Arama

Yeni ontoloji filozofları kimlerdir?

Güncelleme: 15 Aralık 2015 Gösterim: 1.285 Cevap: 1
Ahmet KIZIL - avatarı
Ahmet KIZIL
Ziyaretçi
14 Aralık 2015       Mesaj #1
Ahmet KIZIL - avatarı
Ziyaretçi
Yeni ontoloji filozofları kimlerdir, bilgi verir misiniz?
Son düzenleyen Jumong; 14 Aralık 2015 23:37
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
15 Aralık 2015       Mesaj #2
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Varlık Felsefesi (Ontoloji)
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

a. Varlığın oluş olarak kabul edilmesi
Varlığı oluş olarak kabul edenler, varlığın statik bir biçimde görülmeyeceği, onun sürekli bir değişmeye oluş halinde olduğunu savunurlar. Bu yaklaşımın iki önemli temsilcisi vardır. Bunlar Herakleitos ve Whitehead’ dır.

Herakleitos (540-480)
Herakleitos’a göre evrenin ana maddesi ateştir. Doğadaki değişmenin ve oluşan temelinde varlıkların ilk maddesi ateş vardır. Ateşten olan her şey yine ateşe dönüşerek, ama ateş yeniden herşeyi yaratacaktır. Herakleitos’a göre doğada süreklilik ve değişmezlik yoktur. Doğadaki her şeyin temelinde başka bir şeyin ölümü ve yok oluşu vardır.
Herakleitos, evrendeki değişmeyi nehre benzeterek: “Aynı nehirde iki kez yıkanamazsınız” demektedir. Ona göre ikinci defasında girdiğinde nehir aynı nehir değildir. Çünkü nehrin suları her an değişmektedir. Bize karşıtların çalışması olarak görünen değişim kuralsız değildir. Bu değişimi ve oluşu yöneten evrensel akıl, yani logos vardır. Logos, evrendeki her şeyi düzenleyen, evreni kaostan kurtaran bir akıldır.

Alfred North Whitehead (1861-1947)
Whitehead, statik ve durgun bir varlık anlayışına karşı çıkmıştır. Whitehead’e göre evren sürekli bir oluş içindedir. Bu oluş içinde her olay başka bir olayla ilişkilidir. Her varlık var olmak için başka bir varlığa muhtaçtır. Whitehead’e göre doğada birbirini tamamlayan iki karşıt güç vardır. Bunlardan birincisi doğaya yaratıcılık, ikincisi süreklilik verir. Ona göre Tanrı evrendeki yaratıcılığı ve sürekliliği sağlayan ilkedir. Evrendeki değişimi ve oluşu Tanrı belirler.

b. Varlığın idea olarak kabul edilmesi
Varlığın gelip geçici bir nesne olamayacağı, değişmeyen, bozulmayan, yok olmayan bir öz olduğu fikrini savunan düşünürler, varlığı idea olarak kabul eden düşünürlerdir. İdea maddesel, olmayan ancak zihinsel olarak tasarlanabilen anlamına gelir. İdealist düşünürler maddi olanın sürekli değişime, farklılaşmaya, eskimeye, bozulmaya tabi olduğunu bu yüzden maddi olanın bir gerçeklik ifade edemeyeceğini savunurlar. İdealist felsefenin bu en saf hali karşımıza Platon’da çıkar.

İdealist felsefenin kurucusu olan Platon, öğretmeni Sokrates’in, bilgilerin kaynağını dış dünya değil kendi aklımız olarak gören öğretisini kabul eder. Bu rasyonalist anlayışa göre bilgilerimiz bizde doğuştan vardır. Platon buradan hareketle İdealar kuramını ortaya koymuştur. Platon’un varlık felsefesinde iki evren anlayışı vardır.

I. İdealar evreni
Gerçek varlıkların bulunduğu idealar evreni, bu dünyanın dışındadır. Bizler zihnimizde doğuştan bulunan bu dünyaya ait bilgileri bilinç düzeyine çıkardıkça gerçeği biliriz. Çünkü bilgilerimizi dış dünyadan almayız. Bilgilerimiz ancak zihinsel olarak kavranabilecek olan idealar kaynaklıdır ve onları ancak doğru düşünme yöntemiyle hatırlayabilir, bilebiliriz. İdealar evreninde bulunan idealar değişmeyen, bozulmayan ve kopya olmayanlardır.

II. Duyular evreni
Platon, içinde yaşadığımız fiziksel dünyaya duyular evreni der. Duyular evreni, idealar evrinin bir görüntüsü, bir kopyası olmaktan ileri gidemez. Ancak idelardan pay aldıkça varolur. Değişime tabidir, yani gelip geçicidir. Bu yüzden bir gerçeklik taşımaz ve bu sebeple de bilgilerimizin kaynağı olmaz.

