Arama

Üroloji - İdrar Yolu Hastalıkları

Güncelleme: 8 Temmuz 2016 Gösterim: 169.502 Cevap: 5
kamyon - avatarı
kamyon
Kayıtlı Üye
30 Aralık 2006       Mesaj #1
kamyon - avatarı
Kayıtlı Üye

ÜROLOJİ

Ad:  uroloji.jpg
Gösterim: 7886
Boyut:  30.4 KB

a (fr urologie; yun. uron, idrar ve logos, bilim'den). Böbreğin, erkek ve kadında idrar yollarının, erkekte ürojenital organların hastalıklarını inceleyen ve tedavisiyle uğraşan cerrahi dalı. (Tıbbi üroloji endoskopi tekniklerini uygulamakla yetinir.) ; erkeklerde infertilite (kısırlık) ve İmpotans (iktidarsızlık) konularını inceleyen ve tedavi eden bilim dalıdır.
Sponsorlu Bağlantılar

Ürolojinin Konuları
  • Böbrek ve İdrar Yolu Hastalıkları
  • Mesane (İdrar Kesesi) Hastalıkları
  • Prostat Hastalıkları
  • Penis ve Testislerin Hastalıkları
  • Erkeklerde Zührevi Hastalıklar
  • Çocuk Ürolojisi
  • Jinekolojik Üroloji
  • Endoskopik Üroloji
  • İmpotans (İktidarsızlık)
  • Erkeklerde İnfertilite (Kısırlık)
Böbrek ve İdrar Yolu Hastalıkları
Böbrek ve idrar yollarının ana karnındaki gelişme bozukluklarına bağlı anomalileri , iltihaplanmalar , taş teşekkülü , kistler , iyi ve kötü huylu tümörler.

Mesane Hastalıkları

Mesane anomalileri , mesane ön duvarının kapanmaması, tıkanıklıklar, iltihaplanmalar, Divertiküller, iyi ve kötü huylu tümörler.

Prostat Hastalıkları
Prostat mesane altında yer alan , mesaneden çıkıp dışarı açılan idrar yolunu çepeçevre saran bir salgı bezidir. Görevi meniyi oluşturmaktır. Prostatın genç erkeklerde 'Prostatit' denilen iltihaplanmaları orta ve ileri yaşlarda iyi huylu büyümesi ve kanseri sıklıkla görülür. 45 yaşından itibaren her erkeğin senede bir defa üroloji muayene yaptırması gerekir.

böbrek ağrısı
Böbrek ağrısının nedenleri çeşitlidir. Bunlar arasında: böbrek taşı, böbreklerden idrar akışının tıkanıklık nedeniyle düzensizliği, böbrek uru, böbreklerden çıkan zehirli atıkları mesaneye taşıyan borularda taş, ur veya kan pıhtısı, böbrek apsesi olabilir. Ağrılar sırasında terleme ve kusma da görülebilir.

böbrek taşı
İdrarda bulunan oksalat billurlarının meydana getirdiği böbrek taşları, kum tanesi kadar olabildiği gibi pinpon topu büyüklüğünde de olabilir. Ufak taşlar böbrekten kolaylıkla çıkabilr. Büyükler ise böbreklerden mesaneye giderken şiddetli ağrılara neden olur Göğsün yukarı ve ön kısmında, kaburgaların altında, ani ve kıvrandırıcı ağrı hissedilir. Terleme ve kusma da görülebilir. İdrarın rengi bulanık ve bazen kanlıdır.

idrar torbası iltihabı

İdrar torbasının (mesanenin) bakteri ve virüsler tarafından iltihaplandırılması sonucu ortaya çıkan bu hastalığa, tıp dilinde sistit denir. Hastanın karın bölgesinin alt kısmında ve bacak aralarında ağrı vardır. Sık sık idrar yapmak ihtiyacı hisseder. İdrar yaptıktan sonra da mesanede veya penisin ucunda şiddetli ağrı hissedilir. Bazı durumlarda idrar yollarında yanma ve kanlı idrar da görülür. Ağrıları dindirmek için, karına sıcak su torbası konur.

idrar tutukluğu

mesane (idrar torbası) dolu olduğu halde idrar yapılamaz. Karnın alt bölgesi gerginleşmiştir. Bastırılınca ağrı hissedilir. Tıp dilinde akut retansiyon adı verilen bu durumun nedenleri çeşitlidir. Örneğin, böbreklerde taş, prostat büyümesi, idrar yollarının doğuştan kusurlu olması, fazla miktarda alkol içmek, mesane felci, belsoğukluğu, sinir hastalıkları veya üşütmek idrar tutukluğuna neden olabilir. İlk tedbir olarak hastanın karnına içinde sıcak su olan bir şişe konur. Sıcak su ile banyo yapılırken, idrar çıkarmaya çalışılır.

idrar yollarında yanma

İdrar yollarında veya idrar yaparken yanma çeşitli nedenlerden kaynaklanır. Belsoğukluğu, ülser, mesane iltihabı, prostat iltihabı, mesane uru, yumurtalık iltihabı, apandisit düşünülebilir. Bu nedenle tedaviye geçmeden önce, hastalığı doğuran nedeni tespit etmek gerekir. Tedavi, hastalığı doğuran nedene göre yapılır.

idrar zorluğu
Hastanın günlerce idrara çıkmaması şeklinde kendini gösteren bu hastalığa; tıp dilinde Anüri adı verilir. mesane (idrar torbası) boştur. Hastada uyuklama, baş ağrısı, adalelerinde oynama ve kusma görülebilir. Nedeni böbrek hastalıkları, mesane, veya rahim hastalıkları, yaralanma ve idrar yollarında taş bulunmasıdır. Tedavi için doktora başvurmak gerekir.

kan işemek

Tıp dilinde hematüri adı verilen bu durum, önemli bir hastalığın işareti olabilir. Bu nedenle vakit kaybetmeden bir doktora başvurmak gerekir. İdrarda kan görülmesi; idraryolu iltihabı, prostat iltihabı, mesane taşı, böbrek kanaması, böbrekte taş veya kum, kan hastalıkları veya bir başka hastalığın belirtisi olabilir. Ayrıca bazı ilaçlar ve gıdalar da idrarda kan görülmesine neden olabilir. Örneğin çilek, domates, ıspanak veya ağrı kesici ilaçlar kan işemeye neden olabilir.

prostat
Erkeklerde mesanenin altında ve idar yolunun başlangıcında bulunan genital sisteme ait bir bez.

gevşek penis
Erkeklik organının sertleşmemesi, sağlık durumunun bozukluğundan kaynaklanır. En önemli neden sinir bozukluğudur. Kendine güvenememe, yorgunluk, içki, şeker hastalığı, uyuşturucu madde alışkanlığı da diğer nedenler arasında sayılabilir. Tedavinin ilk şartı; kötü alışkanlıkları bırakmak, kendine güvenmek, temiz havada dolaşmak ve yeterince gıda almaktır.

penisenvy
Kız çocuklarında görülen penise imrenme tutumu.

balanitis

penis başı iltihabı

epispadias

Uretranın ön duvarının yokluğu sonucu uretranın penisin üst yüzeyine açılmasıyla belirgin doğuştan anomali.

ereksiyon
Erkekte penisin sertleşmesi.

frengi

Zührevi bir hastalıktır. Bulaşıcıdır. Tıp dilinde sifilis denir. Frengili kadının doğurduğu çocuğa, doğuştan geçmesi şekli istisna edilirse; hemen hemen her zaman cinsel ilişkiyle geçer. Mikrop vücuda girdikten 3 hafta sonra belirtilerini göstermeye başlar. Mikrobun vücuda girdiği yerde, yani erkeklerde peniste, kadınlarda vajinada Şankr adı verilen bir yara meydana gelir. Bu yara dudakta, meme ucunda, makatta veya parmaklarda da görülebilir. Zamanla akıntılı bir yara haline gelip; çevresi kızarır ve sertleşir. Mikrobun vücuda girmesinden 6-12 hafta sonra hastada; baş ağrıları, ateş, boğaz ağrısı, deri döküntüleri ve iştahsızlık, görülmeye başlar. 6 ay sonra ise, mikrop vücudun belli başlı organlarına oturur. Tedaviye en kısa zamanda başlanması gerekir.

hipospadias
penisin doğumsal bir şekil bozukluğudur. İdrar yolunun son kısmı olan üretra'nın dışa açılan deliğinin normal yerinde değil, penisin alt yüzünde herhangi bir yerde olması halidir.

idrar torbası iltihabı
İdrar torbasının (mesanenin) bakteri ve virüsler tarafından iltihaplandırılması sonucu ortaya çıkan bu hastalığa, tıp dilinde sistit denir. Hastanın karın bölgesinin alt kısmında ve bacak aralarında ağrı vardır. Sık sık idrar yapmak ihtiyacı hisseder. İdrar yaptıktan sonra da mesanede veya penisin ucunda şiddetli ağrı hissedilir. Bazı durumlarda idrar yollarında yanma ve kanlı idrar da görülür. Ağrıları dindirmek için, karına sıcak su torbası konur.

iktidarsızlık
Erkeklik organının (penisin) yeteri kadar sertleşmemesi sonucu, cinsel ilişkide bulunamamaya; halk arasında iktidarsızlık, tıp dilinde ise empotans denir. Kendine güvenememek, yorgunluk, tiksinti, sinir bozukluğu, alkolizm, şeker hastalığı, doğum kontrolü için uygulanan metotlar veya aşırı şişmanlıktan kaynaklanır. Ilık banyolar, açık havada dolaşmak ve dinlenmek başvurulacak ilk çarelerdir.

kastrasyon
Genellikle transseksüellerde görülen penis veya testisleri kesme davranışı.

koro
Kişinin penisinin büzüştüğü ve içeri kaçacağı böyle bir şey olursa öleceği korkusuyla karakterize akut bir anksiyete tepkisidir.

priapizm
Trazodon gibi bazı psikotrop ilaçların yan etkisi olarak ortaya çıkabilen şiddetli ağrının eşlik ettiği inatçı penis sertleşmesidir.

Böbrek İltihaplanması (Nefrit):
Nefrit hastalığı vücudumuzda bulunan böbreklerin iltihaplanmasıdır. Akut ve kronik böbrek iltihaplanması olmak üzere 2 türlü nefrit vardır. Bu iltihap çeşidindeki mikrop, diğer iltihap mikroplarından farklı olmakla birlikte böbreğin dokusuna zarar vererek böbreğin çalışmasını azaltmaktadır.
Akut nefritte, böbreğin bulunduğu yerlerde ani ağrılar oluşmaktadır. Kişi idrara çıktığında ani yanmalarla kendini gösterir. Bazen bir böbrekte bazen de iki böbrekte görülebilir.
Kronik nefritte ise, akut nefritin sonrasında oluşmaktadır. Akut nefrit tedavi edilmemiş veya fark edilmemiş ise kişide kronik nefrit oluşmuştur.

