Ziyaretçi
Mareşal Fevzi ÇAKMAK
Mustafa Kemâl Atatürk, hemen her zaman nerede durulacağını bilmiştir. Bu, O'nun pek hayran olduğum meziyetlerinden biriydi. Daima ilerisini düşünmek, daima dikkat, O'nun memleket yolundaki işlerinde hâkim olmuştur.
Celal BAYAR
Atatürk, seni sevmek millî ibadettir.
Avni DOĞAN
Kıvrak ve ahenkli adımlar, zarif ve duygulu bir ruha işaret eden uzun, ince parmaklarla süslü ince bir el. Cömert yüreğine rahatça yer kalsın diye geniş yaratılmış olan omuzlar üstüne ahenkle oturtulmuş bir baş. Her zaman kibar, her yerde büyüklüğünden bir şey kaybetmeden gülen, şakalaşan, yaşayan üstün bir insan.
Enver PAŞA
Harbiye nezareti için Mustafa Kemâl'i tavsiye et. Harbiyeye O gelmelidir. O'ndan başka orduyu toplayacak kimse yoktur.
Fethi BOLAYIR
İbrahim Alâettin GÖVSA
Atatürk, ortayı biraz geçen mutedil ve mütenasip bir vücut üstüne geniş omuzlarda ve geniş bir göğüsle heykele benziyen bir endam taşıyor. Bu heybetli heykele altın sarısı saçlarla, herşeyin ruhuna geçer gibi bakan gök mavisi gözlerle tunçtanmış hissini veren kuvvetli bir simâ ile hakikaten eşsiz bir baş riyaset ediyor.
Belli ki o baş, yalnız Mustafa Kemâl'in değil, bütün Türkler'in başıdır. Ve milletin zekâ ve irade kudretleri orada toplanmıştır.
Dudakların sımsıkı kapanışı, çenenin sağlam ve keskin vaziyeti o eşsiz simadaki irade manâsını büsbütün meydana çıkarır. Sesinde uzaklardan ve derinlerden gelen bir mâden çınlayışı vardır.
Çok doğru, çok iyi konuşuyor. Sözlerinde o kadar külfetsizlik, o kadar açıklık var ki herşeyi bir billûr şeffaflığı ile gördüğünü ve o suretle düşündüğünü bundan sezmemek kabil değildir.
Bir şeyi sorarken ve izah ederken fikirlerini suallerinden sonra anlatır. Eğer yanlış düşünüyorsanız, onunla konuşurken bunu mutlaka kendi kendinize düzeltirsiniz. Çünkü onun sözleri size, hissettirmeden, yeni ve doğru bir kanaat verir.
Dikkat ettiğiniz zaman hissedersiz ki, her meseleye ait olan suali o işin en can alacak noktasına dokunur.
Ayrı ayrı meseleler ve işler hakkında onu biraz dinledikten sonra, imân edersiniz ki, Çanakkale'nin istikbalini Anafartalar'dan İzmir'in ve Türkiye'nin kurtuluşunu Dumlupınar'dan sezen o eşsiz kahraman, yalnız büyük bir asker değildir. Milletin, memleketin her işi, her ihtiyacı; medeniyetin, asrın ve dünyanın her meselesi onun kudretli görüşünden kaçmıyor.
Bazı meşhur insanlar vardır ki şöhretleri hâdiselerden ve tesadüflerden doğmuştur. Onlarla konuştuğunuz zaman hayalindeki büyük adamın yavaş yavaş küçüldüğünü hissedersiniz. Fakat hadiselerin, zaferlerin ve inkılâpların yaratıcısı olan büyük Atatürk'ün huzurunda insan, emsalsiz bir kalp kuvveti kazanıyor.
Türk'ün meziyetlerini görmek ve o meziyetlerden en imkânsız bir zamanda harikalar vücuda getirmek, şüphesiz eşi olmayan bir kudrete delalet ederdi. Fakat, milletin ve memleketin zayıf ve noksan taraflarından daha yüksek bir kudrete ve bir dehâya mütevakkıftı ki, millet birbirinden yüksek olan bu iki sıfatı ancak Atatürk'ten buldu.
Yaradılışın birçok güzellikleri ve birçok büyüklükleri vardır. Fakat şüphe yok ki mükemmel bir insan, bütün güzelliklerden ve büyüklüklerden yüksektir. Buna gönülden iman etmek için, Büyük Atatürk'ün huzurunda bir an bulunmak kâfi geliyor.
Prof. Dr. Fevzi ERCAN
Atatürk, büyük Türk, büyük insan. O bize yalnız savaşmayı değil, sevmeyi de öğretti. Onun için bir ve beraberiz.
Türk insanı kendine güveni, kazanma azmini ve yenilmezliğini ondan öğrendi. O'nun yolunda ebediyyen muzaffer olacaktır.(1988)
O'nun en büyük ideali Türk Milletini ilim ve iktisatta kalkınmış; yorulmadan çalışan bir millet olarak görmekti. Ne yazık ki, bu uğurda yemin eden milletinin azim ve kararını, kazandığı başarılarını göremedi. (1988)
Prof. Afet İNAN
Bütün dünyaya kendisini dâhi olarak kabul ettiren bu insanın, her konuda şüphesiz dâhiyane fikirleri olacaktı. Bu fikirleri peşinen bilmeye imkân göremiyorum. Atatürk durumlara göre gerekli tedbirleri almasını çok iyi bilen bir insandı.Ancak şu vesile ile halk efkârına şunu açıklamak isterim; Atatürk'ün en çok kızdığı cümle "Az gelişmiş ülke" cümlesiydi.
Hasan Rıza SOYAK, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri
Hayatta olmayan bir kimsenin, şimdi muhtelif meseleler hakkında ne gibi kararlar vereceğini kesin olarak söylemek elbette doğru ve mantıkî olamaz. Bilhassa bu zat, Atatürk gibi büyük bir dâhi olursa...
Fakat Atatürk'ün hayatında takip ettiği açık sebepleri biraz tetkik edersek, sorunlarınızın cevaplarını ad orada kolayca bulmak kabildir.
1- Atatürk mütemadiyen batılılaşmak yolunda çaba sarfetmiştir. Elbetteki yaşasaydı, aynı yolda ilerleyecekti.
2- O yaşasaydı, hiçbir devlet bizden toprak isteyemezdi. Ve böyle bir talebi şiddetle reddederdi. Lüzumuna göre her yabancı memleketle tam karşılıklı olarak anlaşma yapmak taraftarı idi. Yaşasaydı bu itiyadı da devam edip giderdi.
3- Hayatın her politikasını; lâiklik esasına dayanan inkılâplarıyla tesbit etmişti. Yaşasaydı bu politikada devam edeceği tabiîydi. Memleketin efendisi dediği köylüler ile köyleri kalkındırmak da bu politikanın esaslarından biriydi.
Yakup Kadri OSMANOĞLU
Şimdiye değin hiçbir yerde rastlamadığımız bir bilgi, bir meraklının sorusu ile araştırma konusu oldu: Atatürk'ün boyu ne kadardı? Gerçekten bu yolda bir kayda rastlamış değildik. İbrahim Alaattin GÖVSA, Atatürk'ü şöyle anlatır. "Atatürk, uzuna yakın orta boylu idi. Endamı, çok biçimli olduğu için daima daha boylu hissini vermiştir."
Orta boydan uzun boya geçişin çizgisi nereden başlar? Gövsa'nın tanımlamasına bakılırsa" endamı biçimli olduğu için daima daha boylu hissini" veren Atatürk'ün orta boylu olması gerekiyor. Nitekim, araştıranlardan biri O'nun 1.68 boyunda olduğunu söyledi. Bu bizim "heybetli" yapılıştı tasarladığımız bir büyük adam için az bulduğumuz bir uzunluktu. Neden büyük adamlar boyu bosu gerekli sayarız? Tarihte birçok büyük adam orta hattâ kısa boyludur. Bu biraz çocukça bir tasarlayış değil midir? İlk okulda iken, birkaç çocuğun, ancak birbuçuk metre yükseklikten kim atlıyabilirdi? Hiçbiri, buradan kolayca atlanabileceğini sanmıyordu. Sonunda içlerinden birisi kesip attı.
