Arama

Ötanazi

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 19 Mayıs 2012 Gösterim: 3.787 Cevap: 2
HipHopRocK - avatarı
HipHopRocK
Ziyaretçi
2 Nisan 2009       Mesaj #1
HipHopRocK - avatarı
Ziyaretçi
Ötanazi

Sponsorlu Bağlantılar
Ötanazi (Yunanca: ευθανασία - ευ, eu, "iyi,güzel"; θάνατος, thanatos, "ölüm"), bir kişinin veya bir hayvanın yaşamını, yaşamlarının dayanılamayacak durumda olarak algılanması sebebiyle, acısız veya çok az acıtan bir ölümcül enjeksiyon yaparak, yüksek dozda ilaç vererek veya kişiyi yaşam destek ünitesinden ayırarak sonlandırmak. Ötanazi uygulaması bu üçü dışında farklı formlarda da olabilir; örneğin pasif ötanaziye kişinin tedavi edilebilecek ama ölümcül bir bulaşıcı hastalığının tedavi edilmeyerek kişinin, pasif olarak, ölümüne yol açılması dahildir. Ötanazinin farklı tipleri farklı yasal uygulamalara tabiidir. Pasif ötanazi genelde birçok ülkede, farklı koşullar altında yasalken, aktif ötanazi çoğu ülkede yasaktır. Genellikle ötanazi başlığı altında tartışılan hekim destekli intihar (physician assisted suicide) genel olarak yasadışı olmakla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri'nin Oregon eyaletinde yasaldır. Aktif ötanazi Türkiye'de yasal değildir. Yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'na göre, hastaya ötanazi uygulayan fail (hekim), tasarlayarak (taammüden) adam öldürme hükümlerine göre yargılanır ve ağırlaştırılmış müebbet (ömür boyu) hapis cezasıyla cezalandırılır. Bazı ülkelerde ötanazi yasal olmasa da, ötanazi faili cezaya çarptırılmaz.

Etimolojisi ve anlamları

Ötanazi sözcüğü Yunanca kökenlidir. Yunanca asıl sözcük: ευθανασία şeklindedir; -ευ, eu yani “iyi” ve θανατος, thanatos, yani “ölüm”den türemiştir. Buna göre yalın olarak sözcüğün anlamı “iyi ölüm”dür. Ötanazi tarihçesine bakıldığında, “iyi ölüm” olarak ötanazinin farklı şekillerde kullanıldığı görülür.
Ötanazi teriminin en eski anlamı, kişinin doğal yollardan, fazla acı çekmeden ölmesidir. Buradaki ölüm herhangi bir kişi tarafından uygulanmamıştır; yani tamamen doğaldır. Bir kişinin bir hastalık sebebiyle, acı çekmeden ve sefalete düşmeden, rahat bir şekilde ölmesi bu anlamdaki ötanaziye örnek olarak verilebilir. Ötanazi teriminin daha sonra tıpla özdeşleştirilmiş anlamı ise şöyledir: “hekimin ölümcül durumda olan ve yoğun acı çekip ölümü dileyen hastasının yaşamını acısız bir şekilde sonlandırması”. Bunun dışında ötanazi 20. yüzyılın ilk yarısında, “istenmeyen kişilerin yaşamlarının sonlandırılması”(Encyclopedia of Bioethics, s. 1421) işlemi için de kullanılmıştır. Burada istenmeyen ile kastedilen öjenik bazlı bir ayrım ile engelliler vb. toplumsal gruplardır.
Bu maddede ele alınan ötanazi, hekimin hastaya uyguladığı ötanazidir ve aktif olarak hastanın ölümüne yol açacak metotların (örneğin öldürücü bir enjeksiyon) hekimce uygulanmasının yanı sıra pasif olarak hastanın ölümüne yol açacak metotların (örneğin yaşam destek ünitesinden hastanın ayrılmasının) hekimce uygulanmasını içermektedir. Bugün ötanazi terimiyle en çok kastedilen anlam da budur. Ötanazinin bu anlamı kendi içinde farklı kavram ve terimler barındırır: aktif ötanazi, pasif ötanazi, gönüllü ötanazi ve gönülsüz ötanazi gibi.

