Arama

Karapapah (Karakalpak) Türkleri

Güncelleme: 25 Temmuz 2012 Gösterim: 11.245 Cevap: 2
duslerulkesi - avatarı
duslerulkesi
Ziyaretçi
5 Ağustos 2007       Mesaj #1
duslerulkesi - avatarı
Ziyaretçi
KARAPAPAH TÜRKLERİ
Karapapah Türkleri Anadolu literatüründe muhtemelen rahmetli Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu’nun çalışmalarından tanınmıştır. Bunu Prof. Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu hocamızın tarih çalışmaları münasebetiyle verdiği bilgiler izlemiştir. Daha sonra Mir Hamza ve Nigarilik münasebetiyle yapılan çalışmalar gelmiştir. Bu münasebetle Prof. Dr Yavuz Akpınar’ın çalışmaları zikredilebilir. Daha evvel Prof. Dr. Ensar Aslan’ın Aşık Şenlik münasebeti ile yaptığı çalışmalar ve Aşık Şenlik konulu sempozyumların mevcudiyeti bilinmektedir. Karapaphlar konulu son çalışma S. Dündar ve H. Çetinkaya’ya aittir. Bu arada Karapapahlar gibi Karakalpakları konu edinen kitaplar da hazırlanmıştır. Bilindiği gibi Karapapah veya Terekeme Türkleri Oğuz — Türkmen Türklerinden iken, Karakalpak Türkleri daha ziyade Kıpçak karakterli Türklerdir.
Sponsorlu Bağlantılar
Bizim bu hususta Karakalpakistan ve Karapapahlar konulu çalışmalarımız halk bilimi içerikli olmuştur. Bu münasebetle Azerbaycan ve Gürcistan basınından halk kültürü mahiyetli yayınlar da tespit ettik. Bu dönemi Karapapah halk kültürü konulu yeni çalışmalarımız izledi. Nihayet Güney Azerbaycan Türk boylarının halk kültürünü incelemeye aldığımız bu çalışmada Karapapahların Tarih ve Kültürüne Bir Bakış isimli eser ile tanış olduk.
Karapapahlar Türkiye’nin Kars, Muş ve Amasya civarında; Kuzey Kafkasya’nın Derbent, Gürcistan’ın Borçalı ve Karaçöp; Azerbaycan’ın Kazak ve çevresi ile İran’ın Salduz bölgesinde yaşamaktadırlar. Bizim incelememiz halk inançları ağırlıklı olmakla beraber, Karapapah bölgelerine dair tarihî tespitlerin yazımıza alınması fenomolojik gelişmelerin gösterilmesi itibarıyla önem arz etmektedir. Bu nedenle Karapapah Türk tarihinden yazımıza bazı kesitler aldık. Bu yazımızda Güney Azerbaycan Türk halk inançlarını öncelikle ele alınmış olmakla beraber, Karapapah Türk halk inançları bir arada yansıtabilmek bakımından Gürcistan ile ilgili tespitlerimizi de çalışmamıza aldık.
Terakime/ Türkmenlerden geldiği bilinmelerine rağmen Terekeme/Karapapah Türkmenlerinin etimolojisi Terek+eme ’ den yola çıkılarak yapılabilir.Türkler, tevek/ ağaç ismini Kafkasyadaki Tevek Çayı’na da vermişlerdir. Terekemeler muhtemelen hayvancı bir toplum olmadan evvel orman kavmi idiler. Bunlar doğal olarak ağaç işçiliği de yapıyorlardı. Ağaçeri Türk boyunda olduğu gibi Anadolu’da Taktoç Türkmenleri de vardır. Heterodoks oldukları ifade edilen bu toplum da heterodoksolarak biinirdi. Diğer tarafta eski Türk inanç sisteminde ağaç ve orman iyelerinin olduğu bilinmektedir. Orman iyesinin ön plana çıktığı bir inanç çevresinde Tevek eri, ağaç eri, Tahtaç / Tahta eri gibi boy isimleri almış olmaları normaldir. ZiraTürk boylarında kayın gibi bazı ağaç türlerinin mitolojik boyutları var iken, ağaçlara atfedilmiş çeşitli kutsiyeler ve pirler de vardır. Karaçay’da tevekin piri adak adanır, kutsal terekler vardır. Terek’e çaput bağlanır. Anadolu’da onlarca kuru kütüğün ziyaret olarak kutsandığına şahit olduk. Keza Mezar-ı Şerif’te, Afganistan’da, Buhara’da ve Özbekistan’da benzerlerini gördük.
Karapapah ismine gelince, kara ve papah kelimelerinden oluşan bu enomastik isim etnografiden gelmektedir. Kara, büyük ve papah da yün, tiftik veya kuzuderisinden yapılan bir erkek başlığıdır. Çok kere bu kürk kara olur. Karapapah’a başka bir etimolojik izah yapmak nafiledir. Keza Karakalpaklar’da da durum aynıdır. Bu isime Papah’ın yerini,eşanlamlısı olan kalpak almıştır.
Azerbaycan Karapapah Türklerinin halk kültürü itibariyle bu amaçla yazılmış Mürsel İsmail Hekimov’un eseri ile Azerbaycan Folklor Antolojisinin ikinci cildini oluşturan Borçalı Folklorunu inceledik. Azerbaycan’da Karapapahlar ülkenin daha ziyade Kuzeybatısında yani Gürcistan’ın Borçalı bölgesi istikametindeki yörelerde 22-24 köyde yaşamaktadırlar. Ancak hemen belirtelim Azerbaycan’da millet olma süreci Türk boylarının birbirleri içerisinde erimesi dönemini aşmıştır. Kesin sınırları ile bir Karapapah bölgesi belirlemek dogal olarak çok zordur. Borçalı bölge ismi Karapapah veya terekemelik ile o derece özdeşleşmiştir ki İran Türkleri arasındaki Karapapah Türklerinin diğer adı Borçalıdır. Borçalı yerinin adını buradan hareketle bir Türk boyundan aldığı üzerinde durulmaktadır. Borç + Ali veya Bor + Çalı gibi. Gürcistan ve İran’da Borçalılar farklı etnik gruplarla bir arada yaşadıklarından bunların diğer toplumlarla entegrasyonları doğal olarak kolay olmamaktadır.
Hekimoğlu’nun eseri muhtelif başlıklar altında konuyu ele almıştır. Yeni yıl-Nevruz merasimindeki münasebeti ile; Od Çille-beçe Çerşembesi, Su çille- beçe Çerşembesi, Yel çille- Yılın son çerşembesi, Meydan Tamaşa-horraları, Zorhana Tamaşaları anlatılmıştır. Bu anlatımlarda Türk yenigün bayramları bakımından bir folklor yoktur ancak daha yeni ilave malzemeler de verilmiştir. Aile merasimleri başlığı altında nişan, nikah, toy merasimleri anlatılmaktadır. Bu münasebetle;kız bezeme, yapılacak isimlerin görüşüldüğü yemekli görüşmeler, nişan,nikah dönemi, büyük toy, gelinin akarsuya çıkarılması, Gelin ve Kerekinin(Güveyin) ayak açma merasimlerine dair bilgi verilmiştir. Yas Merasimleri bölümünde de yas anlatılmıştır.
