metni dikkatle okuyunuz
Küresel Isınma Gerçeği
Nazlı MAÇ
KTO, Etüd-Araştırma Servisi Uzmanı
Karbondioksit oranı artıyor, okyanuslar ısınıyor, buzullar eriyor, deniz seviyesi yükseliyor, orman yangınları artıyor, buzul tabakaları parçalanıyor, göller küçülüyor, kurak dönemler uzuyor, ırmaklar kuruyor, kış sıcaklıkları artıyor, ilkbahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, bitkiler erken çiçek açıyor, göç dönemleri değişiyor, yaşama alanları farklılaşıyor, kıyı şeritleri erozyona uğruyor, mercan resifleri ağarıyor, kar yığınları azalıyor, bulut ormanları kuruyor, hastalıklar yayılıyor, yüksek enlemlerde sıcaklık artıyor....
BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) 133 ülkeden 2 bin 500 bilim adamı tarafından hazırlanan 4'üncü değerlendirme raporu, küresel ısınma gerçeğini çok açık kanıtlarla bir kez daha gözler önüne sermiştir. Küresel Isınma Raporuna göre acil önlem alınmadığı takdirde, küresel ısınma dünyaya iki dünya savaşı ve 1930'ların ekonomik bunalımından çok daha büyüğüne neden olacak ve yeryüzünün önemli bir bölümü yaşanmaz hale gelecek... Rapor ayrıca ilk kez küresel ısınmadan yüzde 90 oranında insanların sorumlu olduğunu açıkça ifade etmesi açısından önem taşımaktadır.
Küresel Isınma Raporu, "Atmosferi bugünkü gibi kirletmeye devam edersek sıcaklık bu yüzyılın sonunda iyimser tahminle 4.4, kötümser senaryo ile 6.4 derece yükselecektir. Harekete geçmezsek 10 yıl içinde küresel ısınmada geri dönülmez bir sürece girilecektir ve 2100 yılında insan nesli hayatını devam ettiremeyebilir" demektedir. BM'nin iyi ve kötü senaryoları 4.4 derece ile 6.4 derece arası bir yükselişi öngörmektedir. Buna göre:
* 4.4 derecelik artış: Yağmur ormanları ortadan kalkacak. Buzulların erimesi nedeniyle bazı ülkeler ortadan kalkacak. İspanya, İtalya, Yunanistan ve Türkiye çölleşecek. Hayvan türlerinin yarısı yok olacak. ...
* 5.4 derecelik artış: Deniz seviyesi 5 metre yükselecek ve gezegenimizde buzul kalmayacak. Güney Asya yaşanması imkansız hale gelecek. Milyonlarca insan hayatlarını sürdürmek için kutuplara göç etmek zorunda kalacak.
* 6.4 derecelik artış: Okyanus yaşamı yok olacak. Kutuplara kadar çölleşme başlayacak. Hayatta kalabilenler kutupta yaşayan birkaç milyon kişi olacak.
IPCC, iklim değişiminin şu anda yaşandığına ilişkin şu kanıtları göstermektedir:
* Ortalama küresel yüzey sıcaklığı arttıkça, kar örtüsü ve buz alanları da azalmıştır.
* Ortalama küresel deniz düzeyi yükselmiştir ve okyanuslar ısınmaktadır.
* Bölgesel iklim değişiklikleri, özellikle de sıcaklık artışı, şimdiye kadar birçok fiziksel ve biyolojik sistemi etkilemiştir.
Bu etkiler şunları içermektedir:
* Buzulların küçülmesi,
* Permafrost tabakasının çözülmesi,
* Nehir ve göllerdeki buz tabakalarının daha geç oluşması ve daha erken erimesi,
* Orta-yüksek düzeydeki büyüme mevsimlerinin uzaması,
* Bitki ve hayvanların yaşam alanlarında değişiklikler,
* Bazı bitki ve hayvan popülasyonlarında azalma,
* Ağaçların erken çiçeklenmesi, böceklerin erken ortaya çıkması, kuşların erken yumurtlaması vb.
BM'nin 4. iklim değerlendirme raporunda gelecekteki iklim konusunda 6 senaryo oluşturmuştur.
Senaryo B1: 1,8 derecelik sıcaklık artışı (1,1 ila 2,9 derece): Daha az kirletenlerin olduğu küreselleşmenin etkisiyle "ortak" bir dünya öngörülüyor. Yüzyılın ortasında nüfusun tavan yapacağı sonra düşüşe geçeceği, çözümlerin ekonomik ve çevresel yaşanabilirliğe yöneldiği, daha hakkaniyetli, ancak iklimin yönetiminde daha fazla girişimin olmadığı bir dünya tasarlanıyor.