Hekim tarafından uygulanan ötanazi tarihi

Antik Yunan ve daha sonra Antik Roma’da ölümcül hastalığa yakalanmış hastaların tedavi edilmemesi sıkça karşılaşılan bir durumdu; bu tip bir hastayı tedavi etmeye çalışmanın hekime ancak utanç ve başarısızlık kazandıracağı ve bu tip bir uygulamanın genel olarak yanlış bir uygulama olduğu kanısı yaygındı. Bununla birlikte, Hipokrat Yemini’nde açıkça belirtildiği gibi, hekimin hastaya, hasta arzu etse dahi ölümcül bir ilaç vermesi veya tavsiye etmesi yasaktır; hoş karşılanmaz (Edelstein, s.6). Bununla birlikte Antik Çağ’ın ünlü filozoflarının birçoğu, örneğin Eflatun, Aristo ve Zeno, kentin (polisin) kaynaklarını tüketen, tedavisi olmayan hastalıklara sahip hasta yetişkinlerin gönüllü olmasalar dahi öldürülmelerinin veya bakımsızlıktan ölmelerine yol açmanın (yani pasif olarak ölmelerini sağlamanın) uygun olduğunu iddia etmişlerdir (Carrick; Anagnastopoulos). Bununla birlikte kişinin kendi yaşamına son vermesi hakkındaki görüşleri daha değişkendir. Örneğin Aristo intiharı kınarken, Seneca kişilerin yaşamlarını istedikleri zaman sonlandırmaya hakları olduğunu belirtmiştir.
Hristiyanlığın yükselişiyle birlikte ötanazi konusundaki olumlu görüşler azınlığı oluşturmaya başlamıştır, zira Hristiyanlığın temel ilkelerine göre ötanazi büyük bir suç olarak nitelendirilmiştir (bknz: Ötanazi#Hristiyanlık). Bununla birlikte ötanaziyi veya kişinin ölümü seçme hakkı olduğunu savunan önemli isimler de olmamış değildir. Yazar Michel de Montaigne farklı bir perspektifle, “bizi yaşamın ölümden daha kötü bir duruma düşürmesiyle”, “Tanrı’nın bize (kendimizi öldürme) izni” verdiğini ve “en gönüllü (biçimde gerçekleşen) ölümün en iyisi” olduğunu belirtmiştir (Montaigne, 1946 [1580], s. 338). İngiliz filozof ve yazar Francis Bacon ise, hekimlerin hastaların ölümünü kolaylaştıracak bilgiye ve yeteneğe sahip olmaları gerektiğini yazmıştır. Bunların dışında İngiliz yazar John Dryden ve Charles Blount aşk acısı, onur veya sefalet gibi şeyler nedeniyle intihar etmeyi savunmuşturlar (Ferngren). Bu konuda en çarpıcı isimlerden birisi ünlü filozof David Hume olmuştur. “İntihar Üzerine” isimli denemesinde kişinin sefil bir hayatı sırf yaratıcısını mutlu etmek için sürdürmeye çalışmasını öngören dini görüşe karşı çıkar ve kişilerin otonomilerine ve özgürlüklerine vurgu yapar. Ayrıca, Antik Çağ filozoflarına benzer şekilde topluma katkısı olmamasına rağmen toplumsal kaynaklardan yararlanan bireylerin yaşamlarını devam ettirmeye zorunlu olmadıklarını savunur. Ünlü Alman filozof “Nietzsche de Hume’nin, otonomi sahibi kişilerin, toplumsal faydalılıklarını ve hazlarını yok eden bir hastalığa sahiplerse ölümlerine karar verebilme hakkına sahip oldukları, görüşünü benimsemiştir” (Encyclopedia of Bioethics, p.1425). Destekleyenlerin dışında Hume’nin görüşünü benimsemeyen birçok ünlü filozof da olmuştur, Kant gibi.
Bunların dışında Darwinizmin 19. yüzyıldaki yükselişiyle birlikte, “kutsal yaşam” kavramı büyük bir darbe almış, hekim tarafından uygulanan ötanazinin savunucularının sayısı yükselmiştir. Ayrıca doğal seçilimin, suni olarak insan türü üzerine uygulanması ve öjenik tartışmaları açısından, ötanazinin ‘istenmeyen, doğal olarak kurtuluş şansı az olan’ belirli hasta grupları ve toplumsal gruplar üzerine uygulanması tartışması da Darwinizmin yükselişiyle belirgin bir seviyeye ulaşmıştır. Alman Ernst Haeckel, 1868’de Almanya’daki, fiziksel ve zihinsel olarak tedavi edilemeyecek bozukluklara sahip kişilerin acısız bir şekilde öldürülmeleri gerektiğini savunmuştur. Nazi Almanya’sında bu tip görüşler büyük bir yükseliş göstermiş fakat 2. Dünya Savaşı sonrasında kaybolmuştur. Dünya çapında devlet politikası olarak veya akademik anlamda bu tip bir ötanazi tartışması bugün yer almamaktadır.
Bugün ötanazi taraftarları ve ötanazi karşıtları farklı argümanlarla ötanazi tartışmasına katkıda bulunmaktadırlar. Ötanazi dünya çapında kabul edilmiş, yasal bir uygulama olmamakla birlikte, bazı ülke ve eyaletlerde yasaldır ve uygulanmaktadır; Hollanda, Belçika ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Teksas eyaleti örnek olarak verilebilir. Bununla birlikte, bu ülkelerde ötanazinin uygulanması için uyulması gereken belirli şartlar ve prosedürler vardır. Pasif ötanazi, aktif ötanaziye oranla, daha yaygın bir şekilde farklı ülkelerde uygulanmaktadır.

Dinler açısından ötanazi


İslam

İslam’a göre,insan Allah tarafından yaratılmıştır ve hayat ona Allah tarafından bahşedilmiştir. Bu sebeple insanın kendi canı üzerine karar verebilme hakkı yoktur, bu hak ancak Allah’ındır. Buradan hareketle İslam dininde hem intihar hem de ötanazi benzeri uygulamalar yasaktır, katl olarak görülür. Ayrıca, hayatın uzamasını sağlayacak her türlü uygulamanın uygulanması da gereklidir ve bu tip uygulamaların, durum müsaitken uygulanmaması yani bireyin ölüme terk edilmesi de yasaktır. Bu kurallar toplumsal yararlılığını kaybetmiş topluluklar için de geçerlidir ve toplumsal yararlılığını yitirmiş veya buna hiç sahip olamamış insanların öldürülmesi veya bakımsızlıktan ölüme terk edilmesi katl ile eşdeğerdir. İnsanın Allah’dan ölümü dilemesi de İslam’da hoş karşılanmayan bir davranıştır.