Yazar eserinde Ata Deyimleri bölümünde 30 kadar atasözü örneği vermiştir. Birkaç örnek vermek gerekir ise; “Ağacı gameti suyu semti eyer, Allah Odu yaratıp karlığa suyu yaratıp paklığa, Akarsuya dayanma kan güzele inanma” su ile ilgili özlü sözler de derlenmiştir. Örneklemelerle yetiniyoruz. “Su Aydınlıktır” “Su akan yerden bir de akar” “Su içene yılan deymez” bu ve benzerleri Anadoludakilerden farklı değildir.
And-gesemler bölümünde 50 civarında tesbit vardır. Mesela; “And olsun suyun paklığına”, “And ılsun suyun Ayşe-Fatmasına”, “And olsun Gıple bulağına”, “And olsun zemzem suyuna” ,“Bulagların Ahar suyuna and olsun”, “Suyun aharı hakkı”, “Suyun Hıdırı Hakkı”, “Suyun ilahesi hakkı”, “Suyun Kerameti hakkı”, “Son Çarşambaki suyun temizliği hakkı”, “Su falına and olsun”, “Suyun mukaddesliğine and olsun”, “Suyun Körkü hakkı”, “Suyun Melaikesi Hakkı”, “Suyun Piri hakkı”, “Suya çevirdiğin selavata and olsun”, “Abad elinden-abandan su eksik olmasın”, “Ağrı Dualının uğruna pak su çıksın”, “Allah suyunun bol eylesin”, “Allah ekin sepirini susuz koymasın”, “Allah akarsuyunu bulandırmasın”, “Allah balalarının gabagına dirilik suyu çıkarsın”, “Allah arhından suyunu eksik etmesin”,“Allah buz bulağını kurutmasın”, “Akarsu yüzünü Ağ eylesin”, “Bağ-bostanın susuz kalmasın”, “Balan, baht-ikbal suyunda yüzünü yusun”, “Bahar Bayramında su falın cin olsun”, “ Kapından su eksik olmasın”, “Durun suyun bulanmasın”, “Değirmenin susuz kalmasın”, “Zemin susuzluktan kurumasın”, “Köprümü sular seller aparmasın”, “Kent Keseyin su çarıdan korlug çekmesin”, “Kurun Kur aksın”, “Gemin deryada Geng olmasın”, “Kökünden sunan eksik olmasın”, “Gözünekara su gelmesin”, “Gülün çiçeğin susuzluktan sararıp sormasın”, “Su başında keliminin önüne kuzku tutum”, “Suyun sulara karuşsun”, “Suyun Ayşe – Fatması balalarının penahı olsun”, “Su suvadından kız gelin eksik olmasın”, “Su ilahına kurban olum”, “Su falın baht-ikbalini yeyin eylesin” “Tahıl tontan susuz kalmasın” “Çemen-çelin susuz kalmasın”.
Su ile ilgili bu tespitler bir devrin inanç dünyasının günümüze gelen ciddi izleridir. Bir kısmı islami bir giysiye bürünmüştür. Bir kısmı suyun evrensel önemini anlatan yaygın olarak görülebilecek ifadelerdir. Fakat büyük bir kısmı eski Türk inanç sistemindeki su iyesi ile doğrudan ilgilidir. Bu iye bazan Hızır motifi ile birleşmiş ve bazan da gelecek haber veren bir mahiyet kazanmıştır. Bazan alkışlara bazan kargışlara ve bazan da andlarda yerini almıştır.
Yazar eserinde Od ile alkışlar, karkışlar ve andlara dair,tesbitlerini aktarmaktadır. “And olsun od ocağa”, “And olsun ışığa”, “And olsun güneşe”, “And olsun Allahın nuruna”, “Isık hakkı”, “Gökteki Allah hahkı”, “Mahşerin Garisi hakkı” gibi yüzlerce tespit yapılmıştır.
Ayrıca Hızır Nebi inancı ve uygulamaları, Çoban Öymeleri, okşamalar, atasözleri, meseller, meydan tamaşaları konusunda geniş bilgi vermektedir.
Valeh Hacıyev’in toplayıcılığını yaptığı Borçak Folkloru isimli eserde; Mevsim merasimlerine, alkış ve garkışlara, Nagıllara, Boyatulara, Tapmacalara, Atalar sözlerine, Mesellere, Hikmetli sözlere, Efsanelere, Uşak/çocuk folkloruna, Aşıklar ve El şairlerine, Aşık rivayetlerine dair bilgiler vardır.
Türkiye/Terekeme Karapapahlarını en geniş anlatan eser S. Dündar ve H. Çetinkaya’nın çalışmasıdır. Eser dört bölümden meydana gelmiştir.birinci bölümde Terekelerin ad alışlarını ve adlarının etimolojisi, yolları, kökeni, yaşam tarzları, tarihleri gibi hususlara yer verilmektedir. İkinci, üçüncü ve dördüncü bölümlerde tamamen halk kültürü ele alınmıştır. Eserde bir tartışma veya yorumlamadan ziyade bol miktarda halk kültürünün her dalında ayrıntılı bilgi verilmiştir. Terekeme Türk mutfağı ve halk oyunları tanıtılmıştır. Dördüncü bölüm tamamen halk edebiyatına ayrılmıştır. Eser Terekeme Türkleri halk kültürü itibariyle bir hazinedir. Bu geniş malzemenin diğer Türk halklarının kültürleri ile karşılaştırılmaları yapılabilmeleri ona kültür kaynaklarındaki yerlerine işaret edip yorumları yapılabilmeliydi. Esere geniş bir de sözlük konulmuştur. Bu tür alandan yapılmış tespitler için kanaatimizce indeks de konulmalıdır. Böylece tespitlerin hepsi üzerinde analitik çalışma yapılıncaya kadar kültür motifleri üzerinde yapılacak çalışmalar kolaylaşmış olabilir.
Dağıstan Terekemeleri/ Karapapahları Derbent’in kuzey tarafında yaşamaktadırlar. Evliya Çelebi bunları Kaytag Türkleri olarak adlandırmaktadır. Dağıstan’ın Karapapah Türkmen taifeleri bugün; Berekey, Velikent, Cemikent, Padar, Memedkalar, Deli Oban, Selik, Karadağlı, Tatar ve Uluterekele köylerinde yaşamaktadırlar.
İran Karapapah bölgesi; Urmiye Gölü’nün Güneydoğusundadır. Karapapah Türkleri, Sulduz’un Ada, Ar, Ağca, Zeyve, Ağgabeyli, Alagöz, Eminli, Oksar, Baranlı, Balıkçı, Bayramboğa, Bayızara, Biçenli, Beyimgala, Peyecik, Tabiya, Cebeltezekenti, (Dağlık Tazekkent) Demtezekenti (Sulak Tazekent) Tezegala, Toppuzova, Çakal Mustafa, Çiyana, Hacıbağlı, Hacıpugruz, Hacıhanlı, Helebi, Hederava, Hınhına, Helefen, Helefli, Daşdürgezi, Taşdogora, Derbent, Demirci, Dilenciarhı, Saksıtepe, Saral, Sungar (Kartal), Şirvanşahlı, Şirinbulak, Garna, Golad, Galacık, Galalar, Garakasap, Kervansaray, Kamus, Köpekli, Gözayran, Kehriz, Girdegayıt, Göl, Köhül, Gelevan, Gazigürması, Paşaygümovası, Kazakgümovası, Görhana, Lavaşlı, Yukarı, Mehmetşah, Memeli, Memiyent, Yedigar, Yunuslu köylerinde yaşamaktadırlar. Karapapah Dağları, Babahasandağı, Mendihandağı, Sultanyakup dağı, Frengi dağı, Sarıtaş dağı, Memiyent dağları, Lavaşlı dağları, Han Tavuş Dağı’dır. Çayları ise Gedar (Gider) Çayı, Gelevan Çayı (Başlıklı Çay), Gergül Çayı, Mehmet Çayı’dır.”