Senaryo A1T: 2,4 derecelik sıcaklık artışı (1,4 ila 3,8 derece): Artış çok hızlı olmasına karşın, ekonomi fosil enerjilerin dışında kaynaklara dayanıyor ve daha etkili teknolojilerle hemen bütünleşiyor.
Senaryo B2: 2,4 derecelik sıcaklık artışı (1,4 ila 3,8 derece): Ekonomik, sosyal ve çevresel anlamda yaşanabilirlikte yerel çözümlerin önem kazandığı bir dünyayı tarif ediyor.
Senaryo A1B: 2,8 derecelik sıcaklık artışı (1,7 ila 4,4 derece): Artış çok hızlı, ekonomi, fosille nükleer ve yenilenebilir enerji kaynaklarının dengeli olarak kullanımına dayanıyor. Daha etkili yeni teknolojiler de çok çabuk yaşama giriyor. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun (UAEK) 2050 için şu an öngördüğü tahminlere en yakın senaryo.
Senaryo A2: 3,4 derecelik sıcaklık artışı (2 ila 5,4 derece): Kendine yeterli, yerel kimliklerin korunduğu çok heterojen bir dünyayı tahmin ediyor. Nüfus artmaya devam ediyor, doğum oranları daha yavaş seyrediyor, ekonomik kalkınma özellikle bölgesel eğilim gösteriyor.
Senaryo A1F1: 4 derecelik sıcaklık artışı (2,4 ila 6,4 derece): Daha fazla kirletenlerin olduğu, fosil enerjilere fazlasıyla muhtaç çok hızlı artan bir dünya öngörülüyor.
Bu raporun da ortaya koyduğu gibi küresel ısınma bir gerçek olarak karşımızdadır ve etkileri bugünden görülmeye başlamıştır. Bu çerçevede küresel ısınma konusuna gerek hükümetler düzeyinde gerekse bireysel olarak daha ciddi yaklaşmamamız gerekmektedir. Bu amaçla bu yazıda küresel ısınmanın ne olduğu, etkileri ve alınacak önlemlerin neler olabileceği ile Türkiye'nin bu gerçek karşısında neler yaptığı ya da yapabileceği ele alınacaktır.
KÜRESEL ISINMA KAVRAMI
Küresel ısınma, dünya atmosferi ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artış için kullanılan bir terimdir. Bu olay son 50 yıldır iyice saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır.
Dünya'nın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6 (± 0.2)°C artmıştır ve dünyanın bugünkü sıcaklığı son 400.000 yılın en üst seviyesindedir. İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel görüş, "son 50 yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde farkedilebilir etkiler oluşturduğu" yönündedir.
İklim sistemi içsel ve dışsal (insani etkiler, güneş hareketleri ve sera gazları, vb.) nedenlerden etkilenmektedir. İklimbilimciler dünyanın bugünlerde ısındığı konusunda hemfikirdirler. Oysa bilim adamlarına göre dünya şu anda artık soğuma eğiliminde olmalıydı. Ancak son yüz elli yıllık gözlemler, bir şeylerin sanki ters gittiğini göstermektedir. Bu değişimin detaylı nedenleri açık bir araştırma alanıdır ama bilimsel çoğunluk ısınmanın sebebinin sera gazlarının gereğinden fazla atmosfere salınarak daha fazla ısının atmosferde tutulması olduğunu belirtmektedir.
Karbondioksit, metan, su buharı, azotoksit, kloroflorokarbon ve ozon sera gazlarını oluşturmaktadır. Bu gazlardan en çok salınanı karbondioksit ancak en risklisi metan ve kloroflorokarbondur. Karbondioksitin toplam seragazı miktarı içindeki payı %80 civarındadır. Dünya'nın atmosferine karbondioksit (CO2) ve metan (CH4) eklenmesi dünya yüzeyinin sıcaklığını yükseltmektedir. Atmosferdeki CO2 artışı dünyanın yüzeyini ısıtmakta ve kutuplara yakın buzların erimesine yol açmaktadır. Buzlar eridikçe, yerini kara veya açık sular almaktadır. Her ikisi de buz dan daha az yansıtıcıdır ve böylece daha fazla solar radyasyon emmektedirler. Bu da daha fazla ısıya, dolayısıyla erimeye yol açmaktadır.
İnsanoğlu Sanayi Devrimi'nden sonra enerjiyi daha fazla kullanmaya başlamış ve fosil yakıtların önemi kat kat artmıştır. Enerji en kolay yoldan fosil yakıtlardan temin edilmiştir ve hala fosil yakıtlar kullanılmaya devam etmektedir. Küresel ısınmanın temel nedeni olarak gösterilen karbondioksit ise çok önemli oranda ekonominin her sektöründe kullanılan fosil yakıtların (kömür, petrol, doğal gaz) yakılması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede fosil yakıtlar iklim değişikliğinin bir nevi başlangıcına sebep olmuştur ve günümüzde artarak devam eden salınım büyük bir felaketin olacağını göstermektedir.