Aristoteles (384-322)
Platon’un öğrencisi olan Aristoteles de varlığın özü olarak idaları kabul eder. Fakat, Aristoteles Platon’dan farklı olarak idealar bu dünyanın dışında farklı bir evrende kabul etmez. Aristoteles’e göre bu dünyada, her bir nesnenin ideası o nesnenin içindedir.
Aristoteles varlığı incelerken
  • Madde
  • Form
  • Kuvvet
  • Amaç
kavramlarını kullanır.
Aristoteles’e göre madde; somut nesne, form, kuvvet ve amaç ise ideal olanı ifade eder. Yani madde ve idea birlikte bu dünyada bulunurlar. Maddenin gerçekliğe kavuşmasını form kazanmasını idea sağlar.

Hegel (1770-1818)
Hegel’e göre idea varlığın bir amaca doğru gelişimindeki temel ilkedir. Hegel, düşüncesini ortaya koyarken idea o kavramı yerine Geist kavramını kullanır. Hegel felsefesinde mutlak idea olan Geist kendi başına bir özdür. Geist’ın kendinden taşması ile doğa ortaya çıkar ve doğanın bu ayrılmayı, özgürleşmeyi fark etmesiyle özgürlük bilince çıkar.
Geist, dinamik bir varlıktır. Platon ve Farabi’de değişmeyen, idea ve zorunlu varlık, Hegel’de sürekli oluş içinde olan bir varlık haline gelmiştir. Geist’ın bu değişimi diyalektik bir sürekle kendisini gerçekleştirmesini sağlayacaktır.

1. Tez aşaması: Geist potansiyel halde olan gücünü henüz gerçekleştirmemiştir. Yani geist bu aşamada kendindedir.
2. Antitez aşaması: Başlangıçta soyut olan geist kendine yabancılaşarak somut hale gelmiş olur. Doğanın ortaya çıkmasıyla, geist, kendisine yabancılaşmış, kendi özü ile çelişik bir duruma gelmiştir.
3. Sentez aşaması: Son aşamada geist, tekrar kendine döner. ikinci aşamadaki çelişki sentez aşamasında yeni kültür dünyasında ortadan kalkar. insan aklının sanat, din ve felsefe üretmesiyle oluşan kültür dünyasındaki çelişki yerine özdeşliğe bırakır. Doğada iken çelişik olan varlık kültür dünyasında kendini mutlak Geist olarak tanır.

Farabi (870 – 950)
Platon’un idealar kuramının İslam düşüncesiyle büyük ölçüde örtüşmesini İslam felsefesi tarihinde yer almasını, taraftar bulmasını sağlamış bir filozoftur. Farabi varlığı ikiye ayırır.
Zorunlu varlık: Tanrı’dır. Tanrı var oluşunu, başka varlıklara borçlu değildir. Kendi kendinin nedeni olan varlıktır. Zorunlu varlık, birdir, öncesiz ve sonrasıdır.
Mümkün varlıklar: içinde yaşadığımız bu dünyadaki varlıklar var olmaları veya olmamaları mümkün olan mümkün varlıklardır. Bu varlıklar kendi kendilerine var olamazlar. Var olmak için başka bir varlığa muhtaçtırlar. Bir önceki varlık türü olan zorunlu varlık, mümkün varlıklara var oluş verir.

c. Varlığın Madde Olarak Kabul Edilmesi(Materyalizm)

Varlığı yalnızca madde olarak kabul eden görüş felsefe tarihinde materyalizm (maddecilik) olarak adlandırılır. Maddeci görüş, evrende metafizik bazı unsurların bulunduğunu, ruh gibi, tanrı gibi varlıkların, öte dünya gibi alemlerin bulunduğunu kabul eden görüşlere karşıt bir fikir olarak ortaya çıkmıştır. Maddeciliğe göre evrenin yapısını belirleyen tek bir unsur vardır ki o da maddedir. Madde dışında bir varlık anlayışını reddeden maddeciliğin kökleri ilkçağa kadar uzanır. ilkçağ filozoflarından Demokritos ve Epikuros ilk maddeci filozoflar olarak kabul edilir. Maddeci felsefe özellikle bilimlerin gelişmelerinin hız kazandığı yeniçağ ile birlikte gelişmiş bu gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkan Sanayi Devrimi ile birlikte dünyanın biçimlenmesinde büyük rol oynamış bir felsefe akımı, bir dünya görüşüdür.

Materyalizme göre, madde değilmiş gibi görünen şeyler de aslında maddeye geri döndürülebilir veya ona indirgenebilir. Öte yandan materyalist filozofların maddeden anladıkları
şey belli ölçüde birbirinden farklıdır. Bundan dolayı materyalizmin iki türünden söz etmek mümkündür.

1. Mekanik Materyalizm
Mekanik materyalizm hiçbir şekilde maddi olmayan unsurları ve varlığı kabul etmez. Bu görüşe göre gerçek varlık maddedir. Maddesel varlığın oluştuğu evren, maddenin mekanik hareketleri ve değişimi ile açıklanır.

2. Diyalektik Metaryalizm
Diyalektik materyalizm de gerçek varlığın madde olduğunu savunur. Fakat maddesel varlığın hareket ettiğini, değiştiğini ve her şeyi meydana getirdiğini savunur. Maddenin mekanik değil, diyalektik yasalara göre ortaya çıktığını kabul eder.

Diyalektik materyalizm beş ilkeye dayanır:
  • Bütünsellik ilkesi
  • Değişme ilkesi
  • Nicel değişmelerin nitel değişmelere dönüşmesi ilkesi
  • Gelişme ilkesi
ilk çağda ana maddeye, Thales “su”, Anaximenes “hava”,Herakleitos “ateş” derken aynı zamanda materyalizm “ yaklaşımının da ilk temsilcileriydi. Fakat maddeciliği (maoteryalizm) bir sistem haline getiren Demokritos’ tur. Maddeciliğin diğer önemli temsilcileri Hobbes, Lamettrie ve Marx’tır.

Demokritos (460-370)
ilk filozoflardan olan Demokritos’a göre:
Varlık vardır, bundan şüphe edilemez. Varlık atomlardan oluşur. Atomlar yaratılmamış, her zaman varolan ve her zaman varolacak maddelerdir. Atomlar her zaman aynı kalan, değişmeyen küçük maddi yapılardır. Aralarında büyüklük farkı olsa da, hiçbiri daha da küçük bir parçaya bölünemez. Atomlar boşlukta hareket ederek, çarpışıp, birleşerek farklı nesneleri oluştururlar. Tüm bu hareket bir doğa yasası ile gerçekleşir, evrende tesadüf ve rastlantıya yer yoktur.

Thomas Hobbes (1588 – 1679)
Tüm doğanın mekanik yasalarla işleyen maddi bir sistem olduğunu savunan Hobbes bu görüşüyle mekanisist (evrende mekanik bir sistem olduğunu, tüm evren yasalarının mekanik bir yapıda bulunduğunu, metafizik hiçbir unsurun bulunmadığını kabul eden görüştür), materyalist bir filozof olarak adlandırılabilir. Ona göre tüm varlık alanı maddeseldir ve varlık değişmeyen kurallara bağlıdır; soyut ve tümel kavramlar dahi (örneğin devlet) Hobbes’un düşüncesinde, birer cisim olarak kabul edilirler.

Lamettrie (1709 -1751)
O da tıpkı diğer materyalistler gibi, evrenin yapısının maddi nitelikte olduğunu savunmaktadır. Varlık maddidir. insana dair olan tüm konular da maddidir. Düşünce ya da ruh olarak adlandırılan tüm kavramlar beynin ve sinirlerin maddesel özellikleridir. insanların, insan hayatının metafizik unsurları olarak görüp böyle adlandırdıkları her şeyin temelinde maddi nedenler bulunmaktadır. Örneğin korkularımız, aşklarımız, sevinçlerimiz ya da heyecanlarımız hep maddi yapımızın bir sonucudur. Doğanın yasaları tüm varlıklar için aynıdır. insan da ruhu olmayan bir makinedir. Ona göre insan, makine gibi işleyen doğa bütünlüğünün parçasıdır. insan, hayvan sadece düşünebilme özelliği ile ayrılır insanı Tanrı yaratmamıştır.
insan basit organizmalardan daha karmaşık organizmalara giden evrimsel sürecin bir parçasıdır.

