KALP, -bi a. (ar. kalb).
karşılaştırmalı anatomi
•
Omurgasızlar. Dolaşım aygıtı ilk olarak nemerteslerde ortaya çıkar, ama bunun kasılgan bir bölgesi yoktur; kanın harekete geçmesini vücudun genel hareketleri sağlar. Sırt atardamarında kanın arkadan öne doğru ilerlemesini sağlayan kasılgan damarlar halkalısolucanlarda ortaya çıkar; buna az kıllı solucanlarda 5 çift “yan kalp" eklenir. Eklembacaklılarda, sırt atardamarının kuyruk kısmının tümü bölütlü bir kalptir; bunun her bölütü, kan boşluğuna bağlı kalp çevresi sinüsüne deliklerle birleşir. Yumuşakçalarda sırtta bulunan kalp, bir karıncık şekline dönüşmüş olup buna solungaçlardan oksijenlenmiş kanı alan 1 (karındanbacaklıların birkaçı), 2 (genel durum) ya da 4 (nautilus) kulakçık açılır. Kafadanbacaklılarda, kanı solungaçların kılcal damarlarına iten, buna benzer toplardamar ya da solungaç kalpleri vardır. Derisidikenlilerde kalp yoktur. Pogonofo- ra’da kalp ilkel kordalılarda olduğu gibi karın atardamarının kasılabilir duruma dönüşmüş halidir, ama kan yine omurgalılardaki akım yönünün tersine akmaya devam eder.
•
Omurgalılar. Omurgasızların kalbi genellikle atardamar üzerinde olduğu halde, omurgalılarınki temelde toplardamar üzerindedir. Art arda 4 odacıktan oluşur -toplardamar sinüsü, atrium, karıncık ve aort soğanı- ve balıkların tüm embriyonlarında ve erginlerinde solungaç damarlarının üst başında yer alır. Bundan başka, kalp S şeklinde kıvrılarak toplardamar sinüsü ile atrium, karıncıkla aort soğanına göre sırtta bulunur. Balıklardan dört- ayaklılara (akciğerli balıklar ve amfibyumlar) geçişte atrium iki kulakçığa ayrılır, sağdaki toplardamar sinüsüne bağlanır ve akciğerlerden gelen oksijenlenmiş kanı alır. Amfibyumlarda, karıncık tek kalır, ama aort soğanı sarmal bir kapakla ikiye ayrılır ve durum kanların karışmasını önemli ölçüde azaltır Karıncığın hemen hemen tümüyle ayrı iki odacığa bölünmüş olduğu sürüngenlerde kan ayrılığı azalmış ve oksijenlenmiş olarak devam eder. Nihayet, timsahlarda, kuşlarda ve memelilerde tamamen ayrı iki karıncık bulunur. Bununla beraber, timsahlarda, iki aort yayı arasında bir delik (Panizza deliği) vardır ve bu delik hayvan su altına daldığında önemli rol oynar. Sıcakkanlılarda (kuşlar ve memeliler) tamamen birbirinden ayrı iki dolaşım bulunur: sol kalbe bağlı olan genel dolaşım (akciğer toplardamarları, aort) ve sağ kalbe bağlı olan akciğer dolaşımı (ana toplardamarlar, akciğer atardamarı). Kalp içzarının bağdokusu bazı memelilerde (at, köpek) kıkırdaklaşabilir, hatta kemikleşebilir (sığırlarda kalp kemiği). Kalp kası lifleri, amnionlularda ortaya çıkan bir koroner damar sistemiyle beslenir.
•
Lenf kalpleri. Omurgalıların lenf sisteminde birçok kasılabilir organ bulunur; bunların sayısı ayaksız amfibyumlarda 200’e kadar çıkabilir Kuşlarda bu sayı azalır, memelilerde lenf kalbi hiç bulunmaz.
insan anatomisi insan türünde, kalp aşağı yukarı yumruk büyüklüğünde ve içi boş bir kastır. Biçimi önden arkaya doğru yassılaşmış koniyi andırır; koninin tabanı yukarıya ve arkaya, ucu aşağıya, öne ve sola bakar.