KÜRESEL ISINMANIN OLASI ETKİLERİ
Bilim adamları, küresel ısınmanın sonuçlarını tahmin etmekte şu an için güçlük çekmektedirler. İklimbilimciler yaklaşık yüz elli yıl önce ortaya çıkan ve bugünlerde biraz hız kazandığı görülen bu sürecin nedenleri, süresi, olası sonuçları ve yapılması gerekenler konusunda bir görüş birliğine daha varabilmiş değillerdir. Isınmanın, gezegenin çehresini ve üzerindeki yaşamı köklü biçimde değiştireceği konusunda hemfikir olan uzmanlar, yalnızca genel olarak ne tür değişiklikler olacağını söyleyebilmektedir.
- Buzulların Erimesi
Isınmanın dünya yüzeyinde her bölgede aynı ölçüde olmayacağı öngörülmektedir. Sıcaklık artışının, yüksek enlemlerde ve özellikle de kutup bölgelerinde daha şiddetli hissedilmesi beklenmektedir. Bu bölgelerdeki sıcaklık artışının dünya ortalamasının iki katı kadar olacağı tahmin edilmektedir. Yani dünyanın ortalama sıcaklığı 3,5°C artarsa, kutup bölgelerinde ortalama sıcaklık 7°C kadar artacaktır. Doğal olarak bu durum Arktik Denizi'yle Antarktika'daki buzların ve dağlardaki buzulların erimesini de beraberinde getirecektir. NASA'nın uydu aracılığıyla çektiği son fotoğraflarda, Kuzey Kutbu'ndaki buzulların 1979'dan bu yana %9'unun eridiği tespit edilmiştir. Bu çerçevede uzun vadede bu bölgelerin belki yine bitki ve ormanlarla kaplanacağı tahmin edilmektedir.
- Deniz Su Seviyesinin Yükselmesi
Buzların erimesinin çok önemli bir etkisi olacaktır: Deniz düzeylerinin yükselmesi. Ancak bu yükselmenin ne kadar olacağı, sıcaklık artışına ve buzların erime miktarına bağlıdır. Yapılan hesaplara göre 3-4°C'lik bir sıcaklık artışı, 2050 yılında denizlerin düzeyini en fazla 35 cm kadar yükseltecektir. Bu yükselmede, buzların erimesinin yanı sıra sıcaklık artışı yüzünden okyanuslardaki suların ısıl genleşmesinin de payı olacaktır. Deniz düzeyinin yükselmesi kıyı şeritlerinin değişmesine ve kıyı ülkelerinin toprak kaybetmesine yol açacaktır. Örneğin 2100 yılına doğru, deniz düzeyi 60 cm yükseldiğinde, ABD'nin toprak kaybının 25.000 km2 'ye ulaşacağı hesaplanmaktadır. Büyük bir bölümü alçak deltalardan oluşan Bangladeş ise topraklarının %10'unu yitirebilir. Bu durum daha şimdiden başta Bangladeş, Maldiv Adaları, Mozambik, Pakistan ve Endonezya olmak üzere birçok ada halkını ve kıyı ülkeleri endişelendirmektedir.
- Saf Suyun Tuzlu Suyla Karışması
Deniz düzeyinin yükselmesi, kıyılardaki toprak kaybının yanında bir başka önemli sorun daha yaratacaktır: Kıyılara yakın temiz su kaynaklarının denizle birleşmesi. Temiz su sorunu, 21.yüzyılda, sıcak dünyanın belki de en önemli sorunu olacaktır. Çünkü artan buharlaşma yüzünden de göl ve ırmak sularında %20'ye varan bir su kaybı olması beklenmektedir.
- Kış/Yaz ve Gece/Gündüz Arasındaki Sıcaklık Farklarının Değişmesi
Sıcaklığın artış oranı kışları, yazlara göre birkaç derece daha fazla olacaktır. Benzer bir durum, geceyle gündüz arasında da görülecektir. Gece sıcaklarındaki artışın gündüzden yaklaşık %10 daha fazla olacağı tahmin edilmektedir. Bu durumda karalar, geceleri eskisi kadar soğumaya fırsat bulamayacaktır. Yazla kış, geceyle gündüz arasındaki sıcaklık farkının azalması, bütün dünyadaki rüzgar desenlerini etkileyecek; belki de fırtınaların sıklığı, şiddeti ve rotaları değişecektir.
