Ziyaretçi
TÜRKMEN IRIMLARI (HALK İNANÇLARI)
Sponsorlu Bağlantılar
Halk inançlarına din sosyolojisi açısından bakabilmek için önce "ırım" (inanç) kelimesini bir
kavram olarak ele alıp tanımlamak gerekmektedir. İnanç; "dış dünyayı idrak etme sonucu zihinde oluşan bir
anlayış biçimidir".
2
Konuya bu açıdan bakılırsa, inanç, özellikle halk inançlarını toplumsal kabullenme,
benimseme demek olduğu anlaşılır. Bu bütün değerlere ait olan üst bilgi alanını aşan bir bağlanış ve
kabulleniştir. Toplum hayatında üst bünyeyi gösteren inançlar sosyal normlar halinde kendini gösterirler.
Toplumsal hayatın bünyesinde meydana gelen sosyal bir hadise, geçen tarihi süreç içinde keyfiyet olarak
tamamen unutulmuş, gayba ait bir durum olarak kalmış ancak, onun zihinlerde ve vicdanlarda bıraktığı izler
daima yad edilmiş ve öylece kabul edilmiş ve zaman içinde halk inançlarını oluşturan bir motif olarak yerini almıştır. Bu nedenle inanç kelimesini onun toplum hayatına yansıyan uygulamalarından kesin çizgilerle
ayırmak oldukça zordur.
Sosyolojinin elde ettiği bulgular çerçevesinde baktığımız zaman en ilkelinden en medenisine kadar
inançsız bir topluma rastlamak mümkün olmamıştır. Her toplum mutlaka bir düşünceye ve bir inanca sahip
olarak karşımıza çıkmaktadır. İnanç insanların özünde olan bir şeydir. Bu inançlar hak olur, batıl olur,
semavi olur veya olmaz, her toplumun kendine göre bir inanç sistemi vardır. Dinler sosyal bir olay olarak
toplumlarda var olduğu için her din mutlaka toplum kültüründen ve yapısından etkilenmiştir. Bu nedenle
ilahi dinlerin hiçbiri eski yerel inançların kalıntılarından kurtulamamıştır. İlahi dinler ile halk inançları
sürekli bir etkileşim içinde olmuştur.
Din bir milletin kültürünün temel unsurlarından biridir. Aynı zamanda din bir milleti millet yapan
değerlerin çoğuna damgasını vurmuştur. Türkmenistan'da ırımlar geçmişe dayalıdır. Türkmenler, ırımlara,
örf ve adetlere, dinden daha fazla bağlılık göstermektedirler. Türkmenistan bağımsız olmasıyla birlikte, milli
örf ve adetlerine önem vermeye başlamıştır. Türkmen halkı, kendine ait töreleri miras yoluyla bugüne kadar
getirmiş ve unutmamıştır.
B-Irım (İnanç)
Telkin yoluyla ortaya çıkan halk inanışları felsefi düşüncelerin, ideolojilerin belirlediği, halkın öyle
kabullenmesini istediği inançlardır. Bunlar ahlak, doğruluk, hürriyet ve hayat felsefesi gibi görüşlerdir.
Tebliğ yoluyla ortaya çıkan halk inanışları ise; ilahi dinlerin peygamberleri tarafından halka tebliğ edilen ve
onların buna inanmaları istenen inançlardır. İlahi dinlerin iman esasları, bu tür inançlardır. Ancak bunların
halk inançları içinde ele alınması, halkın inandıkları dinin esaslarını özümseyip, hayatın ayrılmaz parçaları
halinde görülmesi gerekmektedir.
Anonim olarak ortaya çıkan inançlarda belli bir telkin ve propaganda vasıtası yoktur. Çoğu zaman
bu tür inançlar meçhuliyet üzerine bina edilmiştir. Yani bilinmeyen bir zaman içinde, keyfiyeti kesin olarak
bilinmeyen bir hadisenin ortaya çıkmasından sonra doğan bir inanç öğesi, belli bir zaman geçtikten sonra,
toplumun genelinde kabul görerek ortak inanç haline gelir. Artık o, toplumun bünyesinde sosyal hayatı
şekillendiren normlar haline gelmiştir. Halk inançlarının büyük bir kısmı bu tür inançlardır. Mesela,
uğursuzluk inancı gibi.
3
Anonim olarak doğan inançların benimsenip yayılmasında, toplumun üzerinde
yaşadığı coğrafi şartların, geçmişten getirdikleri sosyal mirasın, grup tecrübesinin büyük etkisi olduğu
görülür. Bu gruba giren inançlar tarafından tenkit edilebildiği gibi, toplumların birbirleriyle olan
münasebetleri sonucu mevcut inançların muhtevasına yenileri katılabilir. Hatta zaman içinde alıştırma ve
telkin vasıtaları kullanılarak yabancı kültür unsurları hissettirilmeden toplumun ortak değerleri haline
getirilebilir.
Bütün bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi halk inançları gündelik yaşayışla, iktisadi ve ticari
davranış şekilleri ile güzel sanatlar ve edebiyatla benzeri yüzlerce konuyu ihtiva eden zenginliğiyle, bunların yer yer manevi ve dini inançlarla ilgi göstermesiyle elbette çok geniş bir alanı kapsamaktadır.
4
Halk inançları
iyisi ve kötüsüyle, halkın öyle olduğuna inandığı, kültürünü o yönde geliştirdiği inançlardır.
Halk inançlarının belirleyici özelliklerinin başında millilik vasfı gelmektedir. Halk inançları bir
yönüyle ahlak kuralları, diğer yönüyle de muaşeret kuralları ile benzerlik göstermektedir. Halk inançları,
tarihin derinliklerinden süzülerek gelmiş, belli bir takım tecrübelerle şekillenmiş,bir birikim sonucu olarak
ortaya çıktığı için değişmezlik özelliği taşımaktadır. Halk inançları genelde meçhuliyet üzerine bina
edilmiştir. İnanç öğesini oluşturan asıl etken unutulmuş, ama onun bıraktığı izler kendisini inanç olarak
toplumun bünyesinde korumuştur. Herhangi bir inanca sahip olan fert, bu inancın nedenini ve niçin ini
bilmez, buna gerek de duymaz. Onun için önemli olan içinde yaşadığı toplumun fertlerinin, öyle olmasına
inanmış olmasını istemeleridir. İnanç daha çok düşünce planında olup uygulama olarak hayata pek
yansımayan, ama hayatın öyle işlemesini düzenleyen muharrik bir güç olarak geri planda duran bir özellik
gösterir. Yani inanç bir duygu ve düşünce hareketi halinde insanın iç dünyasına hakim olmaktadır.
C- Din ve Halk İnançları İlişkisi
İnsan ilişkileri, gelenek ve görenekleri, adetleri ve inançlarıyla din birbirlerine bağlıdır. Her
toplumun kendine özgü medeniyeti, sanatı, edebiyatı, gelenek ve görenekleri, davranış kuralları ve dini
inançları vardır. Bütün inançlar asıl kökünü dinden alıp, her toplumda kendi milli karakteri içinde
görülmektedir. Örneğin, Hz.Muhammed vasiyetlerinin 105. faslında "hiçbir surette dövme yaptırmak, gece
aynaya bakmak, ağız ve burnundan çıkan sıvıyı suya atmak doğru değildir" buyurmuşlardır.
5
Bu görüş,
Kazaklarda, gece aynaya bakıldığı zaman, şeytan insanın canıyla adeta dalga geçer. Özbek halkında ise, gece
aynaya bakıldığı zaman, insanın güzelliği gider. Taciklerde ise, insanlar çabuk yaşlanır. Kırgızlarda, insanın
ruhu kararır. Türkmen halkında ise, gece aynaya bakıldığı zaman, insanın yüzünde nur kalmayacağına
inanılmaktadır. Türkmenlerde suya tükürüldüğünde, servetin ve mutluluğun gideceği inancı bu şekilde
yorumlanmış ve öyle inanılmaktadır.
Türkmen halkı arasında, kapının eşiğine başını koyup yatmak, kapı ağzına oturmak ve elini yüzüne
tutmak, uygun bir davranış olarak görülmemektedir. Halk inanışına göre, ayın ve güneşin insan üzerinde
büyük tesiri vardır. Türkmenlere göre, güneşe baktığın yerde oturduğun zaman, boynun ağrır, aya baktığın
zaman ise, sara hastalığına yakalanır, kriz geldiği zaman insanlara saldırır. Güneşin ve ayın karşısında
olduğun zaman mahrem yerlerini açmak, pantolonunu ayakta durarak giymek uygun görülmez.
Türkmen atasözlerinde de “Tanrıdan korkarsan ayak tırnaklarını, Tanrının yarattıklarından utanırsan
ellerindeki tırnakları kesersin” denilmektedir. Ayak tırnaklarının kesilmemesinin günaha, el tırnaklarının
kesilmemesinin hastalığa neden olacağına inanılmaktadır. Halk inançlarına göre, her işe başlarken sağ ile
başlamak gerektiği düşüncesi yaygındır. Yeni gelen geline, eve girdiğinde sağ ayağı ile adım attırılması,
yemek yerken sağ elle yenilmesi, pantolon ve ayakkabının önce sağ tarafının giyilmesi gibi.