"Buradan Mustafa Kemâl Paşa bile atlıyamaz!"
Atatürk için birtakım "dış heybet" öyküleri anlatılmıştır. Gözlerine bakılamazmış. Bir elçi, onunla karşılaşır karşılaşmaz heyecandan ayakları kaymış, boylu boyunca yere yuvarlanmış.
Mithat Cemal Kuntay'ın, Atatürk'ün heykellerini yapan İtalyan heykelcisi Kanonika'ya seslenen bir şiiri vardır. Bu şiirinde, onun madde olarak büyüklüğünü, anlam olarak büyüklüğü ile karıştırarak anlatmayı denemiştir.
"Elbet de bilirsin onu herkes gibi kimdir?
Lakin onu sen anlıyamazsın; o bizimdir.
Bilmem ki bu ellerle o temsil edilir mi?
Diye başlıyan şiir şöyle biter:
"İnsan boyu olsun, fakat iflâke sürünsün,
Göğsünde de bir milletin eb'adı görünsün.
Dağ parçalarından da mehib olsun omuzlar,
Sırtında bütün memleketim var, vatanım var."
Ozan, büyük adamın omuzlarını dağ parçalarından da heybetli görmek istiyor. Anlaşılıyor ki, insanlar büyük adamları kesin olarak boylu boslu görmek istiyorlar. "İnsan boyu olsun, ama göklere sürünsün!"
Atatürk'ün asker giyimi ile yapılmış bir resmi vardır. beden çok uzun ve iri, baş ise küçüktür. Bu ölçüsüzlüğü de bir öykü ile açıklarlar. Ressam Atatürk'e, boyunu nasıl yapacağını sorar, o da, ileride duran bir Mehmetçiği gösterir; onun boyunu örnek almasını söyler. Gerçek mi değil mi, bilmiyoruz. Bildiğimiz, ressamın da, O'nu iri yarı çizmek hevesine aldanmış olduğudur.
Mithat Cemal Kuntay, sırtında vatanı taşıyan adamı, mitolojinin Atlası gibi güçlü bir beden içinde göstermesini istiyor heykelciden...
Atatürk'ü Kurtuluş Savaşı'na başladığı 1919 yılında çekilmiş fotoğraflarında, solgun yüzlü, ince bedenli, uzun boylu, arkadaşlarının yanında çelimsiz kalan bir adam görürüz. İşte o devce işleri bu adam yapmıştır.
Şimdi bir de Atatürk'ü dinleyelim:
"Beni görmek demek behemehal yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir." (1929)
İşte Atatürk buradadır.
Evet, O'nun sarı saçlarından, mavi gözlerinden, bir incelik simgesi olan bedeninden vazgeçemeyiz. Ama, Atatürk herşeyden önce bir "düşünce" dir. Bu yurdu bir düşünce kurtarmış, bir düşünce yeniden işlemiş ve kurmuştu. Heykelcinin taş üzerinde düşündüğünü söylerler. Gerçekten, taşa oyulan insan bedenleri insan yüzleri de heykelcinin düşüncesinden başka bir şey değildir. Atatürk'ün o, her birimizin başka türlü görmek istediği, çeşitli görünüşlerde tasarladığı bedeni artık toprağa karışmıştır. Üzerinde büyük bir anıt yükseliyor. Ama, Atatürk'ün düşünceleri ortada duruyor. Hem de taptaze. Bunları, söylediği günlerde, yarınlar düşünülerek söylenmiştir. Bu düşüncelerde bir ülkenin gençliği, güvenliği, ışıklı yarını vardır. Atatürk, Türk Milleti'nin ta içinde, onunla birlikte yaşamış, onun bütün varlığını derinden tanımıştır. Yaşadığı sürece, sevgili milletini, gerekliğini duyduğu yaşama felsefesini işlemiş, bu felsefeyi söylevlerinde, konuşmalarında belirtmiştir. Bunlar, şimdi kitaplarda bekliyor. Atatürk'ü bu söylevlerin, konuşmaların içinde bulacağız. O, bütün heybetiyle, dağ gibi tasarladığımız bedeniyle değilse bile, gökler gibi yüksek ulu düşünceleriyle bunların içindedir. Bunların içinde, bir düşünce güneşi gibi parlıyor.
Taha TOROS(Türk Hatipleri)
Türk hitabetinin timsali Atatürk'tü! O'nun nutukları, en karanlık günlerin ışığı olmuştur. Millî mücadeleye başlarken, içerisindeki îmanı, milletine en beliğ sözlerle anlatmıştır. O, dâhi bir kumandan, büyük bir inkılâpçı, eşsiz bir politika adamı idi. Bu vasıfların herhangi birini taşıyan insanın hatip olmasında, başarının yarısı sağlanmış demektir. O, saatlerce konuşur, top gibi gürler, şelâle gibi çağlar, şimşek gibi parlardı.
Ruha hitap eden sihirli bir sesi, dinleyicilerini sürükleyen zarif bir jesti vardı. Nutuk söylerken zekâ dolu gözleri parlar, tatlı siması heybetleşir ve sanki insan değil, bir inkılâp tarihi konuşurdu.
İhtilâle başladığı zaman beyannameleriyle, hitabeler ile milleti başına topladı. Tarihi Birinci Büyük Millet Meclisi'nde gizli ve açık celselerin en kahraman hatibi o idi. O konuşunca dalgalı deniz durulur. O haykırdıkça durgun hava fırtınalaşırdı.
Cumhurbaşkanı olarak seyahatlerinde, millete hitablarında bir başka eda ve başka bir sihir vardı. Hitabet tarihleri O'nu, saatlerin farkına varılmadan dinlenilen yegâne hatip olarak yazacaktır.
Atatürk'ün nutukları inkılâp tarihimizin bir yaprağıdır. Gençliğe hitabını, gelecek nesil zevkle ezberliyecek ve mukaddes emanetini, kurduğu devletin bekçisi olarak muhafaza edecektir.
Cafer SENO
Doğuşunu asırlardır beklemiştik.... Aramıza nurdan bir hâle ile girdi. Yüksek irade, erişilmez zekâ, derin duygusuyla her dokunduğu yerde, hayatın en coşkun ve berrak pınarları aktı....
Biz ne mesuduz ki; hilkatin en mucizeli bir eserinin aramızda yaşadığını gördük.... Felâket yıllarımızda gizli bir ibadet gibi, onun mukaddes ismini, heyecandan titreyerek ümitle andık.
Asırlar... sonu gelmiyen asırlar?....
Onun mübeccel adını, uzak devirlerde yaşayacak bahtiyar nesillere eriştirin; âlemi hayran eden o kahramanın zafer destanını onlar da bilsin...
Tarihin gördüğü en büyük kahraman kimdir? Diye soranlara bir Türk'ün adını söylesinler....
Onun gölgesinde erişilmez saadetleri idrâk eden nesil, gene sen ne bedbahtsın ki: seni zaferden zafere koşturan, inkılâplar yapan; kudretiyle sana hayatı, neşeyi, ümidi veren bir kahramanın ölümünü gördün... ondaki sonsuz kudreti gördükçe maddi varlığını da biz ölmez sanırdık. Her fâni gibi işte o da öldü; çürüyen et ve kemik, sonra bir avuç toprak !...
