Arama

Karaciğer Nedir - Karaciğerin Yapısı ve Görevleri

Güncelleme: 26 Haziran 2016 Gösterim: 82.679 Cevap: 9
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Aralık 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Karaciğer
Ad:  karaciğeryapısı.jpg
Gösterim: 10193
Boyut:  35.8 KB

Karaciğer, yiyeceklerin sindirilmesine ve kanın zararlı maddelerden temizlenmesine yardımcı olan son derece önemli ve çok iri bir organdır. Erişkin bir insanda uzunluğu 30 santimetreyi, ağırlığı 1,5-2 kilogramı bulur. Göğüs ve karın boşluklarını ayıran diyaframın altında sağdan sola doğru uzanır ve midenin hemen altındaki onikiparmakbağırsağına açılır.
Sponsorlu Bağlantılar
Kahverengiye yakın koyu kırmızı renkte, pürüzsüz ve kaygan yüzeyli bir kütle olan karaciğer, binlerce adacık oluşturacak biçim­de bir araya toplanmış hücre kümelerinden oluşur. Çevrelerini saran kılcal damarlar ara­cılığıyla bol kanla beslenen bu hücreler safra ya da öd denen sarı renkli, acımsı bir sıvı sal­gılar.
Her hücre kümesinin ortasında bu salgının aktığı bir kanalcık bulunur. Bütün kümeler­den gelen safra kanalcıkları birleşerek karaci­ğer kanalları denen daha kalın iki kanal oluşturur. Daha sonra bu iki kanal da birleşir ve safra salgısının sonradan kullanılmak üzere depolandığı safrakesesine ulaşır. Bu küçük kese organın alt yüzünde, iki karaciğer lobu-nun arasındaki çukurluğa yerleşmiştir. Safra­kesesi, içinde birikmiş olan safrayı her öğün yemekten sonra ana safrakanalı aracılığıyla onikiparmakbağırsağına boşaltır. Burada, mi­deden incebağırsağa geçen yiyeceklerle karı­şan safra özellikle yağların sindirimine yar­dımcı olur.
Safra yapımından başka karaciğerin çok önemli bir görevi de şekerin vücutta kullanıl­masını sağlamaktır. Gerçekten de yiyecekler­le alınan şeker ve nişastalar glikojene dönüş­türülerek, gerektiğinde kullanılmak üzere ka­raciğerde depolanır. Ayrıca, kesilen bir da­mardan akan kanın pıhtılaşmasını sağlayan fibrinojen maddesi de gene karaciğerde yapı­lır. Bunlardan başka karaciğer, kandaki ya­rarlı ve zararlı maddelerin değerlendirilmek ya da vücuttan atılmak üzere seçilerek ayrıldı­ğı organdır. Mide ve bağırsaklardaki metabo­lizma ürünlerini toplayan kan, kapı toplarda­marı aracılığıyla doğrudan karaciğere gelir. Bir yandan kandaki alkol, zehirli maddeler ve işe yaramayacak atıklar ayrılarak vücuda za­rarsız duruma getirilirken, bir yandan da besin maddeleri seçilerek alınır ve başka maddelere dönüştürülerek ya depolanır ya da kullanılmak üzere yeniden kan dolaşımına verilir. Örneğin vitaminler ve demir gibi mineral tuzları hep karaciğerde depolanır.
Bunun dışında, yaşlanmış alyuvarları parçala­mak da karaciğerin görevidir. Görüldüğü gibi karaciğer vücudun en çok çalışan organların­dan biridir.
Karaciğere kan taşıyan iki ayrı atardamar vardır. Vücuttaki kanın yaklaşık beşte dördü, daha önce de belirtildiği gibi, kapı toplarda­marı kanalıyla mide ve bağırsaklardan gelir. Geri kalan beşte biri ise oksijen yüklü temiz kandır ve karaciğer atardamarıyla doğrudan kalpten bu organa taşınır.
Karaciğer olmadan insanın yaşaması ola­naksızdır; ama bu organın büyük bir bölümü­nün görev yapamayacak durumda olması mutlaka yaşamı tehlikeye atmaz. Aslında böylesine büyük ve önemli bir organ olmasına karşılık karaciğeri çalışamayacak kadar etki­leyen yalnızca birkaç hastalık vardır.


MsXLabs.org & Temel Britannica
Ayırca Bakınız

Karaciğer Hastalıkları

Son düzenleyen Safi; 2 Mayıs 2016 00:27
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
20 Şubat 2009       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
VÜCUDUMUZUN İÇİNDEKİ BAĞIMSIZ FABRİKA: KARACİĞER
Bilgisayar mühendisleri, son yıllarda enerjiyi değerlendirme açısından en başarılı organ olarak karaciğeri model almaya başladılar. Bunun en önemli nedeni ise karaciğerin aynı anda birçok işlemi kusursuz bir şekilde yerine getirebiliyor olmasıdır. Karaciğer insan vücudunun genel düzeni ile ilgili yaklaşık 500 tane fonksiyona sahiptir
Sponsorlu Bağlantılar
Karaciğer, yediğimiz yiyeceklerin vücut tarafından kullanılabilir hale gelmesini sağlar. Bunu yaparken, sindirim sisteminden gelen kan içindeki kompleks molekülleri parçalayarak kullanılabilir veya depolanabilir moleküller haline getirir. Daha sonra faydalı olanları tekrar kan yoluyla diğer hücrelere gönderir. Zararlı olanları ise, birkaç işlemden geçirerek böbreklere yollar ve oradan da süzülerek üre halinde vücuttan atılmalarını sağlar. 1.5-2 kg ağırlığındaki bir "et kütlesi"nin, kan yoluyla tüm besin maddelerini işlenmemiş olarak alıp; çeşitli kimyasal tepkimelerden geçirerek, vücudun diğer hücrelerine faydalı olacağını bildiği yapıtaşlarına dönüştürmesi başlıbaşına bir mucizedir.
Karaciğerin asıl görevi kan yoluyla aldığı besin maddelerini işlemek olduğu için, yapısının kanı muhafaza etmeye uygun olması gereklidir. Nitekim karaciğer de süngerimsi bir yapıya sahiptir. Hatta insan vücudundaki toplam kanın 800-900 gramı, her zaman karaciğer tarafından emilmiş durumdadır. Bu nedenle ağırlaşan organın vücut içindeki özel konumu da, diğer organlara zarar vermeyeceği ve görevlerini yapabileceği şekilde ayarlanmıştır.

KARACİĞERİN DEV BİR LABORATUVAR OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUNUZ?
Tam teşekküllü, son teknoloji ile donatılmış bir laboratuvarın kendi kendine oluşabileceğini kimse iddia etmez. Ama evrimciler karaciğerde yer alan eşsiz laboratuvar kompleksinin kendi kendine oluştuğuna inanır ve bunu delil olmadan savunurlar. Çünkü Darwinizm insanların akıllarını örten bir büyü, batıl bir dindir.
Karaciğerinizin tek bir hücresinde 500 farklı kimyasal işlem gerçekleştirilir. Milisaniyeler (saniyenin binde biri) içinde kusursuz aşamalarla gerçekleşen bu işlemlerin çoğu laboratuvar koşullarında hala taklit edilememektedir. Karaciğer hücresi, yediğimiz besinlerin hepsini hücrelerimizin kullanabileceği enerji olan şekere, yani glikoza çevirir. Kullanılmayan şekeri yağa çevirip depolar. Şekerin yokluğunda ise proteinleri ve yağları şekere çevirip hücrelere sunar.
Kısacası biz, canımızın istediği her türde yiyeceği yerken, karaciğer bütün bu yiyecekleri vücudumuzun gereksinimine göre harcar, dönüştürür veya depolar. Üstelik ilk insandan bu yana trilyonlarca karaciğer hücresi aynı şuur ve ilimle hiç şaşırmadan hareket etmektedir.

KARACİĞERDEKİ KONTROLLÜ SİSTEM
Karaciğerdeki sistemi bir limanın işleyişine benzetmek mümkündür. Nasıl ki değişik bölgelerden gelen bütün kargolar bir limanda toplanıp buradan diğer bölgelere dağıtım yapılırsa, aynı şekilde karaciğerde de vücut için gerekli bütün maddeler toplanır ve buradan vücudun ihtiyacına göre dağıtılır.
Karaciğerin bulunduğu yer, vücut içinde yürüttüğü faaliyetleri nedeniyle çok önemlidir. Tüm sistemlere yakın olmalı ve ağırlığı nedeniyle de insanın hareketlerini engellemeyecek bir yerde bulunmalıdır. İç organların en irisi olan ve yetişkinlerde ağırlığı 1,5-2 kg olan karaciğer, diyaframın sağ alt kısmında bulunur ve midenin altında yer alır. Karaciğer bütün özellikleri ile bir yaratılış mucizesidir.
Karaciğere girecek hammaddelerle yüklü kanın bu organa ulaşması, sindirim yollarından ve kalpten gelen damarlara bağlıdır. Damarlar, organları birbirlerine belirli amaçlar için bağlar. Yani vücudun içinde ne işe yaradığı belli olmayan veya kullanılmayan bir damar bulmak mümkün değildir. Karaciğere ulaşan damarlar da, en kısa zamanda bu organa, doğru miktarda kan ulaştırmakla görevlidirler. Kalbin sol karıncığından pompalanan oksijenli kan, karaciğer atardamarıyla karaciğere ulaşır. Vücuttaki her damar kanın karaciğere ulaşması gerektiğinden haberdarmış gibi bu organa yönelmiştir.
Vücudumuzda dolaşarak tüm hücrelerin ihtiyaçlarını giderecek kanın, yolculuğuna başlamadan önce iyi bir denetimden geçmesi ve eksikliklerinin tespit edilip tamamlanması gerekir. Bu noktada karaciğer hücreleri devreye girer. Mide, bağırsak ve dalaktan gelen kan, başka hiçbir yere yönelmeden doğrudan rafine edilmesi gereken yere yani karaciğere ulaştırılır. Sanki bu organlar ortak bir karar almışçasına kendi paylarına düşen görevleri yerine getirmekte, karaciğerin önemini bilmekte ve görevi ona teslim etmektedirler.
Mide, bağırsak veya dalaktan çıkan kanın karaciğere değil de, direkt olarak kalbe giderek vücut hücrelerine yayılması demek; uygun hale gelmemiş maddelerin ve hatta zararlı ve zehirli olanların da tüm hücrelere gönderilmesi demektir. Bu da insan için hayati açıdan tehlikeli bir durumdur.
Karaciğer hücreleri kan üretmezler. Kan, karaciğer hücrelerine dışarıdan gelir. Kendilerine yabancı bir sıvı olmasına rağmen karaciğer hücreleri, kanın yapısını son derece iyi tanırlar. İçeriğinin ne olması gerektiğini çok iyi bilirler. Eğer kanın içinde eksik maddeler varsa bu maddeleri temin ederler. Eğer kanda olması gerekenden fazla bir madde varsa bu maddeyi de depolarlar. Kısacası karaciğer hücreleri görevlerini eksiksizce yerine getirebilecek uzmanlığa sahiptirler.