- Okyanus Akıntılarının Değişmesi
Dünya üzerindeki küresel iklimi koruyan temellerden biri de okyanus akıntılarıdır. Okyanus akıntıları sayesinde İngiltere, Norveç gibi soğuk ülkelerde insanlık hala yaşamaktadır. O akıntının biraz yavaşlaması ya da hızında herhangi bir değişme olması akıntının yok olmasına sebep olarak olan dengenin bozulmasına yol açarak yaşama kaynağı olduğu bölgelerde büyük yıkımlara sebep olabilir. Küresel ısınma yalnızca hava sıcaklıklarım değil, deniz suyu sıcaklıklarını da arttıracaktır kuşkusuz. Eğer bu ısınma, taşıyıcı bantın alttan ve üstten giden akıntıları arasındaki sıcaklık farkını azaltırsa ve bu sırada okyanusların daha fazla yağış almasına yol açarak tuzluluk oranını düşürürse, bu dev akıntı sistemi durabilir. Ayrıca tuzluluk oranının azalması yıldırım gibi olayların daha da artmasına sebep olacaktır.
- İklim Kuşaklarının Kayması
Küresel ısınmanın bir başka önemli etkisi de iklim kuşaklarının kayması olabilir. Örneğin bilim adamları yağmur kuşağının kuzeye doğru genişlemesini beklemektedir. Ancak bu genişleme çerçevesinde yağışlar her bölgede de artmayacak; belli bölgelerde yoğunlaşacaktır. Birçok iklim modeli Güney Avrupa'daki yaz yağmurlarının azalacağını öngörmektedir. Amerika, Avrupa ve Asya'nın 55° Kuzey enleminin yukarısında (yılın büyük bir bölümünde sıcaklığın sıfır derecenin altında olduğu bölgeler) kar yağışının artması beklenmektedir. Daha güney bölgelerde kar yağışında bir azalmanın ve yağmurlarda da bir artışın olacağı, karın toprakta kalma süresinin azalacağı tahmin edilmektedir. Şiddetli yağmurların daha sık yağması ve daha çok su bırakması beklenmektedir.
- Beklenmedik Meteorolojik Olaylar
Dünyamızdaki düzen bozulma sürecine girdiğinden beri doğa buna düzensizliklerle cevap vererek doğal dengenin yeniden dengeye ulaşmasını sağlamaktadır. Bu süreçte beklenmedik olaylar yaşanılmaktadır. Son çalışmalar, ısınan bir dünyada iklimsel aşırılıkların da yaygınlaşacağını, yani uzun süreli yağışlar, çok güçlü kasırgalar, fırtına ve kasırgaların sık görülmesi gibi olaylarda bir patlama yaşanacağını göstermektedir. Tabii bunların tam tersi de oluşabilir.Yağışların ortalamalardan daha az görülmesi, sıcaklıkların ortalamalarının daha üstünde olması gibi. Beklenmeyen ya da çoğalan bu tür meteorolojik olaylar insanların ölümüne, göçlere, maddi ve manevi zararlara yol açmaktadır. Doğal olarak tüm bunlar, hayvan ve bitkilerin doğal yaşam alanlarında değişikliklere yol açacaktır. Birçok hayvan türünün beslenme düzeni sarsılacak, yaşam alanları daralacak ve büyük göçler yaşanabilecektir. Yeni koşullara uyum sağlayamayan çok sayıda bitki, böcek ve kuş türü ortadan kalkacaktır.
-Kuraklık
Kuraklık dünyanın hemen hemen her yerinde kendini göstermeye başlamıştır. Özellikle tarım faaliyetlerinin olduğu yerleşimlerde kuraklığın olumsuz etkisi maddi açıdan kendini açıkça göstermektedir. Kuraklık toprağın verimsizleşmesini sağlayarak üretimin neredeyse sıfıra yaklaşmasını ve geçim kaynağını tarım ile sağlayan nüfusun büyük şehirlere göçünü bir hayli artıracaktır. Bu da şehirlerde: işsizliği artıracak, sosyal sınıflar oluşturabilecek, kişileri suçlara yöneltebilecek, azalan üretim sıfırlanacak, temel besinlerin ve tarım ürünlerinin fiyatları çok yüksek olacaktır.
- Göç
Tahminlere göre zaten başlamış olan göçün 10 yıl sonra şimdiki göçten %10-15'lik bir artış göstereceği, 25-30 yıl sonra ise kuraklık, hastalıklar, açlık, yaşam standartlarının düşmesi yüzünden sosyal bir kaos bile yaşanabileceği tahmin edilmektedir. Esasen belki de 50-60 yıl sonra insanlar doğa ile yaşam mücadelesi verebileceği öngörülmektedir.