Hilkatin üzerinde asırlarca çalışarak vücuda getirdiği bu muhteşem varlık, bir an içinde yok olsun!... Hayır!... Mümkün değil bu, adâlet değil bu.... Kendi iclâlinden azâmet vererek onu böyle kaadir yaratan Rab; meydana getirdiği en mükemmel eserini hiç mahveder mi?.... Buna inanmıyorum.
Fânilikten kurtarmak istediği içindir ki, ona fikrin, dehânın en yüksek cevherini verdi...
O, felâket günlerimizde, bize acıyan Rabbın, milyonlarca Türk'ün dehâsından, zekâ ve irâdesinden teksif edip, Türk dünyasına kurtarıcı olarak gönderdiği bir kudret, yüksek bir fikirdi. Evet şimdiden sonra aramızda dolaşamıyacak!... Bize sonsuz sevgi ve itimat veren güzel yüzünü bir daha göremiyeceğiz!... Bakışlarında şimşeklerin keskinliği olan mavi gözlerin nuru artık bize ışık vermeyecek!....
Hicran büyüktür. Fakat fikrin esas varlığıyla o bizde asıl şimdi yaşıyor. İstikbâlin ebediyete uzanan yollarında, gelecek nesillerin ruhunda da aynı kudret ve canlılıkla yaşıyacak....
Bu ne büyüklük!...
Sen ölmedin!...
Ruhlarımızda ebedlere giden bir imânın timsâlisin!...
Ey Mukaddes fikir!... Ey zafer!
Raif Necdet KESTELLİ
Türkler yirminci asrın fâtihi ve hâkimidirler. Çünkü yirminci asrın en büyük adamını, Türkler yetiştirmişlerdir.Av. Ünsal AKTAŞ
Atatürk, millî devlet olma ihtiyacımızı ve mecburiyetimizi çok iyi değerlendirmiş, akılcı uygulamalarıyla şekil vermiş ve hakiki mecrasına oturtmuştur. Yapılacak yegane iş, O'nun işaret ettiği güzergâhda yola devam etmektir.
Ali Fuad BAŞGİL
Türk'ün asırlarca orta zamanlara akan gönlünü, Arabistan çöllerine bakan gözlerini, medeniyete, asra ve istikbâle çeviren, Atatürk olmuştur.
Yusuf Hikmet BAYUR
Atatürk, biz Türkler kadar, bütün insanlık için de bir ilham kaynağı olmuştur. Onun yaptıkları ve söyledikleri, en derin görüş ve anlayışın, en yüksek yurtseverliğin, en geniş insanlık duygularının birer örneğidir.Fahrettin ALTAY
Atatürk, uzuna yakın orta boylu idi. Endamı pek biçimli olduğu için, daima daha boylu hissini vermiştir. Omuzlarıyla göğsünün geniş ve dolgun olması gövdesine dikkati çeken bir tenasüp temin ederdi. Vücudunda baştan ayağa kadar tam bir ahenk vardı ve hiçbir estetik noksanı göze çarpmazdı. Duruşunda heykelî bir mehabet, hareketlerinde canlı ve çalâk, aynı zamanda zarif bir mümtaziyet gözleri alırdı. Başı, omuzlarıyla göğsünün genişliğine uygun gelecek surette irice ve gayet biçimli olmakla beraber altın sarısı saçlarla daha süslüydü. Bu müstesna saçlar, iki yanı daha açık olduğu için, genişliği artan güzel bir alın mesafesi bıraktıktan sonra başlıyarak arkaya doğru sımsıkı taranmış bulunur ve o erkek baş üstünde bir arslan yelesini hatırlatırdı. Çatık ve kavisli olmayan gür kaşlar, şahlanmış gibi yukarıya ve tersine kıvrılarak yüzün hususiyetini arttırırdı. Ve o gür kaşların altında irice, hafif şehlâ olan gök mavisi gözler, mânası her an değişen ışıklarla parıldar ve şimşeklenirdi. Elmacıklar biraz çıkık, gözlerin arası epeyce açık olduğundan o geniş cephenin altında sima da karşıdan geniş görünür ve burun, kusursuz olmakla beraber, dolgun kanatlarıyla bu adalî yüzün ehemmiyetini besliyecek derecede büyük dururdu. Hele kanatların belirtili kımıldanışları, mizaçtaki fazla duyarlığı meydana vururdu.
İnce dudakların sımsıkı kapanışı, çenenin sağlam duruşu, ruhundaki irade kudretini anlatan bir manâ taşırdı. İnce-uzun parmaklı eller, yıkıcılığı değil, yapıcılığı ifade eden sanatkâr elleri, âhenkli jestlerle zarafet ve talâkatini arttıran o güzel eller Atatürk'ün hususiyetini tamamlar, daima en esaslı noktaları ve varılması lâzım ufukları işaret ederdi.
Dr. Mesut FANİBİLGİLİ
İngiliz ateşemiliteri Armstong, "Mustafa Kemâl" adlı eserinden bir balo gecesi tasvir eder. Oradan, sabaha karşı ayrılanlar arasında, kıravatının düğümüne, elbisesinin ütüsüne kadar, geldiği itina ile yalnız Atatürk'ün çıktığını söylüyor. Zarfına bu kadar ihtimam gösteren bu mazruf, aynı zamanda bir bilgi ve fikir hazinesidir.
Yaptığı işlerden hiçbirisi gelişi güzel şeylerden değildir. Hepsinin üzerinde olgun bir şuurun derin izleri var. İyi düşünen bir dimağda taazzuv eden bu yeni fikirler, günü gelince yumurtalardan fırlayan renk renk civcivler gibi ortaya yayılmış ve seyircileri hayretler içinde bırakmıştır. Bunlar sevimli ideal kuşlarıdır.
Güzellik bu hakikatin âhenginde ve âhenk, o hakikatin güzelliğinde yaşıyor.
Asırları yıl yaparak ilerliyoruz, ölçümüz ziya sür'atidir. Geçmişlerden kalan mirası, tâ düşünce tarzlarına kadar, geçmişe bağışladık. Yepyeni bir duygu sistemiyle, insanlığa model olmağa çalışıyoruz!
Atatürk, işte böyle bir terbiyecidir.
Onu yaptığı işlerle tanımak güçtür, yaşadığı hayat ve düşündüğü şeylerin maddî ölçülere sığmayan yüksek hendesesiyle kavramağa çalışmalıyız. İmkânsızlığa gülümseyen ve boşlukları kucaklar gibi saran bu kudret, meçhûl büyük kudretle en iyi anlaşmıştır.
O, gittikçe farkına varılan derin bir psikoloji, fikirleri istediği kalıba döken bir mantıkçı, dünyaya yol gösteren bir terbiyeci ve nihayet filozofların düşündüğü büyük insan modelidir!
Atatürk öyle bir Cumhuriyet âbidesi kurdu ki, asırların hârikaları tek yıllara sıkışmış, onun ayaklarına yüz sürüyor!...
Tarihin bile kıskanacağı, bu yaratıcı kudret önünde hangi baş eğilmez?..
Hemen tesiri altına düşeceğiniz bu tip de beddi zevkler, en son inkişafiyle yaşamaktadır. Hiçbir artist Atatürk kadar jestlerini konuşturamadı. Belki bütün dünyanın en zevkle giyinen adamı da odur.
İsmet İNÖNÜ
Herşeyden önce kendisinde, durumunda, davranışında, bakışında ve konuşuşunda bir duygusallık, bir çekicilik vardı ki, insanın baştan gönlünü alır, herkesi kendine ısındırırdı.