Diğer organlardan farklı olarak karaciğer, iki ayrı kaynaktan kan almaktadır. Birincisi kalbin ana atardamarından oksijen yüklü kan getiren damar bağlantısıdır. İkincisi mide ve bağırsaklardan besin maddeleri taşıyarak gelen toplardamardır. Bu iki ana kaynak karaciğerin taneli dokularına ulaşır ve karaciğerin içinde sinüslere ayrılır. Karaciğer hücreleri tarafından işlenen kan, tek bir toplardamarda birleşir ve dışarı boşaltılır.
Karaciğerden çıkan kan tekrar kalbin sağ tarafına ulaşır ve tüm işlemler tamamlanmış olarak vücuda yayılmak üzere akciğerlere pompalanır. Görüldüğü gibi organlar arasındaki damar bağlantıları ve kanın hangi sıra ile hangi organa gitmesi gerektiği dahi özel bir planlama ile belirlenmiş ve sistem bu plana göre kurulmuştur.

KÜÇÜK KARACİĞERLER: LOPÇUKLAR
Karaciğerin işleyişinin ardında ne tür bir yapı vardır? Sürekli kanla iç içe olan bir organın süngerimsi yapısının yanısıra, ürettiklerini ve atıklarını organdan dışarı taşıyacak bir sisteminin de olması zaruridir. Vücuda yarar sağlayacak proteinlerin ve diğer maddelerin üretildikten sonra karaciğerin içinde saklı kalmaması gerekir. Hemen acil ihtiyaç duyulan merkezlere gönderilmeleri veya zararlı olanların vücuttan atılmaları hayati önemdedir.
Karaciğerin tüm bu hayati fonksiyonları, lopçuk adı verilen hücreler bütününde gerçekleşir. Karaciğer dört büyük lopçuktan meydana gelir. Her bir lopçuk bir karaciğer gibi işler. Bir yanı kan, diğer yanı safra yollarıyla temas halinde olan lopçuklar ince mikroskobik liflerden yapılmıştır. Bir taraftan kirli kanı taşıyan toplardamar, diğer taraftan oksijen yüklü kanı getiren atardamarla temas halindedir. Karaciğerin yapısında her damarın akış yönü, ne tür kan taşıyacağı ve bu kanı nerelere ileteceği detaylı olarak hesaplanmış, planlanmış ve en kusursuz şekliyle uygulamaya konulmuştur.

KARACİĞERİN ÖZEL YAPISI
Yaşamımız için son derece büyük önem taşıyan kanı, vücudun en uç noktalarına yorulmadan taşıyan, kılcal damarlardır. Dokuların derinliklerine girdikçe incelen kılcaldamarların çeperleri toplardamar ve atardamar çeperlerinden çok daha incedir. Geçirgen yapıları sayesinde dokular ile kan arasında solunum gazları, su, çeşitli mineraller, tuzlar, besinler, atıklar, hormonlar ve savunma elemanları sürekli hareket halindedirler.
Karaciğerdeki kılcal damar çeperleri, diğer kılcal damarlardan farklı olarak, koruyucu bir tabaka olan "bazal tabaka"dan yoksundurlar. Aslında "yoksun" kelimesini kullanmak doğru değildir. Çünkü burada bilinçli bir "yoksunluk" söz konusudur. Diğer organlarda "bazal tabaka" bulunurken, karaciğerdeki kılcal damarlarda bu oluşumun bulunmaması sayesinde, damarlardan gelen kan, hemen bir sünger gibi emilip karaciğer hücrelerinde işlenerek vücuda oldukça hızlı ve eksiksiz olarak iletilir. Karaciğer, görevine uygun bu yapı sayesinde kanı rahatlıkla dokularına alıp işleyebilir. Bu şekilde ürettiği birçok proteini de kan plazmasına boşaltabilir ve ömrünü tamamlamış kanda dolaşan yaşlı alyuvarları bünyesine alıp yok edebilir.
Bu "bazal tabaka" yapısının karaciğerdeki kılcal damarlarda bulunmamasının ne kadar önemli olduğunu başka bir örnekle açıklayalım:
Suyun yumuşak bir toprak zeminden iç kısımlara süzülmesi, üstünde kil benzeri sert bir tabaka bulunan topraktan geçmesinden daha kolaydır. Çiftçiler bitkilerin dibindeki toprağın su geçirgenliğini artırmak için toprağı sık sık çapalarlar. Çapalanmayan bitkilerin yağan yağmurlardan faydalanması sınırlı olur. Bitki köklerine minerallerin ve suyun rahatlıkla ulaşabilmesi için toprağın geçirgen bir yapıya sahip olması gereklidir. Aynı durumu karaciğer için düşünürsek; bazal tabakası bulunmayan ve bu sayede daha geçirgen olan karaciğer kılcal damarları, kanı karaciğer hücrelerine çarçabuk ulaştırırlar.

KARACİĞERDEKİ HAVUZLAR: SİNÜSLER
Karaciğerin karmaşık damar yapısı içerisinde ince yarıklar şeklindeki sinüsler yer alır. Sinüslerin görevi, dışarıdan gelen kan kaynağını barındırmak ve kanın işlenmesinde havuz rolü oynamaktır. Karaciğerde iki milyondan fazla sinüs olduğu sanılmaktadır.
Bir sinüsün çapı öyle küçüktür ki bir alyuvar buradan geçmek isterse ancak sıkışarak bunu başarabilir. Bu kadar hassas ve ince bir yapı, insan hayatı boyunca delinmeden, zedelenmeden işlev görmektedir. Sinüslerin bu derece ince bir yapıya sahip olmalarının nedeni ise öğrenildiğinde insanı hayrete sürükleyen bilgilerdendir.
Karaciğerin yapısı son derece geçirgendir. Bu sayede kan, karaciğer hücrelerine daha kolay ve süratli ulaşır.

Karaciğerdeki ince yarıklar şeklindeki sinüs duvarlarında, alyuvarların sıkışarak geçmesi nedeniyle bir masaj etkisi gerçekleşir. Bu masaj sayesinde, sinüs duvarlarında tıkanıklık yaşanması engellenmiş olur ve kan ile karaciğer hücreleri arasında maddelerin yaptıkları sürekli alış-veriş kolaylaşır.
Karaciğerin kanla gelen maddeleri sentezleme veya arıtma işlerini başarabilmesi için bu maddelerin mutlaka karaciğer hücreleri olan hepatositlere ulaşması gerekir. Bu ulaştırma sorumluluğunu üstlenen sinüsler, tüneller gibi yayıldıkları karaciğer dokusunda ustaca çalışırlar. Sinüslerin çok keskin bir ölçüyle tespit edilmiş çapları, duvar yapıları ve diğer damarlarla bağlantıları, yapacakları işe en uygun biçimdedir. Karaciğer sinüslerinin duvarlarında bulunan ve "fenestrae" denilen delikli yapı, kandaki 1 mm.'nin 10.000'de birinden küçük parçacıkların karaciğer hücrelerine ulaşmasını, bundan daha büyük olanların ise karaciğer hücreleriyle temasının engellenmesini sağlar. Sinüsler bu kadar dar değil de geniş olsalardı, büyük moleküllü maddeler kan yoluyla kolaylıkla karaciğer hücrelerine ulaşacak ve bu büyük moleküller karaciğer hücrelerine zarar verecekti.
Karaciğerin her bir lobunda yüzlerce hepatosit bulunur. Hepatositler (karaciğer hücreleri) kimyasal mikro işlemciler gibi çalışır. Bunlar ham besinleri gerekli maddelere çevirir ve zehirli olanları da tehlikesiz hale getirirler. Vücudun ihtiyaç duyacağı maddeleri depolar ve dağıtımını yaparlar. Karaciğerdeki bu kusursuz tasarım üstün güç sahibi olan Allah'a aittir.

KARACİĞERDEKİ FARKLI HÜCRE YAPILARI
Karaciğerde "epitel hücreler" ve "bağ dokusu hücreleri" olmak üzere iki farklı hücre çeşidi bulunmaktadır. Bu hücreler büyük bir disiplin içinde, görevlerini karıştırmadan veya aksatmadan, üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirirler. Bu disiplinli çalışma sisteminde meydana gelebilecek bir bozulma insan için ölüm anlamına gelir.
Örneğin karaciğer hücreleri glikozu depolamaktan birdenbire vazgeçerlerse, vücuda besin girmediği anlarda hücreler enerji yetersizliğinden görevlerini yapamaz ve beyin hücreleri çalışmaz. Bu da ölüme veya kalıcı sakatlıklara sebep olur.
Ancak böyle bir şey gerçekleşmez ve hücreler tam gerektiği şekilde hareket ederek, gereken üretimleri yaparlar. Karaciğerdeki her hücre belirli bir amaç doğrultusunda yaratılmıştır. Örneğin karaciğer, "Glisson kapsülü" diye adlandırılan şeffaf bir bağ dokusu (ince zar) ile kaplıdır. Bu zarın çok önemli bir görevi vardır. Karaciğerin yapısı içi sıvı dolu bir süngere benzetilirse, söz konusu zar da ıslak süngerin içine konulduğu ince bir poşete benzer. Bu zar sıvı dolu karaciğerin içerdiği karışımların dışarı sızmamasını sağlar. Bu bağ dokusu sayesinde, karaciğer yapısını ve içeriğini korur ve dışarıdaki organlardan da ayrılır.
Bağ dokusu hücrelerinin görevi organı kaplamak ve korumak iken, 1 milimetre altındaki karaciğer hücrelerinin ise çok daha farklı görevleri vardır. Hücrelerin birbirlerine bu derece yakın olup, bu kadar farklı işler üstlenmeleri oldukça şaşırtıcıdır. Anne karnındaki gelişim sırasında bazı hücreler karaciğeri oluşturan hücrelere dünüşürken, bu hücrelerin hemen yanında bulunan bazı hücreler de şeffaf hücreler haline gelmişlerdir. Ardından bu şeffaf hücreler birleşerek karaciğeri tamamen sarıp paketleyen ve içindeki sıvıyı sızdırmasını engelleyen bir zar oluşturmuşlardır. Sonuçta birbirlerine yapışık ancak görev ve fiziksel yapı olarak birbirlerinden tamamen farklı iki hücre grubu ortaya çıkmıştır. Bu iki hücre grubu arasında kesin ve pürüzsüz bir sınır oluşmuştur. Her hücre -insan daha anne karnında gelişirken- kendi görevini, sorumluluğunu, nerede bulunması gerektiğini bilerek doğmuş ve vücut bu sayede düzgün bir şekilde inşa edilmiştir.