Böbrek Yetmezliği:
Böbrek yetmezliği akut ve kronik olmak üzere iki çeşittir. Bu hastalıkta kişide bulunan böbrekler faaliyetlerini tam olarak yapmamaktadır. Kişinin böbrek yetmezliğine yakalanıp yakalanmadığını öğrenmek için, kanda bulunan üre ve kreatin oranın bilinmesi gerekir.

Böbrek Taşı:
İdrar yollarındaki iltihaplanma sonrası tıkanma durumu oluşmuş ise, idrar yolu ile dışarı atılamayan zararlı maddeler vücudumuza çöker ve böbrek taşlarını oluşturur.

Mesane İltihabı (Sistit) :
Sistit denilen boşaltım sistemi hastalığıdır. İdrar kesesinin yani mesanenin iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Bu yüzden bu hastalığa, mesane ya da idrar kesesi iltihaplanması da denilmektedir.

Albümin:

Böbreklerimizdeki idrarı süzmeye yarayan kapsüllerin görevlerini tam olarak yerine getirmemesi nedeniyle ortaya çıkan bir hastalıktır.

Üremi:
Kişideki böbreklerin üreyi ayrıştıramaması nedeniyle ortaya çıkan bir boşaltım sistemi hastalığıdır. Bu hastalık nedeniyle kandaki üre oranı yükselir.

BAKINIZ
Sistit (İdrar Kesesi (Mesane) İltihabı)
İdrar Yolu Enfeksiyonu

Son düzenleyen Safi; 8 Temmuz 2016 10:55
kamyon - avatarı
kamyon
Kayıtlı Üye
30 Aralık 2006       Mesaj #2
kamyon - avatarı
Kayıtlı Üye

VARİKOSEL


Skrotum (torba)içinde pleksus pampiniformis denilen pis kanı toplayıp testislerden uzaklaştıran toplar damarların genişlemesi ve kıvrımlarının artması ve içerisinde kan birikmesidir.
Sponsorlu Bağlantılar
Genellikle ergenlikten sonra ortaya çıkmaktadır. %98 sol tarafta olur.%2 ise sağda veya her iki tarafta görülür.

Varikosel kısırlığa sebebiyet vermesinden dolayı önemli bir hastalıktır. Hastalar ağrıları olmadığı için varikoseli önemsemezler ve bu sebepten doktora müracaat etmezler . Ancak varikosel testisteki sperm üreten hücreleri bozacağı ve kısırlığa sebep olacağı için tedavi edilmelidir.
Varikosel 20 li yaşlarda cok fazla görülür. Hiç belirti vermeyen varikosellerde vardır. Bu oran toplumda %20-25 dir.

Varikosel genellikle sol tarafta görülür. Bunun nedenleri;
1. Sol spermatik ven sağa oranla daha uzun yol katederek vena kava inferiora ulaşır.
2. Sol spermatik ven dik açı ile sol renal vene açıldığı için drenaj daha zordur.
3. Sol spermatik ven yetersiz valvüler yapıya sahiptir.
4. Sol spermatik ven superior mezenterik arterin baskısına maruz kalarak drenajı güçleşmektedir.

Sağ tarafta görülürse hiç bir tehlike olmayacağı gibi böbrek tümörü veya retroperitoneal tümörler akla gelmelidir. İleri yaşdaki erkeklerde sol tarafta aniden varikosel gelişmesi de bu tip bir tümörün geç belirtisi olabilir. Varikoselin yatar pozisyonda kaybolmaması da bu sebepleri düşündürmelidir.

Varikosel bazen kasığa vuran künt ağrıya ve testisde çekilme hissine neden olabilir. Ayakta uzun süre kalındığında ağrı artar, yatmakla azalır. Muayene tanı koymada genellikle yeterlidir. Muayenede dilate, torsiyöz venler hissedilebilir.

Varikosel I. dereceden IV. dereceye kadar derecelendirilmektedir.
I. derecede ıkınmayla damarlar belirginleşir,
II. derecede damarlar orta kalınlıkta,
III. derecede damarlar ileri derecede kalınlaşmış,
IV. derecede ise damarlar çok genişlemiş, kıvrımlar çok büyük yumaklar yapmıştır ve bozulmuş dolaşıma bağlı testislerde ufalma görülebilir.

Hasta yatırıldığı zaman pleksus pampiniformista ve ven pakeleri kaybolmaktadır. Bu durum varikosel hastalığında tipiktir. Bu nedenle hasta önce ayakta sonra yatırılarak muayene edilmelidir. Kaybolmadığı taktirde böbrek tümörü, retroperitoneal veya intraperitoneal bir tümöre bağlı sekonder varikosel düşünülmeli ve İVP, karın ultrasonografisi, bigisayarlı tomografi gibi daha ileri tetkikler planlanmalıdır.

Varikoseli tespit edilen hastalarda spermogram spermlerin sayısı, hareketliliği ve yapıları araştırılmalıdır.
Varikosellilerin yaklaşık yarısından fazlasında sperm sayısı ve hareketliliği düşmüş, sperm yapıları bozulmuştur. Bu vakalarda yüksek oranda infertilite (kısırlık) gelişir.

Düşük gradeli varikosellerde teşhis ve ameliyat kararları Doppler Ultrasonografi ile konulabilmektedir. Doppler Ultrasonografi ile reflu gözlenen varikosellerin ameliyat edilmeleri gerekir.

VARİKOSELDE REFLÜ NE DEMEKTİR ?
Testisler birer fabrika gibidirler. Sperm hücrelerinin ve erkeklik hormonunun yapım yerleridirler. Bu ürünleri yapabilmek için testislere oksijen, vitamin, mineraller , çinko vs. gerekir. Testislerin atardamarları bu maddeleri içeren kanı testislere getirirler ve testisler bu maddeleri kullanarak üretimlerini gerçekleştirirler. Buraya kadar sorun yok varikosel hastalarında sorun bundan sonra başlar. Bu ürünler kandan alınınca geride artık pis kan kalır ve bunların testislerden uzaklaşmaları gerekir ki yeni taze kan gelsin ve üretim kaliteli bir şek,ilde devam edebilsin. Venlerde ( toplar damarlarda ) kanı uzaklaştıran kapakçık mekanizması mevcuttur. Alttaki şekilde görüldüğü gibi bu kapakçıklar kanı uzaklaştırır ve bu kanın geri dönmesine izin vermez (çek-valf mekanizması). Ancak varisleşmiş ve genişlemiş damarlarda kapakçıklar yetersizdir ve kanın geri dönmesine engel olamazlar. Alttaki şekilde görüldüğü gibi testise temiz kanla birlikte her ıkınmada her karın basıncını arttıran harekette pis kanda hucum ederki buda testislerde kaliteli bir sperm yapımını etkiler. Hem hareket hem dölleme yeteneği zayıf spermler üretilir. Zamanla sayıda da düşme olur . Buda erkek sebepli kısırlığa neden olur.

Ağrısız varikosellerde, testislerde ufalma yapmayan ve evli ve çocuk sahibi erkeklerin varikosellerinde tedaviye gerek yoktur. Varikosel ağrı yapıyorsa, testislerde ufalmaya ve infertiliteye neden olmuş ise cerrahi tedavi gereklidir. Ameliyat ne kadar erken yapılırsa testis hücreleri harabiyeti o kadar erken önleneceği için iyidir.
En etkili cerrahi girişim internal ve eksternal spermatik venlerin bağlanmasıdır.

Varikoselektomi ameliyatı kasık bölgesine yapılacak lokal anestezi veya belden yapılacak spinal anestezi ile rahatlıkla yapılabilir. Genel anesteziye çoğunlukla gerek yoktur. Ameliyat kasık bölgesinden yapılan küçük bir kesi ile gerçekleştirilir. Varisleşmiş venler bağlanır ve kesilirler. Basit bir ameliyattır ve genellikle hastane de yatmayı gerektirmez ancak çok dikkatlice ve büyütme ile yapılması gereken bir ameliyattır. Ameliyat ortalama 30-60 dk. sürer. Bu sırada testisle ilgili diğer oluşumların zarar görmemesine özen gösterilmelidir. Varikosel ameliyatı dikkatli yapılmaz ve lenfatik damarlar bağlanırsa hidrosel (testis çevresinde sıvı birikimi), temiz kan getiren damar (arter) bağlanırsa testis atrofisi gibi komplikasyonlar görülebilir. Bu ameliyatta üroloğun deneyimi önemlidir.
Bir sperm hücresinin yapılmaya başlaması ile olgunlaşıp depo edilmesi arasında 75-90 gün gerektiğinden varikosel ameliyatından ( spermatik ven ligasyonu ) ortalama 3 ay sonra sperm hücrelerine ait bozukluklar düzelmeye başlar.

BAKINIZ Varikosel Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

HİDROSEL


Hidrosel, testisi saran zarlar arasında normalden çok daha fazla sıvı toplanmasıyla torbanın ileri derecede şişmesi durumudur. Normal olarak bu aralıkta testisin kayganlığını sağlamak için 0.5-1.0 ml sıvı bulunur. Hidroselde ise bu sıvı miktari 200- 300 ml hatta bazen çok daha fazla olur. Hidroselin 4 şekli vardır;

Erişkin hidroselinin iki şekli vardır.
Basit hidrosel : Tek taraflı, büyüyüp küçülmeyen, ağrısız, çok büyük boyutlara ulaşabilen, nedeni kesin olarak bilinmeyen, gergin, oval şekilli hidrosellere basit hidrosel denir.

Semptomatik hidrosel genellikle erişkin yaşlarda skrotal bir patoloji sonucu meydana gelir. Akut epididimit ve akut orşit sonucu emilenden daha fazla miktarda sıvı salgılanması sonucu olur. Testis tümörlerinin % 10-15 inde kronik hidrosel gelişebilir. Hidroselin tek tedavisi cerrahidir.

Üstteki resimde ameliyat esnasında skrotumdan serbestleştirilmiş ve kesi hattından dışarı çıkarılmış hidrosel kesesi görülmektedir. Ameliyatta bu kese açılıp su boşaltılır ve kese yaprakları ters çevrilerek dikilir ve testis skrotuma yerleştirilir.