Yunus NADİ
Sohbetin tatlılığı, emsalsiz denilecek bir şefti. Ve O'nun yanında daima ilmî içtimaî, herhalde müsbet ve faydalı bir mevzu üzerinde konuşulurdu. Kendisi mücessem irfan ve nezaketti. Muaşeret adâbında, terbiyenin Atatürk'deki kadar asiline başka fânilerde tesadüf edebildiğimi hatırlamıyorum.H. A. YÜCEL
Muharebe meydanlarında en kahraman asker ve en iyi kumandan, salonda en kibar ve medeni bir adam, bütün memleketi mektep yaparak okutmak isterken, en başarılı bir öğretmen, Devlet Başkanlığında en idareli ve uzak görüşlü bir şef, siyasî davalarda en şaşmaz sezişli bir diplomat, hususî münasebetlerinde en vefalı bir dost, millet ve memleket meselelerinde en ateşli vatansever, ilim araştırmalarında en çalışkan bir mütetebbu. Ne bileyim, herşeyde daima en mükemmel yapmak isteyen adam. Onu ancak Kemâl Atatürk adı ile ifade ediyoruz. Bu adı anarken, bu manâyı hiçbir zaman unutmayalım.
Atatürk'ü bütün hakikatiyle aramak, anlamak ve anlatmak Türk münevverinin baş vazifesidir.Rauf ORBAY
Yunan orduları, Ankara üzerine yürüyordu. Bir sabah erken, Millet Meclisi'nde toplandık. O'ndan bilgi alacaktık.
Bir Anadolu haritası istedi, getirdik. Kırmızı kalemle, Sakarya arkasında geniş, uzun bir hat çizdi ve bu hattı bize göstererek:
-Düşmanı burada tepeleyeceğiz dedi. İnandık, niçin inandık, nasıl inandık, hâlâ bilmiyorum.
Bu işi üzerine aldı ve düşmanı çizdiği hat üzerinde tepeledi. O, Sakarya'dan Ankara'ya bir çocuk gülümsemesiyle dönmüştü. Yenilgimizle bittiği taktirde Türk bağımsızlığının mutlak ve mutlak sonu olacak bir çarpışmayı kişisel çabalarıyla kazanmıştı.Cemal GÜRSEL
Atatürk, dinamik bir ruha sahiptir. O'na tutulan insan olduğu yerde kalmaz. Atatürk, geliştirici ve genişletici bir düşünceye sahipti. O'nun arkasından gidenler geride kalmaz.
Atatürk bugün için de önderimizdir, ışığımızdır, yarın içinde.
Sadi IRMAK
Atatürk'ün hayatı bir tek ebedi davayı isbat eder. Muzaffer olan daima ve yalnız fikirlerdir.
Mustafa Kemâl Atatürk, hemen her zaman nerede durulacağını bilmiştir. Bu, O'nun pek hayran olduğum meziyetlerinden biriydi. Daima ilerisini düşünmek, daima dikkat, O'nun memleket yolundaki işlerinde hâkim olmuştur.
Sponsorlu Bağlantılar
Celal BAYAR
Atatürk, seni sevmek millî ibadettir.
Avni DOĞAN
Kıvrak ve ahenkli adımlar, zarif ve duygulu bir ruha işaret eden uzun, ince parmaklarla süslü ince bir el. Cömert yüreğine rahatça yer kalsın diye geniş yaratılmış olan omuzlar üstüne ahenkle oturtulmuş bir baş. Her zaman kibar, her yerde büyüklüğünden bir şey kaybetmeden gülen, şakalaşan, yaşayan üstün bir insan.
Enver PAŞA
Harbiye nezareti için Mustafa Kemâl'i tavsiye et. Harbiyeye O gelmelidir. O'ndan başka orduyu toplayacak kimse yoktur.
Fethi BOLAYIR
- Türkiye'de çağdaş düşüncenin ve demokratik düzenin temellerinin atılmasının baş mimari ve öz sahibi Atatürk'tür.
- Atatürk, pozitif düşüncenin, çağdaş medeniyetin, insan haklarının, demokrasinin, sosyal hukuk devletinin daima savunucusu, özgürlüğe susamış milletlerin önderi ve emperyalizmin, insan haklarını çiğneyenlerin amansız düşmanı olmuştur.
- Atatürk, "Yurtta barış, dünyada barış" sözüyle insanlık aleminin en büyük medeniyetçisi ve barışçısı olmuştur.
- Savaş meydanlarının muzaffer kumandanı, barış masalarının ateşli savunucusu, hürriyet ve bağımsızlık aşığı; demokrasi, millî egemenlik ve millî hâkimiyetin ateşli taraftarı K. ATATÜRK, bilim ve tekniğin aydınlığında çağdaş Türkiye'yi kurmayı, Cumhuriyeti emanet ettiği gençliğe esas hedef olarak göstermiştir.
- Atatürk'ün, dolayısıyla Türk Milletinin ve gençliğinin hayat felsefesi olan Atatürkçülük, millî iradenin mutlak üstünlüğüne ve millî egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu esasına dayanır.
- Türk'ün istiklâl ve hürriyetinin karanlıklara gömülmek üzere olduğu bir sırada, bir güneş gibi Anadolu ufuklarında doğan Gazi Mustafa Kemâl, bu karanlıkları nuruyla boğdu. Karanlıkların içine düşmüş ve acılarla kıvranan Türk Milleti'nin beklediği aydınlığı, O getirdi. Kurtuluş yolunu, O gösterdi. Türk'ün Kurtuluş Savaşı'nın destanını, O yazdı. Milleti'nin beklediği özlemi, O giderdi.
- Türk istiklâl ve hürriyet destanının, hem en büyük kahramanı ve hem de baş yazarı Atatürk'tür.
- Samsun ufkunda doğan hürriyet güneşi, Anadolu'daki işgalci güçleri ve teokratik yöneticileri yakıp yoketti. Aynı zamanda aydınlığıyla da esaret altındaki milletlere ışık oldu, aydınlattı. Bu güneş, Mustafa Kemâl Atatürk'tür.
- Mesut ve müreffeh Türkiye ideali, Atatürk'ün aydınlık izinde yürümeye and içmiş Türk gençliğinin tek arzusudur. Bu arzu, günden güne yeşererek, güçlenerek nesilden nesile intikal edecektir.
- Türk Milleti'nin en zengin millî serveti, Atatürk'ün fikir ve düşünceleridir. Bu millî servetin gerçek ve tek mirasçısı da Türk gençliğidir. (1988)
İbrahim Alâettin GÖVSA
Atatürk, ortayı biraz geçen mutedil ve mütenasip bir vücut üstüne geniş omuzlarda ve geniş bir göğüsle heykele benziyen bir endam taşıyor. Bu heybetli heykele altın sarısı saçlarla, herşeyin ruhuna geçer gibi bakan gök mavisi gözlerle tunçtanmış hissini veren kuvvetli bir simâ ile hakikaten eşsiz bir baş riyaset ediyor.
Belli ki o baş, yalnız Mustafa Kemâl'in değil, bütün Türkler'in başıdır. Ve milletin zekâ ve irade kudretleri orada toplanmıştır.
Dudakların sımsıkı kapanışı, çenenin sağlam ve keskin vaziyeti o eşsiz simadaki irade manâsını büsbütün meydana çıkarır. Sesinde uzaklardan ve derinlerden gelen bir mâden çınlayışı vardır.
Çok doğru, çok iyi konuşuyor. Sözlerinde o kadar külfetsizlik, o kadar açıklık var ki herşeyi bir billûr şeffaflığı ile gördüğünü ve o suretle düşündüğünü bundan sezmemek kabil değildir.
Bir şeyi sorarken ve izah ederken fikirlerini suallerinden sonra anlatır. Eğer yanlış düşünüyorsanız, onunla konuşurken bunu mutlaka kendi kendinize düzeltirsiniz. Çünkü onun sözleri size, hissettirmeden, yeni ve doğru bir kanaat verir.
Dikkat ettiğiniz zaman hissedersiz ki, her meseleye ait olan suali o işin en can alacak noktasına dokunur.
