Arama

Büyük Türk Devletleri - Hazar İmparatorluğu

Güncelleme: 11 Haziran 2012 Gösterim: 15.836 Cevap: 7
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Nisan 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hazar İmparatorluğu (Hazarlar)

Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  hazar.gif
Gösterim: 590
Boyut:  3.6 KB

Hazarlar, İdil kıyıları ve Kırım yarımadası arasında imparatorluk kuran bir Türk boyudur (468-965).
Önceleri, Hazarların kaynakları ve hangi soydan geldikleri, kesin olarak bilinmiyordu. Bu konuda, değişik görüşler ileri sürülüyordu. Daha sonra incelenen Musevî, Bizans ve Arap kaynaklarına göre, Hazar ülkesinde yaşayan halkın büyük çoğunluğunun Uygur, Hazar, Bulgar, Sabir ve Peçenek gibi Türk boyları olduğu açıklandı.
Hazarların, Batı Hun Devleti'nin yıkıntıları üzerinde devlet kurdukları (468), Göktürk İmparatorluğu'nun batı kolu olarak gelişme gösterdikleri, Göktürkler ile eş kaynaktan geldikleri anlaşıldı. Türk adını almaları da bu yüzdendir.
Hazarlar, Sasanîlerle sık sık savaşırlardı. Bizans'la aralarında daha çok barışa dayanan bağlantılar vardı. 627 yılında yapılan Bizans-İran savaşında Hazarlar, Sasanîler'e karşı Bizans'ı tuttular. VII. yüzyıl sonlarına doğru, Arran Hıristiyanlarının Hazarlar üzerindeki dinî baskıları arttı. Yavaş yavaş eski dinleri olan Şamanlığı bıraktılar. İslâmın doğuşundan sonra hızla gelişen Arap saldırıları, kısa bir süre içinde Âzerbaycan'a yayıldı. İstanbul'u kuşatan Emevî ordularına karşı Bizans; Hazar ve Bulgar Türklerinden yardım istedi (718). Bizans'ın yardımına koşan Hazarlar, Arapların tepkisini üzerlerine çektiler. Bu yüzden, bu bölgeyi ele geçiren Araplar, 721-723 yıllarında Hazar topraklarına saldırdılar, başkent Belencer'i aldılar. Bunun üzerine Hazar hanı, İdil ırmağı kıyısındaki Akkale ilini başkent edindi. Daha sonra Mervan bin Muhammed, bir ordu ile Belencer'e kadar geldi, şehri yaktı. Derbend'e Arap birlikleri yerleşti. Araplar, bu saldırıların bir süre ardını bırakmadı. 737 yılında, gene Mervan bin Muhammed, yüz elli bin kişilik büyük bir ordu ile Etil şehri üzerine yürüdü. Oldukça korkulu yollardan, derin vadilerden geçen Mervan, bu ordu ile Kür nehri kıyısındaki Kasak şehrinden Hazarların, Dağıstan'daki büyük ili olan Semender üzerine yürüdü. Orduyu, biri Derbend, biri de Daryal geçidi olmak üzere iki ayrı yoldan geçirerek birdenbire Hazarlara saldırdı. Hazarlar, bu beklenmedik saldırı karşısında pek tutunamadılar. Mervan bin Muhammed, ordusunu kolayca Etil'e gönderdi, şehri kuşattı. Hazar hakanı, İdil nehrinin öteki kıyısına geçerek, tarhanlardan kurulu 40 000 kişilik bir ordu ile, Arapların nehri aşmalarını önlemek istedi. Mervan, bu çarpışma sonunda, 20 000 aileyi esir alarak Derbend taraflarına sürdü. Anberi adlı kumandanın yönetimi altına verdiği 40 000 kişilik seçme Arap ordusunu da tulumlara bindirerek nehrin doğu yakasına geçirdikten sonra, Hazar Tarhanının ordusunu dağıttı, Tarhanı öldürttü. Bunun üzerine Hazar hakanı, barış istemek ve antlaşma imzalamak zorunda kaldı. Mervan bin Muhammed, Hazar hakanına, Etil'e dönme izni verdi. Ayrıca, İslâm dinini Hazarlar arasında yaymak amacıyla Sabit el-Esadî ve Abdurrahman Hulânû adlı iki Arap hukukçusunu, Hazar hakanının yanında bıraktı. Araplar karşısında başarısızlığa uğrayan Hazarlar, VII. ve VIII. yüzyıllarda Avrupa ve Bizans ülkelerinde durumlarını korudular. Kırım ve Azak ülkelerinde daha da güçlendiler. Kırım Gotları, bu yüzyıllarda Hazarlara bağlıydılar. Başlarında Hazar hakanı tarafından tayin edilen bir vali bulunurdu. Bu genel valilere, Göktürk ve Hazar devletlerinin öteki bölgelerinde olduğu gibi, Kırım'da da tuyun adı veriliyordu. Gotlar, kendi içlerinde bağımsızdı. Daha sonraki yıllarda Hazarlar, yavaş yavaş Gotların bağımsızlıklarına son verdiler (787). Bu arada Hazarlar, Don ırmağı üzerinde, bozkır kavimlerinin saldırılarını önlemek amacıyla, Sarhil adını verdikleri bir kale yaptılar. Ukrayna'nın başkenti olan Kiev'de, Hazar hakanına bağlı üç kardeş tarafından yaptırılmıştı.
Bu ağır yenilgiden sonra, Hazarlarla Araplar arasındaki gerginlik arttı. Ast Tarkan kumandasındaki 100 000 kişilik bir Hazar ordusu, Kafkas dağlarından hızla güneye indi. Daha önce Arapların saldırısına uğrayan Ermeniye ve Âzerbaycan'a girdi (765). Bütün şehirleri yağma etti. 100 000 Müslümanı esir alarak götürdü. Bununla, Hazar kumandanı, otuz yıl önceki ağır yenilginin öcünü aldı. Güneyde Araplara yenilen Hazarlar, batıda, özellikle Avrupa devletleri karşısında önemli bir varlık olarak kaldılar. 787 yılında Gotların Kırım'daki kalelerini alarak, oradaki hakimiyetlerine son verdiler. Araplar gibi, Bizanslılar da Hazarlarla birtakım akrabalıklar kurma yoluna gittiler. İmparator II. Justinianus, Hazar hakanının kızkardeşiyle; İmparator V. Konstantinos, bir Hazar prensesiyle evlendi. Halife Harun Reşid zamanında, Hazar hakanı ve yakınları Musevî dinine girdiler.
Hazar İmparatorluğu, bir yandan Norman-Rus, bir yandan Selçuklu ve Kıpçak saldırıları sonucu sarsıldı. Gittikçe kuvvetlenen Ruslar, Kiev'i Hazarların elinden aldılar (866). Bu olaydan sonra Rusların, Hazar topraklarına yaptıkları akınlar sıklaştı. 965 yılında Svyatoslav kumandasındaki bir Rus ordusu, bütün Hazar şehirlerini yakıp yıktı. Dağılan Hazar halkı, bazı adalara sığınmak zorunda kaldı. Hazarlar, bir süre sonra Azak ve Kırım'da küçük prenslikler kurarak yaşamaya başladılar. Bizans'ın yardımıyla Ruslar, buraları da kendi topraklarına kattılar (1016). Aynı yıllarda, Aşağı İdil ve Terek'teki Hazar devletleri de Oğuz (Selçuklular) ve Kıpçakların saldırıları sonunda ortadan kalktı. Geniş bir alana yayılan Hazarlar; Kıpçaklar, Peçenekler, Oğuzlar gibi yeni Türk boylarına karıştılar. Altınordu hakanı Sürbidey Noyan, Etil şehrinde bağımsız yaşayan Hazarların hakimiyetine son verdi (1299), şehrin yakınlarında, Altınordu Devleti'ninin başkenti olan Saray'ı kurdu. Hazar kağanları, sırasıyla şunlardır: Bulan (620-?); Ubaca; Hızkiya; Menaşe I; Hanuka; İshak; Sabulon; Menaşe II; Nisi; Harun I; Menahem; Benyamin; Harun II (?-931); Yusuf (931-965).

Medeniyet
Bazı kaynaklara göre Göktürk, bazı kaynaklara göre Rus veya İbranî yazısı kullandıkları söylenen Hazarlardan günümüze kadar, ancak iki adet yazılı belge kaldı. Bunlardan birisi, Hazar hakanı Yusuf bin Harun tarafından, Endülüslü Musevî devlet ve bilim adamı Hasday bin İshak bin Şaprût'a gönderilen mektuptur (960). Öteki ise bilinmeyen Hazarlı bir Musevî tarafından, hakan Yusuf zamanında (931-965) yazılan bir mektubun, Mısır'da Keniset-el-Şâmi'de bulunan parçalarıdır. Birinci mektupta, hakan Yusuf, şeceresini saymakta, Musevî dinine girmekle ilgili bilgiler vermektedir. Mektupta ayrıca, Hazar ülkesinde yaşayan boyları, bunların yaşayış tarzını anlatan cümleler vardır. Mektuptan anlaşıldığına göre Hazarlar, yarı göçebe, yarı şehir hayatı yaşarlardı. Nitekim, bu bilgileri bazı Arap kaynakları da doğrular. Genellikle yazın çadırlarda, kışın şehirlerde oturuyorlardı. En ünlü şehirleri, Etil, Saksın, Belencer, Sarkil ve Semender'di. Başkent Etil'in, İdil ırmağı kıyısında kurulduğu sanılır. Şehrin batı kesimine Etil (Sarığşın da denir), doğu kısmına Hazarân (Hanbalığ da denir) deniliyordu. Irmağın ortasında, şehrin iki yakasına dubalı köprülerle bağlı bir ada vardı. Şehrin batı bölümü, doğu bölümüne göre daha genişti. Burada hakanın tuğladan yapılmış sarayı vardı. Şehrin uzunluğu 25 km idi ve dört kapılı bir surla çevrilmişti. Şehir, dağınıktı. Evler, Türklerin derme evleri (hargâh, büyük çadır da denir) denen, ağaçtan yapılmış ve üstleri keçe ile örtülü türdendi. Onlar, bu evlere odâde adını veriyorlardı. Pek azı ker***ten yapılırdı. Hakandan başka hiç kimse tuğla ev yapamazdı. Şehirde ayrıca çarşı ve hamamlar vardı. Sarkil şehrinde yapılan son kazılardan, şehrin dikdörtgen biçimli; ev yapımında kullanılan tuğlaların, Asya kaynaklı olduğu anlaşıldı.
Hazar hakanları, savaşlarda, odâde denilen, çadırlı bir arabaya binerlerdi. Arabanın her tarafı halılarla döşenir, üzerinde sırmalarla örtülü bir kubbe yükselirdi. Kubbenin üstünde, altından yapılmış bir armut bulunurdu. Gelinlerin çeyiz arabaları da, hakanın savaş arabasını andırırdı. Bu arabaların on tanesinin kapıları altın ve gümüş levhalarla kaplı olurdu. Arkadan gelen 20 araba ile her türlü çeyiz eşyası, altın ve gümüş kaplar taşınırdı. Hazarlar, ölülerini suya atarlardı. Bazı söylentilere göre sonraları, ölüleri yakmağa başladılar. Bir hakan öldüğünde her birinde birer kabir bulunan 20 odalı bir ev yapılırdı. Kabirler, ufalanmış taş tozu ile döşenir, içine kireç veya mine konulurdu. Gömme işi bittikten sonra, hakanı gömenler de öldürülerek, öteki odalara gömülürlerdi. Bu iş, hakanın hangi odaya gömüldüğünün bilinmemesi için yapılırdı. Bu geleneğin, Hunlar'da da sürdürüldüğünü gösteren belgeler vardır. Hakanın kabir odası, baştan başa, altınla işlenmiş kumaşla örtülür; bütün işler bittikten sonra suyun altında kalacak şekilde, nehrin suyu kabir eve boşaltılır ve yapı iyice su altında kalır; böylelikle artık, hakanın cesedine insan, şeytan, kurt ve böceklerin zarar veremeyeceğine inanılırdı. Hazar hakanlarından hiçbirinin mezarının bulunamayışı, kendilerinin bu gömme geleneği yüzündendir.

Ekonomi
Etil şehri, Güneydoğu Avrupa ile Asya arasındaki bir alışveriş merkeziydi. Bu şehirde, çeşitli dinlere bağlı yerli halktan başka, ticaret için gelmiş yabancılar da otururlardı. Şehir pazarlarında, çeşitli ülkelerden, çeşitli yerlerden gelen mallar değiş-tokuş edilir, satılırdı. Saksın şehrinde alışveriş, kurşun paralarla yapılırdı. Ayrıca, ekin denilen kumaş paralar (kâğıt para benzeri) da kullanılırdı. Hazarların başlıca ihraç malı, bir çeşit tutkaldı, öteki ticaret mallarının çoğu, Rus ve Bulgar ülkelerinden gelen maddelerdi. Büyük şehirlerin çevrelerinde geniş bahçe ve bağlar vardı. Yerli halk, yazın çadırlarda şehir dışına çıkar, tarımla uğraşırdı. Hazarların, milletlerarası ihraç malları arasında, Hazar süngüleri, Hazar eğerleri, Hazar zırhları önemli yer tutardı. Hazar kılıçları, Ruslar arasında da biliniyordu. Hakanlar, Bulgar ilteberliğinden her evden, her yıl bir samur vergisi alırlardı. Ayrıca, ticaret kervanları ve gemileri, onda bir oranında vergi öderlerdi. Hazar Denizinden gelen gemilerden de gümrük vergisi alınırdı.