SPERMATOSEL
Testisin üzerinde ve arkasında yer alan, küçük, ağrısız kitlelerdir. İçerisinde ölü spermler bulunan kistik bir oluşumdur. Spermlerin birikmesi sonucu kistik yapı meydana gelmektedir. Nedeni bilinmemektedir. Ağrı yapmaz. Hasta skrotumun içinde testisden ayrı, testisin arka üst tarafında bir sertlik veya şişlik olduğunu fark eder. Muayene ve ultrason ile tanı koyulur. Büyük hacimlere ulaşmadığı taktirde tedaviye gerek yoktur. Çok büyürse ameliyatla çıkarılır.

ORŞİT
Değişik mikroorganizmaların kan yoluyla testise ulaşması sonucu gelişen testis enfeksiyonudur. E. Coli, stafilokok, streptokok, klebsiella ve psödomonas en sık rastlanan mikroorganizmalardır.

Özellikle kabakulak orşiti sık görülmesi nedeniyle özel dikkat gerektirir. Puberteden önce oldukça nadirdir. Kabakulak orşitleri parotitislerin %20-35 inde görülür. Bazen parotit olmadan da orşit görülebilir. Genellikle parotitisden 3-4 gün sonra başlar, skrotum eritemli ve ödemlidir. Ateş 40 dereceye ulaşabilir. Epididimitde görülen karakteristik üriner semptomlar yoktur. Kabakulak orşiti olan vakaların %30 unda spermatogenez geri dönüşümsüz olarak hasar görmüştür. Etkilenen testiste atrofi görülür.
Orşitlerde testis büyümüş, hassaslaşmıştır. Skrotum cildi kızarık ve kalınlaşmıştır. Hastanın ateş 40 dereceye çıkabilir.

Tedavide antibiyotikler, analjezik ve ateş düşürücüler, spermatik kord çevresine anestezi, yatak istirahati ve lokal soğuk-sıcak uygulanması yararlıdır. Testisin yukarı asılması hastayı rahatlatır.

EPİDİDİMİT
Değişik mikroorganizmaların epididime ulaşması sonucu gelişen epididim enfeksiyonudur. Psödomonas, enterobakter, N. Gonorhoea ve C. Trachomatis gibi mikroorganizmalar etkendir. Skrotumda aniden başlayan şiddetli ağrı vardır. Skrotum büyümüş ve derisi kızarıktır. Epididim hassastır. Önceleri epididim skrotumdan ayırd edilirken daha sonraki saatlerde skrotumda tek bir kitle halinde palpe edilir.
Tedavi; antibiyotik, yatak istirahati, soğuk kompresyon, spermatik kord çevresine anestezi uygulanabilir. Seksüel ve fiziksel aktivite kısıtlanır.
Epididimitler iyi tedavi yapılırsa komplikasyonsuz iyileşir. İyi tedavi yapılmaz ise kronikleşir, infertiliteye neden olabilir, hatta skrotal fistül gelişebilir.


Son düzenleyen Safi; 30 Haziran 2016 02:49
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ekim 2011       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

TESTİS TÜMÖRLERİ

Testis tümörlerii tedavisi mümkün olan ve yüksek oranda kür elde edilebilen genç ve orta yaşlı erkeklerde daha sık izlenen tümörlerdir. Seminom grubu testis tümörleri radyoterapiye çok duyarlı olup orşiektomi ve ışınlama ile tüm evreler için % 90’nın üstünde kür oranı elde edilir. Non-seminom testis kanserlerinin tedavisinde efektif kemoterapi kombinasyonlarının kullanılmaya başlanmasıyla kür oranı % 40 lardan % 80 lere yükselmiştir.

PATOLOJİ
Testiküler malignitelerin çoğunluğu (%95) germ hücreli tümörlerdir. Germinal hücreli tümnörler seminom ve non-seminom olmak üzre iki ana gruba ayrılırlar. Seminomların klasik, anaplastik ve spermositik sub grupları vardır. Embryonel karsinom, koryokarsinom, yolk salk tümörü, teratomlar ise non-seminomatöz germ hücreli tümörlerin sub gruplarıdır.

KLİNİK GİDİŞ

20-34 yaşları arasında görülme sıklıkları artar. Testiste ağrılı veya ağrısız şişlik en sık izlenen semptomdur. Human koryonik gonodotropin (HCG) salgılayan tümörlerde jinekomasti izlenebilir.Paraortik tutulumda ilk bulgu bel ağrısı olabilir.
İlk yayılımları spermatik ven boyunca renal pedikül ve paraortik bölge lenfatiklerine doğru olur. Paraortik ve vena cava çevresindeki lenfatiklere yayılım çoğu kez retrograttır. Daha sonraki yayılım duktus torasikus yoluyla sol supraklavikuler bölgeye veya transdiyafragmatik lenfatiklere olur. Hematojen metastazlar ise direk vasküler invazyonla en çok akciğer, karaciğer, beyin, ve kemiğe olur. Seminomlar çoğunlukla erken evrede teşhis edilebilirken (% 65 i evre I ve % 25 i evre II) non-seminomlarda daha geç evrelerde tanı koymak mümkün olabilir (% 45 i evre I, % 35 i evre II, ve % 25 i evre III)

TANI ve EVRELEME ÇALIŞMALARI
Tanı histopatolojik olarak konulur. Testiste kitle varlığında değerlendirme için yüksek spermatik kord bağlanması yoluyla yapılan radikal inguinal orşiektomi ilk tercihtir. Transskrotal biyopsi tümörün skrotuma ve lokal lenfatiklere yayılma riski dolayısıyla kullanılmamalıdır. Transskrotal yaklaşımların retrospektif olarak incelenmesi sonucunda yüksek inguinal orşiektomi ile kıyaslandığında küçük ancak istatistiki olarak anlamlı fark bulunmuştur (transkrotal da nüks oranı % 2.9 iken yüksek orşiektomide % 0.4)
Evreleme çalışmasında fizik muayene, akciğer röntgeni, tam kan, rutin biyokimya (özellilke LDH), sedim gibi tetkikler mutlaka istenmelidir. Bipedal lenf anjiografi ve IVP bilgisayarlı abdominopelvik tomografi tetkikinin yoğun şekilde kullanılmasından dolayı artık sık kullanılmamaktadır. AFP (alfa fetoprotein) ve BHCG gibi tümör belirteçleride mutlaka istenmelidir. Seminomlarda % 10 -15oranında BHCG yükselebilir (Sinsidyotrofoblastik hücrelerden salınır). Ancak AFP yüksekliği izlenmez, eğer izleniyorsa bunlar non-seminom tümör gibi tedavi edilmelidir.. Nonseminom tümörlerin yaklaşık % 90 da BHCG ve AFP yükselir. BHCG nin yarı ömrü bir gün iken AFP de bu süre beş güne ulaşır.
Takipte akciğer filmi, AFP, BHCG, LDH, abdominopelvik bilgisayarlı tomogrofi istenmelidir. American Joint Comitee on Cancer (AJCC)nin TNM evrelemesi sıklıkla kullanılır. Bunun yanı sıra Royal Marsden evrelemesi de kullanılan diğer bir sistemdir. Evre I kanser testise sınırlıdır.Skrotum invazyonu evreyi değiştirmez ancak inguinal lenf nodlarına sıçrama riskini yükseltir. Epididim, tunika albuginea, spermatik kord tutulumu da evreyi arttırmaz, ancak retroperitoneal nod tutulumu ve nüks olasılığını arttırır. Evre II’de paraortik ve retroperitenoal lenf nodları tutulmuştur. Beş lenf nodundan fazla tutulum, 2 cm’den büyük lenf nodu varlığı, ekstanodal yağ dokusu invazyonu nüks ihtimalini arttırır. 5 cmden büyük lenf nodu (bulky hastalık) tutulumu kötü prognoza işaret eder. Evre III de ise hastalık artık retroperitoneal nodları da aşmıştır.

TEDAVİ
SEMİNOMLAR:
Erken evre seminomlarda (Evre I ve II) yüksek orşiektomiyi takip eden radyoterapi ile % 90 nın üzerinde kür sağlanır. Mikroskobik yayılım riski altındaki lenf nodu bölgeleri (homolateral iliak ve retroperitoneal) hokey sopası şeklinde bir alandan 25 Gy dozda ışınlanır ve evre I de %98 oranında kür sağlanır. Bu hastalarda aynı taraf iliak lenf nodlarının paraortik bölgeyle birlikte ışınlamasının sadece paraortik bölge ışınlaması ile karşılaştırılmasında üç yıllık nüks oranları sırasıyla % 96.0 ve %96.6 olarak bulunmuştur. Sağ kalımda benzer şekilde %100 ve %99.3 olarak bulunmuştur. Bu yüzden sadece paraortik bölge ışınlaması risk grubunda olmayan hastalarda alternatif bir tedavi yaklaşımıdır. Cerrahi sonrası ışınlama yapılmaksızın sadece takip yapılan hastalarda nüks oranı % 15 olarak bulunmuştur. Bu hastalarda nüks radyoterapi ve kemoterapi ile tedavi edilebilmiş, ve beş yıllık sebebe bağlı sağ kalım % 99.5 olarak bildirilmiştir. Bu yüzden düşük risk grubu hastalarda diğer bir alternatifde radyoterapisiz takip olabilir. Evre II de gross hastalık bölgesine 10 Gy ek doz verilir. 5 yıllık sağ kalım % 90 civarındadır. Gerek duyularsa bu hastalarda mediasten ve sol supraklavikular bölgede ışınlanabilir. Evre IIB de toplam doz gross hastalık bölgesinde 45 Gy e kadar çıkabilir. Cisplatin içeren kombinasyon kemoterapileride tedaviye eklenebilir. Bu grup hastalarda beş yıllık sağ kalım % 60 civarındadır. Evre III-IV hastalıkta ilk tedavi kemoterapi olmalı ve residüel hastalığa radyoterapi yapılmalıdır. En sık bleomysin, etoposid ve sisplatin kombinasyonları kullanılır. EP, PVB, VIP rejimleri de diğer kullanılan şemalardır.Bu grup hastalarda ise beş yıllık sağ kalım % 60 ın altındadır.