Ayrı ayrı meseleler ve işler hakkında onu biraz dinledikten sonra, imân edersiniz ki, Çanakkale'nin istikbalini Anafartalar'dan İzmir'in ve Türkiye'nin kurtuluşunu Dumlupınar'dan sezen o eşsiz kahraman, yalnız büyük bir asker değildir. Milletin, memleketin her işi, her ihtiyacı; medeniyetin, asrın ve dünyanın her meselesi onun kudretli görüşünden kaçmıyor.
Bazı meşhur insanlar vardır ki şöhretleri hâdiselerden ve tesadüflerden doğmuştur. Onlarla konuştuğunuz zaman hayalindeki büyük adamın yavaş yavaş küçüldüğünü hissedersiniz. Fakat hadiselerin, zaferlerin ve inkılâpların yaratıcısı olan büyük Atatürk'ün huzurunda insan, emsalsiz bir kalp kuvveti kazanıyor.
Türk'ün meziyetlerini görmek ve o meziyetlerden en imkânsız bir zamanda harikalar vücuda getirmek, şüphesiz eşi olmayan bir kudrete delalet ederdi. Fakat, milletin ve memleketin zayıf ve noksan taraflarından daha yüksek bir kudrete ve bir dehâya mütevakkıftı ki, millet birbirinden yüksek olan bu iki sıfatı ancak Atatürk'ten buldu.
Yaradılışın birçok güzellikleri ve birçok büyüklükleri vardır. Fakat şüphe yok ki mükemmel bir insan, bütün güzelliklerden ve büyüklüklerden yüksektir. Buna gönülden iman etmek için, Büyük Atatürk'ün huzurunda bir an bulunmak kâfi geliyor.
Prof. Dr. Fevzi ERCAN
Atatürk, büyük Türk, büyük insan. O bize yalnız savaşmayı değil, sevmeyi de öğretti. Onun için bir ve beraberiz.
Türk insanı kendine güveni, kazanma azmini ve yenilmezliğini ondan öğrendi. O'nun yolunda ebediyyen muzaffer olacaktır.(1988)
O'nun en büyük ideali Türk Milletini ilim ve iktisatta kalkınmış; yorulmadan çalışan bir millet olarak görmekti. Ne yazık ki, bu uğurda yemin eden milletinin azim ve kararını, kazandığı başarılarını göremedi. (1988)
Prof. Afet İNAN
Bütün dünyaya kendisini dâhi olarak kabul ettiren bu insanın, her konuda şüphesiz dâhiyane fikirleri olacaktı. Bu fikirleri peşinen bilmeye imkân göremiyorum. Atatürk durumlara göre gerekli tedbirleri almasını çok iyi bilen bir insandı.Ancak şu vesile ile halk efkârına şunu açıklamak isterim; Atatürk'ün en çok kızdığı cümle "Az gelişmiş ülke" cümlesiydi.
Hasan Rıza SOYAK, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri
Hayatta olmayan bir kimsenin, şimdi muhtelif meseleler hakkında ne gibi kararlar vereceğini kesin olarak söylemek elbette doğru ve mantıkî olamaz. Bilhassa bu zat, Atatürk gibi büyük bir dâhi olursa...
Fakat Atatürk'ün hayatında takip ettiği açık sebepleri biraz tetkik edersek, sorunlarınızın cevaplarını ad orada kolayca bulmak kabildir.
1- Atatürk mütemadiyen batılılaşmak yolunda çaba sarfetmiştir. Elbetteki yaşasaydı, aynı yolda ilerleyecekti.
2- O yaşasaydı, hiçbir devlet bizden toprak isteyemezdi. Ve böyle bir talebi şiddetle reddederdi. Lüzumuna göre her yabancı memleketle tam karşılıklı olarak anlaşma yapmak taraftarı idi. Yaşasaydı bu itiyadı da devam edip giderdi.
3- Hayatın her politikasını; lâiklik esasına dayanan inkılâplarıyla tesbit etmişti. Yaşasaydı bu politikada devam edeceği tabiîydi. Memleketin efendisi dediği köylüler ile köyleri kalkındırmak da bu politikanın esaslarından biriydi.
Yakup Kadri OSMANOĞLU
- Batı medeniyetçisi Atatürk'ün "İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki bloklaşmada" alacağı yer, hiç süphe yok ki, demokrasi cephesinde olacaktı. Zaten, İtilâf Devletlerine karşı büyük zaferi kazanır kazanmaz politikamıza verdiği yön, her bakımdan bunu gösteriyordu.
- İngiltere ve Amerika ile dostluk münasebetlerimiz daha o zamandan beri başlamıştır.
- Buna göre, Atatürk hem İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında İngiliz ve Fransızlarla yaptığımız Üçüzlü Anlaşmayı, hem de savaştan sonraki Türk-Amerikan ittifakını (milli menfaatlerimiz bakımından daha sağlam esaslara bağlamak şartı ile) tasvip ve kabülde asla tereddüt etmeyecektir.
- Atatürk sağ olsaydı bugünkü iç politikamız, herhalde O'nun büyük otoritesi sayesinde, şimdi içinde bocalandığımız kargaşalık duruma yol açacak güçsüzlüğe düşmezdi.
- Tereddütsüz hürriyet cephesini tercih ederdi. Atatürk bir bağımlaşmacı idi. Sağlığında, Balkan Devletleri ve Sadâbat Paktı Devletleriyle bağımlaşma halinde dış politikasını görmüştür.
- Amerika ile ittifak ederdi. Bu ittifak başka, ikili anlaşmalar başkadır. Amerika'nın Türkiye'yi Rusya pençesinden kurtardığına şüphe yoktur.
- İç politikada gericiliğe ve komünistliğe nefes aldırmazdı. Bugünkü Anayasa rejimini benimserdi.
- Büyük eser yapılması, imkânsızlaşacak bir zamanda olmayacaktır. Bizden sonra gelecek yaratıcılar henüz doğmadılar: Onların bütün şerefleri, şanları ve eserleri, her ne olacaksa doğmuş ve doğacak olanlar için, büyüklük fırsatları değil midir?
- Gazi, yeni Türkiye'yi çocukluğundan beri kendi benliğinin dibinde yaratmağa başlamıştı. Öyle bir zekâ gibi, öyle bir düşünüş ve duyuş kâbiliyeti gibi, O'nun sabrı ve enerjisi olmadıkça O'na benzeyemeyiz.
- Bir fıkrasından, bir hikâyesinden, bir yazı veya nutkundan hemen anladığımızı sandığımız Gazi, aradıkça yeni bir sır verir. Yaklaşılan bir dağ gibi büyür. Asıl O'nu elimizle tuttuğumuz zamandır ki, artık tamamını hiç göremeyiz.
- Atatürk pek tabi ki, Batı hürriyet cephesini seçerdi. Zaten sağlığında da gösterdiği tutumda Batıya yaklaştığını ispat etmişti. Delilleri Balkan İttifakı ve Sadâbat Paktı'dır.
- Atatürk her zaman batıyı örnek almış ve Türk Milleti'ni batı medeniyetlerinin seviyesine ve hattâ üzerine çıkartmayı düşünmüştür.
- O büyük insan, Türk'e Türk olduğunu öğretebilen ve bu millete Türk'lükten gurur duyma şuurunu aşılayan kimsedir.
- Gerçi sağ olsaydı; Rusya sizden üs ve üç vilâyeti geri isteyebilir miydi? Bu düşündürücü bir sualdir. Zira Atatürk gibi bütün cihanı otoritesi ile büyüleyen bir insanın karşısında yabancı devletlerin takınacağı tavır da başka olabilirdi.
- Çağımız, bütün milletlerin birbirlerine dayanak ve yardımcı oldukları bir çağdır. Biz şüphesiz bu birliklerin dışında yalnız ve tek olarak kalamayız. Bu bakımdan fikrime göre Atatürk Amerika ile ittifak ederdi.
- Bugünkü iç politikasına gelince; Atatürk huzur ve sükûn isteyen bir insandı. Bu millete de vermek istediği şey bu idi.
- Yurtta huzurun olabilmesi için hiçbir şeyden çekinmezdi. Hareketin tarzına göre icabında sert, icabında ise yumuşak tavırlar takınabilirdi. Nitekim Kubilây hâdisesini haber alır almaz, Edirne'den hemen Menemen'e gelmiş ve suçluların kafasını ezmiştir.
- Bizim tuttuğumuz siyaset mâlum. Bitaraf kalmak. Sağla da dost, solla da dost. Bu dostlardan biri, bizi öbürü aleyhine teşvik ederse, kendisine; ileri gitme, öbürüyle birleşip senin aleyhine yürürüz, diyebilirdik.
- Demek ki, hürriyet içinde bitaraf kalmak başlıca poblemimizdi.
- Bu sorunuza cevap vermek için kendimi yetkili göremiyorum. Zira Atatürk öyle bir dâhidir ki, zemine ve zamana göre hareket etmesini gayet iyi bilirdi. O, halde vatanın menfaatleri için uygun gördüğü şekilde hareket edebilirdi.
- İç politikada Atatürk daima terakkici idi. Benim bildiğime göre inkılâplarından taviz vermezdi.
Şimdiye değin hiçbir yerde rastlamadığımız bir bilgi, bir meraklının sorusu ile araştırma konusu oldu: Atatürk'ün boyu ne kadardı? Gerçekten bu yolda bir kayda rastlamış değildik. İbrahim Alaattin GÖVSA, Atatürk'ü şöyle anlatır. "Atatürk, uzuna yakın orta boylu idi. Endamı, çok biçimli olduğu için daima daha boylu hissini vermiştir."
Orta boydan uzun boya geçişin çizgisi nereden başlar? Gövsa'nın tanımlamasına bakılırsa" endamı biçimli olduğu için daima daha boylu hissini" veren Atatürk'ün orta boylu olması gerekiyor. Nitekim, araştıranlardan biri O'nun 1.68 boyunda olduğunu söyledi. Bu bizim "heybetli" yapılıştı tasarladığımız bir büyük adam için az bulduğumuz bir uzunluktu. Neden büyük adamlar boyu bosu gerekli sayarız? Tarihte birçok büyük adam orta hattâ kısa boyludur. Bu biraz çocukça bir tasarlayış değil midir? İlk okulda iken, birkaç çocuğun, ancak birbuçuk metre yükseklikten kim atlıyabilirdi? Hiçbiri, buradan kolayca atlanabileceğini sanmıyordu. Sonunda içlerinden birisi kesip attı.
"Buradan Mustafa Kemâl Paşa bile atlıyamaz!"
Atatürk için birtakım "dış heybet" öyküleri anlatılmıştır. Gözlerine bakılamazmış. Bir elçi, onunla karşılaşır karşılaşmaz heyecandan ayakları kaymış, boylu boyunca yere yuvarlanmış.
Mithat Cemal Kuntay'ın, Atatürk'ün heykellerini yapan İtalyan heykelcisi Kanonika'ya seslenen bir şiiri vardır. Bu şiirinde, onun madde olarak büyüklüğünü, anlam olarak büyüklüğü ile karıştırarak anlatmayı denemiştir.
"Elbet de bilirsin onu herkes gibi kimdir?
Lakin onu sen anlıyamazsın; o bizimdir.
Bilmem ki bu ellerle o temsil edilir mi?
Diye başlıyan şiir şöyle biter:
"İnsan boyu olsun, fakat iflâke sürünsün,
Göğsünde de bir milletin eb'adı görünsün.
Dağ parçalarından da mehib olsun omuzlar,
Sırtında bütün memleketim var, vatanım var."
Ozan, büyük adamın omuzlarını dağ parçalarından da heybetli görmek istiyor. Anlaşılıyor ki, insanlar büyük adamları kesin olarak boylu boslu görmek istiyorlar. "İnsan boyu olsun, ama göklere sürünsün!"
Atatürk'ün asker giyimi ile yapılmış bir resmi vardır. beden çok uzun ve iri, baş ise küçüktür. Bu ölçüsüzlüğü de bir öykü ile açıklarlar. Ressam Atatürk'e, boyunu nasıl yapacağını sorar, o da, ileride duran bir Mehmetçiği gösterir; onun boyunu örnek almasını söyler. Gerçek mi değil mi, bilmiyoruz. Bildiğimiz, ressamın da, O'nu iri yarı çizmek hevesine aldanmış olduğudur.
Mithat Cemal Kuntay, sırtında vatanı taşıyan adamı, mitolojinin Atlası gibi güçlü bir beden içinde göstermesini istiyor heykelciden...
Atatürk'ü Kurtuluş Savaşı'na başladığı 1919 yılında çekilmiş fotoğraflarında, solgun yüzlü, ince bedenli, uzun boylu, arkadaşlarının yanında çelimsiz kalan bir adam görürüz. İşte o devce işleri bu adam yapmıştır.
Şimdi bir de Atatürk'ü dinleyelim:
"Beni görmek demek behemehal yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir." (1929)
İşte Atatürk buradadır.
Evet, O'nun sarı saçlarından, mavi gözlerinden, bir incelik simgesi olan bedeninden vazgeçemeyiz. Ama, Atatürk herşeyden önce bir "düşünce" dir. Bu yurdu bir düşünce kurtarmış, bir düşünce yeniden işlemiş ve kurmuştu. Heykelcinin taş üzerinde düşündüğünü söylerler. Gerçekten, taşa oyulan insan bedenleri insan yüzleri de heykelcinin düşüncesinden başka bir şey değildir. Atatürk'ün o, her birimizin başka türlü görmek istediği, çeşitli görünüşlerde tasarladığı bedeni artık toprağa karışmıştır. Üzerinde büyük bir anıt yükseliyor. Ama, Atatürk'ün düşünceleri ortada duruyor. Hem de taptaze. Bunları, söylediği günlerde, yarınlar düşünülerek söylenmiştir. Bu düşüncelerde bir ülkenin gençliği, güvenliği, ışıklı yarını vardır. Atatürk, Türk Milleti'nin ta içinde, onunla birlikte yaşamış, onun bütün varlığını derinden tanımıştır. Yaşadığı sürece, sevgili milletini, gerekliğini duyduğu yaşama felsefesini işlemiş, bu felsefeyi söylevlerinde, konuşmalarında belirtmiştir. Bunlar, şimdi kitaplarda bekliyor. Atatürk'ü bu söylevlerin, konuşmaların içinde bulacağız. O, bütün heybetiyle, dağ gibi tasarladığımız bedeniyle değilse bile, gökler gibi yüksek ulu düşünceleriyle bunların içindedir. Bunların içinde, bir düşünce güneşi gibi parlıyor.
Taha TOROS(Türk Hatipleri)
Türk hitabetinin timsali Atatürk'tü! O'nun nutukları, en karanlık günlerin ışığı olmuştur. Millî mücadeleye başlarken, içerisindeki îmanı, milletine en beliğ sözlerle anlatmıştır. O, dâhi bir kumandan, büyük bir inkılâpçı, eşsiz bir politika adamı idi. Bu vasıfların herhangi birini taşıyan insanın hatip olmasında, başarının yarısı sağlanmış demektir. O, saatlerce konuşur, top gibi gürler, şelâle gibi çağlar, şimşek gibi parlardı.
Ruha hitap eden sihirli bir sesi, dinleyicilerini sürükleyen zarif bir jesti vardı. Nutuk söylerken zekâ dolu gözleri parlar, tatlı siması heybetleşir ve sanki insan değil, bir inkılâp tarihi konuşurdu.