Türkmenlerde ekmeği tek elinle bölersen günah olur, ayakta yersen şeytan rızkına ortak olur, ayın
ilk ve son gecesi hanımla ilişkide bulunmak doğru değil, çünkü bu gecelerde çocuk olursa deli olur, çarşamba akşamı hanımınızla ilişkide bulunmayın, eğer bu akşamdan çocuk kalırsa katil ve serseri olur,
aybaşı dönemlerinde cinsel ilişkide bulunmayın, çocuk olursa bencil olur, pazartesi gecesi hanımla ilişkide
bulunun, çocuk olursa cesur olur, cumartesi gecesi hanım hamile kalırsa, çocuk gayretli ve çalışkan olur gibi
inançlar vardır.
Türkmenler, ırımların (inançların) çoğunu dinden aldıklarını belirtmişlerdir. Bu nedenle hayatlarına
ve davranışlarına tamamen ırımlar hakimdir. Örneğin, dine göre telpeksiz (takkesiz) namaz kılınır, fakat
ırımlara göre kılınmadığı için, onlar da telpeksiz namaz kılmamaktadırlar. Bu nedenle Türkmenler
yapacakları her işi ırımlara göre ayarlamaktadırlar.
D- Irımların Görüldüğü Alanlar
1- Toy (Düğün) Irımları
Türkmenler düğün günlerini ırımlara göre belirler. Irımların Türkmenlerin toplumsal yaşantısında,
aile hayatında, evlenme ve düğün törenlerinin çok büyük bir yeri vardır. Düğünün başlamasından sonuna
kadar ilginç ırımlar yer almaktadır. Bu ırımlarda Türkmen boyları (tire-tayfaları) arasında değişiklikler
vardır.
Türkmenler kız ve erkek çocuklarını evlendirirken, kız istemeye giden kişiler "sahetli" (uğurlu)
günlerde giderler. Kız istemeye gidenler başlarına beyaz yağlık (örtü) takarlar. Bu dünürcülere Türkmenler
“savcı” demektedirler. Savcılar göz kapaklarına beyaz pamuk yapıştırırlar, bunlara “gözleri pamuklu”
denilmektedir. Savcılar kız evine tuz götürür ve onların çöreğine (ekmeğine) tuz batırarak yerler. Savcılar kız
istemeye giderken şeker ve ekmek götürürler, ekmek rızkın bolluğuna, şeker ise tatlı ilişkiler kurmayı arzu
ettiklerine işarettir. Teke boyunda kızın ailesi kızı vermek istemiyorsa, savcıların ayak izleri süpürgeyle
temizlenmektedir. Salır boyunda kız istemeye giden savcılar, sofrayı açarak yarım çöreği değil de
kırılmamış olandan alır, tuzunu tadar. Bunun anlamı, misafir olarak gelen sizinle akraba olmak istiyor
demektir. Misafirin getirdiği şekeri, evin hanımı sofraya koyarsa kızı vermeye razı, koymazsa razı olmadığı
anlaşılmaktadır. Ersari boyunda, erkeğin annesi kızın başına kırmızı eşarp takarsa bu kızın nişanlı olduğu
anlaşılır. İlk defa kız istemeye gidildiğinde ev sahibinin dantelli yastıklarını misafir çevirirse, işin biteceği
anlaşılmaktadır. Ersariler kız istemeye gittiklerinde kapı önünü baba başındaki telpeği ile anne de eşarbıyla
süpürür. Kız tarafı razı ise misafirleri ve hediyeleri içeri alır. Eve ikinci sefer giderken pişmiş et götürülür, bu
işin bittiğinin işaretidir.
Türkmenler kızın "dokuzunu" (çeyizini) götürürken onun eşarbının ucu ve gömleklik kumaşın
parçasını odada yakarlar, bu ırım gelinimiz ateş gibi olsun diye yapılmaktadır. Kızın dokuzundaki kumaşlar
biçilirken, etrafında oturan insanlara birer parça kumaş kesilerek verilir. Kızın çeyizine konulan her kumaş
ve takı dokuz tane olmak zorundadır. Bu nedenle çeyize, kızın dokuzu denilmektedir. Teke Türkmenlerinde
kız istemeye giderken yolun üzerine beyaz ipli iğne atılmaktadır. Bunun anlamı, yolumuz ak olsun, işlerimiz
kolay olsun demektir. Gelin almaya gidildiği vakit gelenlere tatlı su ikram edilir. Erkeğin yengesi
çaydanlığın ucuna para takmaktadır. Gelin kızın yüzüne ayna tutulur ki şansı açık olsun, kaynatılmış
yumurta yedirilir ki çok çocukları olsun. Bir yerde iki düğün olsa birbirlerine ekmek verilmelidir, yoksa düğünün çileli olacağına inanılmaktadır. Gelin taksiye bindirilirken hemen çabuk binmez, biner geri iner,
çabuk binerse kocayı çok istiyor diye alay edilmektedir.
6
Gelin almaya gelenler geri dönmeden, kızın şansı açık olsun diye yengesine gaz lambası
vermektedirler. Kızın yengesi de gelin arabası evden ayrıldığı zaman testi kırmaktadır. Gelin arabası ve
konvoy, yolun iki tarafına yakılan ateşin arasından geçirilmektedir. Türkmen halk ırımlarına göre ateş bütün
kötülükleri yok etmekte ve habis ruhları öldürmektedir. Damadın akrabaları, kız tarafından bir şey alırsa,
kendi evlerinde de düğün veya başka bir toplantı olacak diye inanılmaktadır. Geline nazar değmesin diye
arabasına, deve tüyünden yapılmış siyah, beyaz renkte ip bağlanmaktadır. Damadın akrabaları, kız evinden,
ağaçtan yapılmış kazık getirirler ve erkeğin evinin kapısının önüne çakarlar. Bunu gelin kız geldiği eve bağlı
kalsın diye yapmaktadırlar.
Gelin arabası eve geldiği zaman, damatla kız dışarı çıkarken, arkadaşları üzerlerine küçük taş
atarlar. Bunun anlamı, hayatın iyi günleri olduğu gibi, kötü günleri de var unutma, demektir. Gelin eve
girerken ateş üzerinden geçirilmektedir ve ocağın çevresinde dolaştırılmaktadır. Kayın valide, gelinin
başından şeker saçmaktadır. Bunu yeni evlenenlerin hayatlarının tatlı ve mutlu olması için yapmaktadırlar.
Gelin eve girerken bir elini tere yağına, diğer elini tuza değdirirler. Bunu yeni evli çiftler bolluk içinde
yaşasın diye yapmaktadırlar. Gelin odaya girdiği zaman, kayın valide karşılar ve selam verir, elini gelinin
başına kor ve iyi dileklerde bulunur, gelinin ayağına yavaşça basar. Bunun anlamı, gelin bu evde
bulunanların emri altına girmiştir demektir. Gelinin yatak odasına çocuk beşiği koyarlar ve yatağın üzerine
erkek çocuk bırakırlar. Bu gelinin çok çocuğu olması ve ilk çocuk erkek olsun diye yapılmaktadır.
Türkmenlerde gelin kayın pederinin evine getirildiğinde dış kapıdan oturacağı yere kadar, yolu
üzerine beyaz halı serilmektedir. Gelin beyaz halı üzerinden yürütülerek götürülmektedir. Bu yolun ak olsun,
saflık duruluk ve temiz olarak kapıdan girsin demektir. Gelini görmeye gelenler yüzünü açar ve “tüveleme
tüveleme”, “Maşallah nazar değmesin”, “Hüda nazardan korusun”, diye dua ederler. Ersari ve Teke
Türkmenlerinde nikah kıyılırken erkeğin yakını olan kadınlar sürekli makas açıp kapatarak ses
çıkarmaktadırlar. Böyle yapmalarının sebebi, evde şeytan ve kötü ruhlar varsa, iki gencin arasına girmemesi
içindir. Nikah kıyıldıktan sonra, gelin kocasının botlarını çıkartır, kuşağını çözer ve gömleğinin düğmelerini
açar. Bunun anlamı, geline ömür boyu kocasının hizmetini yapması gerektiğini hatırlatır. Türkmenlerde oğul
vermek kız çıkarmak (evlendirme) adeti ile ilgili birçok ırım vardır.
1- Türkmenlerde düğün yapılacağı tarih, yıldızlara bakarak molla tarafından belirlenir.
2- Nikahtan sonra, gelin ve damada cesur olsun diye yürek ve böbrek yedirirler.
3- Gelinin eline un sürülerek onun hayatta mutlu olması dilenir.
4- Gelin evin avlusuna girdiğinde "yüzerlik" otu yakılarak tütsü yapılır.
5- Hamile kadının ağrıları başladığı zaman kolay doğum yapsın diye silahla ateş açarlar.