NON-SEMİNOMLAR
Effektif kemoterapi rejimlerinin gelişmesiyle bu tümörlerin iyleşmesinde hayli başarı sağlanmıştır. Erken evrede erişkinlerde abdominal yoldan testisin çıkarılması ve retroperitoneal lenf diseksiyonu uygulanan bir metoddur. (Bu metodun uygulandığı klinik olarak evre I olan % 27 hasta evre II ye yükselmiştir) Ancak çocuklarda retroperitoneal lenf nodu diseksiyonunun morbidite (tam empotans veya retrograt ejekülasyon) dışında tedaviye bir katkısı yoktur. Kemoterapi nüks düşünüldüğünde hemen uygulanmalıdır. Diğer bir alternatif de lenf nodu diseksiyonu uygulamadan yüksek inguinal orşiektomi yapılmasıdır. Hastalar kısa aralıklarla dikkatli olarak takip edilmelidirler. % 90-95 civarında kür elde edilebilir. İleri hastalıkta ( bulky evre II, evre III ve IV de) kombinasyon kemoterapisi uygulanır (BEP, PVB, VIP). Kemoterapi orşiektomiyi takiben de uygulanabilir. Seçilmiş vakalarda kemoterapi sonrası residü hastalığı olanlarda residü kitlenin çıkarılması da bir alternatifdir (Ancak sağ kalım avantajı göstermez, fakat rasidüde malign hücrelerin varlığı kemoterapiyi uzzattırabilir). Diğer bir alternatif te mikroskobik hastalığa veya büyük lezyona radyoterapi uygulanmasıdır (40-45 Gy). Klinik çalışama olarak otolog kemik iliği nakli ve yüksek doz kemoterapi uygulamaları devam etmekte olup, sonuçları netleşmemiştir. İleri hastalık grubunda kür oranı % 60-80 arasında değişmektedir.

TEDAVİYE BAĞLI YAN ETKİLER

ERKEN DÖNEM
25 Gy dozunda uygulanan radyoterapide yoğun yan etkiler gözlenmesi nadirdir. Bulantı, iştahsızlık, diyare izlenebilir. Kemoterapiye bağlı olarak erken dönemde bulantı kusma, halsizlik, nötropeni ve allopesi gözlenir.

GEÇ DÖNEM
25-35 Gy dozlarında da geç etkiler sık izlenmez. Tedavi sırasında böbreğin aldığı doza dikkat edilmelidir. İkincil malignite oluşması oldukça nadir olup en erken tedaviden 10 yıl sonra gözlenebilir. Kemoterapiye bağlı oligospermi, ikincil lösemi, renal fonksyon bozukluğu, işitme kaybı (sisplatin içeren rejimlerde), pulmoner toksik etkiler (bleomisin içeren rejimlerde) gözlenebilir.

RADYASYONUN SAĞLAM TESTİSE ETKİLERİ
Testis radyasyona çok hassastır. 1 Gy oligospermiye, 6 Gy mutlak steriliteye neden olur. Pek çok hastada tedavi öncesi sperm bozuklukları veya oligospermi mevcuttur. Seminom olgularında radyoterapi uygulandığında radyasyonun saçılma etkisine bağlı olarak karşı testiste problem doğabilir. Saçılan doza bağlı olmak üzere radyoterapiden sonra sperm sayısında azalma izlenebilir (interfaz ölümü). Yedinci haftadan sonra oligospermi, onuncu haftadan sonra aspermiye rastlandığı rapor edilmiştir. Genellikle bir yıl içinde düzelme izlenir. Karşı testisi korumaya yönelik bloklama yapılırsa bu etkiler daha az oranda izlenir.
Son düzenleyen Safi; 27 Haziran 2016 06:04
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
8 Şubat 2012       Mesaj #4
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Erkeklerde Üretrit
Uretrit, uretra iltihabıdır: Uretra idrarı idrar kese-sinden dışarı taşıyan tüptür, idrar kesesini ve böbreği enfekte eden organizma uretrayı da enfekte edebilir. Ayrıca uretranın vajinaya yakınlığı nedeniyle cinsi ilişkiyle bulaşan enfeksiyonlar örneğin herpes simplex virüsü ve chlamydia (klamidya) uretrada enfeksiyon oluşturabilir. Erkeklerde uretra iltihabı ekseriyetle cinsi ilişkide bulaşan bakteriden kaynaklanır. Bu tip enfeksiyonların çoğuna gonokok (bel soğukluğu) ve chlamydia sebep olur. Reiter sendromu, üreter iltihabı, artrit ve göz iltihabı (konjuktivit)'nın aynı zamanda olmasıdır ve ekseriyetle cinsi ilişkiyle bulaşır.

BELİRTİLERİ:

Sık idrara çıkma:
idrara çıkarken sancı duyma;
idrarda cerahat;
Akıntı (erkeklerde).
Hiçbir zaman uretriti ihmal etmeyin. Çok tehlikelidir, çünkü belirtileri tedavisiz kaybolabilir. Vakaların çoğu cinsel ilişki ile geçer, onun için partnerlere (eşlere) durumu bildirmek gerekir. Tedavi edilmediği zaman bel soğukluğu ve chlamydia mikropları sorunlar doğurur. Bunlar, pelvisin iltihaplanması, uretranın tıkanması, kısırlık, artrit, menenjit ve kalbin iltihaplanmasıdır.

TEDAVİ
Tedavi sebebe göre yapılır. Chlamydia enfeksiyonu için 7 gün ağızdan Tetracycline gibi bir antibiyotik alınır. Bel soğukluğunun neden olduğu uretrit vakalarında penisilin kullanılır. Gonore (bel soğukluğu) arada sırada penisiline karşı direnir ve gerekli laboratuvar testleri yapıldıktan sonra değişik bir ilaçla tedavi yapılır. Diğer bakteriye bağlı enfeksiyonlar için de antibiyotik verilir.

Sen sadece aynasin...
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Haziran 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Üriner Sistem Hastalıkları İle İlgili Genel Teşhis Yöntemleri


Üriner sistem hastalıklarının erken tanısında, hastalığın nedenin ve hastalığın şiddetinin saptanmasında, prognozu hakkında bilgi edinmede, tedaviye yanıtın değerlendirilmesinde doğru teşhis yöntemlerinin uygulanması önemlidir.
Hastalar, yukarıda bahsedilen üriner sistem hastalıklarında görülen genel belirtilerin birçoğu ile kliniğe başvurmaktadır. Üriner sistem hastalıklarının teşhisi için yapılması gereken işlemlerin başında fizik muayene yöntemleri gelir.
Fizik muayenede;
  • Anemnez alınması,
  • İnspeksiyonla; ödem, cilt rengi, siyanoz, yapısal anormalliklerin değerlendirilmesi,
  • Vital bulguların incelenmesi (TA, nabız, solunumun değerlendirilmesi),
  • Oskültasyonla kalp ve diğer organların dinlenmesi,
  • Perküsyonla organların değerlendirilmesi,
  • Palpasyonla ödemin ve kitle varlığının değerlendirilmesi yapılır.
Hastanın anamnezi ve fizik muayene bulguları sonucuna göre ileri tetkik işlemleri yapılabilmektedir. Günümüzde bunların birçoğu rutin yapılır hale gelmiştir.

İdrar Tetkiki


  • İdrar miktarı: Yetişkin bir insanda ortalama idrar miktarı 1-1,5 lt kadardır. Sıvı alımına göre bu oran değişebilir. Kistik hastalık, obstrüktif üropati, gut nefropatisi gibi durumlarda poliüri görülebilir. Bilateral kortikal nekroz, akut glomerülonefrit, vasküler tıkanma veya üriner obstrüksiyon gibi hastalıklarda oligüri veya anirü görülebilir.
  • İdrar rengi: Normalde açık sarı ve berraktır (üriner sistem hastalıklarında genel belirtilerde bahsedilmiştir. Bakınız).
  • Koku: Taze idrar amonyak gibi kokar. İlaç kullanımında, enfeksiyonlarda koku değişir. Beklemiş idrar veya E. Coli enfeksiyonlarında balık kokusu hissedilir.
  • İdrar dansitesi (yoğunluk) ve ozmolalitesi (1kg suda çözünmüş partikül sayısı): Böbreğin idrarı konsantre etme ve süzme yeteneğini ölçmek için idrar dansitesi kullanılır. Normal değeri, 1015-1025 arasındadır. İdrarın konsantre etme yeteneğini ölçmek için kullanılan esas test su kısıtlaması ile birlikte ADH (antidiüretik hormon) uygulamasıdır. Nefrojenik diabet insiputusda ozmalilite değişmemektedir. İdrarın dilüe etme yeteneğini ölçmede ise su yükleme testi kullanılır.
  • İdrar pH’ si: İdrarın pH’si 4-8 arasında değişir. İdrar pH’si, asit baz metebolizması hakkında bilgiler verebilir. Fakat kan pH’si ile birlikte değerlendirilmesi gereklidir. Asidik fonksiyon göstergesinin asıl testi asidifakasyon testi ile yapılır.
  • İdrar glikozu: Normalde idrarda glikoz bulunmaz. İdrarda glukoz varlığı, tübüler hasar varlığını gösterir.
  • İdrarda keton: Normalde idrarda keton bulunmaz. İdrarda keton, uzamış açlık ve diabetik ketoasidozda görülebilir.
  • Bilirubin pozitifliği: Normalde negatiftir. Tıkanma sarılığında negatif, diğer sarılıklarda pozitiftir.
  • İdrarda kan (hematüri): Mikroskobik bir sahada bayanlarda 5, erkeklerde 3’ten fazla eritrosit olması hematüridir. En sık nedeni üriner enfeksiyonlardır. Üriner sistemde var olan taşlardan, üretra ve mesaneye ait üretal lezyona bağlı olarak makroskobik veya mikroskobik olarak görülebilir.
  • İdrarda protein/ albümin: Glomerüllerden az miktarda protein geçebilir. Ancak tama yakını tübüllerden tekrar absorbe olur. Albümin ise geçmez. Yetişkin bir insanda 24 saatlik protein atılımı 150 mgr’dır. 150 mgr’ın üzeri ise patolojiktir. Esbach yöntemi ile 24 saatlik idrarda protein bakılmasında kullanılan bir yöntemdir. Dipstic yöntemi ile idrarda albümin bakılır.
İdrarda protein ve albümin, tübüler hastalıklarda, obstrüktif nefropati, pyolonefrit, idrar yolları enfeksiyonları, diabetik nefropati, glomerüler hastalıklar gibi durumlarda artış gösterir.
  • Pnömatüri: İdrarda hava olmasıdır. En sık nedeni fistüldür.
  • İdrarda silendirler: Henle kulpunun çıkan kolundan salgılanan Tamm-Horsfall proteini tarafından oluşturulan silindir şeklinde mukoprotein kitleleridir. Mikroskobik olarak görülmesi var olan bir üriner sistem hastalığına nefronların katıldığını gösterir. Glomerülonefritlerin alevlenme dönemlerinde de görülebilir.
  • Kristaller: Klinik bulgularla birlikte taş hastalığının teşhisinde bakılır. En çok sodyum oksalat, fosfat ve ürat kristalleri görülür.
  • Lökositüri: Mikroskobik olarak her alanda 3-5’den fazla lökosit olmasıdır. Lökositürisi olanlarda idrar kültürüne bakılır. Renal tüberküloz, klamidya enfeksiyonlarında pyüri (iltihaplı idrar) görülür.
Glomerüler filtrasyon değerinin (GFR) ölçülmesi:
Üriner sistem patolojilerinde en çok kullanılan testlerden biridir.
  • Böbrek yetmezliğinin derecesinin belirlenmesinde,
  • İlaç dozlarının ayarlanmasında,
  • Böbrek hastalıklarının tedaviye cevabının değerlendirilmesinde sıklıkla kullanılır.
Normal GFR değeri 80- 120 ml/dk’dır. Yaşla birlikte azalır. GFR’nin ölçülmesinde kullanılan test, glomerüllerden geçen fakat tübülüslerden geri emilmeyen, sekresyona uğramayan ve filtre edilerek idrara geçen kısmı inülin ve kreatinindir. GFR’de kreatinin klirensine bakılır. 24 saatlik idrar toplanarak kan kreatini ve idrar kreatin değerleri temel alınarak ölçülür.
  • Kreatinin klirensi: İdrar kreatini (ml/dk) x idrar volümü (ml/dk) plasma kreatini (ml/dl) x 24 saatlik idrar volümü / plasma kreatinini x 1440
  • İdrar elektrolitleri: İdrarda sodyum, kalsiyum, fosfor düzeyleri ölçülebilir. En sık sodyum ve klor düzeyine bakılmaktadır. Diüretik kullanımı ve renal patolojilerde idrar elektrolitleri yükselir.