Din
Hazarlar, uzun zaman, Şaman dinine bağlı olarak yaşadılar. Ancak, Bizans ve Araplarla olan sıkı ilişkiler, hakanlarla soylu ailelerin Musevîliği benimsemeleri, her üç dinin de ülkede yayılmasına yol açtı. Müslümanlığı da (732-800), Musevîliği de (800-965) resmî din olarak benimsemişlerdir. Hıristiyanlık, resmî din olmadı, ancak, Arran metropoliti İsrail'in çalışmaları (677-703) sonucu, bu din de ülkede geniş ölçüde yayıldı. Halk, daha çok Müslüman ve Hıristiyan; hanlar, tarhanlar ve onlara yakın çevreler Musevî idi. Hazar'da yedi başkadı vardı. Bunlardan ikisi Müslümanların, ikisi Hıristiyanların, ikisi Musevî Hazarların, biri de öteki dinlere bağlı olanların işlerini görüyorlardı. Başkent Etil'de (X. yüzyıl), 10 cami vardı. Müslüman halkın sayısı 10 000 kadardı. Genellikle Bizans sınırındaki ve Kırım'daki Hazarlar Hıristiyan, Dağıstan ve Aşağı İdil'de oturanlar Müslüman idi. Hıristiyanlar (VIII. yüzyıl), teşkilât olarak yedi piskoposluğa ayrılmışlardı.

Yönetim Şekli
Hazarların devlet teşkilâtında, çifte krallık düzeni uygulanıyordu. Devlet başkanı olan hakan, doğrudan doğruya devlet işlerine karışmıyor, devleti sembolik olarak temsil ediyordu. İdare, onun nâibi olan Hakanbeh'in elinde bulunuyordu. Ancak, hakanbehi değiştirmek, görevinden almak, her zaman, asıl hakanın yetkileri arasındaydı. Buna karşılık, orduları, ülkeyi yöneten, savaş açabilen, hakanbeh idi. Vilayetlerle ilgili işler, memleketin adalet ve iç işleri de onların elindeydi. Büyük hakan da denilen asıl hakanın saltanat süresi, kırk yılı aşamazdı. Bu süre içinde hakan, kendiliğinden ölmezse, maiyeti "bunadı", "aklı azaldı" gerekçesiyle onu kendi elleriyle öldürürlerdi. Hakan, düşmana karşı giden ordudan kaçıp dönenleri cezalandırır, ordu savaşta yenilirse, Hakanbeh'in gözleri önünde, onun kadın ve çocuklarıyla mallarını başkalarına dağıtırdı. Hakanbehlere, tarkan, yabgu da denilirdi.

Kaynak : Genel Türk Tarihi / dallog.com

Son düzenleyen Blue Blood; 24 Ocak 2007 22:25
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Şubat 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
DENİZCE HAZARLAR
VI. yüzyılda Sabirler yavaş yavaş unutulurken aynı bölgede, yani Don-İdil-Kafkasya üçgeni içinde bu kez Hazarlar görünmeye başladı ve onların yerini aldı. Aynı bölge ve sınırlar içinde bu iki devletin yer alması bazı tarihçileri Hazarlar'ın Sabirler'in uzantısı olduğu düşüncesine götürmüştür. Başka bir kaynakta da, Hazar adının Türkler'in Sibir diye adlandırdıkları kavime İranlıların verdikleri isim olduğunun yazılmış olması bu kanıyı güçlendirmektedir. Hazarlar'ın Türk oldukları konusunda tüm tarih kaynakları anlaşma içindedir. Ne var ki, nereden geldikleri konusunda değişik yorumlar ve görüşler bulunmaktadır.
Sponsorlu Bağlantılar
Hazar İmparatorluğu, tarih sahnesinde görünen en uzun ömürlü Türk devletleri içinde yerini almıştır. Önceleri ikibuçuk yüzyıl süre ile Belencer kentini başkent yapmışlardır. İmparatorluk genişleyince bu kez de Volga kenarındaki İdil kentini yeni başkent olarak gene ikibuçuk yüz yıl kullanmışlardır. İdil kenti zamanımızda Astırhan adı ile yaşamaktadır. Hazarlar Orta Asya'dan gelerek yeni ülkelerine yerleştikleri zaman buralarda yaşayan Türk boylarını da kendilerine bağlamışlar ve böylece güçlenerek kısa zamanda bağımsız bir devlet kurabilmişlerdir. Önceleri Kuzeydoğu Kafkasya'da ve Dağıstan'da yaşayan Hazarlar sonraları daha kuzeye çıkmışlar, Hazar Denizi'nin kuzey kısımları, Volga Ovası, Kuban bölgesi ve Kırım civarını da alarak sınırları içine katmışlardır. Hazarlar daha sonraları hem Kuzey Asya'ya hem de Doğu Avrupa'ya doğru genişleme göstermişler ve bu bölgelerde yüzyıllarca etkili olmuşlardır. Başlangıçta Aral Gölü'nün güneyindeki Harzem bölgesi de Hazarlar'ın sınırları içinde yar alıyordu. Bulgar boyları ile daha sonraları Macaristan Krallığı'nı kuran Türk Arpad boyu da Hazarlar'ın birer kolu idi. Arpadlar Hazarlar'ın Kabar kolunun uzantısı olarak tarih sahnesine çıkmış ve daha sonra Avrupa'ya göç ederek Hunlar ile Avarlar'ın kalıntıları üzerinde bir Macar Krallığı kurmuşlardır.
Hazarlar'ın başına geçen kağanların adları biliniyorsa da bunların saltanat süreleri kesin olarak saptanamamıştır. Eldeki bilgilere göre Hazarlar' in kağanları şu sıra ile tarih sahnesine çıkmışlardır.
1. Bulan (620-630)
2. Ubaca
3. Hizkiya
4. I.Menaşe
5. Hanuka
6. İshak
7. Sabulon
8. II.Menaşe
9. Nişi
10. I.Harun
11. Menahem
12. Benyamin
13. II.Harun
14. Yusuf (931-965)