Karl Marx (1818 – 1883)
Diyalektik materyalizm kavramını ortaya koymuştur. Herakleitos’un temellerini attığı bu yöntemi daha sonra idealist bir tarzda kullanan Hegel’in tersine Marx önceliği maddeye vererek düşüncesini geliştirmiştir. O da tıpkı Hegel gibi Herakleitos’tan büyük ölçüde etkilenmiş bir filozoftur. Ama Hegel’in tersine, o, evrenin yapisini belirleyen şeyin idea değil, madde olduğunu söylüyordu. Ona göre temelde madde vardır ve her şey gibi o da bir süre sonra kendisine yabancılaşarak kendi içinden kendi zıddını meydana getirir. Böylece ideaya yönelen madde kendi zıddı ile yeni bir sentez oluşturarak yeniden maddeye yönelir ve bu süreç böylece devam eder.Daha açık örneklendirecek (E olursak: önce madde vardı. Yani evren maddi bir yapı olarak vardı. Evren, kendi içinden maddi yapının zıddı olan ideayı ortaya çıkardı ki bu da insan düşüncesi idi. insan kendi varlığını sürdürebilmek için akıl ile, maddi olan dış dünyaya yönelerek onu kendi istekleri doğrultusunda eylemleriyle değiştirmeye başladı yani yeniden maddeye yöneldi. Marx’ın düşünce sistemini şematize edecek olursak;
Hegel’de diyalektik tez – antitez – santez formülüne göre, İdea (düşünce) – doğa (madde) ve tekrar idea şeklinde gerçekleşir. Karl Marx ise bunu tersine çevirerek; Madde – düşünce – madde şeklinde bir varlık açıklaması ortaya koymuştur. Diyalektik yönteminin bu şekilde kullanılması ile maddenin kendi özünde taşıdığı temel nitelik olan değişim, maddeci felsefenin de temeli haline gelmiştir. Marx’ın felsefesinde; madde bilinçten bağımsız ve öncül olarak kendi başına vardır. Hareket, maddenin ve evrenin temelidir. Böylece madde diyalektik bir sürece tabidir. Yani evrende kendisiyle aynı kalan hiçbir şey yoktur. insanoğlu da evrenin bir parçası olduğuna göre, onun da bu sisteme göre hareket etmesi gerekmektedir. Doğadaki değişimin, doğadaki sistemin dışında varolmaya çalışan her insan ya da insan sistemi de eninde sonunda doğanın bu değişiminden payını alacaktır.

d. Varlığın hem madde hem ideal olarak kabul edilmesi (Düalizm)


Rene Descartes (1596 – 1650)
Varlığın hem madde hem de ruh olduğunu savunan Descartes,bu iki temel ilkenin birbirinden kesin olarak farklı ve ayrı olan iki ilke olduklarını; ancak, buna karşın, birlikte bulunduklarını savunur. Varlıkta birlikte bulunan madde ve ruh birbirine dönüştürülemeyen ancak varlığın varolması için gereken iki cevherdir. Bunların dışında bir ilk hareket ettirici olarak tanrıda bir cevher olarak vardır. Descartes maddenin; yer kaplayan fiziğin ve matematiğin yasalarına uygun işleyen bir yapı olduğunu, ruhun ise insanda düşünmeyi sağlayan yapı, ruh olduğunu savunur. Descartes’ın varlık felsefesi bu iki ilkeyi bir arada kullanmasından ötürü odüalist (ikici) bir özellik taşır.

e. Varlığın fenomen olarak kabul edilmesi (Fenomenoloji)

Edmund Husserl (1859 – 1938)
Bilimdeki ilerlemeler özellikle 19. yüzyıldan itibaren metafizik (fizik ötesi) açıklamaların terk edildiği, bilimselliği savunan düşünce sistemlerinin öne çıktığı, özellikle

bilimcilik denilen, her türlü sorunun tek çözümünün bilimden geleceği düşüncesinin egemen olduğu dönemde oldu. Bu yaklaşımlara tepki olarak 20. yüzyıl düşünce iklimini önemli ölçüde etkileyen; metafiziğe kaybettiği itibarını yeniden kazandırmayı hedefleyen yeni ontoloji ile beraber, varoluşçuluk düşüncesinin felsefi temellerini de oluşturan Husserl’in fenomenolojik felsefesi gelmektedir. Husserl fenomen kavramını basit, tek tek olayların dışında bir öz olarak görmek gerektiği fikrini savundu. Husserl’e göre fenomen maddi bir gerçekliğin gerisinde bulunan bir özdür.

Varlık bu özün kendisiydi. Maddi gerçekliği varlık olarak bizi yanıltacak bu yüzden fenomeni görmek varlığı bilmek için tek yol olacaktı. Husserl Kant’ın ileri sürdüğü numenler alanının kabul etmez. Varlığı kesin olan ve bilincimizle farkında olduğumuz bir şey olarak kabul eder. Ona göre fenomen, bilincin onun hakkındaki bilgisiyle ilişki olarak ortaya çıkar.


"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

2 Nisan 2012 / Misafir Soru-Cevap
25 Aralık 2007 / Misafir Felsefe
23 Ocak 2007 / Misafir Taslak Konular