Kan Tetkiki


  • Üre (BUN): Protin metebolizmsının son ürünü üredir. Kan üre nitrojeni (BUN) ölçülerek değeri tespit edilir. BUN karaciğerden sentezlenip böbrekler yoluyla atılır. Artmış protein alımı, aminoasit infüzyonu, tetrasiklin ve kortikosteroid ilaç kullanımı, GİS kanaması gibi durumlarda seviyesi yükselir. Protein eksikliği nefrotik sendrom ve karaciğer hastalıklarında düşer.
  • Kreatinin: Kas metobolizması sonucu ortaya çıkan üründür. Normal kişide kreatinin böbrekler yoluyla %10-15’i atılır. Ciddi böbrek hastalıklarında bu oran % 40’lara kadar çıkar.
  • Prostat spesifik antijen düzeyi (PSA): Prostat hastalıklarında kandaki düzeyine bakılır.

Radyolojik Tetkikler


  • Direkt üriner sistem grafisi: Böbrek boyutlarınn, yerleşim yerlerinin, üriner taşlarının tespitinde kullanılır.
  • İntravenöz piyelografi (İVP): Böbrek ve üriner sistem fonksiyonu ve anatomik yapısı hakkında bilgi verir. Renal skar, kist, anatomik bozukluklar, deformiteler, taş, üreter darlıkları, dilatasyonu ve mesane hastalıklarına tanı koymak amacıyla kullanılır.
  • Renal ultrasonografi (USG): Günümüzde sık kullanılan tanı yöntemidir. Böbreğin fonksiyonu hakkında çok az bilgi verir. Böbrek boyutları (10- 12cm), kitle lezyonlarının ayrımı konusunda, toplayıcı sistemin dilatasyonunu ve taşların görüntülenmesinde kullanılır.
Doppler USG ise damarsal patolojilerin değerlendirilmesinde kullanılır.
Retrograd pyelografi, antegrad pyelografi, üretrografi ve retrogad sistografi gerekli endikasyonlarda tanı amacı ile kullanılır.
  • Renal Bilgisayarlı Tomografi (BT): Renal kitlelerin değerlendirilmesinde ve biyopsi ile birlikte değerlendirmede kullanılır.
  • Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR, MRG, MRI): BT ile belirlenemeyen oluşumların tespitinde kullanılır.
  • Renal Arteriografi (anjiyografi): Renal arter darlıklarının ve vasküler patolojilerin ayırıcı tanısında kullanılır. Renal ven trombozunu değerlendirmek için venografiden yararlanılır.
  • Renal Sintigrafi (Nükleer sintigrafik değerlendirme): Böbreğin yapısal ve fonksiyonel durumu, böbrek kanamaları, her iki böbreğin GFR’leri hakkında bilgi verir. ACE inhibitörü verilerek arter stenozu tanısının konulmasında kullanılır.
  • Paraminohipürik Asit (PAH): Böbrek kan akımı değerlendirilmesinde kullanılır.
Böbrek Biyopsisi
Diğer tanı yöntemleri ile tanı konulamadığında, başvurulan bir yöntemdir. Erişkin hastada nefrotik sendrom, çocuklarda steroide cevap vermeyen nefrotik sendrom, renal tutulumu olan sistemik hastalıklar, transplante böbrek takibi, nedeni açıklanamayan böbrek yetmezliği, tubulointerstisyel hastalıkların kesin tanısında kullanılır.

Üriner Sistem Hastalıkları
Nefroloji ve üroloji klinikleri üriner sistem hastalıkları ile ilgilenen birimlerdir. Bu birimlerin çok sık birlikte çalıştığı anestezi ve yoğun bakım ünitelerinde karşılaşılan üriner sistem hastalıklarının bilinmesi, hastaya yaklaşımın belirlenmesi açısından önemlidir.
Üriner sistem hatalıkları içerisinde, böbreğin parankimal ve enfeksiyonel hastalıkları, üriner sistem içerisinde yer alan enfeksiyonları, travmaya bağlı yaralanmaları, mesane ve prostat tümörleri anlatılacaktır. Anlatılan hastalıklarla birlikte bu hastalıkların çeşitleri, belirtileri, üriner sistem hastalıklarında kullanılan genel tedavi yöntemleri de ele alınacaktır.

Üriner Sistem Enfeksiyonları


Üriner sistem enfeksiyonları, nazokomiyal enfeksiyonlar içinde birinci sırada yer alır. Yapısal ve fonksiyonel olarak üriner sistemdeki enfeksiyon, komplike olmayan üriner sistem enfeksiyonu olarak tanımlanır.

Üriner sistem enfeksiyoları 4 grupta toplanır.
  • İzole enfeksiyonlar (geçirilmiş enfeksiyonu izleyen ve 6 ay sonra oluşan yeni enfeksiyonlar),
  • Tedavi edilmemiş veya tedavi sağlanamamış enfeksiyonlar,
  • Reenfeksiyon (aynı mikroorganizma ile yeniden enfeksiyon),
  • Bakteriyel persistans (devamlılık) ile idrar sterilizasyonu sağlanan fakat üriner sistemdeki bir odaktan sistemin yeniden enfekte olduğu durumlar.
Etyoloji
Escherichia Coli, üriner sistem enfeksiyonlarının en sık nedenidir. Proteus, enterococus fecalis, staphylococcus saprophyticus, klebsiella ve candida enfeksiyona neden olan mikroorganizmaların başında gelmektedir.

Patogenezi (hastalığın gelişimi)

Üriner sistem enfeksiyonların çoğunda, bakteriler, mesaneye üretra aracılığı ile girer. Bakteriler üretradan yukarı doğru hareketleri ile görülebilir üst üriner sistem enfeksiyonlarına neden olur. Üriner sistem enfeksiyonlarında risk faktörü olarak kadın; cinsiyeti, cinsel aktivite, gebelik, vezikoüretral reflü, nörojenik mesane disfonksiyonu, sistemik hastalıklar, üriner sisteme yapılan uygulamalar gibi durumlar sayılabilir.

Belirtiler
Bakteriüri asemptomatik olabilir.
Sistitte;
  • Dizüri,
  • Sık idrara çıkma,
  • Çabuk sıkışma,
  • Karın alt kısmında ağrı görülür.
Akut pyelonefritte yukarıdaki belirtilerle birlikte;
  • Ateş,
  • Titreme,
  • Bulantı, kusma,
  • Diyare,
  • Hematüri,
  • Lökositüri, proteinüri,
  • Yan ağrısı görülür.
Tanı
Hastanın öyküsü, tam idrar tetkiki, idrar kültürü, gerekirse kreatinin klirensine bakılarak tanı konur.

Tedavi

  • İdrar kültürü sorası uygun antimikrobiyal ilaç verilerek uygun tedavi süreci oluşturulur.
  • Yapılan idrar kültürü sonucuna göre tedaviyi yönlendirmek için antimikrobiyal duyarlılık testi yapılması gereklidir.
  • Obstrüksiyon veya taş gibi enfeksiyona yatkınlık yaratan durumlar belirlenir ve düzeltilmeye çalışılır.
  • Semptomlara yönelik tedavi uygulanır.
  • Hastanın bol sıvı alması sağlanır.

Sistit


Mesanenin iltihaplanmasına, sistit denir. Genellikle bakteriyel enfeksiyonlar sonucu oluşur. Hamilelik, doğum, yeterli sıvı alınmayışı, bireyin yaşamsal ve bireysel özelikleri gibi bazı durumlar sistit oluşumunu kolaylaştırır.
Sık idrara çıkma, noktüri, disüri belirtileri görülür. Tedavide idrar kültürü sonucu, uygun antibiyotik tedavisi ve yeterli sıvı alımı sağlanır.

Akut Pyelonefrit


Böbrek parankimi ve pelvis renalisin enflemasyonu ve enfeksiyonuna pyelonefrit denir. Etkeni genellikle E. Coli’dir. Obstrüktif nedene bağlı oluşan pyelonefrit ölümcül olabilecek bir hastalıktır. Akut pyelonefritte böbrek büyümüştür ve ödemlidir. Sistit, ateş ve yan ağrısından sepsise kadar uzanan bir durum gösterebilir.
Bazen belirtisiz seyredebilirken çoğu zaman ateş, yan ağrısı, dizüri, pollaküri, hematüri gibi belirtiler gözlenir.
Hastanın hastanede yatırılarak kültür antibiyogram yapılarak intravenöz antimikrobiyal tedavi alması ve sıvı tedavisi uygulanması gerekir.