Karaciğer hücrelerinin fiziksel yapıları da bulundukları bölge ve üstlendikleri göreve göre ayrı ayrı en ideal şekilde tasarlanmıştır. Örneğin karaciğeri saran zar ile temas halinde bulunan hücrelerin duvarları düzdür. Çünkü karaciğer hücreleri ve bu zar arasında yoğun bir madde alışverişi söz konusu değildir.
Ancak hücreler arasında yoğun alışverişin bulunduğu bölgelerde durum farklıdır. Bu hücrelerin duvarlarında komşu hücrelere doğru uzanan parmaksı uzantılar (mikrovilli) bulunur. Bu uzantılar hücreler ve kan sıvısı arasında daha fazla temasın sağlanmasını ve böylece madde alışverişinin daha kolay yapılmasını sağlar. Bu uzantıların bulunduğu bölgelere kimyasal tepkileri hızlandıran ve sonuçlandıran enzimler de özel olarak yerleştirilmiş ve madde alışverişi için her türlü imkan sağlanmıştır.
Karaciğeri oluşturan hücrelerin görevlerine ve bulundukları bölgelere göre en ideal fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip olmaları, karaciğer içindeki her detayın belirli bir plan doğrultusunda düzenlendiğini göstermektedir.
Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' bulunuyorlar. (Rum Suresi, 26)

KARACİĞERDEKİ KANALLAR SİSTEMİ

Karaciğer, içinde milyonlarca kanal bulunan özel bir ulaşım sistemine sahiptir. Karaciğere kan getiren başlıca iki damar karaciğerin içinde milyonlarca küçük kılcal damara ayrılmıştır. Ayrıca karaciğerin içinde safra salgısını taşıyan ve kan damarlarına paralel döşenmiş safra kanalları da bulunmaktadır. 1.5-2 kilogram ağırlığında bir et parçasının içinde milyonlarca mikro kanalcığın bulunmasının nasıl bir anlamı olabilir?
Söz konusu kanalcık sistemi özenle inşa edilmiş bir yapı tasarımı harikasıdır. Bu tasarımın önemi, karaciğer hücrelerinin görevleri, karaciğere ulaşan kan miktarı ve karaciğerin genel fonksiyonu hatırlandığı zaman daha iyi anlaşılır.
Karaciğerin görevi kanda bulunan molekülleri rafine etmek, başka maddelere dönüştürmek ve gerektiği zaman da depolamaktır. Bütün bu işlemleri karaciğerde bulunan milyonlarca küçük kimya laboratuvarı, yani karaciğer hücreleri yapar. Öyleyse karaciğer hücrelerinin her birine özel bir bağlantı sağlanmalı ve her hücrenin ayağına rafine edeceği kan molekülleri ulaştırılmalıdır. Söz konusu kanalcık sistemi bu ihtiyacı karşılayacak en mükemmel tasarıma sahiptir. Milyonlarca mikro kanal, birbirleri ile çakışmayacak, birbirlerinin görevlerini aksatmayacak şekilde karaciğerin içinde inşa edilmiştir. Karaciğerde işlenecek olan hammaddeler veya üretilen ürünlerin taşınması bu kanallar boyunca gerçekleştirilir.

Karaciğerin içine, birbirleri ile çakışmayan ve birbirlerinin görevini hiçbir şekilde aksatmayan milyonlarca mikro kanal yerleştirilmiştir. (solda) Karaciğerde işlenecek olan hammaddelerin veya üretilen maddelerin taşınması bu kanallar boyunca gerçekleştirilir. Bu özelliği nedeniyle karaciğerin yapısını bir otoyolun yapısı ile kıyaslamak mümkündür.
Şöyle bir örnek üzerinde düşünmek bu tasarımdaki kusursuzluğu anlamak açısından yerinde olacaktır:
Dünyanın en gelişmiş ve en iyi planlanmış şehirlerinden birine kısa bir ziyaret yaptığımızı ve şehri incelediğimizi düşünelim. Elbette böyle bir şehrin altyapısı da mükemmel olacaktır. Özellikle ulaşım konusunda her türlü önlem alınmış; şehirde yaşayanlara çeşitli kolaylıklar sağlanmıştır. Şehirde toprak altında kurulu büyük bir metro sistemi vardır. Bu metro sistemi şehrin her bölgesini birbirine bağlar. Metro ağının toplam uzunluğu yüzlerce kilometreyi bulmakta ve şehrin her noktasında metro istasyonları bulunmaktadır.
Toprağın üstünde de mükemmel bir şehir planlaması yapılmıştır. Otoyollar ve büyük anayollar şehrin karayolu ağını oluşturmaktadır. Akılcı planlama ve çok sayıda inşa edilmiş yollar sayesinde -şehir her ne kadar kalabalık da olsa- trafik hiç sıkışmamakta ve ulaşımda hiçbir aksaklık olmamaktadır. Aynı zamanda yolların üst yapısı da kusursuz planlanmıştır. Trafik kavşakları ve trafik ışıkları trafiği düzenlemekte, yollardaki işaretler ve levhalar yabancı sürücülere bile büyük kolaylık sağlamaktadır.

Bu gelişmiş şehrin önemli bir ticaret ve endüstri merkezi olduğunu da unutmayalım. Söz konusu yollar günün her saati endüstri ve ticari malların taşınmasında da kullanılmaktadır.
Şimdi şunu düşünelim; eğer böyle bir şehirde bulunsaydık ve karşımıza bir kişi çıkıp bize bu şehrin planlanmadığını, bu şehrin imar edilmediğini, yolların, metro sisteminin, endüstri ve ticaret merkezlerinin tesadüfen, kendi kendine var olduklarını söyleseydi tepkimiz ne olurdu?
Elbette bu sözlerin doğru olup olmadığını değil, söz konusu kişinin akli dengesinin yerinde olup olmadığını düşünürdük.
Bu noktada yukarıda örnek olarak verdiğimiz şehrin planlamasının, karaciğerin içinde bulunan kanal sisteminin planlaması ile karşılaştırıldığında, şehir planının karaciğer kanal sistemi planına göre çok daha basit kaldığını belirtmemiz gerekir. Her kanal belirli bir amaç uğruna açılmış ve belirli bir görevi görmektedir. Karaciğerde üretilen veya işlem görecek olan moleküller başdöndürücü bir trafik içinde, ancak hiçbir aksaklık meydana gelmeden söz konusu kanalların içinde yol alırlar. Kanalların etrafı üretim, depolama ve dönüştürme işlemlerini yapan sanayi merkezleriyle (hücreler) çevrilmiştir. Bu hücreler hiçbir kimyasal fabrika ya da endüstri merkezi ile karşılaştırılamayacak kadar kompleks işlemler gerçekleştirmekte ve her an üretim yapmaktadırlar. Olağanüstü verimli bir sanayi ve endüstri bölgesine, olağanüstü verimli bir ulaşım ağı kurulmuştur. Böylesine planlı bir sistemin yaratılmış olduğu çok açıktır.
Yalnızca karaciğerde değil, insan vücudunun her noktasında büyük bir planlama görülmektedir. Gözle görülemeyen moleküller, özenle inşa edilmiş kanalların içinde yolculuk yapar ve ulaşmaları gereken noktalara ulaşırlar. Bu ulaşımın devamlılığı insan yaşamı açısından büyük önem taşımaktadır.
Bu moleküllerin hangi organda depolanacakları, kanda ne miktarda bulunacakları, vücuttan atılıp atılmayacakları gibi konuların hepsi bilim adamlarının ve tıp doktorlarının senelerdir araştırdıkları ve inceledikleri konular olmuştur. Hatta moleküler biyoloji denilen bilim dalı, vücutta tespit edilmiş moleküllerin davranışlarını ve görevlerini özel olarak araştırır. Fakat elde ettikleri bilgiler, var olan işleyişin yalnız çok az kısmını açıklayabilmektedir. Şu an tüm teknoloji kullanılarak insan aklının soruşturduğu fakat tam olarak aydınlığa kavuşturamadığı vücut sistemlerinin, kendi kendilerine meydana gelmesi ise kuşkusuz imkansızdır. Bunu tesadüflere dayandıran iddialar şaşırtıcıdır.
Hiç kimse asfalttan yapılmış bir otoyolun tesadüfen, kendi kendine oluştuğunu iddia etmez. Durum böyle iken, et ve kan gibi hassas maddelerden inşa edilmiş, binlerce kilometre uzunluğunda, kusursuz bir yapı planına sahip olan sistemlerin tesadüfen var olduklarına inanmak olabilecek en şiddetli mantıksızlık örneğidir.
Bütün bu kusursuz sistemi yaratan Allah'tır. Herşey Allah'ın dilediği şekilde gerçekleşir.

KARACİĞER HÜCRELERİNİN ÖZEL YETENEKLERİ
Karaciğer bulunduğu yerden vücudumuzdaki dolaşım, sindirim, boşaltım sistemleri gibi farklı bölümlerde gerçekleşen faaliyetlerin tümünden haberdardır. Örneğin sindirim sistemine giren yağların çözülemeyeceğini önceden bilir ve bu yağların parçalanması ve sindirilmesi için gerekecek kimyasal maddeyi laboratuvarında üretir.
Bu madde daha önce de incelediğimiz gibi safra salgısıdır. Karaciğer ürettiği bu maddeyi hemen salıvermez ve depolar. Daha sonra aldığı emirle, safra salgısını tam gerekli olduğu anda yağlı besinlerin üzerine gönderir.
Burada bahsedilen işleri yapan, sadece etten ve kandan oluşan bir organdır. Ancak karaciğerin, sindirim sisteminde olup biten herşeyden haberdar olması ve ona göre tedbirini alarak safra maddesini üretmesi, onun, çok üstün bir ileri görüşlülüğe sahip olduğu anlamına gelmektedir.
Karaciğer hücrelerinin yetenekleri bunlarla sınırlı değildir. Bu organdaki sürekli faaliyetler sonucunda ortaya bazı atıklar çıkar. Bunların ortadan kaldırılması karaciğerin görevlerini yürütmesi için gereklidir. Sinüslerin yüzeyinde bulunan "Kupffer hücreleri" işte bu görevi yapmaktadır. "Kupffer hücreleri", asıl olarak kanda bulunan zararlı maddeleri "fagositoz" denilen içine alma ve sindirme yöntemiyle yutar Bu hücrelerde zararlı veya yararlı maddelerin ayrımı isabetli bir şekide yapılarak, tehlike ortadan kaldırılmış olur.
Eğer kan yoluyla karaciğere gelen zararlı maddeler Kupffer hücrelerince fark edilip ortadan kaldırılmasaydı ne olurdu?
Vücutta sürekli olarak birçok hastalık ortaya çıkar ve bağışıklık sisteminin tamamı sürekli olarak seferberlik ilan ederdi. Bu da bizim kendimizi sürekli hasta ve yorgun hissetmemize neden olurdu. Ama karaciğerdeki bu özel sistem sayesinde vücuttaki koskoca bir ordu alarma geçmemekte, sınırda bulunan bu polis güçleri olarak nitelendirilebilecek Kuppfer hücreleri zararlı maddeleri ortadan kaldırmaktadır.
İnsan sağlığı için alınmış olan bu tedbir de Allah'ın, yarattığı canlılar üzerinde tecelli eden şefkatinin bir parçasıdır. Bu bilgileri okuyan, vicdanını ve aklını kullanarak bunlar üzerinde düşünen her insan tek bir sonuca ulaşacaktır: Allah üstün güç sahibi olan, övülmeye layık olandır.

