Arama

İslam Tıbbı

Güncelleme: 8 Nisan 2009 Gösterim: 7.572 Cevap: 0
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
8 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
İslam Tıbbı
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Ortaçağ İslam medeniyetinde, İslam medeniyetinin dili Arapça ile ifade edilen tıp teori ve uygulamalarının bütününe verilen addır. Tıp tarihinde Arap tıbbı terimi de kullanılmakla birlikte dönemin önemli bazı figürleri Arap olmadığı gibi Rey, Hamedan gibi Fars şehirlerinde yaşamaktaydılar.
İslam tıbbı, İslam peygamberi Hz. Muhammed dönemindeki geleneksel Arap tıbbından olduğu kadar, antik Helen (Grek-Roma) tıbbı Unani'den, antik Hint tıbbı Ayurveda'dan ve antik Iran tıbbından etkilenmiştir.


Kaynakları
İslam tıbbı Hz. Muhammed'in sözleriyle başlatılmaktadır. Sahih-i Buhari, Sünen-i Ebu Davud ve Muvatta gibi hadis kaynaklarında Muhammed'den sağlık ile ilgili aşşağıdaki ve benzer sözler (hadis) aktarılmıştır:
  • "Allah devası olmayan hiçbir hastalık yaratmamıştır." (Sahih-i Buhari)
  • "Tıbbi tedavileri kullanın zira Allah yaşlılık haricinde tedavisi olmayan bir rahatsızlık yaratmamıştır." (Sünen-i Ebu Davud)
  • "Rahatsızlığı gönderen onun devasını da göndermiştir." (Muvatta)
Peygamberin yukarıdaki hadislerinin de yönlendirmesiyle müslümanlar ölüm dışında her hastalığın bir tedavisi olduğuna inanmışlardır. İslam tıbbının ilk dönem yazarları genellikle doktorlardan çok din adamları olmuştur.
Huneyn İbn İshak'a göre göz anatomisi, Mısır 13.yüzyıl
cheshmmanuscript

İlk Müslüman hekimin Hz. Muhammed’in ashabından ve aynı zamanda teyzesinin kocası olan Hâris b. Kelede (Kaladân) olduğu aktarılmaktadır. Rivayete göre Kelede, Hz. Muhammed’in teşvikiyle tıp sanatını öğrenmek ve araştırmak için Cündişapur’a (İran) gitmiştir.
Peygamberin bu teşvikine karşılık ilk dönemlerde müslümanlar arasında tıbba ilgi yeterince fazla olmamış ve bunun neticesi olsa gerek İslâm coğrafyasındaki ilk hekimlerin çoğunluğu Hıristiyan,Yahudi veya İranlı bir kökenli olduğu görülmektedir. Ancak Arapça’nın bilim dili oluşu ve özellikle de bir tıp dili haline gelmesiyle, tıbbî irfanın Arap Müslüman kültür havzasında işlerlik kazanması gerçekleşti.

Tarihçe
İslam tıbbının doğuşu ve gelişimi kabaca üç evreden geçmiştir:
  1. Yabancı kaynakların Arapça'ya tercüme edildiği ilk evre. Bu evre yaklaşık olarak M. S. 7 ve 8. yüzyıllar arasına tekabül etmektedir.
  2. Müslüman tıp adamlarının tıb bilime özgün katkılarının ve başarılarının olduğu ikinci evre. Bu evre M. S. 9-13. yüzyıllar arasındadır.
  3. M. S. 13. yüzyıl sonrasındaki üçüncü evre. Bu evrede diğer bilim alanlarında olduğu gibi tıp alanında da bir durgunlaşma ve gerileme sözkonusu olmuştur.
İlk evrede Suriyeli ve İranlı bilginler Yunanca ve Süryanice antik literatürden felsefe, astroloji ve tıp gibi alanları da içeren bilim dallarından tercümeler yapmışlardır. Abbasi Halifesi el-Memun gibi müslüman idareciler tercümanları paraca destekleyerek bu faaliyetlerin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Tercümanların büyük çoğunluğu Hristiyan olmakla birlikte müslüman idareciler tarafından saygı görmüş ve faaliyetleri desteklenmiştir.
M.S. 9. yüzyılda Hüneyn İbn İshak Yunan tıbbının babası Galen'in çok sayıda eserlerini Arapça'ya çevirmişti. Ayrıca Gundişapur'daki Ortaçağ Pers döneminin eserleri ve Hint dünyasından Suşruta Samhita, Çaraka Samhita gibi eserler de Arap diline aktarılmıştı. Kısa bir zaman sonra müslüman doktorlar anatomi, bakteriyoloji, mikrobiyoloji, oftalmoloji, patoloji, farmakoloji, fizyoloji, psikoloji, cerrahi ve farmakolojik bilimler gibi tıbbın çeşitli alanlarında katkıda bulunmaya başladılar. İslam doktor ve bilginleri bu medeniyenin önemli bir parçası olan tıp alanında teori ve pratiği biraraya getirdikleri geniş ve kompleks bir tıp literatürü oluşturmuşlardır. Galen ve Hipokrat'ın eserlerini de içeren Helen tıp bilgisi bu literatür vasıtasıyla daha sonra Batı'ya yeniden aktarılmıştır.