6- Doğumdan sonra uyuduğu zaman kadını al basmasın diye yanında erkek bulundurulur.
7- Kadını al basmaması için yanına demir, süpürge ve ateş konulmaktadır.
8- Doğum yapan kadının başında al örtü varsa erkek, sarı örtü varsa kızı olmuştur.
9- Çocuğu ziyarete gelenler “oğul devletin başı, kız da olursa gönül hoşu” derler.
10-Doğumdan kırk gün sonra çocuk ve annesi kırk bir tane kaşığın suyu ile yıkanmaktadır.
11-Çocuk yıkandıktan sonra erkeği tazı, kızı at derisine sararlar ki cesaretli ve uysal olsun.
12-Yeni doğan bebeğin yıkanmış eşyalarının gündüz dışarı bırakılması uygun görülmez.
13-Bir kadın hamileyken tavşan eti yerse çocuğun sakat olacağı inancı vardır.
14-Doğuma yakın anne adayı eşeğe binerse çocuğu aptal ve tembel olur.
15-Hamile kadın ata binerse çocuğun yiğit olacağı inancı vardır.
16-Hamileyken aya baksa çocuk güzel, yüzüne elma sürse yanakları kırmızı olur.
17-Hamile kadın çirkin adam, deve ve tavşan görse çocuk çirkin olur.
18-Hamileyken yılan görse çevik, kurt görse kahraman, koyun görse uslu olur.
19-Kadın rüyada buğday ve at görse çocuğun rızkı bol ve kahraman olur.
20-Anne adayı rüyada süs eşyası görse kız, para görürse erkek çocuğu olur.
21-Yeni doğan çocuğun ağzında diş olursa, babasına kötü davranacağına inanılmaktadır.
22-Hamile bir kadın devenin altından geçerse çocuğu kuvvetli olur.
23-Yeni doğan çocuk zar içinde olursa, öksüz kalacağına inanılmaktadır.
24-Çocuğu ziyarete gelenler iyi işitsin diye kulağının üzerine para koyarlar.
25-Doğum anında çocuğu kötü ruhlardan korumak için ateşte tütsü yapılmaktadır.
26-Çocuğun ilk çıkan tırnakları kesilerek eli una batırılır ki çocuk hırsız olmasın.
27-İlk saçı kesildiği zaman, altınla tartılarak karşılığı fakirlere verilir.
28-Çocuk doğduğu zaman erkeğe iki, kıza bir kurban kesilerek yemek ziyafeti verilir.
29-Çocuğun ismi molla kulağına ezan okuduktan sonra dedesi tarafından konulmaktadır.
30-Çocuk doğduğu zaman kırk gün beşikte değil, yerde yatırırlar.
31-Çocuğu doğduğu zaman tuzlu suyla yıkamaktadırlar.
32-Erkek çocuk doğduğu zaman “oğul doğdu ak evin üstüne gün doğdu” derler.
33-Çocuğu olmayan kadınlar, çok çocuğu olan kadının gömleğini giyerler.
kavram olarak ele alıp tanımlamak gerekmektedir. İnanç; "dış dünyayı idrak etme sonucu zihinde oluşan bir
anlayış biçimidir".
2
Konuya bu açıdan bakılırsa, inanç, özellikle halk inançlarını toplumsal kabullenme,
benimseme demek olduğu anlaşılır. Bu bütün değerlere ait olan üst bilgi alanını aşan bir bağlanış ve
kabulleniştir. Toplum hayatında üst bünyeyi gösteren inançlar sosyal normlar halinde kendini gösterirler.
Toplumsal hayatın bünyesinde meydana gelen sosyal bir hadise, geçen tarihi süreç içinde keyfiyet olarak
tamamen unutulmuş, gayba ait bir durum olarak kalmış ancak, onun zihinlerde ve vicdanlarda bıraktığı izler
daima yad edilmiş ve öylece kabul edilmiş ve zaman içinde halk inançlarını oluşturan bir motif olarak yerini almıştır. Bu nedenle inanç kelimesini onun toplum hayatına yansıyan uygulamalarından kesin çizgilerle
ayırmak oldukça zordur.
Sosyolojinin elde ettiği bulgular çerçevesinde baktığımız zaman en ilkelinden en medenisine kadar
inançsız bir topluma rastlamak mümkün olmamıştır. Her toplum mutlaka bir düşünceye ve bir inanca sahip
olarak karşımıza çıkmaktadır. İnanç insanların özünde olan bir şeydir. Bu inançlar hak olur, batıl olur,
semavi olur veya olmaz, her toplumun kendine göre bir inanç sistemi vardır. Dinler sosyal bir olay olarak
toplumlarda var olduğu için her din mutlaka toplum kültüründen ve yapısından etkilenmiştir. Bu nedenle
ilahi dinlerin hiçbiri eski yerel inançların kalıntılarından kurtulamamıştır. İlahi dinler ile halk inançları
sürekli bir etkileşim içinde olmuştur.
Din bir milletin kültürünün temel unsurlarından biridir. Aynı zamanda din bir milleti millet yapan
değerlerin çoğuna damgasını vurmuştur. Türkmenistan'da ırımlar geçmişe dayalıdır. Türkmenler, ırımlara,
örf ve adetlere, dinden daha fazla bağlılık göstermektedirler. Türkmenistan bağımsız olmasıyla birlikte, milli
örf ve adetlerine önem vermeye başlamıştır. Türkmen halkı, kendine ait töreleri miras yoluyla bugüne kadar
getirmiş ve unutmamıştır.
B-Irım (İnanç)
Telkin yoluyla ortaya çıkan halk inanışları felsefi düşüncelerin, ideolojilerin belirlediği, halkın öyle
kabullenmesini istediği inançlardır. Bunlar ahlak, doğruluk, hürriyet ve hayat felsefesi gibi görüşlerdir.
Tebliğ yoluyla ortaya çıkan halk inanışları ise; ilahi dinlerin peygamberleri tarafından halka tebliğ edilen ve
onların buna inanmaları istenen inançlardır. İlahi dinlerin iman esasları, bu tür inançlardır. Ancak bunların
halk inançları içinde ele alınması, halkın inandıkları dinin esaslarını özümseyip, hayatın ayrılmaz parçaları
halinde görülmesi gerekmektedir.
Anonim olarak ortaya çıkan inançlarda belli bir telkin ve propaganda vasıtası yoktur. Çoğu zaman
bu tür inançlar meçhuliyet üzerine bina edilmiştir. Yani bilinmeyen bir zaman içinde, keyfiyeti kesin olarak
bilinmeyen bir hadisenin ortaya çıkmasından sonra doğan bir inanç öğesi, belli bir zaman geçtikten sonra,
toplumun genelinde kabul görerek ortak inanç haline gelir. Artık o, toplumun bünyesinde sosyal hayatı
şekillendiren normlar haline gelmiştir. Halk inançlarının büyük bir kısmı bu tür inançlardır. Mesela,
uğursuzluk inancı gibi.
3
Anonim olarak doğan inançların benimsenip yayılmasında, toplumun üzerinde
yaşadığı coğrafi şartların, geçmişten getirdikleri sosyal mirasın, grup tecrübesinin büyük etkisi olduğu
görülür. Bu gruba giren inançlar tarafından tenkit edilebildiği gibi, toplumların birbirleriyle olan
münasebetleri sonucu mevcut inançların muhtevasına yenileri katılabilir. Hatta zaman içinde alıştırma ve
telkin vasıtaları kullanılarak yabancı kültür unsurları hissettirilmeden toplumun ortak değerleri haline
getirilebilir.
Bütün bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi halk inançları gündelik yaşayışla, iktisadi ve ticari
davranış şekilleri ile güzel sanatlar ve edebiyatla benzeri yüzlerce konuyu ihtiva eden zenginliğiyle, bunların yer yer manevi ve dini inançlarla ilgi göstermesiyle elbette çok geniş bir alanı kapsamaktadır.
4
Halk inançları
iyisi ve kötüsüyle, halkın öyle olduğuna inandığı, kültürünü o yönde geliştirdiği inançlardır.
Halk inançlarının belirleyici özelliklerinin başında millilik vasfı gelmektedir. Halk inançları bir
yönüyle ahlak kuralları, diğer yönüyle de muaşeret kuralları ile benzerlik göstermektedir. Halk inançları,
tarihin derinliklerinden süzülerek gelmiş, belli bir takım tecrübelerle şekillenmiş,bir birikim sonucu olarak
ortaya çıktığı için değişmezlik özelliği taşımaktadır. Halk inançları genelde meçhuliyet üzerine bina
edilmiştir. İnanç öğesini oluşturan asıl etken unutulmuş, ama onun bıraktığı izler kendisini inanç olarak
toplumun bünyesinde korumuştur. Herhangi bir inanca sahip olan fert, bu inancın nedenini ve niçin ini
bilmez, buna gerek de duymaz. Onun için önemli olan içinde yaşadığı toplumun fertlerinin, öyle olmasına
inanmış olmasını istemeleridir. İnanç daha çok düşünce planında olup uygulama olarak hayata pek
yansımayan, ama hayatın öyle işlemesini düzenleyen muharrik bir güç olarak geri planda duran bir özellik
gösterir. Yani inanç bir duygu ve düşünce hareketi halinde insanın iç dünyasına hakim olmaktadır.