Bu sıranın yanı sıra, 650 yıllarında Hazar devletini kuran kağana bazı kaynaklarda Hazar Han adı verildiği görülmektedir. Değişik kaynaklar başa geçen kağanları anlatırken değişik adlar da kullanmıştır.
Hazarlar, Kafkasya ve kuzeyinde genişledikten sonra hem Doğu Avrupa'ya, hem de Anadolu'ya doğru çeşitli akınlar düzenlediler. Bu akınlar sırasında Anadolu'nun doğu kısımlarında bazı bölgeleri ele geçirdiler. Gürcistan ve Azerbaycan'ı aldılar. Bir süre sonra bu bölgeye Arap orduları geldiler. Araplar Hazarlar'a karşı sefere çıktılar. Hazarlar bir kez daha bu orduyu geri püskürttüler.
Araplar Bizans'ı kuşattıklarında, Hazarlar da Bizans'ın dostu olarak Kafkasya'nın güneyine doğru inmeye başladılar. Bunun üzerine Araplar yeni bir ordu toplayarak Hazarlar'ın üzerine gittiler ve Kafkasya'yı geçerek Hazar başkenti Belencer kentini aldılar. Araplar başkenti talan ettiler ve çok miktarda ganimeti ülkelerine götürdüler. Hazarlar bir süre sonra toparlandılar ve yeni bir ordu ile başkentlerini geri alarak Araplar'ı ülkelerinden kovdular. Bu hızla güneye inen Hazar orduları Diyarbakır'a kadar geldi. Bir süre sonra Araplar yeniden Hazar seferine çıktılar, başkent Belencer'i ikinci kez alarak diğer büyük Hazar kenti olan Semender'e kadar ilerlediler. Araplar Hazarlar'a karşı büyük bir saldırıya geçtiler, İslam orduları Hazar ülkesinin ortalarına kadar geldiler, Volga kıyılarını tutan Hazar ordularını dağıtarak Hazar Kağanını zorla Müslüman yaptılar. Canını kurtarmak karşılığında Hazar Kağanı Müslüman oldu. Kağana Müslümanlığı öğretmek için din adamları gönderildi ve zorla Müslüman yapılmaya çalışıldı. Kağan bir, iki yıl Müslüman olmuş gibi göründüyse de aslında olmadı ve Müslümanların baskılarına karşılık bir süre sonra Yahudilik dinini benimsedi. Et ve şaraba düşkün olan Kağan bir türlü Müslümanlığı kabullenemedi.
cihaz no 35-3910-00-562283-5
Hazar ülkesini kendine bağlayan İslam Komutanı Mervan bir süre sonra iç karışıklıklar yüzünden ülkesine dönmek zorunda kaldı. Emevi ve Abbasi çekişmeleri Müslümanlığın fetih gücünü azalttı. Hazarlar da bu durumdan yararlanarak yeniden toparlandılar ve kendi bölgelerinin en güçlü devleti oldular. İslam orduları bir yandan Bizans'ı zorlayarak ve İstanbul'u iki kez kuşatarak Avrupa'ya geçmek isterken, diğer yandan da Hazar ülkesini zorlayarak Kuzey Karadeniz yolu ile de Avrupa'ya dinlerini yaymak istiyordu. İslam orduları iki kez Hazar ülkesinin içine kadar gelmelerine karşın, Hazarlar'ın direnmeleri yüzünden daha ilerilere gidememişler ve bir süre sonra karşı saldırılarla karşılaştıkları için de geri çekilmek zorunda kalmışlardı.
İslam orduları ile sürekli savaşan Hazarlar Bizanslılarla dostluk ilişkileri içinde olmuşlardır. Saraylar düzeyinde kız almışlardır. Bir Bizans İmparatorunun anası Hazar prensesi olduğu için Leon Hazar adını taşır. İslam orduları Bizans'a saldırdığı zaman Hazarlar güneye iniyorlar, Hazar ülkesine saldırdığı zaman da Bizans orduları Doğu Anadolu'ya çıkıyorlardı. Böylece bu iki devlet İslam ordularına karşı birbirlerini korumuşlardır. Ayrıca Sasaniler'in Bizans'a saldırıları karşısında gene Hazarlar Bizans devletine yardımcı olmuşlardır. Hazarlar Bizans İmparatoru'na askeri yardım göndererek Sasani ordusuna yenilmesini önlemişlerdir.
630 yıllarından sonra bağımsız hakanlık dönemine giren Hazarlar, Bizans ile yine karşılıklı dostluk anlaşmaları imzalamışlardır. Karadeniz'in kuzeyindeki büyük Bulgar devleti Hazarlar'ın genişlemesine dayanamayarak yıkılmış ve Bulgarlar Doğu Avrupa'ya göç etmişlerdir. Bulgarlar'ın Doğu Avrupa'ya göç etmeleri ve bölgede yeniden güçlenmeye başlamaları üzerine, Bizanslılar Bulgarlara karşı Hazar devletiyle yine anlaşma içinde olmuş ve bu denge içinde, Doğu'dan ve Batı'dan gelen saldırılara karşı koyabilmiştir. Bizans devleti uzun ömürlü olmasını Hazarlar'a borçludur.
Abbasilerin başa geçmesiyle birlikte İslam ordularının fetih gücü düşmüş ve Hazar-Arap çatışması da gerilemiştir. Bununla beraber Hazar orduları güneye akınlar yapıyorlardı. Harun Reşit zamanında bir İslam ordusu Hazarlar'ı geri püskürtünce Hazarlar Arap ülkesine doğru akın yapmaktan vazgeçtiler. Hazarlar güney sınırlarında Araplarla uğraşırken, doğu sınırlarında ciddi bir saldırı veya sorun ile karşılaşmadılar. Bulgarları Doğu Avrupa'ya göçe zorladıktan sonra doğu bölgesinde Hazar devleti uzun süre rahat etti. İslam orduları ile savaşması nedeniyle, Bizanslılar Hazarlar'a Kırım bölgesinde anlayış gösterdiler ve onların Karadeniz'in kuzeyinde genişlemelerine pek ses çıkarmadılar.
Bizans'ın iç kargaşalıklarında Hazarlar'ın da öne çıktığı görülmüştür. Taht kavgalarında yitiren tarafın Hazar ülkesine kaçtığı ve daha sonra da Hazar ordusunun desteği ile İstanbul'a gelerek yeniden tahta çıktığı görülmüştür. Bizans devleti sürekli entrikalar içinde olduğundan, geri tepen siyasal oyunlarda zayıf kalanların hemen Hazarlar'dan yardım istemesi gibi durumlar çok görülmüştür. Bizans ile iyi ilişkilerini sürdüren Hazarlar, düzenli bir orduya sahip oldukları kadar, Orta Asyalı karakterleriyle de gelişmiş bir devlet yapısını örgütleyebilmişlerdir. Nitekim, İslam ordularının iki kez ülkenin içine girerek başkenti almalarına karşın Hazar devletinin çökmemesi, aksine giderek güçlenmesi ve V yüzyıl boyunca güçlü bir imparatorluk olarak sürmesi, Hazar devletinin ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir.
Hazar devletinin sona ermesine yol açan sebepler, Kuzey Karadeniz'de Ruslar'ın ortaya çıkması ve Selçuklu Türkleri ile Kıpçak Türkleri'nin bu devlete sürekli saldırılar düzenlemeleri sonucunda ortaya çıktı.