Enfekte Hidronefroz


Hidronefrozun (çeşitli sebeplerle böbreğin büyümesi durumu) üzerine eklenmiş enfeksiyon halidir. Piyonefroz da denir. Tek veya çift taraflı olabilir. Hastanın öyküsünde genellikle taş, enfeksiyon veya geçirilmiş cerrahi işlem vardır.
Hastalar genellikle halsizlik, ateş, yan ağrısı ile doktora başvururlar. Ultrasonografi tanıda faydalıdır. Antibiyotik ve nefrostomi (karın arka yan duvarından böbrek içine idrar drenaj tüpü konması) tedavisi ile birlikte altta yatan nedenin tedavisi yapılır.

Üretrit


Üretranın enfeksiyonudur. En sık gonokokal üretrite rastlanmaktadır. Etkeni N.Gonorhoeae’dır. İdrar kültürü sonucuna göre uygun antibiyotik tedavisi uygulanmaktadır.

Akut Bakteriyel Prostatit


Prostatın enfeksiyonudur. Etken en çok E.Coli, Pseudomanas ve Streptecoccus Fecalis gibi mikroorganizmalardır. İdrarın prostatik kanallara reflüsü ile olmaktadır. Akut idrar retansiyonu ile birlikte seyreder. Klinik tabloda ateş, titreme, perineal ağrı vardır. İdrar kültürü sonucuna göre uygun antibiyotik verilir.

Genitoüriner Tüberküloz


Genellikle akciğerden kan yolu ile bulaşmaktadır. Etkeni Mycobacterium Tuberculosis’dir. Ürogenital sistemlere asendan (yükselen) ve desendan (inen) yollarla bulaşır. Akciğer sonrası ilk odağı böbrek ve prostattır.
Belirtilerinde çoğunlukla, ateş, gece terlemeleri, etkilenen böbrekte künt bir ağrı, mesane tutulumunda dizüri, pollakiüri, noktüri, hematüri gözlenir. Tanı için idrarda aside dirençli bakteri aranması ve tüberküloz kültürü yapılır.
Tedavide, üçlü antitüberküloz tedavisi verilerek hastanın takibi yapılır.

Ürogenital Sistem Travmaları


Ürogenital sistem, çevre doku ve organlarla iyi korunmaktadır. Erkek eksternal genital organları dışında travmaya sık olarak maruz kalmazlar. Ürogenital organ travmaları çoğunlukla;
  • Acil cerrahi gerektiren penetran (kesici, delici ve ateşli silah yaralanmaları) yaralanmalar,
  • İzlem gerektiren künt yaralanmalar olarak ikiye ayrılır.
Ürogenital sistem yaralanması ile gelen hastada ilk önlemler alınıp genel durumu stabilize edildikten sonra öyküsü ve fizik muayenesi yapılır. İdrar tetkiki ve tam kan sayımı yapıldıktan sonra radyolojik ve ultrasonografik incelemeler yapılır.
Tedavide, gerekli durumlarda cerrahi girişimler ve diğer tedaviler uygulanır (ilaç tedavisi, kateter uygulama gibi).

Böbrek Yaralanmaları

Böbrek yaralanmaları genellikle künt travmalar sonrası olmaktadır. Hematüri en önemli belirtisidir. İVP ve BT (bilgisayarlı tomografi) ile tanı konulur. Küçük travmalarda konservatif tedavi uygulanabilir. Geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi verilir. Travma şekli ne olursa olsun hematom, renal kanamaya bağlı yaşamı tehdit eden yaşamsal bulgular, renal parçalanma varsa cerrahi müdahale yapılır.

Üreter Yaralanmaları
Üreter yaralanmalarının çoğu penetran travmaya bağlı oluşur. Ayrıca abdominal histerektomiler, sezeryanlar, kolon rezeksiyonları gibi girişimler sonucu da oluşabilmektedir. Hematüri varlığında radyografik tetkiklerle tanı konularak cerrahi girişim yapılır.

Mesane Yaralanmaları
Çoğunlukla pelvik travma sonucu oluşur. Pelvis kırıkları ile birlikte mesane ve üretra yaralanmaları da gözlenir.
Belirtileri; pelvik ve alt karın ağrısı, idrar yapamama ve hematüridir. Fizik muayenede hemorojik şok bulguları, hemotama bağlı kitle ve akut batın bulguları ortaya çıkar.
Direkt üriner sistem grafisi, İVP, sistografi ile tanı konur.
Acil önlemler alındıktan sonra cerrahi girişim ile mesane onarılır. Üretral kateter konarak konservatif tedavi uygulanır.

Üretra Yaralanmaları

Genellikle ata biner tarzdaki düşmeler sonrası meydana gelir. Yaralanmanın durumuna göre tedavi yaklaşımı değişir. Kadınlarda ender olarak görülür.
İdrar yapamama, pubik bölgede kitle, üretrada kanama başlıca belirtileridir. Tanı; fizik muayene ve retrograd üretrogram (mesanenin kontrast sıvı bir madde ile doldurulmasıyla çekilen film) ile konulur. Sistostomi (İdrar kesesini doğrudan deriye ağızlaştırmak amacıyla yapılan cerrahi girişim) veya cerrahi girişim ile tedavi yaklaşımları uygulanır.
Penis travmaları genellikle ereksiyon sırasında olmaktadır. Testis hasarı ultrason ile görülebilir. Skrotum ve testis yaralanmalarında hemotom görülebilir. Cerrahi yolla tedavi edilir.

Mesane ve Prostat Tümörleri


Mesane; böbrekten üreterlere gelen, idrarın toplandığı, kese şeklinde organdır. Elastik yapıya sahip olmasından dolayı genişleyebilmektedir. Mesane tümörlerinin en sık nedeni transizyonel hücreli karsinomdur.
Prostat kanserleri, kansere bağlı ölümler açısından akciğer kanserinden sonra ikinci sırada gelmektedir. Nedeni ise çoğunlukla adenokarsinomdur.
Hastalığın evreleri prognozu açısından önemlidir. Tümör oluşumlarının tedavilerinde genellikle cerrahi ve kemotöropik yöntemler uygulanmaktadır. Aşağıda, kısaca, çevrede ve kliniklerde en çok rastlanan mesane ve prostat tümörleri hakkında bilgi verilmiştir.

Mesane Tümörleri
Mesane tümörleri, üriner sistem tümörleri içinde en çok görülen tümörlerdendir. 60 yaş üzerinde erkeklerde daha çok görülmektedir.

Etyoloji

En önemli risk faktörü sigara kullanımıdır. Bununla birlikte genetik faktörler, kimyasal maddeler, kronik enfeksiyonlar ve tahrişler yer almaktadır.
Belirti ve bulgular
Ana belirti, ağrısız hematüridir. Bazen sistit benzeri belirtiler olarak dizüri, sık idrara çıkma görülebilir. Anemi, hematürinin süresine bağlı olarak gelişir. İleriki evrelerde zayıflama, bulantı, kusma gözlenebilir.

Tanı

Rutin kan ve idrar tetkiklerinden sonra ilk olarak İVP çekilir. Ultrasonografi, tomografi, manyetik rezonans görüntülemeden yararlanılarak tanı konulabilir. Fakat tümörün evrelendirilmesi ve türü için sistoskopi, biyopsi ile histopatolojik tanısı konur.
Tedavi
Mesane; kısmen veya tamamen, tümörün büyüklüğüne ve yayılımına göre cerrahi yöntemle çıkarılır. Kemoterapi ve radyoterapi uygulanır. 
Prostat tümörleri, bening (selim- iyi huylu) prostat hiperplazisi ve prostat kanserleri şeklindedir.

Bening prostat hiperplazisi:
Yaşa bağlı olarak 50 yaşından sonra değişime uğramaktadır. Prostat hastalıklarında en sık rastlanan selim prostat hiperplazisidir. Halk arasında prostat büyümesi (prostat hipertrofisi) olarak bilinir
Ad:  böbrekh8.JPG
Gösterim: 7461
Boyut:  18.3 KB
Prostat bezi, testeron hormonunun azalması sonucu büyür ve üretrayı sıkıştırır. Hasta idrar yapamaz hale gelir. Mesanede idrar tam boşalamadığından mesane iç basıncı artar ve mesane büyür. Atılamayan idrar, böbreklerde basınç yapar ve böbreklerde şişme daha sonra büyüme meydana gelir. İlerleyen durumlarda böbrek fonksiyonunu kaybederek böbrek yetmezliği tablosu gelişir.

Nedeni belli olmamakla birlikte, hormonal faktörler, kronik prostatit, idrar hissi geldiğinde idrar yapmanın ertelenmesi, alkol alımı, uzun süre soğukta bekleme, ilaçların dikkatsiz alımı, ayakta idrar yapma gibi nedenlerin etkili olduğu düşünülmektedir.
Prostat hiperplazisisi belirtileri arasında; idrarı başlatmada güçlük, idrar yapma süresinin uzaması, pollaküri, hematüri, idrarın damla damla gelmesi, noktüri, bele vuran ağrı, idrarı tam boşaltamama hissi, enfeksiyon gelişmiş ise titreme ve ateş sayılmaktadır.

Tanı;
fizik muayene, tam idrar tetkiki, tam kan, BUN ve kreatinin, prostat spesifik antijen düzeyi tayini, rektal tuşe, üriner sistem grafisi İVP, sistoskopi ve ultrasonografi ile konur.

Tedavi;
medikal, cerrahi ve alternatif tedaviler şeklinde uygulanmaktadır.
  • Medikal tedavi de, hormonal ve alfa reseptör blokajı tedavisi yapılır. Enfeksiyon varlığında antibiyotik tedavisi verilir. İdrar sondası uygulanabilir.
  • Cerrahi tedavi de, medikal tedaviye cevap alınamadığı, obstrüksiyonun fazla ve renal bozulmanın olduğu durumlarda yapılır. Açık ve kapalı (TUR- Transüretral rezeksiyon) cerrahi yöntemler uygulanarak yapılır.
  • Alternatif tedavi de cerrahi ve anestezi alması uygun olmayan hastalarda tercih edilmektedir. Bu tedavi yönteminde, prostatın balonla dilatasyonu, hipertermi, termotermi, intraprostatik stent uygulanması, laserle tedavi, yüksek şiddetle odaklanmış ultrason uygulanır.