İhtilâle başladığı zaman beyannameleriyle, hitabeler ile milleti başına topladı. Tarihi Birinci Büyük Millet Meclisi'nde gizli ve açık celselerin en kahraman hatibi o idi. O konuşunca dalgalı deniz durulur. O haykırdıkça durgun hava fırtınalaşırdı.
Cumhurbaşkanı olarak seyahatlerinde, millete hitablarında bir başka eda ve başka bir sihir vardı. Hitabet tarihleri O'nu, saatlerin farkına varılmadan dinlenilen yegâne hatip olarak yazacaktır.
Atatürk'ün nutukları inkılâp tarihimizin bir yaprağıdır. Gençliğe hitabını, gelecek nesil zevkle ezberliyecek ve mukaddes emanetini, kurduğu devletin bekçisi olarak muhafaza edecektir.
Cafer SENO
Doğuşunu asırlardır beklemiştik.... Aramıza nurdan bir hâle ile girdi. Yüksek irade, erişilmez zekâ, derin duygusuyla her dokunduğu yerde, hayatın en coşkun ve berrak pınarları aktı....
Biz ne mesuduz ki; hilkatin en mucizeli bir eserinin aramızda yaşadığını gördük.... Felâket yıllarımızda gizli bir ibadet gibi, onun mukaddes ismini, heyecandan titreyerek ümitle andık.
Asırlar... sonu gelmiyen asırlar?....
Onun mübeccel adını, uzak devirlerde yaşayacak bahtiyar nesillere eriştirin; âlemi hayran eden o kahramanın zafer destanını onlar da bilsin...
Tarihin gördüğü en büyük kahraman kimdir? Diye soranlara bir Türk'ün adını söylesinler....
Onun gölgesinde erişilmez saadetleri idrâk eden nesil, gene sen ne bedbahtsın ki: seni zaferden zafere koşturan, inkılâplar yapan; kudretiyle sana hayatı, neşeyi, ümidi veren bir kahramanın ölümünü gördün... ondaki sonsuz kudreti gördükçe maddi varlığını da biz ölmez sanırdık. Her fâni gibi işte o da öldü; çürüyen et ve kemik, sonra bir avuç toprak !...
Hilkatin üzerinde asırlarca çalışarak vücuda getirdiği bu muhteşem varlık, bir an içinde yok olsun!... Hayır!... Mümkün değil bu, adâlet değil bu.... Kendi iclâlinden azâmet vererek onu böyle kaadir yaratan Rab; meydana getirdiği en mükemmel eserini hiç mahveder mi?.... Buna inanmıyorum.
Fânilikten kurtarmak istediği içindir ki, ona fikrin, dehânın en yüksek cevherini verdi...
O, felâket günlerimizde, bize acıyan Rabbın, milyonlarca Türk'ün dehâsından, zekâ ve irâdesinden teksif edip, Türk dünyasına kurtarıcı olarak gönderdiği bir kudret, yüksek bir fikirdi. Evet şimdiden sonra aramızda dolaşamıyacak!... Bize sonsuz sevgi ve itimat veren güzel yüzünü bir daha göremiyeceğiz!... Bakışlarında şimşeklerin keskinliği olan mavi gözlerin nuru artık bize ışık vermeyecek!....
Hicran büyüktür. Fakat fikrin esas varlığıyla o bizde asıl şimdi yaşıyor. İstikbâlin ebediyete uzanan yollarında, gelecek nesillerin ruhunda da aynı kudret ve canlılıkla yaşıyacak....
Bu ne büyüklük!...
Sen ölmedin!...
Ruhlarımızda ebedlere giden bir imânın timsâlisin!...
Ey Mukaddes fikir!... Ey zafer!
Raif Necdet KESTELLİ
Türkler yirminci asrın fâtihi ve hâkimidirler. Çünkü yirminci asrın en büyük adamını, Türkler yetiştirmişlerdir.Av. Ünsal AKTAŞ
Atatürk, millî devlet olma ihtiyacımızı ve mecburiyetimizi çok iyi değerlendirmiş, akılcı uygulamalarıyla şekil vermiş ve hakiki mecrasına oturtmuştur. Yapılacak yegane iş, O'nun işaret ettiği güzergâhda yola devam etmektir.
Ali Fuad BAŞGİL
Türk'ün asırlarca orta zamanlara akan gönlünü, Arabistan çöllerine bakan gözlerini, medeniyete, asra ve istikbâle çeviren, Atatürk olmuştur.
Yusuf Hikmet BAYUR
Atatürk, biz Türkler kadar, bütün insanlık için de bir ilham kaynağı olmuştur. Onun yaptıkları ve söyledikleri, en derin görüş ve anlayışın, en yüksek yurtseverliğin, en geniş insanlık duygularının birer örneğidir.Fahrettin ALTAY
- Elbette, hiç şüphesiz batı hürriyet cephesini tercih ederdi.
- Amerika ile ittifakı gayet uygun karşılardı. Yalnız Amerika ile yapacağı anlaşmada, memleketimizin yüksek menfaatlerini çok dikkatle gözetir ve memleketimizin coğrafi durumunun aynı zamanda Amerika'yı da savunmakta olduğunu düşünür, ona göre ikili anlaşmaları bizim için daha faideli şekilde yapardı.
- Bugünkü iç politikada Anayasa yönünden daha başka olamazdı. Ancak lâiklik işlerinde daha kesin ve daha hassas bir politika güderdi. Bununla demek istiyorum ki, halkın din işlerini ihmal etmezdi. Bilâkis din bilginlerinin daha üstün bir kalite ve bilgi sahibi olmalarını ve bilhassa bunların müsbet ilimlerde de (teknik ve akli bilgiler) rüsuh sahibi olmaları için çalışırdı. Bunu yürekten istiyordu da. Yazık ki, buna ömrü vefa etmedi.
- İnkılâplarından da taviz verilmesine asla taraftar değildi. İcap ederse bunun için de sert tedbirler dahi almayı düşünebilirdi. O bu vatanı en çok seven ve vatanın bir an önce kalkınmasını isteyen büyük bir kahramandı.
- Olağanüstü kuvvette bir hafıza ile beslenmiş zekâ, ön sezisi ileri, sağ duyusu sağlam, sonucu kestirmesi yanlışsız, muhakemesi isabetli, kararı kesin, icrası çabuk kudreti.
- Hülyalar, tasarılar, gizli yayınlar, teşkilâtçılıklar, sürgünler, ihtilâleller, inkılâplar arasında yoğurula-tavlana, henüz genç yaşta iken birçok tecrübeden geçerek olgunlaşmış, ülkülü bir neslin çocuğu!
- Çanakkale'de kalbine sarabnel isabet eden, ölmeyen, Sakarya'da attan düşüp kaburga kemikleri kırıldığı halde savaş alanını terk etmeyen, saatlerce konuşan, yorulmadan münakaşa edip, fikir teatisinde bulunan, vücut yapısı bir kaya kadar sağlam olan...
Atatürk, uzuna yakın orta boylu idi. Endamı pek biçimli olduğu için, daima daha boylu hissini vermiştir. Omuzlarıyla göğsünün geniş ve dolgun olması gövdesine dikkati çeken bir tenasüp temin ederdi. Vücudunda baştan ayağa kadar tam bir ahenk vardı ve hiçbir estetik noksanı göze çarpmazdı. Duruşunda heykelî bir mehabet, hareketlerinde canlı ve çalâk, aynı zamanda zarif bir mümtaziyet gözleri alırdı. Başı, omuzlarıyla göğsünün genişliğine uygun gelecek surette irice ve gayet biçimli olmakla beraber altın sarısı saçlarla daha süslüydü. Bu müstesna saçlar, iki yanı daha açık olduğu için, genişliği artan güzel bir alın mesafesi bıraktıktan sonra başlıyarak arkaya doğru sımsıkı taranmış bulunur ve o erkek baş üstünde bir arslan yelesini hatırlatırdı. Çatık ve kavisli olmayan gür kaşlar, şahlanmış gibi yukarıya ve tersine kıvrılarak yüzün hususiyetini arttırırdı. Ve o gür kaşların altında irice, hafif şehlâ olan gök mavisi gözler, mânası her an değişen ışıklarla parıldar ve şimşeklenirdi. Elmacıklar biraz çıkık, gözlerin arası epeyce açık olduğundan o geniş cephenin altında sima da karşıdan geniş görünür ve burun, kusursuz olmakla beraber, dolgun kanatlarıyla bu adalî yüzün ehemmiyetini besliyecek derecede büyük dururdu. Hele kanatların belirtili kımıldanışları, mizaçtaki fazla duyarlığı meydana vururdu.