C- Din ve Halk İnançları İlişkisi
İnsan ilişkileri, gelenek ve görenekleri, adetleri ve inançlarıyla din birbirlerine bağlıdır. Her
toplumun kendine özgü medeniyeti, sanatı, edebiyatı, gelenek ve görenekleri, davranış kuralları ve dini
inançları vardır. Bütün inançlar asıl kökünü dinden alıp, her toplumda kendi milli karakteri içinde
görülmektedir. Örneğin, Hz.Muhammed vasiyetlerinin 105. faslında "hiçbir surette dövme yaptırmak, gece
aynaya bakmak, ağız ve burnundan çıkan sıvıyı suya atmak doğru değildir" buyurmuşlardır.
5
Bu görüş,
Kazaklarda, gece aynaya bakıldığı zaman, şeytan insanın canıyla adeta dalga geçer. Özbek halkında ise, gece
aynaya bakıldığı zaman, insanın güzelliği gider. Taciklerde ise, insanlar çabuk yaşlanır. Kırgızlarda, insanın
ruhu kararır. Türkmen halkında ise, gece aynaya bakıldığı zaman, insanın yüzünde nur kalmayacağına
inanılmaktadır. Türkmenlerde suya tükürüldüğünde, servetin ve mutluluğun gideceği inancı bu şekilde
yorumlanmış ve öyle inanılmaktadır.
Türkmen halkı arasında, kapının eşiğine başını koyup yatmak, kapı ağzına oturmak ve elini yüzüne
tutmak, uygun bir davranış olarak görülmemektedir. Halk inanışına göre, ayın ve güneşin insan üzerinde
büyük tesiri vardır. Türkmenlere göre, güneşe baktığın yerde oturduğun zaman, boynun ağrır, aya baktığın
zaman ise, sara hastalığına yakalanır, kriz geldiği zaman insanlara saldırır. Güneşin ve ayın karşısında
olduğun zaman mahrem yerlerini açmak, pantolonunu ayakta durarak giymek uygun görülmez.
Türkmen atasözlerinde de “Tanrıdan korkarsan ayak tırnaklarını, Tanrının yarattıklarından utanırsan
ellerindeki tırnakları kesersin” denilmektedir. Ayak tırnaklarının kesilmemesinin günaha, el tırnaklarının
kesilmemesinin hastalığa neden olacağına inanılmaktadır. Halk inançlarına göre, her işe başlarken sağ ile
başlamak gerektiği düşüncesi yaygındır. Yeni gelen geline, eve girdiğinde sağ ayağı ile adım attırılması,
yemek yerken sağ elle yenilmesi, pantolon ve ayakkabının önce sağ tarafının giyilmesi gibi.
Türkmenlerde ekmeği tek elinle bölersen günah olur, ayakta yersen şeytan rızkına ortak olur, ayın
ilk ve son gecesi hanımla ilişkide bulunmak doğru değil, çünkü bu gecelerde çocuk olursa deli olur, çarşamba akşamı hanımınızla ilişkide bulunmayın, eğer bu akşamdan çocuk kalırsa katil ve serseri olur,
aybaşı dönemlerinde cinsel ilişkide bulunmayın, çocuk olursa bencil olur, pazartesi gecesi hanımla ilişkide
bulunun, çocuk olursa cesur olur, cumartesi gecesi hanım hamile kalırsa, çocuk gayretli ve çalışkan olur gibi
inançlar vardır.
Türkmenler, ırımların (inançların) çoğunu dinden aldıklarını belirtmişlerdir. Bu nedenle hayatlarına
ve davranışlarına tamamen ırımlar hakimdir. Örneğin, dine göre telpeksiz (takkesiz) namaz kılınır, fakat
ırımlara göre kılınmadığı için, onlar da telpeksiz namaz kılmamaktadırlar. Bu nedenle Türkmenler
yapacakları her işi ırımlara göre ayarlamaktadırlar.
D- Irımların Görüldüğü Alanlar
1- Toy (Düğün) Irımları
Türkmenler düğün günlerini ırımlara göre belirler. Irımların Türkmenlerin toplumsal yaşantısında,
aile hayatında, evlenme ve düğün törenlerinin çok büyük bir yeri vardır. Düğünün başlamasından sonuna
kadar ilginç ırımlar yer almaktadır. Bu ırımlarda Türkmen boyları (tire-tayfaları) arasında değişiklikler
vardır.
Türkmenler kız ve erkek çocuklarını evlendirirken, kız istemeye giden kişiler "sahetli" (uğurlu)
günlerde giderler. Kız istemeye gidenler başlarına beyaz yağlık (örtü) takarlar. Bu dünürcülere Türkmenler
“savcı” demektedirler. Savcılar göz kapaklarına beyaz pamuk yapıştırırlar, bunlara “gözleri pamuklu”
denilmektedir. Savcılar kız evine tuz götürür ve onların çöreğine (ekmeğine) tuz batırarak yerler. Savcılar kız
istemeye giderken şeker ve ekmek götürürler, ekmek rızkın bolluğuna, şeker ise tatlı ilişkiler kurmayı arzu
ettiklerine işarettir. Teke boyunda kızın ailesi kızı vermek istemiyorsa, savcıların ayak izleri süpürgeyle
temizlenmektedir. Salır boyunda kız istemeye giden savcılar, sofrayı açarak yarım çöreği değil de
kırılmamış olandan alır, tuzunu tadar. Bunun anlamı, misafir olarak gelen sizinle akraba olmak istiyor
demektir. Misafirin getirdiği şekeri, evin hanımı sofraya koyarsa kızı vermeye razı, koymazsa razı olmadığı
anlaşılmaktadır. Ersari boyunda, erkeğin annesi kızın başına kırmızı eşarp takarsa bu kızın nişanlı olduğu
anlaşılır. İlk defa kız istemeye gidildiğinde ev sahibinin dantelli yastıklarını misafir çevirirse, işin biteceği
anlaşılmaktadır. Ersariler kız istemeye gittiklerinde kapı önünü baba başındaki telpeği ile anne de eşarbıyla
süpürür. Kız tarafı razı ise misafirleri ve hediyeleri içeri alır. Eve ikinci sefer giderken pişmiş et götürülür, bu
işin bittiğinin işaretidir.
Türkmenler kızın "dokuzunu" (çeyizini) götürürken onun eşarbının ucu ve gömleklik kumaşın
parçasını odada yakarlar, bu ırım gelinimiz ateş gibi olsun diye yapılmaktadır. Kızın dokuzundaki kumaşlar
biçilirken, etrafında oturan insanlara birer parça kumaş kesilerek verilir. Kızın çeyizine konulan her kumaş
ve takı dokuz tane olmak zorundadır. Bu nedenle çeyize, kızın dokuzu denilmektedir. Teke Türkmenlerinde
kız istemeye giderken yolun üzerine beyaz ipli iğne atılmaktadır. Bunun anlamı, yolumuz ak olsun, işlerimiz
kolay olsun demektir. Gelin almaya gidildiği vakit gelenlere tatlı su ikram edilir. Erkeğin yengesi
çaydanlığın ucuna para takmaktadır. Gelin kızın yüzüne ayna tutulur ki şansı açık olsun, kaynatılmış
yumurta yedirilir ki çok çocukları olsun. Bir yerde iki düğün olsa birbirlerine ekmek verilmelidir, yoksa düğünün çileli olacağına inanılmaktadır. Gelin taksiye bindirilirken hemen çabuk binmez, biner geri iner,
çabuk binerse kocayı çok istiyor diye alay edilmektedir.
6
Gelin almaya gelenler geri dönmeden, kızın şansı açık olsun diye yengesine gaz lambası
vermektedirler. Kızın yengesi de gelin arabası evden ayrıldığı zaman testi kırmaktadır. Gelin arabası ve
konvoy, yolun iki tarafına yakılan ateşin arasından geçirilmektedir. Türkmen halk ırımlarına göre ateş bütün
kötülükleri yok etmekte ve habis ruhları öldürmektedir. Damadın akrabaları, kız tarafından bir şey alırsa,
kendi evlerinde de düğün veya başka bir toplantı olacak diye inanılmaktadır. Geline nazar değmesin diye
arabasına, deve tüyünden yapılmış siyah, beyaz renkte ip bağlanmaktadır. Damadın akrabaları, kız evinden,
ağaçtan yapılmış kazık getirirler ve erkeğin evinin kapısının önüne çakarlar. Bunu gelin kız geldiği eve bağlı
kalsın diye yapmaktadırlar.