KARACİĞERDEKİ ÇOK FONKSİYONLU İŞÇİLER
Karaciğerin temel hücreleri olan hepatositler; safra salgılanması, kandaki toksinlerin arıtılması, proteinlerin ve karbonhidratlar ile yağların ayrıştırılması, kanın depolanması ve pıhtılaşmayı sağlayan parçacıkların üretilmesi gibi görevleri yerine getirirler. Ardı ardına kolaylıkla sıraladığımız bu fonksiyonların her biri, sağlıklı bir yaşam sürmemiz için gereken çok önemli faaliyetlerdir. Bu kadar farklı işlevin, karaciğerdeki birbirinin aynı olan hücreler tarafından gerçekleştirilmesi ise oldukça düşündürücüdür. Aslında her biri başlıbaşına bir uzmanlık gerektiren bu kimyasal reaksiyonların ve üretimlerin aynı hücreler tarafından ustaca yapılması, çok sistemli, düzenli ve planlı bir çalışmayı gerektirir. Bu planlı çalışmayı karbon, hidrojen, oksijen ve azot gibi maddelerden oluşmuş ve detayları ancak elektron mikroskobu altında görülebilen hücrelerin yapıyor olması ise üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
Bu noktada şöyle bir örnek verilebilir. Karaciğerin yaptığı işlemleri bizim için yapacak bir insan topluluğu oluşturmaya çalıştığımızı düşünelim. Bulmamız gereken;
  • -kimyasal tepkimeler konusunda uzman,
  • -üretimde çalışacak,
  • -depoda gerekli maddeleri stoklayacak,
  • -üretimde oluşan atıkları dışarıya atacak fakat bunu fabrikada çalışanlara zarar vermeden ve çevreyi kirletmeden yapacak,
  • -yan fabrikalara ek hizmet verecek ve onların ihtiyacı olabilecek malzemeyi önceden belirleyip tedbirini alacak ve üretimini yapacak,
  • -çevredeki fabrikalar arası anlaşmazlıkları giderecek,
  • -Ve bunun gibi daha pek çok görevi de üstlenecek kişiler olacaktır.
Aynı zamanda bu kişilerin her birinin -karaciğer hücrelerinin yaptıkları gibi- tüm bu işlerde tecrübeli olmaları, ara vermeksizin çalışmaları, yorgunluk duymamaları ve tüm işlerin sorumluluğunu tek başlarına da üstlenebilmeleri gerekmektedir.
Tahmin edilebileceği gibi, böyle bir işin altından kalkabilecek, bu özelliklerin tümüne sahip insanlar bulmak imkansızdır. Oysa, ancak mikroskop altında görebildiğimiz milyonlarca görevli hücre, şu anda diyaframımızın altında bulundukları yerde, saydığımız görev listesini ve daha saymadıklarımızı eksiksiz yerine getirmektedir. Üstelik bu kusursuz görevler bugün yeryüzünde yaşamakta olan milyarlarca insanın her birinin karaciğerinde aynı şekilde gerçekleşmektedir. Tarih boyunca yaşamış trilyonlarca insanın her birinin karaciğer hücreleri de aynı görevleri eksiksiz olarak yerine getirmiştir.
Trilyonlarca hücrenin gösterdiği bu müthiş aklın, moleküllerden oluşan bu varlıklara mal edilemeyeceği açıktır.

BİR ÜS GİBİ FAALİYET GÖSTEREN KARACİĞERİN BAZI GÖREVLERİ
Vücudun toplam enerjisinin % 12-20 kadarını kullanarak faaliyetlerini gerçekleştiren karaciğer, bilinen 500 kadar fonksiyonu yerine getirmektedir. Karaciğerin başlı başına bir üs gibi faaliyet gösterdiği alanlardan bazıları şunlardır:

HÜCRELER İÇİN GEREKEN BESİNLERİN DÜZENLEMESİNİ YAPAR
Vücudumuzdaki yaklaşık 100 trilyon hücreden her birinin, ihtiyaç duyduğu besin maddelerini alabilmeleri için gerekli düzenlemeyi yapan karaciğerdir. Bu düzenlemeyi yaparken hücrelerin nelere ihtiyaç duyduğunu çok iyi bilmesi gerekir. Fakat kendisi de benzer hücrelerden oluşan bu organın, gerekli bilgileri nerede topladığı, bunları nasıl yorumladığı ve doğru kararlara nasıl vardığı, üzerinde düşünülmesi gereken konulardır. Bir rafineride (solda) ya da bir fabrikada (sağda) işler hiçbir karışıklık olmadan yürütülür, çünkü bütün sistem özel olarak tasarlanmıştır. Karaciğer de (ortada) bir fabrika ile aynı kompleks yapıya sahiptir ve Allah'ın yarattığı kusursuz tasarım sayesinde hiçbir aksaklık olmadan sağlığımız için gerekli işlemler gerçekleştirir.

BESİNLERİ ÜRETMEK İÇİN GEREKEN HAMMADDELERİ ALIR

Karaciğerin faaliyetlerini gerçekleştirirken kullandığı hammaddeler kanla taşınır. Nasıl bir üretim tesisinde, hammadde çeşitli kanallardan alınarak daha sonra farklı malzemelere dönüştürülürse; karaciğer de kendisine ulaştırılan hammaddeleri durmaksızın sentezler, depolar veya kullanılmak ya da atılmak üzere kanla vücuda geri gönderir.

VÜCUT İÇİN GEREKLİ MADDELERİ DEPOLAR
Yüzlerce kimyasal tepkimenin yer aldığı dev bir laboratuvarı andıran karaciğer; aynı zamanda hayatın sürmesi için gerekli olan çeşitli maddelerin depolanmasını da sağlar ve bazı maddeleri de kendisi üretir. Demir, bakır, A vitamini ve D vitamini bunlardan birkaçıdır. Ayrıca, kanın pıhtılaşmasını sağlayan "protrombin", "fibrinojen" ve "heparin" gibi proteinlerin de üretim yeridir.

YAŞAM İÇİN GEREKLİ PROTEİNLERİ ÜRETİR

Karaciğerin başlıca görevlerinden biri de ihtiyaç duyulan proteinleri sentezlemesidir. Hiçbir özel eğitim görmeden ne yapması gerektiğini bilen karaciğer, sindirim sonucu ortaya çıkan aminoasitlere ait azot moleküllerini doğru yöntemi kullanarak ayrıştırır ve bunları, karbonhidrat ve yağlarla tepkimeye tabi tutarak, yeni proteinler üretir. Ayrıca, yağ ve proteinleri kullanarak bu defa karbonhidrat gibi maddeleri de üretir. Karbonhidrat ve proteinden yağ da üretebilen karaciğer, bunu depolayarak daha sonra kolayca enerjiye dönüştürülebilir.

SAVUNMA SİSTEMİNE DESTEK VERİR
Daha önce de belirttiğimiz gibi karaciğer, vücudumuzun savunma sisteminin önemli bir parçasıdır. Hata yapmaksızın zehirli maddeleri bulup etkisiz hale getirir ve sonra da dışarı atar.
Karaciğerdeki özel fagositler, kandaki yabancı maddeleri ve bakterileri temizler. Karaciğer ayrıca ilaçların zararlı toksik etkilerini giderir, bu şekilde iyileşmek amacıyla aldığımız ilaçların zehirleyici yan etkiler oluşturması engelenmiş olur. Tam anlamıyla bir güvenlik sistemi gibi çalışarak kan yoluyla kendisine ulaşan tüm zararlı maddeleri tespit eder. Dışarıdan vücudumuza giren ve kan yoluyla mide veya bağırsaklardan karaciğere gelen bu zararlı maddeleri diğerlerinden ayırt ederek tanıyan ve sonra da gerekeni anında yapan karaciğer hücreleri olmasaydı, çok basit bakteri türleri veya iyileşmek için aldığımız ilaçlar bizi bir hastalıktan diğerine sevk edebilirdi.
Yaşamımız için zaruri olan tüm bu işlemler, vücudumuzdaki 1.5-2 kilogramlık bir organ tarafından hiç ara verilmeksizin yapılmaktadır. Siz bu yazıyı okurken de bahsedilen tüm bu işlemler hiç durmadan sürmektedir. Bu mucizevi sistemde meydana gelecek anlık bir duraklama dahi, yaşamımızın son bulması veya geri dönüşü olmayan hastalıklara maruz kalmamız için yeterlidir.

Peşpeşe sıraladığımız bu işlemleri gerçekleştiren karaciğer; kendisi de protein, yağ ve su gibi yapıtaşlarından oluşan bir organdır. Senelerce eğitilmesine rağmen ancak bazı kimyasal reaksiyonları öğrenebilen ve uygulayabilen bir insandan defalarca daha fazla uzman olması ve hata yapmaksızın her tepkimeyi başarıyla sonuçlandırması insanı hayrete düşürmek için yeterlidir. Tüm karaciğer hücreleri vücudumuzda hangi maddelerin kullanılacağını bilirler. Bunları bildikleri gibi, bu maddelerin moleküler ve kimyasal yapılarından da haberdardırlar. Böylece kimliklerini tespit ettikleri farklı besin maddelerini laboratuvarlarında değişimden geçirerek faydalı maddelere dönüştürürler. Tabii bunları yaparken, protein sentezi için vitaminlere ve enzimlere ihtiyaç olduğunu, kanın temel yapıtaşı alyuvarların üretiminde demirin esas teşkil ettiğini veya kandaki şeker oranının dengede tutulması gerektiğini de çok iyi bilmektedirler!
Bu noktada karşımıza çıkan gerçek şudur; karaciğer hücreleri bu işlemlerin tek bir tanesini bile kendi kendilerine yapamazlar. Vücudumuzdaki maddelerle ilgili bilgilerden tek bir tanesinin tek bir cümlesini bile kendi kendilerine öğrenemezler. Hangi besin maddesinin nasıl işleneceğini, hangilerinin vücuda faydalı veya zararlı olduğunu, ve hangisinin depolanması gerektiğini karaciğer hücrelerine ilham eden alemlerin Rabbi olan Allah'tır.

BAKIMA İHTİYAÇ DUYMAYAN SİSTEM
Şu ana kadar anlatıldığı gibi; karaciğere kan getiren iki damar vardır; karaciğer atardamarı ve kapı toplardamarı. Bu iki damar, karaciğerin içinde kapı aralıklarına benzer yollarda ilerleyen ince dallara ayrılır. Bu damarlar vasıtasıyla karaciğerden dakikada 1.5 litre kan geçer. Bu, karaciğerden saatte 90 litre kan geçmesi yani karaciğerin bir gün boyunca 2.160 litre kanı işlemesi demektir. Ayrıca ortalama 70 yıllık insan ömründe karaciğere beslenme yoluyla 1.5 ton protein, 12.5 ton da karbonhidrat girer.

