Arama

Beyin Nedir - Beynin Yapısı ve Görevleri - Sayfa 2

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 7 Nisan 2017 Gösterim: 35.953 Cevap: 13
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
7 Nisan 2017       Mesaj #11
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Beyin Olukları

Ad:  beynin olukları.jpg
Gösterim: 9808
Boyut:  100.3 KB

Beyîn yarıkları olarak da bilinir, beyin yarımkürelerinin dış yüzeyinde, beyin lopları denen çeşitli anatomik bölgeleri birbirinden ayıran derin yarıklar. Bu oluklar, insan beyninin en işlevsel bölümü olan beyin kabuğunun alanını artıracak biçimde, beyin yüzeyinin katlanıp kıvrımlanmasından ileri gelir.
Sponsorlu Bağlantılar

Beyin oluklarının en belirginleri şunlardır: Alın ve şakak lopları arasındaki yanal oluk ya da Sylvius yarığı; alın ve yankafa lopları arasında, birincil hareket ve duyu alanlarını birbirinden ayıran orta oluk ya da Rolando yarığı; beyin kabuğunun görme alanını barındıran artkafa lobundaki mahmuzumsu yarık; yankafa ve artkafa loplarını ayıran yankafa- artkafa oluğu; beyin yarımkürelerini beyincikten ayıran enine oluk ve yalnızca nasırsı (katı) madde aracılığıyla aralarında bağlantı kalacak biçimde, iki yarımküreyi hemen hemen bütünüyle ayıran boylamasına oluk.

Beyin-Omurilik Sıvısı

Ad:  beyin-omurilik sıvısı.jpg
Gösterim: 714
Boyut:  33.7 KB

Beyin karıncıklarını ve omurilik iç kanalını dolduran, ayrıca bu oluşumların çevresini sararak sürtünmeleri engelleyen ve darbelerden koruyan duru, renksiz sıvı.

Beyin-omurilik sıvısı daha çok beyin karıncıklarında oluşur, beyin sapındaki kanaldan aşağıya doğru akar ve çevredeki doku boşlukları tarafından emilerek merkez sinir sisteminden ayrılır. Normal bir yetişkinin vücudunda 100-150 mİ kadar beyin-omurilik sıvısı vardır. Özgül ağırlığı düşük olan bu sıvı, tıpkı kan gibi hafif alkali yapıdadır. Yaklaşık yüzde 99’u sudan oluşur, donma noktası 0,57° C dolaylarındadır. Normal olarak 1 mm3’ünde beşten az sayıda akyuvar (tek çekirdekli ya da bazen lenfosit) bulunur, alyuvar ise hiç yoktur; protein ve yağ oranı da kan plazmasınınki kadar yüksek değildir.

Beyin-omurilik sıvısı daha çok mekanik işlevler üstlenir: Beynin ağırlığını taşır; beyin ve omuriliği çevreleyen zarlar ile kafatası kemiklerinin iç yüzeyini döşeyen zarlar arasındaki sürtünmeleri azaltmak için yüzeylere kayganlık kazandırır; başa sert bir cisim çarptığında, darbenin etkisini dağıtan bir tampon işlevi görür. Kafatası içindeki basıncın sabit kalmasını sağlayan da beyin-omurilik sıvısıdır: Kan hacmi ya da beyin dokusu arttığında, sıvı, dengeyi koruyacak biçimde azalır; kafatası içindeki madde hacmi azaldığında ise (örn. beyin küçülmesi) bu eksiği karşılayacak kadar artar. Ayrıca, sinir sistemi içinde çeşitli maddelerin taşınması, örneğin metabolizma artıklarının, antikorların, hastalık ürünü olan çeşitli maddelerin beyin ve omurilikten kan dolaşımına aktarılması, bazı ilaçların sinir sistemi dokularına ulaştırılması da beyin- omurilik sıvısı aracılığıyla olur.