Prostat kanserleri:


Sebebi kesin olarak bilinememektedir. Erkeklerde en sık görülen kanser türüdür (şekil 1.8). Etyolojide hormonal nedenler, ailesel yatkınlık, kurşun kadmiyum sanayisi, prostatitler, prostat taşlarının etkili olduğu düşünülmektedir. Prostat kanserinin çoğu adenokarsinomdur. Yayılma lenfatik ve kan yoluyladır.
Ad:  böbrekh9.JPG
Gösterim: 7190
Boyut:  53.5 KB
Erken evrede belirti vermez. Ancak metastazik hastalığa bağlı olarak kemik ağrıları veya patolojik kırıklarla doktora başvurabilir. Ayrıca büyümüş lenf nodlarına bağlı ödem veya renal yetmezlik tablosu görülebilir. 
Tanı için prostat tarama testlerinde rektal tuşe ve serum prostat spesifik antijen düzeyi tayini yeterli olmaktadır. Ayrıca tanı için transrektal ultrasonografi (TRUS), MRG (manyetik rezonans görüntüleme), biyokimya, tam idrar ve tam kan tetkikleri yapılır.
Tedavide, metastaz yapmamış prostat kanserlerinde izlem, radikal prostatektomi, radikal radyoterapi ve kriyoterapi (tümörün dondurularak küçültülmesi) uygulanır. Medikal olarak hormon tedavisi uygulanır.

Üriner Sistem Hastalıklarında Genel Tedavi Yöntemleri


Üriner sistem hastalıklarında genel tedavi yöntemleri hastalıkların özelliklerine göre belirlenmektedir. Bunlar;
  • Koruyucu - içe dönük (konservatif) tedavi: Hastanın belirti ve bulgularını düzelterek tedaviye yardımcı olan işlemleri içerir. Hastanın diyeti, aldığı çıkardığı sıvı takibi, gerekli durumlarda hastanede izlenimi, oluşan hipertansiyonun kontrol altına alınmasını içerir. Böbrek yetmezliklerinde, taş oluşumunda, prostat ve enfeksiyon gibi durumlarda uygulanır.
  • Medikal (ilaç) tedavi: Hastalıkların tedavilerinde en sık başvurulan yöntemdir. Enfeksiyonlarda uygun antibiyotiğin verilmesi, ödem ve diürez için diüretiklerin kullanılması, ACE (anjiyotensin converting enzim) inhibitörlerinin kullanılması, hormonal ilaçların verilmesi ve kemoterapiklerin uygulanmasını içerir.
  • Cerrahi tedavi: Taş, travma sonucu yaralanmalar, tümöral hastalıklar, prostat hiperplazisi, böbrek yetmezliğinin tam geliştiği durumlarda ve anomalilerde başvurulan yöntemdir. Açık ve kapalı (laparaskopik) şekilde yapılır.
  • Lazer tedavisi: Daha çok prostat hiperplazisinde uygulanan bir yöntemdir. Günümüzde greenlight yöntemi ile buharlaştırılarak yapılmaktadır.
  • ESWL (şok dalgası) ile taşların düşürülmesi: Kendiliğinden düşmeyen büyük boyutlu taşların şok dalgaları uygulayarak düşmelerinin sağlandığı yöntemdir.
  • Diyaliz: Kanda birikime uğramış maddelerin yarı geçirgen bir memran aracılığı ile yüksek konsantrasyondan düşük konsantrasyona geçmesidir.
Organ bağışının az oluşu nedeniyle canlı donör bulunamadığı sürece tranplantasyon ertelenir. Bu süre içerisinde hastaların böbrek fonksiyonlarının yaşamsal sınırlar içinde tutabilmek amacıyla diyaliz uygulanır. Hemodiyaliz ve peritoneal diyaliz olarak iki türlü yapılmaktadır.
  • Hemodiyaliz:Bu yöntem, dolaşıma direkt bir yol açılarak yapılır. Genellikle birlikte oluşturulan bir arteriyovenöz fistül, arteriyovenöz greft ve geniş bir intravenöz kateter bu amaç için kullanılır. Kan, yapay bir böbreğin (diyalizör) boş liflerine doğru pompalanır ve uygun kimyasal bir içerikle yıkanır (resim 1.2).
  • Periton Diyalizi: Bu yöntemde direkt dolaşıma bir yol açılmasına gerek yoktur. Bunun yerine abdominal kaviteye diyaliz solüsyonunun infüzyonu imkânı veren periton kateteri yerleştirilmesi yeterlidir. Böylece, üre potasyum ve diğer solütler yapay böbrek görevi yapan periton zarından geçirilir. Kullanılan solüsyon steril olmalıdır.
Transplantasyon: Uygun doku ve verici bulunduğunda, geri dönüşümsüz hale gelmiş ve kronik böbrek yetmezliği olan hastalara böbrek naklinin yapılmasını içermektedir. Günümüz tıbbının ilerlemesi ile diğer üriner sistem organlarında da tranplantasyon yapılabilmektedir ( yapay mesane ve penis takılması gibi).

kaynak: Üriner Sistem Hastalıkları
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Haziran 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Böbrek hastalıklarının başlangıcında ve seyri esnasında hasta böğür ağnsı, poliüri, noktüri, dizüri, sık idrara çıkma, hematüri, ödem, hipertansiyon, idrarda renk değişikliği, oligüri, anüri, üremik semptomlar ve batında kitle hissetmesi gibi şikayetlerle doktora başvurabilir. Bu konuda bu semptomlardan kısaca bahsedilecektir. Böbrek hastalıklarında ayrıca proteinüri sıvı-elektrolit metabolizması bozuklukları, asit-baz metabolizması bozuklukları ve piyüri (mikroskopta büyük büyütmede > 10 beyaz küre olması) de izlenebilir.

BÖĞÜR AĞRISI
Akut ve nöbetler halinde olan renal kolik veya lomber bölgede yerleşik şekilde olabilir. Renal kolik ayırıcı tanısında biliyer kolik, appendisitis, divertikülit, divertikülozis, irritabl barsak sendromu, kas- iskelet sistemi ağrısı, idrar yolu infeksiyonu, testiküler-skrotal veya labial hastalıklar ve sistemik- metabolik hastalıklar (akut intermittan porfiria, Ailevi Akdeniz Ateşi, kurşun zehirlenmesi...) düşünülmelidir. Böğür ağrısı böbrekten veya böbrek dışından kaynaklanabilir. Akut nefritler, piyelonefrit, üriner sistem tıkanması, renal infarkt, renal hücreli kanser, renal ven trombozu, perinefritik inflamasyon gibi hastalıklar böbrek kaynaklı böğür ağrısı nedenleridir. Nefritlerde ağrı böğüre lokalizedir. Üreterin orta kısmındaki tıkanmalarda ağrı önce böğürde veya karın üst kısmında başlar, aşağıya ve yan tarafa doğru yayılır. Üreter üst ucundan aşağıya doğru inen ve üreter 1/3 alt kısmında tıkanma yapan taş karın alt ön-yan duvarında, kasıkta, testiste veya vulvada ağrıya neden olur. Üreterovezikal bileşim yeri tıkanmalarında ağrı skrotuma, penise veya labialara yayılır. Üreter alt ucu taşlarında da ağrı skrotuma, penise veya labialara yayılabilir.

POLİÜRİ
Yetişkin bir hastanın günde 3 litrenin üstünde idrar çıkarmasına poliüri denir. Poliüri ile kaybedilen sıvı, hasta tarafından ağızdan veya damardan alındığı sürece tehlikeli değildir. Poliüri fazla ve hasta tarafından alınan sıvı yetersiz ise kısa sürede hipotansiyon ve şok gelişir. Poliüri yapan başlıca hastalıklar solüt diürezi yapan nedenler (glukozüri, mannitol...), santral veya nefrojenik diyabetes insipitus ve psikojenik polidipsidir.
Nefrojenik veya santral diyabetes insipitusta solüt atılımında artış yoktur (örneğin günde 900 mOsm’den az) ve idrar hipotoniktir. Solüt diürezine bağlı poliüride ise günlük solüt atılımı 900 mOsm’dan büyüktür ve antidiüretik hormon salınımını etkileyen başka bir hastalık eşlik etmiyorsa idrar izoosmotiktir. Tüm kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda, nefron başına düşen solüt yük artmıştır fakat kronik böbrek yetmezliğinde sağlam nefron sayısı azaldığı için poliüri izlenmez fakat noktüri sıktır. Öte yandan, bazı tübüler hastalıklarda (kistik hastalıklar, kısmi obstrüktif üropati, gut nefropatisi, analjezik nefropatisi...) böbrekten tuz kaybı ve poliüri izlenebilir.

OLİGÜRİ VE ANÜRİ
Günlük idrar miktarının 400-500 ml’nin altında olması oligüri ve 50-100 ml’nin altında olması anüri olarak tanımlanır. Oligürinin diğer tanımı idrar miktarının saatte 20 ml’nin altında olmasıdır. Çocuklarda idrar miktarının saatte 0.8 ml/kg’ın altında olması oligüri olarak tanımlanır. Bazı yazarlar günde 50-100 ml’nin altındaki idrar miktarını şiddetli oligüri olarak tanımlar ve mutlak idrar yokluğunu anüri olarak kabul eder. İdrarla atılması gereken günlük solüt miktarının 600 mOsm ve idrarın maksimum konsantrasyonunun 1200 mOsm/kg olduğu hatırlanırsa günde 500 ml’nin altında idrar miktarı vücutta üre gibi solüt birikimine yani böbrek yetmezliğine yol açar. Akut böbrek yetmezliği yapan tüm nedenler oligüriye yol açabilir. Akut böbrek yetmezliği ve anürinin birlikte olduğu hastalarda bilateral kortikal nekroz, akut proliferatif glomerülonefrit, vasküler tıkanma veya komplet üriner obstrüksiyon düşünülmelidir. Akut tübüler nekrozda da nadiren anüri olabilir. Başlangıçta akut tübüler nekroz düşünülen hastalarda oligürik dönem bir ayı geçerse diffüz (yaygın) kortikal nekroz, renal vaskülit, interstisiyel nefrit veya renal arter tıkanması araştırılmalıdır. Günlük idrar miktarının azalıp çoğaldığı hastalarda kısmi üriner tıkanma düşünülmelidir. Kronik böbrek yetmezliğinde glomerüler filtrasyon değeri günde yaklaşık 1 litrenin altına inerse oligüri ve anüri görülebilir.