Sulduz şehrinin nüfuzu 190 bin iken bu miktarın 100 binini Karapapah Türkleri oluşturur. Şehirdeki Kürtler Şafi, Karapapahlar ise, Esna-i eşer (12 İmamlı) Şiî Caferî Müslümandır. Karapapahların büyük çoğunluğu Azerbaycan’dadır. Bunları 500 bin civarındaki Gürcistan Karapapahları izlemektedir. Kesin miktarları bilinmemekle birlikte Türkiye Karapapahlarının miktarı İran’da yaşayanlardan az değildir. Derbent bölgesi Türklüğünün ise sadece bir kısmı Karapapahtır.
Karapapah Türkleri İran’da yaşamakta oldukları bölgeye 1810-1825 yıllarında gelmişlerdir. Bugünkü Karapapah bölgesini Karapapahlara Fethalı Şahın oğlu Abbas Mirze tarafından bir fermanla verilmiştir. Evvelce burası büyük ölçüde boş bir alan iken, Sulduz ve çevresi Karapapah Türklerinin yöreye gelişleri ile şenlenmiştir. Şehrin kurucuları Karapapahlardır. Karapapahlardan evvel bölgede Akkoyunlular, Afşarlar ve Mukaddemler (Beydili) bazı köyler kurmuşlardı. Karapapahlar yerleşik hayat tarzına geçtikten sonra hayvancılıkla birlikte ziraat da yapmaya başlamışlardır.
Karakalpak bölgesinin dip tarihinde Türk bozkır kültürü ile ilgili tespitler yapılmıştır. Hasenli tepesinde yapılan arkeolojik kazılar sonucu, Manna dönemi Ön türklerine dair izler bulunmuştur. Burada bulunan bir kap üzerinde koç kabartmaları tespit edilmiştir.
Karapapah Türkleri bu bölgeye Barçak (Hamedan ve Erak bölgesi) tan 1600’lerde Yareli Ağa (Allahyar Han) başkanlığında Derbent’e gelmişlerdir. Şah İsmail Karapapahları 3 bin hane olarak, bu bölgedeki Türk nüfusunu oluşturmak için yerleştirmiştir. Buradaki Karapapah köyleri, Dehene, Derbent (Derbentağzı), Ağcagala, Mahalı Pembeh, (Pembek bölgesi) ve Lori’dir. Karapapahlar burada 1800 yıllarına kadar tarım ve hayvancılık yapmışlar, 1800’lerde Karapapah il Başkanı Mehti Bey bölge başkanı olmuş, 1810-1815 yıllarında Kars ve Revan’da Mehdi Beye bağlanmışlardır. 1813’te Rus Çarlık yönetimi ile Kaçar Türk Devleti arasındaki savaşlar sonucunda bölge Rusların eline geçince, Rus yönetimini protesto eden Karapapahlar Osmanlı Türk bölgesine, Kars ve civarına geçmişlerdir. Oradan da Sulduz’daki şimdiki yurtlarına göçmüşlerdir. Karapapahlara bu isimleri Kars’ta giyindikleri papağının renginin Kara oluşu sebebi ile verilmiştir. Bize göre, papahları büyüktür. Zira, karanın bir anlamı da büyüktür. Karapapah Türkçesi Azerbaycan Türkçesinin bir ağzı olarak bilinmektedir.
Türk boylarının yaşamakta oldukları bölgeler; Karagözlüler; Hemadan ve Çevresindeki Afşar ve Kızılayak Türkleri; Esedabad tarafında Kaşgaykar; Şiraz vilayetinde Bahtiyariler Huzistan Eyaletinde, Boyat ve Kaçarlar; Sultanabad etrafında, Yomut Türkmenleri, Gümüştepe bölgesinde ve Hazar sahillerinde, Afşarlar: Urmiye Gölü, Soyukbulak, Kirmanşahlar, Kengerleri/Kengerliler Kirmanşahlar yöresinde, Kocabeyli,Şahseven, Tekeli, Muganlı, Kurdbetli, Sapanlı, tahtakapılı; Karabağ tarafında İranlı Karabağ bölgesindedir.
Arazoğlu, Türk Vatanı Büyük Azerbaycan tariflerken bu coğrafyanın içerisinde Borçalı bölgesini de tarihlemekte ve onu sınırları güneyde Urumiye gölünden Irak Türkmenlerinin yaşadığı topraklara kadar uzadığını belirtmektedir.Bu derece geniş bir coğrafi alan bize Borçalının sadace yer adı olmayıp bir Türk boyu olabileceğini düşündürüyor. Iran Türk boyları tasnifinde Karapapah/ Terekemelere Borçalı denmiş olması sadece Gürcistan’daki Borçali’den kaynaklanmış olmayabilir.
Karapapah Türklerindeki sosyal yapı teşkilatı Kaşgayi ve Taliş Türklerinin yapılanması ile büyük ölçüde aynilik arz etmektedir. Karapapahlarda “ata evlilik” ataerkil aile tipi vardır. Sosyal yapılanma; kişi, hane, oba, tayfa, tire, kabile, el şeklindedir. En üst sosyal yapı “Karapapah eli”dir.
Karapapahlarda iki tür evlenme vardır. Bunlar; kız kaçırarak evlenme ve şer’î evlenmedir. Şer’î evlenme türü normal olan ve sık rastlanan evlenme türüdür. Kız istemeye oğlan tarafından azami beş kişi ile gidilir. Kız evi ziyareti akşamdan sonra olur. Karapapah Türklerinde de başlık ve kebin vardır. Karapapahlar da yallı oynarlar. Bu dönemde karşılıklı “şah - vezir” türünden oyunlar oynanır. Perşembe günü öğleden sonra gelen gelinin uğurlu olacağına inanılır.
Güney Azerbaycan Karapapahları Sulduz’a gelmeden evvel başlarına kalpak giyerlerdi. Uzun etekli bir ceketleri ve ağ (ak-beyaz) bir gömlekleri olurdu. Bellerine bir “şal” bağlarlardı. Kadınlar ise çereke giyer, araşgın denilen bir tür kofik veya fes takalardı. Sedde (beyaz bir örtü) den olurdu. Ayrıca sallama (tül), gelgel (kofiliğin etrafına sarılan kordon türünden bir ip) arkalık (ceket türünden bir giysi), tuman, küllece (kadın gömleği olup etekleri dize kadar uzanır) alt tuman (atta giyilen tuman) kullanılırdı.
Karapapah Nevruz bayramı uygulamaları diğer İran Türklerinin kutlamalarından farklı değildir. Nevruz Kuzey Azerbaycan, Aras ve Kür vadileri, Borçalı, Karaçöp, Erbil, Nahçıvan -Azerbaycan, Derbent bölgelerinde büyük ölçüde aynılık arz eder.
Karapapah Türkleri çevreleri ile uyumlulukları ile bilinirler. Dürüst ve mert insanlardır. Sosyal ilişkileri güçlü bir toplumdur. Onların karakterlerini yansıtan sözler, “Düz ol, Allah düziylendir” (sen dürüst ol, Allah dürüstün yanındadır.) “Sen yahşı ol, balıh da bilmese halık bilir” çok yaygındır.
Bir Karapapah Türkü ile yol gitmek, arkadaşlık yapmak onunla bir arada olmak isteniyor ise, ona tahakküm edilmemeli, dostlukla diyalog kurulmalıdır. Karapapah bayatıları onların ruh hâllerini anlatmaya yetmektedir.

