: Solucan gibi uzayabilen, yapışkan dilleriyle karınca toplayıp beslenen dişsiz memelilerdir. Tabanlarına basarak yürürler. Çeşitleri: Büyük karıncayiyen, cüce karıncayiyen, tamandua, dikenli karıncayiyen (ekidne) en iyi bilinen türlerdir.
Vücutları kıllı, koni veya hortum şeklinde uzunca yüzleri, solucana benzer uzun ve yapışkan dilleri, toprağı kazmaya yarayan güçlü pençeleri olan dişsiz memeliler. Güney Amerika;da yaşayan büyük karıncayiyen, cüce karıncayiyen ve tamandua memeliler sınıfının dişsizler (Edentata) takımının Myrmecophagidae familyasındandırlar.Karıncaayıları olarak da bilinerler. Karınca, arı ve termitlerle beslenirler. Ön ayakları kuvvetli olup, parmakları kanca tırnaklıdır. Bu tırnaklarla karınca ve termit yuvalarını kolayca bozarlar.
Avustralya, Tasmanya ve Yeni Gine'de bulunan karıncayiyenler ise, tekdelikliler (Monotremata) takımının Echidnida familyasından olup, ornitorenk (gagalı memeli) gibi yumurtlayan memelilerdir. Dikenli karıncayiyengiller de denilmektedir. Sırtlarındaki sık kıllar arasında sivri dikenler bulunduğundan, dıştan kirpiyi andırırlar. Bacakları kısa ve beş parmaklı olup kuvvetli kanca tırnaklıdır. Uzun gagalı ekidne (Zaglossus bruijini) ve kısa gagalı ekidne (Echidna aculeatus) olmak üzere iki türü bilinmektedir. Küçük gagalı ekidne en çok bilinen türdür. Avustralya dikenli karıncayiyeni olarak da bilinir. Boyu 35-50 cm kadardır. Kuyruğu ise bir santimetreyi pek geçmez. Ağırlığı 10 kilogramı bulanları vardır. Genellikle temmuz ile eylül arasında yuvarlak ve lâstikimsi tek yumurta yumurtlarlar. Fakat yumurtalarının üzerinde kuluçkaya yatmazlar. Dişi, yumurtasını karnındaki kesesinde 10-11 gün kadar taşır. Kesede kuluçka süresini tamamlayarak gelişen yavru yumurta dişi ile yumurta kabuğunu kırarak keseye yerleşir. Burada anne sütüyle bir süre beslenir. Başlangıçta yarım gramdan hafif olan ekidne yavrusu, 60 gün içinde 400 gramlık bir ağırlığa erişir.
Büyüyüp dikenleri çıkınca, anne onu toprakta açtığı bir çukura bırakır. Sütten kesilinceye kadar anne tarafından düzenli olarak burada emzirilir. Üç aylık olunca 900 gr ağırlığa ulaşır. Emzirme devresi yaklaşık olarak 200 gün sürmektedir.
Ekidnenin dikenlerinin uzunluğu altı cm kadardır. Avustralya yerlileri bu dikenleri oklarının uçlarına takarlar. Erkek gagalı memelide olduğu gibi, erkek karıncayiyenlerde de savunma organı olarak zehirli mahmuzlar mevcuttur. Tasmanya karıncayiyenlerinin dikenlerinin uzunluğu ekidneninkinden daha kısadır.
Amerika karıncayiyenlerinin postlarında dikenler bulunmaz ve yavrularını diğer memeliler gibi doğururlar. Ön ayakları 4, arka ayakları 5 er parmaklıdır. Büyük karıncayiyen (Myrmecophaga tridactyla) Güney Amerika'da yaşar. Boyu, 100 santimetrelik kuyruğu ile berâber 210 santimetreyi bulur. Ağırlığı 50 kg kadardır. Boz renkli postunun kıllarının uzunluğu 25 cm.yi bulur. Kuyruk kılları ise daha uzundur. Başın yanlarından sırtın her iki tarafına doğru uzanan siyah-beyaz bantları mevcuttur. Ön ayaklarının geriye kıvrık güçlü pençeleriyle karınca yuvalarını kolayca dağıtır. Bir kaç dakika içinde binlerce karıncayı yiyebilir. Yalnız yaşamayı sever. Hemcinsler eşleşme devrelerinde bir araya gelirler. Gebelik süresi 190 gün kadardır. Çoğunlukla tek yavru doğurur. Anne karıncayiyen, yavrusunu sırtında taşıyarak ona karınca yemeyi ve kendi hâlinde yaşamayı öğretir. Gündüzleri yüksek otlar arasında kuyruğu ile örtünerek dinlenir. Gece avlanmaya çıkar. Ağaçlara tırmanamaz. İnsan kadar süratlidir. Kuvvetli olup, insan ve köpekler için tehlikeli olabilmektedir. Tamandua (Tamandua tetradactyla) Orta ve Güney Amerika'da yaşar. Boyu, 40 santimetrelik kuyruğu ile beraber 100 cm kadardır. Postunun rengi sarımsı olup yanları siyah lekelidir. Çoğunlukla ağaçlarda yaşar ve iyi tırmanıcıdır. Sık çalılıklar arasında da dolaşır. Termitlerle beslenir. Geceleri ağaçlarda avlanır. Tehlike hâlinde pis kokulu bir madde çıkarır. Dişiler yavrularını korumak için sık sık bu kokuyu salarlar.
Cüce karıncayiyen (Cyclopes didactylus), bu âilenin en küçük üyesidir. Boyu, 18 santimetrelik kuyruğu ile beraber 38 cm kadardır. Postu tilki kızılı rengindedir. Dört parmaklı ön ayaklarının yalnız iki parmağı tırnaklıdır. Karınca ayısı olarak da bilinir. Orta ve Güney Amerika'nın ağaçlık bölgelerinde gizlenerek yaşar. Gündüzleri ağaç çatallarında uyuklayarak dinlenir. Geceleri av aramaya çıkar. Yalnız dolaşmayı sever. Karınca, arı ve termitlerle beslenir. Davranış ve üreme özellikleri hakkında fazla bir şey bilinmemektedir.
Karıncayiyenler kara hayvanı olmakla berâber iyi yüzerler. Kavgacı olmamalarına rağmen, yaralanınca veya sıkıştırılınca, keskin ön pençeleriyle tehlikeli olurlar.
Vücudu yumuşak bir kürkle kaplı olan karıncayiyen ise bir başka hortumludur. Gündüzleri güneşin yakıcı sıcaklığından korunmak için bir gölgede uyuklayan karıncayiyen karanlığın çökmesi ile birlikte harekete geçer. Karınca yuvalarına ulaşmak için güçlü pençeleri ile toprağı kazdıktan sonra hortuma benzer kafasını içeri uzatarak açtığı deliğe yaslar. Yirmi santimetreye yakın ince uzun dilini delikten içeri uzatarak karınca yuvasının içerisinde dolaştırıp geri çeker. Yapışkan tükrüğü nedeni ile her seferinde yüzlerce karınca diline yapışarak onun sindirim sistemine doğru yol alır. Ama o hiç bir zaman yuvadaki karıncaların tamamını tüketmez. Karnı doyunca bir dahaki sefere kadar ara verir. Karıncalar ise devamlı çoğalarak kolonideki sayının gerektiği kadar olmasını sağlarlar. Alanın da verenin de memnun olduğu doğa tarafından kurulmuş, güzel bir dengedir bu.
kaynak