Gelin arabası eve geldiği zaman, damatla kız dışarı çıkarken, arkadaşları üzerlerine küçük taş
atarlar. Bunun anlamı, hayatın iyi günleri olduğu gibi, kötü günleri de var unutma, demektir. Gelin eve
girerken ateş üzerinden geçirilmektedir ve ocağın çevresinde dolaştırılmaktadır. Kayın valide, gelinin
başından şeker saçmaktadır. Bunu yeni evlenenlerin hayatlarının tatlı ve mutlu olması için yapmaktadırlar.
Gelin eve girerken bir elini tere yağına, diğer elini tuza değdirirler. Bunu yeni evli çiftler bolluk içinde
yaşasın diye yapmaktadırlar. Gelin odaya girdiği zaman, kayın valide karşılar ve selam verir, elini gelinin
başına kor ve iyi dileklerde bulunur, gelinin ayağına yavaşça basar. Bunun anlamı, gelin bu evde
bulunanların emri altına girmiştir demektir. Gelinin yatak odasına çocuk beşiği koyarlar ve yatağın üzerine
erkek çocuk bırakırlar. Bu gelinin çok çocuğu olması ve ilk çocuk erkek olsun diye yapılmaktadır.
Türkmenlerde gelin kayın pederinin evine getirildiğinde dış kapıdan oturacağı yere kadar, yolu
üzerine beyaz halı serilmektedir. Gelin beyaz halı üzerinden yürütülerek götürülmektedir. Bu yolun ak olsun,
saflık duruluk ve temiz olarak kapıdan girsin demektir. Gelini görmeye gelenler yüzünü açar ve “tüveleme
tüveleme”, “Maşallah nazar değmesin”, “Hüda nazardan korusun”, diye dua ederler. Ersari ve Teke
Türkmenlerinde nikah kıyılırken erkeğin yakını olan kadınlar sürekli makas açıp kapatarak ses
çıkarmaktadırlar. Böyle yapmalarının sebebi, evde şeytan ve kötü ruhlar varsa, iki gencin arasına girmemesi
içindir. Nikah kıyıldıktan sonra, gelin kocasının botlarını çıkartır, kuşağını çözer ve gömleğinin düğmelerini
açar. Bunun anlamı, geline ömür boyu kocasının hizmetini yapması gerektiğini hatırlatır. Türkmenlerde oğul
vermek kız çıkarmak (evlendirme) adeti ile ilgili birçok ırım vardır.
1- Türkmenlerde düğün yapılacağı tarih, yıldızlara bakarak molla tarafından belirlenir.
2- Nikahtan sonra, gelin ve damada cesur olsun diye yürek ve böbrek yedirirler.
3- Gelinin eline un sürülerek onun hayatta mutlu olması dilenir.
4- Gelin evin avlusuna girdiğinde "yüzerlik" otu yakılarak tütsü yapılır.
5- Hamile kadının ağrıları başladığı zaman kolay doğum yapsın diye silahla ateş açarlar.
6- Doğumdan sonra uyuduğu zaman kadını al basmasın diye yanında erkek bulundurulur.
7- Kadını al basmaması için yanına demir, süpürge ve ateş konulmaktadır.
8- Doğum yapan kadının başında al örtü varsa erkek, sarı örtü varsa kızı olmuştur.
9- Çocuğu ziyarete gelenler “oğul devletin başı, kız da olursa gönül hoşu” derler.
10-Doğumdan kırk gün sonra çocuk ve annesi kırk bir tane kaşığın suyu ile yıkanmaktadır.
11-Çocuk yıkandıktan sonra erkeği tazı, kızı at derisine sararlar ki cesaretli ve uysal olsun.
12-Yeni doğan bebeğin yıkanmış eşyalarının gündüz dışarı bırakılması uygun görülmez.
13-Bir kadın hamileyken tavşan eti yerse çocuğun sakat olacağı inancı vardır.
14-Doğuma yakın anne adayı eşeğe binerse çocuğu aptal ve tembel olur.
15-Hamile kadın ata binerse çocuğun yiğit olacağı inancı vardır.
16-Hamileyken aya baksa çocuk güzel, yüzüne elma sürse yanakları kırmızı olur.
17-Hamile kadın çirkin adam, deve ve tavşan görse çocuk çirkin olur.
18-Hamileyken yılan görse çevik, kurt görse kahraman, koyun görse uslu olur.
19-Kadın rüyada buğday ve at görse çocuğun rızkı bol ve kahraman olur.
20-Anne adayı rüyada süs eşyası görse kız, para görürse erkek çocuğu olur.
21-Yeni doğan çocuğun ağzında diş olursa, babasına kötü davranacağına inanılmaktadır.
22-Hamile bir kadın devenin altından geçerse çocuğu kuvvetli olur.
23-Yeni doğan çocuk zar içinde olursa, öksüz kalacağına inanılmaktadır.
24-Çocuğu ziyarete gelenler iyi işitsin diye kulağının üzerine para koyarlar.
25-Doğum anında çocuğu kötü ruhlardan korumak için ateşte tütsü yapılmaktadır.
26-Çocuğun ilk çıkan tırnakları kesilerek eli una batırılır ki çocuk hırsız olmasın.
27-İlk saçı kesildiği zaman, altınla tartılarak karşılığı fakirlere verilir.
28-Çocuk doğduğu zaman erkeğe iki, kıza bir kurban kesilerek yemek ziyafeti verilir.
29-Çocuğun ismi molla kulağına ezan okuduktan sonra dedesi tarafından konulmaktadır.
30-Çocuk doğduğu zaman kırk gün beşikte değil, yerde yatırırlar.
31-Çocuğu doğduğu zaman tuzlu suyla yıkamaktadırlar.
32-Erkek çocuk doğduğu zaman “oğul doğdu ak evin üstüne gün doğdu” derler.
33-Çocuğu olmayan kadınlar, çok çocuğu olan kadının gömleğini giyerler.
Dine Bağlı Irımlar
Türkmenlerin İslam dinine girmezden önceki dini Gök Tanrı inancı idi. Türkmence’de gök; Asman,
direk ve mavi anlamına gelir. Gök Tanrı bütün canlı ve cansızların yaratıcısıdır. Gök Tanrı inancında yerin
(toprağın) itibarı vardır. Ölünün defni anlamında “yere cayladık” şunu yer aldı, artık o kişinin hayatı yerde
devam ediyor diye inanılmaktadır. Türkmence’de “cay” ev demektir. Merhumu caylamak ölüyü gömmektir.
Ölen adamı asıl ve devamlı olan evine koyduk orada ebediyen yaşasın denilmektedir.
Türkmenlerde Tanrı Huda demektir. Huda korusun ve saklasın diye dua edilmektedir. Türkmen
halkında iki büyük kutsiyet vardır. Biri Huda, diğeri Hakan, Lider, Prezident’tir. Orta Asya’da ve
Türkmenler arasında çok görülen eski dinlerden biri de “Zaroastrizm” inancıdır. Bu dinin Orta Asya’da
doğduğu ve memleketinin de Harezm olduğu bilinmektedir.
7
Din; insanları yaratılıştaki sebep ve amaçlardan
haberdar eden, insanlara aydınlık ve mutluluk yollarını gösteren, onları kendi tercihleri ve seçme
hürriyetleriyle özünde doğru ve güzel olan işlerin hal ve hareketlerine sevk eden ve Allah (cc) tarafından
konulan prensipler bütünüdür. Bu prensipleri Peygamberler, Allah tarafından kendilerine vahiy yoluyla
gelenleri, insanlara duyurmuş, hak ve hakikati anlatmışlardır. Dinle ilgili ırımlar şunlardır:
1- Elini yıkadıktan sonra sallama, şeytan eline yapışır.
2- Mukaddes yerlere sağ ayakla girilmelidir.
3- Parmaklarını kaç defa çıtırdatırsan, şeytan o kadar ömrünü kısaltır.
4- Dişleri süpürge çöpüyle temizlemek günahtır.
5- Ayakta yemek yersen, şeytan rızkını yer.
6- Yalan söyleyenin evinden bereket gider.
7- Sözünde durmayan adamın evinde huzur olmaz.
8- Yeminini bozan kimsenin, sağlığı bozulur ve ömrü kısa olur.
9- Tandırda çörek pişerken erkek adamın orada durması doğru değildir.
10-İğde ağcının altında uyumak doğru değildir.
11-Ayak basılan yere kirli su ve ak zatları (un, süt, ayran gibi) dökmek günahtır.
12-Ev süpürüldükten sonra süpürge duvara dik olarak bırakılmaz.
13-Akşam ev temizlendikten sonra çöpler dışarı atılmaz, evin bereketi gider.
14-Evden biri yolculuğa çıktığı zaman gideceği yere varıncaya kadar ev süpürülmez.
15-Evden birisi vefat etmişse kırk gün radyo, televizyon ve teyp çaldırılmaz.
16-Cenaze olan evdeki kadınlar siyah örtü takar, erkekler başına siyah telpek (takke) giyer.
17-Nazar değmesin diye ellerine, boynuna siyah-beyaz ip bağlamaktadırlar.
18-Hava karardıktan sonra hayvan kesmek günahtır.