Musevilik

Museviliğin ötanaziye bakış açısı, insana ve insan hayatına bakış açısı temellidir. Musevilikte insanın Tanrı tarafından yaratıldığı ve hayatın Tanrı tarafından insana bahşedildiğine inanılır ve bu kutsal metinlerde de açıkça belirtilmiştir (Yaratılış, 2:2-27). Buradan hareketle kişinin, sanki hayatı kendisi yaratmış veya hayata sahipmiş gibi davranması beklenilemez; Tanrı tarafından bahşedilen hayat yine Tanrı tarafından, Tanrı’nın dilediği anda kişiden alınacaktır, bu sebeple kişinin kendi hayatını veya bir başkasının hayatını alması meşru değildir(Yaratılış, 9:5-6). İnsanın tanrı suretinde yaratıldığı inancı Musevilikte de bulunmaktadır ve bu da hayatın ve insanın özel bir ‘kutsallığı’ barındırdığı fikrini desteklemekte, ötanaziye bu anlamda da karşı çıkmaktadır. Kişinin toplumsal yararı kalmasa ve hatta yoğun acı içinde olsa dahi, hayatını mümkün olduğu kadar uzatması şarttır. Toplumsal yararı kalmamış insanların veya ağır bozukluklarla doğmuş bebeklerin aktif olarak öldürülmesi veya bakımsızlık sebebiyle ölüme terk edilmesi de yasaktır.

Hristiyanlık

Hıristiyanlık dini Musevilik kutsal metinlerini, kutsal metinleri içinde kabul ettiğinden insan ve insan hayatına dair akaid temelde büyük oranda benzerdir. Hristiyanlığın doğuşundan itibaren, kişinin kendi canına kıyması veya başkalarının canına kıyması kesinlikle yasak kılınmıştır. İnsanın tanrı suretinde yaratılmış olması inancı Hristiyanlıkta da mevcuttur ve insan, insan hayatı özel bir ‘kutsallığı’ içinde barındırır. Hristiyanlıkta da belirli bir toplumsal grubun, örneğin toplumsal yararlılığını kaybetmiş toplulukların, canına kıyılması meşru değildir. Çok erken dönemlerden itibaren (yaklaşık M.S. 2. yüzyıl) Hristiyanlık, intihar, çocuk ve bebeklerin katli (infantisit) ve benzeri eylemleri yasaklamıştır.
Hristiyanlık tarihinin önemli isimlerinden Augustine intiharı yoğun bir şekilde eleştirmiş ve intiharı 10 Emir’den altıncısı olan “Öldürmeyeceksin” emrine karşı bir hareket olarak görmüştür. Nitekim Hristiyanlığın genel görüşü bu olmuş ve 325 yılında, Roma İmparatorluğu’nun resmî dininin Hristiyanlık olarak ilan edilmesiyle birlikte intihar katl ile aynı görülmüştür. İntihar edenlerin Hristiyan mezarlıklarına gömülmesine karşı çıkılırken, intihar edenlerin mal varlıklarına da el konulmaya başlanmıştır. Daha sonraları ünlü teolog ve filozof Thomas Aquinas da intiharı eleştirmiş ve kınamıştır. Bu sıralarda ortaya çıkan yaklaşım, bugün Katolik Kilisesi’nin intihar ve ötanaziye dair görüşlerinin temelini oluşturmaktadır.
Protestanlıkta da durum pek farklı olmasa da zaman içinde değişim söz konusu olmuştur. Her ne kadar ilk dönem Protestanlığın önemli isimlerinin görüşleri Katolik Kilisesi’nin ve ilk Hristiyan yazarlarının görüşlerinden farklı olmasa da, son dönem ve çağdaş Prostestan din adamlarının ötanazi topluluklarında yer aldıkları ve ötanaziyi savundukları da görülmüştür. Bu tip din adamlarına Joseph Fletcher örnek olarak verilebilir

Budizm

Theravada Budizminde bir rahip ölümün avantajlarından veya hayatın sefaletlerine kıyasla ölüm sonrası yaşamın iyiliğinden intiharı özendirecek şekilde bahsederse aforoz edilebilir. Ayrıca tedavi edilemeyecek derecede hasta kişilere bakarken, bu kişilerin ölümünü hızlandıracak şekilde davranmak da yasaklanmıştır(Bhikkhu).