Beyin-omurilik sıvısının nasıl oluştuğu henüz tam olarak açıklanamamıştır; ama ge nel olarak, sinir sistemi boşluklarının iç yüzünü döşeyen zarlardan süzüldüğü ve içine protein, sodyum gibi maddelerin karıştığı sanılır. Sıvının oluşumu kesintisiz bir süreçtir; her 6-8 saatte bir, yani günde 3-4 kez tümüyle yenilenir. Omurilikteki sinir kökleri ve kafatası sinirlerinin çevresindeki boşluklar aracılığıyla sinir sisteminden ayrılan ve bir bölümü doğrudan beyin yüzeyindeki toplardamarlar tarafından emilen sıvı, sonuçta toplardamarlardaki kana karışır. Sıvının dolaşımı pompalayıcı bir organla değil, doğrudan doğruya yerçekimi, sürekli salgılanma-emilme süreçleri, çevre dokulardaki atardamarların kasılıp gevşemesi, solunum, toplardamar basıncı ve vücut hareketleriyle gerçekleşir.

Pek çok bozukluk ve hastalığa ilişkin ipuçları veren beyin-omurilik sıvısının büyük bir tanı değeri vardır. Bu amaçla, bel omurlan arasına sokulan içi boş bir iğneyle sıvıdan örnek alınır (bel ponksiyonu) ve gerek görünümünün, gerek kimyasal özelliklerinin incelenmesiyle birçok hastalık saptanabilir. Normalde renksiz ve duru olan sıvının bulanıklaşması, merkez sinir sistemi zarlarının ihtihaplandığım, sıvıda kan görülmesi ise beyinde herhangi bir kanamayı akla getirir.

Sıvı almak için yapılan bel ponksiyonu sırasında, Ayer su manometresi denen bir aygıtla, beyin-omurilik sıvısının basıncı da ölçülür. Basıncın, normal değerler olan 70-150 mm’nin üstüne çıkması menenjiti, beyin apsesini ya da urunu ve kanama olasılıklarını düşündürür.

Bazen Oueckenstedt testi uygulanarak, boyun toplardamarlarına bastırılmasıyla sıvı basıncında gözlenen değişiklikler incelenir. Basıncın birdenbire yükselmesi ve düşmesi normaldir; basıncın yavaş bir biçimde değişmesi ya da hiç değişmemesi, örümceksizar altı aralıkta, sıvının omurilikteki dolaşımını engelleyen bir tıkanıklık bulunduğunu gösterir; bu da omurilik urlarının belirtisi olabilir.

MsXLabs.org & Ana Britannica

"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
7 Nisan 2017       Mesaj #12
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Beyin Sapı

Ad:  beyin sapı.jpg
Gösterim: 974
Boyut:  36.0 KB

Tümbeynin (ensefal), beyin yarımkürelerinin altında kalan ve orta beyni, Varol köprüsünü ve soğaniliği içeren bölümü. Anatomi incelemelerinde çoğu kez, talamus ve hipotalamusu içeren ara beyin ile gene artkafa çukurunda, beyin sapıyla aynı kesimde bulunan beyincik de bu bölümden sayılır. Ara beyin (diensefal) ve orta beyin (mezensefal) bölgesine üst beyin sapı, Varol köprüsü ile soğaniliğe alt beyin sapı denir. Beyin sapının ayrı bir birim olarak kabul edilmesinin temel nedeni, refleks hareketlerin, duyu ve hareket iletisinin denetlenmesinde, vücudun iç ortamının düzenlenmesinde ve sinir sisteminin geri kalan bölümünün eşgüdümünde çok özel işlevler üstlenmiş olmasıdır. Beyin yarımküreleri ile omurilik arasında yer alan ve beynin bu farklılaşmış bölgeleriyle bağlantısı olan beyin sapı, bu yapılardan her ikisiyle de bazı benzerlikler gösterir. Beyin sapı, giren sinirler aracılığıyla duyusal izlenimlerin alınıp biriktirilmesinden sorumlu olduğu gibi, deri ve kaslara giden hareket sinirlerinin, ayrıca göz, kulak, burun gibi duyu organlarına giden kafatası sinirlerinin büyük bölümü de beyin sapından çıkar.
Sponsorlu Bağlantılar