Kalp, göğüs kafesinin, iki akciğeri birbirinden ayıran orta boşluğunda bulunur. Bu durumda omurganın, yemekborusu- nun ve inen aort parçasının önünde bulunur. Böylece göğüs çeperinin arkasında yer alarak çarptığı zaman kalp önü boşluğu'na doğru atılır. Bu nedenle, kalbin ucu beşinci kaburga kıkırdağının üst kenarı üzerinde, göğüskemiğinin ortasından 8 cm ötede, yani sol meme başının az iç tarafında ve altında çarpar Kalbin dış yüzünde, hemen hemen iç boşlukların ayrım çizgilerine uyan ince oluklar bulunur.
Aslında, kalp hemen hemen birbirinin benzeri ve sıkıca birbirine kaynaşmış iki organdan yapılıdır: içinde oksijensiz kan bulunan sağ kalp ve oksijenli kan bulunan sol kalp. Bu iki organ arasında hiçbir ulaşım yoktur, ama her ikisi de 2 boşluğa ayrılmıştır: üsttekine kulakçık, alttakine karıncık denir.
iki karıncık'ın da çeperleri kalındır; ikisinin de biçimi ucu aşağıya bakan bir koniyi andırır; tabanlarında iki delik vardır. Bu iki deliğin büyüğü, kulakçıkla karıncığı birbirine birleştirir. Bu delik üzerindeki bir kapak kanın karıncıktan kulakçığa geri gitmesini önler; kapaklardan sol kalptekine mitral ya da kapak, sağdakine triküspit ya da üçlü kapak denir. Karıncığın tabanındaki öteki delik bir atardamar deliğidir (sol karıncıktaki aort için, sağ karıncıktaki akciğer atardamarı için); atardamar deliklerinin her birinde, güverçin yuvası gibi yarım ay biçiminde üç küçük zarsı kıvrım bulunur; bunlara sigmamsı kapakçıklar denir; kalbin kasılmasından sonra kanın karıncığa geri dönmesini bu kapakçıklar önler. Karıncıkların iç yüzü, "et direkler” ve “kalp direkleri" denen kabarcıklarla örtülüdür; ikili ve üçlü kapakların işlevlerini düzenleyen kiriş telleri bu çıkıntılara yapışır.
Kulakçıklar ince çeperlidir ve küp biçimindedir; alt yüzlerinde kulakçık-karıncık deliği, öteki yüzlerinde toplardamar delikleri bulunur (sol kulakçıktaki akciğer toplardamarı, sağda kulakçıktaki üst ve alt ana toplardamarlar için). Kulakçıkların her birinde kulacık denilen küçük uzantılar vardır. Embriyon evresinde, kulakçıklar da karıncıklar gibi kendi aralarında birbirine kan geçirir. Bu bağlantı kalbin gelişmesi sırasında kapanır, kulakçıklar arası deliğin kalıntısı, solunum başlamasıyla akciğerlerde değişen basınç yüzünden doğumda tıkanır. Bu deliklerin kapanmayarak sürüp gitmesi, patolojide doğuştan kalp içi shunt (yol değiştirici) olarak tanımlanır.
Kalp, fibroseroz bir zar olan perikart (kalp dışzarı) ile örtülüdür, iç yüzü ise en- dokart denen düz, pütürsüz ince bir.zar- la kaplıdır Kalbin kas kısmına miyokart denir.
Kalp aorttan çıkan iki atardamarla beslenir: sağ ve sol koroner atardamarlar. Yine "koroner” adıyla anılan toplardamar atardamarlarla homolog değildir, doğrudan doğruya sağ kulakçığa dökülürler. Kalbin sinirlerinin hepsi vagus siniri ve sempatiğin dallarından meydana gelen kalp sinir ağından gelir.
insan fizyolojisi
Kalp, kanı damarlara iten organdır; boşluklarında oluşan basınç sayesinde bu itmeyi öyle yapar ki, kan basıncın kuvvetli olduğu yönden en zayıf olduğu yöne doğru ve geri dönemeyecek şekilde akar. Basıncı kalbin kasılması sağlar. Kalbin kasılmasına sistol. gevşeme ya da dinlenme evresine diyastol denir. Kasılma ana toplardamarların kalbe girdiği noktadan başlar. Oradan kulakçıklara, sonra karıncıklara yayılır. Kalpte başlangıç olarak alınan bir kasılma olgusundan, bu olgunun ilk yinelenişine kadar süren enlemesine siner- jik, boylamasına ardışık hareketlerin tümüne birden kalp atışı denir. Bu olgu sırasında önce iki kulakçık, ondan sonra da iki karıncık birlikte kasılır. Bu güdümlü kasılmalardan ayrı olarak kanın kalp boşluklarında yer değiştirmesini kalp kapakları yönlendirir ve böylece kan toplardamarlardan kulakçıklara, oradan karıncıklara, oralardan da atardamarlara akar.
