Ziyaretçi
Orta Asya’da yaşayan eski Türklerin inançları hakkında Arap coğrafyacısı El – Makdisi (X.y.y.) şunları söylemektedir: “Türkler tek tanrıya inanırlar. Onların bazıları tanrı gökyüzünde dese, bazıları da gökyüzünün kendisi tanrıdır” diyor. Araştırmacı Reşüdittin tarafından ise, Kazak halkının eski kavimlerinin birisi olan Nayman Han’ının cinlere emrettiği hatta bazı cinlerin sütünü sağarak kımız hazırladığı iddia edilir.
Eski Türklerin bir boyu olan Kazak halkı ezelden beri gök tanrıya inanıp sığındıkları Şokan’ın eserlerinde de anlatılmaktadır. Türk kağanlarının diktiği eski yazıtlarda da tanrıya tapıldığına dair işaret ve bilgiler bulunmuştur.
Genel olarak yüzyıllarca bizim tarafımızdan tespit edilemeyen atalarımızın yaşantılarındaki sırları ortaya çıkara bilsek, şüphesiz Baksılar hakkında önemli bilgilere sahip olurduk.
Bizim incelediğimiz bu konuya tarihi yakınlık ve benzerlik açısından eski Türk devrendeki cenaze merasimlerini hatırlatan balbal taşları ve taş heykelleri gösterebiliriz. Bu heykel taşlar genellikle halk kahramanları ve büyük Baksıların adına da yapılmıştır. Heykellerdeki yazılar ilk halini koruyamamış olsa da oyularak yapılan resimler de silahlar, kıyafetler, tabak çanaklar ve boncuklarla yapılmış takılar ata-babalarımızın yaşam kültürü ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Bu taşlarda kimi zaman beyler ve kağanlar kimi zaman da silahlanmış kahramanlar tasvir edilmiştir. Bu eserler üzerinde yıllardır özenli bir araştırma yapmış değerli âlimimiz A.Marğulan merkezi Kazakistan’da olan Uludağ (Ulutav) çevresinde, önünde Baksı arkasında ise kopuz ile zil (çan) resmi tasvir edilen başka bir örneği de yakın zamanda Talak ilçesi, Maytöbe kazasındaki Biyligöl (Beyli göl) yakınlarında bulunmuştur. Yarısı kırılmış elips şeklindeki bu taş sivri ve keskin aletlerde oyularak resmedilmiştir. Taş bir insan figürüdür. Ağız ve çene kısmı kırılmış sadece gözü, kulağı ve başındaki boynuzu mevcuttur. Kulağındaki küpeye bakılırsa kadın tasviri olma ihtimali yüksektir. Talas ve Çu civarında bulunan bu taş heykel ve benzerleri arkeolog S.Akıncanov tarafından Biyligöl kadın heykellerinin IX.-X. y.y. varlığını gösteren Kıymak ve Kıpçak kavimlerinin döneminde yapıldığı ve tasvir edildiği yorumlamaktadır. Arkeolog tarafından bu taş heykellerin ana-erkil bu halkın kadınların ruhunun kutsallığına olan inancı temsil eder.
VI –VIII y.y. Eski Türk Yazıtlarını araştıran A.N. Bernştam “Umay Anayı bereket ve birlik koruyucusu olarak matriarhat devrinde Türklerin inandığı bir tanrıdır” diyor. Bu fikrin gerçekliği kaynaklar tarafından gösterilmektedir. Tarihimize dikkatle bakarsak, Türk halklarının eski inançlarında bereket birlik ve saygının güneş burçlu simgesi Sak (İskit), Massaget, Uysunların güneşe veya gök yüzüne tapındıklarını gösterir. Kazak halkında bu teorinin doğruluğunu gösterebilecek bir gelenek ise, yeni gelen gelinin evine girmeden önce eşikte sağ ayağı atlatılıp, “Ot Ana, Yağ Ana yar ve yardımcın olsun” denilerek ateşe yağ dökülmesidir. Eski Türklerdeki Umay Ana veya kadın tanrıçaları olan bu geleneklerin kazak örf ve adetlerinde var oluşu tesadüf değil, kültür değeridir. Kadın heykellere bir örnekte 1990 yılında Rıskulov (eski adıyla Lugovoy) ile Bayzak Datka (Sverdlov) ilçeleri arasında bulunmuş ve Jambıl Bölge müzesine teslim edilmiştir. Boynuz veya saukele (gelinin baş giyimi) giymiş bir genç kız heykelidir.