Durmadan işleyen bu sistem akılda çok büyük bir tesis veya bilgisayar kontrollü kumanda sistemleriyle donatılmış dev bir rafineri olarak canlanabilir. Bu rafinerinin durmaksızın 24 saat çalıştığını düşünelim. Üstelik bir gün bitince hiç ara vermeden ertesi gün de çalışmak zorunda kalsın. Elbette ki bu rafinerideki makinelerin bakıma ihtiyacı olacaktır diye düşünmüş olabilirsiniz. Eğer yukarıda bahsedilen sistem gerçekten bir rafineri ya da çok modern, gelişmiş bir cihaz olsaydı haftada en az yarım gün makinaları bakıma alıp bozulan parçaları olup olmadığına bakmak zorunda kalırdık.
Ancak burada bahsedilen bir rafineri değildir. Şu anda vücudumuzda herhangi bir rafineriden çok daha yoğun çalışan bir organ vardır. Karaciğer, performansından hiçbir şey kaybetmeden, yorulmadan ve dinlenmek için hiç ara vermeden tonlarca maddeyi alır, işler ve vücut için kullanılabilir hale dönüştürür. Üstelik hiç ara vermeksizin çalışmasına rağmen, sistemin işleyişini yavaşlatacak bir bakıma da ihtiyaç duymaz.
İşte bu Allah'ın üstün ve benzeri olmayan yaratmasıdır.
O, Hayy (diri) olandır. O'ndan başka İlah yoktur; öyleyse dini yalnızca Kendisi'ne halis kılanlar olarak O'na dua edin. Alemlerin Rabbine hamdolsun. (Mü'min Suresi, 65)

KARACİĞERİN KENDİ KENDİNİ YENİLEME YETENEĞİ

Karaciğer insan vücudundaki kendi kendini yenileme yeteneğine sahip tek organdır. Karaciğerin % 70 kadarı alınsa bile bir iki hafta içinde tekrar işlevlerini yerine getirecek büyüklüğüne ulaşır.
Karaciğerin rejenerasyon (kendini yenileme) faaliyetini hangi mekanizmaların gerçekleştirdiği hala araştırılmaktadır. Karaciğerin bu özelliği ilk olarak 1931 yılında Mayo Kliniği'nde iki cerrahın çalışmaları ile ortaya çıkartılmıştır. Birçok türde karaciğerin kendini yenilediği ve bunu herhangi bir tahribattan sonra hücrelerin otomatik olarak başlattığı anlaşılmıştır. Fakat sağlıklı bir karaciğerdeki hücrelerin kendiliğinden çoğalmasına rastlanmamaktadır. O halde bu organın gerektiğinde kendiliğinden bölünerek çoğalması ve karaciğeri eski boyutlarına ulaştırana dek bunu sürdürmesinin nedeni nedir? Hücreler çoğalma sırasında ne kadar daha devam etmeleri gerektiğini veya nerede duracaklarını nasıl bilmektedirler? Onlara hareket etme emri ya da dur emri nereden gelmektedir? Eğer bir yerden "dur" emri almıyorlarsa, diğer organları rahatsız edecek derecede büyümemeleri gerektiğine kendileri mi karar vermektedirler?
Karaciğer hücreleri herhangi bir zarar veya hasar gördükleri zaman hiç beklenmedik bir faaliyete girerek birdenbire çoğalmaya başlarlar. Bu olayda hayranlık uyandıran nokta, hücrelerin inanılmaz bir hızda bölünmesi ve bu sırada normal görevlerini de aksatmadan yerine getirmeleridir. Gereken yapıldıktan sonra hücre bölünmesinin ne zaman duracağına ortak bir kararla aniden son verilmesi ise daha da şaşırtıcıdır.

Karaciğerdeki tahribatın hücrelerde bölünüp çoğalma etkisi yaratan bazı faktörleri harekete geçirdiği sanılmaktadır. Bu büyüme faktörleri karaciğer hücrelerinin üzerindeki alıcılarla algılanmakta ve hücre içinde kompleks faaliyetlerin başlamasına neden olmaktadır. Böylece karaciğer hücrelerinin genetik düzeninde yeniden bir "programlanma" gerçekleşmekte ve çoğalma için gerekli faaliyet başlamaktadır.
Aynı konu genetik uzmanları tarafından incelenmiş ve karaciğerde kendini yenileyen hücrelerin kullandıkları metod ile hareket düzenleri de dikkate alınmıştır. Bu çalışmalar, "fışkıran hepatositler" olarak isimlendirilmekte ve karaciğerin merkezinden dışa doğru takip ettikleri yol incelenmektedir. Bir tek hepatositin, karaciğerin oldukça büyük bir bölümünü yenileyebileceği görülmüştür. Bu bölünerek çoğalma sırasında karaciğerdeki yeni hücrelerin hareket etmediği fakat eski hepatositlerin ilerlediği fark edilmiştir.
Yenilenme sırasında karaciğer merkezindeki karaciğer hücreleri ve diğer hücreler buradaki portal bölgeden çıkarak karaciğer toplardamarına doğru ilerler. Toplu yapılan bu hareketi bir yürüyüşe benzetmek mümkündür. Hücreler doku üzerinde yalnız bir yönde hareket ettikleri için bir hücre ne kadar merkeze uzaksa, o kadar yaşlı demektir. Bu şekilde hücrelerin yaşları, merkezden uzaklıklarına göre hesaplanabilmektedir.
Karaciğerde yaşanan hücre hareketlerinin incelenmesiyle ortaya atılan "fışkıran doku teorisi", yeni doğan her hücrenin çok iyi bildiği ve hemen uyguladığı bir harekettir. Hücrenin mitoz olarak ikiye bölünmesinin ardından yeni oluşan hücrelerden birisi, bölünen ana hücrenin eski yerini alırken, ana hücre ise bitişikteki yere "fışkırır". Ne zaman hücrelerden biri bölünse, yenilerden birisi hareket etmek zorundadır.

Bir hücre bölününce yeni oluşan, eskisinin yerinde kalır ve ana hücre ise biraz ilerler. Fakat bu hücrenin yeni yerine geçebilmesi için diğer hücrelerin tamamının biraz yukarı kayması gerekir. Bu hücreler görüldüğü gibi ne itilir ne çekilirler; yani mekanik bir faaliyet gerçekleştirmezler. Bu nedenle gerçekleşen olaya "fışkırma" denir. Hücre fışkırması ana hücrelerce beslenir ve çok hızlı gerçekleşir.
Bu mucizevi işleyişi başlangıcından sonuna kadar yaratan ve düzene koyan, gerekli emirleri veren Allah'tır. Kuran-ı Kerim'in ayetlerinde yeryüzünde karşılaştığımız her sistemin ve varlığın işleyişini düzenleyenin Allah olduğu ve insanın bu ilmi araştırıp düşünmesi gerektiği anlatılmıştır.
Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi sarıp-kuşattığını bilip-öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)

HÜCRELERDEKİ ŞUUR YARATILIŞ GERÇEĞİNİ TASDİK EDİYOR!
Vücudumuzdaki organların birbirleri ile iletişim kurmaları, hayatımızın devam etmesi için mutlak bir zorunluluktur. Bir organizmadaki hücreler görevlerini yerine getirebilmek için sürekli haberleşirler. Hücreler birbiri ile ya doğrudan temas yoluyla, ya da sinirsel, elektriksel ve kimyasal haberciler aracılığı ile haberleşirler. Ancak burada bahsedilen her organelin bir et parçası olduğunu, iletişimi sağlayan habercilerin de yine proteinler, kimyasallar ya da mineraller olduğunu unutmamak gerekir. Birbirlerine bilgiyi aktaran, bu bilgiyi anlayıp uygulamaya geçirenler de yine aynı maddelerdir. Ancak yapılan hareket çok büyük bir şuur ve akıl içermektedir.
Örneğin bir insanın karaciğerinin bir kısmı kesilip alındığında karaciğerin diğer kısmı kendi kendini yenileyerek eski halini alır. Bu sırada hücreler zaman kaybetmemek için çok hızla çoğalır. Ama asıl önemli olan hücrenin çoğalmaya ne zaman başlaması ve ne zaman durması gerektiğini bilmesidir. Burada çoğalan ve bölünen hücreler aynı anda durmaya karar vermektedirler. Daha fazla ya da daha az değil, daha önce ya da daha geç değil, aynı anda durma kararı almaktadırlar.
Bu hücrelere ilk çoğalma emrini veren, acil bir durum olduğu için hızlı davranmaları gerektiği konusunda onları uyaran, organ eski halini aldığında bunu fark edip, onları durduran kimdir? Peki diğer hücreler kimin sözüne itaat edip, çoğalmaya başlamakta, kimin sözüne itaat edip durmaktadırlar? Karaciğer isimli bir et parçasının mı? Tabi ki bir et parçasının bu üstün şuuru göstermesi, akıl göstererek karar vermesi mümkün değildir. Bu üstün akıl ve şuur alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir. Bu olaylar bize tüm kainata hakim olan Allah'ın üstün kudretini göstermektedir.
Son düzenleyen Safi; 30 Nisan 2016 00:16
Quo vadis?
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
13 Mayıs 2009       Mesaj #3
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
Karaciğer,
diyaframın hemen altında, sağ tarafta, yaklaşık olarak 2 kilogram ağırlığında, koyu kırmızı renkte yumuşak bir organdır. Yaşamak için gerekli olan birçok kimyasal olay bu organda meydana gelir. Vücudumuzdaki en büyük organdır. Safra adı verilen bir salgı üretir.Safra sıvısı büyük yağ damlalarını daha küçük parçalara ayırarak yağların sindirimine yardımcı olur. Latince adı Hepar'dır.

Görevleri
  • Günde yaklaşık olarak 4 su bardağı (1,50kg) safra salgılar.
  • Yağ, protein ve şeker metabolizmasını düzenler.
  • Vücudun ısısını ayarlar.
  • Vücuda su üretir
  • Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolar.
  • Kandaki şeker miktarını ayarlar.
  • Hormonların görevleri üzerinde etkili olur.
  • Pıhtılaşmada rol oynayan protrombin ve fibrinojeni üretir.
  • Yaşlı alyuvar hücrelerini parçalar. Embriyo döneminde kan hücrelerinin üretimini sağlar.
  • Kanda bulunan fazla glikozu glikojen halinde depo eder.
  • D, B, A ve bağırsaklarda sentezlenen, kanın pıhtılaşmasında rol oynayan K vitamini ile; demir, kalsiyum, bakır, protein ve yağları depo eder. Karotenden A vitamini sentezler.
  • Cinsiyet hormonlarının fazlasını yok eder.
  • Lenf yapımında görev alır. Antikorların önemli bir kısmını üretir.

Hastalıkları
Karaciğer yukarıda belirtilen görevlerinden herhangi birini yapamaz hale gelecek olursa, çeşitli hastalıklar ortaya çıkar. Bunların en önemlileri, karaciğer yetersizliği, karaciğer iltihaplanması, karaciğer sirozudur.Hepatit b virusu karacaiğerin disfonksiyel olmasında çok etkilidir.Virus hakkında bilgiye Hepatit b wikipediadan ulaşılabilir.

Hastalık belirtileri
Karaciğeri rahatsız olan kişiler ensede ağrı hissedebilirler, çarpıntı, iştahsızlık vardır. İdrarın rengi sabahları sarı ve koyu, daha sonraki saatlerde ise, duru ve açıktır. Sık sık idrara gider. Baldır kasları ağrır. El ve ayaklarında şişlik görülür. Geceleri uyumak istemezler ve görme ve işitme duyguları da zayıflar. Halsizlik oldukça belirgindir.
Son düzenleyen Safi; 30 Nisan 2016 00:16
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Ağustos 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Karaciğer
Sindirim borusuna ilişik en büyük bez. Ağırlığı 1.500 gramdır.
Karın boşluğunun en yukarı ve sağ bölümünde bulunur. Yerinde dururken şekli, enine ikiye bölünmüş bir yumurtanın üst yarımına benzer. Kalın ucu sağda ince ucu soldadır.

Karaciğerin üst ve alt iki yüzü ön ve arka iki kenarı vardır. Üst yüzü konveks olup diyafragmanın konkavlığına uyar. Alt yüzü konkav olup üzerinde H biçiminde ikisi paralel ortada e. nine üç oluk gösterir. Bunlardan sağ uzunluğuna oluk daha genişçe olup ön yarısında içinde safra kesesi arka yarısında da alt vena kava vardır. Sol uzunluğuna oluk içinde önde karaciğerin göbeğe kadar gelen yuvarlak bağı vardır. Karaciğerin alt yüzündeki karaciğerkapısı (porta hepatis) içinde karaciğere giren ve çıkan damar ve sinirlerle safra yolu vardır.
Karaciğerin alt yüzü, bu H biçimindeki olukla dört loba ayrılır :
1 - Sağ lob,
2 - Sol lob,
3 - Dörtgen lob,
4 - Kuyruklu lob.
Bunlardan dörtgen lob,karaciğerkapısının önünde, kuyruklu lob da arakasındadır.

