Arama

Osmanlı Kurumları - Nakîbü'l Eşrâf

Güncelleme: 19 Temmuz 2013 Gösterim: 2.589 Cevap: 1
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Ağustos 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Nakîbü’l Eşrâf
Sponsorlu Bağlantılar
ilk olarak Abbasi halifesi Mütevekkil zamanında ihdas edilen kurum. Bu zamandan itibaren diğer İslâm devletlerinde nikâbet teşkilatı varlığını sürdürmüştür. Osmanlı Devleti'nde de ilk olarak sâdât nikâbeti Sultan Yıldırım Bayezid zamanında Mayıs 1400 tarihinde tesis edilmiştir. İlk Nakîbü'l-eşrâf da Seyyid Ali Nata b. Muhammed olmuştur. Ondan sonra oğlu Seyyid Zeynelabidin babası gibi seyyid ve şeriflere nâzır olmuştur. Nakîblik, Fatih Sultan Mehmed
zamanında bir ara kaldırılmışsa da, II. Bayezid devrinde yeniden ihdas olunmuş ve son devirlere kadar varlığını devam ettirmiştir. Bu tarih nezâret olarakkuruluş tarihidir. Yoksa Osmanlının kuruluşundan itibaren seyyid ve şeriflerin öneminin olmadığı anlamına gelmez. Nakîbü'l-eşrâflık, ilmiye sınıfının en üst seviyesine çıkan seyyidlere veriliyordu. Nakîbü'l-eşrâflar, kadılar gibi belirli bir süre için görevlendirilmiyor, uzun yıllar iş başında kalıyorlardı. Resmi giysileri, konakları ve kendilerine hizmet eden adamlarıyla saygın bir yer tutuyorlardı. Osmanlı Devleti'nde nakîbü'l-eşrâflar hakkında ilk biyografik eser Ahmet Rıf'at Efendi'nin Devhatü'n Nukabâ adlı eseridir. Bu eser 1500'lü yıllardan itibaren 1800'lü yıllara kadar Nakîbü'l-eşrâf olarak görev yapan toplam 62 kişinin biyografisini vermiştir. Nakîbü'l-eşrâfın başlıca görevi, Hz. Peygamberin soyundan geldiklerine ilişkin ellerinde belgeleri bulunan seyyid ve şeriflere tanınmış olan ayrıcalıkları korumaktı. Nakîbü'l-eşrâflar, eyalet, sancak ve diğer yerleşim birimlerindeki kaymakamlıkları vasıtasıyla bütün seyyid ve şeriflerin isimlerini kapsayan defterleri tutarlardı. “ Şecere-i Tayyibe” denilen bu defterlerde Peygamber soyundan geldiklerini belgeleyenlerin soy kütükleriyle birlikte bulundukları şehir, siyâdet veya şerâfet silsilesi, evladı, ahval ve ahlakı, ikametgâhı, görevi ve durumları kayıtlı idi. Seyyid ve şeriflerin kanunlara aykırı tutum ve davranışları görüldüğünde veya herhangi bir suç işlediklerinde, İstanbul'da Nakîbü'l-eşrâf, taşralarda ise nakîbü'l-eşrâf kaymakamları tarafından yargılanır, gerekli cezaya çarptırılırlardı. Yöneticiler ve kadılar bu işe karışamazlardı. Halktan ayırt edilmeleri için başlarına yeşil sarık sarmaları mecburi idi. Nakîbü'l-eşrâf kaymakamları, İstanbul'dan Nakîbü'l-eşrâf'ın sadrazama mektupla arzı neticesinde atanırlardı. Genellikle bir yıllık süre için atanan nakîbü'l-eşrâf kaymakamlarının atanmaları mektuplarında, doğrudan kaymakam atanan kişiye hitap edilmekte olup, seyyidlerin üzerlerine kaymakam olarak tayin edildikleri bildirildikten sonra, göreve tayin edildikleri tarih yazılır ve daha sonra görecekleri işler açıklanırdı. Seyyidlerin haklarının korunması, “arûsiyye” ve “tevcihiyye” gibi vergilerin aldırılmaması, bunlara hürmet edilmesi, sahte seyyidlik iddiasında bulunanlara müsaade edilmemesi, seyyidlerin tespit edilerek İstanbul'a bildirilmesi ve bunların halktan ayırt edilebilmeleri için yeşil sarık ve cüppe giydirilmesi gibi yapacakları işler açıklandıktan sonra, Nakîbü'l-eşrâf'ın imzası ile tamamlanan atama mektuplarının, Isparta Şer‛iyye siciline kaydedilmesi ile birlikte atama işlemi de tamamlanmış olmaktaydı. Atanan nakîbü'l-eşrâf kaymakamları, Nakîbü'l-eşrâf'ın sancak merkezlerinde uygun gördüğü kadılardan, müderrislerden, eski nakîbü'l-eşrâf kaymakamlarından veya eşraftan birisi oluyordu. Seyyid ve şerif oldukları belgelerle ispatlanmış olan bu kişilere toplum tarafından çok büyük saygı, sevgi ve itibar gösterilmiştir. Aynı zamanda devlet de onları vergi verme ve benzeri bütün kamu yükümlülüklerinden muaf tutmuştur. Kendilerinden önceki Türk ve İslâm devletlerindeki yerleşmiş uygulama gibi, Osmanlı Devleti'nde de sâdât-ı kirâm askeri sınıfından addedilmiştir. Örneğin, XVI. yüzyılda Hamid Sancağı'nda vergiden muaf olanlar arasında şerifzâde, âl-i Rasul ve seyyidlerin de yer aldığı görülmektedir. Toplam 26 adet olarak sâdât-ı kirâmın vergiden muaf olduğu kayıtlara geçmiştir. XVIII. yüzyılda, nakîbü'l-eşrâf kaymakamlarının bir kısmı da birtakım yolsuzluk işlerine karışmaktaydılar. Bazı kazalarda, nakîbü'l-eşrâf kaymakamları “harc-ı ma‛kûl”, “devriye”, “tevcih”, “sâdât akçesi”, “arûsiyye” isimleriyle tekâlif-i şakka gibi sonradan uydurulan vergiler toplamaya başlamışlardı. 24 Eylül-3 Ekim 1759 tarihinde Rumeli ve Anadolu'daki kadılara , nâiblere ve nakîbü'l-eşrâf kaymakamlarına gönderilen bir fermanda, nakîbü'l-eşrâfların seyyidlerden sorumlu oldukları, uygunsuz hareketlerinde onları yakalamaları, seyyidlik iddialarında bulunanları derhal İstanbul'a göndermeleri, alınan haksız vergilerin hemen iade edilmesi ve bu işlerin takibinde Nakîbü'l-eşrâf Seyyid Mehmed Emin Efendi'nin yetki sahibi olduğu açıklanmıştır. O dönemde, bu gibi haksız yere para tahsil edilmesini yasaklayan Vezir-i Azam Mehmed Ragıb Paşa'nın da mektubu mevcuttur