Kalbin kasılmasını kendi iç sinir sistemi yönetir (Keith ve Flack düğümü, Tavvara düğümü, His demeti); bu sistem kalbin özerk olarak çalışmasını sağlar; ayrıca kalbin kendi dış sinir sistemi (kalp sinir ağı), üst sinir merkezlerinden (soğanilik) gelen uyarıları iletmek suretiyle iç sinir sisteminin düzenli çalışmasını sağlar. Soğaniliğin görevi kalp kasılmasının genlik ve frekansını organizmanın gereksinimlerine göre ayarlamaktır.
Kalbin dakikadaki atım sayısı, fizyolojik duruma göre değişir ve kan çıkışını organizmanın gereksinimine uyarlar. Sinirlerden yoksun bir kalp üzerinde kendi kendine 90-100'e çıkan atım sayısı, vagus sinirinin (parasempatik sistem) sürekli etkisi altında normal sayısı olan 70’e iner, ondan sonra parasempatiğin gevşemesi sonucu önce biraz hızlanır, sonra gene Sem patik sistemin etkisiyle 100’ün üstüne çı kar.
Kalbin atım sayısı, dinlenme halinde^ ken çocukta erişkinden daha yüksektıı meme çocuğunda daha da hızlı olup da kikada 110-120 dolaylarında bulunuı Enerji tüketimini gerektiren tüm durumlar da kalp atım sayısı yükselir: örneğin fiziksel çaba, sindirim, ateş, aşırı tiroit çalışması.
Kalp atışı sırasında sadece kapakların kapanma sesi işitilebilir. Dinlemede, önce kulakçık-karıncık arası kapakların (mitral ve triküspit) kapanmasına denk gelen ve sistolun başlangıcını oluşturan boğuk bir ses gelir (B1 sesi); ondan sonra sistolu örten kısa bir sessizlik duyulur; sessizlik aort ve akciğer atardamarı kapakçıklarının kapanmasıyla sistolu sona erdiren ve diyastolu başlatan patlayıcı bir ikinci sesle (B2) son bulur; bunun arkasından diyastolu örten uzun bir sessizlik gelir; o da B, ile son bulur ve devir yeniden başlar.
Dinlemede duyulan anormallikler, fizyolojik seslerin nitelikleriyle ve sistol ya da diyastol zamanlamasıyla ilgilidir; sesler çok sert, patlayıcı, boğuk, çiftleşmiş (sağ ve sol kapakların aynı anda.birlikte kapanmaları durumunda) olabilir, hatta bunlara başka sesler eklenmiş olabilir: tiplerine göre, sufllar (üfürümler), gümbürtü, sürtünme ya da dörtnal sesleri.
insan patolojisi
Kalp hastalıkları şöyle sıralanabilir:
1. kalp dışzarı bozuklukları ( PERİKARDİT);
2. koroner atardamarlardaki bozukluklar (hemen hemen her zaman ateroskleroz- dan ileri gelir ve genellikle kalp kası kansızlıklarına ve enfarktüse neden olurlar);
3. kalp kası bozuklukları (kendi liflerinin iltihabından ya da yozlaşmasından ileri gelir) [MİYOKART ve MİYOKARDİT];
4. irâlp iç zarı bozuklukları (ENDOKARDİT); kapakçık lezyonları da buna girer. Bu lezyonlar, aort ve akciğer atardamarındaki kapakçıklarda ya da kulakçık-karıncık arası kapaklarda (solda mitral, sağda triküspit) yerleşebilir. Lezyonlar, kapaklar tam kapanamıyorlarsa bunlarda darlığa ya da yetersizliğe neden olurlar; darlık ve yetersizlik birlikte de bulunabilir. Bu durumda bir "kapak" hastalığı sözkonusudur. Hastalık dinlemede, hasta kapağın çalışma zamanına göre, sistol ya da diyastol esnasında duyulan bir ya da birkaç Ötürümle belli olur. Başlıca nedenleri, anjinlerden sonra görülen streptokok kökenli romatizma ve ender olarak frengi (aort) ve akut endokardittir.
kalbin incelenmesi
Bir hastanın kalp ve dolaşım durumu hakkında hekimin edineceği ilk bilgiler çok dikkatle yapılması gereken bir soruşturmayla elde edilir ve bir hastalığın yarattığı gerçek bozukluk ancak bununla değerlendirilebilir. Nefes darlığı ve ağrı, kardiyolojinin başlangıcından beri bilinmektedir; bu ikisi yer belirtici değerlerini korumakta ve muayenenin temel belirtileri sayılmaktadır; çünkü yalnız bunlar hasta için rahatsızlık kaynağıdır. (NEFES DARLIĞI. GÖĞÜS ANJİN!.)
Yapılacak olan bütün öteki muayeneler ve ortaya çıkabilecek belirtiler, hastanın şikâyet ettiği rahatsızlıkların nedenini ve mekanizmasını anlamaya, lezyonun derecesini saptamaya ve klinik dışı bir lezyonu meydana çıkarmaya yarayacaktır.
•
Klinik muayene, normal ve anormal kalp seslerinin dinlenmesine dayanır; bunlar kapakçık hastalıklarının ve bazı yapı bozukluklarının teşhisinde temel rolü oynar. Fakat, muayene ne kadar dikkatli olursa olsun morfolojik, mekanik ya da elektrik hiçbir bilgi sağlamaz ya da çok az bilgi sağlar. Tamamlayıcı muayeneler daha kesin bilgi sağlar. Bu alanda çok büyük ilerlemeler kaydedilmiştir.
•
Elektrokardiyogram muhakkak ve muntazam yapılması gerekli bir işlemdir. Kalbin çalışmasının şipşak elektrik görüntüsünü verir; kalp kasının durumu (enfarktüs teşhisi, aşırı büyüme genişleme), kalp içi elektrik iletimi, bu iletimin niteliği (“blokların teşhisi), periyotlar ve anomalileri (ritim bozukluklarının teşhisi) hakkında bilgi sağlar. Toplardamar yolu ile kalp boşluklarına sokulan sondalarla yapılan elektrokardiyogramlar sayesinde önemli ilerleme elde edilmiştir. Bu yöntemle, bir yandan yüzeysel elektrokardiyogramda görülen anomalinin yeri kesin olarak saptanabilmiş, öte yandan parametreleri bir uyarıcı üzerinde programlanmış olan ve çok iyi görülen bir ya da birkaç uyarıyla birlikte yapılan bu kayıtlar bazı ritim bozukluklarının mekanizmasını ve kalbin elektrofizyolojisinde karanlıkta kalmış noktaların aydınlanmasını sağlamıştır. Vektokardiyog- ram'a gelince, bir bütünleyici yükselteç ve bir eğri yazıcısı kullanarak belirli bir anda kalbin çeşitli elektrik vektörlerini bir araya getirmeye dayanır. Potansiyeller değişik düzlemlere yerleştirilmiş elektrotlarla alınır. Bu diyagram kalbin elektriksel çalışmasının bir çeşit sinema görüntüsüdür.
•
Radyoskopi, uzun süre mekanik ve kinetik hedefli muayenenin tek yolu oldu. Günlük uygulamada gerekliliği iyice sınırlanmak ve süreci çok kısa tutulmak koşulu ile yine çok kıymetli bir yöntemdir.
•
Ekokardiyografi (ya da kalp ekotomografisi) yeni bir inceleme aracıdır ve ultrason dalgalarıyla yapıldığından tamamen zararsızdır Ekokardiyografi kalp boşluklarının art arda düzlemlerde görüntüsünü verir; hareketli olduğundan manye- toskop ya da film üzerine kaydedilebilir; çok belirgin ve odaklanabilir olduğundan bir tek noktaya (örneğin bir kapağa) yöneltebilir..Bundan başka iki boyutlu olan daha yeni aygıtlar, aynı anda iki düzlemde görüntü verebilmektedir. Bununla beraber, hem pahalı olduğu hem de çalıştırılması ileri derecede alışkanlık gerektirdiği için sürekli ve sık kullanılamaz; bu nedenle bir görüntü veren radyoskopi umulan bilgilerin tümünü sağlayamadığı zaman ona başvurulmalıdır.
•
Boşluklarda ve damarlarda saydamsızIaştırmayla yapılan muayeneler ( ANJİYOGRAFİ, KORONEROGRAFİ, RADYOSİNEMATOGRAFİ), ekografi çıkalı beri çok az kullanılır hale gelmiştir. Bununla beraber, bazı hallerde vazgeçilmez bir yöntemdir, çünkü incelenen bölgede kan akışını doğrudan doğruya belirginleştirir (kapakçığın kan kaçırması, shunt ya da koroner darlığı), aynı zamanda topografiyi tam verir ve koronerlerde olduğu gibi, kişiden kişiye değişen anatomik verileri cerraha tam verebilen tek yöntemdir.
•
Manometrik muayeneler iki tiptir. Dıştan yapıldıklarında kalp önü bölgesi ile damarlar üzerine konulan alıcılarla yapıldığında, sistolik kan atımının, kalp kası ve damar çeperlerinin nitelikleri hakkında mekanik bilgiler verir. Fakat, kalp boşluklarının içindeki basınç konusunda hiçbir bilgi sağlayamaz, böyle bir bilgiyi ancak kalbin sağına ya da soluna yapılacak bir kataterizm' verebilir.
•
izotoplarla yapılan muayeneler, gelişme halindedir ve iki amaçla yapılmaktadır: ya kan radyoaktif madde ile işaretlenir ve parıldama kamerası üzerinde kalp boşluklarını görünür hale getirerek kan akım miktarları saptanır ya da kalp kası işaretlenerek kan tutma gücü, yani gerçek damarlanma ve çalışabilme gücü hakkında bilgi edinilmiş olur. Bu tekniklerin uygulanması.pahalılıkları ve yarım yararları nedeniyle sınırlıdır.
kalp hastalıklarının tedavisi.
Her kalp hastalığı, ister kalp kasının çalışma bozukluğuna, yani pompalama gücüne bağlı olsun, ister bir ritim bozukluğundan doğsun, kalbin kan verdisinin miktarıyla ilgilidir. Tedavi elden geldiğince kan akımını artırmayı öngörür. Bu da ya hastalığın nedenini ortadan kaldırmakla olur ki burada rol cerrahinindir, ya da kalp kasının gücünü artırarak ve kalp ritmi düzeltilerek gerçekleştirilir, bunu da birçok olanağı bulunan tıbbi tedavi sağlar.
•
Rejim ve sodyumu azaltma. Sodyum (tuz) ile aşırı yüklenme, ister istemez kendisiyle birlikte bir su kitlesi getirerek dolaşan kanının hacminde büyümeye neden olur. Duruma göre az tuzlu ya da tuzsuz bir rejim uygulanarak bu hacim küçültülmeye çalışılır. Buna idrar söktürücülerin eklenmesi, her ilaç alıntından sonra, önemli miktarda sodyumun dışa atılmasını sağlar. İlaç alımları klinik duruma ve hastaların duyarlılığına göre ayarlanır. Tedavisinin bu yönü, çok basit görünmekle beraber, kalp güçlendiricilerin etkili olmasında esaslı ve önemli rol oynar.
•
Kalp güçlendirici ilaçlar'ın (tonikardiyaklar) üç özelliği vardır: kalp kasılmalarını güçlendirme, düzenleme ve yavaşlatma. Bu ilaçlarda daima dijitalin ve türevleri üstün yer tutar. Her birinin kendine özgü emilme, kan serumunda ve dokularda kalma süresi bulunan bu ilaçların her duruma uygun değişik şekilleri vardır.
•
Antiaritmikler. Çeşitli biçimlerde etkili olabilirler: kimisi uyarıcı dış sinir akımlarının, özellikle adrenerjik sistemden gelenlerin etkisini azaltır. 0 engelleyiciler denen bu ilaç grubu sadece kalp kasındaki 0 alıcılara etki yapar ve organizmanın başka yerlerindeki (bağırsaklar, bronşlar ve daha özel yerler) aynı tip alıcılara hiç dokunmazlar; kimisi, özellikle hücre zarının iki yüzündeki iyon akımını etkileyerek ve böylece kalp kası hücresinin uyarılganlığını değiştirerek etki gösterir. Zar durgunlaştırıcı denen bu ilaçlar çok çeşitlidir ve etkili oldukları hücrenin kutuplaşma ya da yeniden kutuplaşma evresine göre sınıflandırılırlar. Burada da etkinliğin belginliği bakımından çok büyük ilerlemeler kaydedilmiştir.
•
Göğüs anjini ilaçları. Bunların hemen hepsi, koroner genişletici güçlü bir etki taşıyan nitrik türevleridir (trinitrin). Trinitrinin etkisi kısa sürdüğünden, etkisi birkaç saat süren retar çeşitler geliştirilmiştir. Bun
dan başka, antiaritmiklerin büyük bir kısmının da göğüs anjinini iyileştirici etkisi vardır, çünkü miyokardın oksijen tüketimini azaltırlar.
•
Kalp reaminasyonu. Pahalı bir hastane altyapısı gerektirir. Burada, akut ya da akut olabilecek kardiyolojik durumların gerektirdiği bütün muayene ve tedavilerin yapılabilmesi sürekli olarak sağlanabil- melidir. Öncelikle üç durum, reanimasyonu gerektirir:
—yerleşik ya da tehlike işareti veren dolaşım sıkıntıları (ağır ritim bozuklukları, yaygın miyokart enfarktüsü). Bu bakımdan, az yaygın ve dayanılabilir olan miyokart enfarktüsü (iyi ki en sık görülen bu- dur) ölümle sonuçlanabilecek yüksek riskli bir durumdur; bütün kalbe yayılabileceği gibi ritim bozukluklarına da neden olabileceğinden, yoğun bir bakım ve gözetim gerektirir;
—ağır ritim bozuklukları yaratabilen ve çoğu zaman bir enfarktüs habercisi olan dengesiz angorlar. Bazı olgularda, koronografi yapıldıktan sonra, acil olarak bir koroner köprüsü yapılırsa yararlı olabilir;
—blokla birlikte görülen kulakçık-karıncık iletim bozuklukları, öncelikle ve acil olarak kalbi çalıştırıcı bir dış elektrosistol sondasının takılmasını gerektirir; sonra ikincil olarak bir uyarıcı yerleştirilir.
Diyastol karşı-itimi, aortun inen (göğüs) parçasına elektrokardiyogramla zamanlanan küçük bir balon yerleştirmeyi öngörür; balon diyastol süresince helyumla şişer ve sistoldan az önce (saniyenin küçük bir bölümü) söner. Elde edilen boşluk kan atımına karşı tüm direnci ortadan kaldırır ve zayıf kalp kasına yeterli kan akımı sağlar. Kalpten doğan, yani kalp kasının çalışmasındaki güçsüzlükten ileri gelen şokların tedavisinde büyük umutlar yaratmış olan bu yöntem, bugün bu durumlara karşı terk edilmiştir. Çünkü bu geçici yöntemin ardından hiçbir iyileştirici tedavi uygulanamamakta ve hastalar sürekli olarak makineye bağlı kalmaktadır. Buna karşılı^, miyokart enfarktüsü sırasında, özellikle septum delinmesi ya da bir mitral ayağının kopması gibi akut cerrahi lezyonlarda bu yöntem gerekliliğini korumaktadır. Onarıcı, acil bir cerrahi müdahale beklenirken, bu yolla bir sûre yeterli kan hacmi korunabilir.
Dıştan kalp masajı ya da "kapalı göğüs"te kalp reanimasyonu yöntemi, kalbin durmasını izleyen 4 dakika içinde uygulanmalıdır. Teknik çok basittir: hasta sırt üstü yatırılır, baş arkaya eğik olarak yerleştirilir. Kurtarıcı ellerini göğüs kemiğinin alt tarafına koyar ve göğüs kafesini 3 ila 5 cm çökerterek bir baskı yapaı; sonra basıncı kaldırır ve göğüs kendiliğinden genişler. Bu manevra dakikada 60 kez tekrarlanmalıdır. Genellikle bu masaja bir de ağızağıza ya da hastane ortamında entübasyonla yapay solunum eklenir. Bu işlemde doğal olarak iki kurtarıcıya gerek vardır. Göğüs kafesi yumuşak olduğundan çocuklarda, erişkine göre baskı daha hafif olmalıdır. Şiddetli masaj yüzünden çocuklarda görülen kaburga kırıkları hiç de az değildir. Gençlere ya da önceden kalbi sağlam olanlara uygulanan bu teknik çok iyi sonuç verir. Kalp masajından sonra kalpte karıncık fibrilasyonu olursa elektrikle defibrilasyon yapmak gerekir.
•
Koroner hastalıklarını alıştırma çalışmaları. Miyokart enfarktüslü hastaların uzun süre kıpırdanmamaları yararlı olmaktan çok zararlı görünmekte ve bugün, birinci ayın sonunda başlamak üzere kademeli bir beden eğitimine girişilmesi uygun görülmektedir Elbette, yürüyen halı ya da ergometrik bisiklet üzerinde yapılan, sürekli elektrokardiyogram kontrollü iyi programlanmış antrenmanlar, hastanın evinde yapılan kontrolsüz antrenmanlara yeğ tutulmalıdır. Bu alıştırmalar karıncıkların çalışmasını iyileştirir ve belki yan dolaşımı geliştirir. Ama, herhalde koroner hastalarının normal yaşam sürmelerini kolaylaştırır. Kalp cerrahisinde sağlanan ilerlemeler, yeni gereçlerin ve yeni tekniklerin ürünüdür.
•
Vücut dışı dolaşım gereçleri. Uzmanlaşmış merkezlerde kullanımları yaygındır. Bugün, cerrahların hizmetine sunulan pompalar, çocuk olsun, erişkin olsun, herkeste uzun süreli ameliyatları yapmaya yeterli bir kan akımını sağlayabilmektedir. Bunlarda hem atardamar, hem toplardamar dolaşımı, hem de bu ikisinin arasında biri oksijen sağlayıcı, biri kabarcıkları yok edici kaplar bulunmaktadır. Şimdiki pompalarda bunun yerini kan hücrelerini fazla hırpalamayan bir oksijenleyici almakta ve kabarcıkları yok eden kaba gerek kalmamaktadır. Toplardamar kanı, sağ kulakçık yolu ile katetere gönderilen üst ve alt ana toplardamarlardan elde edilir. Oksijenlenmiş kan, iki uyluk atardamarından vücuda verilir. Açık kalp ameliyatı sürecinde, korener damarlar aralıklı olarak ikincil bir devre ile doldurulur. Devreler sterilize edilerek silikonlanır. Hastaya değişik sıcaklıkta kan verilebilir.
•
Kapak protezleri. Doğuştan ya da edinsel kapak hastalıklarının ameliyatı, çeşitli protezlerin geliştirilip piyasaya çıkarılması sayesinde çok değişmiştir.
insandan alınan protezler, ölülerden alınarak soğukta saklanmış olan kapaklardır. Hayvandan alınan protezler özellikle domuzlardan elde edilir ve liyofilizasyon yöntemiyle saklanır. Bağışıklık riski ve sonradan bu kapakların yozlaşması tehlikesi varsa da elde edilen sonuçlar cesaret verici ve kapakların hemodinamik performansları yeterlidir.
Yapay protezlerin birçok modeli vardır. En çok kullanılan model içinde plastik ya da çelikten oynar bir bilya bulunan ve çelik bir kafesten oluşan Starr kapağıdır. Kapağın çevresinde deliğin çevresiyle bağlantıyı sağlayan sentetik maddeden (teflon) bir taç bulunur. Kapak, çeşitli büyüklüklerde ve iki tip olarak üretilir: mitral ve aort. Başka araştırıcılar, yapı malzemesi ve şekil bakımından Starr'ınkinden değişik kapaklar yaratmışlardır. Bunlar, hemodinamik açıdan biçimi daha elverişli olan metal kapaklardır. Bu madeni protezler çok mükemmel sonuç vermektedir; bununla beraber hastalar, tüm yaşamları boyunca kan sulandırıcı ilaçlar almak zorundadırlar. Protez tipi, kalbe bağlanma olanaklarına bağlı olup çoğu zaman ameliyat sırasında kararlaştırılmaktadır.
•
Isı düşürülerek ve kalp durdurularak yapılan ameliyatlar. Bir daha düzelemeyecek kalp ve beyin lezyonları yaratma tehlikesi yüzünden terk edilmiştir. Bugün, rnerkezi ısının daha az ve daha yavaş düşürülmesi ve yeniden ısıtmanın daha tedrici yapılması sayesinde sekel tehlikesi önemli ölçüde azalmıştır. Bir kalp durmasını sağlamak için gerekli ısı düşüklüğü 24 °C dolayındadır; soğutma, önceden buz dolu kaplardan geçirilerek soğutulmuş kanın şırınga edilmesiyle sağlanır. Bir de, kalbi buzlu serum ile yıkayarak ve kalp dışzarı boşluğuna steril buz doldurarak, yerel bir soğutma yöntemi kullanılır. Isıtma da buna benzer bir teknikle gerçekleştirilir. Bu durmuş kalp ameliyatlarında kalp boşlukları içindeki ameliyat süresi 30 ila 50 dakikayı açmamalıdır.
•
Kalp gözetimi ve çalıştırma aygıtları. Ameliyat sırasında ve hemen sonraki evrede, hastaların gözetimi elektrokardiyog- ram çizgisinin sürekli olarak osiloskop üzerinde izlenmesine olanak veren elektronik aygıtlarla (monitör) sağlanır. Bu aygıtlar, ameliyat sırasında kalp boşlukları içindeki basıncı ölçmeye ve ameliyat öncesi ve sonrasındaki basınç değişikliklerini kaydetmeye yarar. Aygıtların bazılarında, ameliyat sonrası evrede, bir kalp yetmezliği durumu ortaya çıktığında kalbi elektrikle uyarabilecek parçalar vardır. Uyarma sistemi, sesli ya da ışıklı bir işaretle bakıcı personelin haberdar edilmesinden sonra otomatik olarak işlemeye başlayabilir. Kalp uyarıcıları çok gelişmiştir ve plütonyum pilli nükleer pacemaker'lerden çok şey ümit edilebilir. Yapay kalp, sürekli araştırma konusudur, ama ilerde, kalp naklinin yerini tutacak bir çözüm olup olmayacağını bugünden kestirmek olanağı yoktur.
•
Yeni cerrahi müdahaleler. 1968'de, Cape’te cerrahi profesörü Barnard, bir ölünün kalbini, bir hastaya nakletmeyi başardı. Sonraki yıllarda birçok ülkede uzmanlaşmış servislerde çok sayıda kalp nakli gerçekleştirildi (Fransa, Büyük Britanya, Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye, vb.), fakat kısa ya da orta vadede ortaya çıkan başarısızlıklar nedeniyle, bütün ülkelerde bu girişimlerin sayısı hayli azaldı. Başarısızlıkların nedeni, (uygulamada kusursuz olan) cerrahi müdahale değildir, ileri derecede bağışıklık araştırmalarına konu olan ret olayıdır. Kalp nakli sayısının azlığı bir de verici azlığından ileri gelmektedir. (GREF.)
Koroner atardamar cerrahisi, büyük ilerlemeler kaydetmektedir. Aort-koroner köprüsü (bypass) göğüs anjini için etkili bir tedavi yoludur; bazı enfarktüsler de enfarktektomi (pıhtı çıkarılması) gibi yeni tekniklerden yararlanmaktadır.
hayvanlarda kalp hastalıkları
Hayvanlarda, perikart, miyokart ve endokart ayrı ayrı ya da topluca hastalanabilir. Buna göre perikardit, miyokardit ve endokardit gibi çeşitli kalp hastalıkları ortaya çıkar. Perikarditler bütün evcil hayvanlarda görülebilir. Gevişgetirenlerde çoğu zaman mideden gelen yabancı maddelerin neden olduğu perikart yaraları görülür (travmalı perikardit). Miyokarditler, hemen hemen yalnız bulaşıcı hastalıkların kalp kası üzerinde yerleşmesine bağlıdır. Endokarditler her zaman mikrop kökenli olup kanda dolaşan çeişitli mikroplardan ileri gelir.
Kaynak: Büyük Larousse