Karaciğer kapısından giren ve çıkan oluşumlar şunlardır;

1 - kapı toplardamarı,
2 - karaciğer atardamarı,
3 - sinirler,
4 - lenfa damarları,
5 - karaciğersafra kanalı.

Karaciğer kapısından giren kapı toplardamarı içinde kara kandan başka sindirilmiş ve emilmiş besin maddeleri de bir takım değişikliklere uğradıktan sonra karaciğerin arka kenarı üzerindeki bir çok toplardamarlarla alt vena kavaya açılır.

Yapısı : Karaciğerin bir bağdokusundan yapılı zarfı vardır. Bunun çevresinde karaciğer peritonla da örtülmüştür. Karaciğer üzerine dikkatle bakılırsa bir çok büyük lobcuklardan meydana geldiği görülür. Her bir lobcuk yapı bakımından küçük bir karaciğer kabul edilebilir.

Mikroskop altında her bir lobcuk çokgen görünüştedir. Her bir lobcuğun çevresinde bağ dokulu bir ara var dır. Bu arada karaciğer atardamarıyla kapı toplardamarının kolları vardır ki bunlar lobcuk içinde dalcıklar halinde dağılırlar. Lobcuklarda dağılan kan, lobcukların ortasındaki merkez toplardamarlarında toplanır. Bu merkez toplardamarları birleşerek karaciğer toplardamarına açılırlar. Lobcukların çevre, sindeki bağ dokuda safra yollarının karaciğer içindeki parçası vardır. Lobcuklarda meydana gelen safra bu borucuklara dökülür, bunlar da birleşe birleşe karaciğer kapısındaki safra kanalını yaparlar. Daha sonra pankreas başının arkasından geçerek duodenumun inen bölümünün duvarı içine kanalı ile beraber ve duodenumun büyük papillası içindeki Vater ampulüne açılır.

Karaciğerin vazifesi
:
1 - Safra yapmak olup bu, bezin dış salgı vazifesidir.
2 - Glikojen yapmak, İncebarsaklardan karaciğere gelen glikoz, karaciğere gelen glikoz, karaciğerde glikojen olarak depo edilir. Karaciğer hücreleri bunu glikojen halinde saklar, lüzumunda kana tekrar glikoza değiştirerek geçirir.
3 - Üre yapmak. Azotlu maddelerin artıklarını üre haline çevirir ve bu da kana geçerek böbreklerle dışarı atılır,
4 - Antioksik vazifesi. Kana geçen faydasız ve zararlı maddeleri zararsız hale getirmeğe çalışır,
5 - Kan yapma işini uyartır,
6 - Bir iç salgısıyla kanın pıhtılaşma hassasını sağlar.

2. Alternatif : karaciğer
Vücudumuzun gerçek kimya laboratuvarı olan karaciğer, karın boşluğunun sağında yer alan iri bir bezdir (1,600 gram kadar); içinde 800-900 gram kadar kan bulunur; koyu kırmızı renktedir; lob adı verilen sayısız küçük parçacıktan oluşur; yeri, diyaframın altında, üst karın bölgesinde ve midenin önündedir.

Karaciğerin görevleri çeşitli olduğu kadar önemlidir de. Hücrelerin enerji kaynağı olan şekeri yapar; yağların özümlenmesi ve dolayısıyla sindirim için vazgeçilmez bir madde olan ödü (safra) salgılar; birçok artığın vücuttan atılmasını ve vücudun zehirlerden arıtılmasını sağlar, alkolü süzer ve kanı pıhtılaştıracak maddeleri yapar. Ayrıca birçok ilaç, ancak karaciğerde değişikliğe uğradıktan sonra organizma tarafından kullanılabilir.

Görevinin karmaşıklığı nedeniyle karaciğer nispeten nazik bir organdır; birçok hastalığa tutulabilir: en çok bilineni sarılıktır; derinin sarı bir renk almasıyla beliren bu hastalık, safranın iyi boşatmamasından ileri gelir. Karaciğerin en tehlikeli hastalıklarından biri alkol sirozudur: bu hastalıkta karaciğer büyür ve görevlerini yerine getiremez.

Hayvanların Karaciğeri

Yalnız omurgalı hayvanlarda karaciğer vardır. Büyüklüğü ve ağırlığı türlere göre değişir: sözgelimi, balıklarla yılanlarda oldukça büyük yer tutar. Birçok hayvanın karaciğerinde, bazı ilaçların yapımında kullanılan elemanlar (özellikle A ve B vitaminleri) vardır.

3. Alternatif : karaciğer

Karaciğer nedir ve vücudun neresinde bulunur?
Karaciğer kırmızımtrak kahverenginde olan çok büyük bir gudde (salgı bezi) organıdır. Diyafram ve kaburgaların altında karın boşluğunun üst kısmında bulunur. Üst karın bölgesinde enine doğru yaklaşık 20 santimetre boyunda uzamakta ve dikey olarak düzensiz bir biçimde 15 ila 17,5 santimetre olarak önden geriye yayılmaktadır. İki lopa ayrılmıştır; bir sol ve bir sağ lop! Sağ lop yaklaşık sol lopun üç misli büyüklüğündedir.

Karaciğerin fonksiyonları nelerdir?
Kimyasal tepkileri ayarlamakta karaciğer büyük rolü olan en önemli organdır. Bundan dolayı fonksiyonları saymakla bitirilemez.
önemli fonksiyonları :
a. Proteinlerin üretilmesi ve depolanması, protein metabolizmalarının birçok yan üretimlerinin tanzim ve kontrol edilmesi.
b. Şekerin depolanması ve kanda bulunması gereken şeker miktarının ayarlanması.
c. Vücuttaki toksik ve zararlı maddelerin nötralize edilmesi.
d. Depo edilmiş yağların kullanılması.
e. Kanın pıhtılaşması için gerekli maddelerin üretilmesi.
f. Safra ve safra tuzlarımın üretilmesi. Bunlar kanallardan bağırsaklara ifraz edilmekte ve sindirime yardımcı olmaktadırlar.
g. Kırmızı kan hücreleri ve başka kan elemanlarımın üretimi için gerekli ve önemli olan maddelerin üretimi ve depolanması.

Bir kimse karaciğeri olmadan yaşayabilir mi?
Hayır. Karaciğer, yaşama için gerekli olan bir organdır.

Karaciğer fonksiyonunun bozulmasının genel nedenleri hangileridir?

a. Karaciğerin enfekte olması.
b. Karaciğeri parazitlerin istila etmesi.
c. Kanser istilası.
d. Karaciğer zehirlenmesi. Bu, zehirli maddelerin yenmesiyle veya karaciğere zararlı ilaçların alınmasından ileri gelir.
e. Safra kanallarımın uzun süre tıkanmasından safra akımının engellenmesi.
f. Ciddi şekilde yetersiz beslenme.
g. Karaciğere kan akımında bozukluk.
h. "Amiloid" gibi anormal şekilde üretilen maddelerin hayati yapısının yerine geçmesi, i. Karaciğer kimyasında meydana gelen düzensizlik,
j. Siroz.

Karaciğer hastalıkları çok yaygın mıdır?

Evet. Ancak bunlar çok belirli değildir; çünkü karaciğerin hastalığa karşı koymakta olağanüstü bir kabiliyeti bulunmaktadır ve hasta olduğu zamanlar bile fonksiyonlarını yeterli şekilde yerine getirebilmektedir.

Karaciğerin büyük bir kısmı hastalanmış olsa bile yine de fonksiyonlarını yapmaya devam eder mi?
Evet.

Karaciğer hastalığının teşhisi kolay mıdır?
Hayır. Çünkü ciddi ve ilerlemiş olan bir karaciğer hastalığı yıllarca sürmüş olabilse bile, hiçbir belirti göstermemiş olabilir. Bunun nedeni ise karaciğerin büyük ölçüde görevi ile ilgili rezervlerinin bulunmasıdır.

Bir karaciğer hastalığı olduğunu anlayabilmek için ne yapılması gerekmektedir?
Hastanın sağlık tarihçesini detaylı bir şekilde incelemekle, dikkatli bir fiziki muayeneden geçirmekle ve laboratuarda kanını, dışkısını ve idrarını tahlil ettirmekle.

"Safralı", "uyuşuk" ve "rahatsız" karaciğer terimlerinden ne anlaşılmaktadır?
Bunlar karaciğerleri rahatsız olduklarını sanan kişilerin rahatsızlıklarını belirtmek için kullandıkları terimlerdir. Genellikle, bunların şikayetlerinin karaciğerle hiçbir ilişkisi olmayarak hazımsızlıktan, beslenme rejiminin bozukluğundan, duygusal düzensizlikten veya safra kesesi ve bağırsaklardan ileri gelmekte olduğu anlaşılmaktadır.

Sarılık hastalığı nedir?
Sarılık, kanda büyük ölçüde safra pigmentlerinin toplanmasından cilt ve göz yuvarlağında sarı renk gelmesiyle belirti gösteren bir hastalıktır.

Sarılık her zaman karaciğerde bir hastalık olduğunun işareti midir?
Hayır. Doğrudan doğruya kanda olan bir hastalıktan kırmızı kan hücrelerinin büyük ölçüde yok olmasından da ileri gelebilir. Ayrıca, safra kesesinin hastalanmasından dolayı safranın kanda tıkanmış kalmasındanda meydana gelmiş olabilir. Yine aynı hastalık safra kanallarında, pankreasta veya karaciğere bitişik başka organların hastalanmasından da ileri gelmiş olabilir. Bu ikinci tip sarılığa "tıkanma sarılığı" denilmektedir.

Karaciğerde akut sarı atrofi ne demektir?
Bu terim karaciğerin enfeksiyon veya kimyasal zehirlenmeden dolayı ilerleyici bir şekilde imha olduğu anlamına gelmektedir. Bu durumla birlikte, çok ciddi sarılık ve karaciğer hücrelerinin birçoğunun büzülmesi veya yok olması gelmektedir. Genellikle, bu durum çok çabuk ölümle sonuçlanmaktadır.

Kalp hastalığı karaciğere tesir eder mi?
Evet. Fonksiyonlarını iyi yapamayan zayıf bir kalp, karaciğerin büyümesine ve durgunlaşmış kanla tıka basa dolmasına yol açabilmektedir. Bu durum uzarsa karaciğer sürekli olarak sakatlanabilir.

Safra taşları karaciğer hastalığına neden olur mu?
Evet. Safra kanallarını tıkamakla safranın bağırsaklara gitmesi engellenmekte ve safra karaciğer maddesi geri tepilmektedir. Böyle bir hal karaciğer fonksiyonunun arızalanmasına ve karaciğer hücrelerinin ciddi bir şekilde hasar görmesine yol açabilir. Bu durum, devam ettiği takdirde, safra yolları sirozuna dönüşebilir.

Karaciğer, bakteri enfeksiyonundan hastalanabilir mi?
Evet. Bakteriler, ya genel olarak ya da bir veya birden fazla apseler halinde karaciğerin içerisinde bir enfeksiyona neden olabilirler. Bu gibi haller zatürree, tifo nöbeti, apandisit ve bu gibi başka hastalıkların tali komplikasyonları olarak meydana gelebilir. Asıl hastalık antibiyotiklerle etkili şekilde tedavi edilmekte olduğundan; günümüzde bu gibi tali komplikasyonlara nispeten az rastlanmaktadır.