19-Ayakta def-i hacet yapan kimse fakirleşir, kazancının bereketi olmaz.
20-Kurban bayram günleri salıncakta sallanırsan günahlar dökülür diye inanılmaktadır.
21-Kurban bayramından bir gün önce ve bayramdan bir gün sonra kurban kesme inancı vardır.
22-Bayram günü yola gidecekler, kurbanın kulağını keserek kan akıtmaktadır.
23-Türkmenlerde kadınlar kurban kesme veya kestirme hakkına sahip değildir.
24-Genç kızlar kısmetlerinin açılması için gelinin başından atılan şekerden alırlar.
25-Kısmetlerinin açılması için değirmene gidip kiremitleri ters çevirmektedirler.
26-Nevruz günü gençler tekke ve türbeleri ziyaret ederek dilek ve temennide bulunurlar.
27- Türkmenlerde nevruz günü dini bayram olarak kabul edilmekte ve kutlanmaktadır.
3-İnsan Bedeni İle İlgili Irımlar
Türkmenlerin eski inançlarından olan Şamanlıkta ruhun bekası, ahiret hayatı, cennet ve cehennem
akideleri, Tanrıya ve ecdada kurban inançları da İslamiyet’te daha gelişmiş olduğundan, kültürel bakımdan
bir uyumsuzluk söz konusu olmamış ve bu inançlar eski inançların bir tekamülü olarak görülmüştür.
Türkmenlerin keramet sahibi her derde deva bulan, gaipten haber veren kamların yerine İslam şeyhleri ve
evliyası geçerken burada da sessiz bir kaynaşma olmuştur.
Müslüman olan Türkmenlerin ata ve babaları hem Şamanlara, hem de evliyaya benziyordu.
Türkmenlerin kendi kahramanları Alp- erenler şekli ile kutsiyet kazanıyor ve İslam Türkmen gazileri ile
birleşiyordu. Nitekim bugün de ermek, ermiş ve eren kelimeleri hala bu dini manaları muhafaza etmektedir.
Türkmenler İslam dinine ait bir çok mefhum ve ıstılahları kendi din ve dillerinde bularak İslam devrinde de
kullanmışlardır. Şamanlıkta mübarek ruhlar varsa da melek olmadığından, İslam’ın bu mefhumunu ferişte ile
karşılamışlardır.
8
İnsan bedeni ile ilgili ırımlar şunlardır:
1- İnsanın bedeninden bölünüp ayrılan saça, dişe, tırnağa birisi basarsa sahibi hasta olur.
2- Burnunun içi kaşınırsa düğün haberi alacağına işarettir.
3-Yatan kimsenin üzerinden geçmemeli, hastalanma ihtimali olabilir.
4- Karanlıkta aynaya bakarak saçını tararsan günah kazanırsın.
5- Gece tırnağını kesersen günah kazanırsın
6- Kızın eli ağrırsa o zaman kızı bekar biri hatırlıyor demektir.
7- Kulağın kaşınıyorsa, gıybetin yapılıyor demektir
8- Pazar günü öksürürsen, misafirliğe gideceksin.
9- Perşembe günü öksürürsen,uzak yola gideceksin.
10-Sağ elinin içinin kaşınması, paranın geleceğine dair bir alamettir.
11-Tükürdüğünde tükürüğünün bir damlası üzerine düşerse yeni giysi giyeceksin.
12-Çocuğun kırılmış dişini atın ayak izlerinin altına gömersen,atın dişi gibi ak diş çıkar.
13-Eğer sağ kulağın kızarırsa, senin hakkında gerçeği konuşuyorlar demektir.
14-Eğer bekar yiğit çok uyuyorsa, gözü yamuk bir kızla evlenir.
15-Eğer yiğidin veya kızın ön dişlerinin arası açıksa uzak yerlerden evlenir.
16-Elma insana güç verir.
17-Boynun kaşınırsa ağlayacaksın.
18-Saçını taradığında şakırdayarak şimşek çakıyorsa,o insan şanslı ve neşeli birisi olur.
19-Salı günü öksürürsen, misafir gelir.
20-Dudakların kaşınırsa öpüşeceksin.
21-Burnunun dışı kaşınırsa, uzak yerlerden haber gelecek.
22-Cuma günü hapşırırsan, buluşma olur.
23-Bir günde hem elin hem de ayağın tırnakları kesilmez.
24-Boynun kaşınırsa düğün oluyor demektir.
25-Kaşın kaşınıyorsa misafir gelecek demektir.
26-Kaşları bitişik olan insanlar çok zorluklar görür.
27-Kulağın kaşınırsa, yağmur yağacak.
28-Sağ kaşın seğirirse mutlu olacaksın
29-Sağ kulağın çınlarsa iyi haber gelecek.
30-Ayağının altı kaşınırsa yolculuğa çıkacaksın.
31-Yüzün kızarırsa ağlayacaksın.
32-Kulağın çınlarsa kimdir biri senin adını tutacak (seni anacak).
33-Dilini ısırırsan,bir kimse sana kızıyor veya gıybetin yapılıyor.
34-Eğer bir kimse gittikten sonra,onun arkasından süpürgeyle süpürürsen o geri dönmeyecektir.
35-Annesine benzeyen çocuk şanslı ve mutlu olur.
36-Bir kimse elinden bıçak düşürürse erkek misafir, kaşık düşürürse kadın misafir gelir.
37-Eğer karı koca yemeklerini karanlıkta yerse, çocukları hırsız olur.
38-Kapının eşiğinde durup görüşürsen,kavga yaparsın.
39-Yeni gelen gelin eve sol ayağıyla atarsa şansız olur.
40-Sol kaşın seğirirse üzülürsün.
41-Yanağın kaşınırsa ağlayacaksın.
42-Sol kulağın çınlarsa kötü haber gelir.
43-Annesine benzeyen çocuğun şansı açık olur.
44-Kız eline iğne batırsa aşık olur.
45-Elinden bıçak kaçsa erkek, çömçe kaçsa kadın misafir gelir.
4- Hayat Irımları
Türkmenler ölülerin hatırasına nahar (yemek) ziyafetleri ve Huda yolu (Allah rızası için) davet
yapmaktadırlar. Zenginler birçok kurban keserek halka yemek yedirmektedirler. Hazırlanan yemeklerin bir kısmını eski bir gelenek olarak ölünün mezarı üzerine dökerler.
9
Türkmenler Müslüman oldukları halde
geçmiş kültürlerinden olan depdessurları (adetleri) hala devam ettirmektedirler. En eski maddi kültürün
kalıntıları toprak altında muhafaza edilerek çağımıza kadar ulaştığı gibi, gelenekçi toplumlarda da en eski
devirlerin manevi kültür kalıntıları ruhların derinliklerinde sürüklenip günümüze kadar getirilmiştir. Çağdaş
kültürün yüksek seviyesine ulaşan Türkmen halk topluluklarında da bu eski çağlardaki inançların
tezahürlerine şahit oluyoruz. Örneğin, at nalını uğur saymak, mavi boncuk ve maşallah nazarlıkları takmak
gibi inançların kökeni eski tarihlere kadar inmektedir.
Türkmenler İslamiyet’i din olarak kabul ettikten sonra, eski din ve inançlardan kalma bir çok
görenek ve gelenekleri İslam dininin emirleri gibi muhafaza etmişlerdir. Örneğin, türbelere, kutlu sayılan
ağaç ve çalılara çaput bağlama gibi. Bu adetler bütün Türkmenlerde görülmektedir. Çünkü bu adetler Orta
Asya uluslarının eski dinleri olan Şamanizm’e mahsus önemli unsurlardan biridir. Türkmenlere göre bu
adetler çok önemli bir dini ayindir. Türkmen halk inançlarına göre her dağın, her kutlu pınarın, göl ve
ırmakların, kutlu ağaç ve kayaların manevi sahipleri vardır. Türkmenler orman,ağaç, su ve kayalara
günümüzde de kurban sunmaya devam etmektedirler. Tanrının dostları sayılan ölülerin türbe
parmaklıklarına, kutlu sayılan ağaç ve çalılara nezir niyetiyle çaput bağlama adeti Müslüman din adamları
tarafından yasak edilmesine rağmen, zamanımızda bile onlarcasına rastlamak mümkündür.
Türkmenlerde, türbelere mum yakma adeti de eski adetlerden biridir. Eski çağlarda yalnız evliya
sayılanların değil, başka ölülerin de mezarlarında yahut öldükleri yerde mum yakmak veya ateş yakmak bir
nevi kurban sayılmıştır. Bunun Kur’an hatim yaptırmaktan daha sevap olduğuna inanılmaktadır.