Kaynak

_VICTORY_ - avatarı
_VICTORY_
VIP Silent storM
19 Temmuz 2013       Mesaj #2
_VICTORY_ - avatarı
VIP Silent storM
Nakîbü'l-Eşrâf
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
Sponsorlu Bağlantılar

İslâm dininin kurucusu Muhammet'in soyundan gelenlerin işleriyle uğraşan, onları devlet katında temsil eden kimselere verilen ad. Bu gibi kimseler, Muhammet'in soyundan gelenlerin defterlerini tutar, doğumlarını ve ölümlerini bu deftere işlerlerdi. Osmanlılar, bu gibi kimselere aşırı bir hürmet gösterirlerdi. Bazen padişahların kılıç kuşanma törenlerinde yeni padişaha kılıcı bunlar kuşatırlar, duayı bunlar yaparlardı. Özellikle Osmanlı Devleti'nin İslâm birliği politikası güttüğü son zamanlarında bunlara daha da önem verilir oldu. II. Abdülhamit, bunlar için Yıldız Sarayı civarında bir konak tahsis etti. 1908'de aylıkları 1.000 kuruş iken, 1908'den sonra 5.000 kuruşa yükseltildi. Bunların emirlerinde bir ya da birkaç kâtip de bulunurdu.

Tesadüfen Zirveye Çıkılmaz... Çıkılsa Bile Durulmaz...

Benzer Konular

26 Mayıs 2011 / virtuecat Osmanlı İmparatorluğu
27 Aralık 2011 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
30 Mayıs 2013 / asla_asla_deme Osmanlı İmparatorluğu
8 Haziran 2011 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
11 Mart 2010 / Misafir Taslak Konular