Karaciğer başka mikroorganizmalardan etkilenir mi?
Evet. Amipli dizanteriyi getiren tek hücreli bir hayvan protozoer olan "entamoeba histolytica"dan. Çok kezkaraciğer enfeksiyonları ve apselerin gelişmesi bu tip dizanterinin komplikasyonları olarak meydana gelmektedir.

Enfeksiyöz mononükleoz karaciğer hastalığına neden olabilir mi?
Evet. Hastada enfeksiyöz hepatitte görülen belirtiler gelişebilecektir. Bu durum genellikle tamamen iyileşir ve karaciğerde hiçbir arıza bırakmaz.

Parazitler karaciğeri istila ederler mi?

Evet. Bozuk gıda maddeleri veya mikroplu su ile çeşitli tip parazitler karaciğere girme yolunu bulabilirler. Ayrıca mikroplu suda banyo yapan bir kişinin cildinden ve vücuda girebilirler. Bu hale genellikle tropik iklimi olan ülkelerde rastlanmaktadır.

Hastalıkları
Karaciğer yukarıda belirtilen görevlerinden herhangi birini yapamaz hale gelecek olursa, çeşitli hastalıklar ortaya çıkar. Bunların en önemlileri, karaciğer yetersizliği, karaciğer iltihaplanması, karaciğer sirozudur.

Belirtileri
Ensede ağrı hisseder. Çarpıntı, iştahsızlık vardır. İdrarın rengi sabahları sarı ve koyu, daha sonraki saatlerde ise, duru ve açıktır. Sık sık idrara gider. Baldır kasları ağrır. El ve ayaklarında şişlik görülür. Geceleri uyumak istemez. Görme ve işitme duyguları da zayıflar. Halsizlik had safhadadır.
Son düzenleyen Safi; 30 Nisan 2016 00:23
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
24 Temmuz 2012       Mesaj #5
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
Karaciğer
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Öd salgılamanın yanı sıra başka birtakım karmaşık işlevleri de olan iç organ. Yalnızca omurgalılarda bulunur. Yumuşakçalarda da karaciğer görevi yapan benzer bir organ vardır. Karaciğer, insan vücudundaki salgıbezlerinin en büyüğüdür. Yaklaşık ağırlığı 1,5 kg. kadardır. Ayrıca içinde 800-900 gram kan bulunur. Karın boşluğunun sağ tarafında ve diyaframın hemen altında yer alır. Kırmızımsı kahverengindedir. Alt kaburga kafesi tarafından korunur ve sağ akciğerden diyaframla ayrılır. Yerinden oynamamasını sağlayan, etrafını saran karın zarıdır. Karaciğere iki ayrı damar gelir. Karaciğer atardamarı oksijeni, kapıtoplardamarıysa bağırsaklarda emilerek kana katılan sindirim ürünlerini taşır. Karaciğer, büyük bir sağ (karaciğer kapısı) ve daha küçük bir sol lopa ayrılır. Bu loplar, atardamarların, kapıtoplardamarlarının ve öd kanallarının yer aldığı parçalara ayrılmıştır (lobüller). Karaciğerin işlevleri sayısız denebilecek kadar çoktur: Bağırsaklardan gelen şekeri glikojene dönüştürmek, depo etmek, gerektiğinde glikoza çevirmek, dokuların glikoz gereksinmesini karşılamak, protein üretmek, yağ asitlerini dönüştürmek; öd üretmek; kimi zararlı maddeleri süzerek zararsız hâle getirmek, kan hücrelerini tahrip etmek ve yenilemek, demir depo etmek ve bunu alyuvarların yapımında kullanmak vb.
In science we trust.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
1 Mayıs 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Karaciğer (Hepar)
Karaciğer, sindirim sisteminin en büyük bezidir. Ağırlığı yaklaşık 1.5 kg’dır. Karaciğerin büyük bir bölümü karın boşluğunun sağ yukarı kısmında bulunur. Diyafragmanın altında, mide ve bağırsakların üstünde yer alır. Karaciğerin büyük bir kısmı da arkada, sağda ve önde kaburgaların altındadır. Karaciğerin bir bölümü önde karın duvarı ile temas eder. Diafragmaya değen kısım dışında kalan diğer kısımları peritonla örtülmüştür.
Ad:  karaçiğer1.JPG
Gösterim: 8697
Boyut:  44.4 KB

Karaciğerin Yapısı
Karaciğerin iki kenarı ve iki yüzü vardır. Karaciğerin ön kenarı ince, arka kenarı ise kalın ve künttür. Karaciğer dokusunun dışı bağdokudan oluşan ince bir zarla sarılıdır buna glisson kapsülü denir.
Karaciğerin üst yüzü kubbe şeklindedir ve diafragmaya yapışıktır. Diafragmaya yapışık ve konveks olan bu yüzüne facies diyafragmatica denir. Facies diafragmatica peritonla örtülüdür. Peritondan oluşan ligamentum falciforme denilen bağ karaciğer üst yüzünü lobus hepatis (heparis) dexter ve lobus hepatis (heparis) sinister olmak üzere iki loba ayırır.

Alt yüzü karın organlarının üstüne oturur. Bu nedenle bu organların izlerini taşıyan girinti ve çıkıntılar bulunur. Organlara bakan alt yüze facies visceralis denir. Karaciğerin alt yüzünde „H’ harfi şeklinde oluklar bulunur. Oluklar karaciğeri dört loba ayırır. Bunlar;
  • Sağ lop (Lobus hepaticus dexter),
  • Sol lop (Lobus hepaticus sinister),
  • Dörtgen lop (Lobus quatratus),
  • Kuyruk lop (Lobus caudatus) dur.
Karaciğer oluklarından ikisi (sağ ve sol) önden arkaya uzanır. Diğer oluk ise sağ ve sol oluğu birbirine bağlar. Sağ oluğun ön tarafında safra kesesi arka tarafında ise alt ana toplardamar bulunur. Sağ ve sol oluğu enine birbirine bağlayan oluğa karaciğer kapısı porta hepatis denir. Karaciğere giren ve çıkan bütün oluşumlar karaciğer kapısından geçer.
Karaciğer kapısından giren oluşumlar kapı toplardamarı (v.portae), karaciğer atardamarı (a.hepatica) ve sinirlerdir (karaciğer sinir ağı). Karaciğer kapısından çıkan oluşumlar ise lenf damarları, vena hepatica ve safra kanallarıdır. Karaciğere giren ve çıkan bütün oluşumlara karaciğer sapı denir.
Ad:  karaçiğer2.JPG
Gösterim: 11440
Boyut:  38.2 KB

Karaciğerin mikroskobik yapısına bakıldığında dokusunda çok sayıda lobcuk olduğu görülür (Lobuli hepatis). Lobcuklar lobları meydana getirir. Lobcuklar karaciğer hücrelerinden oluşmuştur. 1-2 mm çapında olan lobcuklar enine kesit yapıldığında hücrelerin 6 köşeli olduğu görülür. Lobcuklar arasında bağdokudan yapılmış ince bir tabaka vardır. Bu tabakada kan damarlarının, safra kanallarının, sinirlerin ve lenf damarlarının dalcıkları bulunur. Karaciğer arteri ve kapı venine ait ince dalcıklar, lobcuklar içinde kapiller ağ yapar. Karaciğer kapillerinde kupffer yıldız hücreleri olarak adlandırılan hücreler bulunur. Bu hücrelerin fagosite etme özelliği bulunur. Kupffer hücreleri karaciğere gelen yaşlanmış eritrositleri parçalar, yabancı partikülleri ve hücre enkazlarını fagosite eder.
Ad:  karaçiğer3.JPG
Gösterim: 4858
Boyut:  51.3 KB
Her lobcuğun merkezinde bir merkez ven, vena centralis (santral ven) bulunur. Vena centralislerin kanı karaciğer veni olan vena hepaticaya dökülür. Vena hepatica da alt ana toplardamara açılır.
Arteria hepaticanın dalları ise karaciğer hücrelerine oksijen getirir.

Karaciğerin Görevleri

  • Safra yapımı: Karaciğer hücreleri safra üretir ve salgılar. Günde yaklaşık 6001000 cc kadar safra, safra yolları aracılığı ile duodenuma boşaltılır. Yağların sindirim ve emiliminde rol alan safranın büyük bir kısmı, ince bağırsağın son kısmı olan ileumdan geri emilir. Geri kalan kısım ise gaita ile dışarı atılır ve gaitanın rengini verir.
  • Karbonhidrat metabolizması: Karaciğer karbonhidrat ürünü olan glikozu glikojene çevirerek depolar. İhtiyaç olduğunda tekrar glikoza çevirerek kana gönderir.
  • Yağ metabolizması: Karaciğer yağ asitleri ve nötr yağların metabolizması ile kolesterolün metabolizmasında rol alır.
  • Plazma proteinleri sentezi: Karaciğer aminoasitlerden yararlanarak çeşitli proteinleri sentez eder. Albumin, fibrinojen, protrombin ve diğer pıhtılaşma faktörlerinin sentezini yapar.
  • Detoksifikasyon: Zehirsizleştirme anlamına gelen bu işlemde, vücut için zararlı olan maddeler zararsız hâle getirilir. Alkol, nikotin, barbütüratlar vb.
  • Vitamin metabolizması: Bazı mineral ve A, K, D vitaminlerini depolar. K vitamini protrombin sentezi için gereklidir.
  • Bağışıklık ve fagositoz: Retiküloendotelial sistemin % 60’ı karaciğerde bulunur. Karaciğerde bulunan ve fagositoz yapan kupffer hücreleri, kandaki yabancı hücreleri, parazit ve bakterileri fagosite eder.
Karaciğerin diğer görevleri
  • Vücut sıcaklığını ayarlar.
  • Kansızlık hâlinde alyuvar üretir.
  • Yaşlı alyuvarları parçalar. Parçalama ile biluribin pigmenti açığa çıkar.
  • Embriyo safhasında kan yapar.
  • Damar içindeki kanın pıhtılaşmasını önleyen heparin hormonunu salgılar.
  • Proteinlerin enerjiye dönüşmesinden oluşan amonyağı (NH3) üre ve ürik asidine çevirir. Ürik asidi parçalar.
  • Glikozu depolar.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
1 Mayıs 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM
KARACİĞERİN ESAS FONKSİYONLARI
Ad:  karaciğer1.JPG
Gösterim: 8014
Boyut:  40.5 KB
  • Depolama görevi ve kanın filtrasyonu için vasküler fonksiyonlar.
  • Gastrointestinal yol ile safra salgılama.
SİNDİRİME YARDIMCI GÖREVLER
  • Vücudun metabolik sistemleri ile ilişkili metabolik olaylar.
  • Besinlerle alınan yağların emülsiyon haline getirilmesi ve emilimleri için safra asitleri ve kolesterin yapımı.
  • Safra asitleri aracılığıyla pankreas lipazının aktif hale getirilmesi. 