İki göz yuvarının birbiriyle, hatta başla eşgüdümlü dönme hareketi, göz yuvan kaslarının yakın görmeye uyumu sağlayan kasılması, gözbebeği açıklığının fazla ve az ışığa uyum sağlamak üzere daralıp genişlemesi, kulağın sesli uyarıları en üst düzeyde yakalayabilmesine yönelik refleksi, çiğneme ve yutkunma refleksi, yiyeceklerin ya da yabancı maddelerin soluk borusuna kaçmasını engelleyici refleksler hep beyin sapından yönetilir. Beyin sapma ulaşan sinir iletisinde ise, bazı duyumların bu beyin bölgesinde bir “duygu niteliği” kazandığı sanılmaktadır. Gerçekten de, birçok duyum hiçbir tepki yaratmaksızın, tam bir kayıtsızlıkla algılanır; oysa bazı kişiler, duyumların algılanması sırasında, yaşanmış anı ya da deneyleri çağrıştıran bir hoşnutluk ya da hoşnutsuzluk duygusuna kapılabilirler. Beyin sapının ön ucundaki ya da yakın çevresindeki bir doku yıkımı, bazen, en sıradan duyumların yoğun ve beklenmedik bir hoşnutluk ya da hoşnutsuzluk duygusuna dönüştüğü talamus sendromuna yol açtığı için, duyumlara duygu niteliği yükleyen mekanizmanın beyin sapında bulunduğu kanısına varılmıştır.

Beyin sapının, iç ortamın düzenlenmesinden sorumlu olan bölümleri ön ve arka uçlandır. Üst beyin sapındaki hipotalamus, içsalgı sisteminin baş denetçisi olan hipofiz bezinin üstünde yer alır ve bu bezin hormon salgısını uyarır. Hipotalamus görev yapamayacak duruma geldiğinde ya da hipofizle bağlantısı kesildiğinde, hipofizin arka lobu (nörohipofiz) antidiüretik hormon salgılayamaz olur. Bu durumda böbrekler vücuttaki suyu süzüp yeniden kan dolaşımına kazandıramayacağından, günde bazen 40 litre kadar su idrar halinde dışarı atılır ve aynı miktarda su içilmediği sürece vücut hızla su kaybeder. Hipofizin ön lobunun salgısı biraz daha bağımsız gözükmekle birlikte, beyin sapının ön ucu yıkıma uğradığında, eşey bezlerini uyaran hormonlar yeterince salgılanamaz. Beyin sapının ön ucu, hipofizin ön lobunun stres yaratıcı uyaranlara karşı salgıladığı adrenokortikotrop hormon salgısını da artırır. Vücut sıcaklığının düzenlenmesi de üst beyin sapındaki hipotalamusun denetimi altındadır. Alt beyin sapı ise, kanın karbon dioksitten temizlenmesi, oksijenle yüklenmesi ve bütün vücut dokularına oksijenin iletilmesi gibi yaşamsal önem taşıyan birçok solunum sürecinin düzenlenmesinden sorumludur.

MsXLabs.org & Ana Britannica

"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
7 Nisan 2017       Mesaj #13
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Beyin Yarımküreleri


Kafatasının üst kesiminde bfeynin en geniş bölümünü oluşturan, boylamasına derin bir yarıkla iki parçaya ayrılmış, çok kıvrımlı sinir dokusu kütleleri. Sağ ve sol yarımküreler arasındaki tek bağlantı, altta, yarığın tabanında uzanan ve nasırsı ya da katı madde (corpus callosum) denen geniş bir sinir demetidir.