“Karapapah elimdi

Türki ana dilimdir.

Agadeyin Galası

Menim çenli (çamlı) belimdir.”

Sulduz yöresi Karapapah Türklerinde insanlar toplu hâlde iseler herhangi bir şey açıktan sayılmaz. Sayılması hâlinde bereketinin kaçacağına inanılır. Sayılmayı önlemek için “beni sayanı kurt yesin”denilir. İğde ağacının çiçeklenmesi esnasında, “dul arvadın bahtı açılır” inancı vardır.
Saymanın bereketi kaçıracağı inancı Anadolu ve Kuzey Mezopotamya Türk halk inançlarında da vardır. İşyeri kasasında ve cüzdandaki para son kuruşuna kadar sayılmaz. Gerçek rakam mecbur kalınmadıkça dışarıya açıklanmaz.
İran Karapapah Türklerinde ateşin üzerine soğuk su dökülmez. Dökülmesi hâlinde cinlerin suyu dökeni çarpacağına inanılır. Cinlerin demirden korktuğu inancı vardır. Al arvadı inancı Karapapahlarda da vardır. Boş silâh muhatabına doğru tutulmaz “şeytan doldurur” denir.
Cin türünden kara iyelerin demir türünden madenlerden korktuğu inancı, demir kültü ile ilgili olup Türk halklarının hepsinde görülür. Al karısından korunmak için lohusanın yatağının altına demir konur. Al karısı yakalanınca yakasına demir iğne sancılır. Damadı bağlamada veya bağlanmasının önlenilmesinde demir iğne kullanılır. Haydar (yel iyesi) ile ilgili inançlarda da keza demir iğne vardır.
Sulduz’un Karapapah Türklerinde akşam zamanı navdan (yağmur suyunun çatıdan aşağıya akmasını sağlayan oluk) altında durulmaz. Günün bu saati için “şer zamanıdır” denilir. Güngüz zamanı nağıl (hikâye) söylemek ve gece sakız çiğnemek uğursuzluk sayılır. Onları görenlerce “Gündüz nağıl deyenler gece sakız çiğneyenler, belki bu dünyaya gelesiz yağlı çomah yiyesiz” denir.
Şer vakti inancı, bütün Türk ellerinde vardır. “Gün yavrusuna kavuşuyor” denir. Bu vakte “dar vakit” denir. Bu saatlerde uyunulmaz. Gabristana gidilmez, defin yapılmaz “yer bağlandı” denilir. Bu vakitlerde yere fide dikilmez “yer sahiplenildi” denir. “Akşamın hayırındansa sabahın şerri” tercih edilir.
Karapapah Türkleri’nin belirli bir bölümü Kızılbaş/Aliallahi inançlı müslümanlardır. Bunlar Gali Şiiliğinin tasavvuf geleneklerinin tesirinde kalmış bir koldurlar. Inançlarında Altay ve Ortadoğu’nun eski inançlarının izleri vardır. Tanrının, varlığı ile bütün evreni doldurduğuna inanırlar. İmamlar hakkında aşırılığa kaçar, onları Tanrılaştırır veya Tanrısal nurun imamve velilere halul ettiğine inanırlar. Şah İsmail’i Allah, Ali’nin tecessümü olarak görmüşlerdir. Bunlar da Hz. Ali sevgili “Ya Ali, Ya Mövla Ali” şeklinde aşırıya varmıştır.
Temel inançlarında: Zuhur, (Tanrısal özün ve güçlerin peygamber imam ve velilere yansıması) Ettehad (Bir insanda aynı anda Tanrısal ve insansal özün bulunması) Hulul (Tanrısal hulun insana sızması ve insan huyunun Tanrısallaşması) Tenasuh (Ruhların ardısıra değişik nesneler ve canlılara aktarılışı) Bu inanış insanları özel vesıradan olarak ikiye ayırır. Mivsiplerinin kerametine inanırlar. Islam’ın diğer mezheplerini Ehli Suret (biçimciler) ve kendilerini Ehli Hak (Tanrıcılar-Doğrucular) olarak adlandırılır. Bu İNANÇLI OLAN İNSANLAR
İran Karapapah Türklerinde Peygamberin ve imamların anadan olma günü (doğum günleri) temiz giyinilir, akraba ve komşular ziyaret edilir. Öğlen namazından sonra camilerde Kuran-ı Kerim ve ilâhiler okunur.
Hz. Muhammed’in hayatındaki dönüm noktası karakterli günler, Türk - İslâm dünyasının genelinde kutlanır. İmamlarla ilgili günlerde yapılan anma günleri farklı kesimlerde değişik yoğunlukta yapılır. Bu yoğunluğu daha ziyade mezhep farklılıkları belirler.
İran’ın Karapapah Türklerinde kutlaması yapılan dört çarşamba vardır. Bunlardan birincisi “yalancı çarşamba” ikincisi “doğrucu çarşamba” üçüncüsü “kara çarşamba” dördüncüsü “pay- hediye çarşamba” dır. Birinci çarşambada gençler tepelerde ateş yakarlar,havaya silâhla ateş ederler. Buna “çille kovması” denir. İkinci çarşamba yok sayılır, atlanılır. Üçüncü çarşambada başsağlığına gidilir. Yaşlı aileler ziyaret edilir. Birlikte mezar ziyaretleri yapılır. Mezarlıkta hayır işlenir. Hurma ve helva dağıtılır. Dördüncü çarşamba da hediyeler verilir. Baca-baca, şal sallama, nava (akar suya gitme) merasimleri yapılır. Nevruz’da milah (Kışa bırakılmış salkım şeklindeki üzüm)yenilir.
Nevruz kutlamaları Türk dünyasının ortak millî bayramlarıdır. Bu bayramın evvelinde ve sonrasında birçok uygulama yapılır. Bu kutlamalar Güney ve Kuzey Azerbaycan’da, Derbent’in bazı köylerinde, Gürcistan Türklerinin belirli bir kısmında Aras ve Kür boyu Türklerinde daha yoğun ve daha renkli olur.
Karapapahlarda “kurban bayramı kurbanının kanı şifadır” şeklinde bir inanç vardır. Çocukların parmaklarını kana batırarak alınlarına sürmeleri istenilir.36
Türk mitolojisinde kan kutsaldır. Ulu nesillerin, hakan ailesinin kanı akıtılmaz. Kan yere dökülmez. Kurban kanı kutsaldır. Kurban adandıktan sonra Allah’a aittir. Adanılan kutsal güce aittir. Kurbanlık hayvanlara Allahlık denir. At yılgılarında da belirli seçilmiş atlar çekimde ve binekte kullanılmaz. Onlara özel muamele yapılır. Onların bostan ve bahçeye girmeleri hoş karşılanır. Anadolu’da kurban kanı çiğnenilmez, bir kaba veya çukura toplanılır. Bu uygulama Türkmenistan’da da vardır. Gelin için kesilen kurban kanının üzerinden gelin atlatılır. Kurban kanı gelinin ya da evin çocuklarının kimin adına kesilmiş ise onun alnına sürülür.
İran Karapapahlarında da keçiden, vecibe olan kurban bayramı kurbanı kesilmez. Keçinin cin veya şeytan olduğu inancı vardır. Öyle bir benzetme yapılır. Bismillah denilince cin ve şeytanın kaçmak zorunda kalacağına inanılır.37
Kurbanlık hayvanların arasında keçinin olmayışı şer’en belirlenilmiştir. Keçinin, şeytan ile özleştirilmesi hortlama olaylarında bazı ruhların çeşitli hayvan donlarına girmeleri ve bu arada keçi donuna da girilmesi ile izah edilebilir. Bununla beraber adak olarak keçi de kesilebilir.
Cin ve şeytanın en büyük düşmanının besmele olduğu inancı Türk ellerinde çok yaygındır. Gece bunlara rastlayanların bismillah demeleri hâlinde bunların kayıp olacaklarına inanılır. Gece eşikten dışarıya sıcak su dökülmez, yanar hâldeki ocak soğuk su dökülerek söndürülmez, mecbur kalınacak olur ise, besmele çekilir. Yeni elbise ilk defa giyilince; gece, akar sudan su alınır ise keza “bir şeye uğramamak için” bismillah, denilir.
Sulduz Karapapah Türklerinde örümceğin görülmesi misafirin geleceği şeklinde yorumlanır. Kargalar da “gak-gak”deyince bir yerden haber alınacağına inanılır. İran Karapapah Türklerinde kişi bir iş yaparken hapşırır ise, o işi muhakkak yarım bırakmalı devam etmemelidir.
Hapşırmak Türk halk inançlarında “sabır” anlamına gelir. “Çift hapşırığın” uğruna inanılır. Hapşıran “çok şükür elhamdülillah” der. Çevredekiler “çok yaşa” hapşıran da “siz de görün, hayırlı yaşamalar olsun” der. Bunların çeşitli türevleri de vardır.Gece evin süpürülmesi hâlinde çöplerin dışarıya dökülmeyeceği inancı Türk ellerinde çok yaygındır. Hakas Türk halk bilimciler gece kutların yere indiklerini, evin süpürülmesi hâlinde dışarıya atılmış olacakları tarzında bir izah getirmektedirler.
Sulduz Karapapahlarındaki bir inanca göre çöreğe (ekmeğe) and içen kimse bu çöreği muhafaza etmelidir. Zira, eğer yalan söylüyor ise bu ekmeği yiyen kimse çarpılabilir. Hatta ölebilir. Çörek yapılırken ekmeğin kırığı tandıra düşecek olsa “ailenin azizlerinden (itibarlılarından) birisinin seferden (uzak yerden) geleceğine inanılır.
Ekmek parçalarının tandıra dökülmeleri od (ateş) iyesine yapılmış saçıdır. Anadolu’da Türk dünyasının birçok yerinde olduğu gibi ocak iyesine yağ, et ve benzeri sacılar yapılır. Biz Altay ve Hakasya’da kutlu yerlere yemek sacısı yapıldığını gördük. Borçalı Türklerinde çuvaldan yuvarlanan bir iki patates veya soğanın peşinde gidilmez onun için “toprağın veya suyun hakkı” denilir. Bunlar suya veya toprağa yapılmış sacılardır. Bu inancın derinliklerinde odun, suyun, yerin iyesi olduğu inancı vardır.

Çörek (ekmek), od (ateş) suya yemin etmek halk inançlarımızın arasında eskiden daha sık görülürdü. Bu inanç daha ziyade nimet inancı ile ilgilidir. Nimet, kısmet, nasip, rızk kavramları giderek eskilerde kalmaya başlanınca bir taraftan insan ilişkilerinde yeminler edilmez olunca, bir diğer taraftan da bu tür yeminlere rastlanılmaz olmuştur.

Güney Azerbaycan Karapapahlarında günahkâr insanın kabre girince kabir azabının onun anasından emdiği sütü burnundan getireceği inancı vardır.

Ana sütü Türk halk inançlarında bazı hâllerde bir semboldür. Çok kere hak etmeyi, paklığı ve helâl olanı temsil eder. Bu itibarla, “ananın ak sütü gibi helâl olsun”, “ananın sütü sana helâl olmaz” “sütümü sana helâl etmem” “anasından emdiği süt burnundan geldi” gibi ifadeler kullanılır, yavrusuna anî kızgınlıklar sonucu kargış eden annenin bedduası tutmaz “sütü karşı geldi” denir.

Sulduz Karapapahlarında ölümün birinci günü yani defin günü, üçünde, yedisinde ve kırkında meftanın evinde ve camide merasim “devri” yapılır. Kırkından sonra “yaslanma” getirilir. Yaslanma veya yastan çıkarmada yastan çıkarılacak ailenin kara giysileri çıkarılır. Ziyarete gelenler, yas evine kumaş ve kelle gant (bütün hâlinde küp şeker) getirirler.

Yastan çıkarılma uygulaması Anadolu, Kuzey Irak, Bayır-Bucak ve Balkan Türklerinde de özel itina ile yapılır. Yakınları yas evinin sakalı uzayan erkeklerini berbere götürürler. İlk hamama gidiş de böyle olur. Böylece daha evvel evinden çıkmayan yaslılar evden çıkarılmış olurlar. 3,7, 40 ve seneyi devriye bazen de 52’si ile birlikte yapılır.