Hazar Kültürü
Hazarlar yerleştikleri bölgede kısa zamanda güçlü bir devlet kurabilmişlerdir. Devlet yaşamı nedeniyle göçebeliğin yanı sıra yarı yerleşik bir yaşam düzeni kurmuşlardır. Türk kökenli bir ulus olarak Orta Asya'dan gelme göçebelik karakteri tümüyle silinmemiştir. Özellikle yaz ve kış aylarında değişik bölgelerde oturma geleneği Hazar devletinde de sürdürülmüştür. Kış aylarında genellikle kentlerde yaşarlar, ilkbahar gelince kentlerden çıkarlar ve kışa kadar yayla ve bozkırlarda yaşarlardı.
Başkent İdil büyük bir yerleşme merkeziydi, İdil'in yanı sıra ikinci büyük kentleri Semender binlerce bağ ve meyve bahçeleri ile ülkenin tarım merkezi görünümündeydi. Başkent İdil kenti büyük surlarla çevrilmiş geniş bir alana yayılmıştı. Bütün kentlerde çarşılar ve hamamlar bulunuyordu. Evler tahtadan veya keçeden yapılıyordu. Yapı malzemesi olarak az miktarda balçık kullanılıyordu. Yalnızca kağanın sarayı tuğladan yapılmıştı. Kağanın sarayı Volga üzerinde bir adanın içinde, çevresi duvarlarla örülmüş olarak bulunuyordu. Ada ile kentin batı kısmı arasında köprü vardı. Doğu kesiminde halk, batı kesiminde ise saraydaki görevliler yaşıyorlardı. Halk arasında çeşitli dinlere inananlar beraberce yaşıyorlardı. Tarım, ticaret ve küçük el sanatları halk arasında yaygındı. Devlet hazinesinin gelir kaynağı ise dış ticaretti. Volga yöresi ile Orta Asya arasında çok sayıda kervan gidip geliyordu. Hayvan ürünleri, dokuma, bal, baharat, meyve ve şarap dış ticaretin ana ürünleriydi. Ruslar kuzeyden getirdikleri kürkleri İdil pazarlarında satarlar, karşılığında Hazar ülkesinin ürünlerinden alırlardı. Hazar ülkesinden transit geçen mallardan devlet yüzde onbir vergi alırdı. Bu gelire Bulgarlar, Macarlar ve diğer bağlı kavimlerden alınan haraçlar da eklenince Hazar İmparatorluğu'nun epeyce zengin bir devlet olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu zenginliğin büyük ölçüde askeri güce, bir ölçüde de vergi toplayanların ve gümrük görevlilerinin uyandırdığı saygıya dayandığı incelemelerde anlaşılmıştır. Hazar ülkesindeki madenler ve tarım ürünleri nedeniyle Araplarla ticaret de fazlaca gelişmişti.
hazar
Hazar İmparatorluğu uygar dünyanın önde gelen devletleri arasında yer alıyordu. Kabile düzeyinde yaşayan kuzey komşularına oranla, kozmopolit bir ülkeydi. Bu nedenle de devlet yönetiminde hoşgörü asıl sayılıyordu ve her türlü din ve kültür etkilerine açıktı.
Güzel sanatlar ve el sanatlarında, moda ve giyim dahil olmak üzere çok ileri bir düzeye sahiptiler. Bizans Prensi Hazar Kaganı'nın kızı ile evlendiğinde Hazarlılar çok değerli çeyizler göndermişlerdi. Prensesin elbisesini çok beğenen Bizanslılar buna benzer elbiseleri erkekler için yaptılar. Altın ve gümüş madenlerine sahip olduklarından süslemelerinde ve el işlerinde bu madenlerin etkisi görülmekteydi. Hazar sanatı eski dönemlerin ve çevredeki diğer sanatların etkisi altında kalmıştır. Desenleri çoğunlukla Sasani etkisi gösteriyordu. Çatal, bıçak ve gümüş desenleri ise Perslerinkine benziyordu. Bizans sanatı da değişik açılardan Hazar ülkesine etki yapmıştır. Sarkel Kalesi'nin dehlizlerinde ele geçen değerli mücevherler ve diğer malzemelerde değişik sanatların yansımaları görülmüştür.
Hazarlar'ın ilk başentleri Belencer ve Semender'in civarında yapılan kazılarda da bazı değerli eşyalar ele geçmiştir. Bulunan eşyadan anlaşıldığına göre Hazar sanatı kendi dönemine göre ileri düzeyde bulunuyordu. Buna göre, Hazarlar'ın değerli eşya ticaretinde de ileri oldukları söylenebilir. Bugün Rusya sınırları içerisinde yer alan Hazar ülkesindeki bazı arkeolojik merkezler baraj sularının altında bırakılmış ve böylece insanlığın Hazar kültürü ile ilgili yeni kazılar yapabilmelerine olanak kalmamıştır.
Hazar devleti göç ve ticaret yolu üzerinde kurulmuş olduğundan hem Orta Asya, hem de Doğu Avrupa ticareti üzerinde egemen durumdaydı. Hazar kentleri birer ticaret merkeziydi. Barış dönemlerinde, ticaret ve zenginlikle beraber, kentler gelişme gösteriyordu. Hazar devletinin hoşgörüsü bağlı kavimleri de ticaret yapmaya yöneltiyor ve Hazar devleti bunlardan da pay alıyordu. Hazarlar'ın sağladıkları barış ortamı Kuzey Karadeniz bölgesinde ticaret ve ekonominin gelişmesine büyük yardım sağlamıştır.
Karaçay'lar, Balkarlar, Tatlar ve Kafkas boyları Hazarlar'ın günümüzdeki kültürel ve hatta bir bakıma da etnik uzantılarıdır. Hazarlar Türk-Hazar dilini konuşuyorlardı. Karaçaylar, Balkarlar ve Kafkasyalılar da bu dilden arta kalan pek çok sözcük bulunmaktadır. Polonya'da yaşayan Karaylar bile eski Hazar Türkçesini kullanmaktadırlar. Karaylar bütünüyle Hazar kültürünün günümüzde yaşayan temsilcileri olarak görülebilir.