Türkmenler
arasında en çok kullanılan davranışlardan biri de muska ve tılsımlara inanma adetidir. Türkmenlerin
inançlarına göre bazı nesnelerde uğur veya uğursuzluk bulunur, uğurlu saydığı nesneyi boynuna asar ya da
yanında taşır. Bu nesne taş veya ağaç parçası, bir bitki, garip görünen bir böcek ve kartal tırnağı vs.
olabilmektedir. Bu muska ve tılsımların hastalıklardan, nazardan, göze görünmez bela ve kazalardan
koruduklarına inanmaktadırlar. Türkmenler muskaları, sağlık, ev işleri, sevgi ilişkileri ve cesaretli olmak için
de taktıklarını söylemişlerdir. Muskayı takan kişinin kötü davranışları ortadan kalkıyor, zekası açılıyor, ev ve
aile ilişkileri düzgün oluyor, sevgi bağları kuruyor gibi inançlar da taşımaktadırlar.
Türkmenlerde muskaların içine Arapça dua yazılmaktadır. Muskalar kağıt, gümüş veya kumaştan
olduğu gibi ağaçtan da olmaktadır. Muskaların içine kömür ve tuz koyma geleneği de halen devam
etmektedir. Kömür ateşe, tuz berraklığa işarettir. Kömür ateşinin, kötü ruhlardan insanı koruyacağına, tuzla
da geleceğin aydınlık, yolun ak olacağına inanılmaktadır. Türkmenistan’da çobanlar ve avcılar “dağdan”
ağacından muska yapmaktadırlar. Deve tüyünden ala ip veya yılan şeklinde ip yapılarak evin kapısına
asılmaktadır. Bunun evi ve orada yaşayanları koruyacağına inanılmaktadır. Zehirden korunmak için
esrarengiz işaretlerle yazılmış muskalar taşımaktadırlar. Hayat ırımları olarak şunlar da görülmektedir:
1- Gün batarken beyaz şey (süt, un, şeker, pirinç) alış-verişi yapmamalı, rızk gelmez.
2- Elbise üzerindeyken, yırtılan yer dikilirse, kendi aklını da dikmiş olur.
3- Cenaze cemaatının önü kesilmemeli, yoksa ecel peşine düşer.
4- Akşam para sayılmamalı ve borç verilmemelidir, kazancın bereketi gider.
5- Acı nesneler birine verilirken tekli, tatlılar çift sayılı olmalıdır.
6- Düğün evine giderken çift, cenaze evine giderken tek ekmek götürülür.
7- Evde yılan öldürülürse, kötülük, bela ve musibet gelir.
8- Tavuk, horoz gibi öterse, sahibinin ölüm haberi gelir.
9- Ekmeği iki tarafından bölersen rızkın, tek elle bölersen saygın azalır.
10-Bebeğin altından iki elle kaldırılmamalı, ölü bebek öyle kaldırılır.
11-Boş salıncağı sallarsan çocuğunun başı ve kulağı ağrır.
12-Çörek yaparken hamur sıçrarsa, misafir gelir.
13-Çocuk yerde emeklerse, çay bardağının üzerine çöp çıkarsa misafir gelir.
14-Evin üzerinde karga öterse düğün olur.
15-Bıçağın keskin tarafı yukarı durursa, evde uyuşmazlık olur.
10
16-Ayağının altı öpülen çocuk küt olur.
17-Çocuğun üzerinden atlanmaz, boyu kısalır.
18-Çocuğun ensesinden öpülmez, öpülen çocuk inatçı olur.
19-Hamile kadın çirkinleşirse kız, güzelleşirse erkek çocuk doğurur.
20-Kız annenin, anne de kızın elbisesini giyerse ömrü kısalır.
21-Kendi hanımının izinden yürümek doğru değildir.
22-Kündük (ıbrık) kıbleye bakacak şekilde konmalıdır.
23-Çocuk ilk konuşmaya başladığı zaman baba derse oğlu, anne derse kızı olur.
5- Nazar Irmları
Göz değmesi, yani nazar inancı Türkmenlerde çok eskilere dayanan bir ırımdır. Günümüzde nazara
inanan ve inanmayan da vardır. Türkmenler kendi aralarında konuşurlarken “ falan adamın gözü değer, bir
maddeye baksa onu parçalar.” Çocuk hastalansa “ göz değdi” demektedirler. Göz değmemesi için
“tüveleme-tüveleme” (maşallah-maşallah) derler. Gözünüzün değmemesi istiyorsanız tü tü diye tükürmeniz
gerekmektedir, ayrıca “yaman gözden, dilden Huda (Allah) saklasın” diye dua etmeniz istenmektedir.
Göz değmesi bütün toplumlarda vardır.
11
Gözü değecek insanın alnı düz, gözleri yeşil, aç gözlü,
haset ve başkalarını istemeyen kişilerdir. Göz değmesinden korunmak için halk arasında çok çeşitli yollar ve
yöntemler vardır. Türkmenlerde, yılanın ağzına tükürsen o yılan ölür ve bir daha göz değmez diye
inanılmaktadır. Göz değmesinden korunmak için dua, muska, deve tüyü, alaca tüyden edilen ip bağ, yılan
başı, domuz dişi, gümüş veya altın kaplı muska şeklinde “ dağdan” takmaktadırlar. Bu maddelerin insan organizmasına tesir ettiğine inanılmaktadır. Halk inanışlarına göre, yılan veya at kafası gibi kötü nesnelere,
gözü değen adamın bakışı ilk önce oraya olduğu için kendinde bulunan göz enerjisi oraya aktarılıyor ve
diğer insan ve canlılar korunmuş oluyor.
12
Göz değmesi ile ilgili ırımlar şunlardır:
1- Yeni ev yaparken göz değmesin diye evin temeline iğne, tuz ve kömür konulmaktadır.
2- Eve nazar değmemesi için balkona at, öküz veya koç kafası ve boynuzu takılmaktadır.
3- Hayvanlara göz değmemesi için ahıra yüzerlik otu asılmaktadır.
4- İnsanlar da göz değmemesi için, göz boncuğu ve dağdan takmaktadırlar.
5- Nazar değmiş olan bir insana, nazarı değenin giysisinden kesip tütsü yapılmalıdır.
6- Nazar değen kişinin başından kurşun dökülmektedir.
7- Kurşun tavanın tabanına çökerse kadın, üstüne çıkarsa erkeğin gözü değmiştir.
8- Hayvanlara yılan gömleği yedirirsen nazar isabet etmez.
13
9- Çocukların beşiğine deniz hayvanlarının kabuklarını takarsan göz değmez.
10-Yeni doğan çocuğu ziyarete gelenlerin başından pişme (kavrulmuş mısır) saçarlar.
11- Çocuk görmeye gelenler “Bize de Huda yetirsin, yaşı uzun olsun, kem gözden korunsun” derler.
12- Nazar konusunda içinde göz bulunan el resminin etkili olduğuna inanılmaktadır.
13- Ayet yazılı kağıt, mazi ağacından yapılan nazarlık ve betük muskaları nazardan korur.
14- Yatır mezarları üzerindeki örtüden kesilen parçalar da insanı nazardan korur diye inanılır.
6- Yağmur Irımları
Yağmur Duası, çok eski zamanlarda ortaya çıkmış ve yapılmış, şu anda da uygulanan bir gelenektir.
Yağmur duasının ortaya çıkmasının en büyük nedeni, Türkmenlerin yerleşmiş bulundukları yerlerde suyun
az olmasıdır. Türkmenistan, diğer Türk Cumhuriyetleri içinde belli bir jeopolitik öneme sahip bir konumda
bulunmaktadır. Türkmenistan uygarlığın başlangıcından beri göç ve fetih dalgalarına sahne olmuştur. Orta
Asya Türk kültürünü ve İslam kültürünü muhafaza ederek güncel hayatın uygulama ve değer yargılarına yeni
bir içerik ve nitelik kazandırmışlardır. Tarihin ilk topluluklarından bu yana ilahi gücü tam çözemeyen
insanlar onun her türlü iyiliği ve kötülüğü yapabileceğini düşünmüşler ve onunla iyi geçinmenin yollarını
aramışlardır. Dilekleri için veya dilekleri yerine gelince şükür etmek amacıyla adaklar adamışlar, çeşitli
büyüsel törensel işlemler uygulayarak kurban kesmişlerdir.
14
Türkmenistan coğrafi şartlar itibarıyla sıcak ve kurak olduğu için yağmura çok büyük gereksinim
duyulmaktadır. Türkmenler arasında gökten inen bereket olarak nitelendirilen yağmur kutsal bir nitelik
kazanmıştır. Türkmenlerde su haftası ve bayramı kutlanılmaktadır. “Yağmur yağdır sultanım!” diye
çocuklara bugün bile bolca dua yaptırılmaktadır. Türkmenler yağmura bereket adını vermişlerdir. İslam alimlerinden el- Biruni Türkmenlerin bir pınar (çeşme) yanındaki yerde bulunan taş ve kaya üzerindeki izlere
secde ettikleri söylemektedir. Bereketli olan bu pınarı şöyle tarif ediyor; “ Tus ile Abra şehirleri arasında
bulunur, bu küçük göle benzeyen tatlı sulu bir pınardır. Türkmen ülkesinde Köpet Dağı’nda bulunur. Bu
pınar kalkana benzer, suyu kenarı ile aynı seviyededir. Bu pınardan ordu bile içse suyu bir parmak kadar
dahi eksilmez. Bu pınarın yanındaki kayada secde eden bir insanın ayak parmaklarıyla elinin ve dizlerinin
izleri vardır. Yine bir çocuğun ayak ve eşeğinin tırnak izleri bulunmaktadır. Oğuz Türkleri (Türkmenler)
bunları gördüklerinde yere kapanırlar ve secde ederler”
15
demiştir.