İran Karapapah Türklerinde perşembe günleri ölü ruhlarının serbest bırakıldığı inancı vardır. İnanca göre bu ruhlar gelin hayatta iken, kendilerine ait olan evlerin damında oturur ve ev ahalisinin tutumunu gözlerler. İntibaları olumlu olur ise, tekrar gelirler, olmazsa artık gelmezler. Bu gecelerde iyi yemekler yapılır, mutlu olmaya, iyi şeyler konuşmaya çalışılır. Gıybet edilmez. Toylar - düğünler perşembe günleri yapılır. Cuma günleri dua edilir. Kur’an-ı Kerim okunur.

Cuma geceleri ölülerin ruhlarının evlerini ziyaret ettikleri, ölümün ilk kırk gününde evinden ayrılmadığı inancı münasebetiyle Kur’an okutmak, helva kavurmak ve onları dağıtmak gibi inançlar diğer Türk ellerinde de görülen bir inançtır. Alkolikler dâhi bu gece içki içmemeye çalışırlar. Bir gece küfür edilmiş ve kavga olmuş ise, “aziz mübarek cuma akşamı, ölmüşlerimizin ruhunu da rahatsız ettik” denilir, tövbekâr olunur. Bu geceler, yaramazlık yapan çocuklara ecdat ruhlarının kapıda pencerede oldukları, kendilerini gördükleri söylenince susmaları sağlanır.

Borçalı ve yöresinde yaşayan Karapapahları, konuya girerken de belirttiğimiz gibi Karapapaheli’nin aslî kesimlerindedir. Gürcistan’ın Sadaklı yakınlarındaki Köhne (eski) kiliseye giden halk burada kurban kesmektedir. Ansiklopedi Araştırma Merkezî Başkanı Eli Şamil’e göre, Türkçe konuşan şimdi Müslüman olan yöre halkı bir dönemin Hristiyan Türklerindendi. Maalesef bölgeye gidip araştırma yapamadık, ancak konuya dair bazı bilgiler edinebildik. Buraya daha ziyade Şamnabad bölgesinin Müslüman halkı gitmektedir. Türk olan bu kimselerin hurafe ve cincilik gibi konularla bir ilişkisi yoktur. Bölge aydınlarının teşhisine göre bunların bir kısmı geçmişte Hristiyan iken, şimdi Müslüman olmuşlardır. Ziya Bünyatov’un 7-9. Asırlarda Azerbaycan Tarihi ve Doç. Dr. Feride Memmedova’nın Albanlar isimli eserinde bu konuda geniş bilgi olduğunu biliyoruz.* Biz bu kaynakları Gregoryan Türkler konulu çalışmamız münasebeti ile inceledik.

Halk, bölgedeki Hristiyan Türlere ve Hristiyan Türk iken Müslüman olanlara Rum Türkleri, Barzan veya Berzan demektedir. Kelimenin anlamı kam veya şaman gibi bir şey. Barzan önceden, bilen keşif sahibi ve Berzan ise yol gösteren anlamlarına geliyormuş. Bu toplum geçmişte Zalga’nın köylerinde yaşıyorlardı. Yörenin %90 halkı bunlardan meydana gelmiştir. İlçe merkezinde geçmişte miktarları 7 bin iken hâlen 3.500 kişi kalmıştır. Bulundukları köyler; Başköy, Merdiven, Yeddi Kilise, Avranlı, Ağbulak reyonu, Tiflis’in merkezi, Marneol ilçesinde Titseli ve Sigora’dır. Türkçe konuşurlar göçleri SSCB döneminden sonra başladı, hâlâ devan ediyor. Göç Yunanistan’a yapılmaktadır. Yunanistan bunlara Rumca eğitim veren okullar açmıştır. Evvelce eğitim dilleri Rusça idi. Göç edenlerin geriye dönmelerini Gürcistan hükümeti bunlardan istemiş olup evleri hâlen büyük ölçüde boştur. İlk göçleri münferit de olsa 1956 yılında olmuştur. bunlardan Azerbaycan’da da vardır. Ancak çok dağınıktırlar. Şu anda göç edemeyenler %40 olup yaşlılarıdır. Ortadoks Türkler Anadolu’daki kaderlerini, 100 yıl sonra Kafkasya’da yaşamaktadırlar.

Borçalı’nın Marnovi / Sarvan ilçesinin Candar, Kızılhaçlı, Sarva, Mamgeli, Mescidli, Görarhı, Tazekent, Hacılar, Yuvanalı, Alget, Amborofya, Karakeçeli, Akkeçeli, İlmezli, Kepenekçi, Birinci Kösalı, İkinci Kösalı, Boydor, Kürtler, Kaşmaganlı Leibeddin, Daştepe, Şülöyür, Kuşçu, Ağmemmedli, Kocagan, Tekeli, Hancagazlı, Kireçmeganlı, Kasımlı, Beytarafcı, Baytallı, Ulaşlı Yukarı Gullar, Aşağı Gullar, Kırhılı, Aşagı Saral, yukarı Saral, Demye Görarhı, Ahıllele, Ahıl Mahmutlu, Mamayı, Mollaoğlu Sadaklı, İmir, Hallavar, İmizcala, Büyük Beyler, Küçük Beyler köyleri tamamen Türk halktan oluşmuştur.

Güllübağ (Türk ve Ermeni) Zop (Türk ve Ermeni) Opret (Türkçe konuşan ortodoks / Rum) Hocornu (Türk ve Ermeni) halktan oluşmuştur. Borhosi ilçesinin Aşağı Koşakilise, Yukarı Koşakilise, Molla Ahmetli, İmir Hasan, Koçulu, Fahralı, Saraçlı Balaboğanlı, Kölayır, Arhılı, Hasan Hocalı, Taşlı gullar, Esmerler, Ceferli, Deller, Karadiken, Siskala, Arakel, Beyteker, Aşağı Gülever, Yukarı Gülever, Zorgöyeç, Babakişiller, Sarımemmetli, Darvoz, Abdallı, Bolus Kenpenekçi, Sorollar, İnceoğlu, Halı tamamen Türktür. Halkı karışık olan köyler; Şemsöy (Türk-Ermeni) Çatak (Türk-Ermeni) dir.

Başgeçit ilçisinin; Seferli, Deller, Sukala, Dunus, Mahmutlu, Hamamlı, Armutlu, Memişli, Meşililer, Kızılkilise, Şindiler, Azgeyliyen, Dagarhılı, Kızılhacılı, Saca, Hüsöyüçay, Çopuzralılaz, Yırgançay, Aşağı Karabulak, Yukarı Karabulak, Lökcandar, Yavıklı, Şamdarlı, Gödekdağ, Sağatlı, Muganlı (Bu son iki köy Ermenine sınırına çok yakın oldukları için can güvenliği sebebiyle maalesef boşaltılmıştır.) Aşağı Orzuman, Yukarı Orzuman, Ormeşen tamamen Türk halkı köyleridir. Kırovisi, Türk ve Gürcüdür.

Karayazı ilçesinin; Soğanlık Karcalar, Ahtehle, Karatehle, Sorca, Muganlı, Birlik, Tazekent, Kösalı, Nazarlı, Aşağı Kenenekçi, (Ulu kişili- Caferli) Candar, Zenger, Ulyanafga, Karatepe köyleri Türk köyledir.

Karaçöp Bölgesinde; Sagarevçov, Keşali, Kazılar, Karabağlar, Yarmuganlı, Düzeyram, Lebbeli köylerinin halkı tamamen Türktür.

Lagodehi İlçesinin; Kabal, Uzuntolo, Genceli, Karacalar köyleri, Lelavi ilçesinin; Karacalar köyü, Ağbulak ilçesinin Kösalar ve Şıhlı köyleri, Zalga ilçesinin; Encıvan, Tecir, Culuhluve Tecis köyleri, Kabci ilçesinin; Muhran, Tatuşağı, Ferma köyleri ve Musteha ilçesinin hepsinin muhtarları Türktür. Bu açıklamalardan sonra halk inançlarına geçiyoruz.

Bölgedeki Karapapağlarda yeriklemek veya aşermek karşılığı “ağzı tatsız”, “ağzı pis” tabirleri kullanılır. Bu durumda olan kadınlara yemeleri için her arzuladıkları şey verilmelidir. Bunların “nefsi körlenmeli” aksi takdirde pis (fena) olur. Uşak (bebek) içerde (ana rahminde) hasta olur. Uşak içerden anayı emdiği için, onun arzusu yerine getirilmemiş olur.