Devlet Örgütlenmesi
Hazarlar'da devlet yapısı geleneksel Türk devletlerinin örneğine uymaktadır. Özellikle Göktürk ve Karahanlı devleti ile Hazar devleti arasında büyük benzerlikler saptanmıştır. Slavlar ve İskandinavyalılar için bu devlet yapısı ilginç gelmiş ve Ruslarla beraber birçok bölge devleti Hazar devletinin kurumlarını benimsemişlerdir. Araplar ise Hazar devletinde adaletli bir düzenin egemen olduğunu gördükten sonra Hazar Kaganı'nı dünyadaki adaletin simgesi olarak kabullenmişlerdir. Türk devletlerinde görüldüğü üzere Hazar İmparatorluğu'nun egemen karakteri çifte krallık düzeniydi. Asıl Kağan, devleti simgesel olarak temsil etmekte, ama bir başka kağan ona bağlı olarak devlet işlerini yürütmekteydi, iki krallık sisteminde asıl kağan isterse kendisine bağlı olarak işleri yürüten diğer kağanı görevinden alabiliyordu. Büyük Kağan kendi sarayında yaşar ancak birkaç ayda bir halkın önüne çıkardı. Asıl hakana Büyük Kağan, halifesine ise Kağan Beg denirdi. Kağan Beg her gün Büyük Kağan'ın huzuruna girer ve devlet işlerini ona danışarak yürütürdü. Büyük Kağan'ın yanına girerken büyük bir çıra yakar ve elinde yanan çıra olarak Büyük Kağan'ın yanına gelerek tahtın sağ yanına otururdu. Hakan Beg'in naibi Kündür Hakan onun naibi de Cavşıgır adını alırdı. Büyük Kağan halk ile konuşmaz, devlet işlerini bu üç hakan ile beraber yürütürdü. Büyük Kağan üç naipten başkasını yanına kabul etmezdi. Ülkenin yönetimi ve adalet işleri ile bağlı vilayetlerin işleri hep Hakan Beg'in elinde idi.
Büyük Kağan savaş için sefere çıkınca ordunun bir mil kadar ilerisinde gider, onu gören herkes yerlere kapanır, o geçene kadar da yere kapanık olarak dururdu. Kağanın işbaşında kalma süresi kırk yıldır. Bu süre içinde ölmezse, yanındakiler onu aklı azaldı diye öldürürlerdi. Büyük Kagan'ın savaşa gönderdiği ordu yenilirse ve kaçarak geri gelirse, hükümdar geri gelenlerin hepsini öldürtürdü. Öldürülen askerlerin kadınlarını, mallarını ve çocuklarını başkalarına dağıtırdı. Büyük Kağan insanları öldürmeye, cezalandırmaya veya affetmeye yetkiliydi, ikinci derecede kağanlar bazen şad, tarhan veya yabgu adını da alıyorlardı. Yürütme yetkisi Büyük Kağan'a bağlı olarak bu ikinci derece hakanların elindeydi.
Hazar hakanları da Göktürkler'de olduğu gibi Aşına sülalesinden geliyorlardı. Kağanların mal ve mülkleri olmazdı çünkü bütün ülke onların malı sayılıyordu. Kağan naiplerinin ise bazen Oğuzlar gibi güçlü kavimlerden seçildiği de olmuştur. Bağlı kavimlerin içişlerine fazla karışılmamış, vergi ve haracını ödeyenlere devlet yumuşak davranmıştır. Özellikle din işlerinde herkes özgür bırakılmış, bu nedenle de ülkede çeşitli dinler birarada yaşayabilmiştir. Her din veya mezhep kendi kutsal yerlerini yapabilmiş ve beraberce dinsel törenler düzenleyebilmişlerdir.
Hazar devleti Türklerin göçebelikten yerleşikliğe geçişinin dönüm noktasıdır. Hazarlar ele geçirdikleri bölgelerde önemli kentler kurmuşlar ve buralara yerleşerek yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Üç başkentin yanı sıra Hazar devleti kent düzeyinde bütün ülkede örgütlenmiştir. Kentler hem yaşam, hem de ticaret merkezi olarak sivriliyordu. Hazarlar'ın ticaret ve göç yolları üzerinde bulunmaları onları kentleşmeye götüren bir başka neden olmuştur. Saksın, Sakarkend, Yüzkent, Bezkent diğer önemli kentler olarak belirmiştir. Saksın kenti Hazar devletinin bilim merkeziydi. Hazar Denizi'nin kuzeyindeki kentlerde ise Bulgarlar yaşıyorlardı. Kentler arasında ticaret kurşun paralarla yapılırdı. Tarihsel kaynaklar Hazar devletinin mallarının diğer ülkelere oranla çok ucuz olduğunu ve halkın yaşam düzeyinin yüksek olduğunu yazmaktadır. Daha sonraları da kurşun ile bakırın karışımından paralar yapılmıştır. Hazarlar daha sonraları bir buçuk karış boyunda, bugünkü kâğıt paralara benzeyen, kumaş paralar kullanmışlardı. Ekin adı verilen bu kumaş paralar Uygurlar'ın Kamdu adı verilen kumaş paralarına çok benziyordu.
Kışın Kentlerde yaşayan halk, daha sonraları kent dışına çıkmakta ve çadırlarda yaşayarak hayvancılık ile tarım işlerinde çalışmaktaydı. İdil ve Semender kentleri arası çok yeşillikti ve bu bölgede beş binden fazla bağ bulunuyordu. Tarım ve hayvancılığın yanı sıra bazı küçük el sanatları da gelişmişti. Hazarlar'ın yaptıkları kılıçlar, süngüler ve eyerler dünya çapında isim yapmıştı. Hazar kılıçları daha sonraki devletlerde de görülmüştür. Anadolu'da, Hazaran kılıcı diye bir tür, folklor içinde yer almıştır.
Süslemecilik ve dokumacılık da Hazar devletinde gelişmişti. Devlet bunların ticaretini yaparak hazinesine gelir sağlıyordu. Diğer ülkelerin prensleri ve kralları ile evlenmek üzere gönderilen Hazar prenseslerinin çeyizleri incelendiğinde Hazarlar'ın bu alanda da çok ileri gittiği ve devletin bu tür el sanatlarını desteklediği anlaşılmaktadır. Devlet halka baskı yapmadan onların el emeklerinin değerlendirilmesini ticaret aracılığı ile yerine getiriyordu.
Hazarlar Oğuzlar'da olduğu gibi önceleri ölülerini suya gömerken daha sonra yakma yöntemini benimsemişlerdir. Kağanlar için özel törenler düzenlenir ve yirmi odalı büyük bir ev yapılarak bu evin odalarından birisine kağanın cenazesi gömülürdü. Hazarlar bu kabre cennet diyorlardı. Kral kabirlerine daha sonra su verilir ve suyun altında kalması sağlanırdı. Hazar kültüründe bu tür mezarların önemli bir yeri vardır.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 27 Ekim 2008 15:50
Pasakli_Prenses - avatarı
Pasakli_Prenses
Ziyaretçi
30 Ağustos 2008       Mesaj #3
Pasakli_Prenses - avatarı
Ziyaretçi
Ortaçağ'da Güney Rusya'da imparatorluk kuran Türkler (468-965). Hazarlar, Batı Hun Devleti yıkıldıktan sonra onun kalıntıları üzerinde devlet kurdular. Devletin ağırlık merkezi Kırım ve Volga dolaylarıydı. Bu durumda doğuda Sasanîlerle (İran), batıda Bizanslılarla ilişkileri vardı.

627'de yapılan Bizans-İran savaşında Hazarlar Bizans'ı tuttular. VII. yy.da sürekli olarak Müslüman Arap saldırıları karşısında kalan Bizans İmparatorluğu Hazarlardan yardım istedi. Bizans'ın yardımına koşan Hazarlar bu yüzden Müslüman Arapların düşmanlığını üzerlerine çektiler.

Arap-Hazar çatışması

Doğuda Hazarların etkisi Kafkaslar'ın güneyinde Kura Irmağı'nın ötesine kadar uzanıyordu. Araplar bu kesimde Hazarlara saldırdılar. Mervan bin Muhammet kumandasındaki güçlü bir Arap ordusu Hazar illerine girdi, Hazar ordusunu yendi (737). Bu yenilgi sonucunda Hazarlar kuzeye çekildiler. Fakat bir süre sonra güçlenen Hazarlar yeniden güneye sarkarak Ermenistan ve Azerbaycan'ı ele geçirdiler (765).

Hazarlar IX. yy.ın sonlarına doğru zayıfladılar. Sürekli Rus saldırıları sonucunda Hazar Devleti dağıldı. Bir ara Musevîliği kabullendikleri için Hazar krallarının çoğunun adı Yahudi adıdır: Hızkiya, Menaşe, Hanuka, İshak, Harun, Menahem, Benyamin v.b.