Aktif ve pasif ötanazi

  • Temelde aktif ve pasif ötanazi şekilinde uygulanmaktadır.
  • Aktif ötanazide, doğrudan (direkt) uygulama söz konusudur. Öldürücü madde, kurtarıcı tedavi uygulanması imkânsız olan hastaya doğrudan verilir.
  • Pasif ötanazide, dolaylı (indirekt) bir uygulama söz konusu olup, hastayı hayatta tutan makineler kapatılır ya da geçici - kısmi tedaviye yönelik ilaçların verilmesi kesilerek, ağrının giderilmesi dışında bir tedavi uygulanmaz.
Aktif ve pasif ötanazi, amaç ve son açısından aynı olmakla birlikte uygulanan prosedürün farklılığı açısından, farklı yasal durumlara sahip olmuşturlar. Yine de bu iki ötanazi türü arasında gerçekten bir farklılığın olup olmadığı, eğer biri diğerinden daha iyiyse bunun pasif ötanazi mi yoksa aktif ötanazi mi olduğu etik ve felsefî bağlamda tartışılan önemli bir meseledir. Bugün yasal olarak pasif ötanazi aktif ötanaziye oranla daha iyi karşılanmaktadır ve aktif ötanaziye oranla daha çok ülkede ve bölgede yasal olarak uygulanmasına izin verilmektedir. Bununla birlikte özellikle felsefe çevrelerinde pasif ötanazinin aktif ötanaziden, belki ancak yasal olarak daha iyi olabileceğine, pratikte büyük ihtimalle daha kötü olabileceğine dair yorumlar mevcuttur. Pasif ötanazinin, karşılaştırıldığında, aktif ötanaziden daha kötü olduğunu iddia eden ünlü isimlerden James Rachels “Active and Passive Euthanasia” isimli eserinde çeşitli örnekler sunarak, niçin ötanazi uygulanacak kişinin pasif ötanazi sonucu uzun süre acı çekerek ölmesinin, aktif ötanazi sonucu kısa ve acısız bir ölümle ölmesinden daha iyi olabileceği sorusunu sormakta ve bu noktadan hareketle çeşitli örnekler sunmaktadır(Rachels). Bununla birlikte pasif ötanazinin aktif ötanaziden daha uygun ve iyi olduğunu savunan çevreler sıklıkla eylem ve eylemsizlik doktrini (acts and omissions doctrine) ve benzeri doktrin ve argümanları ortaya koymaktadırlar. Yasal açıdansa pasif ötanazide, ötanazi uygulanacak kişiye karşı aktif bir öldürme eyleminin uygulanmadığı fakat bunun aktif ötanazide söz konusu olmadığı fikri baskındır.

Hekim destekli intihar

Sık sık ötanazi başlığı altında işlenen bir başka konu da hekim destekli intihardır (physician assisted suicide). Hekim destekli intiharda, ne tam olarak aktif ne de tam olarak pasif ötanazi mümkünken, durumun salt intihar olmadığı da ortaya atılmıştır. Kısaca, hekim destekli intiharda, kişinin isteği üzerine hekim kişinin kendisini öldürebilmesini mümkün kılacak ortamı hazırlar. Burada hekim kişiyi ne doğrudan öldürmekte ne de dolaylı olarak ölmesine sebep olmaktadır yani pasif ötanazideki gibi örneğin bakımsızlık veya yaşam destek ünitesinden ayrılması sonucu ölüm mevcut değildir. Hekim sadece kişinin intihar etmesi için uygun olacak koşulları ve durumu hazırlar, ve sonuçta kişiyi öldüren yine kişinin kendisidir.
Konuyla ilgili birçok kişi hekim destekli intiharın ötanaziden daha farklı bir biçimde, intihar kavramına daha yakın olarak incelenmesinin daha yararlı olacağını savunmaktadır. Hekim destekli intihar Amerika Birleşik Devletleri’nin Oregon eyaletinde yasaldır. Bunun dışında hekim destekli intiharın savunucuları genel olarak ötanazi savunucularından daha azdır ve hekim destekli intihar genel olarak dünya çapında yasadışıdır.



Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
3 Nisan 2009       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Ötanazi

Sponsorlu Bağlantılar
Bir Hak mı?..

otanazi1Tedavisi olmayan umarsız bir hastalığa yakalanan kadının birkaç haftalık ömrü kalmıştı; ama kadın çektiği acılardan bir an önce kurtulmayı düşünüyordu. Çünkü artık dayanacak gücü kalmamıştı. Kadın, ölümünü çabuklaştıracak bir ilacın kendisine verilmesini istedi. Ötanaziye karşı çıkan doktoru, hakkında yasal bir işlem yapılmayacağı garantisini istedi. Bunun üzerine kadın, mahkemeye başvurarak doktoru hakkında dava açılmaması isteğinde bulundu. Doktor, kararı beklemeden, herhangi yasal bir güvence olmadan ilacı vermeyi kabul etti. Kadının yakınları, bu gelişmenin ülkelerinde ötanazinin yasallaşması yolunda atılan çok önemli bir adım olduğunu düşünüyorlar.
İnsanlar, farklı nedenleri olsa da, birbirlerinden hep bir şeyler isterler. Örneğin, arkadaşınız kendisi için, bir geceliğine gece nöbetini tutmanızı isteyebilir. Oğlunuz ya da kızınız, arkadaşıyla buluşacağını, bu nedenle köpeğini akşam turuna sizin çıkarmanızı isteyebilir. Doğaldır ki, anne ve baba olarak sizler de çocuklarınızdan isteklerde bulunursunuz.
Bunlar yaşam içinde, hepimizin her an karşılaşabileceği durumlar. Tıpkı bir tüketici olarak üretenlerden kaliteli ürünler istememiz, ya da başımız sıkıştığında avukatımıza koşuşumuz gibi.
Yaşamın içinde her an karşılaşabileceğimiz; ama beklemediğimiz durumlar da söz konusu olabilir. O durumlarla karşı karşıya kalındığında, istenmesi de, kabul edilmesi de çok zor bir istek gündeme gelebilir; elbette bazılarımız için.
Üzerinde duracağımız istek de hasta bir kişiyle doktoru ilgilendirir: Hastanın doktorundan kolay ya da rahat bir ölüm istemesi. Bu isteğin adını tıp dilinde ötanazi koymuşlar. Ötanazi tüm dünyada yıllardır tartışılıyor; özellikle de son otuz yıldır.
Acılar içinde kıvranan bir hastanın doktoruna "öldür beni" diye yalvarması ya da umudu kalmamış bu hastanın tedaviyi kesmek istemesi durumunda, kendi haline bırakılıp ölümüne göz yumulması... Bu istek gerçekte, bir insanın kendi bedeni ve yaşamı üzerinde ne kadar özerk olabileceği sorusunu tartışma gündemine getiriyor: Ölümün kendiliğinden gerçekleşmesini beklemeden ölmeyi istemek, ya da hasta bilincini de kaybetmişse, yaşamının sona erdirilmesi konusunda kararı bir başkasının vermesi. Bu konuyla ilgili tüm tartışmalara karşın ötanazi genel anlamda yasadışı bir uygulama; ancak konuyu farklı yorumlayan ülkeler de var. Ama ne olursa olsun, isteyenin de, isteği gerçekleştirecek olanın da en zorlandığı durum bu olsa gerek.
Bu istek öyle bir şey ki, yaşam öykünüzde her şey yolunda giderken geçirebileceğiniz, örneğin bir trafik kazasıyla her şey altüst olabilir.
Kaza sonunda beyniniz çalışır; ama vücudunuz artık sizin olmayabilir. Bu durum ne büyüdür ne de geçici bir şey. Siz artık ellerinizi, bacaklarınızı bırakın kullanmayı, kıpırdatamıyorsunuz.
Peki varoluşun anlamı nedir? Yalnızca nefes alıp vermek midir insanın yaşamda var olmasını anlamlı ve gerekli kılan şey?
"Bu kimin hayatı?" filmini izleyenler, bu örneği filmden de anımsayacaklar. Kaza geçiren bir heykeltraşın öyküsünü anlatan bu film, yaşamını sanat üzerine kuran bir adamın, salt biyolojik bir yaşam sürmek istemeyerek, ötanazi hakkı isteyişini konu ediyordu.
O halde yanıt aranması gereken soru şu: Kişi özgür iradesiyle ölmeyi isteme hakkına sahip midir, ya da sahip olmalı mı? Elbette bu sorunun yanıtını verebilmek için de, öncelikle ötanazi konusunda bilmemiz gereken kavramları incelememiz gerekiyor.
Neden Hayır, Neden Evet?

Ölme hakkı ya da ötanazi öteden beri çeşitli boyutlarda tartışılmış. Kimi grup yaşamın kutsallığı tezini öne sürerek ötanaziye kesinlikle karşı çıkmış, hayır demiş. Hayır diyenler "kutsal" kavramını farklı farklı yorumlamışlar. Kimisi dinsel, kimisi de hukuksal boyutlarıyla konuyu yorumlamışlar. Dinsel bir bakışla yorumlayanlara göre, insan yaşamı diğer canlıların yaşamlarından üstündür; çünkü kutsaldır. Allah'ın buyruklarını değiştirmek, uymamak gibi bir durum söz konusu olamayacağından, ötanazi de kabul edilemez.
Yine aynı tezi hukuksal boyutuyla savunan grup, çıkış noktasını insan yaşamının dokunulmazlığından başlatmış. Bu gruba göre, dokunulmazlık elbette devlete ve ikinci kişilere karşı savunulacaktır. Ama ayrıca kişi, kendisini kendine karşı da savunmalıdır. Zaten laik bir ülkede, ülkenin hukuki düzenlemesi yaşamın dokunulmazlığından söz eder ve böyle bir hukuk düzenini korur. O halde ötanazi söz konusu olamaz.
Ötanaziye evet diyenler de, tıpkı hayır diyenlerde olduğu gibi, evet'i farklı yorumluyorlar. Yaşamın istenmeyen niteliği, yaşamı yaşamaya değmez hale getirebilir. Bu durumda yaşamla ölüm arasında bir seçim yapmak söz konusudur ki, insan bu seçimi yapabilme özgürlüğüne sahip olmalıdır.
Buraya kadar bir uzlaşı içinde olan evet'çileri birbirlerinden ayıran yaklaşım şu noktada başlar: Bir grup, "kötü yaşamı uzatmamak gerekir" der. Diğer grupsa, bu konuda kişisel bir seçim yapılabileceğini söyler. Sonuçta yine birleşirler: Ötanazi, hukuka uygun olmalıdır.
Etkin ya da Edilgen; İstemli-İstemdışı

Ötanazi Yunanca bir sözcük. "Euthanatos" sözcüğünün başındaki eu kolay ya da iyi anlamına geliyor. Thanatos ise ölüm demek. Yani iyi ölüm. Ölümün iyisi biraz tuhaf geliyor; ama iyi ölüm de farklı farklı yaşanıyor. Bunlara adlar da verilmiş. Edilgen iyi ölüm ya da etkin iyi ölüm diye. Buna istemli ya da istemdışı ya da istemsiz iyi ölümler de deniliyor.
Bütün bu kavramlar ötanazi olaylarını ayrıştırma yolları olarak tanımlanıyor. Örneğin, kişinin ölümüne izin mi verildi yoksa kişi öldürüldü mü? Eğer hasta tarafından izin verildiyse, edilgen ötanazi söz konusu. Ama hasta öldürüldüyse etkin ötanazi deniyor. İstemli ötanazi de aynı anlamı taşıyor. İstemli ötanazide hasta kendisi ölmeyi istiyor. Bunu da açıkça belli ediyor. İstemsizde, ölmeyi istemiyor ve bunu da açıkça belirtiyor. İstemdışı ötanazideyse kişinin ölmeyi isteyip istemediği bilinmiyor. Özetlersek, edilgen ötanazide, hastanın bir süre daha yaşamasını sağlayacak tıbbi yardım ve tedavi, hastanın isteğiyle kesiliyor ve ölüm hızlandırılıyor. Etkin ötanazideyse, ani ölüme yol açacak bir ilaç, öldürücü dozda hastaya veriliyor ve ölüme neden olunuyor.
Dünyanın Ötanaziye Tavrı

Dünya ülkelerinin ötanazi konusuna bakışları, bazı ayırımlar olsa da şimdilik pek farklı değil. Ötanazi pek çok ülke tarafından suç kabul edilmekte. Ama suç kabul etmenin pek çok farklı yolu var. Suçun niteliği ve cezası ülkeden ülkeye değişiyor.
Türkiye, ötanazi ile ilgili herhangi bir özel hükmü ceza yasalarına koymamış. Ama pratikte ötanazi uygulayan kişinin yaptığı da kasten adam öldürme olarak kabul ediliyor. Ayrıca, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi'nde de ötanazi uygulaması yasaklanmış. Bir de Sağlık Bakanlığı'nın Hasta Hakları Yönetmeliği var. Bu yönetmeliğe göre de ötanazi yasak. Yönetmelikte bu konu şöyle geçiyor: "Tıbbi gereklerden bahisle, veya her ne suretle olursa olsun, hayat hakkından vazgeçilemez. Kendisinin veya bir başkasının talebi dahi olsa, kimsenin hayatına son verilemez."
Ülkemizdeki çoğu ceza hukukçularına göre de ötanazi suç olarak kalmalı. Bunu savunuyorlar, ama bir farkla savunuyorlar. Bu suç kasten adam öldürmeyle bir tutulmamalı. Böyle düşünenlerin yanı sıra bir de, hakimin takdir yetkisinin genişletilerek, ya da bu konuyla ilgili ayrı bir suç tanımı yapılarak, ötanazi uygulayanlara daha hafif cezalar verilmesini savunanlar da vardır.
Ülkemizde konuyla ilgili kamuoyu araştırmaları da yapılmış. Örneğin, Ceza Hukuku, Kriminoloji ve İnsan Hakları Derneği'nin yaptığı bir kamuoyu araştırmasında katılımcılara "İyileşmez bir hastalığa yakalanan bir hastanın insan haysiyetine uygun bir şekilde ölmek istemesi (ötanazi istemesi) temel bir hak sayılmalı mıdır?" sorusu yöneltilmiş. Araştırma, Türkiye genelinde 8386 kişi arasında yapılmış ve yüz yüze görüşme yöntemi uygulanmış.
Araştırmanın sonucu şöyle: a) Evet insan yaşamak isteyip istemediğine kendisi karar verebilmelidir; yaşamak bir hak ise, sürünerek değil insanca ölmek de bir haktır (%40,26). b) Hayır, ölmek istemek bir hak olamaz; belki tıp bilimi yeni bir buluş yapar ve iyileşmez hastalık iyileştirilebilir (%49,85). c)Fikrim yok (%9,89).
Araştırmanın sonucuyla ilgili yorumsa şöyle yapılmış: "Bu sonuçlar halkımızın ötanaziye sıcak bakmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Fikrim yok diyen kararsızların oranının yüksekliği ise dikkate değer bir husustur."
Halkımız bu araştırma sonucuna göre ötanaziye sıcak bakmıyor. Peki hekimlerimiz bu konuda ne düşünüyor? Bu soruya da yanıt aranmış ve 300 hekim arasında bir araştırma yapılmış. Mayıs 1992'de, III. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi'nde sunulan bu araştırmaya göre, hekimlerimizin %48'i istemli edilgen ötanaziye evet yanıtını vermişler. İstemdışı edilgen ötanaziye ise %37'si evet demiş. Hekimlerimizin %89'u, etkin ötanaziye hayır yanıtını vermişler.
Bir başka araştırma, Ankara'da 1007 hekim arasında yapılmış. "Yaşam kalitesini artıramadığımız bir hastayı canlı tutmak, ona acı çektirmektir." biçimindeki, hem edilgen hem de etkin ötanaziyi içine alan bu maddeye hekimlerimiz %44,8 oranında katılmışlar. Hekimlerimizin önemli bir kısmı, bu araştırmada, yaşam desteklerinin çekilmesi anlamında pasif ötanaziyi kabuledilebilir bulmuş; edilgen ve etkin ötanaziye ise yarıdan fazlası hayır demiştir.
Ötanazi diğer pek çok ülkede yasaklanmış. Örneğin, Fransa, Belçika, İtalya, Yugoslavya, bu ülkelerden birkaçı.
İngiltere'de ise ötanazinin yasallaşması yolunda önemli gelişmeler yaşanıyor. Ama yine de genelde hakim olan düşünce yaşamı uzatmak için her türlü olanağı kullanmadan yana: buna modern teknoloji de dahil.
Avustralya'nın Kuzey Bölgesi'nde çıkarılan bir yasayla önce ötanazi uygulamasına izin verilmiş; ama sonra bu yasa yürürlükten kaldırılmış.
