Ziyaretçi
Çalışma ve İşgücü
Ücret ya da maaş biçiminde ödenen para karşılığında çalışma ya da çalıştırılma büyük ölçüde İngiltere'de, 1760'larda Sanayi Devrimi ile başlamıştır (bak. Sanayi Devrimi). Bundan binlerce yıl önce insanlar avlanarak, doğadaki yiyecekleri toplayarak, giyecek yapıp, yemek pişirip, çocuklara bakarak ve bir barınak kurarak, yalnızca yaşamda kalabilmek için çalışırlardı.
İlk uygarlıkların ortaya çıkmasıyla birlikte insanların büyük bir bölümü kölelik adı verilen bir çalışma biçimine zorlandı (bak. Kölelik). Hiçbir hakları olmayan, yalnızca görevleri olan kölelere yaptıkları işe karşılık hiçbir ödeme yapılmazdı. Eski Mısır ve Eski Yunan gibi ilk uygarlıkların ekonomileri büyük ölçüde köle emeğine dayanırdı. Daha sonraki yüzyıllarda köleler, özellikle Avrupa'nın denizaşırı kolonilerinin başlıca işgücü oldular. Köleler efendilerinin buyruğu altında, her türlü işte, düşüp ölene kadar acımasızca çalıştırılır; çalışma koşullarına karşı geldiklerinde dövülürlerdi.
Ortaçağ Avrupa'sında ortaya çıkan bir başka çalışma biçimi sertlikti. Toprakla birlikte alınıp satılan sertler efendilerinin hizmetini görür, toprağını işler ve vergi verirlerdi. Bu çalışmaları karşılığında, efendileri onlara geçimlerini karşılayacak, kendi hesaplarına sürüp ekebilecekleri küçük bir toprak parçası verirdi. Sertler istedikleri zaman efendilerinin topraklarını bırakıp, işlerini değiştiremezlerdi. Sertlere de, kölelere olduğu gibi emeklerinin karşılığı olarak para ödenmezdi.
Ortaçağ kentlerinde kendi hesabına çalışan terziler, ayakkabıcılar, mücevherciler, halıcılar, bıçakçılar gibi zanaatçılar çalışma koşullarını düzenlemek amacıyla meslek birlikleri ya da loncalar kurmuşlardı. Zanaatçılar hizmetleri ya da ürettikleri malların karşılığında para alırlardı.
Sanayi Devrimi'yle birlikte çalışma koşulları değişti. Atölyeler ve fabrikalar kuruldu, kömür ocakları açıldı; kırsal bölgelerdeki topraksız ve yoksul köylüler kentlere göç ederek, buralarda çalışmaya başladılar. Günün belirli saatlerindeki çalışmalarının karşılığı olarak işçilere ücret ödenmeye başlandı.
18. yüzyılda, Sanayi Devrimi sırasında ve sonrasında çok düşük ücretlerle çalıştırılan işçilerin çalışma koşulları çok kötüydü. Pamuklu dokuma fabrikalarında küçük çocuklar ve kadınlar çok düşük ücretler karşılığında 12 saatten fazla çalışırlardı. 19. yüzyılda işçiler çalışma koşullarını düzeltmek amacıyla birlikler ve sendikalar kurmaya başladılar. Örgütlü bir topluluğa bağlı işçiler, ücretler ve çalışma koşullarına ilişkin olarak işverenlerle yapılan pazarlıklarda daha güçlü bir konuma sahip oldular (bak. Sendika).
19. yüzyılda düşük maliyetlerle, büyük miktarda mal üreten fabrika sistemi kesin olarak yerleşti. Torna tezgâhı gibi metal ya da tahta eşyaya biçim verip işleyen makinelerin keşfinin bu gelişmedeki payı büyüktür. Sanayinin gelişmesi ve fabrikaların yaygınlaşmasıyla birlikte işgücünün uzmanlaşması gerekti; işçiler arasında, yaptıkları işin niteliğine göre, nitelikli ve niteliksiz işçi gibi ayrımlar ortaya çıktı.
20. yüzyılda bilgisayarların ve yeni teknolojilerin üretime katılmasıyla, bir zamanlar insanların çalıştırıldığı işlerin bir bölümünü makineler, robotlar ve bilgisayarlar yapmaya başladı. Sanayinin yanı sıra bankacılık, sigortacılık, turizm, eğitim ve sağlık gibi hizmet veren işyerlerinin önemi arttı.
Ücret ya da maaş işverenlerin çalışma karşılığında işçilerine yapmış olduğu ödemedir. Ücretler para olarak ödenir, ama bazen başka biçimlerde ödendiği de olur. Örneğin, işverenler işçilere ucuz konut sağlarsa, bu bir tür ek ücret olarak kabul edilir.
Ücretler işçi sendikaları ile işveren kuruluşları arasında yapılan pazarlıklar sonucu saptanır. Bazı ülkelerde hükümetler asgari ücretleri saptar. Emeklilik ya da sağlık sigortası için yapılan ödemeler ile gelir vergisi, işçiye ödeme yapılmadan, toplam ücret üzerinden kesildiği için, bir kişinin toplam geliri ile gerçekte eline geçen ücret arasında bir fark vardır.