- Sağlığa Etkisi
Küresel ısınma, insan sağlığı açısından yeni durumlar oluşturacaktır. Aşırı sıcaklar nedeniyle yüzünden her yıl binlerce kişinin yaşamım yitirmesi beklenmektedir. Böcek yumurtalarının ölmesini sağlayan gece ve kış soğuklarının hafiflemesi, önemli bir sorun olacaktır. Bunun basit ve somut örneği, sıtma taşıyan sivrisineklerdir. Bu sivrisinekler, 17°C'nin altında en fazla 1-2 gün yaşayabilir. Bu durum, onları dünya nüfusunun %58'nin yaşadığı bölgelerden şimdilik uzak tutmaktadır. Ama 5°C'lik bir küresel ısınma, onların doğal yaşam alanını genişleterek, dünya nüfusunun %60'ını bu alanın içinde bırakacaktır. Bu düzeydeki bir küresel ısınmanın, her yıl fazladan bir milyon kişinin sıtmadan ölmesine yol açacağı sanılmaktadır. Bunun yanında kimi bölgelerde şiddetli kuraklık dönemlerinin ardından gelecek aşırı yağışların virüs mutasyonlarını hızlandırabileceği tahmin edilmektedir. Bu nedenle yalnızca sıtmaya değil, bugün kuzey enlemlerinde seyrek rastlanan kimi hastalıklara da daha sık rastlanacaktır. Ayrıca sıcaklıkla birlikte salgın hastalıklarında artması beklenmektedir.
- Tarıma Etkisi
Böyle bir dünyada tarım üretiminin nasıl olacağı çok karmaşık ama çok da önemli bir konudur. Bilim adamları arasında yaygın kanı; sıcaklık ve yeni yağış düzeni nedeniyle, ekilebilecek alanların kuzeye doğru bir miktar genişleyeceği yönündedir. Yeni iklim desenleri, çiftçilerin bir bölümünü, ektikleri tarım bitkilerini değiştirmeye zorlayacaktır. Ama atmosferdeki karbondioksit miktarındaki artışın, genel olarak dünya tarımım olumlu etkilemesi bekleniyor. Çünkü karbondioksit bitkiler için besin demektir. Atmosferdeki karbondioksit oranının iki katına çıkması öteki koşulların aynı kalması durumunda dünyada alınan tarım ürününü %10 ile %50 arasında artıracakmış gibi görünüyor. Küresel ısınma sonucunda Avrupa ve Kuzey Amerika'da tarımsal üretim artarken Akdeniz ülkeleri ve Afrika'da azalacağı belirtilmektedir.
Sonuçta bu ısınma, çok karmaşık bir yapısı olan dünya iklim sisteminde köklü değişimlere yol açacak; kimi bölgeler (kuzey yarı küredeki kıtaların iç bölgeleri gibi) çok ısınıp kuraklık çekerken kimi bölgeler ılıman bir iklimin, kimileri de aşırı yağışların ve taşkınların etkisinde kalacaktır.
KÜRESEL ISINMAYA KARŞI ÖNLEMLER
Sera gazlarının üretimi bugün dursa bile, atmosferdekiler yüzünden sıcaklık artışının daha 20-30 yıl sürmesi beklenmektedir. Oysa her geçen gün ülkelerin atmosfere saldığı sera gazı miktarı artmaktadır. Bu alanda başta Çin ve Hindistan olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin yakın bir gelecekte gelişmiş ülkeleri geçecekleri düşünülmektedir. Bu durumda da iklim-bilimcilerin öngörülerinin gerçekleşeceğini düşünebiliriz.
Dünya ikliminin önümüzdeki yüz yıllık dönemde yeniden dengeye kavuşabilmesi için atmosferdeki karbon dioksitin, okyanusların ve ormanların emebileceği bir düzeye indirilmesi gerekmektedir. Bu da yılda en fazla 1-2 milyar tonluk bir salınımla sağlanabilir; yani bugünkü miktarın yalnızca % 20'siyle!
Küresel ısınmayı engellemek için dünyada sera gazlarının salınımına bir sınırlama getirilmesi planlanmaktadır. Atmosferdeki sera gazlarının miktarının kontrol edilmesine yönelik uluslararası çalışmalar yaklaşık 15 yıldır sürdürülmektedir. Bu amaçla düzenlenen ilk uluslararası konferans 1988'de yapılmıştır. Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletlerin ortaklaşa düzenlediği ve kısaca IPCC diye anılan, küresel ısınma konulu konferansa, iki bin dolayında bilim adamı, uzman ve çevreci katılmıştır. Konferansın sonuçlarını değerlendiren 140 ülke, bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşmaya göre taraf ülkeler, 2000 yılına gelindiğinde sera gazı üretimlerini 1990 yılı düzeyine geri çekmiş olacaklardı. Ancak herhangi bir yaptırımı olmayan anlaşmaya kimse uymamıştır.
Daha sonra 1992'de Rio de Janeiro'da ve 1995'te Berlin'de aynı amaçla birer toplantı daha yapılmıştır. Berlin'de, iklim değişiminin doğal ekolojik sistemler, sosyo-ekonomik yapılar ve insan sağlığı açısından olası etkileri değerlendirilmiştir. Ama bu sırada katılımcı ülkelerin daha önceden alınan kararlar uyarınca sera gazı üretimlerini azaltmaları şöyle dursun, neredeyse tüm ülkelerdeki üretimin % 5 ile % 40 arasında artmış olduğu görülmüştür. Bu nedenle Aralık 1997'de Japonya'nın Kyoto kentinde büyük bir konferans daha düzenlenmesi kararlaştırılmıştır.