Türkmenistan’ın Kerki şehrindeki Köyten Dağı Türkmenlerce kutsal sayılmaktadır. Türkmenler
nerede bir dağ ve pınar görse oraya bir kayın ağacı diker ve orayı kutsal ve kerametli olarak görürler. Köyten
dağındaki Kırk Kızlar mağarasının suyu da, kendisi de kutsal yerler arasında sayılmaktadır. Kırk kızlar
mağarasındaki suyun zemzem kuyusundan geldiğine inanılmaktadır. Burada kurbanlar kesilir, ibadetler
yapılır, dualar edilir, istek ve temennilerde bulunulur. Türkmenlerde su, pınar, dağ kültleri olduğu gibi orman
ve ağaç kültü de çok yaygındır. Türkmenler şaman kültürü olan ağaç ve dağ kültlerini, eski devirlerdeki
bütün ayinleri teferruatıyla muhafaza etmişlerdir. Kutlu ağaç ve pınar kültü bilhassa çocuğu olmayan
kadınların ziyaret ettiği, adak dilediği ve çaput bağladığı yerler olmuştur.
16
Sahrada çölde tek başına biten
bir ağaç, ya bir pınar ya da büyük bir taş bulunsa, orası kutsal kabul edilerek ziyaret edilmektedir. Problemi
olanlar bu tür yerlere gitmekte, kurban keserek dua etmekte, hatta orada gece yatarak sabahlamaktadırlar.
İnanç insana özgü bir fenomendir. Tanrıyla barışık olma isteği bir takım ibadetler ve ritüellerle
tamamlanır. Bir istek duası olan yağmur dualarının kökeni arkaik ve geleneksel toplumlara, mitosların ritüel
davranışlarıyla insana ve insan topluluklarının hayatlarını yöneten kurallar ve kurumların ilişkisine dayanır.
Türkmenler yağmur yağması için Allah’a yakın olan dağ, mezar, yatır gibi yerleri ziyaret eder, kurban keser
ve çok çeşitli dinsel ritüeller yapmaktadırlar. Yağmur ırımları şunlardır:
1- Kukla bebek yapılarak Tanrıdan yağmur yağdırması istenilmektedir.
2- Hayvanları birbirinden ve yavrularından ayırarak yağmur yağacağına inanılmaktadır.
3- Kaplumbağalar ağaca ters çevrilerek asılırsa yağmur yağar.
4- Yılan ve akrep yakılırsa yağmur yağar.
5- Kurban kesilerek dini vecibeler yerine getirilirse yağmur yağar.
6- Yatırın başında abdest alıp iki rekat namaz kılınırsa yağmur yağar.
7- Yağmur duası yapılırken ellerin ters çevrilmesi ve elbiselerin ters giyilmesi gerekir.
8- Yağmur duasını yaşlı veya ağzı dualı birisinin yapması uygun görülmektedir.
9- Yağmur duası tepelere ve yüksek yerlere çıkılarak yapılır.
10-Duaların söylenişi sırasında herkesin iştirak etmesi gerekir.
11-Yerleşim yerindeki herkes mutlaka yağmur duasına katılmalıdır.
12-Yağmur duasının yüksek sesle yapılması gerekmektedir.
13-Türkmenlerde yağmur duası şiir şeklinde de olmaktadır.
Senin dek kadirden dileg diliyorum
Rahim eyleyip yağmur yağdır sultanım
Garibim kimsesizim sana yalvarıyorum
Rahim eyleyip yağmur yağdır sultanım.
14- “Yağmur damlası altın tanesi” sözü Türkmenistan’ın çok yerinde yazılıdır.
Sonuç
Türkmen halkının kendi başından geçen, tarihi tecrübelerine dayanan ve dilden dile, nesilden nesile
günümüze kadar gelen birçok ırımları olmuştur. Türkmen din adamları ırımlara batıl inanç demektedirler.
Batıl inanç; dinin aslında bulunmayan, bir takım yollarla sonradan dine sokulan ve toplumda dini inanç gibi
telakki olunan söz, fiil ve davranışların tümüne bidat, hurafe ve batıl inanç denilmektedir. İnsan yaratılışı
itibariyle inanmaya ve telkine müsaittir. Başına bir bela, musibet, dert ve sıkıntı geldiği zaman, deva ve şifa
umuduyla her çareye baş vurmakta ve her duyduğunu yapmaya kalkışmaktadır. İnsanların bu zaafları
ırımlara, yani halk inanışlarına bağlanmaya itmiştir.
Irımlar dinin gelenekselleşmesi olarak günümüzde de halk tarafından kullanılmaktadır. Herhangi bir
toplumun bireylerinin çeşitli yolardan açığa vurdukları davranış örnekleri büyük ölçüde sosyo-ekonomik
yapıların oluşturduğu kültür unsurlarından ileri gelmektedir. Türkmen ırımları da toplumun geleneklerinden,
inançlarından ve bireylerin arzu ve ortak çıkarlarından oluşmaktadır. Bunlar, toy (düğün) ırımları, din
ırımları, insan bedeni ile ilgili ırımlar, hayat ve yağmur ırımları gibi birçok inançlardan oluşmaktadır.
Türkmenistan’da ırımlar (halk inançları) insanların hayatlarına damgasını vurmuştur. Halkı,
toplumsal kabullenme diyebileceğimiz inançlar ve gelenekler idare etmektedir. Eski inançlar, din kisvesine
bürünerek kültürel miras olarak günümüze kadar varlığını sürdürmüşlerdir. Çünkü, halk inançları tarihi
derinliklerden süzülerek gelmiş, belli tecrübelerle şekillenmiş bir birikim sonucu ortaya çıkmıştır. Toplumun
bütün fertleri, o inanç öğesi hakkında müşterek duygu ve düşünceleri paylaşmaktadır. Türkmen halk
inançları da tarihin derinliklerinden aldığı değerleri günümüze kadar taşımıştır.
KAYNAKÇA
*
Bu çalışma yazarın 1995-98 yılları arasında Türkmenistan’da sahası ile ilgili yaptığı araştırmalara dayalıdır.
**
C.Ü. İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Öğretim Üyesi.
1- ORAYEV Orazbay, Irımlar, Ruh yayını, Aşkabat, Türkmenistan, 1993, s. 3.
2- HANÇERLİOĞLU Orhan, İnanç Sözlüğü, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1975, s. 270.
3- ÇELİK Ali, İslam’ın Kabul Veya Reddettiği Halk İnançları, Beyan yayını, İstanbul. 1995, s.21
4- TANYU Hikmet, “Dini Folklör Veya Manevi Halk İnançları “, A.Ü.İ.F.D. C. XX111. Ankara, 1980, s.123.
5- ÇARIYEVA Oğulcemal, “Din ve Irımlar” Vatan Gazetesi, Aşkabat, 17-11-1974, s.5.
6- A. SULTANOVA, “Türkmenlerin Evlenme Merasimlerine Bağılı Irımlar” Diller Dünyası Dergisi, Matbuat yayını, mart-
nisan, sayı, 2, Aşkabat, 1995, s.53.
7- ŞÜKÜROV Nazar, Dinlerin Döreyişi, Ruh yayınları, Aşkabat, 1981, s 40.
8- ÇARIYEVA Oğulcemal, “Dogayı Sözler” Nesil Gazetesi, Aşkabat, 4/1/1994,s.4.
9- ORAYEV D Orazbay, Adat, Ruh tayınları, Aşkabat. 1995, s.173
10- GOÇMURADOV Bayram, Türkmen Halk Irımları, Maarif yayını, Aşkabat, 1995, s 46.
11- GÖKBEL Ahmet, “Türk halk İnançlarında Din ve Din Anlayışı (Kurban Kültü Örneği)”, Cumhuriyetin 75. Yılı Dinler
Tarihi Açısından Din ve Din Anlayışı Sempozyumu, 20-21, Kasım, Konya, 1998, s. 2.
12- Abdulkadir İNAN, Eski Türk Dini Tarihi, Kültür Bakanlığı Yayını, İstanbul, 1976, s.185.
13- Adulkadir İNAN, Tatihte ve Gününmüzde Şamanizm, Türk Tarih Kururm yayını, Anakara, 1986, s.
14- Abdulkadir İNAN, “Türk Boylarında Dağ, Ağaç (Orman) ve Pınar Kültü”, Makaleler ve incelemeler II, Ankara, 1991, s.
255-258.
15- Ünver GÜNAY, H. GÜNGÖR, Türk Din Tarihi, Laçin yayını, Kayseri, 1998, s. 76.
Son düzenleyen Bia; 4 Haziran 2008 00:52
Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi