Tarih okumamızın nedenleri nedir?

BİLİNDİĞİ gibi giyim kuşam in-sanlık tarihi kadar eskidir. İlk çağlarda doğanın etkilerinden korunmak için ihtiyaçtan doğmuş olan ,daha sonra kültür ve uygarlık seviyesinin gelişmesiyle sosyal ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla giyinmeye başladılar.
Giyim tarihi incelendiğinde giyimin eski devirlerden günümüze kadar pek çok evreler geçirdiği görülmektedir.İnsanlar bulundukları toplumsal koşullara göre giyim şekilleri yaratmış buna bağlı olarak da kendi gelenek,inanç ve yaşam koşullarına göre de giyimlerini biçimlendirmiştir.

***

İnsan evladı giyim kuşam tarzını ihtiyaçlar ölçüsünde ve toplumsal varlık olmasıyla biçimlendirdi. İlkin kışın soğuktan yazın sıcaktan korunmak için ayaklar korunmaya alındı,sonra bedenleri. Yazın kavurucu sıcakta bozkır yada çölde, kışın dondurucu ayaz ve fırtınadan korunmak için başlarını korumaya aldılar. Bozkırda "börk"ünü almadan çölde başını sarmadan çıkılmazdı.
Günümüze kadar ekonomik ve toplumsal ilişkiler kendine özgü alışkanlık ve gelenekleri yarattı.Bozkır kültüründen gelenler güçlü askeri/savaşçı yapıları olmakla birlikte hatta Asya'nın bir ucundan Avrupa'nın bir uçuna at koştursalar da yerleşik kent/ziraat ve ticaret kültürüne sahip olanlardan büyük biçimde etkilendiler.
İlkin Çinliler,sonra sırasıyla Ön Asya ve Avrupalılar en sonunda da Orta Doğudaki "ziraat ve ticaret" kültürü olan toplumlar gelenek ve göreneklerini onlara kabul ettirdi.
İlkin dillerinde ve inançlarında deği-şiklik başladı sonra giyim ve yönetim bi-çimlerinde;başkalarından öğrendiği gibi kendisi gibi değişime ayak uyduramayanlara eleştiri ve hakarete başladı "barbar", "dinsiz", "eciş bücüş", "yecüc mecüc"(1) ve benzerleri denilmeye başlandı.Hatta daha da ileri gidilerek güçlü olduklarında silah gücüyle onları yok etmeyi denedi.
Oysa daha dün aynı ovada hayvanlarını otlatıp,aynı pınarın suyunu içiyor, aynı demircinin örsünde dövdüğü kılıcı beline takıp at sırdın da Asya'dan Avrupa'ya kılıç sallıyor ve aynı "atanın" çocuklarıydılar. Ne oldu da bir birlerine girdiler?

***

Bir Çin atasözü var : "Bir yıl sonrasını düşünüyorsan darı ek, on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç ek, şayet yüz yıl sonrasını düşünüyorsan kültürünü ek" der.

***

Cumhuriyet kurulduktan sonra Medeni kanun olmak üzere adalet reformunun gerçekleştirilmesi görevi Adalet Bakanı M. Esat BOZKURT'a verilir. Reform taslakları tartışılırken savcı yerine "Cumhuriyet Savcısı" deyiminin kullanılması bakanlar kurulu ve Mustafa Kemal'in yakın çevresinde homurdanmalar olur. Hatta derler ki, "Paşam, Cumhuriyet valisi, Cumhuriyet Büyük elçisi demiyoruz da neden Cumhuriyet Savcısı diyoruz? Bu durum bürokraside rahatsızlık yaratır" derler.
Mustafa Kemal soran bakışlarıyla Adalet Bakanı M. E. BOZKURT'a gözlerini diker; M. E. Bozkurt, "Sadece Cumhuriyet Savcısı Türkiye Cumhuriyeti adına anayasal temelde hakkı savunur ve soruşturur. Gerektiğinde valiye, büyük elçiye, müsteşara ve devletin tüm büyüklerine karşı da savunma ve soruşturmayı yapar. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını korumak ve kollamakta önemli görevleri arasındadır Bunun için ona ‘Cumhuriyet Savcısı’ denilmesi daha uygundur" der. Mustafa Kemal etrafına bakar ve "Devam et BOZKURT" der.

***

Evet tarih ileriye giderken geçmişte yaşanmış olay ve olgulardan dersler çıkararak arada bir geriye bakmanın yararları olacağını bize anlatır.
Bu nedenle tarihimizi bilip dersler çıkarmalıyız ve bu nedenle "bilimlerin babası tarihtir.
Alıntı