Arama

Atatürk'ün Kültür Anlayışı

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 4 Ekim 2009 Gösterim: 8.227 Cevap: 1
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
4 Ekim 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Atatürk’ün Kültür Anlayışı

Sponsorlu Bağlantılar
Bu konuda onun çeşitli toplantılarda ve Büyük Millet Meclisinin açılışlarında yaptığı konuşmalara göz atmak gerekecektir. Biz, onun Konya ile ilgili görüşlerini değerlendirmek istiyoruz.
Atatürk Konya’ya 13 defa gelmiştir. Bunlardan bazıları onun transit geçişleridir. Fakat bazılarında Konya’da uzun süre kalmıştır.
Onun Konya’ya ilk gelişi 3 Ağustos 1920’ye rastlar. Konya’da iki gün kalan Mustafa Kemal 5 Ağustos günü Konya’dan şehrimizden ayrılmıştır. Son gelişi ise, güneyden Ankara’ya döner ikendir ve Konya’da birkaç saat kalır.
Atatürk, bu gelişlerinde Konya’nın kültür değerlerini de inceler; onların korunmasını ister. Bazı gezilerinde sanatkârlarla da görüşür, onların görüşlerini dikkatle takip eder.
Onun Konya’daki en uzun kalışlarından biri dokuzuncu gelişindedir. 18 Şubat 1931’den 1 Mart’a kadar Konya’da kalır. Atatürk bu arada Konya’daki tarihî eserlerin sergilendiği yerleri de ziyaret eder. Onların harap hâlde olmasından dolayı duyduğu üzüntüyü 20 Şubat 1931 tarihli bir telgrafla dönemin Başbakanı İsmet Paşa’ya [İnönü] bildirir.
Telgrafın Konya ile ilgili bölümleri şöyledir:
“Son tetkik seyahatimde muhtelif yerlerdeki müzeleri, eski sanat ve medeniyet eserlerini de gözden geçirdim.”
“1. İstanbul’dan başka Bursa, İzmir, Antalya, Adana ve Konya’da mevcut müzeleri gördüm. Bunlarda şimdiye kadar bulunabilen bazı eserler muhafaza edilmekte ve kısmen de ecnebi mütehassısların yardımı ile tasnif edilmektedir...”
“2. Konya’da asırlarca devam etmiş ihmaller sebebiyle büyük bir harabî içinde bulunmalarına rağmen sekiz asır evvelki Türk medeniyetinin hakikî şaheserleri kıymettar bazı mebani (binalar) vardır. Bunlardan bilhassa Karatay Medresesi, Alâeddin Camii, Sahip-Ata Medrese, Cami ve Türbesi, Sırçalı Mescid ve İnce Minare derhâl müstecalen (acele olarak) tamiri muhtaç bir hâldedir.”
Atatürk, telgrafın devamında bu anıtların, uzmanların ilgisiyle en kısa zamanda onarılmasını istemektedir. Yukarıda sayılan eserlerin tamamı zamanla yapılan bakım ve onarım çalışmalarıyla kurtarılmış ve bugün oldukça sağlam yapılarıyla yerli ve yabancı gezginlerin ilgisini çekmektedir.
Atatürk’ün, hepimizin bildiği, sanatkârı öven bir sözü vardır:
“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.”
Bu anlamlı söz, 17 Mart 1923 tarihinde Adana’da esnaflarla yapılan bir toplantı sırasında söylenmiştir. Pek çokları bu vecizedeki “sanat” kavramını, resim, müzik, heykeltraşlık gibi gibi güzel sanatları olarak anlamaktadır. Oysa bu sözlerin söylendiği topluluk bir esnaf topluluğudur. Aralarında zanaatkârların da bulunduğu bu topluluğa hitaben yapılan konuşmada kastedilen de zanaatkârlardır. Bu yanlışlığı bir defa daha düzeltmek isteriz.
Ancak Atatürk’ün sanatkârlarla ilgili pek güzel sözleri de vardır. Yazarları, şairleri, bestekârları, ressamları, heykeltraşları, kısaca sanatın bütün dallarıyla uğraşanları nasıl takdir ettiğini, onları nasıl yüreklendirdiğini biliyoruz. Bu konuda, şu örnek olay onun olaylara bakışını ortaya koymaktadır.
O, bir tiyatro oyununu seyrettikten sonra, sanatçılarla görüşmüş ve onları şöyle değerlendirmiştir:
“Sizleri çok takdir ederim. İnkılâbımızda sizin de mühim hizmetleriniz vardır. Şimdiye kadar gördüğüm temsiller içinde sizin temsilleriniz gibi muntazam ve sanatkâranesini seyretmemiştim; sanatınızı meslek ittihaz ederek azmetmenizi, arkadaşlarınızla samimi olarak geçinmenizi bilhassa tavsiye ederim. Sizin en büyük hizmetiniz Anadolumuzu baştan başa dolaşıp halkımıza sanatın ne olduğunu anlatmanız olacaktır. Turnelerinize muntazaman devam ediniz.”
Onun şairleri nasıl yüreklendirdiği, İstanbul’un ünlü meydanlarına Türk büyüklerinin anıtlarının diktirilmesini istemesi, konservatuvar heyetlerini koruması, kısaca sanatın bütün dallarına koruyucu kanatlarını germesi, önde gelen özelliklerindendir. Herhâlde onun bu konudaki en önemli sözü şu olmalıdır:
“Efendiler, hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz; fakat sanatkâr olamazsınız. Hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim.”
Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzünü ağartan ne kadar kültür kurumu varsa hepsi Atatürk’ün sağlığında, onun ısrarlı çabaları sonucunda kurulmuştur. Müzesinden tiyatrosuna, operasından konservatuvarına, hepsinde onun izleri vardır. Bugün bazı sanat ve kültür dallarında sesimizi duyurabiliyorsak, bu, onun attığı temellerin üzerine yükselen binalar olabilmektedir. Günümüzün gençleri onun eserlerini, ancak iyi öğretilebilirse kavrayacaktır.
Dilimiz ve kültürümüz, zaten var olan cevherine Atatürk’ün kazandırdığı yeni bir ruh ve yeni bir ivme ile gelişmiş, bugün gurur duyacağımız bir seviyeye gelmiştir. Ancak batıdan alınan kelimelerle yabancı kültürlerin etkileri bizi yeniden bir şeyler yapmaya yönlendirmelidir. Bu konuda, Atatürk’ün direncini göstermek zorundayız.
“Dünya dil âlimlerinin Türk âlimleriyle beraber çalışmaları, dil ilminin şimdiye kadar hâlledemediği birçok güçlüklerin hâllini kolaylaştıracaktır. Bundan, büyük hakikatler de meydana çıkacaktır”.

Mustafa Kemal ATATÜRK


Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
4 Ekim 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Atatürk’ün Kültür Üzerine Sözleri

Sponsorlu Bağlantılar
1936
Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür. Bu sözü burada ayrıca izaha lüzum görmüyorum. Çünkü bu, Türkiye Cumhuriyetinin okullarında birçok vesilelerle eser halinde tesbit edilmiştir.

1936
Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mâna çıkarmak, uyanık davranmak, düşünmek, zekâyı terbiye etmektir.

1936
Türkiye Cumhuriyeti çocukları, kültürel insanlardır. Yani hem kendileri kültür sahibidirler, hem de bu özelliği muhitlerine ve bütün Türk milletine yaymakta olduklarına kanidirler.

1935
Geçen Kurultaydan bugüne kadar kültürel ve sosyal alanda başardığımız işler Türkiye Cumhuriyeti'nin millî çehresini kesin çizgilerle ortaya çıkarmıştır.

1935
Yeni harfleri, millî tarihi, öz dili, sanatı, ilmi, müziği, teknik kurumlarıyla kadını erkeğe her hakta eşit, modern Türk sosyetesi bu son yılların eseridir.

1935
Türk Milleti, ancak varlığını derin ve sağlam kültür sınırlarıyla çizdikten sonradır ki onun yüksek kapasitesi ve fazileti milletlerarasında tanınır. Türk Milletine fıtrî rengini veren bu inkılâplardan herbiri çok geniş tarihi devirlerin öğünebileceği büyük işlerden sayılsa yerindedir.1932
Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyetinin temel dileği olarak temin edeceğiz.

3.8.1932

Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, yüksek kültürde ve yüksek fazilette dünya birinciliğini tutmaktır.

1929
Kültür dediğimiz zaman bir insan cemiyetinin, devlet hayatında fikrî hayatında, iktisat hayatında yapabilecekleri şeylerin muhassalasını (toplamını) kastediyoruz ki, medeniyet de bundan başka bir şey değildir.

Temmuz 1924

Bir millî terbiye programından bahsederken, millî karakter ve tarihimizle mütenasip bir kültür kastediyoruz.

15 Temmuz 1921
Şimdiye kadar takibolunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin gerilemesinde en mühim etken olduğu kanaatindeyim. Onun için millî terbiye programından bahsederken eski devrin hurafatından ve yaradılışımızla hiç de münasebetli olmayan yabancı fikirlerden, Doğudan ve Batıdan gelen tesirlerden tamamen uzak millî seciye ve tarihimizle mütenasip bir kültür kastediyorum. Çünkü millî dâvamızın inkişafı ancak böyle bir kültür ile temin olunabilir. Lâlettayin bir yabancı kültürü şimdiye kadar izlenen yabancı kültürlerin neticelerini tekrar ettirebilir. Kültür zeminle mütenasiptir. O zemin milletin seciyesidir.

1923
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.

1923
Dünyanın bellibaşlı milletlerini esaretten kurtararak, hâkimiyetlerine kavuşturan büyük fikir cereyanları; köhne müesseselere ümit bağlayanların, çürümüş idare usullerinde kurtuluş kuvveti arayanların amansız düşmanıdır.

22.3.1923
Biz cahil dediğimiz zaman mektepte okumamış olanları kasdetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikatı bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikatı gören hakiki âlimler çıkabilir.

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

22 Kasım 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
8 Mayıs 2011 / ßuSrA Soru-Cevap
26 Şubat 2016 / _princess_ Soru-Cevap
20 Kasım 2010 / Misafir Taslak Konular