Kyoto'daki konferansa 160 ülkeden on bin dolayında bilim adamı, uzman, çevreci ve hükümet yetkilisi katılmıştır. Konferansta iklim değişiminin çevresel ve ekonomik sonuçları ve bunlara yönelik politikalar görüşülmüş; enerjinin daha verimli kullanılması, yeni ve temiz enerji kaynaklarının araştırılması, ormanların korunması ve yeni orman alanlarının oluşturulması kararlaştırılmıştır. Ama konferansın en önemli olayı Kyoto Sözleşmesi diye anılan bir anlaşmanın imzalanması olmuştur.
Kyoto Sözleşmesi ile devreye girecek önlemler son derece pahalı yatırımlar gerektirmektedir:
* Buna göre gelişmiş ülkeler, başta karbondioksit ve metan olmak üzere altı sera gazı üretimlerini 2012 yılına değin 1990 düzeylerinin en az %5'in altına çekeceklerdir. Tek başına dünya sera gazı üretiminin neredeyse dörtte birini yapan ABD için bu oran %8; Japonya için de % 6'dır.
* Endüstriden, motorlu taşıtlardan, ısıtmadan kaynaklanan sera gazı miktarını azaltmaya yönelik mevzuat yeniden düzenlenecektir.
* Daha az enerji ile ısınma, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerini endüstriye yerleştirme, ulaşımda, çöp depolamada çevrecilik, temel ilke olacaktır.
* Atmosfere bırakılan metan ve karbondioksit oranının düşürülmesi için alternatif enerji kaynaklarına yönelinecektir.
* Fosil yakıtlar yerine örneğin, biodizel yakıt kullanılacaktır.
* Çimento, demir çelik ve kireç fabrikaları gibi yüksek enerji tüketen işletmelerde atık işlemleri yeniden düzenlenecektir.
* Termik santrallerde daha az karbon çıkartan sistemler, teknolojiler devreye sokacaktır.
* Güneş enerjisinin önü açılacaktır.
* Nükleer enerjide karbon oranı sıfır olduğu için dünyada bu enerji ön plana çıkarılacaktır.
* Fazla yakıt tüketen ve fazla karbon üretenden daha fazla vergi alınacaktır.
Atmosfere salınan karbon oranının yüzde 55'ini üreten ülkelerin imza koyması şartıyla yürürlüğe girecek 127 imzalı Kyoto Sözleşmesi ABD ve Rusya'nın muhalefeti nedeniyle bugüne kadar yürürlüğe girememiştir. Ancak, kritik ülkelerden Rusya sözleşmeye imza atınca, yüzde 55 oranı yakalanmış ve sözleşmenin yürürlüğe girmesi kesinleşmiştir. Kyoto'ya giden yolda, doğal çevreyi korumak için hazırlanan, Türkiye'nin de imza attığı "İklim Değişikliği Sözleşmesi"nin ise hiçbir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Sözleşme tamamen "tavsiye" niteliğindedir. Ancak bu sözleşmenin bir ileri adımı olarak kabul edilen Kyoto Sözleşmesi hükümlerine uyum, imza atan ülkeler açısından zorunlu hale getirilmiştir.
Dünyadaki karbondioksit salınımının &'sı ABD'nin, %15'i Çin'in üretiminden kaynaklanmaktadır Yani, karbondioksit kirlenmesine en büyük katkıyı bu iki devlet vermektedir. Bu devletleri %15 ile Rusya, %6 ile Japonya ve Hindistan takip etmektedir. Dolayısıyla, karbondioksit problemi aynı zamanda dış politika ve enerji sorunudur.
Ancak sera gazı üretiminin en büyük sorumlusu olan ABD ile Avustralya gelişmiş ülkeler Kyoto Sözleşmesi'ni "ekonomilerini baltalayacağı" gerekçesiyle imzalamayan ülkeler olarak öne çıkmakta dır. Öte yandan Türkiye'nin de aralarında bulunduğu Çin, Hindistan, Brezilya gibi gelişmekte olan ülkeler herhangi bir kısıtlamaya gitmek istememektedirler. Çünkü onlara göre küresel ısınma sorunu, günümüzün gelişmiş ülkelerinin yol açtığı bir sorundur. Ayrıca bu durum fosil yakıtlarla elektrik üretiminin yerini zamanla biraz daha pahalı olan alternatif enerji kaynaklarının almasına yol açacaktır. Enerji harcamalarının artması da gelişmekte olan ülkelerin gelişimini yavaşlatacaktır. Ancak zaman içinde gelişmekte olan ülkelerin sera gazı salınımlarının gelişmiş ülkelerden daha fazla olacağı öngörülmektedir. Günümüzde karbondioksit salımı en hızlı artan ülke Güney Kore'dir. Brezilya, Çin ve Hindistan da bu alanda onunla yarışmaktadır. 1990'da atmosfere bırakılan yaklaşık 6 milyar ton karbondioksitin %36'sı gelişmekte olan ülkelere aitken, aynı ülkeler 2015 yılında salınan 8,5 milyar tonluk karbondioksitin %52'sinden sorumlu olacaklardır.