İnce dudakların sımsıkı kapanışı, çenenin sağlam duruşu, ruhundaki irade kudretini anlatan bir manâ taşırdı. İnce-uzun parmaklı eller, yıkıcılığı değil, yapıcılığı ifade eden sanatkâr elleri, âhenkli jestlerle zarafet ve talâkatini arttıran o güzel eller Atatürk'ün hususiyetini tamamlar, daima en esaslı noktaları ve varılması lâzım ufukları işaret ederdi.
Dr. Mesut FANİBİLGİLİ
İngiliz ateşemiliteri Armstong, "Mustafa Kemâl" adlı eserinden bir balo gecesi tasvir eder. Oradan, sabaha karşı ayrılanlar arasında, kıravatının düğümüne, elbisesinin ütüsüne kadar, geldiği itina ile yalnız Atatürk'ün çıktığını söylüyor. Zarfına bu kadar ihtimam gösteren bu mazruf, aynı zamanda bir bilgi ve fikir hazinesidir.
Yaptığı işlerden hiçbirisi gelişi güzel şeylerden değildir. Hepsinin üzerinde olgun bir şuurun derin izleri var. İyi düşünen bir dimağda taazzuv eden bu yeni fikirler, günü gelince yumurtalardan fırlayan renk renk civcivler gibi ortaya yayılmış ve seyircileri hayretler içinde bırakmıştır. Bunlar sevimli ideal kuşlarıdır.
Güzellik bu hakikatin âhenginde ve âhenk, o hakikatin güzelliğinde yaşıyor.
Asırları yıl yaparak ilerliyoruz, ölçümüz ziya sür'atidir. Geçmişlerden kalan mirası, tâ düşünce tarzlarına kadar, geçmişe bağışladık. Yepyeni bir duygu sistemiyle, insanlığa model olmağa çalışıyoruz!
Atatürk, işte böyle bir terbiyecidir.
Onu yaptığı işlerle tanımak güçtür, yaşadığı hayat ve düşündüğü şeylerin maddî ölçülere sığmayan yüksek hendesesiyle kavramağa çalışmalıyız. İmkânsızlığa gülümseyen ve boşlukları kucaklar gibi saran bu kudret, meçhûl büyük kudretle en iyi anlaşmıştır.
O, gittikçe farkına varılan derin bir psikoloji, fikirleri istediği kalıba döken bir mantıkçı, dünyaya yol gösteren bir terbiyeci ve nihayet filozofların düşündüğü büyük insan modelidir!
Atatürk öyle bir Cumhuriyet âbidesi kurdu ki, asırların hârikaları tek yıllara sıkışmış, onun ayaklarına yüz sürüyor!...
Tarihin bile kıskanacağı, bu yaratıcı kudret önünde hangi baş eğilmez?..
Hemen tesiri altına düşeceğiniz bu tip de beddi zevkler, en son inkişafiyle yaşamaktadır. Hiçbir artist Atatürk kadar jestlerini konuşturamadı. Belki bütün dünyanın en zevkle giyinen adamı da odur.
İsmet İNÖNÜ
- Atatürk, özellikle bulunduğu toplumda kötümserlik duygularını derhal yıkayan ve memlekette çalışmak için, güçlü, ileri ve mutlu olmak için gereken neşe ve kudreti derhal çevresine aşılayan bir varlıktır.
- Senin arkandan gelmekle muhakkak muvaffakiyete yürümenin inşirahı vardır. Sen, ebediyete intikâl edince Türk nesilleri senin izinde yürüyecektir. Türk Milleti davasının çıkar yolu ancak senin içindir.
Herşeyden önce kendisinde, durumunda, davranışında, bakışında ve konuşuşunda bir duygusallık, bir çekicilik vardı ki, insanın baştan gönlünü alır, herkesi kendine ısındırırdı.
Yunus NADİ
Sohbetin tatlılığı, emsalsiz denilecek bir şefti. Ve O'nun yanında daima ilmî içtimaî, herhalde müsbet ve faydalı bir mevzu üzerinde konuşulurdu. Kendisi mücessem irfan ve nezaketti. Muaşeret adâbında, terbiyenin Atatürk'deki kadar asiline başka fânilerde tesadüf edebildiğimi hatırlamıyorum.H. A. YÜCEL
Muharebe meydanlarında en kahraman asker ve en iyi kumandan, salonda en kibar ve medeni bir adam, bütün memleketi mektep yaparak okutmak isterken, en başarılı bir öğretmen, Devlet Başkanlığında en idareli ve uzak görüşlü bir şef, siyasî davalarda en şaşmaz sezişli bir diplomat, hususî münasebetlerinde en vefalı bir dost, millet ve memleket meselelerinde en ateşli vatansever, ilim araştırmalarında en çalışkan bir mütetebbu. Ne bileyim, herşeyde daima en mükemmel yapmak isteyen adam. Onu ancak Kemâl Atatürk adı ile ifade ediyoruz. Bu adı anarken, bu manâyı hiçbir zaman unutmayalım.
Atatürk'ü bütün hakikatiyle aramak, anlamak ve anlatmak Türk münevverinin baş vazifesidir.Rauf ORBAY
- Mustafa Kemâl Paşa, mücadeleye atılmasıydı bu memleket kurtulamazdı. Anadolu'nun tehlikeye düşen yerlerinde, batıda, doğuda ve güneyde başlayan ve bir yurtsever düşüncenin mahsulü olan zayıf, fakat millî karşı koyma hareketleri Mustafa Kemal Paşa tarafından birleştirilmesiydi, her biri ayrı ayrı kolayca bastırılabilirdi. Nur içinde yatsın büyük kurtarıcı.
- Atatürk, Türk Milleti için muazzam bir millî kuvvettir. Varlığımızın en büyük mânevî desteğidir.
Yunan orduları, Ankara üzerine yürüyordu. Bir sabah erken, Millet Meclisi'nde toplandık. O'ndan bilgi alacaktık.
Bir Anadolu haritası istedi, getirdik. Kırmızı kalemle, Sakarya arkasında geniş, uzun bir hat çizdi ve bu hattı bize göstererek:
-Düşmanı burada tepeleyeceğiz dedi. İnandık, niçin inandık, nasıl inandık, hâlâ bilmiyorum.
Bu işi üzerine aldı ve düşmanı çizdiği hat üzerinde tepeledi. O, Sakarya'dan Ankara'ya bir çocuk gülümsemesiyle dönmüştü. Yenilgimizle bittiği taktirde Türk bağımsızlığının mutlak ve mutlak sonu olacak bir çarpışmayı kişisel çabalarıyla kazanmıştı.Cemal GÜRSEL
Atatürk, dinamik bir ruha sahiptir. O'na tutulan insan olduğu yerde kalmaz. Atatürk, geliştirici ve genişletici bir düşünceye sahipti. O'nun arkasından gidenler geride kalmaz.
Atatürk bugün için de önderimizdir, ışığımızdır, yarın içinde.
Sadi IRMAK
Atatürk'ün hayatı bir tek ebedi davayı isbat eder. Muzaffer olan daima ve yalnız fikirlerdir.