Çalışabilir durumda olup çalışmak isteyen ama iş bulamayan kimseye işsiz denir. Bunun çok çeşitli nedenleri olabilir. Kişi aramakta olduğu iş türü için uygun olmayabilir; eğitim gördüğü meslek türü ya da sanayi, ekonomik bir sıkıntı içinde olabilir; bunun da ötesinde, çalışabilir nüfusa göre açık iş sayısı çok az olabilir.
İşsizlik düzeyi ülkenin ekonomik durumu ile yakından ilgilidir. Eğer bir ülkeye başka ülkelerden gelen mallar o ülkenin, o daldaki üretimini geriletiyorsa ya da o alanda fabrikaların kurulmasını engelliyorsa, bu durum işsizlik yaratır. Bugün artık ülkelerin ekonomileri ve çalışma yaşamları birbirine bağımlı olduğundan, bir ülkenin ekonomisindeki darboğazlar da öbür ülkeleri etkileyebilir ve işsizliğe yol açabilir.
Günümüzde işbölümünün artması ve yeni teknolojilerin gelişmesiyle, yeni iş olanakları doğmakta ve geleneksel yöntemlerle üretim büyük bir hızla yok olmaktadır. Örneğin, gazete sanayisinde bilgisayarlarla yazı dizmek ve sayfa düzenlemek gibi yeni teknolojilerin kullanılması daha önce hiç var olmayan birçok yeni iş yaratmıştır. Ama yeni teknolojiler aynı zamanda geleneksel yöntemlerle çalışan sanayilerin gerilemesine ya da kapanmasına yol açarak işsizliği de artırabilmektedir.
Ülkeler ekonomik durumlarının bir göstergesi olarak, yıllık işsizlik oranlarını saptar. 1985 için tahmin edilen işsizlik oranı, Kanada' da yüzde 11, ABD'de yüzde 7, İngiltere'de yüzde 13, Avustralya'da yüzde 8 ve Türkiye' de yaklaşık yüzde 17'dir.
İnsanların çoğu yaşamlarını sürdürebilmek için para karşılığı çalışmak zorundadır. Çalışan ve çalışabilir durumda olan insanlar bir ülkenin işgücünü oluşturur. Bir işveren ya da bir kurum hesabına çalışanlara ise işçi denir.Sanayileşmiş bir dünyada çalışma, bir işverenin işyerinde pazartesiden cumaya kadar günde sekiz saatlik bir süre için çalışmak anlamına gelir; bazı işyerlerinde cumartesi günleri de çalışılır. Öteki çalışma biçimleri, kişilerin kendi hesaplarına çalıştıkları serbest meslekleri ve lokantalarda olduğu gibi yarım gün ya da ara sıra çalışılan işleri içerir. Bazı işyerlerinde ise vardiya uygulanır. Vardiyalı bir işte çalışıyor olmak, genellikle 24 saatlik süre içinde, belirlenmiş saatlerde çalışmak demektir. Çoğu kez vardiyalı işçiler, otomobil fabrikalarında ya da günlük gazete yayımında olduğu gibi geceleri de çalışır.Sponsorlu Bağlantılar
İşsizlik, bir kişinin çalışabilir durumda ve çalışmaya istekli olmasına karşın işsiz kalması, bir iş bulamaması demektir.
Çalışma yaşamına mühendis, pilot, doktor, hemşire, müzisyen ya da hoşunuza giden başka bir meslek sahibi olarak başlamak isteyebilirsiniz. Doktorluk, avukatlık gibi meslekler için yıllar süren özel bir eğitim gerekir. Sanayide çalışan bir usta, teknisyen ya da nitelikli işçi olmak isteyenlerse özel bir eğitim dönemi geçirirler. Mesleki becerilerini kazandıkları bu döneme çıraklık adı verilir.
Çalışma Koşullarının Evrimi
İlk uygarlıkların ortaya çıkmasıyla birlikte insanların büyük bir bölümü kölelik adı verilen bir çalışma biçimine zorlandı (bak. Kölelik). Hiçbir hakları olmayan, yalnızca görevleri olan kölelere yaptıkları işe karşılık hiçbir ödeme yapılmazdı. Eski Mısır ve Eski Yunan gibi ilk uygarlıkların ekonomileri büyük ölçüde köle emeğine dayanırdı. Daha sonraki yüzyıllarda köleler, özellikle Avrupa'nın denizaşırı kolonilerinin başlıca işgücü oldular. Köleler efendilerinin buyruğu altında, her türlü işte, düşüp ölene kadar acımasızca çalıştırılır; çalışma koşullarına karşı geldiklerinde dövülürlerdi.