Sera gazlarını salanlar gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler olsun hiç fark etmemektedir. Sonuç olarak atmosferimizdeki ısı tutan gazların miktarı her geçen gün artmaktadır. Bu da aslında soğuması beklenen dünyamızın ısınmasına yol açmaktadır.
KÜRESEL ISINMA VE TÜRKİYE
Türkiye BM'nin raporuna göre; kırk ülkenin yer aldığı listede 1990 ile 2004 arasında sera etkisi yaratan atmosfere saldığı gazlarda en hızlı artış kaydeden ülkeler arasında, yüzde 72.6'lık artışla rekora imza atmış durumdadır. Türkiye atmosfere en çok karbondioksit salan 20 ülke arasında 13. sırada yer almaktadır. 2004'te Türkiye'den atmosfere salınan karbondioksit miktarı 294 milyon ton olarak hesaplanmaktadır Bu durumda Türkiye'nin küresel ısınmaya "katkısı", sanayileşmiş birçok ülkeden de fazladır.
BM Küresel Isınma Raporu'nda küresel ısınmadan en çok etkilenecek bölgenin Kuzey Afrika ikliminin yukarıya doğru genişleyerek Türkiye'yi de içine almasıyla "Akdeniz" olacağı belirtilmektedir. Bilim adamlarının çıkardığı haritaya göre; Türkiye 3 ila 3.6 derece oranında ısınacaktır. Özellikle güneyde artış daha fazla görünmektedir. Başta Çukurova olmak üzere Konya Havzası ve Ege Bölgesi küresel ısınmanın olumsuz sinyallerini şimdiden vermeye başlamıştır. Küresel ısınmadan en çok tarım sektörünün olumsuz etkileneceğini vurgulayan uzmanlar, küresel sıcaklıktaki 1 derecelik artışın Türkiye'de hububat ekim alanlarının değişmesine yol açacağını ve buğday üretiminde yüzde 10 düşüşe neden olacağını söylemektedir.
Küresel ısınmanın Türkiye'ye yönelik olumsuz etkileri şöyle sıralanmaktadır:
* Orman yangınlarının etki alanı ve süresi artacak.
* Özellikle kentlerdeki içme amaçlı su gereksinimi artacak.
* Yaz kuraklığının süresinde ve şiddetinde artışlar olacak.
* Sıcaklar, insan sağlığını ve biyolojik üretkenliği etkileyecek.
* Kentlerde, gece sıcaklıkları belirgin biçimde artacak. Bu da, enerji tüketiminin artmasına neden olacak.
* Isı stresi kaynaklı enfeksiyonlar, sağlık sorunlarını artıracak.
* Deniz ekosistemlerde ve balıkçılık alanlarında, önemli sosyoekonomik sorunlar çıkacak.
* Deniz seviyesi yükselmesine bağlı olarak, yoğun yerleşme, turizm ve tarım alanları ile haliç tipi kıyılar sular altında kalabilir.
Böyle bir ortamda Türkiye hâlâ Kyoto Anlaşması'nı imzalamamıştır. Ankara'nın şimdiye kadar resmi görüşü: "Türkiye hızla kalkınmak zorundadır. Sanayileşmenin bir sonucu da bu oluyor. Çevreyi korumak pahasına bu hızı kesemeyiz." olmuştur. Bu yanlış tavrın pratikte yol açabileceği olumsuz sonuçlar şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Türkiye, küresel ısınma sonucu ortaya çıkan kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya kalınca harekete geçmiştir. Bu çerçevede hükümet, “Kuraklığa karşı suyun etkin kullanımı” prensibini tarım, çevre ve enerji alanında yaygınlaştırma yoluna gitmeye karar vermiştir. Küresel ısınmanın Türkiye tarımına olumsuz etkilerini en aza indirgeyecek çalışmaların yapılması için Tarımsal Kuraklık Koordinasyon Kurulu kurulması planlanmaktadır. Küresel ısınmanın yıllık maliyeti 150 milyar dolar olarak hesaplanmıştır.