Karapapaklarda “gelinin sonu”, (bebeğin rahimdeki eşi) temiz yere bastırılır. Eğer dünyaya gelen çocuk kız ise, “Allah bunun dalınca oğul ver, kız verme” denilerek temiz toprağa gömülür. Göbeğin parçasını saklayanlar da olur. Kişinin göbeğinin batırıldığı (gömüldüğü) yerden zor ayrıldığına inanılır. “Göbeğini oraya mı bastırıplar (gömmüşler) oradan ayrılamırsan” denir. Bu inanç ve söyleyiş Anadolu’da da vardır.

Yörenin Karapapağlarında balaya adını babası koyar. Babasının babası da koyabilir. Dedenin ismi toruna konularak, neslin yaşatılması amaçlanmıştır. Sovyetler döneminde Gürcistan’da Türkler, Orhan, Altay gibi isimleri çocuklarına koyamazlardı, yasaktı. Çocuğa ad konulduğu gün çocuk kız veya erkek olsun fark etmez, kurbanı kesilir. Kurbanlık hayvanı, çocuğa ad koyan verir. Çocuğun kulağına üç defa ezan okunur. Doğduğu gün, ay ile ilgili veya dinî içerikli bir isim koyulur. İkiz çocuklara Ömer-Osman veya Hasan-Hüseyin adları koyulur. Bazen de köhne (eski) ad, çocuk yaşasın diye babasının dedesinin ismi de konulur. Gürcistanda yaş günü yerine “ad günü” yapılıyor. Aydınların bu gününde basında haklarında yazı yazılıyor. Saz şairleri toplanıp kutlamaya renk katıyorlar. Borçalı yöresinde de çocuklara verilen isimlerle yaşamaları, kız veya erkek olmaları veya yeni kardeş istemediklerine dair mesajlar verilir. Meselâ; Tamam, Besti, Yeter, Kifayet, Kız Tamam, Kız Yeter gibi isimler konulur. Erkek isimlerinin başına çok kere “gül” gelir. Gül Mehmet, Gül Ali gibi.

Borçalı Türklerinde bebek day duracağı zaman; “day dur dayın gelsin, çömçede payın gelsin” denir. O esnada çocuğun dayısı çocuğa hediye verir. Bu uygulama Doğu Anadolu’da da vardır. Bebeğe ad verme gibi uygulamalarda, baba tarafının etkinliği görülmektedir. Esasen bu gibi tespitler, irdelenilerek bazı önemli sosyolojik sonuçların çıkarılması mümkündür. Anaerkil, ataerkil gibi.

Dişi çıkan çocuğa “hedik” yapılır. Hedik; buğday, kargıdalı (mısır), lobiya, kozlepesi (ceviz içi), maş, (küçük taneli fasülye) ile yapılır. Hedikten konu komşuya pay verilir. Hedik gönderilmiş kap boş iade edilmez. Çocuğun çıkıp düşen dişi “halvet yer” e atılır. Bu esnada “ay sıçan inci dişimi sana verirem, balta dişini bana ver” denir. Çocuğun ilk saçı bir yaşında kırkılır (tıraş edilir) o saç terazide çekilir tartılır. Ağırlığınca delleye (berbere) pul (para) verilir. Çocuğun ilk tıraşı sağdan başlanarak yapılır

Borçalı yöresi Türklerinde “kirve” çok önemlidir. Kirve kutsal kabul edilir. Onun âdeta dokunulmazlığı vardır. Kirvelik kurumu nesilden nesile geçer. Kirvenin oğlu, onun oğlu o ailenin kirvesi sayılır. Ve kirve ile aynı itibarı görürler. Kirve olacak kimseye elçi gider “razılık” alır. Sonra konaklık (ziyafet) verir. Kirvenin damının üstünden geçme, içeriye toprak elense kıyamete kadar kirvenin sende hakkı kalır, diye bir inanç vardır. Kirveden kız alıp verilerek akrabalık yapılmaz. Kirvenin nesilden nesile geçen mirası bölününce atadan gelen kirveler arasında da bölünür. Bu hep devam eder ve o aile için başka kirve tutulmaz.

Uşağı olmayan kadına maliki (derman) yapılır. Kabak ve bal pişirilir; bu ve benzeri ilâçlara “Türke çara” denir. Ana adayının karnına belenir. O yakı iki gün orada kalır. Ayrıca camış gübresi pişirilir, gelin ona belenir. İçi ağır kadın deriye çekilir. Bir başka uygulamada da, petekli bal, darçın, gülümcan, zencefil, hil, nuheyl, ıslot (biber) dört adet yel ceviz el makinesinde çekilir. Bir kilo petekli bala karıştırılır. Gelin aç karnına bundan bir yemek kaşığı yer, sonra çörek yiyebilir. Geline kartol (patates), pirinç verilmez. Düzelir ise beline yakı sarılır. Karnına köpe yapılır, beli çekilir, tekrar beli çekilir. Üç yumurtanın sarısına alçı karıştırılır. Bir metrelik bir bezle yakı yapılır. Bu yakı üç gün belde kalır.

Çocuğu sürekli ölen anne, meyve ağacının dibine gider ve “ben hamı zatımı sana verirem sen de varını bana ver” der. Üç defa ağacın dibine “tu tu tu” der. Bu uygulama da görüldüğü üzere “ağaç”, “meyve ağacı”; ocak olarak algılanmıştır.

Karapapağlarda gelin “ellendirilir” bunun için gelinin başına bir şiş ve ekmek dolandırılır. “Ayağın sayalı, başın devletli olsun, yedi oğlanla bir sofraya el uzatasın” denir. Sonra gelin sağ taraftan perdenin arkasından gerdeğe girer.

Gelin, kaynana ve kaynatası ile bir müddet konuşmaz. Bu bir hürmet ifadesidir. Geline ve çocuğuna dua edilirken “Allah gelinine ve çocuğuna başacan (başına deyin, başına kadar) versin hoşbaht eylesin, Allah hoşbaht eylesin, oğullu kızlı olsun, hoşbaht yaşasın. Allah rızkını bol eyle özüne can sağlığı ver” denir.

“Karapapaklarda eskiden evlenecek kız oğlanı, oğlan da kızı görmezdi. Baba-ana gözaltılıyarlardı (gözaltı yapıyorlardı) Büyüklerin sözünden çıkılmazdı. Şimdi evlilikte gençler karar veriyorlar. 18-22 yaşlarında evleniyorlar”. “Allah’ı aldatabilmem (yalan söyleyemem); kız istemeye gidince iki-üç ağsakal kişi bir toğlu (koç) götürür Allah’ın emri peygamberin şeraatinle senin kızını oğluna diliyirem” der. Kız babası da “o ki Allah yazıp kimse bozamaz, başına dönüm senin” der.

Karapapaklarda kız istemeye aç karnına gitmelidir. Ev sahibi konuklara “açmısınız” der. Görücüler de “Size bir teklifimiz var. Bize şirin bir söz söylemezseniz, ikramınızı yemeyiz” derler.

Türklerde erkekler 20-22, kızlar 18 yaşlarında evleniyorlardı. Hâlen her ailenin asgarî üç çocuğu olmaktadır. Özellikle Sovyet döneminde bir Türk ailesinin 10-12 çocuğu olabiliyordu. Ailesi felâkete uğramış bir genç, daima ebeveynlerin yanında yer alabilmektedir. Müslüman Türklerde alkol aileyi çürütememiştir. Hâlen Türklerle çok evlilik yapılmamaktadır. Gürcülere kız verilmemekte, ancak Gürcülerden kız alınabilmektedir. Bu arada ifade edildiğine göre Kafkasya’da İnguşlar ve Türkmenlere çok eşli evlilik hakkı verilmiştir. Eskiden Sunnî Türkler Şiî Türklerle kız alıp vermezler iken, şimdi bu tür evlilikler olmaktadır. Ayrıca, eskiden Ermeni ve Ruslardan nadiren kız alınırken şimdilerde hiç kız alınmamaktadır. “Haşa huzurdan bugün bir Ermeni bana selâm verdi” denilmektedir.

Karapapağlarda aile reisi evereceği kızının kanaatini sorar. Bu konuda baba, anneyi araya sokar. Kız kaçırma yoluyla evlilik vardır. Kan davası ise, çok nadir görülür. Berdel usulü evlenmeye Borçalı’da “al değişik” veya “iki başlı kohum” deniyor. İki kız kardeşi alan iki erkek kardeşe de çok sık rastlanılmaktadır.