Ortaçağ Avrupa'sında ortaya çıkan bir başka çalışma biçimi sertlikti. Toprakla birlikte alınıp satılan sertler efendilerinin hizmetini görür, toprağını işler ve vergi verirlerdi. Bu çalışmaları karşılığında, efendileri onlara geçimlerini karşılayacak, kendi hesaplarına sürüp ekebilecekleri küçük bir toprak parçası verirdi. Sertler istedikleri zaman efendilerinin topraklarını bırakıp, işlerini değiştiremezlerdi. Sertlere de, kölelere olduğu gibi emeklerinin karşılığı olarak para ödenmezdi.
Ortaçağ kentlerinde kendi hesabına çalışan terziler, ayakkabıcılar, mücevherciler, halıcılar, bıçakçılar gibi zanaatçılar çalışma koşullarını düzenlemek amacıyla meslek birlikleri ya da loncalar kurmuşlardı. Zanaatçılar hizmetleri ya da ürettikleri malların karşılığında para alırlardı.
Sanayi Devrimi'yle birlikte çalışma koşulları değişti. Atölyeler ve fabrikalar kuruldu, kömür ocakları açıldı; kırsal bölgelerdeki topraksız ve yoksul köylüler kentlere göç ederek, buralarda çalışmaya başladılar. Günün belirli saatlerindeki çalışmalarının karşılığı olarak işçilere ücret ödenmeye başlandı.
18. yüzyılda, Sanayi Devrimi sırasında ve sonrasında çok düşük ücretlerle çalıştırılan işçilerin çalışma koşulları çok kötüydü. Pamuklu dokuma fabrikalarında küçük çocuklar ve kadınlar çok düşük ücretler karşılığında 12 saatten fazla çalışırlardı. 19. yüzyılda işçiler çalışma koşullarını düzeltmek amacıyla birlikler ve sendikalar kurmaya başladılar. Örgütlü bir topluluğa bağlı işçiler, ücretler ve çalışma koşullarına ilişkin olarak işverenlerle yapılan pazarlıklarda daha güçlü bir konuma sahip oldular (bak. Sendika).
19. yüzyılda düşük maliyetlerle, büyük miktarda mal üreten fabrika sistemi kesin olarak yerleşti. Torna tezgâhı gibi metal ya da tahta eşyaya biçim verip işleyen makinelerin keşfinin bu gelişmedeki payı büyüktür. Sanayinin gelişmesi ve fabrikaların yaygınlaşmasıyla birlikte işgücünün uzmanlaşması gerekti; işçiler arasında, yaptıkları işin niteliğine göre, nitelikli ve niteliksiz işçi gibi ayrımlar ortaya çıktı.
20. yüzyılda bilgisayarların ve yeni teknolojilerin üretime katılmasıyla, bir zamanlar insanların çalıştırıldığı işlerin bir bölümünü makineler, robotlar ve bilgisayarlar yapmaya başladı. Sanayinin yanı sıra bankacılık, sigortacılık, turizm, eğitim ve sağlık gibi hizmet veren işyerlerinin önemi arttı.
Ücret
Ücretler işçi sendikaları ile işveren kuruluşları arasında yapılan pazarlıklar sonucu saptanır. Bazı ülkelerde hükümetler asgari ücretleri saptar. Emeklilik ya da sağlık sigortası için yapılan ödemeler ile gelir vergisi, işçiye ödeme yapılmadan, toplam ücret üzerinden kesildiği için, bir kişinin toplam geliri ile gerçekte eline geçen ücret arasında bir fark vardır.
İşsizlik
İşsizlik düzeyi ülkenin ekonomik durumu ile yakından ilgilidir. Eğer bir ülkeye başka ülkelerden gelen mallar o ülkenin, o daldaki üretimini geriletiyorsa ya da o alanda fabrikaların kurulmasını engelliyorsa, bu durum işsizlik yaratır. Bugün artık ülkelerin ekonomileri ve çalışma yaşamları birbirine bağımlı olduğundan, bir ülkenin ekonomisindeki darboğazlar da öbür ülkeleri etkileyebilir ve işsizliğe yol açabilir.
Günümüzde işbölümünün artması ve yeni teknolojilerin gelişmesiyle, yeni iş olanakları doğmakta ve geleneksel yöntemlerle üretim büyük bir hızla yok olmaktadır. Örneğin, gazete sanayisinde bilgisayarlarla yazı dizmek ve sayfa düzenlemek gibi yeni teknolojilerin kullanılması daha önce hiç var olmayan birçok yeni iş yaratmıştır. Ama yeni teknolojiler aynı zamanda geleneksel yöntemlerle çalışan sanayilerin gerilemesine ya da kapanmasına yol açarak işsizliği de artırabilmektedir.
Ülkeler ekonomik durumlarının bir göstergesi olarak, yıllık işsizlik oranlarını saptar. 1985 için tahmin edilen işsizlik oranı, Kanada' da yüzde 11, ABD'de yüzde 7, İngiltere'de yüzde 13, Avustralya'da yüzde 8 ve Türkiye' de yaklaşık yüzde 17'dir.
MsXLabs.org & Temel Britannica