Yarımkürelerin en dış katmanı olan beyin kabuğu ya da korteksi, daha çok sinir hücrelerini ve destek hücreleri içeren bozmaddeden, iç katmanları ise sinir hücrelerinin uzantıları olan aksonları ya da sinir liflerini içeren akmaddeden ve bazal gangliyonlardan yapılmıştır. Yanmkürelerin dış yüzeyi, özellikle insanda ve iri memelilerde çok kıvrımlıdır; beyin kabuğunun alanını genişleten bu kıvrımların arasında beyin olukları ya da daha derin olan yarıklar uzanır; Yarımkürelerden her biri, sınırlarını genellikle bu olukların çizdiği, özel işlevleri olan loplara ayrılmıştır. Alın lobu, beynin alın bölgesinden orta oluğa kadar uzanır; yankafa lobu orta oluğun arkasında ve yanal oluğun üstünde kalan bölgedir; şakak lobu yanal oluğun altında yer alır; artkafa lobu beynin arka bölümünde, şakak ve yankafa loplarının gerisinde bulunur. Adacık (insula) denen beşinci lob, yanal oluğun içine gömülmüştür; koklama lobu (rinensefal) ise beyin yarımkürelerinin alt (iç) yüzeyini oluşturur. En üst düzeyde zihinsel ve duygusal işlevlerden sorumlu olan beyin yarımkürelerinin en ilginç özelliklerinden biri, her yarımkürenin, beyin kabuğunca yönetilen bu işlevleri, öbür yarımkürenin etkisini bastırarak denetim altına alma eğilimidir.

Bu baskınlık özellikle konuşma alanında kendini belli eder; sağ elini kullanan kişilerde konuşma etkinliği sol yarımkürenin denetimi altındadır. Baskın yürımküredeki özel bir alanın yıkımı sonucunda kişi, söylenenleri duyar ama anlayamaz. Baskın yarımkürenin beyin kabuğundaki bu özel alanları yıkıma uğradığında, öbür yarımkürenin aynı özellikteki alanları zamanla bu işlevleri üstlenmeye başlar.

Baskın ve baskın olmayan terimleri aslında biraz yanıltıcıdır; bir anlamda, insanların iki beyinli olduğu söylenebilir: Baskın denen yarımküre sözlü anlatımda ön plana çıkarken, öbür yarımküre de yüzlerin anımsanması gibi karmaşık algılama olaylarında baskınlığını gösterir.

Fizyolojik psikolojide, özelleşmiş birtakım işlevlerin beynin sağ ya da sol yarımküresinde, dolayısıyla vücudun bu yarımküreler tarafından denetlenen sağ ya da sol yanında yerleşmiş olmasına “yan seçimi” denir. Bunun en belirgin örneği, iş yaparken sağ ya da sol elin kullanılmasıdır, insanların tek elleriyle yapabildikleri işlerin sayısı ve sağ ile sol el arasındaki beceri farkı, kişiden kişiye büyük' ölçüde değişir. Bu yatkınlığa dayanarak insanlar arasında sağ elini, sol elini ya da iki elini birden kullananlar biçiminde bir ayrım yapılırsa da, hiçbir insan yalnızca sağ ya da yalnızca sol elini kullanmaz.

Ellerden birini kullanmaya yatkın olmanın kökeni konusunda çok değişik görüşler öne sürülmüştür. Bazı uzmanlar bu olayın kalıtsal olduğuna inanırken, bazıları çocuğun bu seçime öğrenme yoluyla vardığını ileri sürerler. Hatta bazı uzmanlara göre bu tür eğilimler daha embriyon aşamasında, bazı rahim içi güçlerin ya da rahim dışı çevresel etkenlerin varlığıyla ortaya çıkmaktadır. Her üç varsayım da, bir ölçüde, doğru kabul edilebilir. Nitekim, solak ana-babalardan solak çocuk doğma olasılığı, sağ ellerini kullanan ana-babalardan solak çocuk doğma olasılığından fazladır. Ayrıca, çocukların elleri arasında bir seçim yapmasını önlemek için sistemli bir program uygulansa bile, sonunda gene kendi seçtikleri eli yeğledikleri görülmüştür.

İnsanların kalıtsal olarak sağ ellerini kullanmaya yatkın olduklarını gösteren bazı veriler vardır. Örneğin gebeliğin üçüncü ve dördüncü aylarında, dölütün sağ elinin parmak izleri sol elininkilerden daha geniştir. Ancak yeni araştırmalar, sağ ya da sol el seçiminin vücut genlerinde değil, yumurta hücrelerinin uzamsal yapısında kodlanmış olduğunu göstermektedir. Bazı bilim adamları ise bu seçimin biyolojik olarak belirlenmediğini, yalnızca çevresel etkilerjn sonucu olduğunu öne sürerler. Çocukların çoğu çeşitli işlerde sağ ellerini kullanmak üzere eğitilir ve genellikle bu eğitimin çocuk üzerinde yıkıcı ya da zararlı bir etkisi görülmez. Bununla birlikte, çocuğun doğal eğilimini ve içten gelen seçimini etkilemenin doğru olup olmadığı hâlâ tartışmalı bir konudur.