ÜREMİK SEMPTOMLAR
Üremide etkilenmeyen organ veya sistem yok kabul edilebilir; bu nedenle üremi çok değişik belirtilere yol açabilir. Üremi ensefalopati, konsantrasyon bozuklukları, perikardit, anemi, plevral sıvı, kemik hastalığı, bulantı, kusma, iştahsızlık, kilo kaybı gibi çok değişik belirti ve bulgulara yol açabilir, birçok hastalığı taklit edebilir. Üremik semptomlardan Kronik Böbrek Yetmezliği isimli konuda (Konu 3) daha ayrıntılı olarak bahsedilmiştir.

HİPERTANSİYON
Böbrek parankiminin çeşitli hastalıkları veya böbrek damarlarındaki daralma sekonder hipertansiyonun sık nedenlerindendir. Hipertansiyon; kalp yetmezliği, koroner arter hastalığı, böbrek yetmezliği, felç, görme kaybı, damar tıkanıklıkları ve beyin kanaması gibi sorunlara yol açabilir. Genel olarak glomerüler hastalıklarda hipertansiyon tübüler hastalıklardan daha sıktır.

HEMATÜRİ
İdrarda bir mikroskop sahasında büyük büyütmede 3-4 eritrositten fazla eritrosit bulunmasına hematüri denir; mikroskopik veya makroskopik olabilir. Bazı kaynaklarda büyük büyütme alanında (400x) > 2 eritrosit olması hematüri olarak kabul edilmektedir. Eritrositler böbreklerden veya üriner sistemin herhangi bir yerinden gelebileceği gibi sistemik bir hastalık veya pıhtılaşma bozukluklarına bağlı kanama sonucu da hematüri olabilir. İdrarda hematüri ile birlikte silendir veya proteinüri varsa veya eritrositlerin yapısı dismorfik ise parankimal böbrek hastalığı düşünülmelidir. Eritrositler renal pelvis, üreter, mesane veya prostattan geliyorsa normal şekil ve yapıdadır. Ağrısız hematüri; tümör, polikistik böbrek hastalığı, egzersiz, tüberküloz... düşündürmelidir. Nefrolitiyazis, böbrek infarktı veya idrar yolu infeksiyonunda hematüriye ağrı eşlik eder. Hematüriye piyüri ve bakteriüri eşlik ediyorsa idrar yolu infeksiyonu düşünülmelidir. Kadınlarda akut sistit veya üretrit makroskopik hematüriye yol açabilir. Antikoagüle hastalarda da hematüri izlenebilir. İşemenin başlangıcındaki kanama posterior üretra, sonundaki kanama ise prostat veya mesanenin trigon bölgesinden kaynaklanıyor olabilir. Makroskopik hematüri; miyoglobinüri ve hemoglobinüriden ayırtedilmelidir. İdrarın mikroskopik incelemesinde eritrositlerin saptanması hematüri tanısını koydurur. Santrifüj edilmiş idrarda üstte kalan kısım, miyoglobinüri ve hemoglobinüride kırmızıdır. Miyoglobinüri ve hemoglobinüri ayırıca tanısında serumun rengi yardımcıdır. Serum, hemoglobinüride kırmızı renkte ve miyoglobinüride berrak olarak izlenir.

İDRARDA RENK DEĞİŞİKLİĞİ
İdrarın normalde rengi içerdiği ürokrom nedeni ile saman sarısıdır. Günlük alınan sıvı miktarına göre açık-koyu sarı arasında değişir. Birçok hastalık durumunda idrarın renginde değişiklik meydana gelir. Hematüri, hemoglobinüri ve myoglobinüride kırmızı, porfiriada kırmızı-mor, safra veya rektovezikal fistülde koyu sarı-kahverengi, psödomonas infeksiyonunda yeşil, melanin pigmenti ve alkaptonüride mavi-siyah, piyüri, fosfat kristalürisi ve şilüride (chyluri) süt beyazı, iltihap, oksalat veya ürat kristalleri varlığında bulanık idrar oluşur. Rifampisin, metilen mavisi, indometazin, metildopa, metronidazol .... gibi ilaçlar da idrarda renk değişikliğine neden olabilir.

DİZÜRİ VE SIK İDRARA ÇIKMA

Ağrılı idrar yapma anlamına gelen dizüri genellikle sık idrar yapma, hemen idrar yapma ihtiyacı (urgency) ve idrarın hepsini boşaltamama hissi ile birlikte bulunur. Bu şikayetler genellikle bakteriyel sistit ve üretritin karakteristik belirtileridir. Sık idrar yapma (pollaküri) dizüriden daha belirgindir ve bazen tek semptom olabilir. Dizüri idrar yapmanın başında, sonunda veya tamamında olabilir. Dizüri kadınlarda erkeklere göre daha fazla karşılaşılan bir belirtidir. Dizüri kostovertebral açı hassasiyeti, ateş ve böğür ağrısı ile birlikte ise üst idrar yolu infeksiyonu düşünülmelidir. Dizüri eksternal ağrı, vaginal akıntı, kaşıntı ve rahatsızlık ile birlikte ise akla vajinit gelmelidir. Postmenapozal kadınlarda östrojen eksikliğine bağlı atrofik vajinit de dizüri nedeni olabilir. İnterstisiyel sistit de bayanlarda nadir karşılaşılan bir sistit nedenidir ve idrar kültürünün negatif olmasına rağmen uzun süreli sık ve ağrılı idrar yapma vardır. Piyüri ve mikroskopik hematüri de olabilir, tanı için sistoskopi gereklidir. Mesanenin kimyasal veya fiziksel hasarı da dizüri ve sık idrara çıkmaya neden olabilir. Dizürisi olan erkeklerde infeksiyon odağı prostat, mesane, üretra veya üst üriner sistem olabilir. Psikojenik polidipsisi (çok su içme) olan hastalarda poliüri vardır ve bu hastalar sık (pollaküri), ağrılı idrar yapabilir ve mesanenin boşalmadığını hissedebilirler.

NOKTÜRI
Gece idrar yapmadır. Normal şartlarda gece oluşan idrar mesane kapasitesini geçmez. Alışkanlık, uykusuzluk ve fazla sıvı alma gibi nedenlerle kişi gece idrara kalkabilir ama noktüri genellikle patolojiktir. Poliüri yapan nedenler, ödem oluşturan nedenler, kronik böbrek yetmezliği, mesane kapasitesinde azalma, irritasyon ve inflamasyon yapan durumlar veya mesanenin tam olarak boşaltılamadığı durumlar noktüriye yol açar. Kronik böbrek yetmezliğinde hastanın ilk semptomunun noktüri olabileceği unutulmamalıdır.

ÖDEM
Ödem interstisiyel sıvı hacminin artmasıdır ve her zaman sodyum birikimi ile birliktedir. Malabsorpsiyon, nefrotik sendrom, karaciğer hastalığı gibi hipoalbüminemik durumlarda plazma onkotik basıncı azalır ve intravasküler sıvı interstisiyel aralığa geçer. Hipoalbüminemik durumlarda böbrekten artmış tuz tutulumu da söz konusudur. Konjestif kalp yetmezliğinde renal perfüzyon azaldığı için böbrekten tuz tutulumu artar ve ödem oluşmasına katkıda bulunur. Hipotiroidi, lenfatik tıkanma ve venöz dolaşımın engellenmesi de ödeme yol açabilir. Sıklıkla orta yaşlı bayanlarda görülen idiyopatik ödem diğer bir ödem tipidir; nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Ödem ayırıcı tanısında yardımcı faktörlerden bir tanesi ödemin üzerine basmakla iz (gode) kalıp kalmamasıdır. Nefrotik sendromda yumuşak iz bırakan ödem görülür. Sadece hipervolemi nedeni ile oluşan ödem üzerine basmakla iz bırakmayabilir, iz oluşsa bile genellikle nefrotik sendromdaki kadar belirgin değildir.
Ödem böbrek hastalığının ilk belirtisi olabileceği gibi hastalığın seyrinde de ortaya çıkabilir. Akut glomerülonefrit, akut böbrek yetmezliği, kronik böbrek yetmezliği ve nefrotik sendrom ödeme neden olabilir. Erişkin insanda cilt altında 2 litre sıvı (bu yaklaşık 300 mEq sodyuma eşdeğerdir) birikimi hasta tarafından farkedilebilir, ancak bazen 4-5 litre sıvı birikene kadar hasta tarafından farkedilmeyebilir . Hastanın klinik durumuna göre sıvı cilt altında, serozal zarlarda (plevra, periton), organlarda (akciğer ödemi) birikebilir. Sıvı cilt altında yüzde, sakrum üzerinde, tibia üzerinde, karında veya ayak sırtında toplanabilir. Sürekli yatan hastalarda ödem muayenesi sakrum üzerinden yapılmalıdır.
Ödemli bir hastada ödeme yol açan nedene genellikle kolaylıkla ulaşılır. Nefes darlığı, kalp hastalığı öyküsü, büyümüş kalp, kalpte üfürüm, genişlemiş boyun venleri kalp hastalığını düşündürür. Sarılık, spider anjioma, hepatomegali, asit ve anormal karaciğer fonksiyon testleri olan bir hastada kolaylıkla karaciğer sirozu tanısı konur. Ağır proteinüri, hipoalbüminemi, solukluk ve hiperlipidemi varlığında nefrotik sendrom düşünülmelidir. Protein kaybeden enteropati veya venöz tıkanıklığa bağlı ödem tanısı klinik ve laboratuvar bulguları ile genellikle kolaydır. İdiyopatik ödem tanısı diğer ödem nedenlerinin ekarte edilmesi ile konur.

KARINDA KİTLE

Büyümüş böbrekler karında kitle olarak ele gelebilirler. Böbrekte kitle her yaşta izlenebilir ama ilk 10 yaş ve 40 yaşın üzerinde daha sıktır. Hastalar bazen hidronefroz, polikistik böbrek hastalığı veya böbrek tümörlerinde karında bir kitle hissedebilirler. Bazen normal böbrekler de palpe edilebilir. Hidronefrotik ve polikistik böbrekler solunumla hareketlidir. Malign tümörler ise civar dokuya yapışık olduğu için solunumla hareket etmezler.

DİĞER SEMPTOMLAR
Hastalar mesane, prostat veya üretra bölgesinde ağrı, idrar inkontinansı, idrar retansiyonu, idrar yaparken çatallanma, uzağa atamama, damla damla idrar yapma gibi semptomlarla da hekime başvurabilirler.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

14 Kasım 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
8 Temmuz 2016 / mine Tıp Bilimleri
8 Temmuz 2016 / karayel Tıp Bilimleri
30 Haziran 2016 / Misafir Cevaplanmış
4 Ekim 2011 / Misafir Soru-Cevap