İstisna dediğimiz durumlarsa, örneğin Amerika'daki bazı eyaletlerde yaşanıyor. Bu eyaletlerden biri Oregon. Bir gazete haberine göre, Oregon Anayasa Mahkemesi, 16 Ekim 1997'de aldığı bir kararla, alt mahkemenin itirazını reddedip, doktorların hastanın durumunun kötüye gitmesi halinde, kişinin isteği de söz konusuysa ölüm hakkının kullanılabileceğini kabul etmiş. Yine, Amerika'da ilk olarak California eyaleti, 1976 yılında Doğal Ölüm Yasası'yla, hastanın hastalığın belli aşamalarına girmesi halinde ölmek istediğini belgeleyen, önceden vermiş olduğu direktifi göz önüne alarak, edilgen ötanazi uygulamasını kabul etmiş. Bu kabulleniş yıllar içinde de yaygınlık kazanmış. Hatta hasta, kendisiyle ilgili tıbbi kararlar konusunda birini vekil bile bırakabiliyor. Bu vekil gerektiğinde hastanın yaşamıyla ilgili kararları da alabiliyor. Şikago'da 250'den fazla hekimin katıldığı bir ankette, hekimlere yöneltilen bir soru ve alınan yanıtlar çok ilginç. Soru şu: Hekimler, şu anda tedavisi olanaksız bir hastalığa tutulmuş yetişkinlere ötanazi uyguluyorlar mı? Yanıtlara göre uyguluyorlar. Çünkü soruyu yanıtlayanların % 61'i evet demiş. Kısaca, bugün Amerika Birleşik Devletleri'nde edilgen ötanazi kabul görüyor. Ama etkin ötanazi yasal değil. Fedaral Yüksek Mahkeme, bu ikisi arasında fark olduğu hakkında kararları pek çok kez vermiş. Örneğin, bu kararlardan biri şöyle: Yaşam destekleyici tedaviyi kesen hekim, yalnızca hastanın isteklerini yerine getirmiştir. Ama ölümcül hastanın intiharına yardım eden hekim, öncelikle hastanın ölmesini amaçlamıştır.
otanazi2Bu noktada hemen çoğumuzun adını bildiği bir Amerikalı hekime sözü getirelim. Çünkü istemli ötanazide kötüye kullanılabilecek ya da kötü sonuçlara yol açabilecek durumların söz konusu olabileceği hep belirtilir ve bu hekim de, bu sakıncanın tipik bir örneği. Adı John Kevorkian. O, ABD'de isteyen hastaların ölümlerine yardımcı oluyor. Kendi başına hasta ile görüşüyor ve birlikte ötanaziye karar veriyorlar. Ona "Doktor Ölüm" ya da "İntihar Danışmanı" diyenler var. Emekli bir patoloji profesörü olan Kevorkian, yürüttüğü "ötanazi hakkı" kampanyalarıyla da adını duyurmuş. Hatta bu konuda kitaplar bile yazmış. 50'ye yakın hastanın ölümünde yol gösterici olan bu doktor ve onun gibileri, bilim adamlarınca tehlikeli ve yanlış yola sapmış kabul edilmekte. Çünkü hekimle hastası arasındaki ilişkide bir güç dengesizliği söz konusu olabilir. Bu durumda hekim hastasını objektif olarak aydınlatır. Ama ötanazi gibi hassas bir konuda hastaya sunulacak psikiyatrik yardımın yanı sıra, bir başka hekimin de kontrolü olmalıdır. Oysa Kevorkian ne bir psikiyatristtir, ne de ikinci bir doktorla beraber çalışır. Ülkede etkin ötanazi yasak olmasına karşın, Kevorkian'ın icat ettiği intihar makineleriyle ölümcül hastalar yaşamlarını sona erdirmiş bulunuyorlar. Bu örnekte olduğu gibi daha birçok sakınca söz konusu. Hollanda'da durum farklı. Bu ülkede etkin ötanazi de edilgen ötanazi de uygulanıyor. Ama biraz farkla. Etkin ötanaziyi uygulayan hekim, hastanın ölümünü bir ötanazi uygulaması olarak, özel bir bildirim prosedürüne uygun olarak savcılığa bildirmek zorunda. Edilgen ötanazi ise, bu ülkede doğal ölüm olarak kabul ediliyor ve kayda geçiyor.
Hollanda'da ötanazi isteyen hastaların büyük bir çoğunluğu, bunu manevi acı çekme, onurlarını kaybetme durumunda kaldıkları için istediklerini belirtmişler. Fiziksel acı nedeniyle ötanazi isteyenlerse oldukça azmış. Bir de, ister evde, ister hastahanede uygulansın, ötanazi yapılan hastadan ücret alınmıyor!
O Halde...