Hazar Uygarlığı

Hazarlar yarı göçebe, yarı yerleşik yaşayan Türk boylarının meydana getirdiği bir kavimler topluluğuydu. Genellikle yazın kırsal alanlarda çadırlarda, kışın kentlerde otururlardı. En büyük kentleri İtil, Saksın, Belencer, Sarkil ve Semender'di. Başkent İtil (şimdiki Astrakhan) Volga ağzında çok büyük bir ticaret merkeziydi. İtil'de hakanın tuğladan yapılmış bir evi vardı; hakandan başkası tuğladan ev yaptıramazdı. Hazarlar ölülerini Oğuz Türklerinde olduğu gibi suya atarlardı.

Kaynak
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
27 Ekim 2008       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Avarlar, 6.-11. yüzyıllar arasında Orta ve Güney Rusya ile Kafkasya'da egemenlik kurmuş bir Türk topluluğudur. Başka birçok Türk topluluğuyla birlikte Hazarlar'ın da Hunlar'ın batıya yayılmaları sırasında bu böl­geye geldikleri sanılmaktadır. Hazarlar ege­menlikleri altında yaşadıkları Sabirler'in 550 yıllarında dağılmaları sırasında tarih sahnesi­ne çıktılar. Aynı tarihlerde Asya'da da Gök­türk Devleti doğmuştu. Hazarlar, Göktürk-ler'in batı bölgesini yöneten İstemi Han ile ilişkiye girerek Kafkasya ticaret yolunun de­netimini üstlendiler. Eskiden beri ticaretle uğraşan bir topluluk olduklarından yolların güvenliği Hazarlar için önem taşıyordu. Ha­zarlar ile Göktürkler arasındaki işbirliği bir başka alanda da sürdü. Ticaretlerini baltala­maya çalışan İran'daki Sasaniler'e karşı Bi­zans İmparatorluğu'nu destekleyen bir si­yaset güttüler. Bu dönemde Hazarlar henüz siyasal bir birlik oluşturmuş değillerdi. Gök-türkler'in koruması altında yaşıyorlardı. Ne var ki, Göktürkler'in 63()'da bağımsızlıklarını yitirmeleri, Sasaniler'in de 651'de tarih sahne­sinden silinmelerinden sonra Hazarlar bağım­sız bir siyasal yapı oluşturmaya giriştiler. Tarih belgelerinde ilk Hazar kağanının adının Bulan olduğu yazılıdır.
Hazarlar 8.-9. yüzyıllarda egemenliklerini batıda Don Irmağı'na, daha sonra Karpat Dağlan'na, kuzeyde ise Moskova yakınlarına kadar genişlettiler. Böylece Rusya'nın en verimli bölgeleri ile Bizans-İskandinavya tica­ret yolu da Hazarlar'ın eline geçti. Zenginle­şen Hazarlar ticaret yollarının güvenliği için kaleler yaptırdılar. Bunların en ünlüsü, kazılar sonunda ortaya çıkarılan ve Hazarlar'ın kül­türüyle ilgili birçok buluntunun elde edildiği Sarkel Kalesi'dir. Don Irmağı'nın aşağı kesi­minde yer alan Sarkel Kalesi'nde ele geçen eşyalardan Hazarlar'ın birçok kavimle ve başka Türk topluluklarıyla büyük boyutlu ticaret ilişkileri olduğu, ayrıca tarım ve hay­vancılıkta da ileri bir düzeye vardıkları anla­şılmıştır.
Hazarlar askeri alanda Kafkasya'da Araplar'la, 850'den sonra da Rusya'da yeni oluş­maya başlayan Slav prenslikleri ve doğudan gelen Peçenekler'le çatışmaya girdiler. Ha­zarlar ile Araplar arasındaki çatışmalar daha Hz. Osman döneminde (644-656) başladı, Emeviler ve Abbasiler döneminde aralıklarla 799'a kadar sürdü. Sonuçta Güney Kafkas­ya Araplar'ın elinde kaldı, Hazarlar da Ku­zey Kafkasya'daki egemenliklerini sürdürdü­ler.
850 yıllarında Kuzey Rusya'da ilk Rus Knezliği'ni (prenslik) kuran Rurik'in Orta Rusya'ya yaptığı seferler Hazarlar'ın ticareti­ni önemli ölçüde baltaladı. Ruslar 900'e doğru Sambata (Kiev) kentini ele geçirince Hazarlar daha ağır bir darbe yiyerek doğuya doğru çekilmek zorunda kaldılar. Bu sıralar­da doğudan da Peçenek akınları başladı. Hazarlar Oğuzlarla anlaşarak bu akınları önlemeye çalıştılarsa da başarılı olamadılar. Peçenekler Harezm'den İdil (Volga) boyları­na uzanan kervan yolunu denetimleri altına alınca Hazarlar'ın doğu ticareti de kesildi. 11. yüzyıl başlarında büyük bir bunalım içine düşen Hazarlar'a son darbeyi Kıpçaklar indir­di ve bu yüzyıl ortalarından sonra Hazarlar'ın siyasal birliği iyice dağıldı. Yalnızca Kırım'da tutunabilen Hazarlar'ın küçük bir bölümü Karaylar (Karaimler) adıyla varlıklarını Rus­ya, Polonya ve Türkiye'de günümüze kadar sürdürdü.
Hazarlar Rusya'nın geniş bozkırlarında siyasal bir birlik kurmayı başarmış ilk toplu­luktur. Bunda ticaretle uğraşan bir topluluk olmaları dolayısıyla herkesle iyi ilişkiler kur­maya çalışmalarının payı büyüktür. Gerçi Araplar'la mücadelelerinde askerlikte de ba­şarılı olduklarını göstermişlerdir, ama ticaretle zenginleştikleri dönemde ordularını hep para­lı askerlerden oluşturmuşlardır. Hazarlar'ın barışçı bir topluluk olduklarını gösteren bir başka örnek de din alanındaki tutumlarıdır. Hazarlar'ın çoğu önceleri birçok Türk toplu­luğu gibi Samanlık dinindeydi. Ama sonraları Hazarlar arasında Araplar'ın etkisiyle Müslü­manlık, Bizans'ın etkisiyle Hıristiyanlık ve Bizans'tan çıkarılan Yahudiler'in etkisiyle de Musevilik yaygınlaşmıştır. Kağan ailesi 8. yüzyıl ortalarından sonra Musevilik'i benim­semiş, bu din giderek tüccarlar ve halk arasında da yaygınlaşmıştır. Hazarlar'dan gü­nümüze yazılı bir belge kalmamıştır. Bu yüzden dilleri ve kültürleri üstüne yeterli bilgi yoktur. Dünyanın en büyük içdenizi olan Ha­zar Denizi adını Hazarlar'dan almıştır.