Mahmut Hacı Halil aynı zamanda bir halk bilimcidir. Ondan da yöredeki halk kültürüne dair malûmat topladık; Gürcistan Türklerinde geline baba evinden çıkarken “ocak taşı” verilir. Gelin yeni evinde “ağır” olsun bereketi bol olsun diye Makedonya Türklerinde yeni geline, ilk geldiği gün “ocak taşı” öptürülür. Bereketi celp etmesi için. Anadolu ve diğer bazı Türk yörelerde gelinin cebine taş konur. Yeni evinde ağır olması, aklı baba evinde kalmaması ve sık sık kaçıp eski evine gelmemesi için yapılır.

Borçalı’nın bazı Türk kesimlerinde gelin için kesilen kurbana molla nezaret eder. Gelinin ayağının altında nelbeki (çay tabağı) kırılır. Gelinin başına şirni (şeker) dökülür. Şirniye düğü (buğday) katılır. Gelin eşikten içeri girince bir kapda kor hâlinde od (ateş) getirilir. Yanında demir şiş olur. Gelin od’un etrafında beş defa sağdan başlayarak üç defa dolaşır. Gelinin kucağına körpe oğlan uşağı konur. Ayrıca gelinin çorabının içine baba evinde pul (para) koyarlar. Bu parayı gelinin çorabını çıkaran alır. Gelinin atası evinde beline üç defa kırmızı lent (kurdele) bağlanıp açılır. Gelin sonra ere verilir. Gelin, bey evine gelince bey tüfeng atar. Bey şahında muhakkak “alma” olur. Beyin beyliği “bey şahı” kızın evine gidince biter, arkadaşları da onu dostça döverler. Bazı görevli arkadaşları da onu korurlar.

Düğüne aranmayan bir kimse sitem ederken “Ağ sakallınızı kara sakallınızı yığıp hâlvet oldunuz Allah mübarek etsin” (genç yaşlı kendi aranızda eylendiniz...) der. Borçalı’da gelinin eşikten girmeden evvel tabağı sındırması (kırması) evdeki şer ve hatanın dağılması içindir. Geline su dağıttırılır zira suyun aydınlık olduğu inancı vardır.

“Toya gidende ayrı yoldan, toydan dönende ayrı yoldan gedilir”. “Bey tutulmuş (bağlanmış) ise, mollaya gidilir. Beyin anası, nişan paltarından cırar özü beyi baştan bağlıyar, gelini gelende açar böylece başkaları bağlayamaz.” inancı vardır. Karapapaklarda kız çıkmayan geline “üzü kara” denir. Onu geri göndererler. Böyle gelinin saçı kesilir. Yenge ve gelin reddedilir. Babasının evine gönderirken eşeğe ters bindirilir.

Karapapaklarda eskiden kebin (nikâh) gizli kesilirdi. Nikâhsız (dinî nikâh olmadan) gelinin “yaptığı ekmek yiyilmez, verdiği su içilmezdi.” Nikâhın gizli kesilmesi, muhtemelen yapılması ihtimali olan büyüye mani olmak içindir. Burada nedense nikâh için kıyma veya kesilme tabirleri kullanılır. Bizce, üzerinde durulmalı, kelimenin batını anlamı irdelenmelidir. Nikâhsız kadının elinin değeceği şey haram sayılır. Zira, o cünüp insan ile eş tutulur. Eşi ile birleşmesi zina sayılır. Hatta cünüpten de onun durumu daha ötedir. Kırklanması gerektiği inancı vardır.

Uşağı (çocuğu) gelini, atı, malı, davarı nazardan korumak için molladan nazar duası alınır. Dağdağan ağacı üç kulak (üçgen) biçiminde kesilir. Çocuğun sağ çiyniye omuzuna dikilir. Büyükler sağa nasihat görürler (uygun bulurlar), ayrıca göy (mavi) gök boncuğu, gelinin omuzuna, yakasına dikilir. Atın sinesine ve geriyanına dağdağandan yapılmış üç kulak takılır. Bu ağacın üstü şişle yandırılır (yakılır). Ev diktirende de evin anlına at nalı çakılır.

“Nezar kesen” için, malın nazardan korunması maksadıyla nazar duası okunarak “tuz” yakılır. Nazardan kurtulması istenilen hayvanın alnına nazardan hemen sonra yumurta vurularak kırılır. Tuz Türk halk inançlarında önemli bir motiftir. Binalarda ve beşiklere nazarlık yapılırken yumurta da nazarlığın içerisine konulur. Anadolu’nun bazı yörelerinde gelin eve getirilince evin duvarına yumurta vurularak kırılır.

Gelin evin eşiğinden içeriye girmeden ayağının kabağına (önüne) kurban kesilir. Eşikte ayağının altına bir çini kap konulur. Ayağı ile sındırması istenir. Gelin ayağı ile bastığı bu tabağı kırar. Gelin atasının evinden çıkınca ardı sıra su dökerler, bahtı aydın olsun diye; şeker serperler, yeni ocağında şirin olsun diye.

Gelin ayağına kurban kesmek, tabak kırmak, arkasından su serpmek, Anadolu’da da vardır. Kırılan tabakla çıkarılan sesin kötü ruhları, cinleri korkutup kaçıracağına inanılır. Nitekim, tahtaya vurulup “şeytan kulağına kurşun” denilmesi de, aynı inancın tezahürüdür. Anadolu’da evin kapısına bal sürülerek, gelinin tatlı dilli olması dilenilmiş olur.

Borçalı yöresi Türklerinde gelin arabadan düşende (inince) arabacılar hürmet (bahşiş) isterler. Yolda çocuklar arabanın kabağını (önünü) keserler. Güreşmek ister beyden veya görevlisinden elam, hediye alırlar.

Gelin bezedilince (süslenince) başını yengesi hazırlar. Kemerini erkek kardeşi takar. Bu esnada bir inek veya gebe verir. Gelini sandığına bir kasip balası (fakir çocuk) oturtulur. Onun kalkması için de ona bir hediye veya para verilir. Buna “kemer bağlamak” denilir. “Kazan açması”, oğlanın adamları kızın evinden gelenlere yemek verirler. Bu esnada “kazanın kapağı açılmıyor” denilir. Kapah açılsın diye pul hediye verilir.

Borçalı’da gelin eşine ismi ile hitap etmez. Kaynanasına hitaben evde konuşurken “oğlun” der. Eşi de ona, “Aykız” veya babasının ismi ile “Yusuf’un kızı” veya memleketinden hareketle “Ay Karslı” veya “Ay tembel” der. Bu hitap şeklinde kesinlikle aşağılama horlama yoktur. Bu doğal ve yaygın bir uygulamadır ve hiç yadırganmaz. Türk dünyasının her kesiminde bilhassa kırsal kesimde görülür. Anadolu’da bu uygulamaya “ses saklama” denir. Uygulamanın inanç derinliklerinde erkek çocukların nazardan korumak için pasaklı, fırtıklı gibi çirkin isimler koyarlar. Bu uygulama Borçalı yöresinde de var. Ayrı inancın başka bir tezahür biçimi olmalı.

Bey, sağdıç olarak tayin edeceği kimseye önceden bir hediye verir. Gelini kızın atası evine çağırınca, akrabaları da çağırıp yemek verir. Geline (kızlarına) hediye alır. Buna “ayak açma” denir. Gelini damadın akrabaları evine çağırıp ona hediye verir, onu yemeğe alırlar. Buna “toy görmesi” denir.

Şah muhakkak gece gitmeli, hükmen Bey Şah’ı gece götürülmeli; Şah, sağdıcın evinde bezenir. Taşınırken tezeklere gaz yağı dökülürek şamdan yapılır. Bey Şah’ı sağlı-sollu olarak aydınlatılır. Bu meşaleler şahın önünde kara zurna eşliğinde götürülür. Neden buradaki zurna kara’dır? Neden kara zurna eşlik yapmaktadır? Zurnalar tasnif edilirken neden bir kısmı “kara” dır? Bize göre düğün içerisinde ince-derin bir sızı içeren mutluluktur. “Hem ağların hem giderim” sözünde bu sır açıklanmıştır. Evinden ayrılmak yeni bir dünyaya girmek âdeta parlak bir karanlıktır. Bu zurna açık havada çalınan gür sesli büyük zurnadır.

Aras Vadisi düğünlerinden tanıdığımız “Bey Şah” Kür boyu Türklerinde de yaşamaktadır. Bey Şahı burada da dokuz dallı olmakta ve her ağaçtan yapılabilmesine rağmen daha ziyade çam ağacından yapılır. Soyulan çam ağacından bazen dal sayısı 30’a kadar çıkabilir. Bey Şahını iki kişi taşır. Bey Şahı sağdıcın evinde gece bezenir. Beyin adamları Şahı korurlar. Şahın dalından gençler bir elma uğurlasa (çalsa, kaçırsa) bey o elmayı satın alır. Sağdıç subay (bekâr) olmalı. Bey sağdıçlık yapması için evli kimseyi çağırmaz.