Metabolizmaya İlişkin Görevler
Karbonhidrat Metabolizması
  • Kan glikozundan glikojen sentezleme, glikojeni glikoza dönüştürme.
  • Besinlerle alınan fruktoz ve galaktozu glikoza dönüştürme
  • Glikoneogenez
Lipit Metabolizması
  • Asetat ve karbonhidratlardan yağ asitleri ve yağların sentezi
  • Yağların doymamış hale getirilmesi
  • Kolesterin sentezi
  • Safra asitleri yapımı
Protein Metabolizması
  • Aminoasitlerden plazma proteinlerinin sentezi
  • Plazma proteinlerinin aminoasitlere parçalanması
  • Aminoasitlerin depolanması
  • Aminoasitlerin yapımı (amination), birbirine dönüştürülmesi (transamination) ve parçalanması (desamination)
Nükleotit Metabolizması
  • Nükleoprotein ve polinükleotitlerin parçalanma son ürünleri olarak ürik asit ve diğer pürinlerin yapımı
  • Ürik asidin ürikase yoluyla allontoine dönüşümü
Metabolizma artık ürünlerinin, detoksifikasyonu, dışarı atılmasına yardım fonksiyonu
  • Antikor yapımına katılma (plazma hücreleri).
  • Kana gelen mikroorganizmaların, yaşlı alyuvarların ve hücre artıklarının fagositozuna katılma (Kupffer yıldız hücreleri).
  • Bilirubinin; glukuron asidi, şekerler ya da sülfürik asitle birleşmesi (Biotransformasyon).
  • Bağırsaktan emilen zehirlerin (fenol, P-krezol, indol, skatol) sülfürik aside bağlanmak suretiyle biyotransformasyonu (detoxication). Benzoik asidin hipurik asit oluşturmak üzere glikolle birleşmesi.
  • Ürik asit ve allantoin sentezi.
  • Amonyak ve karbondioksitten üre sentezi (Krebs Henselcit siklusu).
  • Endojen ve ekzojen maddelerin sekresyonu (safra renkli maddeleri, fosfotaz, brom sulfalein gibi karaciğer test maddeleri, ilaçlar ve her çeşit toksinler).
  • Hormonların inaktive edilmesi (steroit hormonlar, antidiüretik hormon, insülin, troit hormonları)
Kan Yapımına Yardım Fonksiyonu
  • Embriyona! yaşamda ve kemik iliği bozukluklarında postnatal kompenzasyon için kan hücrelerinin yapımı.
  • Kan pıhtılaşma faktörlerinin yapımı (fibrinojen, protrombin, proakselerin, prokonvertin, kristmas faktörü, Stuart-Prower faktörü, Rosenthal faktörü, Hageman faktörü).
  • Heparin yapımına katılma.
  • Plazma proteinlerinin yapımı.
Depolamaya Yardım Fonksiyonu
  • Kan depolama
  • Glikojen ve protein depolama
  • Vitaminleri depolama (A, D, E, K, B12)
  • Demir (ferritin olarak), bakır, çinko, manganez depolanımı
  • Antipernisiyoza prensiplerinin depolanımı

Karaciğerin çıkarılması (hepatektomi)
  • Karaciğerin çıkarılması yoluyla fonksiyonları hakkında bilgi edinilebilir;
— Kan şekeri düşer, kassal zayıflık şekillenir bunu çırpınma koma ve ölüm izler.
  • Karaciğeri çıkarılmış hayvan 24 saatten fazla yaşamaz, kan üre düzeyi düşer, amınoasıt düzeyi artar.
  • Sarılık oluşur. Bilirubin, kan ve dokularda birikir, idrarla atılır.
  • Kanın pıhtılaşma yeteneği azalır.
  • Karaciğer hasarında kan galaktoz düzeyi artışı karaciğer fonksiyonu hakkında bilgi verir.
KARACİĞERDE ÜRE YAPIMI
Deaminasyon esnasında açığa çıkan NH3 üreye çevrilir ve kandan temizlenir
Ad:  karaciğer2.JPG
Gösterim: 3832
Boyut:  13.4 KB
1. Bir aminoasit türevi olan ornitin bir molekül CO2 ve bir molekül NH3 ile birleşerek sitrulin denilen maddeyi yapar.
Ad:  karaciğer3.JPG
Gösterim: 4058
Boyut:  19.2 KB

2. Bu da diğer bir NH3 molekülü ile birleşerek arginini meydana getirir. Arjinin karnitin ve üreye çevrilir.
3. Üre karaciğerden vücut sıvılarına geçer ve böbreklerle dışarı atılır. Ornitin ise tekrar üre siklusunda kullanılır.

Ürobilinojen Oluşumu
  • Bağırsağa akan bilirubin bakteriye! etki ile urobilınojene çevrilir.
  • Ürobilinojenin bir kısmı bağırsak mukozasından kana emilir.
  • Bunun büyük bir oranı karaciğer tarafından bağırsağa atılır.
  • Fakat %5'i böbrekler ile idrara atılır.
  • Hava ile temas sonucu ürobilinojen ürobiline oksitlenir.
  • Dışkıda oksitlenerek sterkobiline çevrilir.
Ad:  karaciğer4.JPG
Gösterim: 4272
Boyut:  69.4 KB

SAFRA YAPIMI
Safra bağırsakta;
1. Pankreas lipazını aktive eder, yağları emülsiyon haline getirir ve emilimlerine yardımcı olur.
  • Bu yönüyle digestif (digestive) bir salgı olarak iş görür.
2. Kolesterin gibi bazı lipitlerin ve hemoglobin parçalanma ürünlerinin vücuttan atılmalarını sağlar.
  • Bu görev ekskretorik nitelik taşımaktadır.
Safra Yolları
  • Safra ve pankreas kanallarının bağırsağa açılım yerleri, hayvan türleri arasında oldukça ayrıcalıklar gösterir;
  • İnsan, köpek, kedi ve atta anılan kanallar duodenumda birbirine çok yakın açılırlar.
DEVAMI Safra Kesesi Nedir - Safra Kesesinin Yapısı ve Görevleri
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
2 Mayıs 2016       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM
KARACİĞER:
Karaciğer ağırlığı 2 kg. kadar vücudumuzun en büyük organıdır. Karın boşluğunun sağında yer alır. Üst kısmı kubbe şeklinde diyafram tarafındadır. Alt yüzü ise çukurlaşmış ve mide bu çukura yerleşmiştir. Erkeklerde biraz ağır, kadınlarda az hafiftir.
Karaciğerin üzerinde bağ dokusundan yapılmış ‘glisson kapsülü’ ile örtülüdür. Glisson kapsülünün üzerinde karın zarı (periton) sarar.
48305d1461955552 sindirim sistemi nedir sindirim sisteminin yapisi ve gorevleri karaciger
Karaciğer lob adı verilen bölmelerden oluşur. Ortasındaki boşluktan bağırsaklardan gelen kapı toplar damarı ile aorttan karaciğer atar damarı girer. Loblar çok küçük yapılı olan lobcuklara ayrılır. Lobcuklar karaciğerin temel yapı birimleridir. Karaciğerdeki olayların hemen hepsi lobcuklar içinde meydana gelir. Karaciğer lobcuklarında üretilen safra suyu karaciğer sağ lobunun alt yüzeyindeki safra kesesinde toplanır. Safra suyunun bir kısmı da koledok kanalıyla water kanalcığıyla 12 parmak bağırsağına dökülür.

DEVAMI Sindirim Sistemi Nedir - Sindirim Sisteminin Yapısı ve Görevleri
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
22 Mayıs 2016       Mesaj #9
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Kolesterol Biyosentezi
Kolesterol beş aşamalı bir reaksiyonla asetil~CoA’dan sentezlenir
49144d1463948208 kolesterol nedir lipit44
Kolesterol membranların bir üyesi olup aynı zamanda steroidlerin ve safra tuzlarının ön maddesidir.

Biyosentez karaciğerde

(günlük üretimin yaklaşık %10’u) ve bağırsaklarda olur (yaklaşık %15).
  • Kolesterol sentezi sitoplazma ve mikrozomlarda olur asetil-CoA’nın iki-karbonlu asetat grubu kullanılır.
Olaylar 5 temel aşamayı kapsar:
1. Asetil-KoA’lar 3-hidroksi-3-metil glutaril-CoA (HMG-CoA)’ya çevrilir
2. HMG-CoA mevalonata çevrilir.
3. Mevalonat izopren esaslı moleküle izopentenil pirofosfata (IPP) çevrilir,
4. IPP squalene çevrilir
5. Squalen kolesterole çevrilir.

DEVAMI Kolesterol Nedir?
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Avatarı yok
insomnia42
Yasaklı
26 Haziran 2016       Mesaj #10
Avatarı yok
Yasaklı

Karaciğeri Temizleyen 8 Besin



Limon suyu


Her gün karaciğerinizi temizlemek ve sindirimi arttırmak için ılık su ile limon suyu için. Bir bardak limonlu ılık su boş mideye alındığında karaciğerdeki toksinlerin elenmesine yardımcı olur. Metabolizmanızı geliştirir, sağlıklı sindirimi destekler ve kabızlığı önler.

Avokado


Avokado dünyada sağlık ve güzellik için kullanımıyla bilinir ve sağlıklı yağ alımı için en uygun sebze olduğu kabul edilir. Ayrıca karaciğeri de korur. Japonya’da yapılan bir çalışma avokadonun karaciğeri galaktozamin ve benzeri toksinlerden koruduğunu ortaya koymuştur.

Zerdeçal


Zerdeçal iltihabı kurutucu bir baharattır. Hem kanseri önler hem de karaciğeri korur. Bu baharat karaciğeri temizlemenin yanı sıra metabolizmayı düzenler.

Bol su için


Karaciğeri temizlemenin en iyi yollarından biri günde 6-8 bardak su içmektir. Bu ayrıca böbreklerin temizlenmesine ve kilo vermeye yardımcı olur. Vücut her zaman nemli kalmalıdır, bunu sağlamak için en iyi yol ise bolca su içmektir. Su içmenin bir çok yararı vardır ve su karaciğeri temizlemek için en önemli yollardan biridir.


İşlenmiş yiyeceklerden uzak durun


Rafine un, şeker ve diğer ürünlerden kaçınmalısınız. Çünkü karaciğer bunları doğrudan yağa ve kolesterole dönüştürür. Yağ karın, bacak, sırt ve diğer bölgelerle kalçalarda birikebilir. Yüksek trigliserit oranları aynı zamanda kalp rahatsızlıklarına da yol açabilir.

Sarımsak


Bir diş sarımsak çok fazla tıbbi özellik taşır, bağışıklık sistemini güçlendirir ve vücudu bakteri ve virüslere karşı korur. Sarımsak ayrıca sülfür içerir, böylece karaciğerin işlevine yardımcı olan enzimlerin üretilmesinde birebirdir.

Brüksel lahanası


Brüksel lahanası bir çok beslenme programında tercih edilmemesine rağmen sağlığa yararlı bir çok özellik taşır. İçerdiği en önemli madde bir tür sülfür olan glukosinolattır ve bu madde vücuttan zararlı kimyasalların ve toksinlerin atılmasına yardımcı olur.

Yeşil çay


Karaciğeri temizlemek için yeşil çayın harika bir bitki olduğu kanıtlanmıştır. Ayrıca alkolle gelen zararlardan, tümörlerden ve hepatitten korunmak için harikadır. İçeriğindeki kateşin doğal olarak kanser ile savaşır ve karaciğerde biriken yağların çözülmesine yardımcı olur.

milliyet.com.tr
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.

Benzer Konular

12 Ekim 2014 / iloş Soru-Cevap
28 Nisan 2016 / ener Biyoloji
6 Aralık 2010 / _Yağmur_ Biyoloji
2 Mayıs 2016 / tarık Tıp Bilimleri
12 Ekim 2018 / AndThe_BlackSky Biyoloji