Bulunan taş heykellerdeki çatal boynuz tasvirlerinin ne anlamı olabilir? Eğer biz tarihi kaynaklara yönelirsek bölgedeki Han Dağı (Hantau), Jambıl, ile – Çu dağlarındaki kayalıklara mitolojik olarak çizilmiş başında her türlü av hayvanlarının boynuzları bulunan ve dans eden insan resimleri ile karşılaşmaktayız. Bildiğimiz kadarıyla komşu sibir halklarından Üdegey, Nenets, Nanaylar gibi ulusların Baksıları ibadet esnasında kuşların kemikleriyle av hayvanlarının boynuzlarını maske olarak giyip dans ederler. Hatta her türlü hastalığın tedavisi için Baksılar ayrı kıyafetler kullanırdı. Bu konu hakkında araştırmacı V.M.Mihaylovskiy: “Baksılar sadece cinler çağırdığında özel kıyafetler giyerler. Diğer zamanlarda ise sade insanların giymiş olduğu kıyafetlerden farklı giyinmezler”, demektedir.
Kola (bronz) devrinden bu yana varlıklarını sürdüren kayalara çizilmiş hayvan figürleri gibi dans eden veya evliya şeklinde tasvir edilen Baksıların biçimin, yakın zamanlardaki bir takım ölmüş kutsal ruhlara dönüşmüş gibidir. Ölçüleri küçük taştan yapılmış adamın başına uygun düşmeyen maralın (dişi geyik) boynuzları yerine Kazak halkının asırlar boyu kullandığı “saukele” (bayan milli başlık) olarak resmedilmesi daha yerindedir. Çünkü boynuz motifi insanlarla hayvanlar arasındaki yakın ilişkinin olduğu zamana aittir.
Jambıl Bölgesi, Korday İlçesi, Caysan yaylasından bölge müzesine getirilen dikdörtgen küçük beyazımsı oyulmuş heykel dikkat çekicidir. Heykelin iki kolunda iki tarafı da sivri şeklen tabak veya bardağa benzemeyen bir nesne vardır. Biz ilk zamanlarda buna önem vermemiştik. Bu taş heykeli diğer heykellerin arasında ölmüş kişiler için dikildiğini düşünmek mümkündür. Fakat bu tarihi heykelin elinde kıl kopuzu (çalgı aleti) olan o halkın danışmanı bilgini hekimi savaş öncesi askerlerin ruhani azığını veren bir Baksıya ait olduğunu sonradan anlaşılmıştır. Böylelikle Kazak Baksılarının ciddi araştırılmamış bir konu ve aynı zamanda kültürel tarihimizin parçası olduğunu etnografik malzemelerin azlığı görülmektedir.
Sponsorlu Bağlantılar
Genel olarak yüzyıllarca bizim tarafımızdan tespit edilemeyen atalarımızın yaşantılarındaki sırları ortaya çıkara bilsek, şüphesiz Baksılar hakkında önemli bilgilere sahip olurduk.
Bizim incelediğimiz bu konuya tarihi yakınlık ve benzerlik açısından eski Türk devrendeki cenaze merasimlerini hatırlatan balbal taşları ve taş heykelleri gösterebiliriz. Bu heykel taşlar genellikle halk kahramanları ve büyük Baksıların adına da yapılmıştır. Heykellerdeki yazılar ilk halini koruyamamış olsa da oyularak yapılan resimler de silahlar, kıyafetler, tabak çanaklar ve boncuklarla yapılmış takılar ata-babalarımızın yaşam kültürü ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Bu taşlarda kimi zaman beyler ve kağanlar kimi zaman da silahlanmış kahramanlar tasvir edilmiştir. Bu eserler üzerinde yıllardır özenli bir araştırma yapmış değerli âlimimiz A.Marğulan merkezi Kazakistan’da olan Uludağ (Ulutav) çevresinde, önünde Baksı arkasında ise kopuz ile zil (çan) resmi tasvir edilen başka bir örneği de yakın zamanda Talak ilçesi, Maytöbe kazasındaki Biyligöl (Beyli göl) yakınlarında bulunmuştur. Yarısı kırılmış elips şeklindeki bu taş sivri ve keskin aletlerde oyularak resmedilmiştir. Taş bir insan figürüdür. Ağız ve çene kısmı kırılmış sadece gözü, kulağı ve başındaki boynuzu mevcuttur. Kulağındaki küpeye bakılırsa kadın tasviri olma ihtimali yüksektir. Talas ve Çu civarında bulunan bu taş heykel ve benzerleri arkeolog S.Akıncanov tarafından Biyligöl kadın heykellerinin IX.-X. y.y. varlığını gösteren Kıymak ve Kıpçak kavimlerinin döneminde yapıldığı ve tasvir edildiği yorumlamaktadır. Arkeolog tarafından bu taş heykellerin ana-erkil bu halkın kadınların ruhunun kutsallığına olan inancı temsil eder.