Bize göre sağdıcın bekâr olması, kısır gecesi, kızlar gecesi gibi sadece bekârlara hasredilen gece ve günlerin eski inançlardaki “kişi oğlu” kültü ile yakın ilgisi vardır. Zira, Altay Şamanizmde sadece evli kadınların katılabildiği toplantılar var. Bekârlar veya evlendikten sonraki kişi oğlunda kuvvelerce bir değişme mi oluyor? Acaba bu nişanlı, evli başı bağlı, başı boş sahiplenme sahipsizlik kavramları ile mi ilgili?

Borçalı yöresi Türklerinde “honça” uygulaması vardır. Buna göre bir tepsinin içine kına ve kınanın üzerine mum konur. Bu tepside çeşitli tatlılar da olur. Ayrıca ziynet (takı), kızıl (altın) olur. Bu tepsi ağacın olmadığı yerde Bey Şahının yerini alır. Oğlan evinde kız evine gönderilir. Anadolu’da bunun büyük ölçüde benzeri “sini” olarak bilinir. Nişanlı kıza sini gelir. Hatta Erzurum yöresinde oyunu vardır. “Deli Kız Sinin Geliyor” diye karşılıklı manilerin okunuşu ile oynanılan bir oyundur.

Borçalı yöresi Türklerinde düğün merasiminin son gecesinde “kına bent” yapılır. Erkekler ayrı, kadınlar ayrı yerde olurlar. Erkeğin eline yenge kına yakar. Beyin (damadın) bir adamı kızın evinden bir koyun veya tavuk getirir, dostlar davet edilir. Beyin yemek meclisinde büyükler olmaz. Sofrada bey elini çöreğe (ekmeğe) uzatmadan kimse elini ekmeğe uzatmaz. Uzatana çerme verilir. Çerme, verilen ceza olup cezalıya çok yemek yedirme veya onu aç bırakma şeklinde olur. Kına yakılınca “iki ay sonra vaht (vakit) kesirem (vadediyorum) iki ay sonra bir de yahıram (tekrar yakacağım)” denir. Bu bir nevi adaktır.

Aras vadisinde “yetim”den sağdıç veya soldıç olmaz. Bu konu da bizce çok önemlidir. Uluğ Türkistan’ın güneyinde yağmur duası için hazırlanan çocuk bilhassa kız çocuk yetim olmalıdır. Buna “fakirek” denir. Birçok yerde fala bakılma veya define aranmasında analı babalı olma veya olmama kuralı aranır. Yetim kişi sahipsiz kişidir. Sahiplenilmeye uygun kişidir. Halk inançlarında yetimin özel bir konumu vardır. Türklerde kişioğlu âdeta doğuştan beydir veya onun kişiliğindeki kuvvede bir beylik vardır. Evlendiği zaman bu beylik unsuru açığa, gün ışığına çıkar. Onun yeni bir ocağı ateşlemesi onun beyliğinin başlamasıdır. Yeni binalara çatı safhasında bayrak asılması, düğün bayrağı, bu anlamda o beyin kendi ocağında egemenliğidir. Bunun için damat “Bey”dir. Bey, beylik zenginlik ise, yetimden sağdıç veya saldıç olmayışı da doğaldır.

Kız evine geldiği akşam gelin, bey ile oynatılır. Gelinin başında kırmızı sarp olur. Gelinin yüzünü kimse görmez. Gelinin elinden tutarak oğlanların oynamaları uygun değildir. Bu gece bey kesinlikle gülmeyip kesinlikle ciddî olmalıdır. Bey güldürülmeye çalışılır, gülen beye çerme verilir. Gülmenin ceremesini çeker. Eğlencede erkekler kadın veya polis kılığına sokulur bezenilir. Buna “keçebörd” denir. Bu gece oğlanın anası da oynatılır. Kız evi bir yıl kızının evine gitmez; kız da bir yıl atasının evine gitmez. Kız atası kızının toyunda oynamaz.

Borçalı Türk evlerinde “yaşmak” olur. Gelin yaşmaklanır, kaynanası ve kayın babasının yanında danışmaz (konuşmaz) yemez, içmez, onların adını çekmez (söylemez). Erkek, atasının yanında uşağın adını çekmez. Yaşmak, hörmet demektir. Gelin ile oğlanın anası arasında perde vardır. Gelin, kaynanası kaynatasının, dediğine cevap kaytarmaz (cevap vermez), cevap ayıptır. Yaşmak olunca cevap verememiş olur.

Doğum ve evlilikten sonra hayatın son safhası olan ölüm konusunda bazı tespitlerimiz oldu.Bölgedeki inanca göre ölecek kimse rüyasında bir kara kuşun kendisini alıp götürdüğünü görür. Bu tespite göre ölüm meleği karadır veya bazı kimseler için böyledir. “Ölüm teri”, ölümden evvelki ter olup bir çok kişi bu tere şahit olmuştur. “Dualı adam”, ulu kişiden vergili adam demektir. Bu tür rüyalar dualı adamlara anlatılıp onlardan yorum istenir.

Urfu (ruhu) kimse göremez. Bir Allah bilir. Ruh ağızdan, burundan çıkar, çünkü nefes oradan alınır. Azrail başının üzerini keser; can, ruh ayağından itibaren çıkmaya başlar.”

“Karapapaglarda “dili ağız eylemek” başsağlığı dilemek demektir. Örnekler “ahırın hayır olsun, oğlun kızın sağ olun”, “Allah seni yarı yolda koymasın” denir. Yemin ederken de, “Allah hakkı”, “Allah adı hakkı”, “balaların başı için”, “Kur’an hakkı” denir.

Cuma akşamları, dua edilir. “Cümle âleme içinde de benim balalarıma” denir. Yemek yapılır. Bunları çoluk çocuk yer. “Bu gece ölüler gelir, onların burnuna yemek kokusu gitsin” inancı vardır.

“Ardoy” deyirler bir şey var. Köhne vakitte bir Süleyman Ağa vardı. Şer vakti değirmene un götürür mezarlıktan geçende aklından ardoy geçir, korur. Şeyhoğlu Bayram bundan birini tutup, (geç gel) deyende tez gelirmiş tez gel deyende geç gelirmiş. Buna hamur yoğurttturuyorlarmış, kurtulmuyormuş (çok bereketli imiş bitip tükenmiyormuş) Kız-gelin yığışır suya gider. Hamısı özünü suya verir. Kızlara “ben de (yıkanım)” deyir, paltarını çıkarırlar. Paltarında iğne variymiş, Onu o iğne tuturmuş iğne çıkanda suya girir kayıp olur.

Karapapağlarda hal karısından korunmak için, hal karısı tutmuş olan kimsenin bir eşyası, korunması istenilen kadına götürülür. Kanaatimizce hal karısını tutan kadın hal karısından bir kuvvet almış oluyor. Bu kuvvet eşyalarına sirayet ediyor. Bu eşyaları yanında bulunduran ve korunmak isteyen kadın, hal karısına karşı bu eşyayı referans veya karşı güç olarak kullanabiliyor.



duslerulkesi - avatarı
duslerulkesi
Ziyaretçi
6 Ağustos 2007       Mesaj #2
duslerulkesi - avatarı
Ziyaretçi


Sponsorlu Bağlantılar
Son düzenleyen kompetankedi; 6 Ağustos 2007 20:42
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
25 Temmuz 2012       Mesaj #3
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
Karakalpaklar
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Kıpçak koluna bağlı bir Türk topluluğu. Rus kaynaklarında "Corniye Klobuki", Arap kaynaklarında "Karabörklü" adlarıyla geçer. Eskiden Volga boylarında yaşadıkları söylenir. Timur tarafından Siriderya boyuna yerleştirildiler. 17. yüzyılın başlarında Yese, Sığnak ve Savran kentleriyle aşağı Siriderya arasında yerleştiler. Karakalpaklar 16. yüzyılda "Hive Hanlığı" adında bağımsız bir devlet kurdular, fakat bölgenin Kalmuk ordusu tarafından işgaliyle başlayan karışıklıkta dağıldılar. 1917 Ekim Devrimi'nden sonra bir Karakalpakistan Özerk Cumhuriyeti kuruldu, daha sonra bu cumhuriyet Özbekistan'a bağlandı.
In science we trust.

Benzer Konular

25 Aralık 2011 / ThinkerBeLL Türk ve İslam Dünyası
8 Ekim 2008 / GÜLGECELER Türk ve İslam Dünyası
26 Aralık 2011 / ThinkerBeLL Türk ve İslam Dünyası
30 Haziran 2008 / Bia Türk ve İslam Dünyası
8 Ekim 2008 / Bia Türk ve İslam Dünyası