Özelleşmiş işlevler ile beyin yarımküreleri arasındaki ilişkiye ilk dikkat çekenlerden biri, Fransız patoloji ve antropoloji bilgini Paul Broca’dır. Broca, anlamlı konuşmanın, beynin sol alın lobunun, bugün “Broca kıvrımı” ya da “Broca alanı” olarak bilinen 3. kıvrımındaki merkezden yönetildiğini gösterdi. Ayrıca, beynin sol yarımküresinin örselenmesinin, afazi, aleksi ve agrafi olarak adlandırılan konuşma, okuma ve yazma yitimlerine, ayrıca söylenenleri kavrama yetisinin yok olmasına yol açabileceğini kanıtladı. Beyin yarımküresi baskınlığı kuramından yola çıkarak, yarımkürelerden birinin denetimi altında olan vücut bölümlerinin öbür yarımküre tarafından denetlenenlerden daha verimli çalışacağı gibi bir görüşe varılabilirse de, bunu destekleyecek kanıt bulmak pek kolay değildir. Baskın el ve baskın ayak her zaman vücudun aynı yanında bulunmadığı gibi, sağ elini kullananların yaklaşık dörtte üçünde ve solakların üçte birinde sağ gözle görmenin baskın olduğu saptanmıştır.

MsxLabs & TemelBritannica
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
7 Nisan 2017       Mesaj #14
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Beyin Zarları

Ad:  beyin zarları.gif
Gösterim: 1161
Boyut:  40.0 KB
Beyin-Omurilik Zarları, menenj ya da meninks olarak da bilinir, beyni ve omuriliği saran üç zarsı kılıf: Incezar (pia mater), örümceksizar (arachnoidea ya da araknoit) ve sertzar (dura mater). Beyin karıncıklarını ve örümceksizar ile incezar arasındaki boşluğu beyin-omurilik sıvısı doldurur. Beyin zarlarının ve beyin-omurilik sıvısının temel işlevi merkez sinir sistemini korumaktır.

İncezar. İncezar, doğrudan doğruya beyin ve omurilik yüzeyine değen ve bu yapılara sıkıca yapışmış, olan iç örtüdür. Lifli dokudan yapılmış, çok ince bir zar olan bu örtünün dış yüzeyi, sıvıları geçirmediği sanılan yassı ve çokgen hücrelerden oluşmuş bir katmanla kaplıdır. Beyne ve omuriliğe giden kan damarları incezarı delerek geçer. İncezar bu damarlarla birlikte beynin derinliklerine doğru ilerler ve kan damarlarıyla arasında küçük bir boşluk bırakarak sinir dokusuna sıkıca yapışır.

Örümceksizar.
İncezarın üstünde yer alan bu ikinci zar ile incezar arasında, örümceksizar altı aralık denen bir boşluk bulunur. Son derece ince, saydam ve kolayca örselenebilen bir doku olan örümceksizar da lifli dokudan yapılmıştır ve incezar gibi, büyük olasılıkla sıvıları geçirmeyen yassı ve çokgen hücrelerden oluşmuş bir katmanla kaplıdır. Yalnız, örümceksizar, incezardan farklı olarak, beyin yüzeyindeki bütün girinti ve çıkıntıları izlemez; bu özelliğiyle, sinir sisteminin yüzeyi ile duvarları arasında bazen dar, bazen geniş boşluklar bulunan bol bir torba gibi düşünülebilir.

Örümceksizardan kaynaklanan çok sayıda lif, özellikle beyin bölgesinde, örümceksizar altı aralığı aşarak incezarın yapısına karışır. Örümceksizar ile incezarın ortak embriyolojik kökenlerinin kalıntıları olan bu ince ve narin liflere örümceksi direkler ya da bölmeler denir.