VI –VIII y.y. Eski Türk Yazıtlarını araştıran A.N. Bernştam “Umay Anayı bereket ve birlik koruyucusu olarak matriarhat devrinde Türklerin inandığı bir tanrıdır” diyor. Bu fikrin gerçekliği kaynaklar tarafından gösterilmektedir. Tarihimize dikkatle bakarsak, Türk halklarının eski inançlarında bereket birlik ve saygının güneş burçlu simgesi Sak (İskit), Massaget, Uysunların güneşe veya gök yüzüne tapındıklarını gösterir. Kazak halkında bu teorinin doğruluğunu gösterebilecek bir gelenek ise, yeni gelen gelinin evine girmeden önce eşikte sağ ayağı atlatılıp, “Ot Ana, Yağ Ana yar ve yardımcın olsun” denilerek ateşe yağ dökülmesidir. Eski Türklerdeki Umay Ana veya kadın tanrıçaları olan bu geleneklerin kazak örf ve adetlerinde var oluşu tesadüf değil, kültür değeridir. Kadın heykellere bir örnekte 1990 yılında Rıskulov (eski adıyla Lugovoy) ile Bayzak Datka (Sverdlov) ilçeleri arasında bulunmuş ve Jambıl Bölge müzesine teslim edilmiştir. Boynuz veya saukele (gelinin baş giyimi) giymiş bir genç kız heykelidir.
Bulunan taş heykellerdeki çatal boynuz tasvirlerinin ne anlamı olabilir? Eğer biz tarihi kaynaklara yönelirsek bölgedeki Han Dağı (Hantau), Jambıl, ile – Çu dağlarındaki kayalıklara mitolojik olarak çizilmiş başında her türlü av hayvanlarının boynuzları bulunan ve dans eden insan resimleri ile karşılaşmaktayız. Bildiğimiz kadarıyla komşu sibir halklarından Üdegey, Nenets, Nanaylar gibi ulusların Baksıları ibadet esnasında kuşların kemikleriyle av hayvanlarının boynuzlarını maske olarak giyip dans ederler. Hatta her türlü hastalığın tedavisi için Baksılar ayrı kıyafetler kullanırdı. Bu konu hakkında araştırmacı V.M.Mihaylovskiy: “Baksılar sadece cinler çağırdığında özel kıyafetler giyerler. Diğer zamanlarda ise sade insanların giymiş olduğu kıyafetlerden farklı giyinmezler”, demektedir.
Kola (bronz) devrinden bu yana varlıklarını sürdüren kayalara çizilmiş hayvan figürleri gibi dans eden veya evliya şeklinde tasvir edilen Baksıların biçimin, yakın zamanlardaki bir takım ölmüş kutsal ruhlara dönüşmüş gibidir. Ölçüleri küçük taştan yapılmış adamın başına uygun düşmeyen maralın (dişi geyik) boynuzları yerine Kazak halkının asırlar boyu kullandığı “saukele” (bayan milli başlık) olarak resmedilmesi daha yerindedir. Çünkü boynuz motifi insanlarla hayvanlar arasındaki yakın ilişkinin olduğu zamana aittir.
Jambıl Bölgesi, Korday İlçesi, Caysan yaylasından bölge müzesine getirilen dikdörtgen küçük beyazımsı oyulmuş heykel dikkat çekicidir. Heykelin iki kolunda iki tarafı da sivri şeklen tabak veya bardağa benzemeyen bir nesne vardır. Biz ilk zamanlarda buna önem vermemiştik. Bu taş heykeli diğer heykellerin arasında ölmüş kişiler için dikildiğini düşünmek mümkündür. Fakat bu tarihi heykelin elinde kıl kopuzu (çalgı aleti) olan o halkın danışmanı bilgini hekimi savaş öncesi askerlerin ruhani azığını veren bir Baksıya ait olduğunu sonradan anlaşılmıştır. Böylelikle Kazak Baksılarının ciddi araştırılmamış bir konu ve aynı zamanda kültürel tarihimizin parçası olduğunu etnografik malzemelerin azlığı görülmektedir.