Ayrıca Tarım Bakanı Mehdi Eker'in, Türkiye'nin AB üyelik sürecinde Kyoto Protokolü'nü de 'kaçınılmaz' olarak imzalayacağını söylemesi dikkat çekmektedir. İklim Değişikliği Taraflar Sözleşmesi'ni imzalayan Türkiye'nin daha gecikmeden Kyoto Protokolü'ne dönmesi ve çevreyi koruma tedbirlerini uluslararası camiayla işbirliği yaparak alması, uzun vadeli çıkarlarına daha uygun düşecektir.
Eğer Türkiye bu protokolü imzalarsa karbon emisyonunu azaltmaya karar verecek ve daha temiz enerji kaynaklarına yönelerek enerji verimliliğini artıracaktır. Bunu sağladığımızda ise bugün dezavantaj olarak görülen durum, enerjinin kıt olduğu ve iklim değişikliğinin etkilerinin daha şiddetli görülmeye başlandığı günler için uzun vadeli bir yatırım olacaktır. Bu yatırım da ülke endüstrisinin gelişimi açısından çok önemlidir.
Gerek büyüyen ekonomisiyle Türkiye'nin toplam sera gazı salınımında, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne taraf ülkeler arasında en fazla sera gazı üreten ülkelerden biri olduğu, gerek yapılacak yatırımların ekonomiye olumlu etkisi, gerek çevreye sağlayacağı faydalar, gerekse yaratacağı istihdam imkânlarıyla Türkiye'nin yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi kaçınılmaz olmuştur. Önümüzdeki dönemede ülkemizde rüzgâr, güneş, jeotermal, biyokütle, biyogaz, dalga, akıntı enerjisi yatırımlarına ağırlık verilmelidir.Enerji verimliliği, akıllı enerji ve yenilenebilir enerji yöntemlerinin uygulanmasıyla, 2050'ye kadar dünyanın enerji ihtiyacının yarısı karşılanabilecektir. Bu yöntemler uygulanırsa, yenilenebilir enerjiler, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri dünya ekonomisinin bel kemiği haline getirebilecektir.
Küresel ısınmaya karşı çözüm medeniyetten vazgeçmek değil; akıllıca davranmak ve daha az tüketmek, yaşama tarzımızı biraz değiştirmekten geçmektedir, ama buna acilen başlanmalıdır. Tek tek hepimizin bu sorunun sebebi olduğumuzu kabul etmemiz gerekmektedir. Türkiye'nin yıllık enerji israfının yaklaşık olarak 5-7 milyar dolar olduğu göz önüne alındığında sadece daha az alışveriş yaparak, daha az enerji tüketerek ve daha az lüks kullanarak bu sorunun üstesinden gelebiliriz.
Enerji tüketimini en aza indirmek için alınması gereken bazı önlemler şöyle sıralanabilir:
* Evlerde enerji tasarrufu, yeni evlerin verimli enerji standartlarına göre yapılmasının devlet tarafından zorunlu kılınmalı.
* Yüzde 70 tasarruf sağlayan ampuller kullanılmalı ve açık hava ortamlarındaki ısıtmalar kaldırılmalı
* Plazma tv gibi yüzde 80-90 daha fazla enerji tüketen cihazlara büyük vergiler getirilmeli.
* Nükleer füzelere, savaş uçaklarına harcanacak paralar alternatif, yenilenebilir enerji yatırımlarına yöneltilmeli.
* Büyük rüzgar çiftlikleri kurulmalı.
* Doğalgaz yerine hidrojen enerjisi kullanılmalı.
* Ulaşımda toplu taşıt kullanılmalı. Şehir içinden otobüs terminalleri kaldırılmalı.
* Uçak kullanımını 2030'a kadar yüzde 5'e düşürmeli.
* Yeni otoyol, yeni köprü, yeni havalimanı, yeni pist yapılmamalı.
Yapılan hesaplar küresel ısınmaya karşı ulusal ve uluslararası düzeyde önlemler alınmasını ve ülkeler arasında işbirliğini kaçınılmaz bir zorunluluk durumuna getirmiştir. Yakın bir gelecekte Türkiye'nin kapısını su kaynaklarının kuruması, hava kirliliği ve türlerin yok olması gibi sorunlar çalacaktır. Bunlar da hem sağlık hem de ekonomiye çok önemli yükler getirecektir. Yani çevre sorunu artık geleceğin değil bugünün sorunudur, siyasilerin artık bunu iyi görmesi gerekir. Bu çerçevede, Türkiye'nin küresel ısınma sürecinde nasıl etkilendiği tüm yönleriyle incelenmeli, hangi önlemlerin alınabileceği araştırılmalı ve bu konuda yapılacak düzenlemelere alt yapı oluşturulmalıdır.
Bu trend bu şekilde devam ettiği sürece yani seragazı salınımına bağlı kürsel ısınma arttığı sürece, dünyanın bütün sektörleri bütün insanlar bundan etkilenecektir. Sanayi, tarım, çevre,şehirler, insanlar... Bu bir gerçek...