Msxlabs & TemelBritannica
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
kaf_kef - avatarı
kaf_kef
Ziyaretçi
23 Eylül 2009       Mesaj #5
kaf_kef - avatarı
Ziyaretçi
cogunluk Musevi olan Hazar İmpratatorlugu hosgurunun sembolu olmus ve Sinagog kilise cami gibi ibadet yerleri birarada olmustur ayrica kadinlarinin guzelligi tum asyaya yayilmistir, uzun boylu sari sacli ve mavi gozlu olan kadinlari istemek icin uzak diyarlardan gelirlermis evlenmek icin
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
15 Haziran 2010       Mesaj #6
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Hazarlar
(639-965)
  • Karadeniz ve Kafkasya toprak­larına yerleşmişlerdir.
  • Hakan ailesi museviliği benimse­miştir.
  • Halk özgürdür. Çeşitli dinlere inanmışlardır. Dinde baskı yoktur.

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
30 Eylül 2010       Mesaj #7
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
hazarimp5754345

Avrupa'da kurulan ilk Türk devletleri için de en kuvvetli ve uzun ömürlü olani Hazar devletidir. Karadeniz'in kuzeyine kadar hâkimiyetini genisleten Bati Göktürk Devleti'nin bir devami olarak ortaya çikmistir. Göktürkler, 7.nci yüzyilin basinda, Hazar Denizi ile Karadeniz arasinda daginik bir hâlde yasayan, Sabar, Ogur ve Onogur gibi Türk kavimlerini kuvvetli bir birlik hâlinde teskilâtlandirirlar. Iste bu birlige Hazar adi verilmistir. Hazarlar için Bizans ve Çin kaynaklarinda Türk veya Türk-Hazar adi da kullanilmistir. Hazar Devleti'nin kuruculari, Göktürk hükümdar ailesinin mensup oldugu Asina soyundandirlar. Hükümdarlarina da Göktürkler gibi, kagan diyorlardi.

Hazarlar, Göktürk Devleti'nin yikilisi ile tamamen bagimsiz bir devlet haline gelmislerdir (630).Hazarlar, Bizans, Iran, Arap devletleri ile yogun iliskiler kurmuslar, çesitli Slâv kavimlerini ve Itil Bulgar Devleti'ni hâkimiyetlerine almislardi. Bizans-Sasani savaslarinda Bizans ile ittifak yapmislar ve Bizans'in üstün gelmesinde önemli rol oynamislardir (628). Hazar-Arap iliskileri daha çok savas seklinde olmustur. Güney Azerbaycan yönündeki Arap ilerleyisini durdurarak, Bizans'i Dogu Avrupa yoluyla güvenceye almislardir. Ancak Arap ordulari, 8.nci yüzyildan itibaren Hazarlara üstünlük saglamislardir. Bir defasinda bir Arap seferi karsisinda Hazar kagani baris istemek zorunda kalmistir (737). Bu tarihten sonra Hazarlar arasinda Islâmiyet yayilmaya baslamistir. Hazarlarin yasadiklari bölge canli bir ticaret merkezî konumundaydi.

Hükümdarlik ailesi yaninda bir kisim halk da Yahudiligi seçmisti. Bugün Karaim adiyla bilinen Türk kökenli Yahudiler, Hazarlarin torunudurlar. Ülkelerinde Hristiyan, Müslüman vb. degisik dinlerden halk baris içinde yasayabiliyorlardi. 9.ncu yüzyilin ortalarinda, Peçenekler'in Itil-Harezm ticaret yolunu ele geçirmeleri üzerine Hazarlar, baslica gelir kaynaklari ticaretin aksamasi ile zayifladilar. Daha sonra Peçenek ve kendilerine bagli Slâv (Rus) prensliklerinin saldirilariyla 10.ncu yüzyilin ikinci yarisindan itibaren hizla çöktüler . Dagilan Hazar topluluklari ise dogudan gelen Türk topluluklari arasinda erimislerdir.

Hazarlarin devlet teskilâti ve askerlik alaninda Slâv (Rus) kavimleri üzerinde büyük etkileri olmustur. Bugünkü Hazar Denizi, adini Hazar Türklerinden almistir

MsXLabs.org & Osmanlı Tarihi
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
11 Haziran 2012       Mesaj #8
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi
Hazarlar

5.-10. yüzyıllar arasında Volga (İtil) Irmağı ile Kırım arasında imparatorluk kuran bir Türk topluluğu. Batı Hun Devleti'nin yıkıntıları üzerinde 468'de kuruldu. Göktürkler ile aynı kökenden gelirler. Yarı göçebe, yarı yerleşik kabilelerden oluşan topluluk genellikle yazın kırsal alanlarda çadırda, kışın kentlerde otururdu. En büyük kentleri İtil (Astrahan), Saksın, Belencer, Sarkil ve Semender olan devletin başkenti önce Belencer, sonraları Volga Irmağı'nın ağzında büyük bir ticaret merkezi olan İtil oldu. Hazar Devleti, batıda Bizans ve doğuda Sasaniler ile sık sık savaşırlardı. Bizans ile aralarında daha çok barışa dayalı ilişkileri vardı. 627 yılında Bizans-Sasaniler savaşında Hazarlar, Sasanilere karşı Bizans'ı tuttular. 7. yüzyıl sonlarında eski dinleri olan Şamanlığı büyük ölçüde bıraktılar. Aralarında Hristiyanlık yayılmaya başladı. İslâmlığın doğuşundan sonra hızla gelişen Arap saldırıları üzerine Bizans, Hazarlardan yardım istedi (718). Bizans'ın yardımına koşan Hazarlar, Arapların düşmanlıklarını kazandılar. Bu yüzden Araplar 721-723 yıllarında Hazar ülkesine saldırdılar. Başkent Belencer'i aldılar. Bunun üzerine başkent İtil'e taşındı. Araplar, bu saldırıların ardını bir süre bırakmadılar. 737'de Arap orduları İtil'e dayandı. Hazarlar barış yapmak zorunda kaldılar. Müslümanlık, Hazarlar arasında yayılmaya başladı. Güneyde Araplara yenilen Hazarlar, batıda özellikle Avrupa devletleri karşısında güçlerini korudular. Azak ve kırım yörelerinde daha etkili bir duruma geldiler. 787'de Gotların Kırım'daki egemenliğine son verdiler. Bizanslılar ile birtakım akrabalıklar kurma yoluna gittiler. 800 yılında Hazar hakanı ve yakınları Musevî dinine girdiler. Ülkede Şaman, Yahudi, Müslüman, Hristiyan vb. her dinden kozmopolitik bir toplum yaşıyordu. 9. yüzyılda Hazar İmparatorluğu bir yandan Norman-Rus, bir yandan Selçuklu ve Kıpçak saldırıları sonucu sarsıldı. Rus saldırıları 10. yüzyılda daha da sıklaştı. 965 yılında bir Rus ordusu, tüm Hazar kentlerini yakıp yıkarak Hazarların egemenliklerine son verdi.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

6 Kasım 2016 / Baturalp Türk ve İslam Dünyası
2 Haziran 2011 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
11 Haziran 2012 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
8 Nisan 2011 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
6 Aralık 2012 / Misafir Türk ve İslam Dünyası