Sertzar. Üç beyin zarının en dışta bulunanı, kalın, sağlam ve yoğun lifli dokudan oluşan sertzardır. Bu zarın iç yüzeyi, incezarın ve örümceksizarm yüzeyindekilere benzeyen yassı, çokgen hücrelerle kaplıdır. Öbür iki zardan çok daha karmaşık bir düzeni olan sertzar, basit bir tanımla, örümceksizarı saran ve çok çeşitli işlevleri yüklenebilecek biçimde değişikliğe uğramış olan bir kesedir.

Sertzarın kafatası içinde kalan bölümü, beyin dokularından aldığı kanı kalbe taşıyan büyük toplardamar kanallarını (sinüsleri) çevreler ve destekler. Ayrıca, ara bölme denen çok sayıda çıkıntıyla beyne de destek olur. Bu çıkıntılardan biri, beyin orağı denen ve beynin iki yarımküresi arasında uzanan orak biçiminde bir bölmedir. Beyincik çadın denen başka bir bölme de, beyinciğin üstünde sağlam bir çatı oluşturur. Beyni örten sertzarın dış bölümü, aynı zamanda kafatası kemiklerinin iç yüzeyini kaplayan bir örtü işlevini görür.

Sertzar, omurga kanalının içinde iki katmana ayrılır. Bu iki katman arasında, yağ ve ince duvarlı toplardamarların bulunduğu bir boşluk uzanır. Dış katman omurga kanalının kemik örtüsünü oluştururken iç katman da beyindeki sertzarda olduğu gibi, sertzar altı aralık denen sıvı dolu dar bir aralıkla örümceksizardan ayrılır. Yalnız bazı bölümlerde, arada böyle bir boşluk bulunmaz ve sertzar ile örümceksizar kaynaşır. Bu iki zar arasındaki kaynaşma bölgelerinin en önemlisi, sertzardaki büyük toplardamar kanallarının duvarlarıdır. Bu bölgelerde, örümceksizarm parmak biçimindeki çıkıntıları sertzarı delip geçerek, toplardamarların içine doğru uzanır. Örümceksizar tomurcukları adıyla bilinen bu çıkıntılar beyin-omurilik sıvısının, sertzar altı aralıktan toplardamar kanallarına geçmesine yardımcı olur.

Beyincik


Omurgalılarda, beynin, kas hareketlerinin eşgüdümünü denetleyen ve beyin sapma bağlı olan bölümü. Beyincik, üstündeki bol kırışık ve kıvrımlarıyla halkalı bir solucanı andırdığı için kurtçuk (vermiş) denen enlemesine bir lif köprüsüyle birbirine bağlanmış, koni biçiminde iki parçadan oluşur. Üç çift beyincik sapıyla beyin sapına bağlanmış olan bu yarımkürelerden her biri üç loba ayrılmıştır. Beyin yarımkürelerinde olduğu gibi, beyincik de de, bozmaddeden yapılmış bir üst örtü ile akmaddeden yapılmış bir iç kütle ayırt edilir.

Bozmaddenin en dış katmanı olan beyincik kabuğunun dış yüzeyinde bir molekül katı, bunun altında Purkinje hücreleri denen, çok iri nöronlardan oluşmuş bir ara kat bulunur. İnsanda oldukça büyük ve kütlesel olan beyinciğin ağırlığı, omuriliğin toplam ağırlığından daha fazladır. Beyincikte bilinçli algılama söz konusu olmadığı gibi, bu organın eşgüdüm işlevlerini istemli olarak değiştirmek de olanaksızdır. Beyinciğin yıkıma uğraması, duyularda ve zekâda herhangi bir yitime yol açmazken, algılama bozukluklarına ve ayakta durmayı, yürümeyi, dengeyi etkileyen kas hareketlerinde eşgüdüm yitimine neden olur.
MsxLabs & TemelBritannica
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

26 Haziran 2016 / Misafir Tıp Bilimleri
6 Nisan 2017 / Misafir Cevaplanmış
1 Mayıs 2016 / Misafir Tıp Bilimleri
28 Nisan 2016 / ener Biyoloji
22 Ağustos 2017 / Keten Prenses Tıp Bilimleri