İslam Tıp Bilginleri
İslam tıp bilginlerinden özellikle İbn Sina'nın Batı tıp tarihinde önemli etkisi olmuştur. Onun Kanun fi'tıb adlı eseri Latince'ye çevrilmiş, yalnız 15. ve 16.yüzyıllarda otuzbeşden fazla baskı yapmıştır.
İslam dünyasında İbn sina kadar ünlü bir diğer isim Horasan'ın Rey kentinde doğan ve Galen üzerine çalışmalarıyla kendisine İslamın "Calinos"u ismi takılan, Zekariya Razi’dir (854-932). Elliden fazla tıbbi eserin sahibi olan ve Al-Mansuri adlı eseri 15.yüzyılda Latince'ye çevrilen Razi, Hipokrat’ın pratiği ile Galen’in teorilerini birleştirmiştir. Eserlerinden altısı tıbbi deontolojiye aittir. Sülfürik asiti keşfetmiş ve farmakolojiye birçok yeni ilaçlar katmıştır.
İspanya’da, Kordoba’da doğan Abül Kasım Zehravi (936-1013) İslam dünyasının en büyük cerrah ve anatomistidir. Dönemi için modern sayılacak cerrahi esasları tıbba kazandırmış, ilk kez cerrahi aletlerin çizimlerini yapmış, dağlama ve amputasyon yöntemlerini uygulamıştır. En ünlü cerrahi eseri “Al-Tasrif fit Tıp” adını taşımaktadır.
İslam dünyasının önemli hekimlerden biri de 13.yüzyılda Şam'da ve Kahire'de çalışmış olan İbn Nefis’tir. “İbn Sina Kanunu’nun Anatomi Kısmına şerh” adlı eserinde Galen’in dolaşım sistemine itiraz etmiştir. Galen’in ileri sürdüğü kalbin sağ ve sol karıncığı arasındaki duvarda deliklerin bulunduğu görüşünü reddetmiştir. Nefis’e göre söz konusu yerde herhangi bir delik bulunmamaktadır. Bu da kalbin sağ tarafına gelen kanın akciğerlere gidip oradan sol karıncığa geçmesi demektir. Yani, günümüzde bildiğimiz küçük kan dolaşımı dediğimiz olaydır. Bu açıklama zamanında İslam ve Osmanlı dünyasında biliniyor olmasına rağmen Avrupa tarafından fark edilmemiştir.

Dört Unsur
Phythagoras'a göre doğaya dört ana yön (kuzey, güney, doğu, batı), dört temel eleman (ateş, hava, su, toprak) ve bunların dört fiziksel özelliği (sıcaklık, soğukluk, kuruluk, yaşlılık) gibi dörtlü ritim hakimdir. M. Ö. 5. yüzyılda Sicilyalı Empedokles (492-432) bu görüşlerden etkilenerek evrenin esas ve tali derecede birbirine zıt dört temel elemandan meydana geldiğini öne sürmüştü. Bunlar:
  • Ateş (kuru-sıcak)
  • Hava (yaş-sıcak)
  • Su (soğuk-yaş)
  • Toprak (soğuk-kuru)
Empedokles'in bu teorisi Hippokrates tarafından benimsenip insan bedenine uygulanmıştı. Humoral Patoloji Teorisi denilen bu anlayışa göre beden 4 unsurdan müteşekkil bir yapıydı. Bu teori Doğu ve Batı tıbbında yaklaşık 2500 sene yürürlükte kalmıştır. Günümüzde ise bazı yönleriyle halk tıbbında yaşamaya devam etmektedir.

islamtibbi1

Antik Yunan tıbbındaki Humoral Patoloji Teorisi (dört unsur) veya İslam-Arap tıp dünyasında Ahlat-ı erbaa denilen teori İbn-i Sina'nın (980-1037) Kanun fi't-tıbb adlı eserinde, duygusal, zihinsel durumlar ve tavır ve rüyalar dahil edilerek genişletilmiştir.

islamtibbi2

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

22 Nisan 2014 / Misafir Cevaplanmış
11 Mayıs 2009 / ThinkerBeLL Müslümanlık/İslamiyet
10 Nisan 2014 / Misafir Soru-Cevap