Etkin ya da edilgen ayrımı yaparak, sonucu farklı olmayan bir gerçeği farklıymış gibi göstermek ne derece doğru? Ya da, yaşam dinsel ve toplumsal bir değer mi, yoksa kişinin özerk biçimde karar vermesi gereken bir konu mu?
Ülkemizde bu tartışmaların geçmişi çok yeni. Yaşam söz konusu olduğunda ölümle sonuçlanacak bir karara nasıl bakılmalı? Çok zor bir soru. Etik açıdan bakıldığında daha da zor yanıt vermek. Üstelik istismara da açık. Ama bir gerçek var: Ülkemizde ötanazi yasak. Etkiniyle, edilgeniyle! Siz en iyisi bu tartışmaların hangi yanında olacağınıza karar vermeden önce, kişisel seçiminizde sizi aydınlatacak kaynaklara başvurun. Örneğin Sibel İnceoğlu'nun kitabı "Ölme Hakkı" bu kaynaklardan biri. Sonra ya yaşamı kutsal sayın, ya da kaliteli yaşamı savunun. Size kalmış.
Gülgün Akbaba
Kaynaklar

Hipokrat Andı ve Ötanazi

hipokratEskiçağın en ünlü hekimlerinden biri o. Hatta tıbbın babası sayılıyor. Yaşamı hep ders vermekle geçmiş; yetiştirdiği öğrencileri de onun öğretilerini yaygınlaştırmışlar. Adı Hipokrat; İÖ 460 yıllarında doğmuş. Tıbbın babası olmasının yanı sıra, günümüze kadar gelen ve onun adıyla anılan bir de andı (yemini) var. Bu hekimler için kutsal bir ant.
En kutsal inançlarım önünde öğretmenlerim, meslektaşlarım ve burada bulunanlann önünde, kendimi ve onları hipanttanık tutarak, söz verip, and içerim ki: Bu yüce sanatı bana öğreten öğretmenlerimi annem ve babam gibi tanıyacağım. Elimde olan iyiliği onlardan ve çocuklarından esirgemeyeceğim. Meslektaşlarım kardeşlerim olacaktır. Hekimlik mesleği bilgilerimi yasal hakkı olmayanlara öğretip, onların yasadışı hekimlik etmelerine destek olmayacağım. Benden zehir isteyene onu vermeyeceğim gibi, kiınseye ölümün yolunu göstermeyeceğim. Yasal gerekler dışında çocuk düşürtmeyeceğim. Yetkili olmadığım müdahaleleri yapmayacağım. Onları ehline bırakacağım. Kimsenin bedenini ve kişiliğini kötüye kullanmayacağım. Hastalarımla cinsel ilişkide bulunmayacağım. Nereye girersem gireyim hastaya yardım için gireceğim. Kasıtlı bütün kötülüklerden kaçınacağım. Gerek mesleğimi uygularken , gerekse onun dışında görüp işittiklerimi bir sır gibi saklayacağım; hiç kimseye açmayacağım. Bütün ömrümü dürüst ve temiz bir insan olarak geçireceğim. Eğer bu andımı tutar ve verdiğim sözden dönmezsem bütün insanlar arasında şerefle anılayım; verdiğim sözden dönersem, bunun tersine uğrayayım.
Yukarıdaki alıntı tıp fakültelerinden mezun olan hekimlerin andı. Bu andın değişik aktarımları da var. Binlerce yıldır uygulanan metinlerin hepsi Hipokrat ilkelerini yansıtıyor. Ancak konuyla ilgili olarak bu metinde önemli olan, "Benden zehir isteyene onu vermeyeceğim gibi, kimseye ölümün yolunu göstermeyeceğim" cümlesi. Yani Hipokrat andında da ötanazi yasak. Ama etkin ötanazi yasak.
Ancak bu andla ilgili tartışmalar da var. Örneğin, antta bulunan etkin ötanazi yasağının, Eski Yunan tıp pratiğiyle, o dönemde yazılan yazılarla, uygulamalarla ve halkın görüşleriyle uyuşmadığı düşünülüyor. Anttaki yasağın Pitagorasçıların, yaşamın kutsallığı anlayışını yansıttığı, o düşüncenin ölüme karşı tutumunun anlatımı olarak görülüyor. Yani bu andın Hipokrat tarafından mı, yoksa Pitogorasçı bir başka hekim tarafından mı yazıldığının belli olmadığı öne sürülüyor.
Bu düşüncede olanlar ya da bu düşüncede olanların bir kısmı, ant hakkında düşüncelerini değiştirmişler. Onlara göre, artık hasta hakları da, hekim hakları da belirginleşti ve bu durumda mesleğin kuralları yeniden değerlendirilmeli. Hekim karar verirken, hastanın yaşama ve ölüme bakışını, hastanın yaşamaktan ne anladığını öğrenmek isteyebilmeli. Dolayısıyla hastanın istekleri onun için önemli olmalı. Eğer hekimin tüm yardımlarına karşın hasta tedaviyi reddediyorsa, hekimin müdahale etmeme yükümlülüğü kaçınılmaz bir görevdir ve bu bir çelişki değildir.
Quo vadis?
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
19 Mayıs 2012       Mesaj #3
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Ötanazi
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Can çekişme durumunda, iyileşme olasılığı olmayan hastalarda ya da kendi başına yaşamını sürdüremeyecek derecede sakat olanlarda acısız bir yöntem kullanarak yaşamı sona erdirme. Türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülkede ötanazi kasten adam öldürme suçuyla eş tutulur ve bunu uygulayan kişi bu suçtan yargılanır. Ancak eylemin amacı göz önüne alınarak cezayı hafifletici neden olarak kabul edilir ve ceza buna göre takdir edilir. Hekimin, hastanın dayanılmaz derecede acı çektiğini görerek, yaşamı kısaltacağını bilse de, acıyı dindirecek ilaçlar uygulaması ötanazi değildir ve bununla karıştırılmamalıdır.
theMira